Selim Badur, Avrupa'da salgının yayılmasının sonucu alınan önlemlere, yeni nesil aşılar üzerine yapılan çalışmalara değinip yeni varyantlara yönelik son gelişmeleri aktarıyor.
(22 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!
Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Hoş geldin Selahattin, herkese iyi haftalar dileyerek başlayalım. Sizin bıraktığınız yerden bu iç açıcı haberleri sürdürmeye çalışacağım ben de Covid konusunda. Olgu sayısı 257.544.000’i geçti, yaşamını yitirenlerin sayısı 5.150.000’i geçti. Ne demek bu? Geçen haftadan bugün ortalama aldığımız zaman günde 607.177 olgu. Anımsar dinleyicilerimiz, ekim ayının başından beri 400 binler civarında yeni olgu her gün saptanıyordu. Bu hafta sonu itibariyle her gün saptanan küresel boyuttu yeni olgu sayısı 607 bini geçti. Yani yeniden 600 binlere doğru yükseldi olgu sayısı. Sizin de ısrarla vurguladığınız gibi durum hiç de iyi gitmiyor. Biz geçen haftaki programda da ele almıştık DSÖ’nün özellikle Avrupa bölgesi için endişesini ve vakaların 500 bin kadar olabileceğini, buraya doğru gidiyor. Yani DSÖ bana kalırsa başından beri öngörülerinde hep haklı çıktı.
ÖM: 4,5 ay gibi bir süre içinde yüzbinlerce daha ölüm olacağını söylüyor.
SB: Evet, evet.
ÖM: Yani inanmakta güçlük çekiyor insan!
SB: Evet, yani şöyle bir ülkeler turu atacağız ama alınan önlemler ya da olup bitenler buraya doğru süratle gidildiğini göstermekte, ama bomba haberimi hemen söyleyeceğim, tutamayacağım! Çeşitli ülkeler farklı kesimlere aşı uygulamada değişik yaklaşımlar içindeler; örneğin önce Fransa yaptı bunu, şimdi Almanya ve Belçika sağlık çalışanlarına zorunlu Covid-19 aşılaması kararını aldı ama bomba haber nedir? Avusturya’dan geldi; Avusturya Şubat 2022’den itibaren 18 yaş üzeri bütün erişkinlerin aşılanmasını zorunlu hale getirdi.
ÖM: İlk defa oluyor değil mi bu?
SB: İlk defa oluyor ve ülkede de çok ciddi tartışmalar oluyor, ama hani çok da haksız değiller bu kararı almada çünkü işler iyi gitmiyor. Dünyada küresel boyutta 7.7 milyar doz aşı kullanılmış ama hâlâ gelişmekte olan ülkelerin ancak 5%’si aşılanmış. Yani söylemekten utanıyor insan bu adaletsizliği. Türkiye’de tam aşılı sayısı oranı 58.8%, yaklaşık 50 milyon kişi tam aşılı Tam aşılı deyince iki doz aşı olmuşların sayısı. Şimdi şöyle bir ülkelerde olup bitenlere bakalım; biraz önce sizin de belirttiğiniz gibi çeşitli ülkelerde bu olgu sayılarındaki artışa ve oldukça dramatik gelişmelere karşın birçok Avrupa ülkesinde aşı karşıtlarının gösterileri hafta sonu da devam etti, farklı ülkelerde farklı boyutlarda ama Guadalup’ta aşı zorunluluğu ve kod uygulamalarına karşı süresiz genel grev yapıldı. Genel grevin akabinde de gece ciddi çatışmalar, yağmalar, hırsızlıklar ve yangınlar olmaya başladı. Yani iş bir güvenlik sorununa doğru kayıyor, bu aşı karşıtlarının gösterileri.
ÖM: Hollanda’da da öyle olmuş yanılmıyorsam, milis ateş açmış filan.
Avrupa ülkelerinde aşı politikalarına dair yeni kararlar
SB: Evet, Belçika’da ve Hollanda’da iki gece polisle çatışma olmuş; yani bu garip bir yere doğru gidiyor. İngiltere üçüncü dozu 40 yaş üzerindekilere uygulayacak. Bu kararı Fransa da aldı. İngiltere’de 143 bin kadar yaşamını yitiren var ve şimdiye dek 12.6 milyon insan üçüncü doz aşı olmuşlar. 50 yaş üzerindekilere ve sağlık çalışanlarına zorunlu aşı yapıyordu, şimdi bunu 40 yaşa çekti. Mısır’a bakıyoruz, -biraz farklı ülkelere ve coğrafyalara geçelim- Mısır’da aşısız ya da PCR testi belgesi olmayanlar artık devlet dairelerine giremeyecekler, öğrenciler de üniversiteye giremeyecekmiş. Yani herkes daha henüz Avusturya’nın almayı tartıştığı bu zorunlu aşı aşamasına gelmemiş durumda ama çeşitli toplum katmanlarına, farklı mesleklerden zorunlu aşı ya da belge isteyerek hastalığın ülkelerinde yayılmasını engellemeye çalışıyorlar. Litvanya’da aşılanmayanlar işten çıkartılabilecek, böyle bir karar aldı hükümetleri, ama bu karar üzerine örneğin Riga’da alışveriş merkezlerine aşısızlar giremeyecek denmişti, insanlar aşılanacağına alışveriş merkezlerindeki müşteriler 50% azalmış. Yani alışveriş bile etmekten imtina ediyorlar aşı olmamak için. Fransa dördüncü dalgayı aşıp beşinci dalgayı yaşamaya başladığını açıkladı. Özellikle yoğun bakıma girenlere ait istatistik aşılılar 1 milyonda 3.2, aşısızlar da 1 milyonda 28.9; yani aşılı-aşısız arasında yoğun bakıma düşme açısından 20 mislinden fazla bir risk var. İsrail aşılama yaşını -12’nin üzerindekileri aşılıyordu- 5 yaşa çekti; 5-11 yaşı aşılama kararı aldı. Yunanistan’da da restoran sahiplerinin protestosu söz konusuydu, hani diğer aşı karşıtlarının değil, 24 saat greve gittiler ve restoranları kapadılar. Kurallara uymayan ya da işte herhangi bir denetim yapmadan, belge kontrolü yapmadan müşteri kabul eden işletmelere verilen cezayı protesto ediyorlar. Aşısızlar bu ülkede 22 Kasım sonrasında müze ya da spor salonları gibi bazı kalabalık bulunan ortamlara bir belge filan aranmaksızın, hani PCR testi belgesi verip girebiliyorlardı, bu da kalkıyor. Yavaş yavaş bu aşısız olanlara işte “PCR testi sonucunu gösterirseniz” gibi yaklaşımlardan vazgeçiyor insanlar. Çünkü Almanya’da, özellikle Münih ve civarında Noel pazarları, -bu Noel’den önce kurulan pazarlar- alışveriş yerleri, minik hediyelik eşya satan yerler,-çok keyifli ve estetik bir takım görüntülerin de yansıdığı pazarlar- ortamlar filan, bunların açılmayacağı söylendi. Almanya ilginçtir yoğun bakım yataklarının 86%’sı dolu. Biliyorsunuz 100 binde 100’ün altına inmesi lazım olgu sayısının işler biraz düzeliyor demek için. 100 binde 303, Almanya’da oldukça yüksek. İsviçre referanduma gidiyor; 28 Kasım’da “sadece aşısızlara kapanma uygulamasını yapalım mı yapmayalım mı?” diye. Özellikle hasta sayısının her beş günde bir ikiye katlanabilmesinden korkuyormuş İsviçreli yetkililer. Son iki haftada, çünkü 100 binde 471 olgu çıkmış, İsviçre’deki artış iki haftadır çok yoğun. “Çeşitli Avrupa ülkeleri bu kısıtlamaları gündeme getiriyor” dedim; Belçika örneğin “Covid safety” diye bir şey uyguluyor ve 16 yaşındakilerin üzerindekiler bu ‘ticket’ları göstermeden, vermeden herhangi bir alana giremeyecekler. Gerçekten de Avrupa genelinde sayıların artışı çok hızla devam etmekte. 1-7 Kasım’da, yani kasım ayının ilk haftasında dünyadaki olguların 60%’ından fazlası Avrupa’da, ölümlerin de %55’i. Şimdi Avrupa’daki bu artışı açıklamak çok kolay değil. Peki Avrupa’da böyle iken durum, örneğin Rusya’da, Hindistan’da, Brezilya’da, Afrika’da ne oluyor? Yani oradaki bildirim yetersizliği nedeniyle Avrupa ön plana çıkıyor gibi geliyor, yoksa başka türlü izah etmek mümkün değil. Örneğin Çek Cumhuriyeti, Çekya’da rekor, bir günde 22.479 olgu saptandı, bundan önce 17 bin olgu geçen sene kış aylarında görülmüştü. Demek ki geçen sene, daha doğrusu bu sene içinde bulunduğumuz 2021 senesinin ilk aylarında, ocak-şubat aylarında görülenden daha fazla sayıda olgu görülüyor, bu kadar fazla, yani milyarlar, yani 7.7 milyar doz aşı kullanılmasına rağmen. Bu konuya birazdan değineceğim.
ÖM: Ben de bir ufak ilavede bulunayım izninizle; Sınır Tanımayan Doktorlar’ın sözcülerinden Shilly Goop da şunu demiş: “Virüs geri döndü ve Avrupa’da büyük bir güçle geri döndü ve feci dalgaların da Afrika ve Asya’da da, Avrupa dışında görülmesi bekleniyor ve zengin uluslar, varlıklı ülkeler şunu anlamak zorundadırlar, herkes, her yerde aşılanmadıkça bu durum değişmeyecektir” diye vahim bir uyarıda da bulunmuş.
"Fransa'da yeni bir varyant ortaya çıktı"
SB: Tabii bildirim yetersizliği, test yetersizliği her zaman, hani Türkiye’de diyelim, günde 25-30 bin yeni olgu çıkıyor deniyor. Nasıl saptanıyor bunlar? İşte yaptığınız 250 bin testin içinde 20-25 bini pozitif buluyorsunuz. Test sayısını 10 misli arttırırsanız pozitif bulduğunuz olgu sayısı da 10 misli artacaktır. Yani bu virüs toplumda var ve gerçekçi sayıyı öngörmek pek o kadar kolay değil. Şimdi biraz bu sayısal veriler ve ülkelerde olup bitenleri bir kenara bırakalım, çalışmalarda neler var? Örneğin Fransa’da yeni bir varyant ortaya çıktı: B1X ya da B1 640 deniyor; Brötanya bölgesinde 24 kişi enfekte oldu, bunlarda saptandı, bunların 18’i çocuk. Bu varyantların ortaya çıkması, ortaya çıkan varyantların aşıdan kaçıp ya da aşının bu varyantlara, yeni saptanan varyantlara etkili olup olmaması üzerinde durulması, yakından takip edilmesi gereken önemli bir konu. DSÖ, sizin belirttiğiniz Avrupa bölgesine ait açıklamaların dışında “Hepimiz yorulduk ama önümüzde de kış ayları var. Tek iyi taraf nasıl mücadele edeceğimizi biliyoruz ve aşı kadar önemli nokta maske ve mesafe,” sizin hep vurguladığınız hijyen, el yıkama ama bunlara bir dördüncüyü belki eklemek lazım; özellikle kış aylarında daha çok kapalı ortamda bulunulacağı için bu ortamların havalandırılması, bu çok önemli bir durum olarak karşımızda.
Şimdi “Beş milyon küsur insan yaşamını yitirdi” deniyor, bir takım matematik modeller yapılıyor, tabii bunlar çok kuramsal, çok teorik birtakım yaklaşımlar ama bunların hepsi de bilimsel çalışmalar. Institut Pasteur’den çok iyi bir epidemiyog Arnaud Fontanet ve arkadaşları bir araştırma raporu çıkardı, daha sonra bu The Economist dergisinde yayınlandı. “Gerçek sayı yani yaşamını yitirenlerin sayısı 17 milyon aslında” diyorlar. Yani var olan sayıları üçle çarpmak lazım, hastalanan ya da yaşamını yitirenlerin sayısını. Bu da işin bir başka boyutu. Salgının yeni merkezi Avrupa ülkelerinde yaşananlar gerekli derslerin çıkartılmasını, önlemlerin alınmasını gerektiriyor deyip bir rapor yayınlandı. O raporda da biraz önce değindiğimiz kış aylarında havalandırmaya dikkat çekmekte. Demek ki bu kış ayları gelince işte okullarda sınıfların pencerelerin, kapıların açılması, “ay çocuklarımız soğuktan hastalanır mı?” deyip endişe ediyordu veliler ama özellikle bu havalandırma bir şekilde halledilmeli. Havalandırma konusu ve önemi vurgulanmalı.
ÖM: Bu ders saatlerinin de kısaltılması…
Covid tedavisinde yeni yöntem arayışları
SB: Belki de çocuklar sınıftayken değil, hani onları çıkartıp sınıfı havalandırma filan, birtakım çözümler bulunmalı. Burada sihirli bir formül yok ama herkes kendine göre bir çözüm yolu bulacak gibi görünüyor. Şimdi 1-2 tane önemli çalışma var; bunlardan bir tanesi ağız-diş sağlığıyla ilgili. Diş hekimleri tarafından “kirli ağız” denilen yani ağız hijyenine çok dikkat etmeyen bireylerdeki ağız boşluğundaki ortam ve işte ağız-diş sağlığına dikkat edenler kıyaslandığında, özellikle ‘”kirli ağız” hususunda hani ağız hijyenine özen göstermeyen bireylerde bakterilerin sayısı arttığı için, bu bakterilerin salgıladığı enzimlerin miktarı arttığı için bunlar virüsün çoğalmasına ortam, zemin hazırlıyorlarmış. Bu nedenle ağız-diş sağlığının önemini vurgulayan birtakım raporlar yayınlanmaya başlandı, bu da önemli bir nokta. Bir diğer çalışma; “Aspirin işe yaramıyor”, çünkü -özellikle Lancet’te “Recovery Collaborative Group” diye bir çalışma grubunun oluşturduğu ve Lancet’te yayınladığı çalışmada bu anti trombotik, yani pıhtıyı çözücü, kan sulandırıcı özelliği nedeniyle bilinen Aspirin’in Covid-19 tedavisinde de yeri olduğunu savunanlar ve bunu uygulayanlar vardı. Bunun bir işe yaramadığı, mortaliteye etkisinin olmadığı saptandı. Bu arada yenilik olarak Nottingham Üniversitesinden bitki özlü bir ilacın, Al-Beltagi ve arkadaşları, “thapsigargin” ismi verilen, yan etkisi olmayan bitkiden elde edilen maddenin –“tapsigargin” isminde- anti viral özelliği, özellikle Covid tedavisinde kullanılabileceğini dile getirdi. Hayvan deneyleri olumlu sonuç vermiş. Herhalde çalışacaklar. Bir başka çalışma British Medical Journal’da yayınlandı, Nazrul Islam ve arkadaşları tarafından. 2020’de -bu hep dönem dönem çalışmaları yayınlanıyor, biz de programımızda bunu dile getiriyorduk- ortalama yaşam yılı tüm ülkelerde düşmüştü ve istisna olarak sadece üç ülke var: Yeni Zelanda, Norveç ve Tayvan. En fazla ortalama yaşam süresinin düştüğü ülkeler ise Rusya, ABD, Bulgaristan, Şili, Litvanya ve İspanya. Toplam 31 ülkede, hani yanlış mı okuyorum diye ısrarla baktım, 222 milyon yaşam yılı yitirilmiş. Bu çok ciddi bir oran, bunun ayrıntısını belki daha sonra bu yayının üzerinden gitmekte yarar var.
ÖM: Ben şunu da ekleyeyim, biraz önce tamamlamamışım; Shally Gupta -Sınır Tanımayan Doktorlar’ın kampanyasını yürüten kişi- “ülkelerin bu testleri, ilaçları ve aşıları istiflemeden kesinlikle vazgeçmesi ve büyük ilaç firmalarının da teknolojiyi istiflemekten ve başkalarıyla paylaşmaktan kaçınmalarının durması lazım yoksa bunu durdurmamız çok zor” demiş.
Gelişmiş ülkeler üçüncü dozu konuşurken Afrika'da aşıya enjektör bulunamıyor
SB: Tabii, yani geçen programda da değindik, Afrika için acı ama gerçek -siz hatta hayret ettiniz buna- enjektör sorunu var. Yani bu hafta yeniden vurgulandı bu enjektör sorunu, garip bir durum. Enjektör eksikliği, yani 2.2 milyar enjektöre ihtiyaç var. Öyle ki kullanılan enjektör bir daha kullanılmasın, çünkü bu yapılıyor enjektörsüzlükten. Ya da enjektör yetersizliğinden kullanılan araç-gereçler yıkanıp tekrar kullanılmaya çalışılıyor. Buradan bir sürü hastalığın bulaşması, kirliliğin gündeme gelmesi söz konusu. O nedenle bir kez kullanıldığı zaman artık kullanılamayacak hale gelen, o şekilde ayarlanmış, “disposible” enjektörlerden lazım. Bakıyorsunuz çok garip bir durum var; bu kadar, 2.2 milyar enjektörü, üreticiler -özellikle Hindistan ve Çin’de- bunlar farklı nedenlerle yetiştiremiyorlar ya da hazırlayamıyorlar, kendi ülkelerinde stokluyorlar. Tabii bu aşı konusunda hani gelişmiş ülkeler aşıyı kendilerinde tutuyorlar. Tabii ki Dünya Sınır Tanımayan Doktorların (MSF)’nin raporu çok önemli, bu vurgulanıyor da özellikle DSÖ başkanı da sürekli olarak vurgulamakta “bu büyük bir adaletsizliktir, iki doz olan gelişmiş ülkelerin üçüncü dozu herkese uygulayacağım diye tutturmak yerine hiç aşı alamayan bölgelere aşıları kaydırması lazım” deniyordu. Bir yandan da gelişmiş ülkeler diyorlar ki “iki doz yapıldıktan bir süre sonra hangi aşı olursa olsun aşının etkisi azalıyorsa ben Üçüncü Dünya Ülkelerine ya da Afrika’ya aşıyı kaydırırsam iki doz aşılanmış insanlar, bir süre sonra onlar da aşılanmamış gibi olacaklar”. Yani iş karışık, bu aşıyı kaydırmanın filan ötesinde, sizin de belirttiğiniz gibi aşı üreticilerinin politikalarında çok radikal değişikliklere, yaklaşımlara gerek var. Şimdi artık biliyoruz ki aşının “breaktrough infection” dedikleri bir durumun -yani aşılananlarda bir süre sonra hastalığın görülmesi-, bu durumun üzerinde durulmaya başlandı. Zaman içinde hangi aşı olursa olsun aşının etkisinin azaldığı biliniyor. Onun için üçüncü doz gündeme geliyor. Siz üçüncü dozu yaparsanız gelişmekte olan ülkelere aşı göndermiyorsunuz. İş gerçekten içinden çıkılmaz bir duruma doğru gidiyor. Tek ümit bana kalırsa 2022 yılında, bugün ön bilgileri yayınlanmaya başlanan ikinci jenerasyon, yani çok daha etkili olan aşıların geliştirilmesi, tabii onlar da eğer adil dağıtılırsa, o da unutulmaması gereken bir nokta. Ne var bu konuda; örneğin ilginç bir çalışma çıktı Nature dergisinde, Leo Slapling ve arkadaşları yayınladılar; virüsle temas edenlerin bir kısmında PCR testi ya da antikor yükselmesi olmuyor, yani PCR testi pozitifleşmiyor, antikor oluşmuyor. “Ya bunlarda ne oluyor?” denmiş. “Nasıl oluyor da bu insanlar temas ettikleri halde bunlarda enfeksiyon etkeniyle temas ettiklerine dair en ufak bir bulgu yok?” Bunlarda daha çok yapılan araştırmada T lenfositleri, T hücrelerinin etkili olduğu tespit edildi. Özellikle çapraz koruma yapan eskiden kalan belli T hücrelerinin devreye girip siz virüsle temas etseniz bile sizin hastalanmamanızı sağlıyor. Hatta PCR testiniz hiç pozitifleşmiyor, yani virüsü saptayamıyorsunuz, antikorlarınız oluşmuyor. Sanki virüsle temas etmemiş gibi bunlarda T hücrelerinin devreye girdiği… Şimdi bu T hücrelerinin önemine baktığımızda, hemen buradan devam edeyim, T hücrelerini hedef alan, yani T hücrelerini uyaran aşıların geliştirilmesi gündemde, bu konuda çalışmalar sürüyor. Başka çalışmalardan bir tanesi Science Advice’ta çıktı, Mc Millan ve arkadaşları, flaster ya da yara bandı şeklinde deriye uygulanan aşılamalar farede önemli olumlu sonuçlar verdi. PNAS dergisinde Pishesha ve arkadaşları immün sistemde B ve T lenfositlerinin değili B ve T hücrelerine antijeni sunan -o immün yanıtın ilk aşamasını oluşturan antijen sunan- hücreler vardır -makrofajlar gibi, dendritik hücreler gibi-, bunları uyaran aşıları geliştiriyorlar. Ya da denetimden geçmemiş çalışmalar Rappaport ve arkadaşları tarafından yapıldı; bunlar da MRNA aşısına "SAM" adı verilen yeni bir uygulamayla, -kısacası, şu andaki Biontech Pfizer aşısında mRNA’yı veriyordunuz, o MRNA vücutta virüse ait proteinleri sentezliyordu, bu proteinler de immün sistemi uyarıyordu- bu yeni teknolojide mRNA’yı veriyorsunuz ama teknolojinin getirisi önce bu mRNA çoğalıyor, vücutta bu mRNA çoğaldığı zaman o zaman daha fazla protein sentezi, sonuçta daha fazla immün sistem uyarısı oluyor. Biraz ayrıntı gibi görünse de tüm bu saydıklarım aslında bu ikinci jenerasyon aşı dediğimiz daha sorunsuz, daha güçlü, daha kalıcı, belki üçüncü dozu gerektirmeyecek yeni aşı stratejilerinin, yeni aşı arayışlarının çok ciddi bir şekilde sürdüğünün göstergeleri.
Avrupa ve Japonya'da yeni 'kuş gribi' varyantları tespit edildi
Siz daha önce de değinmiştiniz, hani biz hep Covid’e odaklandık ama, bir kötü haber değil de farklı haber, diğer enfeksiyon hastalıkları özellikle Kamerun ve Gana’da sarı humma, Togo ve Nijerya’da kolera salgınları var ama daha da yakın bir coğrafyadaki olumsuzluk Belçika, Fransa, Macaristan, Romanya, Almanya, Hollanda, İtalya ve Estonya’da H5N1 virüsü saptandı. Şimdi nedir bu H5N1? Bu ülkelerde H5N1 kuş gribi etkeni influenza, yani grip virüsü, Japonya’da da H5N8 diye adlandırılıyor. Şimdi bu H5’lerin N8’lerin anlamını kısaca kalan sürede değineyim; şimdi bu influenza virüslerinin “H” harfiyle gösterilen şu; virüsün yüzeyinde bulunan hemaglutinin dediğimiz bir yapısı var, kısaca buna H diyoruz, bunun 18 tipi var, yani H1’den H18’e kadar. Bu 18 tipin H1, H2 ve H3 yani ilk ü. tanesi insana adapte olmuş durumda. O nedenle H1, H2 ya da H3 influenza grip virüsleriyle bir enfeksiyon insan olduğu zaman oluyor. Mevsimsel grip dediğimiz, yani bildiğimiz sıradan insanlar arasında görülen gripten bahsediyoruz ama bu ilk üç H1, H2 ve H3 dışındaki bütün o 18 tane, H4’ten H18’e kadar isimlendirdiğimiz virüslerle bir enfeksiyon olursa bunlar kanatlılarda var. Yani aslında influenza virüsleri kanatlıların virüsleri ve kanatlılardaki bu virüsler, insana adapte olmayan, H4’ten H18’e kadar ismi verilen bu tipler eğer insana bulaşırsa biz ‘kuş gribi’nden bahsediyoruz. İşte H5N1 de bunlardan biri. “Peki ne önemi var?” diyebilirsiniz. H5N1 ya da H4 ya da H8, H11, bunlardan bir tanesi insana bulaşırsa -insana bulaşması zor, insandan insana geçişi daha da zor ama bütün bu olumsuzlar gerçekleşirse geçtiğimiz yıllarda H5N1 örneğinde yaşamıştık kuş gribi sorununu- o zaman çok ciddi, büyük ve açıkçası Koronavirüs salgınından, Covid-19’dan daha ağır sonuçlar yaratabilecek, çünkü söz konusu H5N1’in çok daha yüksek ölümcüllüğü var, bunlar çıkabilir. Bu kolay bir iş değil, yarına olacak bir olay değil ama eğer olursa sonuçları çok vahim olur. H5N1 bu saydığım ülkelerde tavuk çiftlikleri ve yabani kanatlılarda saptanmış, onun için çok ciddi kontrol ve denetim altında. Hemen belirteyim Avrupa’da H5N1, Japonya’da H5N8 virüsü kanatlılarda saptanmış durumda.
ÖM: Bir bu eksikti!
SB: Evet, bunun yakından izlenmesi gerekir. Dönem dönem bu kanatlılarda saptanır ve kanatlılar imha edilir. Birtakım insanlar da “niye imha ediyorsunuz hayvanları?” der yani. Hiç kimse hayvan katliamından mutlu olmaz ama insana geçmemesi lazım bu virüsün. Virüsler deyince, yine bir çalışma da yarasalarda yapıldı; Eco Health Alliance’dan bir araştırmacı Peter Dassak ve arkadaşları, bunlar 23 yarasa türünde yaptıkları araştırmada yılda 400 bine kadar ulaşan Koronavirüs bulaşının insanlarda söz konusu olduğunu, yani yarasalardan Koronavirüs benzeri virüsler yüzbinlerce kez insana bulaşabiliyormuş. Nerede? Hindistan, Nepal, Myanmar, Çin, Vietnam, Kamboçya ve Endonezya’da, ama bunların bir kısmı ağır hastalık oluşturmuyor, bir kısmı oluşturuyor. Sonuçta bu durum dikkat edilmesi gereken bir durum. Belki şu anda önemli değil ama bu bulaşların sonuçları çok daha önemli olabilir. Son bir bilgi de ABD’den; American Medical Association dergisi, JAMA dergisinde Anita Solmsky ve arkadaşları, ebeveynlerden biri Covid’den yaşamını yitiren, diğeri de hastalandığı için hastaneye yatan çocuklardaki ruhsal durum hakkında yayınladılar. Sayı hiç de azaltılacak gibi değil; nisan-haziran aylarında 142.637 çocuk bu şekilde ebeveynlerinden birini kaybetmiş. Dünyada da yapılan ve Lancet’te yayınlanan bir modele göre 1.1 milyon çocuk en az ebeveynlerinden birini kaybetmiş Covid nedeniyle. Bütün bunlar tabii çok olumsuz. Önümüzdeki programda belki bu “long Covid” denilen uzun vadede Covid’e ait sağlık sorunlarının nasıl oluyor da sadece Covid yaşayanlar değil aşılılarda bile, hani ağır enfeksiyon geçirmiyorlar ama ‘long Covid’e yakalanabiliyorlar, o konuya önümüzdeki günlerde değinelim, o önemli bir konu herhalde. Ben burada durayım, size iyi yayınlar dileyeyim.
ÖM: Çok teşekkür ederiz, hoşça kalın!
SB: İyi haftalar! Hoşça kalın, sağ olun!