Koronavirüs tedbirlerini 1 Haziran’dan bu yana gevşeten Belçika, vaka sayılarının artması üzerine farklı yollar üzerinde çalışmalarına başladı.
(28 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhabalar.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın Özdeş. Bir teşekkürle başlamak istiyorum, belirli bir süreden beri Korona Günleri’ni yapmaya başladıktan sonra Açık Radyo dinleyicilerinden bazılarından dönem dönem benim ulaşamadığım ilginç bilgileri kullanmam için iletiyorlar. Hepsine teşekkür etmek istiyorum, özellikle Açık Radyo dinleyicisi Sayın Bülent Beycan kendisiyle Mepyascope programında birlikte olmuştuk, ikimiz de konuşmacıydık, daha sonra haftanın belirli günlerinde düzenli olarak bazı bilgileri aktarıyor bana, kendisine çok teşekkür etmek istiyorum buradan.
Bugün 28 Temmuz aynı zamanda ilginç bugün DSÖ’nün pandemi ilan etmesinin üzerinden 6 ay geçti, 6. ayındayız. Aynı zamanda 28 Temmuz dünyada Hepatit Günü olarak kutlanmakta. Niye buna vurgu yaptım çünkü dün bir rapor yayınlandı, ‘İmpact of Pandemic on Global Health’ diye Pandeminin Küresel Sağlık Üzerine Etkisi gibi. Genel bir değerlendirme yapılmış ve özellikle 2025’e dek tüberkülozdan 1,4 milyon insanın yaşamını yitireceği, Afrika’da HIV AIDS’ten 2020’de ek 638 bin kişinin yaşamını yitireceği, yine aynı kıtada yine aynı dönemde 2020 yılında sıtmadan 382 bin kişinin yaşamını yitireceği, ana-çocuk sağlığı açısından değerlendirilme yapıldığında 12 ayda 2,3 milyon çocuk ve 113 bin anne adayının yaşamını yitirebileceği, aşılar konusunda aksayan aşılama hizmetleri sonucunda 80 milyon çocuğun aşı ile korunabilir hastalık riski altına gireceği, bulaşıcı olmayan hastalıklara baktığımız zaman kanser tedavisinin %42 ülkede aksayacağını, üreme sağlığı açısından 15 milyona yakın istenmeyen gebeliğin meydana geleceğini ve yoksulluk açısından da 2. dünya savaşından sonra en ağır resesyonun gerçekleşeceği hesaplanmış. Böyle bir karamsar tabloyla programa başlamış olduk, bunun için özür dilerim ama bunlar da gerçek.
Science dergisinde dün Abdoul Karim ve çalışma arkadaşları Güney Afrika’da HIV, AIDS ve tüberküloz sorununun nasıl yürüdüğünü gösteren bir çalışmalarını yayınladılar. Hem tanıda kullanılan PCR testinin yapılmaması hem de hastanede başvurup tedavi ya da danışma almamaları nedeniyle bu hizmetlerde %57 oranında bir azalma olduğunu, bunun sonucunda HIV, AIDS ve tüberkülozda demin belirttiğim o sayısal değerlerle birtakım olumsuzluklar yaşanacağı bildirildi.
ÖM: Ben de ufak bir şey, bu altıncı ayı dolayısıyla söylediğiniz DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ’tan bugüne kadar ilan edilen tarihteki en ciddi sağlık sorunu olduğunu açıklamış kendisi Reuters’ın aktardığına göre. 16 milyondan fazla insanda görülen covid19’un tarihte bugüne kadar yaşanan en büyük küresel sağlık sorunu olduğunu söylemiş. Tek yolunun sağlık tavsiyelerine uymak, kalabalığa girmemek ve maske takmak olduğunu söylemiş. Dünyada da baktığımızda şu anda 16.700 bine varmakta olan günde de 225-250 bin arasında artış oluyor vaka sayısı, 660 bine doğru yaklaşan da ölüm sayısı var, günde de 4000-4500 civarında ölüm artışı oluyor. Bunları da ben eklemiş olayım.
SB: Covid-19 nedeniyle yaşananlar direkt olarak o hastalığa bağlı olanlar bunlar ama bir de beni ürküten biraz önce tanımlamaya çalıştığım dolaylı yoldan farklı sağlık konularının, yoksulluk konularının etkilenmesi, ekonominin etkilenmesi. Burada öngörmediğimiz ya da şu an için çok kuramsal kalan çok çeşitli alanlarda olumsuzluklar yaşıyoruz ve yaşayacağız, bu ilginç bir diğer karamsar tablo. Alınan önlemlere baktığımız zaman bir süreden beri, özellikle bu 1 Haziran’dan beri bu önlemleri hafifleten ya da kaldıran ülkeler tekrar birtakım önlemlere geri dönmeye başladılar. En ilginci ve ilk kez böyle bir şey okudum ben de, Belçika’da olup bitenler. Belki Özdeş görmüştür ‘sosyal baloncuk projesine geçiyor Belçika, her aile 1 ay boyunca ağustos ayının sonuna kadar sadece aile bireyleri dışında en fazla 5 kişiyle görüşebilecekler. Çok ilginç bir kısıtlama bu, bütün aile fertleri ancak aynı 5 kişiyle yakın görüşebileceklermiş. Bunun ne demek olduğunu çok merak ettim ve öğrenmeye çalıştım. Kısaca sosyal mesafeye çok dikkat etmeden ve maskesiz temas edebileceği yani bir evin içinde oturup da sohbet edebileceği, yemek yiyebileceği kişilerin sayısı her ailede 5 kişiyi geçmeyecekmiş ve aynı kişiler olacakmış. İlginç bir yaklaşım, tabii Belçika gibi göreceli olarak küçük bir ülkede bunu denetlemek ve kontrol etmek herhalde daha kolay ama büyük ve nüfusu daha kalabalık ülkelerde, geniş alana yayılan ülkelerde böyle bir şeyin pek mümkün olacağını düşünemiyorum. Belçika aynı zamanda dükkanlara girişte her aileden 1 kişi girebilecek ve evlilik törenleri de 10 kişiyle sınırlandırıldı. Yani Belçika tekrardan ciddi önlemlere geri dönüyor ama sadece Belçika değil örneğin farklı projeler geliştiriyor Avrupa ülkeleri, İngiltere obezite ile mücadele programını başlatıyor. Covid19’dan yaşamını yitirenlerin önemli bir bölümünün obezite sorunu yaşadıkları saptandığı için. Fas’ta büyük kentlere giriş-çıkış tekrar durduruldu, yine Fransa’dan bir örnek, büyük kuruluşlar çalışanları için maske stoklaması önerisinde bulundu. S. Arabistan hac mevsimi geliyor, 29 Temmuz’da başlayacak. Geçen yıl 2,5 milyon hacı adayını ağırlamıştı S. Arabistan, bu sene ne kadar? 10 bin. Yani 2,5 milyondan 10 bin hacı adayına düşüyor bu dini ritüel konusundaki S. Arabistan’da kısıtlamalar. Bu arada ABD ulusal güvenlik baş danışmanı Robert O’brien’ın covid19’a yakalandığı yani testinin pozitif çıktığı saptanmış. İşin ilginç yanı bundan Fransızlar da endişeli çünkü kısa bir süre önce de Macron’dan çok uzun toplantılar gerçekleştirmiş. Bir diğer örnek de İsrail’de okullarda maske takma zorunluluğu sınıfa girince kaldırılmıştı, ancak bir okulda 150’den fazla öğrencinin enfekte olduğu saptandıktan sonra bu önleme geri dönülmesi söz konusu oldu.
Dün DSÖ belirli aralıklarla yayınladığı aşılarla ilgili ‘draft landscape’ listesi yayınlanıyor, 27 Temmuz tarihli listeye baktığımızda bu aşı üretimi konusunda neredeyiz? Bunu gösteren bir tablo, 25 aşı klinik aşamaya girmiş, başlamış durumda, 139 aşı çalışması ise pre-klinik yani henüz hayvan deneyleri aşamasında, insan deneylerine geçmemişler ki bu 139 pre-klinik aşı projesi içinde, 11 de Türk kuruluşu var, tamamı üniversitelere ait kuruluşlar bunlarla çalışmalarını sürdürüyorlar. Aşı yaklaşımlarında neredeyiz ve aşılar konusunda neler tartışıldı dün? Belki biraz oraya değinmem uygun olacak, aşı yaklaşımları dediğimiz zaman bu 164 çalışmada genellikle bunların yöntemlere göre gruplandırması yapıldığında bir kısmı eski teknikleri kullanmakta öldürülmüş ya da inaktive edilmiş canlı aşılar. Bu yaklaşımla aşı üretmeye çalışıyorlar; bir kısmı ise özellikle bu Oxford üniversitesi ve Çin’deki kuruluşların yaptığı gibi adenovirüs vektörlerini kullanarak modern teknikleri kullanıyorlar. Bir kısmı ise değim ilginç ‘futurist’ teknikleri yani DNA RNA aşılarını kullanıyorlar. Bu 164 çalışmanın kimler tarafından yürütüldüğünü, sektörler arası dağılıma baktığımız zaman 20 kamu kuruluşu ile 82 özel sektör kuruluşunun yoğun çalışma yaktıklarını ve beklendiği gibi ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin’de çalışmaların yürütüldüğünü görüyoruz ama Çin en önde. Neden Çin en önde? Bunlardan söylüyorum, çünkü faz3 çalışması dediğimiz, yani 10 bin kişinin üzerinde, 20-30 bin kişilik geniş bir kitle üzerinde aşı etkinliği çalışmasını geçen ilk firma, ilk kuruluş Çin’deki Sinovak, kendileri Brezilyalı Butantan firması ile iş birliği yaparak bir çalışma yaptılar. 6 Temmuz’da bunu ilan ettiler, bunu 27 Temmuz’da yani dün bunu Moderna yani Amerika’daki faz3 çalışmasına başlayan kuruluşun açıklaması takip etti. Onlar da 30 bin kişide çalışmayı sürdürecekler. Bir de tabii Oxford üniversitesinin Astra Zeneca ile 5 bin gönüllüde çalışması var. İlginç olan hem Çin hem İngiliz firmasının yaptığı çalışmalarda, gönüllü çalışmaları Brezilya’da yapılmakta, Brezilyalı gönüllüler üzerinde, birtakım aşı çalışmaları da ABD ya da Güney Afrika’da. Şimdi 3 ülkeden gönüllü alınıyor ya da o ülkelerde gerçekleştiriliyor çalışmalar; Brezilya, ABD ve Güney Afrika. Neden böyle, neden Brezilya? Çünkü yapılan çalışmalarda, diyelim ki 20 bin, 30 bin kişilik bir çalışma yapacaksınız, bu 30 bin gönüllüyü 2’ye ayırıyorsunuz, birinci bölüme elde ettiğiniz aşıyı diğer bölüme de plasebo denilen aşı dışında bir ürün veriyorsunuz, uyguluyorsunuz. Bunlar toplumda yaşantılarını sürdürüyorlar ve belirli bir süre sonra bu iki grup arasında hangisinde daha fazla hastalık görüldü, hangisinde görülmedi? Bu oranlara bakarak aşının etkinliği saptanıyor. Eğer siz bu çalışmayı hastalığın çok az görüldüğü bir ülkede yaparsanız bir sonuç elde etmeniz pek mümkün değil ama Brezilya gibi çok fazla toplumda hastalığa yakalanma olasılığı fazla olan bir bölgede, bir ülkede yaparsanız o çalışmanın daha sağlıklı olacağı açık. Bu nedenle hem Çin hem Amerika hem de İngiliz firmalarını Brezilya’daki gönüllüler üzerinde yapmaktalar. Bir de 26 Temmuz’da da ABD’deki Moderna 1 milyar Dolarlık yardım aldı ABD’den, daha önce de Alman ve Amerikan BioNtek firması Pfizer’le iş birliği yapan ona da 1,95 milyar Dolarlık yardım almış. Burada önemli bu paralardan bahsederken en çok konuşulan konu nedir? “Her ülkeye, herkese adil bir aşı dağıtımı yapılacak, nasıl yapılacak, aman soğuk zincir mi olsun, nasıl ulaşacağız?” diye bu konuşulsa da çok kuramsal kalıyor bu konuşmalar çünkü ülkelerin önceliği kendi toplumlarına yönelik bir aşı talebi ve parası olanların şimdiden sipariş verdiği görülüyor. Sanofi firması Avrupa ülkeleri 300 milyon doz aşıyı hazırlamakta olduğunu, Astra Zeneca da Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda ile kontrat imzaladığını söylüyor. Yani teorik olarak evet herkese eşit dağıtılması, nasıl dağıtılacağı planları yapılırken pratikte bu iş pek öyle yürümüyor. Örneğin ABD ışık hızından da hızlı bir strateji uygulayacağını açıkladı, kendi vatandaşlarına öncelik verecek olan aşı üreticilerine destek olacağını söyledi. Bir diğer yaklaşım da ilginç, aşı yapılanları takip edecek altyapıya, kapasiteye sahip olmayan ülkelere aşı verilmeli mi? Bu soru ortaya atıldı. Bu da işin bir diğer dramatik yönü.
ÖÖ: Takibi derken?
SB: Yani aşı yaptınız, peki bunlar ne oluyor? Yan etkisi var mı? Etkinliği ne kadar? Kim aşılandı? “Bunların kayıtlarının tutulması lazım, bu tür bir çalışmayı bu tür ağı kurabilecek olan ülkelere sadece aşı sağlanması doğru olur aksi takdirde aşıyı heba etmeyelim” gibi sesler de çıkmaya başladı.
ÖM: Yani parayı veren aşıyı yapar!
SB: Evet öyle, eskiden düdüğü çalardı artık aşıyı yapar!
ÖM: Evet yeni slogan!
SB: Yeni çalışmalarda tabii gelişmiş ülkeler, paraları olan ülkeler aşıyı sağlayacaklar, onların da derdi bu anti aşı kampanyaları. Özellikle bu konuda ne yapacaklarını düşünüyorlar; gayet popülist, gayet anti-elitist yaklaşımlarla özellikle ABD’de bu çalışmalar, bu propagandalar ya da bu söylevler yaygın ve çok çaba sonucunda, hem maddi ve manevi çabalar sonucunda sağlanacak aşıların bir de kullanılmazsa eğer o zaman ne olacağını kara kara düşünmekte yetkililer.
Bitirirken bir iki ufak nokta, Langford ve arkadaşları dün Clinical Microbiology and Infection Dergisi’nde antibiyotiklerle Covid-19 ilişkisini, antibiyotik kullanımıyla ilişkisini değerlendirdiler. 28 çalışmayı değerlendiren toplam 3448 Covid hastasında hastaneye başvuran Covid hastalarının %3,5’unda bakteri koenfeksiyonu ama hastanede kaldıkları zaman bu oran %15,5’a çıkıyormuş. Antibiyotik reçetelendirme oranı %71,3 imiş bir viral enfeksiyonda. Belki bakterilerin de işe karışıp durumu daha da ağırlaştırmasını engellemek için çok ciddi antibiyotik tüketilmekte. Bir diğer gelişme tedavi açısından Tocilizumab isimli bir madde, bir molekül kullanılmaya başlandı çeşitli klinik araştırmalarda. Bu bir interlökin altı reseptör inhibitörü. Nedir bu? Hep söylenmektedir, asıl sorun ya da tablonun ağırlaşmasın ağırlaşmasında stokin fırtınası adı verilen bir tablo ortaya çıkıyor. İşte bu stokinlerden bir tanesi de interlökin-6, bu abartılı bir şekilde sentezlenen interlökin-6 olumsuzluğa yol açacak. Bunu reseptörünü inhibe eden ya da baskılayan, kapatan bir maddeye Tocilizumab, bu tedavide kullanılıyor. Bunun ön deneylerini, sonuçlarını yakında göreceğiz.
Bir diğer çalışma bu da Jama’da yayınlandı, Kaitlyn Frazier ve arkadaşları yayınladılar. Tükürük bezi ve orta kulakta virüsü izole ettiler sarscov2’yi. Artık vücudun sarscov2 bulunmayan bir bölgesi kalmadı galiba? Kulağın içinde de, tükürük bezinde de bulunduğu ve saptandığı görülüyor, yani diğer solunum yolu enfeksiyonları kendilerinden çok farklı bir özelliği, en önemli farklı özelliklerinden bir tanesi. Bu çoklu organ tutulmasına yol açan, çok farklı bölgelere gitmesi.
Son nokta da bu aerosollerle ilgili, bu havada asılı kalıyor mu? Havadan bulaşıyor mu? Bu konuda gittikçe net kanıtlar ortaya çıkıyor. İki yazı çıktı dün, birisi Joshua Santarpia isimli bir araştırıcı ve çalışma arkadaşları, bunlar elektron mikroskobu kullanarak çeşitli partiküller üzerinde ama işte 5 mikrometreye kadar 1, 4, 3 mikrometre gibi farklı boyutlardaki partiküller üzerinde virüsün durumunu incelemişler. Birincisi 1 mikrometrelik aerosoller içinde de replike olan yani çoğalabilen virüs partiküllerini, viriyonları saptamışlar. İkincisi bunun vestamblad adı verilen bir yöntem hem de elektron mikroskopu analizleriyle oradaki virüs partiküllerinin bozulman kalabildiğini göstermişler. Bu nedenle de havadan covid19 bulaşının mümkün olduğunu iddia ediyorlar. Son bir çalışma da aynı konuda Lancet Respirator Medicine’de yayınlandı Kevin Fennelly ve ekibi tarafından. Onlar da bu durumu yani aerosol yani havadan bulaşın ve havada asılı kalıp solunumla virüsün alınması yani illa birisinin sizin suratınıza öksürmesi ve damlacık değil havada da asılı kalmasının artık gittikçe doğru olduğunu ve bilimsel olarak kabul gördüğünü söylüyorlar. Bu durum tabii birçok konuyu beraberinde getirecek, virüsün havada asılı kalmasının gerçekleştiği, bunun doğru olduğu kanıtlanmaya başlandı, çok kanıt ortaya çıkıyor.
ÖÖ: Salgının ilk haftalarında da bu iddia vardı, hatta siz de ilk araştırmalardan bahsediyordunuz; belli bir süre havada etkin bir şekilde kalabildiği söyleniyordu, bunun zamanını unuttum, hatırlatabilir misiniz? 8-9 saat gibi bir süreden söz ediliyordu.
SB: O 8-9 saat galiba yüzeylerdeki canlılık süresiydi, tabii onu söylerken de bu PCR yöntemiyle sadece virüsün bir bölgesini saptamak, bu illa orada canlı virüs olduğunu göstermez, bunu iyi ayırt etmek lazım. Aerosol ve havadan bulaş böyle bir olasılıktan evet ilk günlerde, ilk haftalarda bahsediliyordu ama yavaş yavaş temmuzun ortasına geldik bilimsel olarak çalışmalarla da bu gösterilmeye başlandı. Virüsün bu denli hızlı yayılmasının, bu denli küresel boyuttaki o inanılmaz yayılmasının nedenlerinden bir tanesi de böyle havada asılı kalması, diğer solunum yolu etkenlerinin bu tip bir özelliği en azından bu boyutta yok. O nedenle günler geçiyor, ülkeler belki ekonomik kaygılarla aldıkları önlemleri gevşetiyorlar ya da daha iyimser “tamam her şey yolunda gidiyor!” şeklinde bir hava yaratılmaya çalışılıyor, yaşam devam ediyor yapacak bir şey yok ama bir başka yol, daha gerçekçi bir yol, daha bilimsel bir yol izlenebilirdi. Ancak bütün bunlara karşın bu pandeminin hiç yavaşlamadığı, gittikçe ne denli önemli ve ne denli hasar verici olduğu her gün peyderpey ortaya çıkmakta. Umarım sonbaharda küresel boyuttu daha kötü ve olumsuz olaylarla karşılaşmayız deyip bu karamsar bilgi ve düşüncelerle dolu Korona Günleri’ni bitireyim. Herhalde insanlar çok sıkıldılar diye düşünüyorum.
ÖM: Evet bu bir gerçeklik durumu yani yarın bunları konuştuğumuz sırada herhalde 17 milyon vakayı bulmuş olacak dünya çapında yaklaşık ve ölüm sayısı da 700 bini geçmiş olmasından korkulur. Dolayısıyla bayağı ciddi bir durum var, Türkiye’de de 227.100 vaka, dün de 17 ölüm gerçekleşmişti, 927 de yeni tanı. Yani 1000 civarında da yeni tanı her gün seyrediyor. Ciddi bir durum var ve üstelik de Kurban Bayramı, okulların açılması ve geniş kalabalıkların Ayasofya’da olduğu gibi, bir araya gelmesi gibi durumlar da var.
ÖÖ: Kapalı mekanlarda saat sınırları kaldırıldı.
ÖM: Evet dolayısıyla kaygı verici şeyler çok sayıda var, bunları da konuşmak zorundayız herhalde?
SB: Evet tabii, bakın bitirirken belki şunu da eklemekte yarar var, aradığınız zaman buluyorsunuz, eğer siz belirli sayıda test yaparsanız yaptığınız testle orantılı olarak pozitif olgu saptıyorsunuz. Dünyada şu anda günde 200 binin üzerinde yeni olgu ekleniyor, bizde de 100’lerle ifade ediliyor.
ÖM: Evet.
SB: Bu ne kadar gerçeği yansıtıyor veya yansıtmıyor, bu spekülasyonları elimizde bir veri olmadan bir şey söyleyemiyoruz ama çeşitli hastanelerden, örneğin Şanlıurfa’dan geldi, örneğin İstanbul’daki bazı hastanelerden, yani Nisan ayındakinden çok daha fazla yoğun hasta akışı olduğu haberleri geliyor. Bunları tabii değerlendirmek tabip odaları üzerinden doğrulamak gerekiyor, spekülasyon da olabilir ama durum pek iç açıcı ya da bitmiş, sonlanmış, üstesinden gelinmiş, halledilmiş bir sorun değil gibi görünmekte.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.
SB: Ben teşekkür ederim, görüşmek üzere, iyi yayınlar.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Sağ olun.