Covid-19 pandemisi Antarktika’ya ulaştı: Bölgedeki hayvanlara bulaşıp bulaşmadığı inceleniyor

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, aşılama konusunda güncel bilgilerin yanı sıra son gelişmeleri de aktardı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Şubat 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Şubat 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(15 Şubat 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

ÖM: Günaydın Selim Badur merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın! 

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Günaydın Özdeş, günaydın Feryal! Herkese iyi haftalar dileyerek başlayayım. Bugün 110 milyona yaklaştı küresel boyutta Covid-19 hastalarının sayısı. Son programımızdan beri ortalamayı aldığım zaman günlük ortalama 367 bin 178 olgu; ilk kez ağustos ayından beri 400 bandının, sayısının altına düşmüş durumda. Tabii bu farklı şekillerde yorumlanabilir ya da nedenleri farklı biçimlerde açıklanabilir ama yine de göreceli olarak da olsa sayıda azalma olduğu, küresel boyutta bu ortaya çıkıyor. Bize daha sağlıklı haberlerin geldiği Batı ülkelerinde durum pek öyle değil, iç açıcı değil. Farklı yaklaşımlar ve farklı kısıtlamalar bütün hızıyla sürmekte. Örneğin Avrupa genelinde okulların açılmasıyla ya da kapalı tutulmasıyla ilgili hep bahsettiğimiz hiçbir şekilde ortak bir karar olmadı Avrupa Topluluğu ülkelerinde ama bir süreden beri okulları açan ülkelerin örneğin Yunanistan gibi birbiri ardına okulları tekrar kapamaya başladığını görüyoruz. Aynı ülke içinde bile farklı uygulamalar var farklı semtlerde, bu garip bir durum. Bu okulların kapanması konusu ülkemizde de gündeme geliyor okullar açılacak kapanacak bir süre sonra ama bu konuda yine benim yazılarından sıklıkla yararlandığım Sayın Nuri Ortaylı’nın Yetkin Report’ta çıkan bir yazısı var ki kısa ama çok önemsediğim bir yazı oldu. Özellikle okulların kapatılması en az işe yarayan ama bedeli de en ağır önlem olarak yansıtılıyor bu yazıda. Çok haklı tabii, çünkü okulların toplumda virüsün yayılmasında çok az bir rol oynadığı artık bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Bu da grip gibi diğer solunum yollarında enfeksiyon yapan virüslerden farklı bir davranışı Sars-Cov-2’nin, çünkü grip virüsü genellikle kuzey yarımküredeki ülkelerde sonbahar ayları okulların açılmasıyla birlikte yayılır. Çocuklar arasında yayılan bu virüs çocuklar üzerinden evdeki yaşlılara aktarılırdı. Uzatmayayım, “grip için geçerli olan bu model ya da bulaş yolu çocukluk yaş grubunda önem taşıyordu. Covid-19’da bu denli önemli değil, elbette bir pandemide sıfır risk gibi bir kavram mümkün değil ama riskleri azaltmak faydası zararından belirgin oranda fazla olan eylemleri seçmek gerekiyor” diyordu yazıda. Çok katıldığım bir yazı.

ÖÖ: Bu arada okul derken ilkokullar mı kastediliyor, anaokulu ve ilkokullar?

SB: Hepsi kastediliyor, tabii özellikle anaokul ve ilkokullar ağırlıklı olmak üzere ama tamamı için geçerli. Şimdi gelelim aşılama konusuna, ABD’den bir bilgi alıyoruz bizim programımıza çıkarttığımız sevgili Dr. Derin Alart’tan, böyle ABD muhabirliğini yapıyor Korona Günleri’nin adeta, sağ olsun! Bir kere Amerika’da aşılanan kişi sayısı hafta sonu itibariyle 50 milyonu geçti. Bu önemli bir rakam, uygulanan doz sayısı bu, 50 milyondan fazla aşı uygulandı ama yine de çok ağır gidiyor ABD’de aşılama. Nedeni ise, ilginçtir Türkiye’den farklı olarak bu aile sağlığı merkezleri gibi merkezlerde aşılama yasak Amerika’da. Orada aşılama yapılmıyormuş, sadece hastanelerde, üniversite kliniklerinde ve stadyum gibi özel aşılama üniteleri oluşturulmuş, oralarda aşılama yapılıyormuş. 

ÖM: Neden yasakmış peki?

SB: Nedeni bilinmiyor ama Derin’in de söylediği gibi “grip ve pnömoni aşıları -kendisi bir aile sağlığı merkezinde görev yapan hekim- bize başvuran örneğin belirli yaş üzerindeki kişilere geldiklerinde- herhangi bir nedenle geldiklerinde biz grip ve pnömoni aşılarını uygulayabiliyorduk. Şimdi onu bizim Covid-19 aşıları için yapmamız yasak, mümkün değil. Buna karşılık randevulerini ayarlıyoruz ama randevu almak da pek kolay olmuyor, özellikle 75 yaş üzeri kişilerin internet üzerinden yönlendirilmesi muhakkak bir yakınlarının yardımı aracılığıyla olmakta. Bunun bir sakınca, bir engel teşkil ettiğini söylüyor gerçekten tuhaf bir durum. Aşılamayla ilgili genel anlamıyla baktığımızda Fransa demiştik ki isteyen tüm erişkinler yaz sonuna kadar aşılanacak ama bunun artık gerçekçi bir durum olmadığı, en fazla %60’ı aşılanabilir bu aşılama hızı ile gidilirse. İsveç sağlık sistemi ya da yaklaşımı başlarda bazı kesimler tarafından çok takdir edilmişti, “çok doğru yapıyorlar” denmişti. Kısıtlamalar yoktu, sadece öneri şeklindeydi. Yaklaşımın hatalı olduğu kendi ülkedeki yetkililer tarafından, kendileri tarafından da kabul edildi. Örneğin aşılama başladığı zaman İsveç’te hiç beklenmediği şekilde aşılama da çok aksaklıklara uğruyor. Nedenlerinden bir tanesi araç, gereç ve organizasyon sorunu var. Yani enjektör bulunamıyor filan İsveç’te, bu nedenle bazı üniteler aşılamayı durdurmuşlar. Bütün malzemelerin temininde gecikme var, bazı bölgeler ellerindeki aşının ikinci doza ayırıyorlar, bazıları ayırmıyor, herkesi aşılıyor yani tam bir kaos var. Buna karşılık örneğin Macaristan’dan ilginç bir haber var, Rus aşısı Sputnik uygulayacaklardı, aile hekimlerine demişler ki ilk olarak, sembolik olarak 2800 Budapeşteli aşılanacak ve her aile hekiminin yanında çalışan ya da aile sağlığı merkezindeki hemşire ya da görevli kişiye bize en az her merkez 5 gönüllü bulsun diye ortalama 50 kişiyi aramış sekreterler Budapeşte genelinde. Çok zor bulmuşlar, kimse kabul etmiyormuş bu aşıyı yaptırmayı. İsrail’den bilimsel bir çalışma var bu aşılamayla ilintili. İlginç bir çalışma, önemli bir çalışma sonuçları açısından. İsrail’de özellikle sağlık çalışanları ki oldukça başarılı İsrail biliyoruz Filistinliler dışında kendi ülkesinde bu hafta sonu itibariyle yaklaşık 6,28 milyon doz aşı uyguladı İsrail. Aşılanan 4 bin 81 sağlık çalışanından 22’sinin tekrar enfekte oldukları görüldü. Yani bu birinci doz aşıyı alan 4 bin küsur sağlık çalışanı normal işlerini sürdürdüler. Evet sağlık çalışanlarının bütün dünyada olduğu gibi İsrail’de de çok sık ve temas ettikleri çok sıklıkla virüse maruz kaldıklarını biliyoruz ama ilk doz aşıyı olduktan sonra 22 tanesinin enfekte olduğu saptanmış. Yani ikinci doz aşıyı beklerken tedbiri de elden bırakmanın en çarpıcı bilimsel yazısı Emerging Infectious Diseases dergisinde yayınlandı. Birinci dozdan sonra optimal koruma olmuyor, birinci dozdan 1 hafta kadar sonra %52 olguda belirli düzeyin üzerinde antikor oluşuyor ama bunun koruyucu olmadığı İsrail’deki bu çalışma gösteriyor. 

ÖM: Bir şey sorayım, bu birinci dozla ikinci doz arasında zaten koruma yeterli olmuyor herhalde? Ne kadar süre var, bekleniyor?

SB: Ülkesine göre, aşısına göre uygulayana göre değişiyor. 14 gün koyan var, 28 gün yapan var, 12 haftaya çıkaran var İngiltere gibi. En ufak bir standardizasyon yok bu konuda, aşı üreticilerinin önerisinde 3 ile 4 hafta kadar süre gerektiği söylenir, Fransa ve ABD buna uyuyor ama Avrupa ülkelerinin tamamında bunu 5-6, 12 haftaya çıkaran var. Ellerindeki aşıyı daha uygun bir şekilde kullanmak ve tedarik sorunu nedeniyle. En ufak bir standardizasyon yok, yani bu gelişmiş ülkeler ve Avrupa’da olup bitenlere baktığımızda gerçekten tuhaf bir beceriksizlik diyeyim, “genellikle bu Covid-19 pandemisinin başlangıcından bugüne dek geçen sürede süreyi iyi idare etmek, süreyi yönetmek açısından bir beceriksizlik söz konusu oldu. Bu pandemiyi bitirmek konusunda da benzer bir durum ortaya çıkacak” şeklinde yorumlar var. Almanya dünden itibaren Avusturya ve Çek Cumhuriyeti’yle sınırlarını kapattı varyant virüs gelmesin diye. Her ne kadar kendi ülkesinde varsa da daha fazla girişi engellemek için ama bu bir tartışma yarattı. Avrupa sağlıktan sorumlu komiseri diyelim, AB topluluğunun Stella Kriakides, “evet, mutasyondan korkulmasını anlıyorum ancak sınırları kapatarak geçişler durdurulmaz” deyince kendisine sınırdan geçerek işlerini yapmaya çalışan nakliyecilere kolaylık sağlansın diye çağrı yapılan Alman İçişleri Bakanı “artık yeter!” demiş yani, “AT’nin önerilerini tartışarak çok vakit kaybettik. Biz sizin önerdiğiniz önlemleri, bu paketi, yaklaşımları artık dikkate almayacağız ve kendi bildiğimizi uygulayacağız” şeklinde bir açıklama yaptı. Sizi biraz gülümseteyim, Peru hükümetinden ikinci istifa geldi. Belki Özdeş görmüşsündür ama Sağlık Bakanı’ndan sonra Dışişleri Bakanı da öncelikli gruplar dediğimiz kime aşı yapılacak, sağlık çalışanları, belirli yaş üzerindekiler, bütün bu gruplardan önce aşılandığı ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kaldı Elizabeth Astet.

ÖM: Sağlık Bakanı’nın kendisi mi? 

SB: Şöyle, istifa eden bu hafta sonu Dışişleri Bakanı, fakat bundan önce Sağlık Bakanı da istifa etmişti. Onun nedeni eski devlet başkanı Martin Viscarra’nın ekim ayında aşılandığının anlaşılması üzerine her ne kadar eski başkan “ben gönüllü gruptaydım, gönüllülerdeydim ondan aşılandım, aşıdan yararlandım” dese de faz3 çalışmasını sürdüren Perulu ünivesite tıp fakültesi yetkilileri “hayır öyle bir şey yok, gönüllüleri arasında filan değildi” demiş. Diğer ülkelerde genelllikle politikacılar kameralar önünde bir model, bir rol model gibi örnek olmak için aşılanırken Peru’da her şey gizli saklı resmi kampanya başlamadan aşılanıyor. Sinofarm firmasının aşısını kullanıyor Peru, Türkiye’nin kullandığı Sinovac gibi Sinofarm da bir diğer Çin aşısı, farklı bir aşı. Sinofarm yetkilileri demişler ki faz3 çalışması için verilen aşıların içinde bizden 2000 kadar, 2000 doz aşı istediler, biz de o aşıları verdik. Herhalde onlardan yapılıyor böyle ünlüler, politikacılar, vb. el altınan gizli gizli. 

ÖM: “Ahlak elden gitmiş mirim!” derdik biz eskiden. 

SB: ‘Mirim’ kelimesi kullanılırdı değil mi? 

Aslında bu tarz bir eleştiri Türkiye’de de söz konusu oldu. CHP Ankara milletvekili Murat Emir bir röportaj vermiş İrfan Aktan’a. Burada Türkiye’deki durum tartışılıyor. Gerçekten de ülkemizde ilk ağızda sağlık çalışanlarının aşılanması konusunda ciddi bir ivme 2-3 gün içinde çok ciddi bir aşılama yapılmıştı, sonra bizim son programımızda da değindiğimiz gibi günde “100 binlerden 11 bine düştü aşılama oranı. Bu nasıl iş?” dendi, ne oluyor filan diye. Cuma gününden itibaren 65 yaş üzeri grup tekrar aşılanınca yeniden bir artış oldu ve Türkiye bu hafta sonu 3,71 milyon doz aşı kullanarak Amerika, Çin, İngiltere, Hindistan, İsrail, Brezilya, BAE, Almanya ve Rusya’dan sonra 10. sırada yani İtalya’dan, Fransa’dan, İspanya’dan daha iyi durumdayız aşılama açısından. Hangi gruba sırası geldiyse o grubun özellikleri belirliyor bir parça da aşı hızını. Yalnız bu röportajda bahsettiğim Murat Emir’in röportajında örneğin Sinovac şirketiyle anlaşmaya hiç değinilmediği, bu konuda hiç şeffaf olunmadığı eleştirisi var. Aslında bu Covid-19 sürecinde farklı ülke yetkililerinin şeffaflık sıralaması yapıldı hatırlıyorsanız eğer bir programda bahsetmiştik, sanıyorum aralık ayı sonunda ortaya çıkmıştı bu liste.

ÖM: Evet.

SB: 100 ülke arasında 97.sıradaydı Türkiye. Pek şeffaf olmadığı anlaşılıyordu buradaki rapordan. Gerçekten de Sinovac aşısıyla anlaşma nasıl yapıldı? Önce 4,5 milyon doz dendi, sonra Pfizer aşısı için de 550 bin doz dendi, sözleşme var dendi sonra sözleşme yok dendi, sözleşme yok şartlara bakıyoruz dendi, henüz Pfizer Biontech aşısından bu en son noktada telaffuz edilen 550 bin dozun gelip gelmeyeceği hakkında hiçbir fikir yok. Bir bu durum var, bir tek bir aşıyı alan, tek bir aşıyla anlaşma yapan bir tek Türkiye ve Endonezya var dünyada, genellikle birçok ülke hemen hemen tamamı ülkelerin 2-3 firmanın aşısından yararlanıyorlar. Moderna ve Pfizer acaba biraz önce Peru için söz konusu olan Ankara’daki bazı bürokratlar ve politikacılar için bunlardan belirli miktar bağış gibi aşı alındı mı 2000-3000 doz kadar? Bu tam bilinmiyor, böyle bir eleştiri ya da böyle bir şüphe var. Aşının bize nasıl geldiğini bilmiyoruz hâlâ, “bulk” dediğimiz büyük miktarlarda gelip burada mı şişeleniyor yoksa flakonlar halinde mi geliyor? Bunlar konusunda hâlâ bir açıklama yok. Yani şeffaflık konusunda sıkıntılar olduğu bu röportajda da ayrıntılı olarak vurgulanmış farklı açılardan. Bir haber de yine sanıyorum yaz aylarındaki Korona Günleri’nde bahsetmiştik, Britanya’da sağlık çalışanlarına destek için oldukça ileri yaşlarında, 98-99 yaşında bir kişi bahçesinde yürüteçle 100 tur atma vaadiyle ulusal sağlık sistemi için bağış toplamaya kalkmıştı. Kısa sürede 33 milyon Sterlin toplayarak ülkedeki milyonların gönlünde yer etmişti Tom Moore isimli bir kişi. Ne yazık ki yaşamını yitirmiş, hayatını kaybetmiş kendisi.

ÖÖ: Virüsten sonra mı? Çok mu yürümüş, nasıl olmuş?

SB: O yürüteçle… 

ÖM: Yaşı ileri?

SB: Evet yaşı ileri, o yürüteçle bahçede yürüyerek sembolik bir şey ve bununla bağış toplamıştı. Hatta 100 yaşını doldurduğu gün binlerce kart gelip II.Elizabeth gelip kendisine Sir ünvanı vermiş. Britanyalı şarkıcı Michael Bold da düet yaparak Liverpool futbol klübünün o ünlü şarkısı “You will never walk alone” şarkısını söylemişler ve ülkede single albüm çıkarıp 1 numaraya kadar yükselen isim olmuştu. Neyse o kişi yaşamını yitirmiş, böyle sembolik bir insandı. 

ÖÖ: Covid’den değil galiba değil mi?

SB: Hayır değil. Antarktika’dan bir haber var, Antarktika’da aralık ayının sonunda orada bilimsel çalışmalar sürdüren Chilian Bernardo Oggins araştırma istasyonu varmış. Bu istasyonda görevli 36 kişide Covid-19 saptandığı söyleniyor ve bu şimdiye dek Covid’den arınmış tek coğrafi bölge olan Antarktika’da da artık Covid-19’un görülmesi hayvanlar açısından bir noktaya dikkatleri çekmiş. Deniyor ki şimdiye dek hangi tür hayvanlarda vardı Covid-19 ona bakıldığında enfekte olan hayvan sayısı kısıtlıydı. Vizonlar, gelincik, köpekler ve kedigiller, yani kedi aslan, kaplan, bunların dışında acaba penguenler gibi o bölgedeki hayvanlara balinalara, kutup ayılarına da bulaşma söz konusu olabilir mi? Bu açıdan birtakım çalışmalar yapılıyor, önemli. Genellikle bu karantinaya alınan ülkelere girişte karantina uygulamaları sırasındaki yaklaşımların etik olup olmadığı konuşulmakta. Daha önce bir programımızda, sanıyorum son programda bahsetmiştik, İngiltere yaklaşık 2000 euro alıyor ülkesine giren İngiliz vatandaşları dahil bütün ülkeye giriş yapan kişilerden, 2 kez test ve 10-15 gün kadar karantina süresindeki otel parası 2000 euro ediyordu. “Bu etik mi acaba?” tartışması var. Buna niye tekrar vurgu yaptım çünkü her işin yolunda gittiği gayet başarılı olan bir ülkeydi bu süreçte Yeni Zelanda’da ve Avustralya’da küçük odaklar saptandı. Özellikle Avustralya’da Melbourne’deki odak clusters ilginç, çünkü karantinaya alınan bir kişi sanıyorum astım hastası ki ağzından böyle sprey şeklinde nebülüzatör dediğimiz bir ilaç kullanılıyor. Bu ilacı kullandığı sırada uygulama sırasında kendisindeki virüsün koridora yayılması söz konusu olmuş. Oradan bu otelde, bu kalınan bölgedeki çalışanlara yayılmış ve yeni bir odak bu şekilde ortaya çıkmış. Hem Yeni Zelanda’da hem Avustralya’da küçük odaklar bu odakların ortaya çıkması sonucunda da birtakım sorunlar yaşanıyor, bu da ortaya çıkan bir durum. 

ÖÖ: Yeni Zelanda’da zaten kısıtlamalar geri getirildiği söyleniyordu.

SB: Evet, az sayıda vaka var ama yine de önlem alıyorlar. Bu arada Facebook’un Covid-19 ve Covid aşıları hakkında yanlış haberleri paylaşan en büyük platform olduğunu biliyoruz. O kısıtlamalar getirmişti, şimdi sadece aşılar konusunda değil ve genel anlamda aşılarla ilgili yanlış haberleri artık kaldıracağını açıkladı. Böyle bir uygulamaya geçiyor. Lancet dergisinde geçen hafta çok önemli bir yazı çıktı bu sadece Covid’le ilgili değil bir meta analiz ve 2000-2020 yılları arasında 10 mikroba karşı yaptırılan aşılar sayesinde düşük ve orta gelirli ülkelerde 37 milyon ölümün önlenmiş olduğu hesaplanmış. Bunu gösteren bir çalışma ve bu kurtarılan hayatların en büyük grubu da 5 yaş altı çocuklar. Yani aşılama önemli, oldukça fazla ve bu çalışmalarla gösteriliyor. Son olarak da Afrika’ya değineyim izin verirseniz ondan sonra bitirelim. Afrika’da durum ilk dalga döneminde yani sonbahar aylarına kadar umulandan daha iyi gitti gibi görünüyordu. İlk olgu Mısır’da 14 Şubat’tan 1 yıl önce, 14 Şubat 2020’de bildirilmişti. 55 ülkesi olan, dünya nüfusunun %15’ini oluşturan bir kıtadan bahsediyoruz, 1,3 milyar nüfusu ile toplum olguların %4’ünü barındıyor 3.7 enfekte bireyi var şimdiye dek Afrika’da ama bu 55 ülkenin 40’ında ikinci dalgada işler o kadar iyi gitmedi ve dünya ortalamasının üstünde bir ölüm oranı %2,6 ile ciddi bir sorun yaşıyorlar. İkinci dalga ve özellikle varyant ile sadece ocak ayında mortalite yani ölüm oranları çok çarpıcı %40 artmış Afrika’da. Peki başlangıçta söylediğim olgu sayısı hani ilk defa 400 bin bandının altına düştü demiştim ama bunu açıklayan bir bilgi herhalde Afrika’da, o kadar az sayıda test yapılıyormuş ki örneğin bir çalışma ki Lawrence Huan Nanyanda ve arkadaşlar yayınladılar bu hafta sonu, henüz hakem heyetinden geçmemiş. Zambiya’daki durum orada ancak açıklanan şu “test sayısı o kadar az ki ölmeden önce test yapılan kişi yok” diyorlar, yani ölenlerde sadece yapılıyormuş ‘gerçekten Covid’den mi öldü?’ diye. Tabii testi bu kadar az yaparsanız pozitiflik saptama oranınız da düşük çıkıyor. Durum böyle, çok parlak değil, mutantla ilgili.

ÖÖ: Afrika demişken siz, başka virüs alarmı verildi hafta sonu, siz de denk gelmişsinizdir muhtemelen, Gine ve Kongo’da ise Ebola alarmı verilmiş, hatta DSÖ’den aşı istemişler acilen bu ülkeler. 

SB: Özdeş Ebola tabii çok büyük bir sorun ve Eboladan ölüm olasılığı %2’ler filan değil çok daha fazla tabii %40’lara 50’lere yaklaşıyor ama Ebolanın şöyle bir özelliği var, bir kişi Ebolaya yakalandığı zaman o kişi henüz başkalarına süresini yakalamadan kendisi yaşamını yitiriyor. Onun için Ebolanın böyle çok yaygın, özellikle solunum yoluyla filan bulaşan bir virüs değil. Büyük salgınlar yapması mümkün değil, tabii çok ölümcül, tabii ki çok önemli ama farklı yaklaşmalı Ebolaya. Yani küresel boyutta büyük bir salgın yapamaz Ebola, virüs orada ne yapacağını doğrusunu isterseniz bilmiyor, canlılığını sürdüremiyor. Bulaştığı insanın süratle ölümüne yol açtığı için kendisi de ölüyor bir süre sonra. O nedenle Ebola biraz farklı fakat süremiz kalmadı, perşembe günü ele alalım ilaçlar konusunda, antiviraller konusunda gelişmeler var, onları da haftanın ikinci programında ele alırız herhalde. Peki ben burada durayım.

ÖM: Çok teşekkürler. 

SB: İyi yayınlar, teşekkür ederim.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

SB: Sağ olun, iyi günler!