İlk bulgular ışığında omikron varyantına maruz kalanların hastalığı daha hafif atlatması iyimser bir hava yaratıyor. Selim Badur, pandeminin seyrini değerlendirip yapılan son araştırmaları yorumluyor.
(13 Aralık 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!
Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, Feryal, herkese iyi haftalar diyerek başlayalım!
ÖÖ: Günaydın!
SB: Dünyada küresel boyutta Covid-19 olgu sayısı 270 milyonu geçti, yaşamını yitirenler 5.3 milyon kadar, günde ortalama 611 bin olgu saptanıyor, listeye ekleniyor. Türkiye’de duruma baktığımızda, Türkiye’de toplam dokuz milyondan fazla olgu, 79.151 kadar da yaşamını yitiren yurttaş bulunmakta. Aşılamada ise dünyada şimdiye dek 8.4 milyardan fazla aşı kullanıldı. Dünyada tek doz olanlar dünya nüfusunun %56’sı ama gelişmekte olan ülkelerde bu oran hâlâ 7.1%. Tam aşılıların oranı Türkiye’de 59.9-60%’a varıyor, bu da yaklaşık 50.9 milyon kişiye tekabül ediyor. Tam aşılı dediğimiz zaman iki doz aşı olmuş olanları kabul ediyoruz. Tabii buna ait hani iki doz tam aşılı ancak altı ay geçince üçüncü bir doz gerekiyor ve o zaman tam aşılı demesek mi? Zamanına göre, yani iki doz aşı olduktan bir ay sonra, tamam aşılı da altı ay sonra eksik aşılı oluyor, buna birazdan döneceğim. Şöyle yukarıdan olgu sayılarına baktığımız zaman çok garip bir tablo çıkıyor. Örneğin, Hindistan geçen hafta başından beri en düşük olguların saptandığı haftayı yaşadı. Buna karşılık farklı ülkelerde ciddi artışlar bildiriliyor. Örneğin, omkiron varyantının ortaya çıkmasıyla birlikte Güney Afrika’daki epidemiyologlardan biri, -adı Salim Abdal Kerim- onların bir ekibi, üç haftadır günlük olgu sayısı yaklaşık 300’lerde iken üç hafta sonunda günlük olgu sayısı 15 bini geçince “Bu yeni varyant gerçekten daha bulaşıcı” diye bir rapor yayınladılar. Biz genellikle Avrupa ülkelerinden, Asya’dan, Afrika’dan bahsediyoruz, bir süreden beri ABD’de ne olup bittiğine pek sayısal olarak bakmamıştık. Geçtiğimiz hafta sonu Indiana’da bir rapor yayınlandı, hastaneye yatışlarda son iki haftada %49’luk artış olmuş, çok ciddi bir rakam. Indiana’daki bazı hastaneler kapıda güvenlik görevlisi olarak çalışanların da artık sağlık hizmeti vermelerini, kısa süreli bir eğitimden sonra onları da sağlık müdahalesi ekibinin içine almaya karar vermişler, çünkü personel yetersizliği var. Bu Indiana’dan sonuçlardı. ABD’de ortalama günde 121 bin kadar olgu çıkıyordu, son iki haftada olgu sayısı %27 artmış, ölümlerde ise 12%’lik bir artış var. Yani hem hastaneye yatış hem olgu sayısı hem de yaşamını yitirenlerin sayısı açısından, 10%’lardan 50%’lere kadar değişen bu üç farklı parametre açısından baktığımızda ciddi artışlar oluyor. ABD’den, örneğin Ditroit gibi bazı eyaletler aralık ayında, örneğin okulları belirli günlerde -cuma günleri mesela- kapatmaya karar vermişler. Okullar açılmayacak, öğrenciler mümkün mertebe okula az gitsin diye hem okul ortamı hem işte okula giderken kullanılan toplu taşıtlar ya da servisler… Ve buna çalışan anne babalardan itiraz geliyor “biz çocuklarımızı evde nasıl tutacağız, biz evde değiliz” diye, yani iş oldukça karmaşık. Bu arada Biden bir karar aldı; ABD’de 167 binden fazla çocuk ailelerinden birini ya da ebeveynlerini yahut kendilerine bakan kişiyi kaybetmiş durumdalar, bu karara göre bu tip aileleri yani çocuklara bakan kişinin yaşamını yitirdiği ailelere 10 bin Dolar kadar bir yardım yapacakmış. Bugüne dek Kongrenin pandemi için yaptığı trilyonlardan fazla Dolar tutarında harcama var. Bunun 122 milyarı da okullara gitmiş. Bunlar Amerika’dan haberler. Şimdi İngiltere’ye baktığımızda…
İngiltere'de resmi makamlardan üçüncü doz tavsiyesi
ÖM: Amerika’da bir de ölüm sayısı 800 bini aşmış durumda, bayağı ciddi yani. Johns Hopkins’te son görebildiğim kadarıyla ölen sayısı 818 bin civarında görünüyor.
SB: Evet, yani eğer hatırlarsanız bundan önceki başkan Donald Trump’ın başlangıçta bu işin abartıldığını söylüyor, “olgu sayısı ya da ölüm sayısı 50 bini geçmez” diyordu. Bu öyle çıkmadı tabii. İngiltere’ye baktığımızda, İngiltere’de her üç günde bir olgu sayısı ikiye katlanıyormuş, bu çok ciddi bir oran. Yaklaşık bir 15 gün kadar önce bu artış, günlük ortalama 45-50 bin yeni olgunun 800-1000 kadarı omikron olmak üzere başladı. Bulaşıcı hastalıklar daire başkanı, sanıyorum Peter English diye bir hekim, onun bir açıklaması var, açıklamanın sonunda “bizi korkunç (horrible) bir kış bekliyor” diyor. Ürkütücü ve karamsar bir tanımlama diye düşünmek mümkün. Bu arada İngiltere’de sanıyorum dün akşam -ya dün akşam ya da cumartesi akşamı- Boris Johnson televizyonda bir konuşma yapıp 18 yaşın üzerindeki herkesi üçüncü doz aşıyı olmaya davet etti. Omikron varyantının neden olduğu aciliyetleri sıraladı, neler yapılması gerektiğini, neden böyle bir çağrı yaptığını açıkladı. İngiltere, başbakanının açıklaması sırasında üçüncü doz için “iki doz aşı olanlar ikinci dozdan iki ay sonra üçüncü doz aşıyı olsunlar” dediler. Bu konuda birtakım farklı yaklaşımlar var; örneğin ABD’de bu ikinci dozdan üç ay sonra -bazı ülkeler altı ay sonra diyorlar- aşı olma konusunda henüz bir standardizasyon yok.
Şimdi farklı ülkelerden, Güney Afrika’dan, İngiltere’den, Amerika’dan örnekler verdik, bir de her şeyin iyi gittiği bir ülke vardı Güney Kore. Güney Kore’de son günlerde rekor olgu sayısı söz konusu ve burada omikronun neden olduğu bir hızlı yayılmadan bahsedilip çok aşılananlarda bağışıklığın zaman içinde azalmasıyla ilintilendirilmiş. Toplumun %91.8’i tam aşılı. Buna karşılık özellikle yaşlılarda immünite düştüğü için 10 Aralık’ta 7.175 olgu saptanmış ki bu bir gün öncesine göre 2200 olgu fazla. Yani birdenbire çok ciddi bir artış oluyor, bu önemli bir nokta. Yani üçüncü doz aşının gereği ya da 2 dozdan sonra hangi aşıların ne oranda etkileri azalıyor buna bakmakta herhalde yarar var. Birazdan oraya değineceğim. Bir iki küçük haber daha vereyim, örneğin SARS-CoV-2 virüsünün, Covid-19 etkeninin doğrudan yağ dokularına, alifoz dokulara saldırdığı ve yağ hücrelerini enfekte ettiği saptandı. Bu genel bir takım epidemiyolojik verilerle biliniyordu, özellikle obezlerde Covid’in daha ağır geçtiği ve obezlerin daha duyarlı olduklarına dair ama bunun mekanizmasını açıklayacak bir bulgu, direkt olarak yağ dokularını enfekte ettiği gösterildi. Böylece virüsün hem immün sistemden saklanması -yani immün sistemin, işte yine aşının oluşturduğu antikorlardan kaçıp saklanması söz konusu oluyor- hem de bu kişilerin daha kırılgan olmalarından dolayı için bunları daha çok etkiliyor. Örneğin ABD’deki Covid-19 hastalarının %42’sini obezler oluşturuyormuş. Elbette başka faktörler de vardır, biyaslar da vardır ama obezlerin önemli bir yer tuttuğu biliniyor.
ÖM: Evet, obezite de ayrı bir salgın zaten.
Dünyada çocukların aşılanması yaygınlaşıyor
SB: Evet, hem salgın hem de işte obezitenin Covid-19 açısından böyle bir, bu salgında da bir olumsuzluğu beraberinde getirdiği görülüyor. Şimdi aşılar konusunda birkaç yenilik var; onlardan bir tanesi Yale Üniversitesi’nden Akiko Iwasaki isimli bir araştırıcıya ait. Bu araştırıcı ve ekibi nazal, yani bizim bir süreden beri -hani en azından kuramsal olarak, kitleleri aşılamaları açısından işi, uygulamaları kolaylaştırılacak büyük pratik bir özelliktir- buruna püskürterek sprey şeklinde aşılama. Bunlar 10 Aralık günü çalışmalarını Science Immunology dergisinde yayınladılar ve nazal, yani buruna uygulanan sprey şeklindeki aşının ne denli önemli olduğunu -sadece pratik açıdan getirisi yok, aynı zamanda bu tür mukozayı, yani üst solunum yollarını enfekte eden solunum yolu virüslerinden korumada çok önemli bir parametre olarak IgA sınıfı antikorları oluşturmada çok yararlı olduğunu- göstermişler. Şimdiye kadar biz enjeksiyon şeklinde kas içine uygulanan aşılarla IgG ve IgM antikorlarının oluştuğunu biliyorduk ama özellikle mukozal bölgeden enfeksiyon yapan virüsler, solunum virüsleri -influenza olsun, grip etkeni olsun ya da Covid etkeni SARS-CoV-2- için mukozalardaki mukozal immüniteyi sağlayacak IgA sınıfı antikorlar bu enjeksiyon şeklinde aşılarla pek oluşmuyordu. Bunu tam tersine çeviren bir uygulama olduğunu göstermişler. Protein bazlı bir aşı ve bu açıdan önemli. Bir de İngiltere’de “ben antikorlarla filan ilgilenmiyorum, sadece T hücrelerini, hücresel bağışıklığı kamçılayacak bir aşı geliştiriyorum” şeklinde duyuruda bulundu. Oxfordshire isimli bir şirket, bu da önemli, nedenine birazdan değineceğim. Yine aşılamalarla ilgili haberlere bakarsak eğer, önemli bir rapor yayınlandı, alerjisi olan insanlar Covid aşısı olsunlar mı olmasınlar mı, bir reaksiyon olur mu? Genel anlamıyla -ki bu çalışma Harvard Medical School’dan yayınlanmış- aşılılardaki hani bir olumsuzluk, bir yan etki binde üç oranında, yani alerjisi olanların da güvenli bir şekilde aşılanabilecekleri söyleniyor, bu da önemli bir bilgi. Bir de gülümsetecek bir haber Çin’den gelmiş; Çin’de çocukların aşıya özendirilmesi için “Küçük Bağışık Savaşçılar” isimli bir grup oluşturulmuş ya da kendilerini böyle tanımlıyorlar, 5-11 yaş grubu Çin’de aşılanıyor. Tabii Çin’de bir aşılama yaptığınız zaman, Çin büyük bir ülke, hani sayılar o kadar büyük ki insan şaşırıyor. Örneğin Çin’de günde 5-11 yaş grubu 160 milyon kadar, Amerika’da ise aynı yaş diliminde 26 milyon kişinin aşılanması söz konusu.
ÖÖ: 160 milyonu 1 günde mi aşılamışlar?
SB: Evet.
ÖÖ: Ama o nüfusa göre bile çok, 10%’una falan denk geliyor.
SB: Evet, evet yani çok süratli bir aşılama kampanyası yürütüyorlar. Özendirerek neler veriyorlar? Oyuncaklar, kırmızı çiçekli rozetler veriyorlarmış. Ben günde dedim, hayır günde değil yanlış bilgi aktarmayayım hedef yıl sonuna kadar 160 milyon aşılama, pardon orada bir hata yaptım. Tabii bu oran Amerika’da yıl sonuna kadar 26 milyon, Amerika bu yaş diliminde bunları aşılamayı hedefliyor. Yani Çin’deki aşılamanın çok hızlı olarak yürütüldüğünü gösteren bir bilgi, çünkü çocuklar önemli. Güney Afrika’da hastanelerde çocuk olgu sayısı çok ciddi artmakta. Güney Afrika’da 2022 başından itibaren Biontech aşısının yerel olarak üretimine başlanacak, bu da önemli bir bilgi. Yine Almanya ve Çek Cumhuriyeti’nden sonra Fransa, İtalya, Yunanistan ve İngiltere bütün bu Avrupa ülkeleri sağlık çalışanları için zorunlu aşı getiriyorlar ki Çek Cumhuriyeti 60 yaş üzerine de aşının zorunlu olmasına karar vermiş durumda.
ÖM: Bu arada Güney Afrika devlet başkanı da Covid olmuş. Öyle de bir…
Ülkelerin sağlık harcamaları ölüm oranlarında belirleyici oluyor
SB: Evet, yakalananlardan bir tanesi de Finlandiya başbakanı. Onu da görmüşsünüzdür, 36 yaşındaki Sanna Marin özür dilemiş çünkü cumartesi akşamı gece klübünde dans ediyormuş. “Ne var bunda?” diyeceksiniz, çünkü maskesiz dans ediyor. Bir gün önce bir bakanlıkta yaptığı toplantıda bürokratlardan bir tanesinin Covid pozitif olduğu… Yani Covidli biriyle yakın temasta bulunuyor ve ertesi gün de maskesiz dans ediyor.
ÖM: Bürokrat dediğiniz yanılmıyorsam Dışişleri bakanı.
SB: Öyle mi?
ÖÖ: Ama kendisi negatifmiş.
SB: Kendisine geçmiş evet ama yani…
ÖM: İyi de…
ÖÖ: Sanki az evvel o da yakalandı diye sundu
SB: Yok yok hayır, tabii ölüm oranlarına ait birtakım bilgiler yayınlanmaya başlandı. Bir kere küresel boyutta bir pandemi döneminde dünyada da artan ölüm oranlarına ait -hani bunların hepsi de Covid’e bağlı olan ölümler değil yani- bildirilen ölüm oranlarının sayıları değil. Deniyor ki “2015-19 ve 2020 kıyaslandığında dünyada 3.7 milyon fazla ölüm var, ölüm %13 artmış” diyor. 79 ülkede yapılan bir çalışma ve ölümler, hani dediğim gibi ölümler, Covid’le ilintilendirilmeksizin verilen sayılar. Meksika ve Nikaragua’da %50’nin üzerinde. Buna karşılık geçmiş beş yıllık zaman dilimine oranla ölümlerin 2020’de azaldığı ilginçtir iki ülke var: Moğolistan ve Avustralya, buralarda azalmış. Ölüm oranlarına baktığınız zaman Azarbeycan’da %32, yani Covid’e yakalananlar arasında ölüm oranı 32%. Paraguay’da ilginç…
ÖM: 1/3 yani öyle mi?
SB: Evet.
ÖM: İnanılmaz bir rakam yani!
SB: Ekvator daha da ilginç, daha dramatik 49%.
ÖM: Yarısı yani?
SB: Yarısı. Şimdi buna neden böyle bakılıyor ve açıklanıyor? örneğin Azarbeycan’da sağlık harcamalarına ayrılan paranın çok düşük olduğu ya da ülkeler arasındaki bu farkın, örneğin Güney Afrika ve Ekvator’da doktor sayısının çok az olması. İşte Güney Afrika’da 100 bin kişiye düşen doktor sayısı 90 kadarmış. Paraguay’da acil yataklarının, acil servislerin çok az sayıda ve donanımsız olması. Bütün bunlarla açıklanıyor ama yine de ülkeler arasında çok ciddi farklılıklar olduğu görülüyor, bu önemli bir nokta. Biraz önce Güney Afrika’dan bahsettim, Hindistan’da 1.3 milyar doz aşı üretmişler ama 90%’ını dışarıya satıyorlar. Özellikle Astra Zeneca lokal olarak orada üretim yapıyor, lokal versiyonu Coviskield ismiyle. Bunu da kendi ülkesinde çok üretiyorlar ama yurt dışına yolluyorlar. Tabii aşı konusunda en başarılı olan ama nedense batı basınında ya da batı kaynaklı haberlerde pek sözü edilmeyen Küba var. Küba’nın iki aşısı var: Abdala ve Soberana O2. Birisi supinit aşı ki hepatit B aşıları bu yöntemle hazırlanır ve Abdala aşıyla batıda aynı yöntemi kullanan Novavacs yaygın biçimde alıcı buluyor. Soberana'da, yani ikinci aşıda ise özellikle tetanoz toksoidi kullanıyorlar, konjüge edilmiş adjuvanlı bir aşı. İşte yanıt verme olasılığı daha düşük olan ileri yaşlar, kronik hastalığı olanlara bu adjuvanlı aşı kullanılmakta. Peki kendisi dışında Küba aşısını kim kullanıyor? Vietnam ve Venezuela, Nikaragua, İran, Meksika ve Arjantin de Küba aşısını almayı planlıyor. Küba’nın aşı konusunda, özellikle moleküler biyoloji, biyoteknoloji enstitülerinin başarısı var, yadsınmaz bir başarısı var, onu uzun yıllardan beri biliyoruz zaten. Bu arada Pasifik Okyanusu’nda Yeni Zelanda’ya yakın bir takımadaları var Cook Island. İki yıl sonra ilk Covid olgusu saptanmış burada, bu da ilginç bir bilgi.
ÖM: Pandeminin çıkışından bu yana ilk defa yani?
Pandemi omikron'la son bulacak mı?
SB: Evet. Yüksek oranda da aşılılar. Şimdi bu omikronla ilgili haberler var. Danimarka’dan başlayayım, Danimarka’nın önemli bir enstitüsü vardır, Stephan Serum Enstitüsü. Bu enstitünün raporuna göre omikron ile enfekte olanların %75’i iki doz aşı yaptırmış olanlar. Şimdi bu haberlerde -buna benzer bir takım haberler var- özellikle bu aşılananlarda da ortaya çıkan enfeksiyonlar ki buna “breakthrough infection” ya da işte isterseniz reenfeksiyon deyin, öyle enfeksiyon dediğiniz zaman enfekte olmuş, bir daha enfekte olan gibi oluyor, hayır bu aşılılarda enfeksiyon ortaya çıkması. Bu konu dikkatle işlenmeli ve dikkatli bir şekilde dile getirilmeli. Çünkü aşı karşıtları “işte gördünüz mü? Siz de söylüyorsunuz iki doz aşı olduğu halde hastalananlar var, aşı bir işe yaramıyor” diyebilirler. Bu konuya dikkat etmek lazım çünkü aşının bugün net olarak hangi aşı kullanılırsa kullanılsın iki dozdan sonra belirli bir süre geçince etkisinin azaldığı artık biliniyor. İşte bu nedenle İngiltere örneğini verdim, birçok ülke sistematik olarak üçüncü doz aşılamayı önermekte. Batı ülkeleri, önce yaşlılar ve risk gruplarında üçüncü doz aşının uygulanmasını gündeme getirdiler ama artık tüm toplumun, önce 18 yaş üzeri, şimdi beş yaş üzeri çocuk yaş grubunu aşılayanlar üçüncü doz aşının gereğine dikkat çekiyorlar. Demin de belirttim, ikinci dozdan iki ay sonra mı, üç ay sonra mı, altı ay sonra mı? O konuda henüz bir fikir birliğine varılmadı. İlginç olan tabii yapılan deneyler, “omikronun özellikleri nelerdir?” sorusuna henüz yanıt bulmuş değil. Şöyle bilgiler var; daha bulaşıcı olduğu üzerine, büyük bir olasılıkla böyledir diye kabul edilmekte. Bu da farklı ülkelerde omikron yayılmaya başlayınca olgu sayısının artışına paralel olarak gösterilen bir durum. Daha ağır mı hastalık yapıyor? Daha büyük sorunlara mı yol açıyor? Daha fazla ölüme mi yol açıyor? Bunlar henüz bilinmiyor ancak ilk bulgular daha hafif enfeksiyon oluşturduğuna dair. Daha hafif enfeksiyon oluşturunca hızlı yayılıyor ama daha hafif bir hastalığa yol açıyor şeklindeki yaklaşım üzerinden bazı insanlar “e bu o zaman pandeminin sonunu getirebilecek bir gelişme, sevindirici bir olay” diyorlar. Neden? Çünkü bir süre sonra bu hızlı yayılan omikron varyantı tüm dünyaya hakim olursa yani sadece veya büyük çoğunlukla omikron etrafında dolaşmaya başlarsa, saptanan virüsün 90%’ı neredeyse omikron varyantından oluşuyorsa, hafif enfeksiyona yol açıyorsa o zaman bu pandemiden ölenler, ağır hastalığa yakalananlar gittikçe azalacak demektir, bunu zaman gösterecek.
ÖÖ: İlk böyle orta çıktığında aynısı delta için de söyleniyordu.
IPSOS'un araştırmasına göre yurttaşlar üçüncü dozu yaptırmayı istemiyor
SB: Tabii, tabii evet, öyle yani ben bu iyimser tabloya pek katılmıyorum ama benimki sadece bir bilimsel veriye, bir deneysel çalışmaya dayanmayan bir şey. Bu arada İngiltere’den yine bir rapor var, London School of Hygiene’den geliyor; iyi senaryoya göre nisan ayında omikronun devreye girmesiyle İngiltere’de 24.700 kadar ölüm, 175 bin kadar hastaneye yatış olacak ama “eğer kötü senaryo yaşanırsa bu kez 175 bin değil 492 bin hastaneye yatış, 24 bin değil 74.800 kadar ölüm olacak, 2021’in Ocak ayındaki tablonun benzerini yaşarız” diye bir bilgi veriyorlar, bu da işte İngiltere’deki rapor. Aşıların durumuna baktığımızda iki ay sonra aşı etkinliği azalıyor diye... Burada benim uzun süreden beri vurgulamaya çalıştığım ya da genel kanıya itirazım vardı. Bu da Türkiye’de özellikle ilk uygulanan Sinovac aşısına yapılan bana kalırsa yapılan haksızlıktı. Çünkü bu Sinovac aşısı uygulandıktan altı ay sonra “bakın bunun etkisi düşüyor” dendi, “üçüncü doz gerekiyor” dendi, “iki doz Sinovac aşısı olanlar aşısız kabul edilir” dendi. Bunların zaman içinde doğru olmadığı benzer bir tablonun Biontech aşısı yaptıranlarda da altı ay sonra ortaya çıkmasıyla daha iyi anlaşıldı. Ancak hiçbir zaman hangi aşı olursa olsun, ister ülkemizde uygulanan Sinovac ve Biontech aşıları ister yurtdışında, işte Moderna, Astra Zeneca, Johnson&Johnsan olsun hiçbirisi, hep söylediğimiz gibi ideal aşılar değil. Bunlar birinci jenerasyon aşılar, daha iyi, daha güçlü, daha koruyucu, daha uzun soluklu bağışıklık veren aşılar 2022’de gelecektir. Onlar pandeminin sonlanmasına ya da insanların korunmasına daha büyük katkı sağlayacaklardır. Şu an için elimizde böyle kısmen koruyuculuk veren aşılar olduğu halde bunların en azından ağır enfeksiyon ve ölümden bizi koruduğunu biliyoruz. O nedenle ihmal edilmeden ve önemi hiç azaltılmadan kullanılması, insanların özendirilmesi, gerekenlere zamanında üçüncü doz aşının yapılmasının teşvik edilmesi lazım. Tabii aşılarla beraber aynı zamanda bu birtakım fiziksel alınan nonfarmostikal, yani tıbbi olmayan önlemler, bunlar hâlâ geçerliğini çok koruyorlar; yani maske, fiziksel mesafe, kapalı ortamların havalandırılması, el hijyeni, bütün bunlar hâlâ önemini koruyan uygulamalar. Başka haberlere geçmeyeyim vaktim kalmadı galiba, sürem dolmak üzere ama IPSOS’un Türkiye’de yaptığı bir çalışmaya değinerek bitireyim. Kasım ayının sonlarına doğru gerçekleştirilmişti. Ankette “Ülkemizde koronavirüsle mücadelenin gidişatına dair değerlendirmeniz nedir?” sorusuna katılanların %47’si “kötü gidiyor” demişler, toplumun %34’ü “Türkiye’de işler iyi gidiyor” diyor, ilginç. Bir diğer soru “zor günleri geride bıraktık” diyenler %30, “daha zor günler bizi bekliyor” diyenler %44. “Önlemler yetersiz” diyenlerin sayısı artıyor, nisan ayında ülkemizde koronavirüsle mücadelenin gidişatına dair “kötü gidiyor” diyenler %60’lardaymış. Şu anda “önlemler yetersiz” diyenler azalıyor, %47’ye düşmüş. Yani demek ki toplum yeterli buluyor, bu da ilginç. “Ülkemizde koronavirüsün yayılmasını önlemek için yeterli önlemler alınıyor mu?” sorusuna “hayır” diyenler %58’lerde iken %45’e düşmüş. Yani yurttaşlar yeterli önlemlerin alındığını düşünüyor. Bir de “yayılmasını önlemek için yeterince önlem alınıyor mu? Endişeniz var mı?” diye soru var; “endişe düzeyim azaldı” diyenler %6, buna karşılık “endişem devam ediyor, endişe düzeyim daha da arttı, tekrar endişelenmeye başladım” diyenler %80’lerde. Yani hem endişe artıyor hem de yeterli önlem alınıyor. Değerlendirmede hani “çok da fena gitmiyoruz” diyenler var, böyle karışık, birbiriyle çelişen birtakım yanıtlar gündemde. Ve nihayet “üçüncü doz aşıyı olmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna özellikle %7 Sinovac olanlar, 13% de Biontech olanlar "üçüncü dozu yaptırmayacağım” diyormuş. Bu da ilginç bir durum, hani üçüncü dozun gereği birçok bilimsel platformda vurgulanmasına rağmen yurttaşlar üçüncü dozu yaptırmayı istemiyor, bunu da anlamak pek mümkün değil. Ben burada durayım, size de iyi yayınlar dileyeyim.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.
ÖÖ: Teşekkür ederiz.