Korona Günleri’nde Selim Badur, Türkiye’nin yerli aşı çalışmalarının henüz insanlı deneylere başlamadığını aktarırken 100’den fazla ülkenin desteklediği aşıdaki patentin kaldırılmasının önündeki engelin Batılı ülkeler olduğunu belirtti.
(15 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal, herkese iyi haftalar.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Ben de iyi haberlerle başlayayım bu haftaya. Son programımızdan bu yana günde ortalama 462 bin 615 olgu eklendi, 260 binlerdeydik.
ÖM: Çok yükseldi.
SB: Biraz yükselme var evet, bayağı yükselme var. Birtakım ilginç olaylar oluyor, dünyada olup bitenlere değineceğim. Örneğin İtalya’da geçen hafta 130 bin yeni olgu ortaya çıkmıştı ama son günlerde haftalık 150 bin olgu olduğu hesaplanıyor. Yani artış var ve Paskalya Bayramı’na kadar yeni önlemler alma konusunda bir karar alındı ve uygulamaya geçildi. Fransa’da tiyatroların işgali sürüyor, önce Paris’teki Odeon Tiyatrosu işgal edilmişti şimdi Lyon, St. Etienne, Limoge, Rennes gibi kentlerin de tiyatrolarında işgaller böyle yayılır biçimde devam ediyor. Buna karşın Fransa’da yaşlılar evindeki kişilere gelen kısıtlamalar kaldırılmakta, şöyle ki bu ülkede 600 binden fazla yaşlı bu tarz bakım evlerinde kalmaktalar. Bunların dışarıya çıkması ve ziyaretçi kabul edilmeleri yasaklanmıştı. Oldukça izole kaldılar bu süre içerisinde, artık izinli ve belirli koşullarda dışarıya çıkabilecekler ve odalarında da ailelerinden, arkadaşlarından insanları ağırlayabilecekler. Bütün bu olaylar tabii Afrika’dakilerden biraz farklı, Afrikalıların aşıya yaklaşımı incelenmiş bu 15 ülkede ve her ülkeden 1000’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen bir çalışma. Çok değişik sonuçlar var, örneğin Etiyopya’nın %90’ı aşıyı kabul ederken Nijerya’nın %76’sı, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin %59’u kabul ediyor. Bu arada siz de bahsediyorsun, Tanzanya Başkanı John Magufui 27 Şubat’tan beri yok, ne olduğu bilinmiyor. Ekonomiyle ilgili bir bilgi geldi, Kyoto’da BM’nin düzenlediği 14. Cinayetleri Durdurma ve Yasalar isimli bir kongre düzenlenmiş. Kongrenin bitiş ve açıklanan bildirgesinde bu tarz cinayet ve saldırıların pandemi sırasında artmadığı gözlenmiş. Aslında ekonomik kriz dönemlerinde yükselmesi beklenirken 152 ülke sonuçlarında ilginç bir şekilde artış olmadığı görülüyor. Fransa’da da ilginç bir olay meydana geldi, onlar aşılama gruplarını yavaş yavaş daha altlardaki aşı yaş gruplarına çekiyorlar. 50 yaş üzerinde ama herhangi bir kronik hastalığı, süreğen hastalığı olanların aşılanması kararı alındı. Böyle bir uygulamaya geçince birçok insan sağlık sisteminde herhangi bir kronik hastalığı olmadığı görülen ya da hastalığı saptanmamış olan, böyle bir bilgi yok ama insanlar gidip “benim kalp hastalığım var, benim obezitem var, benim tansiyon sorunum var ama ben işte başvurmamıştım” diye kendilerini aşılatmak için böyle bir uygulama yapılıyor, böyle bir yola başvuruyorlarmış. Bunlar gazete haberleri ama hatırlayacaksınız bütün bu pandemi sürecinde farklı sağlık alanlarına pandeminin etkisini dile getiriyorduk, örneğin kanser ya da tüberküloz taramaları, örneğin çocukluk çağı aşılamalarının aksaması ya da çocuk gelinler gibi eğitim ve beslenmenin aksaması gibi ilginç bir bilgi de BM’nin toplumlarla ilgili özel bir grubundan geldi. Bütün bu süreçte 1 yıl boyunca 12 milyon kadının aile planlaması ya da doğum kontrol uygulamalarından uzak kaldığı ve toplam 1,4 milyon istenmeyen gebeliğin meydana çıktığı saptanmış.
Gelelim Türkiye’deki haberlere, biliyorsunuz sizin de belirttiğiniz gibi 14 Mart Tıp Bayramı idi dün ama tabii 387 olmuş benim de Sayın Şebnem Koru Fincancı’nın açıklamasından öğrendiğim, yaşamını yitiren sağlık çalışanı sayısı Türkiye’de 1 yıl boyunca. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın demeci ilginç, müsaade ederseniz buna biraz yer vermek istiyorum. 14 Mart Tıp Bayramı töreninde bir açıklama yapıyor. “Biliyorum yapacak çok işimiz, gidecek çok yolumuz var, ihtiyacımız olan azimli, kararlı, donanımlı, hakkaniyeti gözeten yetkin kadrolardır. Geleceğimiz buna bağlıdır” diye başlayan bir açıklaması var. “Güzide tıp camiası” diye başlıyor bu ilginç bir cümle, bilmiyorum siz nasıl yorumlayacaksınız “bizler devletin yaşamasını insanın yaşamasına bağlamış bir geleneğin mensuplarıyız”. Şimdi ‘devletin yaşaması’nın tıp bayramıyla bağdaştıramadım, o konunun üzerinde belki daha sonra konuşulur “insanlık merhamet üzerine kuruludur düsturunun temsilcisiyiz” diye başlayan bir açıklama. Bu açıklamada işte “birinci vazifemiz üstü açılanı örtmek, düşeni kaldırmak, ağlayanı güldürmektir. Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle 14 Mart bu ülkenin okumuş gençliğinin bir iftihar vesilesidir” diye devam ediyor konuşması. “Kıymetli mesai arkadaşlarım, tüm insani değerlerin ruhunu şekillendiren merhamet dolu kardeşlerim son yüzyılın en büyük sağlık sorunu karşısında mesleğimizin itibar ve şerefini göklere çıkararak mücadele verdiniz. Kendi canından bile vazgeçmek nasıl olurmuş haykırdınız. İstisnasız herkes ama herkes kabul etti ki bize ihtiyaç varsa biz amasız, fakatsız, tereddütsüz en gözü kara halimizle oradayız. Bu şeref bize yeter” diye bahsederken böyle bir iyiniyetli bir konuşma, bir kutlama demeci. Bu arada Aile Hekimi Çalışanları Sendikası Başkanı Dr. Gürsel Özer ise “tek isteğimiz yıllar içinde süregelen hak ediş kayıtlarımızın yerine konması deyip bundan sonra bu hak ediş kayıplarımız yerine konuncaya kadar siyah giysilerle hizmet vermeye ve işimizin gereğini en iyi şekilde her zamanki gibi sürdürmeye kararlıyız” diyor. Neler eksik onları sıralamış, işte ne kadar bu pandemi sürecinde yeni birtakım uygulamalar yeni iş tanımlarıyla beraber ağır yüklerin bindiğini, okul aşılamaları eskiden 3 yıl boyunca okullarda yapılıyordu, okul aşılamaları artık ASM’lerde yani Aile Sağlığı Merkezleri’nde yapılıyor. Çok fazla yığılma olduğundan bahsediyor. Aynı anda sağlık bakanının bu iyimser açıklaması ve demecine paralel aynı günde Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç da “bilimsellikten uzak, şeffaf olmayan toplumun gerçek sorunlarını gözetmeyen bir süreç yürütüldü. Aynı süreç devam ediyor bu pandemi süresince. Bilimsellikten ve akıllılıktan yoksun antidemokratik uygulamaların ön plana çıktığı, toplumun sağlık hakkı değil politik kaygılarla bu ülkede yaşayan büyük çoğunluğun ekonomik sıkıntılarını görmezden gelerek büyük sermayenin çıkarlarını önceleyen, acil olmayan bir sağlık süreci yönetildi” dedi. “Bunları neden yaşadık?” sorusuna da “sürecin başından itibaren sağlık meslek örgütleri ve sağlık emekçilerinin hiçbirinin fikri alınmadı” diyor. Bütün bunlar size olumsuz bir tablo olduğunu ve sağlık çalışanlarının dernekleri, meslek örgütleri ve sendikaları aracılığıyla birtakım şikayetlerini ya da birtakım olumsuzlukları dillendirdiğini gösteriyor değil mi? Ama yanılıyorsunuz çünkü yarın çıkacak kitabı okursanız o kitapta gerçekleri öğreneceksiniz. Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun Türkiye’deki koronavirüs sürecini kitaplaştırıldığını duyurdu “verilen başarılı mücadelenin koronavirüs salgınına karşı verdiğimiz başarılı mücadeleyi kitaplaştırdık. Devletimizin, cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm kurumlarıyla eşgüdüm içinde yürüttüğü başarılı politikayı anlatan bu önemli eser yarın yayınlanıyor.” Ben müjdemi isterim bu konuda verdiğim haber nedeniyle.
ÖM: Evet. Ben de ufak bir ekleme yapayım izninizle.
SB: Tabii.
ÖM: Bu 600 küsur yıllık bir gelenekten bahsetmiş Sağlık Bakanı, Şeyh Edebali Osmangazi’ye “ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın!” diye öğüt vermişti. Öyle bir Osmanlı geleneğinin canlandırılması oluyor sağlık bakanınınki, o açıdan bir ufak ekleme yapmak istedim yani.
SB: Eğer müzik araları verilseydi burada sizden f ondan bir mehter marşı rica edecektim ama öyle bir imkânımız yok biliyorum.
ÖM: Yok evet.
SB: Şimdi bütün bunlar olup bitiyor, bu kitabı hemen edip incelememiz lazım ama Hürriyet’ten Nuray Babacan’ın haberine göre hükümetin ilgili birimlerinde büyük şehirlerin dayanma kapasitesinin son ana kadar korunacağına ilişkin görüş olduğu belirtilmiş ve ekonomik güçlük yaşayan sektörlerin yeniden yasaklarla zorlanmaması için kuralların kolay değişmeyeceği, gerekirse mahalle yasakları getirileceği belirtildi. Niye belirtiliyor? Niye belirtiliyor bu her şey iyi giderken nereden çıktı şimdi böyle bir demeç? Çünkü tuttuğumuz bir istatistik veriler var, buna göre hatırlayacaksınız 10 Ocak’ta yapılan testlerin içinde pozitif bulunan sayı %3,8 idi, şubat sonlarında bu oran %7’ye çıktı, martın başında %8’e, son 3 gündür de %10’u geçti. Yani test yapıyorsunuz, kaç tanesi pozitif? Bu oran %10’ları geçti. Bu arada tabii bu sayıları verirken Türkiye’de aşılara da değineceğim. Aşı konusuna birazdan bakacağım ama aşılarla ilgili, o konuya geçiş yaparken Sağlık Bakanı’nın şöyle bir açıklaması vardı “Çin’deki üreticiyle 50 milyon dozluk aşı anlaşmasını kasımda yaptık. Siparişin ilk kısmı aralıkta geldi, toplam 130 milyon doz Çin’in iki ayrı aşı üreticisi ile anlaştık.” Bunların hiçbirisi doğru değil ama yani bu açıklamaların, doğru çıkmıyor en azından, ayrıca başından beri “bunun dışında 3 ayrı aşı üreticisiyle görüşülüyor. Bugün itibariyle uygulanan 10 milyondan fazla doz, yerli aşılarımızla ilgili aşıları da sizlere düzenli olarak bildireceğiz” demişti. Biliyorsunuz “çok yakında 5 yerli aşı adayımız insan çalışmalarına başlayacak” demişti Sağlık Bakanı. Ancak dün yapılan bir açıklamada, kim yapmış, nerede yapmış diye bakıyorum, Koçak şirketinin CEO’su Dr. Hakan Koçak geçen eylül ayında hayvan deneylerinin tamamlandığını, insan deneylerinin başlaması için devletten onay beklendiğini söylemiş. Cumhurbaşkanının önce 25 Kasım 2020’de, sonra 2 Ocak 2021 tarihinde yaptığı açıklamalarda aşı için tarih vermişti hatırlarsanız. “En geç nisan ayında kendi aşılarımızı kullanıma hazır hale getireceğiz” demişti. Sağlık Bakanı ise geçen yıl ekim ayında yaptığı açıklamada yerli aşı üretiminde insan deneylerine geçildiğini söylemişti. Ancak bu Koçak firmasının yetkilisi Cumhurbaşkanı ile cep telefonu ile kendisini arayarak yeni aşıda insan deneylerine geçildiği müjdesini aldığını kendisinden, geçileceğini söylemiş. Devletin haber ajansı olan Anadolu Ajansı haberi “yerli Covid-19 aşısında insan deneyleri deneme aşamasına geçildi” başlığı ile vermiş. Demirören Haber Ajansı konuyu “Bakan Koca’dan Cumhurbaşkanı’na yerli aşı müjdesi”. Şimdi bütün bu müjdelerin hepsi Ekim-Kasım aylarında ancak Dünya gazetesinde Yasemin Salih’e konuşan bu firma yetkilisi iktidarın açıklamalarını bir parça boşa düşürüyor çünkü CEO diyor ki “şu anda insan deneyleri için devletten onay bekliyoruz” diyor. Yani biz Nisan ayında aşıyı elde edecektik meğerse daha insan çalışmalarına başlanmamış. Bu da ilginç bir gecikme ya da bir zamansal, tarihsel bir yanılgı haberi diye yansıtılabilir.
ÖM: Ben de iki ufak düzeltmede bulunabilir miyim?
SB: Elbette.
ÖM: Bir tanesi Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı dediniz kitap yayınlandı diye, orada bir ufak yanlışlık var bence ‘İletim Başkanı’ olması lazım, iletişim karşılıklı olur çünkü benim bildiğim, karşılıklı yapılan bir fiil iletişim. Burada bir iletişim yok sadece bakan sorumlu iletiyor gelişmeleri. İkincisi de bu bir düzeltme, medya ombudsmanı Faruk Bildirici de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın pandeminin ilk gününden bugüne kadar yaptığı aşı açıklamalarını incelemiş ve “bir yıllık aşı sicili tutarsızlıklar ve çelişkilerle dolu. Yerli aşı stratejisi çöktü, aşılama hedefi 3 ay ertelendi” düşüncesini de dile getirmiş. Yani ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’da biraz problem olabilir.
SB: Evet, “yerli aşı gecikti” demişler ama gecikme değil başlamamış ki geciksin yani! Ortada öyle bir şey yok, insanlar deneyleri yok, bir de bu cumhurbaşkanlığı ne başkanı oldu Sayın Fahrettin Altun? Siz düzelttiniz ama resmi tanımlama iletişim.
ÖM: İletim.
SB: Ama iletişim başkanı resmi olarak.
ÖM: Hayır, değil işte, iletişim karşılıklı olur, bu iletim, sadece iletiliyor tek taraflı.
SB: Peki! Tabii bu süreçte bir yıl boyunca neler olduğuna bakıyorduk, bilim ve teknolojide gerçekten üst üste rekorlar kırıldı, çok önemli adımlar atıldı, yeni buluşlar, yeni yaklaşımlar hayata geçti ama hükümetlerin öncelikleri farklıydı, hep işte okullar örneğinden hareketle nasıl bir standardizasyon olmadı örneğin Avrupa ülkeleri arasında bile. Dünyanın birçok bölgesinde ilginç olarak, ekonomik olarak en iyi durumdaki batı Avrupa ya da ABD hükümetleri basit birtakım yöntemleri zamanında alamadılar, örgütlü, sürekli bir şekilde uygulayamadılar. Kısacası virüsü ciddiye almadılar, pandemiyi ciddiye almadılar, önemsemediler, algılayamadılar ve başka kaygılar ön plana çıktı. Bu arada Covid’de aşı bulunu evet, aşılama oranlarına biraz değineceğim ama aşı bulunmasının yanı sıra bir takım unutulan ya da göz ardı edilmemesi gereken noktalar var. Bunlardan birincisi bulaşma hızını baskılayamazsanız ki böyle olmadığı görülüyor hem Türkiye’de hem dünyada. Sadece aşılama oranları değil, gerçekten hastalığın daha hızlı yayıldığına dair işte İtalya örneğini verdim, son haftalarda çok daha fazla yeni olgu ortaya çıkmış, Afrika’da durum daha da kötü, Ortadoğu ve Latin Amerika ülkeleri de öyle. Birincisi bulaşma hızını baskılayamazsak eğer virüs giderek daha fazla kendini kopyalıyor ve kaçınılmaz olarak yeni varyantlar ortaya çıkıyor. Bu önemlisi, ikincisi de aşı üretiminde şirketlerin üretim kapasitesinde 2021 yılı için dünya çapında bu kitle bağışıklığı sağlamaya yetecek oranda değil kesinlikle. Bu nedenle dikkat edilmesi gereken bir nokta, sonuçlanmayacağı ve olumlu bir şekilde sonlanmayacağını düşündüğüm çok iyimser olmadığım bir konu var. Biliyorsunuz aşıların her yerde üretilmesinin önündeki en büyük engel fikri mülkiyet hakları yaklaşımı. Yani patentler ve üretim teknolojilerinin ticari sır sayılması. Herhangi bir üretici şu anda sahipleri olan şirketlerin adıyla anılan aşılardan birini üretmek istese bu üretim için gerekli kritik bilgilere ulaşamaz. Bunun için Güney Afrika ve Hindistan’ın başını çektiği bir dizi ülke DTÖ’ne başvuruyor. Yani bu pandemi döneminde bari şu işten vazgeçin, bu aslıda bu kadar kârdan vazgeçin. Bu yaklaşımı ilginçtir DSÖ ve 100’e yakın ülke destekliyor ama halk sağlığı açısından bu pandeminin sonlandırılması için çok önemli bir adım sayılacak bu yaklaşımı ve bu öneriyi AB, ABD, Avustralya ve Brezilya bunu bloke ediyorlar. En son 10-11 Mart’ta Cenevre’deki görüşmelerde bu engelleme yüzünden de sonuçlanmadı. Yani pek parlak gitmiyor, kimse de kârından ya da “olur mu canım bu mülkiyet haklarından nasıl vazgeçeriz? Böyle komik şeyler söylemeyin” gibi yaklaşımlar var, ilginç. Türkiye’deki uygulamalara bakalım, aslında kıyaslamak için en az 1 dozu alan toplumun % kaçı? İsrail %59’u en az 1 dozu aşı yapılmış, BAE %35, Türkiye’de de bu oran %9,3 en az 1 doz almış kişi. 2 doz alanlar da İsrail %47, Türkiye’de %3,6, yani çok fazla değil. Uygulanan aşı dozuna baktığınız zaman Amerika 105.7, Çin 52 milyon, Türkiye 10,9 milyon. Türkiye’de evet uygulanan toplam aşı dozu 10 milyonu geçti fakat günlük aşılama sayıları gün be gün azalmakta, her gün biraz daha düşüyor aşılama sayısı. Günlük aşılama sayısı 20 gün öncesine göre Sayın Zeki Berk’in hesaplamasına göre %62 azalmış, çok ciddi bir oran. Tabii yaş gruplarına göre bakıldığında bunun getirdiği birtakım güçlükler var. Bu arada British Medical Journal’da Serena Kinari isimli bir yazar bir makale yayınladı ve mRNA aşılarının birtakım sorunlarından bahsetti. Sorun şu, deneysel çalışmalarda faz1-2-3 çalışmalarında bu uygulamaya geçilmeden önceki kontrol çalışmalarında aşıların içindeki RNA yapısı ile -bunu daha önce de dile getirmiştik- bir DSÖ’nün aralık ayındaki bu siber atak sırasında ortaya çıkan bir bilgiydi. “Kullanıma giren, üretime giren aşıdaki RNA miktarının yapısı ve miktarı farklı” diye bir şikâyet vardı. Bunun üzerinde tekrar duruluyor ve RNA duyarlı bir molekül, bu yapı bazen bozuluyor bu üretimde ya da kitlesel üretimde, bu ciddi bir etkinlik sorunu çıkartabilir şeklinde bir eleştiri var. Buradan hareketle “aşılar konusunda ne yapılacak? Hangisi iyi? Kimin aşısı daha iyi?” derken birdenbire New York Times’da bana kalırsa oldukça ilginç bir yazıydı; 14 Mart günü “It’s time to trust Chinese and Russian vaccines” diye bir yazı çıktı. “Artık Rus ve Çin aşılarına güvenme vakti geldi” diyor Amerika. Bu önemli bir gelişme çünkü hem birtakım olumsuzluklar, örneğin “RNA aşısına ait işte bu yapısı ya bunun ideal koşullardaki RNA miktarından farklı RNA var ya da yapıda bir RNA molekülü var aşılar içinde” diyen eleştiriler ya da Astra Zeneca aşısıyla ilgili bu pıhtılaşmaya yol açtığı için Astra Zeneca aşısını yasaklamaları. Avustralya’da ortaya çıkmıştı bu sorun, Avrupa’da da Danimarka, Norveç, İzlanda’dan sonra en son Bulgaristan hafta sonu Astra Zeneca aşısını durdurdu. Çünkü bir pıhtı sorunu var, az sayıda henüz aşıdan mı kaynaklanıyor bu pıhtı sonucu yaşamını yitiren az sayıdaki insan bu tam bilinmese de. Bu tam bilinmese de böyle bir olumsuzluk hemen incelemeye alınmak için bu iyi bir şey, uygulama durduruluyor. Şimdi işte vektör aşılarında böyle sorunlar var, RNA aşılarında, bazı RNA ile ilgili sorunlar var ama hepsinden öte bu aşılar hiçbir eleştiri yöneltilmese de yeterince üretilemiyorlar. Bunlar yetmeyecek kitleleri büyük çapta aşılamaya. İşte bu durumda geçen programlarımızda bahsetmiştik, Rus aşısının İtalya’da üretilmesi konusu. Bu yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladı.
ÖÖ: Türkiye’de de üretilecekti galiba? Anlaşma yapmışlardı, açıklanmıştı.
SB: Evet, o bekliyor herhalde. Sadece İtalya değil, Fransa, İspanya ve Almanya da artık yavaş yavaş “Rus ve Çin aşılarına onay verip bunları kullanabilir miyiz?” konusunu gündeme getiriyorlar. New York Times’da çıkan yazı da gerçekten önemli, bu bir şeyin işareti olabilir. Baktığımız bu aşılara ait her şeyden önce Batı’daki onay kurumlarının ve hükümetlerin bir güvensizliği, bir dışlaması söz konusuydu. Bu aşıların kötü olduğundan değil ‘biz kendi bahçemizde başkasını oynatmayız’ gibi bir yaklaşımları vardı sanıyorum, böyle tanımlanabilir ama biraz sıkışıklık ve biraz çaresizlik o aşıların da gündeme gelmesini sağlıyor gibi. Bu tabii başından beri ‘elimizde hangi aşı varsa onu kullanmamız gerek’ yaklaşımında ‘vay sizin Çin’in ya da Rusya’nın dünyanın kabul etmediği aşıyı mı öneriyorsunuz ya da savunuyorsunuz?’ yaklaşımlarına bir yanıt da olacaktır. Bugün Çin aşısını yerden yere vuran, Türkiye’nin bu aşıyı kullanmasını eleştiren insanlar hani Amerika ya da Avrupa bu aşıları kullanmaya başlayınca ne diyecekler merak ediyorum, bu da böyle bir gerçek. New York Times’da böyle ilginç haberler çıkıyor, bir süre önce de bu bahsettiğim haber 14 Mart’taydı, şubat ayında da bir rapor yayınlanmıştı New York Times’da ve en güvenilir aşıların listesinin başında 4 tane Çin aşısı vardı, Sinofarm, Sinovac, Keksing ve Cansino, bu 4 aşı Astra Zeneca, Pfizer, Moderna, Johnson&Johnson, Novavac, Satelit aşılarının önünde en güvenilir aşı listesinde yer alıyordu. Bu da ilginç bir durum. Bitirirken aşı konusunda özellikle bebeklerde ve gebelerde bu özel gruplarda aşılamaya ait ne verecek bu aşılama? Bunun çalışmaları başlayacak, bunun için ön girişimlerde bulunulmaya başlandı bu özel gruplar da aşılansın diye. Sivrisinekler biliyorsunuz çeşitli, ahtapotlar, böcekler, sivrisinek, kene, tatarcık, bunlar birçok virüsü taşıyan vektörlerdi ama sadece kötülük yapmıyorlar ya da enfeksiyon hastalıklarının böyle taşınmasına yol açmıyorlar. Bazı yararları da var, son olarak sivrisineklerde AEG12 adı verilen bir protein saptanmış, bu protein bir dizi virüs, hangileri? Sarı humma, dengi, batı Nil, zika gibi çeşitli virüsleri ve kısmen de olsa koronavirüsleri öldürüyormuş sivrisinekteki bir protein. Bu eğer ekstre edip kullanılırsa, uzun soluklu bir iş ama bu AEG12 önemli bir yarar sağlayabilir. Bunun dışında haberler…
ÖM: Galiba süreyi bitirdik.
SB: Evet. Burada durayım, yine varyantları konuşamadık, önümüzdeki perşembe günü bu konuyu ele alırız, perşembe günü biraz da özel bir program olacak. Çünkü Korona Günleri’nin ‘sene-i devriyesi’ önümüzdeki program 18 Mart. Peki burada duyarım.
ÖM: Çok teşekkürler, görüşmek üzere.
SB: Görüşmek üzere, sağ olun, iyi yayınlar!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Teşekkürler.