ÇALGILAR (II): Doğadan Endüstriye

-
Aa
+
a
a
a

Tekfen Filarmoni’nin katkılarıyla hazırladığımız Sub Rosa’nın beşinci bölümünde enstrümanlar açısından sürdürülebilirliği konuklarımız Oğuz Demir ve Korhan Türk ile inceledik. Oğuz Demir bize enstrüman yapımında kullanılan malzemelerden, nesli tükenmekte olan ağaçlardan ve enstrüman yapımının doğayla ilişkisinden bahsederken Korhan Türk yeni nesil karbon fiber enstrümanların üretiminden ve bunların avantajlarından bahsetti. Konumuz Müzik ve Sürdürülebilirlik olup iklim ve çevre sorunları bu kadar gündemdeyken doğayı, ağaçları konu alan bu sohbetleri biz çok yararlı bulduk.

Çalgılar (II): Zanaattan mühendisliğe
 

Çalgılar (II): Zanaattan mühendisliğe

podcast servisi: iTunes / RSS

Yaren Eren Budak: 95.0 Açık Radyo’da Sub Rosa’nın 5. programı ile karşınızdayız. Klasik müzik dünyasında sürdürülebilirliğe dair sohbetler tartışmalar yürüttüğümüz, müzikler dinlediğimiz programımızda, bu hafta da enstrümanların sürdürülebilirliğini konuşmaya devam edeceğiz. Bu konuyu tartışmaya geçen hafta başlamıştık. Arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu’ndan Osmanlı arpı olan çengin, Tarkan Şendal’dan kilise orglarının dününü ve bugününü dinlemiştik. Şirin Hanım ve Tarkan Bey bize bu iki enstrümanın sesleri kaybolmasın diye yaptıkları çalışmaları anlatmışlardı. Her programımız gibi bu programımızın da podcast kayıtları var. Hem Açık Radyo web sitesinin Sub Rosa sayfasında, hem de Tekfen Filarmoni’nin Spotify hesabında. Eğer henüz dinlemediyseniz buralardan eski program kayıtlarımıza da ulaşabilirsiniz.

Zafer Yenal: Bugün yine iki değerli konuğumuz var. Oğuz Demir ve Korhan Türk. Oğuz Demir İstanbul’da hatta Türkiye’de pek çok müzisyenin çok iyi tanıdığı bir luthier (lütye). Luthier, Fransızca’dan gelen bir kelime, lut kelimesinden türemiş, lut da bildiğiniz gibi, pek çoğunuzun bildiği gibi diyelim, ut ile aynı aileden gelen, telli gövdeli bir çalgı. Daha çok telli çalgıların tamiri, restorasyonu, bakımıyla uğraşan ve hatta sıfırdan yeni çalgıları yapan usta demek luthier. Oğuz Demir yıllardır bu işi yapıyor. Eski, bazen kazaya uğramış çalgılara can veriyor. Mesela, Yaren’in tam da umudu kestiği bir dönemde çellosunu tamir etmiş. Öyle değil mi Yaren?

YEB: Çok doğru, çok hazin bir durumu çok olumlu bir duruma çevirmişti zamanında.

ZY: Dolayısıyla Oğuz Demir enstrümanların seslerine ses katıyor diyebiliriz, kimi zaman bu süreç yenilikçi yaklaşımlar kullanarak oluyor. Kemanları, kontrbasları yapıyor, onları tamir ediyor. Korhan Türk ise meslek hayatına bir makine mühendisi olarak başlamış. Kemana, müziğe olan tutkunluğu, aşkı, onu çalgıların dünyasını araştırmaya, öğrenmeye itmiş; merak eden, soran ve bunları sistematik bilimsel yöntemlerle yapan herkes gibi bu sürecin sonunda, çalgı üretiminde inovasyon ve yeniliklerin kapısını aralamış. Korhan Bey, başta karbon fiber olmak üzere yeni malzemeler yani ahşap dışı malzemeler kullanarak, keman, çello gibi çalgıları yeniden üretiyor. Mühendislik bilgisiyle müzik tutkusunu harmanlayan Korhan Türk’ün, bugün dünyanın dört bir yanından müşterileri var.

YEB: Oğuz Bey’in ve Korhan Bey’in hikayelerini öğrenerek birçok sorunun peşine düşeceğiz. Ar-Ge ve inovasyon yoluyla daha doğa dostu üretim mümkün mü, yeni malzemeler gelecekte çalgı yapımını nasıl etkileyecek, müzik endüstrisinde hala zanaatkârlık mı başrolde, çalgı yapımı bugün nesilden nesle aktarılan bilgi ve becerilere mi dayanıyor, sanayileşme, endüstrileşme çalgı yapımını nasıl etkilemiş yıllar içinde, luthier’ler alaylı mı olur mektepli mi gibi pek çok soruyu cevaplayacağız. Konuklarımızı dinlemeye geçmeden önce hadi son bir soru daha soralım. Geçen hafta da kullanmıştık bu analojiyi. Doğada biyoçeşitliliğin karşılığı, müzikte ses, renk, tını, yorum çeşitliliği demek. İnsanlar yüzyıllar önce bestelenmiş eserleri tekrar tekrar çalıyorlar ve dinliyorlar. Çünkü her esere her bir müzisyenin yaklaşımı farklı, icrası farklı. Dahası, her müzisyenin çalgısı farklı. İki aynı keman ve aynı iki çello yoktur. Bunun böyle olması bugün artık mümkün mü, böyle olması avantaj mı, dezavantaj mı, gelecekte mümkün olmaya devam edecek mi ve bütün bunlar, bütün bu konular, sorular müzikte çeşitlilik ve sürdürülebilirlik anlamında bize neler söylüyor? İlk luthier’miz Oğuz Demir’i dinlemeye başlıyoruz. Hoş geldiniz.

ZY: Hoş geldiniz

Oğuz Demir: Merhabalar, hoş bulduk. Teşekkür ederim beni davet ettiğiniz için.

 


Oğuz Demir’in Gözünden: Luthierlik

YEB: Biz teşekkür ederiz kabul ettiğiniz için, nasıl başladı bu serüven Oğuz Bey?

OD: İlk önce müzikle başladı, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı Çalgı Yapım Bölümü’ne girmemle serüvene de başlamış oldum. Orada yaylı çalgılar üzerine eğitim gördüm. Oradan mezun olduktan sonra özel atölyemi açarak bugüne kadar geldi. Yani bir yaşam biçimi haline geldi aslında bir meslekten çok.

YEB: Günümüzde luthierliği nerede görüyorsunuz, sürdürülebilir bir meslek mi luthierlik?

OD: Bizim seri üretim dediğimiz işte endüstriyel üretimden daha farklı bir noktadayız. Bir konser sazı yapıyoruz veya onları restore ediyoruz. Yani müzik var oldukça luthierlik var olacak. Ama tabii ki zaman içinde çeşitli değişimler ve dönüşümler kazanıyor bu meslek de. Bilimsel birtakım aletlerle artık ölçülebilir duruma getiriyoruz bunu. Aslında yok olan bir meslek değil ama biraz talep az. O yüzden belki yeni gelen gençlerin bu mesleği biraz daha iyi tanıması gerekiyor. Tanıdıktan sonra bu mesleği çok seveceklerine eminim.

Bir sazın restorasyonu sırasında çekilmiş, kullanılan malzemelerin ve aletlerin çeşitliliğini gösteren bir fotoğraf.

ZY: Talep az dediğinizde bu konuya ilgi gösteren gençler yok diyorsunuz, yani enstrüman restorasyonu ile ilgilenen gençler az diyorsunuz herhalde değil mi, yanlış mı anlıyorum?

OD: Evet, bir, mesleği tanımıyorlar, yani bu işi tanımıyorlar. İki, aslında en büyük sorunlardan biri, çok uzun zamanda ustalık kazanılan bir meslek olduğu için ve şimdiki gençler hemen sonuç istedikleri için tercih edilmiyor. Bir an önce yapalım olsun bitsin istiyorlar, oysa ki bu çok tecrübelerden geçerek olabilecek bir meslek. Bir de birçok disiplini bir arada barındıran bir meslek.

YEB: Nedir bu disiplinler, hangi disiplinleri bir araya getiriyorsunuz aslında?

OD: Akustik var işin içinde, kimya var, konstrüksiyon üretiyorsunuz, yaptığınız bir enstrüman yaklaşık 300-400 yıllık olabiliyor. Yani çok iyi bir teknik çiziminiz olması gerekiyor, iyi bir marangoz olmanız lazım çünkü ağacı iyi tanımanız lazım. Bunların hepsini birleştireceksiniz ve bir ses çıkartacaksınız, bir ses üreteceksiniz. Dolayısıyla bu yol biraz uzun bir yol, meşakkatli bir yol. Onun için biraz uzak duruyorlar.

 


Enstrüman Malzemelerinde Yeni Bir Çağ

YEB: Oğuz Bey, siz yenilikçi malzemelerle de enstrüman üretiyorsunuz, bu yenilikçi malzeme denemenizin temelinde, acaba sürdürülebilirlikle, daha doğa dostu olmakla ilişkili bir motivasyon var mı?

OD: Benim düşünceme göre doğadaki her şey ses verebilir ve her şey sestir aslında. Her şeyin temelinde 06.49 bir dalga var ve her şey titreşebilir. Beni en çok ilgilendiren konu, endüstriyel enstrümanlarda sürdürülebilirlik biraz zor oluyor çünkü kullanılan tutkallar, orada kullanılan vernikler ve kullanılan malzemeler, sadece bir seferlik ya da belli bir dönemlik kullanılıyor. Dolayısıyla çok ağaç israfı oluyor orada, yani bunun yerine daha kompozit, daha doğa dostu, daha farklı malzemeler kullanabiliriz. Ağaçların israf olmasını çok fazla tasvip etmiyorum ve çeşitli fikirler üretmeye başladım. Bu konuda yaptığım işler de var.

Enstrüman yapımında kullanılan ağaçların fazlalığına ve müziğin doğa ile bütünlüğüne dikkat çeken bir illüstrasyon.

 

ZY: Ne tür malzemeler var alternatif olarak kullanılabilecek?

OD: Reçine bazlı çok fazla kompozit malzeme var. Mesela 3D yazıcılardan çıkan, printerlardan çıkan birçok şey var artık. Teknoloji o boyutlara geldi ve burada ses verme özelliğine sahip olan reçine bazlı malzemeler de kullanılıyor. Bir de kontrbas düşünelim, kontrbas için çok fazla ağaç gidiyor ve bu bir hobi bazında ya da daha profesyonel değil daha amatör bazda. Bu kadar çok şey kullanılması biraz beni üzüyor çünkü bunun geri dönüşü yok. Belli bir süre için o kadar çok ağacı kullanmaya israf etmeye gerek yok. Onun yerine ya lamine dediğimiz ya da reçine bazlı kompozit, bileşenleri vardır, yapılan enstrümanlar kullanılabilir.

YEB: Size gönülden katılıyorum. Yavaş yavaş 3D printer malzemesiyle yapılan enstrüman sayısı ve bunların çeşitliliği de artıyor aslında, yani daha önceden aşina olmadığımız yepyeni enstrümanlar, yepyeni tınılar ortaya çıkıyor bu sayede, teknolojinin de gelişmesiyle ve aslında belki de hala ağaç kullanarak enstrüman yapmak, 21. yüzyılda sizin gibi herkesin gözden geçirmesi gereken bir pratik haline geldi.

OD: Evet, doğru söylüyorsunuz, ben de ondan bahsediyorum. Biraz daha farkındalık oluşturulmalı. Mesela ben Galata’da dükkanlara gittiğimde çok enstrüman var ve bunlar 1 yıl kullanılıp ondan sonra ne olacağı belli olmayan enstrümanlar. Bu kadar çok enstrüman için bu kadar çok ağaç, biraz israf gibi geliyor.

ZY: Evet, luthier Oğuz Demir’i dinlemeye devam edeceğiz birazdan. Şimdi güzel bir müzik dinlemenin tam zamanı. Louis Andriessen’den Workers Union’i dinleyeceğiz. Hollanda’lı besteci bu eserini 1975 yılında yapmış. O tarihlerde işçi sendikaları hala çok güçlü, neoliberal küreselleşmenin çalışan sınıfların örgütlülüğünün çok büyük ölçüde henüz tırpanlamadığı günler, yıllar. Besteci Andriessen‘in özelliği, kendi deyimiyle çağdaş müzik aleminin muhafazakârlığına gıcık olması ve bunun sonucunda daha radikal alternatif formlara yönelmiş olması.

Louis Andriessen: Worker's Union (1975)

YEB: Bir yandan alternatif formlara yönelirken, yani kompozisyon açısından bir form yeniliğine giderken, bir yandan enstrümantasyon konusunda da yeniliklere gitmiş. Pek alışık olmadığımız enstrüman topluluklarına yönelik müzikler yazmış. Birazdan dinleyeceğimiz Workers Union da bunlardan bir tanesi. Bir keman için ya da bir orkestra için ya da bir quartet için yazılmış değil, yüksek sesli çalgı toplulukları için yazılmış bir yapıt bu. Workers Union’ı, daha doğrusu ondan kısa bir bölümü California Ear Unit’ten dinleyeceğiz. Buyrunuz...

YEB: Dikkatli dinleyicilerimiz Workers Union’ın, katı, ritmik, köşeli ses dünyasında, belki de bir fabrikada hararetle ve disiplinle çalışan işçilerin gücünü anımsamış, orada durmadan çalışan dişlilerin, birbirine çarpan sürten ağır makinelerin, çarkların seslerini işitmişlerdir.

ZY: Programımızın bu bölümünde Oğuz Demir’i dinlemeye devam edeceğiz. Oğuz Demir konservatuarda bu işin eğitimini alarak başlamış luthierliğe. Biz de biraz araştırdık. Türkiye’de 20 küsur konservatuar var, yani müzik de dahil farklı sanat dallarında eğitim ve lisans derecesi veren yüksek okullar bunlar. Anadolu Üniversitesi, Ege, İTÜ, Mimar Sinan gibi üniversitelerde, bu okulların aynı zamanda çalgı yapım bölümleri de var.

YEB: Bu çalgı yapım bölümlerinin kontenjanları yaklaşık 10-12 kişi kadar ve buralara da tabii yine özel yetenek sınavlarıyla giriliyor. Bu bölümde ağaç teknolojisi, cila yöntemleri, müzikal enstrüman tasarımı, restorasyon gibi teknik derslerin yanında, piyano teknik bilgisi ve akort, mesleki İtalyanca, müzik dinleme kültürü gibi daha kültürel dersler de veriliyor. Sözü daha fazla uzatmadan Oğuz Demir’i dinlemeye devam edelim.

 


 

Müzik Sanayii ve Doğa: Neleri Yok Ediyoruz?

ZY: Peki Oğuz Bey, mesela biz hep okuruz palmiye yağı üretilsin diye özellikle Doğu Asya’da büyük çaplı orman israfı oluyor, yine keza baktığınız zaman kahve çok sorunlu bir üretim dalı. Daha çok insan daha çok kahve içtikçe doğaya ciddi zararları olan kahve plantasyonları dünyanın hemen her yerinde kendini gösteriyor. Müzik sanayinin ya da müzik aletlerinin yapımında, varlığı tehlikeye giren bir ağaç türü var mıdır bildiğiniz? Ya da aynı şekilde hayvansal malzemeler olabilir. Bize çevre açısından kaygı duyabileceğimiz birkaç örnek verebilir misiniz?

OD: Tabii ki, mesela arşe yapımında kullanılan pernambuco ağacı, tropikal bir ağaç, yok olma tehlikesinde. Onun yerine şimdi kompozit, karbon alaşımlı birçok şey deneniyor. Mesela akçaağaç yaylı sazların yapımında kullanılan, temelini oluşturan bir ağaç, en iyisi Orta Avrupa akçaağacı. İyi ses verme özelliği olan, estetik ve görsel bakımdan çok önemli bir ağaç. Şimdi orada neredeyse tükenmek üzere. Akçaağacı bulmakta her geçen yıl sıkıntı çekiyoruz, fiyatları artıyor. Ama bu endüstriyel konuda Çin gelip bütün oradaki ülkelerden bütün ağaçları alıp bu tarz endüstriyel enstrümanlar yapıyor. Yakında onların da sıkıntısı çekilecek. Ladin ağaçları öyle, abanoz ağacı yine öyle, tropikal ağaçlar zor durumdalar. Yani bu taraftan  baktığımızda aslında bu kaygıların gerçekliği de ortaya çıkıyor.

YEB: Yani konu çok dramatik bir yere çoktan geldi dayandı bile. Peki, genç yeteneklere bu konuda ne önerirsiniz? Bir genç müzisyen bir enstrüman dükkanına ya da size geldiğinde, genelde işte gövdesi şu ağaçtan olsun, sapı bu ağaçtan olsun diye önerilir. Bu iş nereye gidecek sizce?

OD: Yavaş yavaş abanoz yerine daha kompozit karbon, ya da ona yakın ağaçlar kullanılacak, kullanılıyor da. Çalan kişiler de itiraz etmeyecek. Çünkü bunları standardize edebiliyorsunuz, o da çok önemli bir şey. Mesela ölçebiliyorsunuz, bilimsellik ölçüden sonra başlar, ölçülebiliyorsa bilimseldir. Bunlar bize daha kolay cevap veren şeyler. Çalgı yapımcıları için bunların bir zorluğu yok. Örneğin kulaklar, aksesuarlar çeşitli şeylerde kullanılabilir. Şunu tavsiye ediyorum, yani belki ses verme özelliği, bir kapak ya da sırt dediğimiz bölgelerde çok önemli ama bir konser sazı almayacaksa, profesyonel bir şey çalmıyorsa, daha çok kompozit enstrümanları tercih etmelerini, ısrar etmelerini öneririm. Çünkü bunların hepsi doğamız için önemli şeyler, birçok şeyin de önüne geçebiliriz, kendi alanımızda en azından.

 


 

Luthier’lik: Nasıl Olunur, Nasıl Aktarılır?

ZY: Evet, siz yıllardan beri bu işin içindesiniz ve eminim siz de çalıyorsunuz. İyi bir luthierin iyi bir icracı olması da gerekiyor mu, ya da iyi bir icracı olmak luthierlik niteliğinin yükselmesi anlamında bir etkisi olur mu, ne diyorsunuz?

OD: Evet, tabii ki etkisi var, yani belli bir noktaya kadar çalmış olması gerekiyor. Keza bizim konservatuar eğitimimizde ilk 4 yıl 5 yıl zorunlu bir enstrüman çalma dersimiz vardı. Hem teknik açıdan, enstrümanın zorluklarını ve nerelerde neler yapabileceğini tespit etmek, hem de o aranan tonu, sanatçının istediği tonu anlayabilmek için çalmak gerekiyor belli bir noktaya kadar. Bir konser çalgıcısı ya da konser sanatçısı olmasa da bir noktada çalması gerekiyor.

YEB: Bu enstrüman yapım pratiği çok uzun yıllar, çok uzun asırlar belki de usta çırak ilişkisiyle yürüdükten sonra, şimdi yavaş yavaş okullaşma başladı. Siz de yine okul çıkışlı bir yapımcısınız. Nasıl görüyorsunuz Türkiye’de enstrüman yapımı eğitimi veren kurumları?

OD: Teknik Üniversite’de ben de 4 yıl 5 yıl hocalık yaptım ama şu var, bunlar üniversite bünyesinde olmuyor, akademik olması gerekiyor yani evet bir üniversite olmalı ama bir usta çırak ilişkisi de olmalı. İkisinin birlikte yürüyebileceği bir sistemin olması gerekiyor. Öğrencinin dersi oluyor, keman yapım atölye dersi, 40 dakika ya da 2 saat olsa, 2 saatte çocuk kendini hazırlayacak, aletlerini bilecek, enstrümanın başına geçecek, tam bir şeyler yapmaya başlayacakken zil çalıyor, başka bir derse giriyor, mesela kültür dersine giriyor. Böyle olunca tabii çok verim olmuyor, dolayısıyla bunun hem usta çırak ilişkisinin hem de akademik eğitimin birlikte verildiği bir eğitim olması gerekiyor. Ben mevcut haliyle çok faydalı olduğunu düşünmüyorum bu eğitimin.

Osmanlı döneminde el zanaatlarında usta çırak ilişkisini anlatan bir görsel.

YEB: Okul dışında da eğitim veriyor musunuz, var mı çıraklarınız?

OD: Tabii gelenler var, merak edenler, soranlar… Onlara yardımcı oluyorum. Kim merak ediyorsa kapımız açık, buyursunlar.

ZY: Bildiğiniz her şeyi öğretiyor musunuz onlara, yoksa kendinize sakladığınız şeyler de oluyor mu?

OD: Tabii ki her şeyi öğretiyorum. Yeter ki soru sormasını bilsin. Ya bizde şöyle bir şey var, ne alacağını bilip bir hazırlık içinde geldiği zaman bizi heyecanlandırıyor. Çünkü aktaracağınızı düşünüyorsunuz. Ama kimisi hazırlıksız, sadece merak ediyor. Sadece bir merak işi değil bu, aynı zamanda belli bir yolun da gidilmesi gerekiyor ki, orada bir iletişim kurasınız. Orada biraz kısa sürüyor o dönem, yani aslında ben çok istiyorum, her şeyimle her şeyi vermeye hazırım da. Ben çok Ar-Ge çalışması yapıyorum gerek burada gerek başka stüdyoda, ama çok meraklı insan göremiyorum maalesef.

 


 

Malzemelerin Dönüşümü: Doğadan Endüstriye

ZY: Peki ben malzemeyle ilgili soruya geri dönmek istiyorum. Hayvansal malzemelerin, ağaçtan, bahsettik ama özellikle vurmalı çalgılarda herhalde, deriden başlayarak tellilerde de belki çok geçmiş dönemlerde bağırsak kullanımı gibi pratikler bildiğim kadarıyla vardı. Günümüzde nasıl? Yani doğal üretimden bahsederken işin bir tarafı ahşaba, bir tarafı da sanki geçmiş zamanlarda özellikle hayvanlara gidiyor gibi. Ne diyorsunuz ne durumda bu haliyle doğal malzeme ile olan ilişki?

OD: İsterseniz önce yaylı çalgıların tellerinden başlayalım. Eskiden bağırsaktı; katgüt dediğimiz, bağırsaklardan yapılıyordu. İlk önce 1919’da iki Avusturyalı tel yapımcısı, ilk defa bağırsak tonu veren sentetik teller yaptılar. Bu teller daha sonra yayıldı ve artık bağırsak kullanmadan sentetik ipek, sentetik gümüş, bir takım metal alaşımlar kullanılarak bağırsak tonuna yakın tonlar üretebiliyorlar. Ancak, bir barok orkestrasında, belki bir oda orkestrasında, az da olsa bağırsak teller kullananlar, tercih edenler oluyor günümüzde ama onların yerine de çok tarz sentetik teller çıktı. Yani orada aslında bir sorun yok. Vurmalı çalgılarda evet, çok fazla deri kullanılıyor. Onlarda da çok film tarzı şeyler çıktı. Aslında yavaş yavaş endüstri de kendini buna uyduruyor çünkü doğal malzemeler hem çok pahalı hem de dayanma süreleri çok düşük. Mesela bu teli bir ay kullanıyorsunuz ondan sonra atmak zorundasınız ama diğer teli 6 ay kullanabiliyorsunuz. Buna göre daha ekonomik oluyor ve aynı tonlardan olabiliyor. Bu konuda da çok ciddi ilerleme var bence.

ZY: Ses fark ediyor mu?

OD: Ses tabii ki fark ediyor ama inanın yakın tonlar yakalıyorlar.

ZY: Peki hayvan hakları veya hayvanlara kötü muamele bugünlerde yine çok konuşulan konular arasında. Hayvansal malzemelerden bunun endüstriyel ikame türlerine geçmekte bunun bir etkisi var mı?

OD: Tabii ki bilinçlendi artık insanlar, biraz daha farkındalık yaratıldı. Özellikle Açık Radyo iklim ve hayvan hakları konusunda başı çekiyor. Bugünkü ulusal medyada maalesef bu konularda çok bahsedilmiyor. Ama bunların çok büyük etkisi var bence. Sanatçı insanlar zaten duyarlı; doğaya, hayvana, canlıya, her şeye. Bence bunların çok büyük etkisi var. Ne yaparsak yapalım, müzik ya da başka bir meslek, bunların hepsi aslında doğayla barışık olmak zorunda, yani doğayla barışık olmayan hiçbir şey hem yaşayamaz hem de çok hoş bir duygu oluşturmaz. Onun için ne yapıyorsak yapalım, doğayla barışık yapmamız gerekiyor. Sadece onu söyleyebilirim.

YEB: Oğuz Demir’le yaptığımız çok keyifli sohbetimizin sonuna geldik. Şimdi sırada Korhan Türk var. Fakat ona geçmeden önce Camille Saint-Saëns dinleyelim. Saint-Saëns’ı Hayvanlar Karnavalı’ndan hatırlıyor olabilirsiniz. Biz bugün konumuzla da ilişkili bulduğumuz yapıtını, Çiçekler ve Ağaçlar’ı dinleyeceğiz. Orijinal adıyla Les Fleurs et Les Arbres. Monteverdi Korosu seslendirecek. Şef Sir John Elliot Gardiner.

Les fleurs et les arbres

ZY: 95.0 Açık Radyo’da Sub Rosa programına devam ediyoruz. Oğuz Demir’den luthierlik mesleğinin dününe, bugününe ve hatta geleceğine dair birçok şey öğrendik sohbetimizin ilk yarısında. Şimdi ikinci yarısında sohbetimizin, çalgıların sürdürülebilirliğini bu kez konuğumuz Korhan Türk’le konuşmaya devam edeceğiz. Korhan Türk daha çok yeni çalgı üretiminde uzmanlaşmış bir isim. Sadece Türkiye’den değil dünyadan birçok takipçisi ve müşterisi var. Çünkü Korhan Bey daha geleneksel ve ahşap bazlı malzemeler yerine, karbon fiber kullanarak çalgılarını üretiyor ve yeni sesler yaratıyor. Onun da hikayesi çok ilham verici, düşündürücü ve etkileyici. Şimdi daha fazla sözü uzatmadan Korhan Bey’i dinliyoruz. Korhan Bey hoş geldiniz.

YEB: Hoş geldiniz.

Korhan Türk: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum, sizler de hoş geldiniz.

YEB: Biz de hoş bulduk.

 


 

Mühendislikten Enstrüman Üretimine Teknik Aktarım: Korhan Türk

ZY: Korhan Bey sizin müzik aletlerinin, enstrümanlarının, çalgılarının onarımıyla, bakımıyla ve hatta üretimiyle uğraştığınızı biliyoruz. Bu konunun profesyoneli olduğunuzu biliyoruz. Ama aynı zamanda makine mühendisi olduğunuzu da biliyoruz. Nasıl oldu makine mühendisliğinden müzik enstrümanları bakımı ve onarımı ve hatta üretimine geçiş?

KT: Şöyle söyleyeyim, evet dediğiniz gibi makine mühendisiyim, yaklaşık 25 yıllık mühendislik hayatımın çoğunluğunu havacılık sektöründe, uçak ve helikopter tasarım projelerinde yer alarak geçirdim. Kişisel ilgi alanım olarak da müziğe ilgi duyuyordum. Keman çalmakla başladım, daha sonra nasıl yaparız bu enstrümanı, daha iyi ses kalitesi elde edebiliriz diye düşünürken, iş yapım süreçlerine girdi. Öğrenmeye çalıştım, ardından da bu işin profesyonelce yapıldığı Mittenwald Almanya, Cremona İtalya gibi eğitim kurumlarının olduğu yerlerde özel dersler ya da misafir katılımcı olarak bu konuyu geliştirmeye çalıştım. Ardından da tabii kendi makine mühendisliği sektörümün getirdiği malzeme bilgisi, uçak malzemeleri, dayanım, hafiflik vs. gibi kavramlardan dolayı kompozit malzemeler ve bunun alt branşı olan karbon fiberi iyi tanıyordum. Bir gün, acaba ahşap enstrümanları değiştirmek, birazcık farklı yapmak için ne yapabiliriz diye düşüncelere daldım. Araştırmalarım sonucu öğrendim ki, tabii bunu yaparken kendimi ilk yapan zannediyordum, meğer Amerika’da birisi bizden önce yapmış, ellerine sağlık. Neyse ben geldim sonrasında, ardından da şu anda dünyada 2-3 kişi daha var, bizden sonra bu işe giren. Toplamda 4-5 firma yapıyor.

ZY: Peki Korhan Bey, ahşabı sorgulamak özellikle aklınıza nereden geldi, yani ne sizi dürttü diyelim?

KT: Kullanıcılarımız da çok iyi bilir, ahşap enstrümanlar biraz nazlıdır, ısıdan, nemden etkilenirler. Ağırdırlar bazı durumlarda, ses kaliteleri farklılık gösterebilir doğal malzemelerden ötürü. Bu sorunları yaşadığınız zaman ve elinizde de daha iyi bir seçenek gördüğünüzde, daha iyi bir alternatife doğru yönelmek istiyorsunuz. Amacı buydu.

ZY: Peki doğaldan uzaklaşmış olmuyor musunuz böylelikle? Ahşaptan uzaklaşarak oluşturduğunuz enstrümanların sürdürülebilirliği biraz daha sınırlı olmuyor mu?

KT: Doğallıktan evet biraz uzaklaşıyorsunuz, çünkü doğal ağaç, doğal reçine, doğal cilanın uzağına kaçıyorsunuz fakat bunların da doğaya başka etkileri var biliyorsunuz. Dünyanın gidişatına baktığımızda ağaçlar daha kıymetli, ağaçların kesilmemesi gerekiyor, ağaçların korunması gerekiyor. Çok fazla harap etmiş durumdayız. Bunun yanı sıra bu malzemelerde, ahşap malzemeyle yapılan enstrümanlara göre parça adetleri dayanım ve diğer sebeplerden dolayı çok daha fazla. Karbon fiber malzeme evet doğal olmayan bir malzeme, endüstriyel bir malzeme, onun da nispeten doğaya birtakım zararları olmakla birlikte, totalde yani deltada bir fayda söz konusu. Avantajlarını göz önüne aldığınız zaman.

 


 

Karbon Fibere Teknik, Sosyal, Kültürel Bakış: Yeni Olan Her Zaman Avantajlı Mı?

YEB: Korhan Bey, karbon fiber kullanarak yaptığınız bu enstrümanlar kendilerine nasıl alanlarda yer buldular, nasıl müzisyenler kullandı bu enstrümanları?

KT: Klasik batı müziği olsun, gerekse de Orta Doğu ve Türk müziği diye ifade ettiğimiz dokuz ses sistemine sahip yerel müziklerimiz olsun, bu kullanıcılarda ilgi ve kullanım alanı buluyor karbon fiber enstrümanlar. Çünkü her türlü ses kalitesini elde etmek mümkün.  Öncelikle arzu ederseniz ben bu malzemenin enstrümanlara uygulanmasıyla hangi alanda avantajlar elde ettiğimizi hızlıca bir anlatmak isterim. Bunlara baktığınız zaman zaten kullanıcıların gerçekten bir avantaj göreceğine, bir deneme şansı vereceğine inanıyorum ki bunu yapan sanatçılarımız gayet güzel geri dönüşler vermiş durumdalar. Özellikle baktığımızda karbon fiber yapısal olarak çok dayanıklı bir malzeme, zaten havacılık, Formula, marin, spor sektörü gibi sektörlerde kullanılmaya başlandı ve yavaş yavaş günlük hayata giriyor. Dayanıklı olması şu sebeplerle bize fayda sağlıyor; daha ince yapabiliyorsunuz, daha az malzeme ve parça sayısıyla üretebiliyorsunuz. Böylece toplam kullanılan malzeme azalmış oluyor. Ayrıca bu dayanıklılık farklı tasarımlara izin veriyor. Örneğin ahşap enstrümanlarda sırf yapıştırma yüzeyini artırmak için kullanılan C köşeler, karbon fiber enstrümanlarda gereksiz duruma düşüyor. Bu C köşeler zaten aslında sadece yapıştırma için kullanılan, ahşap enstrümanda dahi olsa sese olumsuz etkisi olan kısımlar. Bunları kaldırdığınız zaman otomatikman malzemenin kendi karakteristiği ve bu tasarımın yenilenmesi sayesinde, malzemelerin, parça sayısının azalması sayesinde tasarım daha güçlü ve daha performanslı hale geliyor.

YEB: Aslında rezonans alanını genişletmiş oluyoruz değil mi?

KT: Tabii, aynen öyle. Çünkü bütün müzikal aletlerde amacımız nedir, tellerden bir şekilde vurarak ya da yay ile ürettiğimiz rezonansı kapaklara iletmek ve buradan doğal yüksek bir reverb almak. Bunu da tasarım sayesinde sağlamış oluyoruz. İkinci özelliği, ki bence çok önemli özelliği, karbon fiber malzeme, ısıdan ve nemden, daha doğrusu atmosferik koşullardan etkilenmiyor. Ahşap enstrüman kullanıcıları çok iyi bileceklerdir, hava biraz nemli olsa, biraz sıcak veya soğuk olsa büyük sıkıntılar, akort sorunları yaşayacaklardır. Malzemenin termal uzama katsayısı ahşapta sorun teşkil edecektir. Karbon fiberde böyle bir sorun yok. İsterseniz güneşin sıcağında, arabanızın 70 dereceye kadar varan bagaj sıcaklığında, isterseniz kışın -30/40/50 derecelerde hiç problem olmadan, en ufak bir akort değişikliği olmadan kullanabileceksiniz. Ayrıca yağmurlu, nemli ortamlarda bile yine nemin etkilemediği bir malzeme olduğu için gayet faydalı.

YEB: Bir hikâye vardı, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan bir felaket sırasında, bir karbon fiber sazcı, karbon fiber çellosuna tutunarak denizin üstünde yüzmüştü gibi bir efsane var.

KT: Binip kurtulmuştu, evet. Kasırgada yüzüp kurtulmuştu ve daha sonra da enstrümanını kullanmaya devam etmişti, işte böyle! Ahşap enstrümanı çok iyi tanıyor herkes, en ufak bir düşürmede kesin zarar görüyor, ya da en ufak bir nemde.

YEB: Aynı zamanda bir yaylı çalgı icracısı olarak birkaç not da ben ekleyeyim. Gerçekten yaylı sazların akordunu korumak, onları uzun ömürlü kılmak, çok çok ciddi bakımlara ve çok ciddi bir hassasiyete ihtiyaç duyuyor gerçekten. Odadan odaya geçtiğinizde dahi bazen enstrümanın akordunun bozulduğunu görüyorsunuz.

KT: Tabii, vücut ısınızla bile değişiyor enstrüman, kemandan örnek verebilirim. Uzun süreli icralarda değişebiliyor.

1977'de, at kılı yerine manyetik bant kullanarak geliştirdiği ve köprüde manyetik bir bant başı kullandığı bant yaylı kemanı icat etmiş ve 1990'lar sonunda altı-fit (1,8 m) uzunluğunda asa benzeri bir forma sahip MIDI kumanda aygıtı olan ve enstrüman sesleri çıkaran konuşan sopayı geliştiren Amerikalı avangart sanatçı, besteci ve müzisyen Laurie Anderson’ın bir konser fotoğrafı. 

YEB: Evet, evet.

KT: Bir diğer özelliğini vurgulamak isterim, özellikle karbon enstrümanlarda tekrarlanabilirlik söz konusu. Yani ahşap enstrümanda ağacın yapısı gereği tekrarlanabilirlik her zaman mümkün olmamakla birlikte, karbon fiberde örneğin 100 tane keman yaptıysanız, 100 tanesinin de sesini birebir aynı yapabiliyorsunuz, ya da 100 tanesinin de sesini birbirinden farklı yapabiliyorsunuz. Ses kalitesini ve tonları değiştirebiliyorsunuz.

YEB: Korhan Türk’le yaptığımız sohbetimizi dinlemeye devam edeceğiz. Şimdi yeniden müzik dinleyelim. Finlandiyalı besteci Rautavaara’nın Cantus Arcticus yapıtından bir bölüm dinleyeceğiz. Kuşlar ve Orkestra için Konçerto, 2. Bölüm: Melankoli.  Bu bir elektro akustik yapıt. Rautavaara’nın kaydettiği Kuzey Kutup Dairesi yakınlarındaki kuş sesleri, bu yapıtın önemli bir ses katmanı. Enstrüman ve ses malzemelerinde yenilikten, yenilikçilikten söz etmişken, bu elektro akustik yapıtı çalmadan geçemezdik. Dünya prömiyeri 1972 yılında yapılan eseri, Leipzig Radyo Senfoni Orkestrası’ndan dinleyeceğiz. Şef Max Pommer.

Einojuhani Rautavaara - Cantus Arcticus (1972)

ZY: Benim aklıma şöyle paralel örnekler geliyor başka sektörlerden. Başka ekonomik, toplumsal alanlardan, mesela kıyafetlerde, pamukludan daha sentetik kumaşlara geçilmiş zamanında, ya da mobilya sektörünü düşünün, ahşaptan suntaya geçilmiş ve böylelikle sürekli cilalamak gerekmiyor, susam yağı kullanmak gerekmiyor.

KT: Aynen öyle.

ZY: Ama bir yandan da bu günlerde hala makbul mobilya deyince böyle masif mobilyalar akla geliyor. Şimdi dolayısıyla yeni malzemeler var olan birtakım objeleri yeniden üretmek ve bir anlamda bunların daha kitleselleşmesi beraberinde birtakım maliyetleri de oluyor, toplumsal maliyetler, kültürel maliyetler. Sizin durumunuzda ne diyorsunuz bu karbon fiberle yapılan enstrümanların, yine bu tür sosyal anlamda, kültürel anlamda maliyetleri var mıdır?

KT: Tabii ki çok doğru bir konuya değindiniz. Şimdi bire bir karşılaştırdığınızda, karbon fiber enstrümanların çok fazla avantajı var. Fakat bir de işin geleneksellik yanı var. Yani ne zaman olursa olsun, çok ileri zamanlarda da olsa geleneksele bağlı kalanlar, dediğiniz gibi, aslında betonarme bir yapı da kompozittir, sunta da bir kompozittir, mekanik özellikleri ve birçok özelliği daha güzeldir ama tabii ki gönüllerde yine eskiyi sevmek, eskiye hayranlık her zaman kalıcıdır. O yüzden burada kullanıcılar ikiye ayrılıyor, modernlik ve avantajları tercih edenler karbon fiber enstrümana çok ilgi duyarken, klasiği sevenler ve gelenekselde kalmak isteyenler ahşap enstrümanları, sizin bahsettiğiniz gibi masif mobilya örneğinde gördüğünüz gibi, klasik enstrümanları tercih ediyorlar. Avrupa ve Türkiye biraz geleneksel yaklaşırken, Kuzey Amerika, Latin Amerika, Japonya gibi ülkeler de yeniliğe, inovasyona büyük ilgi duyuyorlar ve zaten pazarlarımızın kuvvetli olduğu yerler de bu yerler. Normal arabayla gitmek yerine, at arabasıyla da işe gidebilirsiniz, eskiden olduğu gibi at sırtında da gidersiniz, o da doğaldır, keyiflidir, güzeldir, ama insanoğlunun çoğunluğu otomobilleri, modern araçları tercih ediyor. 

YEB: Diliyorum at arabaları ile otomobillerin ortasını bulup, bisiklete denk düşen bir enstrüman da yaparız zamanla!

ZY: Çok güzel bir yorum oldu. Benim aklıma da şu geldi; bazı enstrümanlar, çalgılar oldukça maliyetli ve bu işe yeni başlayan gençlerin bunlara ulaşımı daha sınırlı olabiliyor. Acaba sizin bu yeni malzemelerle yaptığınız ürünlerin, ulaşılabilirlik anlamında diğerlerine göre ekonomik maliyetleri daha mı düşük oluyor?

KT: Makul maliyetleri var, evet. Yine kemandan örnek vereyim; bir Çin yapımı enstrüman da söz konusu, bunu çok ucuz fiyatlara, çok güzel gösterişli bir halde alabiliyorsunuz ama içerisinde ses özelliği ve diğer özellikler ihtiva etmiyor. Ama bir yandan da çok iyi bir luthierin çok iyi yapımı bir enstrümanını da tercih edebiliyorsunuz. Bunun da maliyeti çok yüksek. Şimdi karbon fiber malzeme yeni kullanılmaya başlandığı için biraz pahalı ama endüstriyel bir malzeme olduğu için ve ulaşılabilirliği daha pratik olduğu için maliyetler düşüyor. Bunun yanında, bir ahşap enstrümanın yapımı yaklaşık 1 ay kadar sürüyor ama endüstriyelleştiği için ve uygulama teknikleri pratikleştiği için bir karbon fiber enstrümanın yapımı 1 haftaya düşebiliyor. Bu da sizde işçilik ve diğer maliyetleri göz önünde bulundurduğunuzda ciddi bir kazanım haline geliyor.

YEB: 95.0 Açık Radyo’da Sub Rosa’nın sonlarındayız. Bugün Oğuz Demir ve Korhan Türk’le yaptığımız sohbetleri dinledik. Oğuz Demir ve Korhan Türk, iki apayrı profesyonel arka plandan gelmelerine rağmen, enstrüman yapımında sürdürülebilirlik ve yenilikçilik söz konusu olduğunda, bize kimi noktalarda birbirine çok paralel görüşler bildirdiler. Oğuz Demir, biz insanların acımasız müdahalesiyle sayıları hızla tükenmekte olan ağaç türlerine vurgu yaparken, Korhan Türk, yeni nesil malzemelerin dayanıklılığına, uzun ömürlülüğüne değindi. Eğer bize Sub Rosa hakkında yorumlar, görüşler, sorular iletmek isterseniz, mail adresimiz, [email protected]. Programımızı her zaman olduğu gibi müzikle noktalayalım. Beethoven’ın 5. Senfoni'sinin 1. Bölümü’nü dinleyeceğiz, fakat kulaklarımızın çok da aşina olmadığı bir yorum ve ses dünyasıyla, dönem enstrümanları icrasıyla. Katalan şef ve viyola de gamba sanatçısı Jordi Savall tarafından 1989 yılında kurulan Le Concert des Nations seslendirecek. Barok dönemden romantik döneme kadarki eserleri repertuarlarında bulunduran bir ekip bu. Yeni enstrümanlardan söz ederken bir yandan da neyin yeni, neyin eski olduğuna dair biraz daha kapsamlı düşünelim. Örneğin keman eski biz saz mıdır, peki ya daha bu sene yapıldıysa? Bach’ın keman için yazdığı eser, bugünün kemanı ve arşesi için yazılmamıştı ne de olsa. Evet 5. Senfoni’yi dinlerken düşünmeye devam edelim.

 

Derlemeye katkıda bulunanlar: Rana Nur Aydın, Beyza Mollaoğlu, Oğul Alim Özçelik, Bilge Ekşi, Burak Akdemir, Onur Yemişen, Yasemin Yüksel, Zeynep İlik.

 1https://www.youtube.com/watch?v=5kAKlFNsuJcTünel’deki Son Luthierler 2015 yılında gösterime sunulmuş bir belgesel ve 8 luthier ile yapılan röportajlardan oluşmakta.

2 https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/muzisyenlerin-rifat-ustasi-anlatiyor-41083364

3 21. yüzyıl sanatında dijital duysal tasarımların luthierlik ekseninde bir incelemesi için bkz.:Turan, Özgür. Zaman ve Mekân İlişkisi ve Müziğin Plastisitesi Bağlamında Ses Heykelleri Kavramı; Başat Yapıtlar ve Temel Önermeler Üüzerinden Yeni Bir Değerlendirme Denemesi. Bölüm 7.2: Dijital Plastisite: Yeni Nesil Tasarım Dili Bağlamında Sound Sculpture ve Dijital Lutiyelik. Yüksek Lisans Tezi.

4 Ottawa Senfoni Orkestrası tarafından 2018 yılında 3D yazıcıdan enstrüman yapma yarışması düzenledi, ardından bu enstrümanlar orkestra üyeleri tarafından kullanıldı. Haberi okumak ve performansı izlemek için habere gidebilirsiniz: https://ottawa.citynews.ca/local-news/3d-printed-instruments-showcased-at-ottawa-symphony-orchestra-performance3d-printed-instruments-showcased-at-ottawa-symphony-orchestra-performance-1110285

5https://www.istdergi.com/sehir/muzik/galatanin-sarkili-tarihi

Galata’nın şarkılı tarihi üzerine keyifli bir yazı. Geçmişten bugüne Galata ve müzik ilişkisine dair bilgi edinmek isteyenler bu linki ziyaret edebilir.

6Müzik aletleri yapımında kullanılan ağaçların ayrıntılı bir okuması için Seher Tetik Işık ve Recep Uslu’nun “Türk Müziğinde Ağaç ve Çalgı Yapım Bibliyografyası” ve Sema Önal’ın “Müzik Aletleri Yapımında Kullanılan Yerli Ağaç Türleri ve Özellikleri” isimli makaleleri inceleyebilirsiniz.

7Kompozit karbonun kullanımı enstrümanların değişime uğradığı ilk zaman değil, endüstri devriminden sonra da müzik enstrümanları birçok değişim ve dönüşüm yaşadı. Bu değişimi incelemek isterseniz Jeremy Montagu’nun “The Industrial Revolution and Music” isimli (1990'ların başında Oxford Üniversitesi Müzik Fakültesi'nde gerçekleşen bir dizi dersten oluşan) kitabı inceleyebilirsiniz.

8Aydınlanma Çağı Orkestrası’ndan bağırsak tellerin tarihine dair bir video için: https://www.youtube.com/watch?v=1zOMzjIniVs

9  Kompozit malzemelerin oluşturduğu ses farklılıklarını incelemek için Ruşen Can Acet’in “Kompozit Malzemelerden Üretilen Müzik Aletlerinin Ses Performansının İncelenmesi” isimli makaleye göz atabilirsiniz.

10 Sosyal eşitsizliklerin müzik kaynaklarına erişimi üzerindeki etkilerini incelemek için Everardo Francisco Reyes’in “Music Deserts: How Social Inequality Affects Accessibility to Music Resources Important to Actively Participating in Music” (2019) adlı makalesine göz atabilirsiniz: https://digscholarship.unco.edu/urj/vol6/iss2/7