Prof. Dr. Selim Badur, Af Örgütü’nün sağlık çalışanlarının durumu hakkında hazırladığı raporun ayrıntılarına değindi; her zamanki gibi güncel gelişmeleri ve araştırmaları yorumladı.
(22 Ekim 2020 tarihinde Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhabalar. İyi yayınlar!
Özdeş Özbay: Günaydın!
ÖM: Nedir genel durum?
SB: Bir süreden beri, sabah size bağlandığımda, “bir dönem gelecek acaba iyi haberler verebilecek miyiz? Yani bu programın artık bir anlamı kalmıyor, yavaş yavaş her şey yoluna giriyor diyebilecek miyim” diyorum. Ama ne yazık ki öyle olmuyor. Pazartesi sabahından itibaren olgu sayılarının, günlük olgu sayılarına bakmaya çalışıyorum biliyorsunuz, sabah erken saatlerde bugün 41 milyon 180 bine vardı olgu sayısı. 3 günde 1 milyon 271 bin olgu olmuş. Yani günlük sayılar bizde hep 250 bin ile 300 bin arasında gidip geliyordu. Bu son 3 gün içerisinde ortalama 423 bin 807 olgu, gittikçe artıyor. Eğer yarım milyon günde olgu saptanırsa, 2 günde bir 1 milyon eklenecektir tabloya.
ÖM: Evet. Türkiye nüfusunun da yarısını bulmuş durumda bütün dünyadaki vaka sayısı. Muazzam yükseliyor yani.
SB: Evet. Yani günde yarım milyona yakın yeni olgu oldukça yüksek, bu önemli. Tabii bunun Avrupa’daki ülkelere yansımalarını görüyoruz. Bir iki örnek vermek istiyorum. Örneğin tam karantinaya geçilen; yani Fransa başlattı, İtalya’ya geçti, Belçika uygulamaya başladı. Gece sokağa çıkma yasakları nerelerde? İrlanda başladı, Slovenya başladı, İtalya’nın Lombardiya bölgesi ki İtalya’nın Lombardiya bölgesinde son bir haftada hastaneye yatışlar %145, yoğun bakıma yatışlar da %126 artmış. Çok ciddi oranlar bunlar. Fransa'da gece sokağa çıkma yasağı sebebiyle artık sinema sahipleri; “bizim sektörümüz bitti, artık toparlamamız mümkün değil” diye demeç vermişler. Gerçekten uyuluyor bu yasağa ve altı hafta sürecek. Bunun yansımaları olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü, “Avrupa, Afrika ülkeleri önlemleri gevşetmeye başladılar ve bu nedenlerle de olgu sayılarında artış olmaya başladı bu kıtanın ülkelerinde” dediler. Belçika ilginç. Biliyorsunuz Belçika küçük bir ülke ve olgu sayılarını en gerçekçi biçimde, yaşamını yitirenleri en gerçekçi oranlarda bildiren bir ülke. Belçika’da tsunami öncesi bir dönem şeklinde yansıtılıyor şu an gelinen nokta.
ÖM: Evet. Bizzat sağlık bakanı söylüyor bunu, değil mi?
SB: Evet. Hastaneler alarm veriyor, %95 olgu arttı. Yaşlılar evinde, her hafta ikiye katlanıyor olgu sayısı. Belçika ilginç bir karar aldı. Testleri yetiştiremiyoruz dediler. Unutmayalım burası küçük bir ülke. Donanımları iyi, olanakları var fakat bir PCR testinin sonucu almak için neredeyse beş gün gerekiyormuş ki bu testin yapılması, testin kendisi iki, iki buçuk saatten fazla sürmez ama yoğunluktan. Bu nedenle asemptomatik olgulara ve hastayla temas edenlere artık PCR testi yapmayacaklarını ilan ettiler çünkü yetiştiremiyorlarmış. Yunanistan'da salı günü bugüne dek bildirilen en yüksek olgu bildirildi. İtalya’da 10 bini geçti yeni olgu. İsveç’te, İsveç ilginç çünkü birçok yayın organında dönem dönem İsveç’in en başarılı, en rahat, en uygun, paniğe yol açmayan bir yaklaşımı övülmüştü şimdiye dek ama çok fazla sayıda artış var. 20 Ekim’de sağlık yetkilileri işlerin iyi gitmediğini açıkladılar iki gün önce ve sağlık yetkililerin net olmaması ve şeffaf olmamaları dile getirilmeye başlandı. Bakın Fransa’da örneğin 100 günde 50 kişi yaşamını yitiriyor bu süreçte. İsveç’te 100 günde 60 kişi ve son bir haftada 100 günde 99’a çıktı. Yani İsveç söylendiği gibi işlerin yolunda gidiyor şeklinde yansıtılması pek gerçekçi değil.
ÖM: Evet, iki de ben ilave edebilir miyim, lütfen? İspanya’da toplam vaka sayısının 1 milyonu aştığı, yani bu son 24 saatte 17 binlik bir artışla vaka sayısı 1 milyonun üzerine çıkmış ve ciddi bir şey. Almanya’da da ilk kez günlük vaka sayısı 10 bini aşmış diye BBC’den bir haber gördük. İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde vaka artışı var diyen de bizzat Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmuş. Yani genel bir artış durumu tüm dünyada var ve Türkiye’de de.
SB: Evet. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Sait Gönen vaka sayılarında ve hastane başvurularında iki katına yakın artış var diyor. Biraz daha değinmeye çalışacağım. İstanbul’da olgu sayılarında artış %65 oranında. Şimdi ekonominin 2020’nin ikinci yarısında sıçrama yapacağı, düzeleceğine dair birtakım öngörüler, beklentiler vardı. Büyük bir olasılıkla bunun gerçekleşmeyeceği çeşitli bilim sitelerinde yayınlanıyor. Fakat ülkeler garip yaklaşımlar var. Yani bu ekonomiyi kurtarmak için bazen komik duruma da düşüyorlar. İngiltere’ye ait bir örnek vereceğim. İngiltere uçuşları özendirmek için ve “aman çökmesin bu sektör” diye uçağa binenlere test yapmaya başlamış. Uçaktan inenlere, ülkeye gelenlere değil; uçağa binenlere test yapacakmış. Hızlı bir test kullanılacak, bir saatte sonuç veriyor. Böylece hani siz güvende seyahat ediyorsunuz, rahat rahat uçağı kullanabilirsiniz. Niye böyle bir şey yapılıyor? Bunun hastalığın yayılımına en ufak bir katkısı yok ama insanlar...
ÖÖ: Ama uçak şirketlerine çok katkısı var tabii, maddi olarak.
SB: Evet. Bu arada birazcık bu komplo teorilerine bakalım; Sayın Güven Güzeldere’nin çok güzel yaptığı bir dizi programda değindiği konu önemli bir konu, komplo teorileri. Örneğin “maskeler gündeme geldiğinden beri sakıncalarıyla ilgili ne kadar çok haber çıktı. Kanda oksijen miktarını azaltır maske kullanımı. Karbondioksit zehirlenmesine yol açar” diye. Bugün de birtakım Avrupa’daki psikiyatri dernekleri çalışanları maske kullanımının “kısıtlamanın ve yasakların sembolü” haline geldi diye maske kullanımını eleştiriyorlar ya da birtakım insanların kafasında kuşkular oluşturacak söylevlerde bulunuyorlar, bu ilginç. Fakat bu komplo teorileriyle ilgili biliyorsunuz bu 5G baz istasyonları neden oldu denmişti. İstasyonlar, baz istasyonları yakılıyordu ama benim hiç aklıma gelmeye komplo teorisi ya da böyle bir kara propaganda Amerika’da başlamış “hastanenize bakın” diye bir akım. Bu akım uyarınca hastanelerde video çekiliyor. Özellikle boş yataklar ve boş koridorları çekip; “size söylenenler yanlış ve yalan, bakın hastaneler bomboş, böyle bir hastalık yok” diyor. Böyle bir akım. Bu nasıl bir yaklaşımdır, nedir amaçları, ne yapmak isterler, niye böyle bir şey yapıyorlar? Bu çok tuhaf bir şey yani. Hastanenin boş koridorlarını çekip size yalan söylüyorlar, gerçek değil bu hastalık demek tuhaf bir yaklaşım.
Şimdi Türkiye’den bir haber vererek buradan bu uzun süredir değinmeye çalıştığımız sağlık çalışanlarındaki durumu... Buna bakmak istiyorum. Ülkemizde 15-18 Ekim arasında elbette sanal ortamda, Türk Toraks Derneği’nin 23’üncü yıllık kongresi yapıldı. Bu senenin sloganı; “Bilim ve sağlıkta geleceğe”. Türk Toraks Derneği özellikle göğüs hastalıkları uzmanlarının üye oldukları, Türkiye’deki tıp dernekleri arasında en aktif olanı, küresel birtakım ilkelerle ve derneklerle en çok entegre olmuş olanı ve çok sayıda bilimsel çalışma yapan çok saygın bir dernektir. Toraks Derneği’nin yaptığı bu kongrede bir iki gözlemleri var; sonuçta Covid ile ilgili sunulan bildirilerden çıkan bir rapor yayınlanmış. Bu raporda bazı noktalar ilginç. Örneğin bu kongreye sunulan araştırmalar “Covid-19'a bağlı ölüm riskinin yaş ilerlediğinde, hastanede beş günden fazla yatma gerektirdiğinde ve hastaların ek hastalıkları olduğunda belirgin bir biçimde artış gösteriyor” diyor ancak ilginçtir; örneğin şeker hastalığı, kanser gibi ya da KOAH gibi sorunları olanlarda 10 katı aşan bir oranda ölüm riskinin olduğunun vurgusu yapılmış. Ama dünyadaki bulgularla paralel olarak verem ve astım hastalarının Covid-19 hastalığının daha ağır seyretmesine bir katkısı olmadığı bildirilmiş. İlginç bir nokta; 500 kadar hastada, Toraks Derneği üyeleri ülkemizde de hidroksiklorokin kullanımını değerlendirmişler ve bu tedavinin hiçbir işe yaramadığını ortaya koyuyorlar. Hani yurtdışında biliniyordu ama ülkemizden de geniş bir hasta verisiyle bu bilgi doğrulandı. Bunun Sağlık Bakanlığı’nın artık bu ilacı protokolünden çıkartması gerektiğini söylüyorlar. Kongreye sunulan bildirilerden bir tanesi de bu PCR testiyle ilgili oranın 15 Mayıs tarihi itibariyle İstanbul’da PCR pozitif test oranı %20,3 idi. O tarih itibariyle 95 bin 211 hasta vardı. Yani Türkiye’deki açıklanan resmi hastaların %65’i İstanbul’daydı. Şimdi bu oran gittikçe de artıyor İstanbul’da. Buna vurgu yapılmış. Son değineceğim nokta da Toraks Derneği raporunda; bu derneğin üye hekimleri %13,9’u, neredeyse %14’ü, Covid-19 hastalığına yakalandığını gösteriyor. Aslında daha çok hiçbirisi meslek hastalığı tanısı almayan bu hekimlerin %80’inin yakınması olmadığını görülüyor. Yani hastalığın şikayetle ilgilisi yok, semptomla. Sağlık çalışanlarına uygulanan PCR testlerinin değerlendirmesi yapıldığında gerçekten sağlık çalışanları arasında da %67’sinde hastalananların PCR testi pozitif çıkıyor. Kısaca PCR testinin %60’lar civarında duyarlı olduğu verildi ve %60’lar civarında hastayı yakaladığı tekrar ortaya konuyor. Şimdi Türkiye’deki sağlık çalışanları, özellikle göğüs hastalıkları arasında %14 oranında hekimin ya da sağlık çalışanının hastalığa yakalandığı bildirilmiş.
Buradan küresel boyutta, özellikle bu Dünya Af Örgütü’nün bir raporu var, oraya bakacağım. Eylül ayı itibari ile yaklaşık 7 bin kadar sağlık çalışanının yaşamını yitirdiği, bunların 1320 kadarının Meksika’da ortaya çıktığı bir durum. Bu ölümlerin meydana geldiği vurgu yapılıyor bu raporda. Bunu ABD, 1077 sağlık çalışanını ölen bir ülke olarak ikinci sırada takip ediyor. İngiltere’de 649, Brezilya’da 634, Rusya’da 632 gibi işte uzayıp gidiyor; İran’da 164 sağlık çalışanı yaşamını yitirmiş. Şimdi bu raporda sağlık çalışanlarının durumuyla ilgili ilginç birtakım istatistiki değerler var. Çalışma 63 ülkede gerçekleştirilmiş; 18’i Avrupa ülkesi, 4 tanesi MENA (Middle Esat-North Africa) ülkesi; Kuzey Afrika ve Ortadoğu, 10 tanesi Asya, 10 tanesi Amerika Kıtası, 21 tanesi de Afrika’daki ülkelerin sağlık çalışanları arasında yapılan bir çalışma. Türkiye’de göğüs hastalıkları alanında çalışanların %14’ü kadarı enfekte demiştik. Diğer ülkelere bakalım; İspanya’da sağlık çalışanları tüm hastaların %24’ünü oluşturuyor. Ukrayna’da %18, Arjantin’de %14, Danimarka’da az; %6, ABD’de %21, Fransa’da %16. Yani %15-20 bandında gidip geliyor bu sağlık çalışanlarının enfekte olmaları. Tabi çok sık virüsle temas ettikleri için sağlık çalışanlarının yakalanma olasılığı oldukça yüksek. Raporun ikinci bir bölümünde ne denli korunma önlemleri alıyorlar ve kendilerine nasıl bir olanak sağlanıyor diye bakılmış. Meksika’da %12’si, İngiltere’de ilginçtir %65’i doktorların kısmen korunabildiklerini ya da hiç korunamadıklarını belirtiyorlar. %65 büyük bir oran. Bunların hepsi gelişmiş ülke diye tanımlanan Avrupa ülkeleri. İsveç’te %42’si bize korunma aleti, edevatı, gereci verilmedi diyorlar. ABD’de örneğin 23 bin hemşire arasında anket yapılmış. 23 bin hemşirenin %87’si, neredeyse tamamına yakın bölümü “kullandığımız tek kullanımlık maske ve cihazları, araçları tekrar tekrar kullanmak zorunda kalıyoruz. Bir kez kullanılıp atılacak maske ya da korunma bariyerini 2. kere kullanmak zorunda kalıyoruz” diyorlar ve hastalara yaklaşımda hemşirelerin %27’si uygun olmayan bir donanımla yaklaşıyoruz diye belirtmişler. Yani yeterli değil diyorlar. Biraz ruh hallerine bakılmış bu çalışmada. Özellikle Güney Afrika’da, Paraguay ve Mısır’da örneğin 14 saatten, Sudan’da 16 saatten fazla günde, bu kadar uzun süre aralıksız çalışıyoruz diyenler var. Portekiz'de anskiyete, korku ve uyku sorunu yaşayanların sorunu %40’lardan %57’e çıkıyor. Çin’de ve İtalya’da da böyle bir durum var. Tüm bunlar sağlık çalışanlarının küresel boyutta ne kadar zorlandıkları. Son bölümünde de raporun nasıl bir ayrımcılığa ve ne kadar bir şiddete, evet bir artış belirli bir saatte akşam üzeri her ne kadar bazı kentlerde pandeminin başlangıç sürecinde alkışlarla onlara destek verildiyse, ülkemiz dışındaki billboardlarda görüyorduk biz sağlık çalışanlarını ama dünyanın çeşitli ülkelerinde önce yasaklamalar geldi. Polonya’da, Malezya’da sosyal medya, gazeteler ve dergiler yasaklandı. Pakistan'da benzer bir durum olmuş. Aynı nisan ayında, olayın başlangıcında, belli bir zaman dilimi içinde 53 sağlık çalışanının en az 24 saat tutuklanmışlar Pakistan’da. Hong Kong’da benzer bir durum var. Hindistan’da doktorların Facebook kullanmalarına kısıtlama getirilmeye çalışılmış. Hani aralarında çalışıp durumu yansıtmasınlar diye. Yine Brezilya ve Rusya’da da tutuklanan sağlık çalışanları olduğunu biliyoruz. Bunlar hükümetlerin politikalarını, özellikle Mısır ve İran’da bu çok sorun yaratmıştı. Açıklamaları istenmiyor sağlık çalışanlarının. Yine bir de tabi son bir nokta. Toplumun tepkileri var. İşte nöbetten çıkıp evine giderken üzerindeki giysileri değiştirmeden gittikleri, bu nedenle de sağlık çalışanı olduğu anlaşılan kişilere saldırılar oluyor Meksika’da, Filipin’de. Üzerlerine çamaşır suyu atılanlar mı istersiniz? Hindistan’da olduğu gibi taşla saldıranlar mı? Rusya’da ambulans şoförlerine saldırı, Fransa’da sağlık çalışanlarının evlerine saldırı. Pakistan’da, Sudan’da, Brezilya’da, Nijerya’da ve Meksika’da. Yani sağlık çalışanlarının durumu biraz tuhaf bir durum.
ÖM: Evet. Türkiye’de de tükenmişlik sendromunun ve çok yüksek sayıda kayıpların verildiği haberi vardı. Ben iki şey sormak istiyorum Türkiye ile ilgili program bitmeden Selim Badur. Bir tanesi Reuters haber ajansından üst düzey bir yetkili, adı açıklanmamış, Türkiye için hükümet belli yaş grupları için evde kalma emri verebilir, kaynak herkes için geçerli. Sokağa çıkma yasaklarının da gündemde olduğunu söylemiş ve Türkiye’deki gerçek vaka sayısının da açıklananın 5 katı olduğunu ifade etmiş. İç İşleri Bakanlığı yalanlamış bunu. Türkiye’deki sokağa çıkma yasağı gelebilir haberine yalanlama getirmiş İç İşleri Bakan Yardımcısı ve Sözcüsü İsmail Çataklı. “Tamamen asılsızdır. Daha önce söylediğimiz gibi sahte genelgelere, isimsiz kaynaklara ve manipülatif haberlere itibar edilmemelidir” diyorlar ama böyle de Reuters gibi oldukça önemli bir uluslararası tanınmış haber ajansı, en eskilerinden bir tanesinin de tam anlamıyla dışarıda bırakılabilir mi? Bilmiyorum. Bir de grip mevsimi geliyor ve grip aşısı kesinlikle bulunamıyor. Ancak çok yüksek riski olanların e-nabız, internet üzerinden ve çok yüksek sayıda, beş ayrı hastalığı filan olmayanlara grip aşısı verilemeyeceğine dair de bazı izlenimler var. Yani bunlara ne diyoruz? Ne yapılması lazım sizce?
SB: Birincisi, Reuters’in haberiyle ilgili tek bir şey söyleyeceğim. Eğer bakanlık şeffaf ve güvenilir bilgileri düzenli olarak aktarsa ve paylaşsaydı bunlar başına gelmezdi. Tabi biz bakanlığın açıklamasına mı inanacağız yoksa Reuters’e mi? Birçok insan bakanlık açıklamasına zaten bize doğru bilgiler verilmiyor diye kuşkuyla bakıyor. Bu keşke böyle olmasaydı. Grip aşısı konusunu isterseniz pazartesi günü daha ayrıntılı konuşalım. Şimdi Türkiye’de risk grubu dediğiniz zaman 65 yaş üstü olsun, astım, KOAH, böbrek hastalığı, kronik akciğer hastalığı olanların hepsini topladığınız zaman 18 milyonluk bir grup oluşuyor. Bunların ücretsiz aşılanmaları, grip aşısı aşılanma hakları var. Ancak yetersiz aşılanıyorlar, Türkiye’ye az sayıda aşı giriyor. Nedenlerini pazartesi günü gerçekten konuşalım ama bu sene zaten Bianet’ten öğrendiğim kadarıyla Türkiye’ye 1 milyon 350 bin aşı alınmış. Şimdi 1 milyon 350 bin aşıyı kime aşılayacaksınız? Bu 18 milyonu, sadece risk gruplarını aşılasanız eğer bu ne kadarına yeter?
ÖM: Hayır, yetkilileri aşılayacaksınız. Güçlü, yetkili ve zengin olanları...
SB: Yani çok anlamsız şeyler bunlar. Beceriksizlikler en azından öyle diyeyim. Tabi haklısınız. Öyle bir grup aşılanacak herhalde. Bilimsel çalışmalar var, bunlara vaktim kalmadı ama National Scientific Report’ta bir yayın çıktı İtalya’dan. Milano ve Fransa’da PM değerlerine bakarak hava kirliliğiyle hastalığın, Covid-19'un nasıl paralel yürüdüğünü ve hava kirliliğinin nasıl hastalığın ağır geçirilmesine yol açtığını gösteren Simon Loly ve arkadaşlarının ilginç bir yayını var. Belki buna da ilerdeki programlarda yer veririz ama pazartesi gününün konusu grip aşısı ağırlıklı olsun eğer isterseniz. Çünkü gerçekten...
ÖM: Evet. Çok önemli bir mesele ve ciddi sıkıntı yarattığını bildiğim birçok yakın çevremde de insanlar var yani.
SB: Evet evet. Grip aşısı yaptırmayan, grip aşısına dudak kıvıran, pek rehavet etmeyen, güvenmeyen, önemsemeyen birçok insan grip aşısı peşinde koşuyor. Bir yanlış anlaşılma var: “Grip aşısı sizi Covid’den koruyacak”. Hayır böyle bir şey yok. İki farklı virüs ama tabloyu ağırlaştırmaması, iki patolojinin bir anda olmasının yaratacağı sorunlar ve sağlık merkezlerinin yükünün hafifletmek için grip aşısı olunması tabi ki doğru bir yaklaşım ama ne yazık ki birçok az grip aşısı girdi bu sene ülkeye. Bu durum değişmezse eğer 1 milyon 300 bin gibi hiçbir anlam ifade etmeyen bir sayı söz konusu. Bunu pazartesi konuşalım isterseniz.
ÖM: Konuşalım. Çok teşekkür ederiz.
SB: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar.
SB: Pardon, bir şey ekleyebilir miyim?
ÖM: Tabii.
SB: Yarın Önce Sağlık programında ülkemizdeki ilk hastalığa yakalanan sağlık çalışanlarından Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu konuğumuz olacak. Bülent arkadaşımız hem hastalığa yakalanan hem de ağır geçiren, 10 gün kadar yoğun bakımda yatan hem de kendisi bir göğüs hastalıkları profesörü. Şu anda da aktif ve yoğun bir şekilde çalışmasını sürdürüyor. Bülent’in hem kendi yaşadıkları özelinde hem de ne olup bitiyor göğüs hastalıkları servisinde? Onu konuşacağız. Onu da belirtmiş olayım.
ÖM: Tamam. Çok teşekkürler. Çok önemli evet.
SB: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar efendim, sağ olun.