Korona Günleri’nde Selim Badur, pandeminin yerel yönetimler boyutunu anlattı, dünyada örnek gösterilen kentlerin yerel yönetimlerin önemini gösterdiğini belirtti.
(16 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhaba.
Özdeş Özbay: Günaydın Özdeş. Umarım bu yeni bağlantımızda sorunsuz bir program yaparız ve bundan sonra da böyle olur.
ÖM: Evet ben de onu umuyorum. Nedir durum?
SB: Dün biz çeşitli çalışmalardan bahsederken bir yayında beyin omurilik sıvısında virüse rastlanılmadığını, böyle bir yayın olduğundan bahsetmiştim. Dün akşam bir mail aldım, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Bilim Dalı’ndan Dr. Dilaver Kaya isimli bir hekim yazmış. Kendilerinin de benzer bir çalışma yaptıklarını ve beyin omurilik sıvısında virüsü saptamadıklarını, 6 vakada merkezi sinir sistem tutulumu olduğunu ve bu hastaları plazmaferez uygulamasıyla tedavi ettiklerini belirtmiş idi. Tabii hoş bir şey çünkü yurt dışındaki çalışmaları veriyoruz, benzer çalışmalar ülkemizde de yapılıyor. Daha sonra kendilerinin bir yayınını göndermişler, Lerzan Doğan ve arkadaşları yine aynı üniversiteden Brain, Behavior, and Immunity isimli dergide yayınlanmış olan çalışmalarını. Kendilerine ve ilgilerine teşekkür ediyoruz, çünkü Açık Gazete’yi ve Korona Günleri’ni izlediklerini söylemişler.
ÖM: Harika!
SB: Hem onlara teşekkür edelim hem de onları kutlayalım bu uluslararası literatüre katkı sağlayan çalışmaları için. Siz de bahsettiniz, farklı ülkelerde gelişmeler sürüyor, bakın bunu daha önce de konuşmuştuk Korona Günleri’nde, hani “ben demiştim” gibi bir yaklaşım olmasın ama “yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde alınan önlemler sonucu olgu sayılarda azalma olacak göreceli de olsa, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde daha sonra yükselmeler söz konusu olduğunda basında artık eskisi kadar yankı uyandırmayacak bu haberler” diyorduk. Evet öyle oluyor, sadece ülkemizde değil bütün gelişmiş ülkelerin yaklaşımı bu. Dün DSÖ “bulaş zincirini durdurmuş gibi görünen ülkelerin bile dikkatli olması lazım” dedi, çünkü Çin’de dün 56 yeni olgu ortaya çıkmıştı, bugün bu sayı 100’ün üzerine çıktı; biraz önce siz de Bilim Kurulu üyelerinin BBC’ye verdikleri demeçlerde “ikinci dalgayı mı yaşıyoruz?” sorusunu sorduklarını belirttiniz; bu gelişmeleri ikinci dalga diye tanımlamaktan çok büyük bir olasılıkla alınan önlemlerin biraz gevşetilmesi, çeşitli mekanların açılması beraberinde bu yayılmayı getiriyor ama bu yayılma toplum genelinde değil belirli odak gruplarda oluyor. Bu da hep konuştuğumuz bir durumdu.
Ben Hindistan, Pakistan, İran ve Afrika’da olup bitenleri izlemeye çalışıyorum, çünkü sayılar çok ürkütücü, dün Pakistan’da 1 milyon olgunun beklendiğini yine kendi sağlık yetkilileri değinmişti. Hindistan’dan dün gelen bir haber, morglar o kadar çok dolmuş ve taşmış ki defin işlemleri yapılamıyor ve çaresizlik içinde ne yapacaklarını bilemiyorlar. Hindistan’da günde ortalama 12 bin yeni olgu çıkıyor; yoksulluğun hüküm sürdüğü bir ülke, buna karşılık Bombay’da özel bir hastanede tedavi için 1,25 milyon Rupi yani 14.600 Euro isteniyormuş hastalardan, fiyat bu. Tabii Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Güney Asya ülkelerinde pandeminin yayıldığını söylemek hiç de abartı sayılmamalı. Bir de tabii Latin Amerika ülkeleri var, Meksika’da normale dönme kararı alınmış ama durum pek parlak değil; 24 saatte Meksika’da 4,417 yeni olgu oldu. Yeni olgu sayısı açısından Meksika DSÖ listesinde 7. sıraya yükseldi. Şili’de epidemiyi durdurmak için ilginç bir uygulama, olağanüstü anayasal durum ilan edildi ve alınan önlemler 3 ay süreyle uzatıldı, gece sokağa çıkma yasağı gibi kararlar alındı ama, gece sokağa çıkma yasağı 3 ay uzatılırken AVM’leri açtı Şili. Ordu yardıma çağrılmış vaziyette bu olağanüstü anayasal durumu korumak için, aynen böyle tanımlanıyor.
ÖÖ: Zaten gece sokağa çıkma yasağı demek gündüz iş var demek galiba değil mi?
SB: Peru’da da bir dönem bu sol örgütlere karşı politikacıların oluşturduğu paramiliter gruplar şimdi koruculara dönmüşler ve kurallara uymayan, maske takmayan ya da sosyal mesafeye uymayanları kırbaçlıyorlarmış, kırbaçla saldırıyorlarmış. Böyle garip garip şeyler olmaya başladı gelişmekte olan ülkelerde!
İlginç bir haber de belediyelerle ilgili, bu süreçte yerel yöneticiler ve belediye başkanlarının bazı kentlerde en azından –örneklerini vereceğim- önem kazandığı ortaya çıkıyor. Barselona, Montreal, Budapeşte, Tokyo, Seul, Manchester, San Francisco, Madrid gibi kentlerin belediye başkanları ki en son örneği Manchester Belediye Başkanı Andy Burhan ki kendisi olup bitenleri ‘iki yüzlülük’ olarak tanımlayan bir demeç vermiş. Bütün bu büyük kentlerin belediye başkanları politik alanda bir ağırlık kazanmış durumdalar, böyle bir yorum vardı Le Monde’da. Özellikle küresel ve büyük çapta sağlık krizi söz konusu olduğunda mobilize ettikleri yerel yönetim olanaklarıyla, bütün bu kaynaklar ile çok olumlu işler yaptıkları söyleniyor ve popülariteleri artıyor. Tabii bunlar gelişmiş ülkelerde, Rwanda’da Kigali’de ise Belediye Başkanı “biz Afrika’nın Singapur’uyuz”, “akıllı kent olma yolunda ilerliyoruz” dedi. Ruanda ilginç bir şekilde önlemleri erken alan ve konuya en duyarlı olan ilk Afrika ülkesi. Davranış değişimini çok sağlıklı bir eğitim politikası izleyerek gerçekleştirdiklerini söylüyorlar.
ÖM: Bu noktada bir şey ilave edeyim izninizle.
SB: Tabii.
ÖM: DSÖ, sizin daha önceden de bahsettiğiniz gibi pandeminin Afrika’da çok yaygınlaşmakta olduğunu söylüyor, özellikle de Güney Afrika, Cezayir, Nijerya, Mısır ve Sudan’ın ki çok büyük ülkeler bunlar. Yemen’de de felaket boyuta gelmiş olduğunu söylemişler, zaten felaket durumda bir ülke. Bir de ABD’de 21 eyalette ikinci bir dalga için uyarılar başlamış 118 bini aşmış durumda ABD’de. Harvard’dan bir açıklama da, Harvard Global Health Institute ekstra bir 100 bin kişinin Eylül’e kadar ölümünden bahsediyorlar Amerika’da.
SB: Evet, aslında bunlarla çok paralel giden bir şey, biz programlarımızda bahsetmiştik Peter Piot’dan; bu Belçikalı virolog Ebolayı bulan ekibin içinde yer alan bir bilim insanı, daha sonra BM AIDS bölümünün (UNAIDS) başkanlığını yaptı uzun süre ve şu anda da London School of Hygiene’nin başında. Kendisi de enfekte olmuştu mart ayında. Belçika televizyonuna bir röportaj verdi dün ve “biz salgının başındayız” dedi. Böyle önemli ve ciddi bir bilim insanının bu demeci önemsenmeli. Kendisi de biraz önce “herhalde bu şekilde seyredecek” dediğim, hiçbir zaman bu virüsün, salgının kaybolmayacağını ama geniş dalgalar yerine Çin’de ve Güney Kore’de gördüğümüz gibi belirli odaklarda alevlenmeler olacağını, şu an Çin’de ve Güney Kore’de yaşanan bu alevlenmelerin sonbahar aylarıyla birlikte Avrupa ülkelerinde görüleceğini söylemiş.
Bu arada ‘Watergate’e gönderme ‘Lancetgate’ konusuyla ilgili olarak, insanlar biraz da ‘dalga’ geçmekte ve bu tarz tanımlamalar yapılmakta. Hatırlayacaksınız Lancet’te sonra da New England Journal of Medicine’deki yazılar geri çekilmişti, yazılardaki hatalar ya da yanlışlar nedeniyle. Bu gelişmenin nedeni sorgulanmaya başlandı, gerekli bir yaklaşım, biliyoruz ki dergiler sınıflandırılıyor, A’dan E’ye kadar sınıflandırılıyor tıp dergileri, impact faktörü çok yüksek olan, çok kıymetli olan bir dergide yayın yapmak önemli. Birtakım kurumlar alacakları paraları, destekleri sağlamak için bu yayın sayısına bakıyorlar. Bizde de YÖK’te alınan kararla öğretim üyelerinin niteliği yaptığı yayın sayısına göre belirlenirdi. Batıda da benzer bir uygulama var, biraz daha farklı olmak üzere. Peki kim ne yayın yapıyor? Bunlar sorgulanmaya başlandı ve bu doğru bir yaklaşım çünkü iş çığırından çıkıyordu, çok fazla bilgi ve veri, data satın alınıyordu. Böyle olmaması lazım yani bilimsel çalışmaların da ticari yönü olmaya başlamıştı bir süreden beri ve doğrusunu isterseniz bir tabu gibi görülüyordu bu tıp dergileri. Örneğin farmakovijilans ve olgu seçimindeki kriterler ne olmalı? Yan etki kriterleri ne olmalı? Bütün bunların belirlenmesi için değerlendirmeler gözden geçiriliyor. Örneğin Fransa’da Didier Raoult, hidroksiklorokini ilk öneren, ilk yayın yapan ve çok sert ve kararlı bir şekilde savunan Marsilyalı hekim, onun çalışmalarına bakmışlar. İlginç bir insan, 2018 tane yayını varmış, normal değil bu 2018 biraz fazla.
ÖM: 2018 mi?
SB: Evet, tabii bir yandan onu şarlatanlıkla suçlayanlar var, bir yandan bazı konularda öncülük yaptığını ve kimsenin dillendiremediği şeyleri söylediği için aykırı ama gerçek bir bilim insanı olarak tanımlayanlar var. Her konuda olduğu gibi bir kahramanın karşısına bir de anti kahraman çıkıyor; Fransa’da gazeteci Patrick Cohen isimli birisi bu Didier Raoult’un karşıtlığını yapıyor ‘anti Raoult hareketi’ni başlatmış. ‘Gilet jaune’ ya da bu ‘sarı yelek’lilerin isminden kaynaklanan ‘jilejonizasyon’ diyor, popülistlik yapıyor diye. Televizyon programlarında yerden yere vuruyor Dr Raoult’u. Bu arada Didier Raoult’u savunanlar var, Didier Raoult’u çok eleştirenler de var Fransa’da. Bir de tabii bunların ne kadar çok sitasyon aldıkları önemli. Bu konuda da dün öğrendim yazıyı okurken, dünyada en fazla sitasyon alan bir Rus araştırıcı var, yalnız aldığı sitasyonların %94’ünü kendine vermiş. Yani bir makale yazıyor ve sürekli olarak da kendi eserlerini kaynak gösteriyor, bu yaklaşım Didier Raoult’da da varmış.
ÖÖ: Böyle grupların olduğu ortaya çıkmış, Türkiye’de de olmuştu.
SB: Ama Türkiye bu konularda öncülük yapıyor, belki bu sorun ayrıca konuşulmalı, belki Güven Güzeldere ile konuşulmalı birlikte çünkü Türkiye’de akademisyenlerin oluşturduğu dergiler var ama biliyor musunuz bu dergiler yurt dışında basılıyor. Yani yurt dışında birtakım dergilerin sahibi olan gruplar var ülkemizde,
ÖÖ: Birbirlerine referans vererek.
ÖM: Çok önemli bir konu bu, ben bu vesileyle bir duyuruda da bulunayım izninizle, Güven Güzeldere’den de bahsettiniz yani bugün Türkiye Bilişim Vakfı’nın 25. yılında Faruk Eczacıbaşı ve Bekir Ağırdır’ın ‘Küreselleşme ve Yerelleşme’ diye 16 Haziran yani bugün 16:00’da tbv.org.tr’de canlı yayını var, orada da tamamen bu meseleyi konuşacaklar sanıyorum. Bilimsel bilginin hayati önemi çağımızda, yani bunun çünkü tamamen komplo teorileriyle karışınca felaket oluyor. Aynı zamanda bugün aşıların, bir başka bilimsel bilginin önemi olan şeyde de aşılardan bahsedeceğiz, o da bugün 09:30-10:00 arasında. İki duyuru birden yapmış olayım bu bilimsel bilgi konusu önemli.
SB: Evet çok önemli, Güven beyle görüşeceğim ben de. Bu arada biraz gülümseteyim, Avrupa Astım Alerji Derneği ‘Öksürmenin yalnızlığı’ diye bir bildiri yayınladı. Çünkü Avrupa ülkelerinde bir lokantada, ya da örneğin bir eczanede ilaç alırken ya da herhangi bir toplu taşıma aracında öksüren kişiye öyle bir gözle bakıyorlarmış ve dışlıyorlarmış ki. Bu o kadar da değil yani, bu dönem astım alerjisi olabilir, etrafta polenler var, adamlar ne yapsın? Durup dururken mesela “ben covid değilim, ben covid değilim!” diye bağıranlar olmaya başlamış.
ÖÖ: Hapşırdığı için toplu taşımada dayak yiyen var! Sosyal medyada vardı.
SB: Bizim ülkemizde değil mi?
ÖÖ: Yok yurt dışındandı sanırım.
SB: Öyle mi? Ama kampanyanın adı güzel ‘Öksürmenin yalnızlığı’ veya ‘Öksürenin yalnızlığı’. Bitireceğiz herhalde, iki tane bilimsel yayın var, bir tanesi Japonya’da bulaşma yollarının araştırılması. ‘Bulaş’ deyince de kızıyor bazı arkadaşlarım, dilbilimciler! Onun için bulaşma yollarının araştırılmasını yapmışlar diyeyim. ‘Clusters’ dediğimiz, süper yayıcı dediğimiz bir süreden beri önemli olduğu konusunda çalışmaların yayınlandığı bir araştırma. Bu süper yayıcıların %41’inde en ufak bir semptom yok. Bu önemli bir bulgu, yani neden sars1’e kıyasla sars2 bu kadar daha kalıcı oldu sars1’deki gibi ortadan kaybolmadı? Neden bu kadar hızlı yayıldı? Bugün 8 milyonu geçti dediniz, evet öyle olgu sayısı. Bunun nedenlerinden bir tanesi asemptomatik yani belirtisiz olguların varlığı. İkincisi hastalanan insanlar, hastalık belirtileri ortaya çıkmadan evvel en az 6 gün öncesinden virüsü yaymaya başlıyorlar. Yani bizim etrafımızda hastalık belirtisi göstermeyen, hangi aşamada olursa olsun hastalık belirtisi göstermeyen birçok taşıyıcının virüsün toplum içinde yayılmasının esas kaynağı. Bu çok önemli, bu unutulmamalı; bu da ya maske ya sosyal mesafe konusu basit gibi, bıktırıcı gibi görünse de bu önlemlerin alınmasında yarar var diye düşünüyorum. İsterseniz duralım burada, ben yarın olmayacağım, size değil Vietnam’a konuşacağım yarın sabah ama perşembe sabahı görüşürüz.
ÖM: Takip olacağız, ben de ufak bir ilavede bulunayım. Demin Türkiye Bilişim Vakfı’nın bu ‘Küreselleşme ve Yerelleşme’ başlıklı toplantısıyla ilgili bir de Prof. Dr. Ali Alpar da var ‘Bilimsel bilginin önemi’ konusunda, onu eklemeyi ihmal etmeyeyim dedim. Çok teşekkürler.
SB: Ben teşekkür ederim. Teknik arkadaşlarımıza da çok teşekkürler bu olanağı sağladılar ve kesinti olmadı bu sefer.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
ÖM: Evet olmadı bu sefer, teşekkürler.
SB: Görüşmek üzere iyi yayınlar, sağ olun.