Korona Günleri’nde Selim Badur, son günlerde sık sık gündeme gelen Covid-19 aşısındaki son gelişmeleri değerlendirdi.
(30 Kasım 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!
Selim Badur: Günaydın efendim merhabalar herkese!
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Günaydın Özdeş, günaydın Feryal! Bir gün gelecek bu Korona Günleri programını bitireceğiz herhalde ortadan kalkacak pandemi, ne zaman bilmiyorum ama bittiği günlerde de herhalde sizlere teknik masadaki bütün zorlukları üstlenen Feryal’e, Robi’ye, herkese teşekkür edeceğim ama bu zor süreçte beni yalnız bırakmayan valilerimize ayrı bir teşekkür edeceğimi şimdiden belirteyim. Bu hafta sonu da beni yalnız bırakmayan Ordu Valisi oldu. Vali Tuncer Soner pandemi il genel kurulunu topluyor ve oradan bir karar çıkıyor. Bu karar ilginç, durumun ciddiyetini, ağırlığını göstermek için iyi bir bilgi, veri. Ordu Devlet Hastanesi’ndeki prefabrik binada bulunan poliklinikler kapatılıp yoğun bakıma dönüştürülecek. Personel otoparkının altında prefabrik yoğun bakım inşa edilecek, Ordu Üniversitesi Eğitim Hastanesi’nin yemekhanesi boşaltılıp yoğun bakıma dönüştürülecek. Demek ki Ordu’da hastaneler otopark ve yemekhaneleri yoğun bakıma dönüştürülüyor. Bu ilginç bir bilgi. Ne yapacağımızı konuşurken alınan önlemleri eleştirirken “şöyle değil böyle olsun” derken durumun nereye doğru gittiğinin önemli bir göstergesi. Nitekim Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan da “kusursuz fırtına tehlikesiyle karşı karşıyayız” diyor. Ankara Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Necmettin Ünal da “rekorlar kırıyor olabiliriz, benim üniversitemde, yani Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yer yok, diğer hastanelerde de Ankara’da yer kalmadı. Antep’ten, Diyarbakır’dan ‘hastalarımıza yer bulun’ diye arayıp yalvarıyorlar. Şu anda yoğun bakımlarda yer yok” diyor. Zaten sağlık bakanımız da yoğun bakımlarımızın durumu çok iyi deyip duruyordu, son açıklamasından perşembe ya da cuma akşamı, yoğun bakımlardaki durumun %70’leri geçtiğini söyledi. Bütün bunlar olurken kimler nereye gidiyor, AVM’lerde toplanılıyor, asker uğurlamaları, düğünler filan, bir de programda buna yer vermek ne kadar doğru ama biraz ülkemize özgü bir dram, Şanlı Urfa’nın Eyyübiye ilçesine giden iki şarkıcı Demet Akalın ve Ali Şan için Şanlıurfa Belediyesi Cumhuriyet parkındaki restoran koronavirüs yasağına rağmen açılmış ve büyük bir yemek verilmiş. Hani yasakken yapılmış bu, demek ki bu tip ayrıcalıklar oluyor.
ÖM: Ben ufak bir ilavede bulunayım. Söylediğiniz çok iyi oldu üstelik bu yasağın çiğnenmesine ilaveten bunun video görüntüleri var. Yemeklerin sergilendiği ve “bundan sonra nerede ne yiyeceğiz?” muhabbetini de internet üzerinden sosyal medyada paylaşılması gibi üstüne üstlük bir durum var yani.
SB: Bunlardan vazgeçilmeyecektir. Ülkemizde hafta sonu üç tane haber vardı, bunlar nasıl bir koronavirüs tablosuyla, böyle bir pandemiyle, insan hayatına mal olan birçok sağlık sorununa yol açan bir sağlık sorunuyla konuyu nasıl biraz sulandırmanın örnekleridir bunlar. Birincisi haberler üstelik de ulusal kanallarda çıkıyor, koronavirüs daha hızlı yayılmak için insan davranışlarını manipüle edebilir. Ne demek bu anlaşılmıyor. Gerçek vaka sayısı açıklanmaya başlandı, bunun nedeni DSÖ ülkelerdeki hasta sayısına göre aşı dağıtacak, aşısız kalmayalım diye sayılarımızı gerçek rakamları vermeye başladıkları gibi. Böyle bir şey yok, DSÖ’nün böyle bir aşı dağıtma yetkisi yok ve kimde fazla olgu varsa ben ona öncelik tanıyacağım, böyle bir haber yok ama benim en çok sevdiğim haber yine bir ulusal kanalda. Covid-19’un vücuda yaptığı hasarlardan bir tanesi dişlerin dökülmesine yol açıyormuş.
ÖÖ: Evet bu sık sık yer aldı bu haber.
SB: Yani bunlar niye böyle sulandırılıyor? İşin ciddiyeti yitiriliyor ve buna “Covid diş dökülmesi yapıyormuş” diye başlayan haber mutasyona bağlı, yani mutasyon dediğimiz şey virüsün davranışını, bir özelliğini belirleyen gen bölgeleri, buralarda oluşan değişimler. Demek ki koronavirüslerde dişi dökeyim ya da dökmeyim diye bir gen bölgesi var. Yok böyle bir şey nereden çıktı? Kim diyor bunu, mutasyona niye bağlıyorsunuz, böyle bir olgu nereden çıktı? Anlamak mümkün değil tabii. Bunların daha sonra gerçek olmadığı anlaşılınca konunun ciddiyeti de sulandırılıyor, nitekim yine böyle çok okunan bir köşe yazarı özellikle bu süre için “kelle paça yiyerek atlatabilirsiniz, ciddiye alınacak bir şey değildir” diyen bir hekime “ağız gargarası yapın” önerisi yapan kişiye methiyeler düzerek hepinizin sizleri rezil etti öğretim üyeleri, profesörler, hocamız pek doğruyu söyleyen kahraman diye ilan etti. Bütün bunlar aslında konuyu gerçekten sulandırıyor ve insanların daha ciddi yaklaşmalarının önünde birçok engel nedeninden bir tanesi oluşuyor. Nitekim Prof. Dr. Selçuk Erez, T24’te bir komplo teorileriyle ilgili bir yazı yazdı, çok da doğru, çok güzel, her zamanki o esprili yaklaşımıyla. “Sadece hastalıklar baş gösterdiğinde aşıların bulunduğunda mı üretilir komplo teorileri?” diyor. “Her gelişime her oluşuma refakat eder bunlar. Aztek piramitlerini aslında başka gezegenlerden gelenler inşa etmişlerdir. Gezi Parkı eylemlerini faiz lobisi yapmıştır. TL’nin değer kaybı bazı ülkelerin küresel bir güç haline gelen Türkiye’yi çökertmek için yaptıkları girişimler sonucudur…” Yani komplo teorileri kendi üslubuyla, o hoş üslubuyla dalga geçen bir yazı, öneririm. Bu arada tabii niye bunu sıralamışım notlarımın arasında, hemen bu komplo teorileri.
ÖM: Yani “komplo masallarına karşı ancak karşı hikâyeler üreterek başa çıkabilirsiniz” diye yazıyor Selçuk Erez yazısını, “nasıl hikayeler mi? Mesela ekonominin batışına dair olanları anlatın, o zaman öykülerinizde büyük hakikat payı bulunacağından günaha da girmiş sayılmazsınız” diye bitirmiş.
SB: Evet güzel bir yazı. Siz bahsettiniz uzun uzun üzerinde konuşmayalım, İbrahim Akkurt, “bir salgında önemli olan doğru ve şeffaf bilgi sağlamaktır” deyip şeffaf bilginin önemine vurgu yapmış. Alıntı yaptığı kişi de John Barry New York Times’da yazdığı “1918 influenza salgınından alacağımız en önemli ders gerçekleri söyleyin” yazısıydı. Buradan hemen Jama dergisinde hafta sonu çıkan bir yazıya değineceğim. 2020 pandemisinden 7 kritik ders çıkartılmasından bahsediyor. Bunlar arasında esnek sağlık sistemlerinin oluşturulması, kurulması, bunun için de örneğin çok varsıl ülkelerin sağlık sistemleri çok iyi de denilen ülkelerin sağlık sistemlerinin de nasıl çöktüğünü, bırakın hastaları sağlık çalışanlarını bile koruyamadıklarını, onun için bu konunun çok farklı ele alınması gerektiğini belirten birinci madde var. İkinci bu John Barry’nin yazısı ile ilintili olduğu için hemen sonrasında söylüyorum, liderlerin topluma nasıl gerçekleri yansıtmalarının, liderlik vasfının nasıl olması gerektiğine değiniliyor. Bunun dışında araştırmaların ve sağlık alanındaki yatırımların biyomedikal bilime yatması gerektiğini, buna birazdan vakit kalırsa aşılar konusunda bu biyoteknoloji enstitülerine değinmek istiyorum. Eşitlik ilkesi önemli, neler yapılması gerektiğine ait 7 maddelik bir yazı. Eğer vaktimiz olursa buna ileride değineceğim. Türkiye’den haberleri bitirirken önemli bir nokta ki Avrupa’dan ya da dünyadan haberleri dinlemedim, Sağlık Bakanı’nın “aşıyla ilgili ilk anlaşmaları yaptık, geliyor aşı” özellikle Çin’den 50 milyon aşı alınacağına dair bir açıklaması oldu. Bu aşılar konusunda bir iki şey söylemek istiyorum, kim ne kadar aşı alıyor diye. Elimizde 4 tane farklı aşı hazırlama yöntemi var, bir tanesi inaktive aşı. Bu inaktive aşı dediğimiz mikrobu alıyorsunuz hangi mikroorganizma olursa olsun bakteri ya da virüs Louise Pasteur döneminden bugüne gelen klasik bir yöntemdi. Onu ısıtarak ya da kimyasallarla öldürüyorsunuz ve aşı olarak kullanıyorsunuz. Bir kere deneyim var inaktive aşı hazırlamada, güvenilirliğinden eminiz. Güçlü antikor yanıtı yapar ama rapel gerektirir. Ölü mikroorganizma olduğu için bir süre sonra düşer oluşturduğu uyarı. O nedenle rapel doz yapılması lazım yani ikinci, üçüncü aşılamalar gerekebilir. Bir de hazırlaması zordur, çünkü siz bol miktarda mikrobu üretmeniz lazım, burada virüs olduğu için virüs kültürü yapıp virüsü çoğaltmanız lazım. Bu çoğalttığınız bütün virüsleri öldürmeniz lazım, virüsün bu bölgesini moleküler biyoloji yöntemleriyle çoğaltmıyorsunuz. Bu inaktive aşının özellikleri vektör aşılar dediğimiz zaman immün yanıt eldesi için elinizdeki mikroorganizmanın bir gen bölgesini alıp zararsız olan bildiğiniz bir örneğin adenovirüs geninin içine koyuyorsunuz. Bu şekilde çoğalmasını, çoğaltılmasını sağlıyorsunuz. Enfekte materyal ile çalışılmaması bir üstünlüktür, ancak daha önce bu içine istediğiniz aşıyla ilgili mikroorganizma genini entegre ettiğiniz adenovirüse karşı, vektöre karşı eğer insanlarda bağışıklık varsa bu sorun oluşturuyor. Gebe ve immün sistemi baskılanmış kişilerde önerilmiyor. Protein aşıları var, sub-ünit aşıları, bunlar da virüs partikül içermezler, yan etki açısından oldukça güvenlidir ama immünolojitesi düşüktür arjuvan gerektirir bu aşılar, bellek özelliği oluşturmazlar. Son olarak da messenger RNA aşıları yani nükleik asit aşıları. Bir kere nükleik asit aşıları RNA veriliyor benim DNA’mı bozacak, oynanacak, onunla ilgili uzaktan yakından ilgili hiçbir ilgisi yoktur, o aşı olarak kullanılan RNA’nın gidip sizin DNA’nıza bağlanması, bozması, onu etkilemesi mümkün değil böyle bir şey. Bütün bunlar bu tip aşıların önemli özellikleri. Şimdi müsaadenizle bu aşılara, bu hazırlama yöntemlerine dayanarak nereye geldik, hangi aşılar elimizde? Kim neyi satın alıyor? Ona bakmak istiyorum. Birincisi Biontech aşısı bu Almanların geliştirdiği ve dağıtımını Pfizer’in yapacağı. Faz3 çalışması tamamlandı 43 bin kişide, bunun yarısı plasebo, yarısı aşıyı aldılar. Bu uygulama sonucu etkinliği %94,6 filan gibi yüksek bir oranda. Önemli bir özelliği diğer aşılarda yok, 65 yaş üstü için de etkinlik %94’lerde. En önemli sakıncası saklanmasının -70 dereceyi gerektirmesi. Yıllık öngörülen üretim kapasitesi 750 milyon doz. Bugün için kim kontrat yaptı bu Biontech aşısıyla? Japonya verdikleri sipariş ya da yaptıkları kontrattaki miktarı söylemeyeceğim Japonya, İngiltere, ABD, Kanada, Avrupa Topluluğu, Meksika ve Avustralya Biontech’le anlaşma yaptılar. Moderna aşısına gelince o da bir RNA aşısı. Önce ABD’de yapıldı çalışma, 18 yaş üzerindeki 30 bin gönüllüde, bu 30 bin gönüllünün önemli bir bölümü de 65 yaş üzeri ve kronik hastalığı olanlar yani yüksek risk grubundakileri de çalışma kapsamındaki gönüllüler grubuna aldılar. Bu önemli. Beklenen ve sıradan yakınmalar dışında bir yan etki yok, 94 civarında bir etkinliği var. Kim anlaşma yaptı Moderna ile? AB ülkeleri, Japonya, Kanada ve İsviçre. Üçüncü aşı Oxford Üniversitesinde hazırlandı.
ÖM: Pardon oraya geçmeden bir tek şey söylemek istiyorum lütfen. İngiltere’nin de herhalde Britanya’nın da anlaşması olsa gerekir, çünkü Hint kökenli Maliye Bakanı Rishi Sunak’a sormuşlar “bu Moderna aşısından siz de kar elde ediyor musunuz?” diye çünkü ortağıymış şirketin ama deklere etmemiş hükümete girdiği sırada. Böyle de bir mini skandalla çalkalanıyor, mini dediğime bakmayın yani muazzam bir skandal aslında Britanya’da. Söylememiş kendisi Moderna’dan bir kar elde ediyor mu diye ama ‘hatchfund’ dedikleri bu fonlardan birinin başındaymış zaten maliye bakanı olmadan ve bunu deklere etmemiş.
SB: Evet, Fransa’daki hükümet yetkililerinin bir kısmının da yine böyle bir aşı firmasıyla ilintili olduğuna geçen hafta değinmiştik. Evet böyle yani yapacak bir şey yok! Oxford aşısına geldik, Astra Zeneca bu İngiliz aşısı. Onun da İngiltere, ABD, GAVI yani Afrika ülkeleri, İsveç, Avustralya, Kanada, Endonezya, Estonya ile anlaşmaları var. Son olarak d Çin aşısı sinovak aşısı, inaktif aşısı yapılan 18-59 yaş grubu Çinliler kaç kişi ama diğerleriyle kıyaslanmayacak kadar 180 bin kadar gönüllüde 247 bin doz kullanıldı ve yüksek oranda etkililik saptandı. Şimdi bütün bunları niye söylüyorum? Bütün aşı firmalarının birinci özellik şimdiye kadar hiçbirisinin bilimsel hakemli dergilerde yayını çıkmadı. Bunların hepsi basın açıklamalarıyla elde ettiğimiz bilgiler. Yani kaç kişiye uygulandı, etkinliği kaçtır? Bunu unutmamak lazım, buradan ikinci bir özellik firmaların bu basın bildirilerinde yaptıkları açıklamalarda görüyoruz Estonya’dan Endonezya’ya Vietnam’dan bazı Afrika ülkelerine kadar kiminle anlaşma yaptıklarına dair isimler belirtiliyor ama Türkiye yok bunların içinde, hiç bahsedilmiyor.
ÖM: Sinovac’ta da mı yok?
SB: Hayır yok, Sinovac’ta da yok şu anda. Şu an için bahsedilen yani Sinovac’ın basın açıklamasında yok.
ÖM: Allah Allah! Bakan açıkladı halbuki ama ya Sinovac haklı ya bakan haklı?
SB: Bir de aralık ayında “biz aşıya başlıyoruz” demişlerdi, bakalım o öyle olacak mı? Tam emin değilim ondan! Bunlar önemli konular. Bütün bu işler olup biterken bir de önemli bir nokta biraz önce bu alınacak dersler konusunda baktığımız zaman dikkat edildiğinde hep bize şu söyleniyor işte bu komplo teorileri aralarında bu yaşananlar çeşitli ilaç ya da aşı firmalarının yapay olarak yarattığı bir salgın, buradan para kanacaklar. Birincisi elimde Nature Reviews Drug Discovery dergisinin 19. cildinin 667. sayfada yayınlanan Lee isimli bir araştırıcı ve arkadaşlarının yayını var. Şemalarla şunu gösteriyorlar “kimler aşı üretiyor, aşı ve ilaç çalışmalarını?” diye. Bunlar içinde Big Pharma denilen multinasyonal ilaç şirketlerinin payı tahminlerin altında %3’ler civarında. Bütün buluşları yapan ya üniversite hastaneleri ya araştırma kuruluşları ya da çok küçük bioteknoloji enstitüleri. Bakın Biontech büyük bir ilaç devi değil, Biontech bir araştırma laboratuvarıydı kanser aşılarıyla çalışan Almanya’da. Onun başarısını Pfizer’le iş birliği yaparak götürüyor. İngiltere’de Oxford Enstitüsü yapıyordu bunu, Oxford Üniversitesi veya Enstitüsü onu Astra Zeneca firması destekliyor dağıtımını ve üretimini. Üçüncüsü Moderna kendisi zaten ABD’deki bir araştırma enstitüsü. Yani bioteknolojinin ne denli önemli olduğu ve bütün büyük araştırma ve buluşların artık 21.yüzyılda küçük biyoteknoloji enstitülerinde olduğunun çok net bir göstergesi gözümüzün önüne seriliyor, bu gerçekten çok önemli bir nokta. Bir diğer nokta da bu aşılardan bahsederken Amerikan aşısı, İngiliz aşısı, Çin aşısına güvenilmez filan deniyor. Bu beni birazcık gülümsetiyor çünkü hangi firmaya bakarsanız bakın Biontech’in Pfizer’le yaptığı anlaşma. Pfizer Amerikan şirketi, Biontech Alman şirketi, üretim nerede yapılıyor? Çin’de yapılıyor, Güney Kore’de yapılıyor, Hindistan’da yapılıyor. Astra Zeneca’ya geçiyorsunuz, Astra Zeneca Hindistan’ın Pune kentinde üretim yapılıyor. Yani büyük firmalar zannediyorsunuz ki Amerikan şirketi, çok daha iyidir. Böyle bir şey yok, herkes zaten üretimini Asya ülkelerinde yapmakta. Bu da unutulmaması gereken ilginç bir durum, ayrıntısına daha sonra bakarız. Fransa’da Avrupa’da iki ilginç olaya değineyim bu Covid’le ilgili. Cumartesi günü Fransa ve Belçika gibi Batı Avrupa ülkeleri 2 haftadır sürdürdükleri kısıtlamalara bir son veriyorlar; yavaş yavaş kademeli olarak açıyorlar. Fransa bir karar aldı, dükkanları açtılar, 8 metrekareye 1 kişi düşecek şekilde dükkanların, alışveriş merkezlerinin içine insan alıyorlar. Bu arada kiliselerdeki dini törenler için 30 kişiyle kısıtlama yasağı var. Bütün Paris’teki önemli din liderleri toplanmışlar, örneğin St.Sulpice kilisesi 6170 metrekare 30 kişi koyduğunuz zaman bu kilisede 205 metrekareye 1 insan düşüyor. “Nasıl oluyor da dükkanlardaki 8 metrekareye 1 insan düşmesi mantıklı geliyor da kiliselerde 205 metrekareye 1 insan düşüyor. Böyle şey olur mu? Yani bizim kıymetimiz daha mı az alışverişten?” diyorlar. Herhalde öyle.
ÖM: Semavi ile mali olan arasında fark var!
SB: Evet çok güzel özetlediniz, teşekkür ederim! Avrupa’da da aşı dağıtımı nereden yapılacak? Frankfurt Havalimanı’ndan, bu belirlendi. Lufthansa’nın kargo bölümü 8 bin metrekarelik bir yer ayırdı, tıbbi ürün taşıyacak aynı anda 5 uçak inebilecek, boşaltma yapacak, 2 refrijeratörlü römork devreye girdi. Isı sorunu kadar uluslararası hava taşımacılığı kuruluşu şimdiye dek hiç olmadığı hacimdeki tıbbi malzeme taşınmasından bahsediyor. Biraz önce farklı aşılar nerede zannetmeyin Amerika’da filan üretildi demiştim, Rusya’dan da bir haber, Rusya önceliği kime verecek biliyor musunuz? Dünya sağlık çalışanlarına ve kronik hastalığı olan belirli bir yaş üzerindeki bireylere aşılayacaktı. Rusya’da kime aşılanacak öncelikli olarak?
ÖM: Güvenlik görevlileri.
ÖÖ: Askerler.
SB: Evet bonus, bravo Özdeş! 400 bin asker öncelikli olarak aşılanıyor. Peki Rus aşısı nerede üretiliyor? Sanmayın ki Moskova’da üretiliyor, Hindistan’daki Pune kentinde…
ÖÖ: Ah ben Uygurlar falan diyecektim!
SB: Sputnik V aşılarını faz2, faz3 çalışmaları Hindistan’da sürüyor, 50 ülkeden de 1,2 milyar doz sipariş var. Sadece Hindistan değil Brezilya, Çin ve Güney Kore’de üretim var. Özellikle Hindistan’da Pune kenti, biraz önce Oxford üniversitesinin aşısını da üretecek demiştim. 6 milyon flakon üretildi.
ÖÖ: Hepsi özel şirket mi bu aşı üretimi yapanların? Yani kamu şirketi yok mu hiç?
SB: Var mesela işte Oxford üniversitesi var.
ÖÖ: Tamam o bir şirket değil, kamu diyorsunuz?
SB: Değil, yani Avustralya’da The University of Queensland var, ben şu anda faz3’ü tamamlayıp haber bültenleriyle duyurusunu yapan en ileri aşamada gibi görünen aşılardan bahsediliyor. İşte Moderna’nın aşısı, Oxford’un aşısı, Biontech’in aşısı, Çin’in aşısı gibi ama onun dışında birçok farklı ülkede güney Amerika’da, Ortadoğu’da, senin bahsettiğin gibi farklı ülkelerde örneğin Avustralya’da var üretenler. Lokal üretim yapacak olan çalışmalar da var ki bizdeki gibi değil, çok daha ileri aşamalara gelmişler. Fransa’da da St. Rémy-sur Avre diye bir küçük yerleşim biriminde streil enjektabl flakon üretme konusunda çok yetkin bir kurummuş. O da Biontech aşısının dolumunu gerçekleştiriyor.
Bakın Biontech aşısı Alman, sponsoru Amerikalı, şişeler Fransa’da üretiliyor, üretim Hindistan’da yapılıyor. Yani çok zengin bir işbirliği. Son bir noktaya daha değinip bitireyim. Hafta sonu hedef Nobel serisi dizi konferans oldu, beni davet ettiler, orada bir konuşmam vardı Covid’le ilgili. Amerika’dan birisi dinlemiş, izlemiş bu programı. Açık Radyo da dinliyormuş Dr. Derin Allar, kendisi bir mail gönderdi: “ABD’nin zengin bir yöresinin fakir bölümünde aile hekimliği uzmanlık eğitimi görüyorum. Böylece sağlığın sosyal belirleyicileri ve sağlık sistemindeki zengin-fakir ayrımı çok sık düşündüğüm konular. Tedavi ettiğim hastaların birçoğu Meksika ve diğer orta ve güney Amerika ülkelerinden gelen göçmen tarım çalışanları. California genelindeki yüksek kiralar ve tarım sektöründeki düşük maaşlar yüzünden bu çalışanların çoğu bir evde 3-4 farklı aile olarak yaşayıp ‘evde kal’ uyarıları olsa da olmasa da işe gitmek zorundalar. Doğal olarak Covid hastalığı toplumun bu bölümünde çok sık görülüyor, dünyanın birçok yerinde de aynı sorunların yaşandığını biliyorum.” Kendisiyle yazışmamı sürdürdüm hafta sonu, belki Açık Radyo’da en azından Amerika’da çalışan bir aile hekimi gözünden göçmenlerin durumunu bize radyoda anlatmak için onay verdi. Kendisi eğer dinliyorsa buradan sevgilerimizi iletelim.
ÖM: İnternet sitesine de koyarız yollarsanız bize.
SB: Tabii tabii, bu arada Küba’dan da haberler var, onu perşembeye bırakayım o da 2 aşı konusunda ilerliyor. Peki efendim şimdilik iyi haftalar.
ÖM: Görüşmek üzere hoşça kalın!
SB: Sağ olun, hoşça kalın, teşekkürler!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Teşekkürler.