Korona Günleri’nin bir haftalık aradan sonraki ilk programında Prof. Selim Badur, son gelişmeleri aktardı; aşı konusuna ve DSÖ’nun Wuhan’daki araştırmalarının sonuçlarını yorumladı.
(11 Şubat 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!
Selim Badur: Günaydın, günaydın! Günaydın Feryal, günaydın Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Son programımızı geçen hafta perşembe günü yapmıştık, pazartesi yapmadık ve geçen 7 gün içinde ortalama 422 bin 437 kadar yeni olgu siteye eklendi. Pandeminin başından beri toplam olgu sayısı 107 milyonu geçti. Acaba göreceli olarak böyle bir düşüş mü var? 600-700 binlerden 400 binlere düşmesi küresel olarak. Pek öyle sayılmaz, herhalde bildirimlerde bir azalma oldu, önümüzdeki günlerde nasıl ilerleyeceğini göreceğiz. Çünkü Avrupa ülkelerine baktığımız zaman örneğin İngiltere yurt dışından gelecek olan tüm ülkeye girecek olanlardan 2 PCR testi istiyor. Bir ikinci gün bir de sekizinci gün ve 10 günlük bir zorunlu karantina uygulatacak herkese. İşin ilginç yanı bu 10 gün otelde kalacaklar, 2 kez de test yapılacak, bunun bedeli olarak da yaklaşık 2000 euro ödeyecek herkes. Bu da belli bir kazanç herhalde İngiltere’ye. Yunanistan’a bakıyoruz, Yunanistan 2 hafta kadar önce özellikle anaokullarını ve ilkokullarını açmıştı, buna karşılık aradan 2 hafta geçer geçmez duruma baktı ve hemen okulların kapatılması kararını aldı. Bu ilginç, bu okullar konusunu başından beri hiçbir homojen yaklaşım sergilemiyor Avrupa ülkeleri; bazıları açıyorlar, bazıları kapıyorlar, bazıları açıp açıp kapıyorlar, Yunanistan da onlara bir diğer örnek 28 Şubat tarihine kadar tekrar kapandı hem okullar hem de çok acil gereksinim ürünleri satmayan dükkanların tamamının kapandığın ilan etti salı akşamı Başbakan Mitsotakis. Almanya benzer bir karar aldı, yine uzatacaklar aldıkları önlemleri, Portekiz ise mart ayının ortasına kadar bu kapanma sürecini sürdüreceğini ilan etti ama en çarpıcı, toplumu birazcık hayrete düşüren ve isyana sevk eden kararı Fransa parlamentosu aldı. Fransız parlamentosu 1 Haziran 2021 tarihine kadar olağanüstü sağlık durumu ilan etti. Bu şekilde tanımlıyorlar, çok ciddi itirazlar geldi ama Fransa böyle radikal bir önlemi almak zorunda kaldı.
Aşılama oranlarına baktığımız zaman dünyada 9 Şubat itibariyle ABD 43,2 milyonla en fazla doz uygulayan ülke. Bunu Çin takip ediyor 40,5 milyon, daha sonra İngiltere, Hindistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri geliyor, Türkiye 2,73 milyon doz aşı uygulamış şimdiye dek. Türkiye’de böyle 2,73 milyon ve 10. sırada en fazla aşılayan ülkeler listesinde ama tabii bu çok sevindirmesin bizi, çünkü bundan önceki açıklamalarla pek örtüşmeyen bir durumla karşı karşıyayız. Bir kere TTB yaklaşık 3-4 hafta kadar önce “toplum bağışıklığı için 6 ayda 120 milyon doz aşı yapılmalı” demişti, böyle bir açıklaması vardı. Bilimsel olarak yapılan bir çalışmanın, bir raporun sonucuydu bu. Daha sonra Bloomberg bir hesaplama yaptı Türkiye’de son aşılama hızı günde ortalama 114 bin 685 doz. Bu hızla da 2 dozluk aşıyla nüfusun %75’ini kapsaması yaklaşık 3 yıl alacak diye ilan etmişti. Daha ilginci, günde yaklaşık 500 bin ile 1 milyon arası kişinin aşılanması gerekiyor Türkiye’de, bu sayı 11 bine düştü, yani 1 milyondan 11 bine düştü. Konuyla ilgili olarak Yol TV’nin muhabiri, çalışanı, gazeteci genç bir meslektaşınız.
ÖM: Özge Uyanık.
SB: Evet. Ne oluyor, neden böyle diye Sağlık Bakanı’na soru yönelttiği zaman Bakan’ın açıklaması çok şirin! “Türkiye’nin aşılama potansiyelini söylemek istemiştim ben günde 1 milyon aşılayabiliriz!” Günde 1 milyon aşılayabilirken günde 11 bin aşılama bir tuhaf tabii.
ÖÖ: “Aşılayacağız demedim aşılayabiliriz” demiş.
ÖM: “Potansiyelimiz var” demiş.
SB: Biz mi yanlış yorumluyoruz acaba? Bazen kendimden şüphe eder oldum.
ÖM: Tabii ki biz yanlış yorumluyoruz! Bunda şüphe mi var?
SB: Pandemi dünyada ilave olarak 255 milyon işsiz yarattı, bunu söylemiştik ama servetlerine servet katan birtakım kuruluşlar var, işte Amazon, Apple, Netflix gibi ama hangi ürünlerin satışı arttı diye bir çalışma yapılmış. Bilgisayar satışları %4,8, IKEA’dan alınan ofis koltuğu artışı var, ayrıca Pyrex kap satışlarında %30, robot, mikser satışları %34, pasta ve ekmek mayası satışları ise %57 oranında artmış Avrupa genelinde yapılan bir anketin çalışmasına göre.
Fransa’daki Tabipler Odası, aslında sendikası, bizdeki Tabipler Birliği’nin muadilinin adı tam olarak Tabipler Sendikası oluyor Fransa’da. Yayılan bir protokol var internet üzerinden, bunun zararına dikkatleri çekti ve rağbet edilmemesi, uygulanmaması, dikkate alınmamasını söyledi. Nedir bu protokol diye bakınca, özellikle kısıtlamalara karşı çıkan ‘reinfocovid’ sitesi var, o site Francesoir sitesi, bir takım komplo teorilerine imza atan genetikçi kişi Alexanrar Henrione Code isimli kişi. Bunlar bir protokol oluşturmuşlar ama klinisyenler “bu önerilerden aman uzak durun tehlikeli!” diyorlar. Şimdi protokolde şu var, koruyucu hekimlik yerine homeopati önerilerinde bulunuluyor. Bir kokteyl hazırlanmış vitamin C, vitamin D, çinko, bunlarla beraber akupunktur, fitoaromatik tedavi, içine azıcık da azitromisin ya da ivermektin diye parazit ilacı, biraz da kortizon veriyorlar, bir parça antikloagülan ekleyip, evde de oksijen verilmesi için küçük bir aparat. “Bunu yapanlar konuyu bilmiyor herhalde” demiş Fransız Tabipler Sendikası “bu kadar çok ilaç hiçbir hastaya uygulanmaz; ama Covid-19’un farklı aşamaları farklı hastalar için önerilen ilaçların hepsinden bir kokteyl öneriyorlar. Bu ilginç bir şey tabii, gelişmiş ülkelerde bile bu tip sorunlar çıkıyor.
Biz hep Afrika’dan bahsederdik, bu Covid-19 süresince alınan kısıtlamalar ve önlemler farklı ülkelerde toplumun farklı tepkilerine yol açıyor. Cezayir’de bu süreçte işsizlik, çürüme, aynı zamanda insanların yakınlarını kayırması, politik çöküş hepsi beraber ve işlerini yitirenlere, iş yerini kapatanlara 3 ay için 180 euro yardımda bulunuyormuş hükümet. Sosyal güvence almadan çalışan kişi sayısı toplumun %45’i işsizlik %15,8 ve bu olumsuz tablo gittikçe daha da artmakta imiş Cezayir’de.
2-3 tane önemli haber var, bir tanesi DSÖ’nün raporu, diğerleri de önemli çalışmalar, onlara değinmek istiyorum. DSÖ ekibi 4 hafta çalıştı Çin’de, bunun haberleri çıkmıştı. Bir rapor yayınladılar, sonuçta bu rapora baktığımız zaman bütün bu olup bitenlerden kazançlı çıkan Çin oldu. 9 Şubat’ta rapor yayınlandı ve raporda farklı olasılıklar var bu virüsün ortaya çıkışıyla ilgili. “Bir hayvandan insana geçti, hayır hayvan rezervuardan bir başka hayvana, ara konağa oradan insana geçti.” İki kademeli bir bulaş, hayvanlardan insanlara. Bir diğeri özellikle dondurulmuş gıdalardan bulaşmış olduğu öne sürülüyordu ve nihayet özellikle ABD’nin ısrarla ve eski dönemde eski Başkan Trump’ın altını çizdiği bir nokta vardı; laboratuvardan bir kaza sonucu etrafa yayıldığı gerekçesi. Bu raporu açıklayan Peter Daszag isimli bu ekibin bir üyesi, aynı zamanda bu kişi Eco Health Alliance diye Amerika’daki bir örgütün de başında. İlginçtir, bu DSÖ ekibi içinde yer alan ve Amerika’daki bir kurumun başında olan kişi raporda yazılanları bir basın toplantısında açıklarken “Amerikan iddialarına pek önem vermeyin, gayet tutarsız suçlamalar” diyor. İlginç bir yorum en azından.
11 Ocak’ta Nature dergisinde Rogan Grant ve arkadaşlarının benim çok önemli olduğunu düşündüğüm bir çalışmaları yayınlandı. Bu kişiler ağır sarscov2 pnomonisi, zatürresi geçiren kişilerin akciğerlerinden bronkoalveolar lavaj almışlar, yani akciğerdeki akciğer sıvısını almışlar. Bu sıvının içindeki hücreleri ve bu hücrelerin özelliklerini başka mikroplara, başka mikroorganizmalara bağlı zatürre ya da pnomoni olgularındaki sıvının içindeki hücrelerle kıyaslamışlar. Yani sarscov2 covid19’da akciğerdeki hücrelerin ne farkı var diğer pnömoni olgularından diye. Bunu moleküler biyoloji yöntemleriyle o hücrelerin davranışlarına, içlerindeki içeriklere bakmışlar. Bir kere sarscov2 hastalarında çok daha fazla bu akciğer sıvısında T lenfositi ve monosit dediğimiz hücreler varmış, bunlar kemoatraktan dediğimiz hücreleri o bölgeye çeker, o inflamasyon bölgesine çeken maddelerin etkisiyle oraya gelmişler. Bu hücreler enfekte mi? Bu hücrelerin içinde virüs taşıyor mu diye bakmışlar. Evet bu hücreler virüs taşıyorlar. Bunun iki önemli tarafı var, ağır covid19 olgularında lenfopeni denilen lenfositlerin sayısında azalma görülüyor. Bir kere bu azalmanın nedeni hücrelerin dolaşımdan çıkıp dokularda ve özellikle akciğerde yığılması yani işlevsiz kalmaları birinci bulgu. İkinci bulgu diğer zatürre olgularında akciğer sıvısına karışan hücrelerin içinde virüs ya da mikrop yoktu, bunlarda var. Bütün bunlar durumun nasıl diğer zatürre ya da pnömoni olgularından farklı olduğunu göstermekte. Bu önemli bir çalışma moleküler düzeyde yapılan bir çalışma.
Bir diğeri İsrail’den geldi çalışma, Levine- Tiefonbrun isimli bir araştırıcı. Bu araştırıcı ve çalışma arkadaşları aşıların etkisine bakıyorlar ve şunu saptıyorlar, “evet aşıların sağlayacağı, oluşturacağı antikorlar virüs ile reseptör arasına girerek bu bağlantıyı kesiyor. Böylece bizleri koruyor, virüsün etkisini nötralize ediyor” diyordur. Bunun yanı sıra aşıların virüsle temas eden kişilerdeki virüs yükünü en az 5 misli azalttığını da gösteriyorlar. Bu önemli bir durum çünkü böylece siz virüsü alsanız bile bulaş riski azalmış, 5 kat daha az bir bulaştırma riskine sahipsiniz. Bu önemli bir çalışma.
Belki de en ilginç yayın ise ABD’den geldi, Pittsburgh üniversitesindeki bir çalışma ekibi yine Şubat’ın ilk haftasında Science dergisinde bir yazı yazdılar. Bu çok ilginç bir çalışma çünkü biz virüsteki mutasyonlardan bahsediyoruz, bu mutasyonlar nedeniyle virüsün daha hızlı yayıldığı, daha kolay yayıldığı ya da daha ağır hastalık yaptığı tartışılmakta. Peki “bu mutasyonlar ne oluyor?” dediğimiz zaman, bu bir RNA virüsü RNA virüsünün genetik bilgisini aminoasit dediğimiz moleküllerin değişimi, harf değiştiriyor gibi bir değişime uğruyorlar. Mutasyondan bunu kastediyorduk ama bir diğer mutasyon tipi de bir bölgenin 3-5-10 ya da 30 aminoasitin o genomdan kopmasıydı. İşin ilginç yanı “kopuyor ve mutasyona uğruyor virüs” diyorduk ve o zaman işte antikorların etkisinden kaçıyordu. İyi de bu adamlar şimdiye dek kimsenin akıllarına gelmeyen bir şeyi yapmışlar, bu kopan parça nereye gidiyor? RNA’dan bir parça kopuyor da ne oluyor? Çok ilginç bir noktayı gösteriyorlar, bu kopan küçük RNA bölgeleri dolaşımdaki aşının ya da doğal enfeksiyonun oluşturduğu antikor ile birleşiyorlarmış. Bırakın virüsün mutasyon sonucunda yapı değiştirip antikordan kaçmasını, bir de bu mutasyonlar sonucunda kopan o bölgeler, o parçalar gidip antikorla birleşirlerse eğer bu da antikorun bir başka etkisiz kalma mekanizması ki doğrusu çok ilginç, şimdiye kadar başka modellerde yapılmamış, en azından benim bilgim dahilinde yapılmamış bir yaklaşım, bir çalışma.
ÖM: Bu negatif bir etki yani değil mi?
SB: Tabii, tabii. Yani bir parça kopuyor virüsten “a, virüs değişti, onun olumsuzluğu yaratır bu kopuş” diyoruz ama o kopan parça nereye gidiyor ona şimdiye kadar kimse bakmamıştı. Böyle ilginç bir çalışma. Bu arada Avrupa ülkelerine baktığımızda Avrupa’da Fransa ve Almanya’dan sonra Yunanistan ve İspanya da Astra Zeneca/Oxford vektör aşısı kullanımına kısıtlama getirdi. Sadece 18-64 yaş arasında uygulanacak. Yani asıl risk grubu diye kabul edilen 65 yaş üstüne bu aşı uygulanmayacak. Bu Astra Zeneca aşısının macerası ilginç gibi geliyor bana çünkü başlangıçta ilk çıkan RNA aşıları -70, -20 gibi özel koşullarda saklanması gereken aşılardı. Astra Zeneca aşısı 2-8 derecede yani buzdolabında saklayabiliyordunuz. Bu tabii dağıtımı ve kullanımı kolaylığı açısından büyük bir üstünlük. Aynı zamanda diğerlerinin neredeyse 10 kez daha ucuz bir aşıydı. Bu nedenle kullanımı ilk girdiği İngiltere’de ilk devreye soktuğu zaman İngiltere bununla çok övündü. “Oxford aşısı dünyanın en gelişmiş aşısı olduğu için diğerlerinin ötesinde” diye açıklamalarda bulundu. İngiltere Wild Society of Biology sitesinde “eğer bu işe yaramazsa hiçbir şeyin işe yarayacağını sanmıyoruz” diye bir ibare çıktı ama bu aşıyla ilgili birtakım soru işaretleri gün geçtikçe artmaya başlıyor. Bir kere aşının özellikle Güney Afrika’daki varyant virüslerle oluşan enfeksiyonlarda etkinliği %22, çok düşük bir oran ve bu ciddi bir sorun. Bunun dışında başlangıçta pek sorgulanmayan bir nokta vardı, bu aşının çalışmalarında ilk ağızda incelenen bir grup vardı, bunlara yarım doz verilmişti. Yarım doz verilen aşının çalışma sonuçlarında aşının %90 etkinliği saptanmıştı. Buna karşılık daha sonra bu hata fark edildi, “biz yarım doz değil olması gerektiği gibi tam doz veriyoruz” dedikleri grup, esas grup, orada etkinlik %62’ye düşmüştü. Nasıl oluyor da yarım doz %90, tam dozda %60, bunun ne nedenini ne de mekanizmasını kimse açıklamamıştı. Bu varyantlara karşı etkisiz olduğu, 65 yaş üzerine etkisiz olduğu filan bunlar ortaya çıktıkça, geçmişte fazla sorgulanmayan olumsuzluk ya da hata da tartışılır olmaya başladı. Kim sakladı, neden böyle bir şey yaptı? Neden üzerinde durulmadı? Bunlar irdeleniyor ve özellikle bütün bu eleştiriler tabii bu İngiliz aşısının satışını etkileyeceği için Boris Johnson belirli aralıklarla çıkıp bu aşının çok iyi olduğunu söylemek zorunda kalıyor. Bu tabii garip bir ticari kaygıdan sanıyorum kaynaklanan bir durum.
ÖM: Evet, Maliye ve Hazine Bakanı’nın da ilişkisi vardı eski şirketi bu Astra Zeneca’yla çok yakın bağlantılıydı ama bir açıklama yapmadı sorulduğu zaman “bundan bir kâr elde ettiniz mi?” diye.
SB: Etmiş midir bilmiyorum sizce?
ÖM: Etmemiştir herhalde!
SB: Peki aşılardan bahsediyoruz o zaman son dakikalarda çok fazla sayıda Avrupa’da bu aşıların patent durumları ve bu fikri mülkiyet hakları konusu yüksek sesle tartışılır olmaya başladı. Çeşitli düşünürler, çeşitli gruplar, örneğin benim gördüğüm Gaelle Krikorian isimli Avrupa Parlamentosu’nda bu fikri mülkiyet haklarıyla ilgili komisyonun üyesi. Daha sonra MSF (Sınırsız Doktorlar) kuruluşunda da bu aşı ve ilaç politikalarıyla ilgili raporları imzalamış olan bir kişi, onun bir demeci var ilaca ve aşıya erişimin bir sorun olduğunu ve “bütün olup bitenlerin, bütün bu karar ve yasaların tekrar gözden geçirilmesini gerektiren bir durum var” şeklinde bir rapor yayınladı. Yine Fransa’da da ekonomist Philippe Askenazy kendisi I. Napolyon imparatorluk dönemindeki bir karara vurgu yaparak “nereden çıktı bu patent?” konusu diye tekrar patent ve ilaç ve aşı konusunu gündeme getiriyorlar. Bunun ne getireceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Dünya Ticaret Örgütünün kolay kolay geri adım atması ya da bir radikal değişime gitmesini beklemek çok iyimser bir yaklaşım olur ama bu da en azından yüksek sesle tartışılır olması, sorgulanması önemli diye düşünüyorum.
Peki o zaman Güney Afrika bu Astra Zeneca aşısındaki kendi ülkesinde dolaşımda olan virüsün etkisiz olduğunun gösterilmesinden sonra Johnson & Johnson aşısıyla Güney Afrika Cumhuriyeti aşılamaya başlıyor, tek doz yapılan tek aşı bu. Bu arada Afrika kıtasında, sadece Güney Afrika’da değil bütün Afrika ülkelerinde diğer tropikal hastalıklarda çok ciddi artışlar, trahom ve isimlerini saymama gerek var mı bilmiyorum ama filaryoz, trponozoma gibi, uyku hastalığı gibi Afrika’ya özgü bir takım parazit hastalıklarının çok ciddi kontrolden çıkar şekilde arttığını yine MSF (Sınırsız Doktorlar) kuruluşu bir rapor halinde yayınladı.
ÖM: Pardon ben bir de şeyi ekleyeyim, Afrika demişken Gana’da parlamento tatile girmiş.
SB: Evet bu benim notlarımda da vardı, atladım ama Gana’da parlamento tatile girmiş.
ÖM: En az 17 milletvekili enfekte olmuş, 150 de meclis çalışanı, yani korkunç bir yani büyük bir felaket var Gana’da demektir bu.
SB: Peki o zaman sizi biraz gülümseteyim, NBA maçında garip bir olay oldu, Brooklyn Nets’in oyuncusu Kevin Durant, Toronto Raptors takımıyla oynadıkları maçın üçüncü çeyreğinde gelen bir haber sonucunda maçı terk etmek zorunda kaldı, çünkü şüpheli teması olan bir kişiyle aynı ortamda bulunmuştu, sonuç tam netleşmemişti, maçın üçüncü çeyreğinde sonuç ulaşınca yetkililere maçtan çektiler. Kendisi çok tepki göstererek çıktı filan “bu kadar oynadık bir maçın sonunu getirelim!” diye ama çıkmış. “Meraklısına not” derdi Atilla İlhan galiba, isteyenler için 19 dakika oyunda kalmış 8 sayı atmış, takımı da 123’e 117 yenilmiş, eğer istiyorsanız bu ayrıntıları da söyleyebilirim.
ÖM: İlk 3 çeyrekte onunla beraber oynayan temasta olan oyunculara ne olmuş? Onu daha sonra öğreneceğiz herhalde?
SB: Onu daha sonra öğreniriz tabii, o duruma göre, takımın klasmandaki ve sıralamadaki yerine göre alınan önlemler değişecektir diye düşünüyorum.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz. Yarın ne var Önce Sağlık’ta? Onu da söyleyelim.
SB: Daha önce de programımızda konuk almıştık kendilerini ağustos ayında sanıyorum, Prof. Dr. Gaye Usluer. Kendisi hem Birgün Gazetesi’nde Covid-19 ve aşılarla ilgili yazılar yazmakta, hem de bir dönem CHP Eskişehir milletvekilliği yapmıştı ama şimdi Osmangazi Üniversitesi’nde enfeksiyon hastalıklarındaki görevine geri döndü. Yarın Gaye hanımla görüşeceğiz, biraz aşılar, Türkiye’deki aşı politikasında ne aşamada olduğumuzu konuşma olanağı bulacağız kendisiyle.
ÖM: Çok teşekkür ederiz.
SB: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Sağ ol, teşekkürler.