Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, çeşitli ülkelerdeki vaka artış oranlarına dikkat çekti, iki bilimsel makale hakkında bilgiler verdi.
(6 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Özdeş Özbay: Merhaba Selim Bey, günaydın.
Selim Badur: Günaydın Özdeş, günaydın Evrim, günaydın Feryal, herkese günaydın.
Evrim Kepenek: Günaydın.
ÖÖ: Sabah Ömer beyin sesini de duyduk hep birlikte.
SB: Evet o iyi oldu, sevgili Madra’lar bir ara “Korona Günleri” adı ile bir program düşünmüşler, eğer öyle bir şey yaparlarsa ben de bizim bölümün adını ‘Madra Günleri’ koyacağım! Biz de “Korona Günlerine” Meral ve Ömer Madra çiftine geçmiş olsun diyerek ve her şeyin yolunda gittiğini vurgulayarak başlayalım.
“19 milyona yaklaştı, 700 bini geçti kaybedilen hasta sayısı” dedin evet, dünden beri 272 bin 917 yeni vaka saptandı. Tabii bu yeni vakalar aslında tarandığı için test yapılan ve pozitif sonuç alınan olgular, aslında olgu sayısının bundan daha fazla olduğunu söylemek gerçekçi bir yaklaşım. Neden bunu söyledim? Örneğin İtalya’da olgu sayısının aslında bildirilenin 6 misli olduğu açıklanmış, Sağlık Bakanlığı tarafından, yani farklı bir grup ya da bir araştırmacı grubu değil. İlginç olan Türkiye’deki dün sayısal değerlerin bakanlık tarafından açıklanan değerlere değindin Özdeş ama ben bir adım öteye götüreceğim, bir süre önce yine buradan verilerden bahsetmiştim Promed sitesi, DSÖ’nün bir yan kuruluşu gibi çalışan bir site Promed. Dün gece tam olarak saat 23.28’de bir günlük rapor yayınladılar ve ilk kez Türkiye’de olup bitenleri manşete taşıdındı. “3 haftadır ilk kez olgu sayısı 1000’in üzerine çıkan Türkiye’de ne oluyor?” gibi bir haber başlığı vardı. Sağlık Bakanlığı yetkililerinin yeni önlemler açıklayacağını ve tam yaz tatili döneminin ortasında bu boyutta bir artış olmasının ciddi bir durum işaret ettiğini belirtiyorlar. Türkiye’de hekimlerin testlerin azlığından, haziran başında önlemlerin gevşetilmesinden ve ekonomik kaygılarla ülkeye turist çekmek için çok büyük çaba içine girdiğini politikacıların, bunlardan şikayet ettikleri belirtiliyor bu raporda. “Önlemlerin daha iyi anlatılması gerekli ve artışlar %6’lar gibi çok yüksek bir orana erişti” diyorlar. Bütün bu veriler aslında ülkemizde olup bitenlere hem yetkililer hem de toplum tarafından biraz daha ciddi yaklaşılmasını gerekli kılmakta.
ÖÖ: Bu arada fark ediyorsunuzdur, Fahrettin Koca bir süredir sık sık “eski tedbirler yeniden gündeme gelebilir” diye aslında bir mesaj veriyor.
EK: Evet uyarıyor.
SB: Evet bu arada Türkiye’de toplam 236 bin 112 olgu oldu sanıyorum yanılmıyorsam ve böylece bir başarının altına atmış olduğu ülkemiz Fransa’yı ve Arjantin’i geçti! Yani nisan ve mayıs aylarında birazcık ironik bir şekilde “Batı sağlık sistemi çöküyor!” diye Fransa’da olup bitenlere gülümseyenler olmuştu, merak etmesinler biz geçtik ve ülkemizdeki sağlık kuruluşlarının yoğunluğunu bir rapor ya da bir resmî açıklamayla değil ama meslektaşlarımızdan duyuyoruz. Ülkelerde olup bitenlere bakınca bu gelişmeler sadece ülkemize özgü değil, birkaç ülkenin son 1 haftadaki olgu sayısındaki artış yüzdelerini vereceğim, Yunanistan’da 1 haftada ne kadar artış olmuş biliyor musunuz? Bana çok ürkütücü geldi %137! Bu çok ciddi bir oran, Polonya’da %35, Fransa’da %29,9, ki Fransa mayıs ayından beri saptanan en yüksek olguyu bildirdi dün. Yani birçok ülke “bu iş bitti tamam azalıyor, üstesinden geldik, önemli de olsa belli bir miktar hasarla atlattık” deseler de durum pek öyle değil.
ÖÖ: Bu arada siz Fransa demiştiniz ama daha önce yaptığınız bir tartışma Fransa’da açılmış bir durumda, takip etmişsinizdir büyük kuyruklar var çünkü Fransa yaygın test yöntemini ücretsiz test yöntemine geçmiş ve test yapılan merkezlerin önünde çok uzun kuyruklar oluşmaya başlamış. “Test yapan sağlık çalışanları üzerine de muazzam bir basınç bindi” deniyor. Bununla birlikte tabii 1 haftada 576 bin test yapılmış.
SB: Evet büyük sayılar, doğrusunu istersen buna bakmak lazım, PCR’la var olan enfeksiyon mu aranıyor yoksa antikor testleri mi? Buna bakmak lazım, tabii testlerin güvenilirliğinin acilen arttırılması gerekli.
ÖÖ: Oradaki uzmanlar da zaten biraz bahsettiğiniz şeye itiraz etmişler, yani “bir stratejiden yoksun bu, böyle olmaz!” diye “sadece yük bindiriyorsunuz sisteme” diye itirazlar geliyor.
SB: Biraz önce sayın Madra’nın sesinden dinledik, söylediklerine, ayrıca sevgili Hakan Gürvit’in de saptaması vardı, Korona Günleri’nde de hep altını çizmeye çalıştığımız bir nokta bu. Yani bu virüsün gerçekten şimdiye dek gördüğümüz, bildiğimiz, klasik viral etkenlerden, virüslerden farklı bir davranış biçimi var. Bunun örneklerini birçok alanda görüyoruz, klinikten tanıya, tedaviden virüsün yaptığı hasarın boyutuna ya da çeşitliliğine kadar, o nedenle bir standart sağlamak gerçekten güç. İşin ilginç tarafı bu olgular artarken bir yandan da dünyadaki saptanan olguların kısa bir süre öncesine dek 15-44 yaş grubu sadece %15’ini oluştururdu, kısa süre içinde bu oran %45’e çıktı. Yani artık bu yaşlılarda, belirli bir yaş üzerinde, çeşitli kronik hastalığı olanlarda bu sorun var tanımını da yavaş yavaş terk etmek durumundayız. Çünkü genç kesimde de bu 5 ayda 3 misline çıktığını, arttığını gösteren bulgular var.
ÖÖ: Aynı şekilde 15-24 yaş grubu da %4,5’tan %15’e çıkmış, DSÖ açıklamış.
SB: Evet, daha küçük bir yaş diliminde de böyle. Farklı ülkelere baktığımızda farklı coğrafi bölgelere, örneğin Asya Pasifik bölgeleri için hani “işi daha iyi idare ediyorlar” deniyordu ama örneğin Avustralya pek öyle değil ve ilginçtir birdenbire özellikle Melbourne eyaletinden ilginç bulgular gelmekte. Orada kimden patlak verdiği ortaya çıktı; 2 tane kadın gelmişti şuradan şuraya, seyahat ederken, Brisban’a giderken diye. Hayır onların dışında dışarıdan gelip ya da yakınları hasta olan ve bu nedenle karantinaya alınan kişiler ki bunlar bu karantinayı ya otellerde ya da işte yurt gibi birtakım binalarda yapıyorlardı. İyi eğitim görmemiş bu binaların koruyucuları, bekçileri, güvenlik görevlilerinde ciddi biçimde patlak vermiş enfeksiyon. Bu durum eğitimin ve diyaloğun ne denli önemli olduğunun bir göstergesi. Başka ülkelerden de birtakım değerleri vermek mümkün, örneğin Hong Kong’da özellikle 12 gün boyunca olgu sayısı stabil gidiyordu ama birden artış oldu, Vietnam’da ki 3 aydır herhangi yerel bir bulaş olgusu bildirilmemişti, 24 Temmuz’da bildirildi ve o günden beri 200’den fazla yeni olgu saptandı. Japonya’da geçen hafta boyunca 1332 olgu çıktı. Bütün bunlar işlerin olup bittiğini düşündüğümüz bölgeler içinde ya da ülkeler içinde, defterin kapanmadığını gösteriyor. Özellikle 2 ülke halen örnek ülke olmayı sürdürmekte Yeni Zelanda ve Tayvan. Her ikisinde de özellikle liderlerin gayet şeffaf, hem topluma aydınlatırken hem risklerden hem onun bedelinden hem de önlemler aldıklarında yurttaşların ne tür kazanımlara erişecekleri çok net olarak açıklanmakta. Bu arada her yerde işsizlik artarken pandemi döneminde Yeni Zelanda’da işsizlik oranı düşmüş, bu da ilginç bir haber. Son bir bilgi de yine bilimsel çalışmaylara değinmeden önce siz de değinirsiniz Brezilya’ nın güney Amazon bölgesindeki yerli toplum lideri Aritana Yawalapiti Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmiş; kendisi hipertansiyon hastası olan bir lider ama Brezilya Amazonlarının kurtarılması, oraya özen gösterilmesi, yıkıma uğramaması için çok çaba sarf eden bir lidermiş ve o toplulukta ciddi bir üzüntüye neden olmuş. Bu önemli bir bilgi herhalde, bir liderin yaşamını yitirmesi.
Pandemiyle mücadelede ‘one health’ (tek sağlık) kavramının önemi özellikle 2020 yılında yaşadığımız bu salgın sırasında daha iyi anlaşıldı. Sadece insan sağlığı ile ilgilenen hekimler değil veterinerler, çevre bilimcileri, sosyologlar ve araştırıcıların bir arada çalışması, işbirliği yapmasının gereği daha iyi anlaşılıyor. Unutmayalım ki, insan patojenlerinin yani insanda bulaşıcı hastalıklara, enfeksiyon hastalıklarına yol açan etkenlerin %75’i hayvanlardan bulaşıyor (zoonot); diğer bir tanımlamayla ¾’ünü biz hayvanlardan alıyoruz. Bu nedenle işin kökenine inmek ve veterinerlere, onlarla işbirliğine büyük ihtiyaç var.
Son günlerde hep üzerinde durulan bir nokta, iyileşen olgularda da bazen öksürük, yorgunluk, solunum güçlüğü gibi bir takım şikayetlerin uzun süre devam ettiğiyle ilintili. O zaman bilim insanları böyle bir virüs için yani solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan grip, soğuk algınlığı gibi etkenlere baktığımızda onlardan farklı olarak acaba bu virüs persistan kronik enfeksiyon oluşturuyor mu ya da latent kalıyor mu sorusuna yanıt aramaktalar. Şimdi bu iki kavrama kısaca değinmek istiyorum. Nedir bu kronik ya da persistan dediğimiz direnen viral enfeksiyon? Özellikle bu tür virüsler immün sistemin ayrıcalıklı bölgelerine, immün ya da bağışık yanıt açısından ayrıcalıkla bölgelere gidip yerleşenlerdir ve orada aylarca, yıllarca yaşarlar. Nedir bu immün sistemin ya da bağışık yanıtın ayrıcalıklı bölgeleri vücutta? Örneğin sinir sistemimiz, örneğin gözler, bu tip bölgelerde herhangi bir inflamasyon olup, beyine ya da göze zarar oluşmaması için buradaki immün yanıtın daha az olduğu, buradaki immün sistemle ilgili, bağışıklık sistemiyle ilgili hücrelerin, donanımın daha zayıf olduğu bilinir. Böylece buralar hem immün yanıtın meydana getireceği olumsuzlardan kendini korumuş olurlar hem de bir şekilde hani fiziksel özelliklerinden buraya bir virüsün, bir bakterinin gelip yerleşmesi de zordur ama elbette menenjit olgularında olduğu gibi, ensefalite olgularında olduğu gibi buraya da virüsler gidebilir. Acaba virüsün bu tarz bölgeyle ilintisi var mı? Yani persisten infeksiyon için gidip bu tip immün ayrıcalıklı bölgelere mi yerleşiyor sorusu geliyor akla. Persistan infeksiyonda bu tip uzun soluklu kronik olgularda virüs bir yerde durur ve orada sinsi sinsi çoğalmaya devam eder. Bir de latent enfeksiyonlar var, virüsün uykuda olduğu, örneğin bunu uçuk virüsünde, herpes virüsünde görürüz ya da HIV ve AIDS etkeninde görüyoruz. Bu kez virüs o sinsin sinsi çoğalmayı da yapmaz uykuda durur, çoğalmaz ama herhangi bir dönemde örneğin uçuk virüsü söz konusu olduğunda bir yorgunluk, aşırı sıcak, mensturasyon dönemi gibi dönemlerde uçuk şeklinde ortaya çıkar herpes virüsler. Bu durumda Covid-19 etkeni, herpes virüslere, retrovirüslere benziyor mu, bunlar gibi bir özelliği var mı? Sorusunun yanıtını bulmak gerekiyor. Bugün artık net olarak biliyoruz ki koronavirüsler bu latent enfeksiyon gibi davranmıyorlar, yani latent enfeksiyona yol açmıyorlar, uykuda kalmıyorlar. O zaman acaba bu persistan yani kalıcı enfeksiyonu yapan az sayıda da olsa korona virüs ile enfekte bireylerde nasıl bu uzun soluklu solunum güçlüğü, yorgunluk, öksürük devam ediyor? Büyük bir olasılıkla bu bildiğimiz immün sistemin ayrıcalıklı bölgelerine gidip orada kendini gizlemeleri ve orada sinsi sinsi çoğalmaları söz konusu olabilir. Peki ayrıcalıklı bölge olarak, beyine mi gidiyor, göze mi gidiyor? Hayır, yeni bir şey öğreniyoruz, koronavirüs farklı bir takım immün ayrıcalıklı bölge gieremekteler. Örneğin burun boşluğunda ya da damakta kalabiliyorlar ve buradan kronik persistan enfeksiyona neden oluyorlar. İşte bu da bugün koronavirüslerle ilgili yeni öğrendiğimiz bilgiydi.
Belki programın sonuna gelirken bir de monoklonal antikorlardan bahsetmem uygun olacak. Koronavirüs enfeksiyonu pandemiyle mücadelede korunma amacıyla aşılardan ümidimiz var, aşıları bekliyoruz. Tedavi için yeni geliştirilecek antiviralleri bekliyoruz, bir yandan da hatırlarsınız ülkemizde de bu tip çalışmalar olmuştu, konvolesan hasta serumları dediğimiz yani hastalığı geçiren kişilerin kanları alınıyor ve luşturdukları antikorlar tedavi amacıyla kullanılıyor. Hastalardan almak yerine bu antikorların yapay olarak ve virüsün istenilen bölgesine karşı oluşmuş antikorları içeren bir antikor havuzu elde etmek mümkün. Bu teknoloji uzun süreden beri özellikle kanser tedavisinde, Chron hastalığında, romatoit artritte kullanılan monoklonal antikor dediğimiz farklı bir antikor grubunun yapay olarak hazırlanması. Buna ait çalışmalar başladı, acaba biz bir monoklonal antikor serisi hazırlayabilir miyiz Covid-19’un farklı bölgelerine karşı? Hazırladığımız bu monoklonal antikorları tedavi amaçlı kullanabilir miyiz? Bu konuda 19 çalışma sürüyor, özellikle NIH ekibi tarafından sürdürülmekte. Kısacası bir diğer alternatif tedavi seçeneğini monoklonal antikorlar oluşturacak gibi. İleride herhalde bu isimi çok duyacağız, bu nedenle monoklonal antikorlara değinmek istedim.
Yine vaktim kalmadı T lenfositlerine, 3. gündür T lenfosit dosyasını kenara ayırıyorum. Şimdi süremiz bitti artık bunu yarın bitirmeye niyetliyim, yani başka bir şey konuşmayacağım, bu T lenfositlerinden konuşacağım! B lenfositleri ve onun oluşturduğu antikorlardan bahsettik, T’lere haksızlık yaptık B’lere ayrıcalık tanıdık! Bu nedenle ben burada durayım, size iyi yayınlar diliyorum, yarın görüşmek üzere.
ÖÖ: Peki, çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
SB: Sağ olun.
EK: Teşekkürler.
SB: Sağ olun, teşekkürler.