Selim Badur, pandemiye dair açıklanan son rakamları ve spekülasyonları değerlendirdi, Çin'deki sıkı önlemleri ve batı basınına yansımalarını yorumladı ve diğer enfeksiyon hastalıklarının seyri üzerine açıklamalarda bulundu.
(9 Mayıs 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Özdeş Özbay: Merhabalar Selim bey günaydın!
SB: Herkese iyi haftalar. Uzun bir ara verdik, hem ülkemize bayram tatili hem de sonrasında Açık Radyo özelinde yaşanan bütün o kötü gelişmeler dolayısıyla ama hayat devam ediyor ve birlikteyiz. Yeni yayın dönemine başladık aynı zamanda. Bugünden itibaren Korona Günleri artık her hafta değil 15 günde bir olacak, 15 günde bir pazartesileri yine 08:30’da birlikte olacağız. Pandemi gündemden düşüyor bütün dünyada, gerçekten düşmesi lazım mı? Bunu bize zaman gösterecek. Neler oldu bu uzun sürede, onları biraz toparlamaya çalıştım. Bir kere ülkemizde Covid pandemisiyle ilgili olarak sayısal değerlerin açıklandığı Turcovid-19 sitesi üzerinden bir polemik yaşandı. Turcovid-19 Sağlık Bakanlığı’nın sitesi ve ekranlarında aktif vaka sayısı yayınlanıyor. Burada toplum olgu sayısı 15 milyon, iyileşen 14 küsur milyon, ölümler şu kadar vesaire. Aktif vaka sayısı yanında şöyle bir ibare vardı “eksi 4776.”
ÖÖ: Evet, çokça tartışıldı o.
SB: Tartışıldı, anlaşılmadı, bu ne anlamsız şey dendi. Bunun tartışılması ve anlamsızlığı çok belirgin zaten de benim söylemek istediğim yapılan bu eleştiriler “olmaz artık bu kadarı da” denenlere sosyal medyadan çok ciddi yanıtlar geldi. Örneğin deniyor ki “günlük iyileşen ibaresini günlük vakadan çıkartan kişi ya çok cahildir ya art niyetlidir” diyenler var, “ne var bunda, bütün bunlar doğru” diyenler var ya da “iyileşen sayısını neden toplam vaka sayısına katarsınız?” diye soruluyor. Yani böyle akıl almaz, mantık dışı itirazlar yükseldi. Kim haklı diye bakarken, bir süre sonra da 30 Nisan günü sitede duyuru yapıldı, “Turcovid-19 ekranlarında sunulan aktif vaka sayısının hesaplama formülü şudur, bu formüle göre aktif vaka sayısı bugün itibariyle eksi 4776 olarak hesaplanmıştır. Aktif vaka sayısının negatif değer olması teorik olarak mümkün olmadığından formülümüzdeki veya verilerdeki olası hata sebebiyle grafik yayınımıza ara vermiş bulunuyoruz. Anlayışınız için teşekkür ederiz”. Yani bir hata yapılmış, komik de bir hata, benim anlamakta zorlandığım… Hadi bu hatadan da vazgeçtim “ya böyle şey olur mu?” diyenlere gelen yoğun itirazlar, “niye siz sürekli olarak bunları eleştiriyorsunuz, ne var bunda?” filan gibi, bunlar nasıl yaklaşımlardır, bunu anlamak pek mümkün değil.
ÖÖ: O günden beri yeni vaka sayıları açıklanmıyor mu?
SB: Hayır, yani o sitede bu tarz bir formül var; yeni olgu sayısı, iyileşenler, ölenler o hesap yayınlanmıyor. Dünyadaki duruma baktığımızda, geçtiğimiz sürede günlük ortalama 557-558 bin olgu eklendi toplam olguların kümülatif sayısına. Toplam aşı oranı değişmiyor; hemen hemen 11.4 milyar doz aşı uygulandı, tek doz aşıdan bahsediyorum, dünyanın %65,5’i aşılandı tek dozla. Bir işe yaramayacağı belli artık ama gelişmekte olan ülkelerde yine işe yaramayacağı bilinen, kabul edilen, gösterilmiş olan tek doz aşıyı yaptıranların oranı sadece %15.8, %20’ye bile varılamadı. Türkiye’de ise 53 milyon insan iki doz oldu, bunun da yetersiz olduğu biliniyor. Evet, bu 3. ve 4. hatırlatma dozlarını, rapel dozlarını yaptırmayanlar var, yaptırılması lazım. Bu arada daha önce de belirmiştik, örneğin üç milyonu aşan yurttaşımız 6., 7. aşıyı oluyorlar. Buna da gerek yok tabii, bu da çok abartılı bir yaklaşım ama sonunda bir kaos var, çünkü şu anda aşılama oranları tamamen çok aza inmiş durumda. Bu arada çok önemli bir rapor yayınlandı, yani benim alanım ama sizleri de çok ilgilendirir, çünkü iklim kriziyle ilgili bir çalışma.
ÖÖ: Öyle mi?
SB: Evet, Nature dergisinde yayınlandı. Nature’da 28 Nisan tarihinde yayınlandı, bu yayını yapanlar önemli bir ekip; Colin Carlson ve Gregory Albery’nin yönettiği bir ekip. Bu ekibin Nature’da yayınlanan makalelerinde iklim krizinin 2070 yılına kadar enfeksiyon hastalıkları açısından neler getireceğini, neler götüreceğini hesaplamışlar. Bu raporda şöyle bilgiler var, örneğin yaklaşık 10 bin kadar virüs türü insanları enfekte ediyor, ancak iklim krizi, ekolojiye saldırı, toprağın kötü kullanılması sonucunda türler arası yaklaşık dört bin kez daha fazla bulaş olacağını hesaplamışlar. 3139 memeli türünün yer değiştireceğini, özellikle Asya ve Afrika’da bu yer değişiminin beraberinde enfeksiyon hastalıklarının görülmemiş olan bölgelere yayılacağı hesaplanmış. Yine 2070 yılına kadar 15 bin kadar yeni bulaşın, yeni mikrobun insanlara temas edeceği, bulaşacağı hesaplanmış. Ciddi bir araştırma, üzerinde durulması gereken önemli ve bana kalırsa sarsıcı bir rapor.
ÖÖ: Evet, çok çarpıcı rakamlar vermişler gerçekten.
Yeni virüsler: "Bizi çok daha tehlikeli salgınlar bekliyor"
SB: Bunun küçük küçük birtakım belirtilerini de görüyoruz. Örneğin Çin’de kenelerden bulaşan, kene ısırmasıyla bulaşan Karshi virüsü ortaya çıktı nisanda ilk defa. Griple ilgili olarak grip virüslerinin, influenza virüslerinin hayli patojen, yüksek patojeniteye sahip birtakım tipleri var, birtakım türleri var. Biz bunu nerede gördük? Yıllar önce H5N1 virüsünde, kuş gribinde görmüştük. İşte bu H5N1 ile oluşan, Amerika’dan iki insan olgusu bildirildi. Çin’de de bir diğer yüksek patojeniteye sahip influenza virüsü olan H3N8 bildirildi insanda. Şimdi bu virüsler hayvanlarda var, kanatlılarda var; kanatlılardan insana geçmesi zor, geçtiği zaman insan için çok ölümcül virüsler. Yani koronavirüs gibi değil, hani ebola gibi neredeyse %50’lere varan bir mortalite oranı ile seyrediyorlar. Önemli olan insandan insana bulaşma özelliğini de kazanması. Bunlar tabii çok kötü senaryolar ama hiç de ihtimal dışı değil. Eğer bunlar olursa oldukça kötü bir gelişme olur, bizi çok daha tehlikeli enfeksiyonlar, tehlikeli salgınlar bekliyor olacaktır.
Önemli bir diğer rapor, bu da Nature Review Microbiology’de yayınlandı, Peter Markov isimli bir araştırıcı tarafından. Bu kişi çeşitli virüslerin evrimini inceleyen çok deneyimli, çok saygın bir bilim insanı. Örneğin hepatit C virüsünün nasıl geliştiğini, türler arası nasıl bulaştığını anlatmıştır, bulmuştur ve incelemiştir. “Özellikle bu SARS-CoV-2 endemik virüse dönüşecek ve daha tehlikesiz olacak, sıradan bir virüse dönüşecek” yaklaşımını çürüten bir makale; “böyle bir evrimsel gelişmeyi SARS-CoV-2 için beklemeyin” diyen bir yazı, bu da önemli bir yazı, Nature serisinden çıktı.
Şimdi salgınla ilgili neler olup bitiyor? Covid’e odaklanmadan hemen şunu belirteyim, önemli bir gelişme olmuştu geçen günlerde, yaklaşık iki ay önce; ABD’de domuz kalbi nakledilen bir hasta vardı, özellikle genetik olarak modifiye edilmiş domuz kalbi ki insan vücudu bu farklı türden gelen kalbi organ naklini reddetmesin diye birtakım işlemlere tabi tutulmuştu, çok önemli bir bilimsel gelişmeydi. O kişi, nakledilen kişi yaşamını yitirdi. Özellikle, nakledilen domuz kalbinde bulunan bir virüsün o kişiyi enfekte ettiği ve bundan kayıp meydana geldiği bildiriliyor. Organ nakilleriyle ilgili, tabii Covid’le de ilgili çalışmalar var; özellikle akciğer nakli yapılırsa eğer ve kişi Covid taşıyorsa bunun bir risk olduğu biliniyordu ama özellikle SARS-CoV-2 taşıyan bir kişiden alınacak herhangi bir organın akciğer dışındaki organlarda bulaşa yol açmayacağını gösteren çalışmalar yapılıyor. Kısacası organ nakillerinden önce vericide yapılan testler arasında herhalde Covid testi de klasikleşip yerini alacaktır. Şimdi hemen Covid’e geçeceğim ama önemli bir salgın da Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF’in birlikte yaptığı açıklama, hep bu programda dile getirmiştik. Bu pandemi nedeniyle UNICEF, özellikle Afrika’da, gelişmiş ülkelerde yürüttüğü diğer çocukluk çağı hastalıklarına karşı yapılan aşılar, kızamık aşısı, çocuk felci aşısı, bunlara evden eve gidip bu aşılama kampanyası sürdürülürken Covid’in bulaşması arttırılacak endişesiyle ara vermişti. Tabii bu kampanyanın durdurulmuş olması neye yol açacak? Bu konuda endişeler vardı ve bu endişeleri haklı çıkaracak birtakım sayısal değerler ortaya çıkmaya başladı. Kızamık hastalığı çocuklar arasında çok hızlı yayılan bir virüs hastalığı, 2022 yılının ilk iki ayında 17 binden fazla olgu saptanmış. Bu sayı 2021’in ilk iki ayında sadece dokuz bin. Aşılama aksadığı için %79’luk bir artış var. Afrika için bu artış %400, çok çarpıcı artışlar var. Bunun dışında DSÖ, dünyada 5 yaş altındaki çocuklar arasında sıtmadan her dakika bir ölüm meydana geldiğini bildirdi. 2020’de 241 milyon sıtma olgusu var, 627 bin kişi ölmüş, ölümlerin %80’i 5 yaş altı çocuklar ve gebeler. Yani sonuçta bu aslında Sahraaltı Afrika’da olgu ölümleri %95’i gerçekleşiyor sıtmadan ve buradan hareketle aslında 21. yüzyılda yoksulların hastalığı olduğunun altı çiziliyor.
ÖÖ: Sanırım üstelik yakın zamanda aşı konusunda da önemli gelişmeler yaşanmıştı.
SB: Evet, ama sıtma aşısı zor bir aşı Özdeş, yani mikroorganizmanın, işte virüsler, bakteriler, parazitler vesaire, mikroorganizma büyüdükçe, yani daha karmaşık bir yapı aldıkça buna karşı aşı hazırlama hep güçleşir. Bu eskiden beri bilinen bir doğru çünkü virüslerin yapısı daha basit, virüslere karşı başarılı aşılar var. Çocuklarda kızamık, hepatitlerde olduğu gibi, bakteri aşıları biraz daha zor çünkü daha karmaşık bir yapısı var. Parazit iyice karmaşık, daha büyük mikroorganizmalar ve özellikle sıtmanın evrimi sırasında o kadar çok form değiştiriyor ki hangi formuna karşı ne tür aşı hazırlayacaksın? Yani sıtma parazitini alıp ona aşı yapıyorsun ama insan vücudunda başka formları da var, yani oldukça karmaşık. Aşı konusunda sıtmaya ait önemli gelişmeler var gerçekten ama aşının etkinliği, yani geliştirilen o aşı gündeme girdi girecek, hatta bazı yerlerde uygulanmaya başladı. O aşının etkinliği sadece %50’ler civarında, çok yüksek değil.
DSÖ Covid’le ilgili bir rapor yayınladı, biz bu bayram arasına girmeden önce Lancet dergisinde çıkan bir yazıda, gerçek Covid olgularının resmi olarak açıklananlardan daha yüksek olduğunu söylemiştik. DSÖ bunu teyit eden bir rapor yayınladı; ölü sayısının, ki bugün için milyon kadar bir ölüm, yaşamını yitiren kişi var diyoruz, John Hopkins’in ya da DSÖ’nün sitesinde bu şekilde geçiyor ama 2020 yılının sonuna dek yaptıkları bir matematik modellemeyle DSÖ’nün raporunda deniyor ki 6 milyon neredeyse 2-3 misli, 13.3 ile 16.6 milyon insanın yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
ÖÖ: 2021 sonuna kadarmış.
SB: 2021 sonuna kadar, evet.
ÖÖ: Siz 2020 demiştiniz de onun için.
SB: Pardon 2021 sonuna kadar. Yine ölümlerin %84’ü Güneydoğu Asya, Avrupa ve Amerika’da, 10 ülke başı çekiyor, %68’ini oluşturuyor ölümlerin. İşin ilginç yanı ölümlerin %4’ü düşük gelirli ülkelerde, %15’i gelişmiş ülkelerde, 81%’i orta gelirli ülkelerde olduğu ortaya çıkmış, bu da ilginç bir durum. Şimdi Ukrayna’ya ait iki rapor var; bir tanesi Nature’da, bu önemli bir rapor ama bulaşıcı hastalıklar değil Ukrayna’da olup bitenlerin dünya global gıda krizine nasıl yol açacağını inceleyen Saskia Osendarp ve arkadaşları yayınladığı çok önemli, ayrıntılı bir yayın. Onu size yollayayım belki siz daha ayrıntılı yayınlarsınız.
ÖÖ: Olur.
SB: Bir de Ukrayna ile ilgili garip bir haber, ne kadar doğru bilmiyorum ama Türk haber ajansından çıkmış. Ukrayna Altyapı Bakanı Yardımcısı Mustafa Nayem, insani yardım için gümrük tarifelerinin kaldırıldığı Ukrayna’da lüks araba ithalatında büyük artış yaşandığını bildirmiş. Sekiz günde yaklaşık 14 binden fazla lüks araba -içlerinde BMW, Mercedes, Cadillac var- bunlar geliyor. Yani siz yardımlar aman gümrüğe takılmasın diye birtakım önlemler alırken bu önlemlerden araba ticareti sektörü yararlanıyor. Geldiğimiz noktada dünyanın bir garip hali herhalde.
Çin'de Şangay'dan sonra Pekin'de de Covid'e karşı sert önlemler
Şimdi Çin önemli, Çin’de olup bitenler; bu konuda çok fazla spekülasyon yapılıyor, özellikle Çin’de Şangay’da nisan başından beri çok sert önlemler alınıyor, biliyorsunuz. Bu alınan önlemleri insanlık dışı bulanlar var “böyle şey olur mu, böyle kapatma olur mu?” diye ama doğrusunu isterseniz, bana kalırsa Çin hâlâ sayısal değerlere baktığımızda gayet başarılı gitmekte, bu önlemleri almak zorunda. Ne oluyor? Bir kere hemen şunu belirteyim, 19-25 Eylül’de Çin’de yapılacak olan 19. Asya Olimpiyatları ya da Asya Oyunları ileri bir tarihe -tam belirtilmedi tarih- ertelendi. Şangay’ın 200 kilometre güneybatısındaki Hangsong kentinde yapılacaktı. Bu arada Şangay’da bu kapanmalar, tabii sert kapanmalar eleştiriler alıyor demiştim; gündemde Şangay dışında Pekin var. 22 milyonluk bir kent, okullar 11 Mayıs’a kadar kapatıldı, metro istasyonlarının kullanımında belirli kısıtlamalar getirildi, aynı anda çok kitlesel, yoğun metro kullanımına izin verilmiyor, bir süzgeçten geçiriliyor. Kafe ve restoranlar sadece “take away” gibi alıp götüreceğiniz ürünler satabiliyorlar ama ilginç olan Pekin’de alınan önlemler “biz Şangay’a benzemeyelim” diye aldıkları önlemler. 21 milyon insanın hemen hemen tümü kısa aralıklarla test ediliyor. Her beş günde her birey için üç PCR zorunluluğu getirilmiş. Yani bu kadar kitlesel olarak herhalde 21 milyonun belirli bir kesimini yapıyorlar ama bu kadar yoğun, bu kadar sık test yapma başka ülkelerde görülmüş bir şey değil. Bunu pratik olarak nasıl beceriyorlar, parasal olarak nasıl karşılıyorlar, bu kadar kiti nasıl üretiyorlar, bunların hepsi incelenmesi gereken noktalar. Pekin’de şimdiye kadar sadece 70 olgu çıktı. 70 olgu çıktığı için bütün bunlar, bu sert önlemler yapılıyor. Tek amaç var, Şangay’daki tam kapanma başkentte gerçekleşmesin. Çünkü Şangay 26 milyonluk bir kent, Pekin’den daha kalabalık ama altı haftadır adeta bir hapishane gibiydi.
ÖÖ: Peki Çin’deki aşılama meselesi nasıl gidiyor? Sizde var mı rakamlar?
SB: Aşılama oranları yüksek ancak batı kaynakları veya batı basını “zaten Çin de kendi aşısını, yani inaktif aşıyı kullandı, özellikle bizim ürettiğimiz mRNA filan gibi modern teknoloji aşılarını gündeme getirmedi, o nedenle onlarda işler kötü gidiyor, bir de kapanıyorlar” diyorlar. Kötü gidiyor da rakamlara baktığımız zaman Amerika’da 82 milyon olgu var, Çin’de 2.3 milyon olgu var. Nüfusa baktığınız zaman Çin Amerika’nın neredeyse üç misli. Amerika’daki ölüm oranları 997 bin, 1 milyona yaklaştı. Çin’deki toplam ölüm 14.351. Şimdi bunlara baktığınız zaman Çin’in politikası ya da aşısının başarısız olduğunu gösteren en ufak bir sayısal değer yok burada. Amerika’da “işler yoluna girdi, pandemi kontrol altına alındı” deniyor, Çin’de ise “alevlenme var” deniyor. Peki o zaman son dört hafta olgularına bakalım. Son dört haftada Amerika’da 1,5 milyon olgu saptanmış, Çin’de 700 bin olgu saptanmış. Amerika’da son dört haftada 12 bin kişi yaşamını yitirmiş, Çin’de 1200 kişi. Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman Çin’in çok başarısız olduğunu söylemek herhalde pek mümkün değil. Sayısal değerler doğru mu değil mi? Bu eleştiri de getiriliyor ama Çin’e yönelen bütün eleştiriler, yani batı, kendi dünyasında olup biten dışında dünyanın herhangi bir yerinde bir enfeksiyon hastalığına karşı üretilen bir aşının iyi olmasını kolay kolay kabul etmiyor. Bu da benim yorumum olsun. Amerika’daki olgulara baktığımız zaman Amerika’da günde en az 2500 olgu var, ürkütücü bir artış var New York’ta. Çocuk olgularda artış %61 oranında Amerika’da. Maske konusunu biliyorsunuz, serbest bırakılmıştı; CDC taşıtlarda maske kullanımını tekrar zorunlu hale getirdi ve iki yaş üzerindeki herkesin zorunlu olarak aşı kullanmasının gerektiğini söyledi, açıkladı. Pandemiyi başından beri takip eden, pandemi konusunda yorumlarıyla artık hepimizin bildiği Antonio Fauci var NIH’ten, kendisi “yanlış anlaşılmaktan korkuyorum, henüz bu iş bitmedi, biz geçiş dönemindeyiz. Birdenbire önlemleri kaldırmayın bu başımıza iş açar.” dedi. Amerika’da son günlerde bu omikron varyantının bir alt türü yayılmaya başladı. Bu omikronun şimdiye kadar BA1, 2 ve 3 tipi vardı; Amerika’da BA2-12 denilen yeni bir varyantı ya da bir alt varyantı yayılıyor. Bu arada bu omikron varyantlarında 1-2-3 var demiştim ama 4 ve 5’i çıktı ve bunlar Güney Afrika’da, bu saptanan iki yeni alt varyantla beraber Güney Afrika Cumhuriyeti artık 5. dalgayı yaşamaya başladı deniyor. Yani bu varyantların ortaya çıkışı bitmiyor ve bu pandemi, gelişen varyantlar, aşılama oranlarının düşük olması şu anda bütün dünyada izlenmekte olan bu önlemlerin peyderpey, hatta bizde olduğu gibi birden ve aniden kaldırılmasını pek haklı kılmayacak şekilde ilerliyor. ABD geçtiğimiz hafta sonunda FDA liderlerinden bir makaleyle karşılaştı, Jama’da yayınlandı. Topluma her yıl grip aşısı gibi artık Covid aşısı olması için çalışmalar başlatıldı. Demek ki buraya doğru gidiyor. Kuzey yarım küre için böyle bir aşılama gündeme gelecek. Bir de Amerika ile ilgili Jama’da yayınlanan yeni yayından bahsedip bitireyim. Pandemide artan alkol tüketimiyle ölümler %25 artmış, bu çarpıcı bir sayısal değer, %25 gibi bir artış var.
ÖÖ: Bu sadece Amerika mı?
SB: Sadece ABD’de, evet. Bunun dışında çekilen birtakım yayınlar var; D vitaminiyle ilgili yayınlar gönderildiği bilimsel dergilerden geri çekildi. Bunun nedenlerini işte 15 gün sonra yapacağımız programda konuşuruz.
ÖÖ: Bu bahsettiğiniz D vitamininin Covid sürecinde immüniteyi güçlendirdiği söyleniyordu değil mi?
SB: Özdeş şöyle bir şey var, birtakım insanlarda Covid sürecinde D vitamini kullanılsın mı kullanılmasın mı konusunda iyi diyen de oldu kötü diyen de oldu, işe yarıyor ya da hiçbir işe yaramıyor diyen de oldu. Tabii yapılan çalışmalarda hangi hasta grubunun ya da gönüllü grubunun bunu aldığına bağlı. D vitamini yetmezliği olan grubu alıp da orada çalışma yaparsanız “a, Covid sürecinde D vitamini çok gerekli” sonucu çıkar ama D vitamini zaten çok normal düzeyde olan bireyleri alırsanız “e bunlarda da hiçbir katkısı yok D vitamini vermenin” sonucu çıkıyor. Onun için çalışma sonucuna bakarken sadece sonuca değil kullanılan materyal, metot dediğimiz yönteme, seçilen hasta grubuna ya da gönüllü grubuna iyi bakmak lazım. Onun özelliklerini değiştirdiğiniz zaman tamamen çelişkili sonuçlar elde edebilirsiniz. D vitamininde de bu yaşanıyor; hâlâ “D vitamini çok yararlıdır” diyenler var ya da öyle yayınlar var ama işte elimde Natural Science Report’un Covid-19 hastalığı sırasında, pandemi sırasında D vitaminin yararını belirten yazı -Maheshwar Lakkireddy ve arkadaşları yayınlamışlar- geri çekildi, kaldırıldı. Dediğim gibi çelişkili sonuçlar elde edilebiliyor, buna dikkat etmek lazım.
ÖÖ: Peki çok teşekkür ederiz Selim bey.
SB: Ben teşekkür ederim.
ÖÖ: İki hafta sonra görüşmek üzere.
SB: İki hafta sonra görüşmek üzere, sevgiler.