Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, Türkiye ve dünyadan güncel haberlerin yanı sıra aşı konusundaki son gelişmeleri paylaştı.
(3 Aralık 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!
Selim Badur: Günaydın efendim merhabalar herkese!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Günaydın Özdeş, günaydın Feryal. Açık Gazete içinde bir perşembe sabahı Prens Claus Ödülleri’nin duyurusu yapıldıktan sonra ilk program yapan programcı olmanın avantajını kullanıyorum. Hem sizleri kutluyorum hem de bundan çok övündüğümü bu ailenin bir parçası olmaktan ötürü gerçekten onur duyduğumu belirtmek isterim. Hem yapımcılara hem çalışanlara hem de dinleyicilere kutlu olsun!
ÖM: O onur bize ait!
ÖÖ: Minik bir düzeltme geldi bu ödül açıklamasıyla ilgili Orhan Pamuk’un, izin verirseniz onu bir cümle okuyayım.
SB: Tabii.
ÖÖ: Orhan Pamuk, Açık Radyo dinleyicilerinden bahsetmişti bir dinleyicimiz de mesaj göndermiş, çok hoş bir mesaj aslında. “Radyo’nun dinleyicisinin tarifi eksik, biraz da ayrımcı oldu” diye hafif bir sitemde bulunmuş. “Ben çiftçiyim, 25 senedir dinliyorum, fabrikada işçi arkadaşlar, işsiz arkadaşlar, vs. de var dinleyen. Neden meslek sınıfı vermek gereği duymuş acaba?” diye merak ettiğini belirtmiş. “Biz sadece akademisyenler, memurlar değiliz” demiş.
SB: Peki.
ÖM: Tamamlayıcı bilgi evet.
SB: Tabii Ömer Bey, ödüllerden bahsederken ben de kalktım kütüphaneden sağlık alanındaki ödüllerin iki tanesine değindiniz, bir tanesini 14 Mart 2004 Tıp Haftası nedeniyle İstanbul Tabip Odası ‘Basında Sağlık Radyo Ödülü’nü o dönem sevgili Hasan Meriç ve Serdar Çintan ile birlikte yaptığımız Önce Sağlık programına vermişti. O da sakladığım tek plaket olarak kütüphanede duruyor. Yani 2004 yılından…
ÖM: O kadar geriye dönmedim, ben sadece son beş yılı verdim.
SB: Çok teşekkürler ve tekrar tebrikler, mutlu oldum bu haberle.
ÖM: Çok teşekkürler o şeref bize ait.
SB: Ben hep söylerim okyanus ötesini çok bilmem ama Avrupa ile uzun yıllar çalıştım, görev yaptım çeşitli Avrupa ülkelerinde ve hiçbirisinde Açık Radyo ile aynı kategoriye girecek bir radyo görmedim, duymadım. Bununla gerçekten onur duyuyorum.
Cuma günkü, yarınki konuklarımızı unutmadan söylemek istiyorum, pandemiye bir aralık verip 1 Aralık Dünya AIDS Günü bağlamında aktivist Arda Karapınar ve Çukurova Üniversitesi’nden Prof.Dr. Behice Kurtaran’la HIV ve AIDS konusunda hem dünyada hem de Türkiye’de olup bitenleri ve tedavi konusundaki gelişmeleri konuşacağız. Çünkü bu yıl özel bir yıl oldu pandemi nedeniyle birçok enfeksiyon hastalıkları gibi HIV AIDS konusunda da çok fazla aksama hatta eksiklik gerçekleşti ya da yaşandı. Önemli bir yıldı, bunu unutmamak lazım, o nedenle HIV AIDS’se ayıracağız bu haftaki programımızı.
Sayısal değerlere baktığımız zaman siz bu ödül duyurusu, haberi nedeniyle Korona Günleri’nden önce bazı bilgiler verirdiniz Covid-19 pandemisiyle ilgili, ona değinemediniz haklı olarak. Müsaadenizle onu belirteyim, sizin de belirttiğiniz gibi 65 milyona dayandı, üç günde 2 milyon 191 bin küsur olgu yani kısacası şu son üç günde pazartesi gününden beri ortalama 730 bin olgu çıkıyor. Bakın daha önce de belirtmiştim, ilk 1 milyon olguya 3 ayda varılmıştı pandemi sırasında, artık 1,5 günde varılıyor, neredeyse 3 ay yerine 1 günde 1 milyon eklenecek listeye. Bu önemli sadece sayısal kuru kuru bir rakam olarak düşünmeyin çünkü bütün bu gelişmelere, bütün bu olumsuzluklara, bu ürkütücü tabloya rağmen hem dünyada hem de ülkemizde “bu bir komplo teorisi, bu gerçek değildir, böyle bir şey yoktur” diyenler var. Bunu konuyla ilgili ilgisiz konuşan birtakım gazeteciler ya da tıp dışı meslek sahiplerini bir kenara bırakıyorum, onlara bir şey demeyeceğim ama özellikle tıp camiasından insanların, hekimlerin bazıları gerçekten bir komplo teorisi izini sürerek diyeyim bunu söylüyorlar. Bu tabii çok tuhaf, acı filan da değil artık kötülük yapıyorlar insanlığa, bunun farkında değiller ya da farkındalar ama bu iyi bir şey değil yani buna dikkat etmek lazım. Günde ortalama 730 bin olgu dedik. Nerelerde çok büyük artışlar var, ilginçtir hani soğuk savaş dönemlerini hatırlatacak bir rekabet çağrıştırıyor. Rusya ve ABD aldı başını gidiyor, Rusya’da salı gününden itibaren kaybedilen hastalar rekor kırdı, yaklaşık 26-28 bin kadar yeni olgu bildiriliyor Rusya’dan son 2-3 gün içinde. ABD’de Virginia’da Hallowen kutlamalarından sonra olgu sayılarındaki artış korkunç, %91 artış var Virginia’da.
ÖM: Burada daha ‘Thanks Giving’ yani ‘Şükran Günü’ de yok, ‘Halloween’ de, o rakamlara gelince daha da korkunç olabilir.
SB: Tabii bu dediğiniz çok önemli, bu ‘Şükran Günü’ kısa bir süre önce oldu, bunun etkisini biz 1 hafta 10 gün sonra göreceğiz.
ÖM: Bazı teknik aksaklıklar oldu ama şimdi döndük tabii.
SB: Sri Lanka’da kalmıştım, hapishanelerde Covid sorunu yaşayan mahkumların durumu protesto edilirken hapishane içinde sert bir şekilde bastırılmış. Sonuç dramatik 8 ölü 71 yaralı. Böyle birtakım olumsuzluklara neden oluyor.
ÖÖ: Salgının başlarında da oluyordu bu İtalya’da ve İran’da olmuştu.
SB: Evet evet. Bu kaçıncı dalga? Geldi, gelmedi, birinci dalga mı ikinci dalganın başı mı sonu mu? Hong Kong’dan bir haber geldi, Hong Kong biliyorsunuz diğer birçok doğu Asya ülkeleri gibi deneyimleri, özellikle solunum yolu enfeksiyonları ve gripte yaşadıklarıyla ders çıkararak daha sıkı, daha ciddi, daha erken önlemler almaları nedeniyle göreceli olarak çok daha hafif geçiriyorlardı pandemiyi ama Hong Kong’dan bir haber, dördüncü dalgaya karşı tekrar önlemler alıyorlarmış. Dördüncü dalgadan bahsediyorlar!
ÖM: Dördüncü dalga?
SB: İkiyi biliyorduk, hadi üç de bir iki yerde telaffuz edilmişti, ilk kez Hong Kong’da dördüncü dalgadan bahsediliyor. Nitekim ABD’de Antony Fauci “mevcut dalgalara yenileri eklenebilir, dikkatli olalım” dedi. Bu arada Beyaz Ev’in doktoru Scott Atlas yanılmıyorsam ki o maskelere filan pek bilimsel olmayan açıklamalar yapıp Trump’ın kampanyaları önlemsiz sürdürmede önü, kapıyı açan kişi idi, istifa etti. DSÖ “Brezilya ve Meksika işi yeterince ciddiye almıyor, bu çok endişe verici bir durum” deyip oradaki olumsuzluklara dikkati çekmiş. Aşı haberleri ülkemizde ve dünyada hızlanıyor, her kafadan da bir ses çıkıyor açıkçası. Oraya geçmeden önce –Özdeş sen bundan üzüntü duyacaksın biliyorum ama ne yazık ki söylemek zorundayım- Mercedes ekibinin 3.pilotu Stoffel Vandoorne’in PCR desti pozitif çıkmış, bu hafta yapılacak Bahreyn Grand Prix’sine katılamayacakmış. Biliyorum üzüleceksin bu habere!
ÖÖ: Yo aslında ben çok Mercedesçi olmadığım için sorun değil. Benim desteklediklerim kazanır!
ÖM: İstanbul Grand Prix’ini kazanan pilot da Covid oldu.
SB: Açık Radyo’da sanıyorum eksik programlardan bir tanesi Grand Prix özel programı, bir uzman bulursak belki! Fransa’da evde oksijen tedavisi polemiği başladı aslında tedavi edip evde oksijen uyguluyorlar bu işi kolaylaştıracak ve hastanelerin yükünü azaltacak diye. Ancak bunun tehlikeli ve sakıncalı olduğunu söyleyenler var. Bu arada Covid-19’un kaynağı konusunda da yeni polemikler ortaya atıldı. Çin “bizden kaynaklanmadı, Juan’a başka yerden geldi, bu irdelensin” diyor. Çin de konuyu gündeme getiriyor. Bir bilim insanı Kataline Karinko 75 yaşında Macaristan doğumlu, 1980 yılında Pensilvanya üniversitesinde çalışmaya başlıyor. Pek kabul görmüyor çalıştığı departmanda. Yalnız çalışmalarını sürdürürken bir gün fotokopi çekerken Drew Weissman isimli bir araştırıcıyla konuşma olanağı buluyor ve oradan dostlukları başlıyor. Birlikte RNA molekülünün immün sistemi nasıl uyarabileceğini, biz RNA vücuda girdiği zaman bir protein sentezine yol açacak, böylece protein immün sistemi uyaran molekül olarak aktif görev yapacak ama protein vermek yerine RNA vermenin avantaj ve dezavantajlarını konuşuyorlar. İşte bu konuşmaları 1987 yılında yapan Kataline Karinko 2013 yılında Biontech firmasına geçiyor ve öykünün ilginç tarafı bir araştırıcının özgürlüğünün, özgür olmasının ne kadar önemli olduğunun çok tipik bir örneği. Kataline Karinko’ya buradan bir günaydın demiş olalım.
Aşıyla ilgili haberlere geçmeden ülkemizle ilgili haberi vermek istiyorum, Sağlık Bakanı Koca açıkladı biliyorsunuz dün, 4 aşamada aşılama olacak. “Ülkemizin seçkin bilim insanlarından oluşan Bilim Kurulu üyelerinin hiçbir karşılık beklemeksizin yoğun çalışmaları” bakanın açıklamasına değiniyorum. Böyle birtakım suçlamalar oldu yanılmıyorsam işte para alıyorlar diye iddialar. “Karşılık beklemeksizin” açıklaması var, yani durum ne, hastalık ne boyutta, Bilim Kurulu üyeleri para alıyor mu almıyor mu? Böyle şeyler konuşuyoruz, tuhaf! “Bu sürecin yönetilmesinde önemli katkı sağlamıştır Bilim Kurulu, düzenli toplanmaktadır, ortaya çıkan yeni durumları değerlendirmektedir. Bilim insanlarımız, korunma, tanı, takip, tedavi konularında görüşlerini paylaşıp rehber, klavuz ve algoritmalar hazırlayarak mücadelemizi yönlendirmektedir. 11 Aralık’tan sonra sözleşme yaptığımız aşının ilk kısmının Türkiye’ye gelmesi beklenmektedir”. Çünkü basında “11 Aralık’ta Türkiye aşılamaya başlıyor” diye bir haber çıktı. Bu çok doğru değil, biraz erken bir tarih. Bakanın açıklamasına göre de aşılar geldiğinde önce Uluslararası Akridite Halk Sağlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Laboratuvar’ı tarafından ülkemize ithal edilen tüm aşılarda olduğu gibi birtakım incelemelere tabi tutulacak ve güvenlik testleri yapılacak. Bu arada söz konusu olan, alınması söz konusu edilen Çin aşısı ise ki öyle olduğu açıklandı. Çin aşısının biliyorsunuz faz3 çalışmaları yani bu 3 faz çalışmalarının son aşamasının bir ayağı Türkiye’de yapılmakta. Bir yandan faz3 çalışmaları sürdürülüyor ama bir yandan da aşı uygulanmaya başlıyor.
ÖM: Bu nasıl iş?
SB: Haklı olarak “bu nasıl iş?” diyorsunuz. Olağan günlerde, dönemlerde asla yapılamaz eleştirilebilir ama bu pandemi sürecinde böyle olağanüstü durumlarda o kadar da yabana atılmayacak bir şey. Çünkü bu konu İngiltere dün ilk ülke onayladı, Pfizer-Biontech aşısı yerel yetkililer tarafından onaylandı. Bütün ülkeler bunu yapıyorlar, başka yerlerde faz3 çalışmaları tamamlanıp yayına dönüşmedi, onaylar alınmadı ama siparişler ve uygulamalar başlayacak. Çünkü acil bir durum, günde şu kadar insan hayatını yitiriyor, bir an önce bu virüsün dolaşımının kırılması lazım düşüncesiyle yapılan. Belirli riskleri yok mu? Sanıldığı kadar çok değil, elbette var, çünkü aşının yan etkisi olup olmadığı birinci ve ikinci faz çalışmalarında ortaya konuyor zaten. Üçüncü faz çalışmalarında etkinlik çalışmaları yapılıyor yani yaptığınız aşıdan daha bu faz çalışmaları tamamlanmadan aşıyı uygularsanız size oradan aşılananlarda çok büyük sağlık sorunları ortaya çıkabilir diye düşünmek pek doğru değil çünkü bu aşama zaten geçildi. Çok etkili olmayabilir sonucu çıkabilir ama bu riski göze almak durumundasınız. İlk aşamada sağlık çalışanları 65 yaş üstü vatandaşlarımız ile yaşlı, engelli, koruma evlerinde kalanlar aşılanacak. Daha sonra kademeli olarak bu tip özelliği olan 65 yaş 50 yaşına çekilecek, daha sonra 50 yaş altına ve kronik hastalığı olanlara yapılacak. Bu acelenin bir başka nedeni bakanın açıklamasının devamında var; iki ilde %50 artış, 3 kentte ise %100 oranında vaka artışı var. 2 haftada İzmir ve Konya’da %50 artış, Adana, Samsun ve Ordu’da %100 vaka artışı var ülkemizde. Bakanlığın açıklaması bu.
Cumhurbaşkanının cuma akşamı 21.00’dan pazartesi sabahı saat 05.00’a kadar kesintisiz devam edecek kısıtlamalar, yasaklarla ilgili bu paketi yeni alınan koruyucu, korumaya yönelik önlemler paketini biliyoruz. Bu 2 gün öncenin haberi, onu yenilemeyeceğim ama tabii bütün bunlar erken dönemde aşı uygulanması tam her şey bitmeden filan aslında benim önemseyerek izlemeye çalıştığım sayın Doç. Dr. Nuriye Ortaylı’nın bir yazısından öğrendim ben de “aslında DSÖ rehavet zamanı değil şimdi harekete geçin, çabuk harekete geçin ve kararlı davranın” diyor. Ülkemizde hekimlere baktığımız zaman, hekimlerin “çığlığımızı duyun”, “kırmızı alarm”, “bu bir imdat çağrısıdır! Artık gerçekten haykırışlarını duyuyoruz. Hastaların önemli bir kısmı maske kullanmaya özen gösteriyorlar ama ortamda artık o kadar çok virüs var ki normalde düşük risk içeren kısa karşılaşmalarda bile virüsün alınması söz konusu.” Bunun altını çizmiş Nuriye Ortaylı ve bu önemli bir bilgi. Yine kendisinin izlediği ve önerdiği bir yazılım uzmanı Güçlü Yaman, ağustos ayından beri düzenli aralıklarla güncelleyerek 19 il merkezi için 2020 yılında fazla ölüm sayılarını yayınlıyorlar. Ben de bakınca çok net birtakım illerde, örneğin İstanbul, Ankara, Bursa ve İzmir’den sonra özellikle Denizli, Kahramanmaraş, Konya, Gaziantep, Malatya ve Sivas’ta ölümlerde çok ciddi artış var. Tabii bakan bey geçen hafta açıklama yaparken bunları yine bozgunlukla suçladı bu yaklaşımları “ne yani bütün fazla ölümler Covid’e mi bağlı?” Ortada böyle ciddi ölüm artışları olduysa benim bilebildiğim kadarıyla etrafta bir kolera ya da bir menenjit salgını filan yok. Bunları Covid-19’a bağlamaktan daha doğal bir durum söz konusu olamaz. Yine sayın Ortaylı Yetkin Report’ta çıkan yazısında “bu tedbirler haziran ayında alınmalıydı, geç kalındı. 2 haftalık kapanmadan bahsediyorduk, tam kapamadan artık bu iki haftalık kapanma yetmeyecektir. Bu aşamada 4 haftalık tam kapanma söz konusu olmalı, aksi takdirde üstesinden gelemeyiz” diyor. Gerçekten birtakım epidemiyologlar ve batılı bilim insanları sayısal değerlerin gerçeği hiç yansıtmadığını söylüyorlar.
Veri bilimci Dr. Nick Brown Türkiye için “Sağlık Bakanlığı verilerinin doğru olma ihtimali milyarda 1” yani neredeyse imkânsız demiş Benfort yasası uyarınca yaptığı bir matematik modelleme sonucunda. Ankara’daki hastanelerde doluluk oranı %92’ye yükselmiş durumda, bu açıklamayı yapan Sağlık ve Sosyal Hizmetler Emekçileri Sendikası. Sağlıkçılar şunu söylüyorlar “hastane bahçelerinde yoğun bakım üniteleri kuruluyor. Bunları birazcık özenli yapmak lazım” yoğun bakım ünitesi yani hastaların çok duyarlı oldukları bir süreçte ağırlandıkları serzenişlerdir bunlar, öyle portatif yoğun bakım ünitelerini öyle “ben çadırı kurdum, içine yoğun bakım ünitesinin araç gerecini koydum. Böyle olmaz, bunu çok daha ciddi yapmak lazım” diyorlar. Çünkü Ankara’da yetişkin yoğun bakımda yer kalmadı, bu biliniyor.
ÖM: İstanbul Tabip Odası’ndan da ben ufak bir ilavede bulunabilir miyim izninizle? İTO’nun dün yaptığı basın açıklamasında Dr. Murat Ekmez “İstanbul’da kamu hastanelerinde günde ortalama 40 hastanın yatak bekler durumda olduğunu söylemiş ve acil müşahede odalarında yatak beklerken yaşamlarını yitiriyor insanlar. Yoğun bakım demiyorum, servis yataklarını beklerken insanların yaşamlarını yitirdiği bir kent İstanbul artık. Durumun Marmara bölgesinde de çok vahim olduğu ortada” demiş.
SB: Bunun dışında birtakım önlemler alınıyor, örneğin İstiklal caddesinde yeni tedbir, en fazla 7 bin kişi tek yönde yürüyebilecekmiş. İyi hoş da bundan daha farklı, daha ciddi birtakım önlemler gerekli. Yine TTB test işlemlerinin gelir kapısı haline geldiğini ve sadece Covid-19 PCR testini yapmaya yönelik özel laboratuvarlar kurulmaya başlanmış. İnsanlar buradan demek ki para kazanmayı düşünüyorlar ve uyguluyorlar. Aşılar konusunda zengin ülkeler aşıları kaptı bile, bu durum açıklandı DSÖ bu konuya dikkati çekiyor. BBC'de “hangi ülke hangi aşıyı ne miktarda sipariş etti?” listesi var. Ben geçen hafta bu tip bir siparişte bulunduğuna dair herhangi bir bilgi, bir belge veya veri yok demiştim ama bakanlığın açıklamasıyla çelişiyor bu söylediklerim. Bu yanlış anlaşılmasın, ben bakanlık bir şey yapmıyor demiyorum, sadece yazılı, kayıtlı açıklamalarda ya da yayınlarda Türkiye’nin adı geçmiyor. Görüyoruz şimdi Çin aşısı dışında Moderna, Oxford ya da Biontech’in aşılarını ısmarlayan ve hangi miktarda ısmarladıklarını gösteren tabloda bırakın gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ya da hani orta gelir düzeyindeki Brezilya, Meksika, Şili, Mısır, Ekvator, Endonezya, bütün bunların adı var, Kostarika, Yeni Zelanda ama Türkiye yok. Aşı siparişleri ve miktarlarına baktığınız zaman ilginç bir durum, Kanada o kadar fazla aşı sipariş etti ve kontrat yaptı ki kişi başına 9 dozluk sözleşme imzalamış. Tüm yurttaşlarına 9 kez aşı yapacak kadar sipariş etmiş. 38 milyon nüfuslu Polonya da 45 milyon doz aşı satın aldı. İkiye bölerseniz 38 milyonun neredeyse 22,5-23 milyonunu aşılayacaklar herhalde.
Bu aşılmalar düzeylerine baktığımızda peki ne zamana yetişecek bu aşılar? Bu rapor, elimde Duke Üniversitesi’nin raporu var, orada bütün dünyanın aşılanması hemen hemen 2024 yılında tamamlanır diye bir hesaplama yapılmış. Bu söyleniyor ve 2021 yılının sonuna kadar yani tam 1 yıl sonra ancak 2 milyon doz aşı üretilmiş olacak tüm üreticilerin toplam sayısı. Dünya nüfusunun sadece %20’si aşılanmış olacak 1 yıl içinde diye bahsetmekte bu rapor. Özellikle bu alınacak olan aşıların büyük kısmının, 4 milyara yakın dozun gelişmiş ülkelerden ancak 800 milyon kadarı gelişmekte olan ülkelere ayrılacağından bahsediliyor. Aşılar konusunda bir takım işte ‘başladı, başlıyor’ diye sözler var, bunu unutmamak lazım, bütün aşı çalışmalarına ait haberler ve basın bildirileri hâlâ basın bültenlerinde yapılan açıklamalara dayanılarak konuşulmakta, bilgi edinmekteyiz. Herhangi bir bilimsel hakemli dergide yayınlanmış hiçbir aşının, hiçbir üreticinin bir sonucu yok. Baktığımız zaman örneğin ilk açıklamayı yapan Biotech aşısı ya da ikincisi Astra Zeneca’nın Oxford üniversitesinin aşısını. Burada işte %95-96’lar hatta “ben %100 dedim” dedi geçen gün birisi, belki bir hafta daha beklersek belki “benim aşım %110 etkili” filan diyecek! Bütün bunlar yapılıyor ama özellikle unutmayalım ki bu sayısal değerler, bu yüksek etkinlik değerleri 2 doz aşı uygulandıktan 1 hafta 10 gün sonraki tabloyu yansıtıyor. Aradaki duruma göre yapılan bir hesaplama ama biz biliyoruz ki bu aşıların kaç kişide ağır hastalıktan koruduğu, 1 hafta sonra işte aşıladığı ya da plasebo gruplarındaki farka bakarak bu hesaplama yapılıyor. Bir de aşı konusunda Real World Data’ları dediğimiz gerçek hayat verileri var. Bu aşıyı uyguladıktan 6 ay veya 8 ay sonra siz bakarsınız aşıladığınız grupta ne oluyor, ne bitiyor. Her zaman o kuramsal ya da kısa vadeli bulgulardan biraz daha düşüktür. Acaba burada bu düşüklük oranı ne boyutta olacak? Bunu yaşayıp göreceğiz. Önemli bir diğer nokta, ağır hastalıktan koruduğu semptomlarıyla, bütün klinik belirtileriyle ortaya çıkan ağır hastalıktan koruduğu söyleniyor. Tamam buna hiç kimsenin itirazı yok ama bu aşılanan kişiler ağır hastalık geçirmiyor da birçok örneğin gripte olduğu gibi aşı bizi ağır hastalıktan koruyor ama enfekte olmamız yani virüsü almamızı engelliyor mu? Bu bilinmiyor. Kısacası aşılanan kişiler kendileri ağır hastalığa yakalanmayacaklar belki ama virüsü yaymaya ve saçmaya devam edebilirler. Ben aşılandım diye “lay lay lom, ben maske de kullanmam, hiçbir kurala da dikkat etmem, sosyal mesafeye, fiziksel mesafeye dikkat etmem!” Böyle bir yaklaşımın çok yanlış olacağı üzerine dikkatler çekilmekte. Biliyorum sürem doluyor ama bütün bu olumsuzluklar, yine ben başa döneceğim işin bu boyutunu küresel anlamda buralara gelmesine karşılık hâlâ “bu iş ciddi değildir, bu iş yapay olarak yaratılmıştır ve abartılmaktadır” diyenlere bir mesaj belki. BM geçen yıla oranla yerkürede 235 milyon insanın hümaniter yardım gerekecek konuma düştüğünü, geçen yıla oranla yoksul sayısında %40’lık artış olduğunu
ÖM: Evet bu muazzam bir artış yani!
SB: Çok önemli bir artış, yani bunun artık neresi komplo teorisi, neresi abartılıyor. Gerçeği nasıl olur bu boyutun? Mümkün değil, neyse insanlar biraz daha sorumluca, biraz daha düşünerek haber yapsalar ya da açıklama yapsalar iyi olur herhalde. Belki pazartesi gününe kadar yeni gelişmeler olacaktır aşı dağıtımıyla ilgili çünkü öncelikler konusunda ülkeler hiçbir şekilde homojen bir strateji izlemiyorlar. Fransa bütün dünyada sağlık çalışanları ilk sırada aşılanacak, ilk hedef derken dün bunu değiştirdi ve “önce yaşlılar evindekiler aşılanacak” dedi. 800 bin kadar kişi yaşlılar evi, bakımevlerinde yaşıyorlar ve onlara öncelik tanıyacak. Çünkü oralarda biliyorsunuz kaybedilen hasta sayısı çok fazlaydı. Ancak bu birtakım polemiklere yol açtı, “siz bu kadar duyarlı yaşlı kişileri kobay olarak mı kullanacaksınız?” diye itiraz edenler var. İngiltere’den, İsviçre’den çok farklı aşılama öncelikleri ortaya çıkıyor. Kimi işte bildiriyor, bu önemli bir nokta, aşılar konusunda biraz daha bekleyelim çok acele etmeyelim, yeni açıklamalar var çünkü birdenbire insanlar çok hızlı davranıp sonradan doğrulanmayan bilgileri aktarıyorlar. İki haberle bitireyim, bir tanesi İstanbul’daki Işık Üniversitesi Çin’deki bir ekiple ortak bir çalışma yapmışlar ve daha önce de böyle bir yayın yapılmıştı, hava kirliliğinin covid19’u nasıl etkilendiğine dair önemli bir makale, Air Quality Atmosphere and Health dergisinde yayınlandı. Son bomba haberim yine Uzak Doğu’dan geldi Çin’den yarasalarda yeni bir koronavirüs saptandı insana bulaşan. 4 olguda
ÖM: Öyle mi?
SB: Önemli bir haber bu, Nature’da hafta sonu yayınlandı geçen hafta sonu, bunu atlamıştım, duruyordu 3 gündür masamda, sıra gelmemişti ama bu da önemli bir haber. İşte bu One Health kavramı ve “düşündüğünüz zaman bu neoliberal politikalar, doğanın ve ekolojinin hoyratça kullanımı nedenidir bu” dediniz ama biraz gülümseyerek bakanlara da yani 400 kadar virüsün yarasalarda ve kemiricilerde insanlara atlamak için beklediğini tekrarlayarak ben programı bitireyim.
ÖÖ: Minik bir soru, bu habere dair, yarasalarda yeni bir koronavirüs mü bulundu bir insana bulaşmış bir şekilde, vaka olarak mı?
SB: Yarasalardan insana bulaşan çeşitli virüsler arasında ki bu sadece koronavirüs değil, nipah virüsü var, ebola filan da var yarasalardan bulaşan. Onlardan yeni bir koronavirüs tipi yani covid19 etkeninden farklı bir koronavirüsün, yarasalara özgü koronavirüsün insanlara, 4 insana bulaştığına dair 4 olguluk bir rapor yayınlandı. Bu da önemli bir bilgi diye düşünüyorum.
ÖM: Evet evet. Çok teşekkür ederiz.
SB: Peki ben teşekkür ederim.
ÖÖ: Çok teşekkürler.
SB: Tekrar kutlarım ödülü.
ÖM: Çok teşekkürler.
SB: Hepimiz için. Peki teşekkürler efendim. Sağ olun, iyi günler!