Araştırma: Her ay 194 milyar tek kullanımlık maske ve eldiven kullanılıp atılıyor

-
Aa
+
a
a
a

Prof. Selim Badur, çeşitli ülkelerden koronavirüsle alakalı haberleri aktarmasının yanı sıra pandeminin başından bu yana gerçekleşen önemli istatistikleri de paylaştı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 12 Ekim 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 12 Ekim 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(12 Ekim 2020 tarihinde Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın merhabalar, iyi haftalar!

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Şimdi bizim yaptığımız son Korona Günleri, perşembe sabahı yaptığımız programdan bugüne 1 milyon 326 binden fazla olgu, yani günlük olarak 331 bin olgu bildirilmiş, yeni olgu. Pandemi hızını kesmeden devam etmekte. Hafta sonu Latin Amerika ülkeleri en fazla etkilenen ülkeler oldu. Bu arada Avrupa’da önlemler farklı ülkelerde farklı şekillerde alınmaya devam ediyor. Çek Cumhuriyeti dört günde rekor sayıya erişildi. Almanya'da sokağa çıkma yasağı genişletiliyor, ilginç. Almanya gibi bir yerde Berlin, daha sonra buna Köln ve Frankfurt da ilave oldu. Gece 23.00, sabah 06.00 arası sokağa çıkma yasağı var. Hindistan’da hafta sonu itibariyle olgu sayısı 7 milyonu aştı. Fransa’da hafta sonu günde 27 binden fazla hasta bildirildi. Üstelik de hastane yatışlarında çok artış var. Girişler çıkışları geçmiş vaziyette deniyor. İsrail’de protestolar oldu. Restoran sahipleri tabak kırarak sokakta protestolarını sürdürüyor. Bu arada ABD’de ilginç bir gelişme; Michigan’da demokrat Vali Gretchen Whitmer’ı kaçırıp ‘Michigan’a özgürlük’ getirmek isteyen 13 kişi yakalanmış FBI tarafından.  “Özgürlük hareketi” başlatmak istediklerini açıklıyorlar ve sloganları Michigan’a özgürlük. Özellikle Covid-19 nedeniyle alınan önlemlere karşı Michigan’a özgürlük getirmek istiyorlarmış. Böyle bir sloganla hareket ediyorlar ama bu kelimeler, yani “Michigan’a özgürlük” sözü Trump’ın Covid-19 önlemleri için Michigan’da alınan önlemlere karşı verdiği demeçlerde yer almakta. Böyle bir ilişkiden bahsediliyor.

ÖM: Evet. Ben de ufak bir ilavede bulunayım izninizle. Bir içeriden birisi kararını değiştirmiş. Haydutluktan vazgeçip, bildirmiş durumu. Yani FBI ne kadar bu duruma hakimdi bilmiyoruz ama gözlüyordu. İçeriden de bir bilgi gelince baskın yapmışlar ve hepsi silahlı külahlı baya faşist milisleri yakalamışlar ve bir de şey ele geçmiş; yargılayacaklarmış valiyi kaçırıp, kadın valiyi ve asmayı düşünüyorlarmış. Küçük bir bebek, kadın bebek var, Barbie bebek gibi. Onun boynunda da yağlı kement modeli kullanıyorlar. Yani bu hallere gelindi.

SB: Evet. Şimdi Türkiye’den bir iki haber vermek istiyorum. Hani baktığımda şöyle genel anlamıyla haberlere, pek iç açıcı değil ve bir kaos var gibi görünüyor. Önce İstanbul İl Sağlık Müdürü’nden kritik bir uyarı gelmiş; Profesör Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul İl Sağlık Müdürü. Kendisi eylül ayının ikinci haftasından itibaren düşme eğiliminde olan pozitif vaka sayısının son hafta yükselme eğiliminde olduğunu belirtmiş ve “yatan hastaya henüz yansımasa da eylülün ikinci haftasından itibaren düşmekte olan pozitif olguların sayısı süratle artıyor” demiş, İstanbul için bir uyarı. Bu arada bizim farklı programlarda Açık Radyo’da konuk ettiğimiz ve ağırladığımız Profesör Dr. Vedat Bulut o dönem Ankara Tabip Odası başkanıydı. Şu anda Türk Tabipler Birliği’nin yeni seçilen merkez konseyinde genel sekreter. Onun bir basın açıklaması var. Sağlık Bakanlığı’nın 2018 yılından bu yana istatistiği olmadığını işaret ederek, son olarak anladık ki Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19'a vermiş olduğu veriler gerçek dışıymış. Bunu bakanın kendi ağzından öğrendik. Vaka ayrı, hasta ayrı diye bir açıklama yaptı. Vaka ve hastanın eşit olduğunu bütün hekimler bilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne de bildirmek zorundadırlar. Bunu yapmadılar anladığımız kadarıyla. Bu da Türkiye’nin saygınlığını son derece azaltır deyip ve Türk Tabipler Birliği büyük bir olasılıkla bilim kuruluna da gerçek verilerin yansıtılmadığının altını çiziyor. Şimdi bu arada hafta sonu Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Öztürk Sağlık Bakanı’yla bir röportaj yapıyor. Bu röportajdaki konuşmalar çok ilginç geldi bana. Sağlık Bakanı diyor ki “niye durup dururken vaka sayısına, hasta sayısına gittik? Bakın orada yanlış bir algı oluşturmak istendi. Her ülke kendi test politikasını bildiriyor. Semptom yani hastalık bulgusu olan kişilere test yapılır.” Ertuğrul Öztürk diyor ki “burada sorun yok. Temmuzda ne oldu, ne değişti?” Yanıt: “Temmuz ayından itibaren artık normalleşme dönemi başladı, sınırlamalar kalktı, ülkeler arası geçişler başladı. Bir de havalimanı gibi, yurtdışına gidenler gibi, cezaevinde olanlar gibi çeşitli kesimlerde kesitsel taramalara başlandı”. 

ÖM: Ne demek kesitsel tarama?

SB: Şimdi Ertuğrul Öztürk hemen cevap veriyor; “bunun vaka ve hasta kavramlarıyla ilgisini anlayamadım” diyor. O da bizim gibi anlayamamış kesitsel taramaların anlamını. Yani belirli bir tarihte, belirli bir grubu tarayıp, onun fotoğrafını çekmek. Ertuğrul Öztürk de anlayamayınca Bakan Bey diyor ki: “niye anlayamadınız? Kesitsel taramalarda semptom yoktur” diyor. Yani herhangi bir hastalığı olan ve sağlık kurumuna başvuran kişiler değil, toplumdan rastgele seçilmiş bireylerde tarama yapılıyor anladığım kadarıyla bakanın açıklamasından. Bundan sonra yapılan kesitsel taramaları da toplumla paylaşacağız. Semptom olmasa da açıklayacağız. Ertuğrul Öztürk diyor ki “Sayın Bakanım peki siz önemli bir şey söylüyorsunuz yanlış anlamıyorum, değil mi? Vaka diyorduk sonra hasta dedik. Kafalar karıştı. Şimdi bunları hepsini açıklayacak diyorsunuz. Ne zaman başlayacaksınız?” bu ayın 15’inde başlayacakmış. Şimdi bunları da bundan sonra Dünya Sağlık Örgütü’ne bildireceğiz. Şimdi ne oldu, ne deniyor? Denenlerden bir şey anlaşıldı mı? Bunlar ilginç. Gelelim bu kafa karışıklığıyla bu konudaki kaosla ilgili olarak sizin de değindiniz bir makaleden bahsedeceğim. CHP milletvekili Murat Emir, Türkiye’de görülen ilk vakanın bakanlığın ilan ettiği 11 Mart’tan çok daha önce olduğunu bir dergide çıkan ve yazarları arasında Sağlık Bakanlığı Yardımcısı Şuayip Birinci’nin de olduğu yazarlara ait bir makaleye dayanıyor. Ancak yine bizim programlarımızda konuk ettiğimiz, Dünya Sağlık Örgütü’nde de görevli, halk sağlığı uzmanı öğretim üyesi Ümit Kartoğlu’nun bir yazısı var. O bu yazıya imza atan yazarları incelemiş. Bilmiyorum gözünüze ilişti mi? Birinci yazar bağımsız araştırmacı; Kazakistan’daki Asfendiyarov Kazak Milli Tıp Fakültesi’nden 2003 yılında mezun olmuş, uzmanlığı yok. Birbirlerinden farklı konularda yayınları var. Bir tanesi göz kapağı üzerine bir kitap. Moritanya adasındaki bir yayınevi tarafından yayınlanmış. Bu ada ülkelerindeki yayın evleri genellikle para karşılığı olmayan yayınlar yapmalarıyla ünlüler. İkinci yazar da hastanede çalışan bir kişi yalnız kulak burun boğaz uzmanı, zatürre hastalarıyla ilgili bir yayını kulak, burun, boğaz eğitimi... dolaylı yollarla ilgisi olabilir herhalde. Üçüncü yazar, Çukurova Üniversitesi’nde kimya bölümünde anorganik kimya ana bilim dalında klinik çalışmaya nasıl bir katkı vermiş? Bu ilginç. Dördüncü kişi Çukurova Üniversitesi’nde kaydedilmiş ama ilgili olduğu bölümü uzun süre aramış. Bu kişiyi bulamamış. Sonunda üniversitesinin 4. sınıf öğrencisi olduğunu saptamış gibi birtakım çelişkiler var, gariplikler var. İşin ilginç tarafı makaleyi şimdi aramaya kalkmayın hiç çünkü makale çekildi web sitesinden. Artık görünmüyor...

ÖM: Talat Kılıç da T24’te net olarak belirtiyor yazısında. Benim tarihte rastladığım ilk örneği gibi bir şey diyor. Daha önce rastlamadım, hiç kimseye haber vermeden çekilmesi diyor.

SB: Evet. Başka yayınlar var. Ayrıca bir yayın duruyor ve üzerinde geri çekilmiştir bir ibareyle, orada bir sorun olduğu belirtiliyor. Ama hepsinden ilginci bu konuyu bitirmek için. Hafta sonu PLoS Medicine diye oldukça saygın, önemli bir tıp dergisinde Sophie Sun ve arkadaşları kalabalık bir grup. Danimarka, İsveç Lund Üniversitesi gibi, Yunanistan, Kanada ve Çin’den büyük bir ekip. Çok büyük bir ekip. Bunlar bir meta analiz yayınladılar. Covid-19 tedavisindeki yayınları inceliyorlar. Bu yaklaşık 33 tane klinik araştırma, randomize klinik araştırma ki 13 binden fazla kişide, gönüllüde yapılmış araştırma. Uzatmayayım bu çalışmaların ilginci, kaynaklarına baktım 63 numarada bizim Türkiye’den söz konusu olan, tartıştığımız tanıtımda üzerinde yazı yazdığı makale var. Ancak bu değerlendirmede, bu meta analizde önyargı ölçme kriteri, yani “risk of bias” ölçülmüş. Bu yayınla ilgili şöyle bir sonuç var; eksik sonuç verilene bağlı önyargı var, sonuçların ölçülmesinde önyargı var. Yani yüksek önyargılı makale. Hiçbir bilimsel değeri olmadığı gibi çok sert bir eleştiri alan, kurgusundan, gerçekleri yansıtmasına kadar, metodolojiye kadar çok ciddi, ağır eleştiriler alan bir yazı. Oldukça şanssız bir gelişme.

ÖM: Yani tıp doktoru olmayan birisinin Covid-19 hastalığının tedavisiyle ilgili bilimsel bir çalışmada hangi cüretle bu görevi üstlenmiş acaba diye de soruyor Talat Kılıç.

SB: Bunun açıklamaları var bu bakanlıkta görevli olan, yazarlar arasındaki olan kişi, şu Covid-19 döneminde bu kadar yoğun bakanlık çalışmalarını ilgilendiren pandemi sürecinde dört tane yayın yapmışlar. Büyük bir olasılıkla doçentliğe hazırlanma dönemi, bunu öyle görüyor herhalde diye. Bu ayrıntılara çok girmedim daha fazla kişisel olacak diye ama bilimsel olarak yenilir, yutulur bir tarafı yok. 

ÖM: Pardon. Bir şey daha ekleyeyim. Bu Murat Belge’nin Hurufilik başlıklı yazısında iki şey hatırlatıyor bize; gençliğimizde rastladığımız bir şey. Bahar sigarası kapağı olayı olmuştu. Bir zamanlar daha çok kadın içiciler düşünülerek bahar markalı bir sigara yapılmıştı, bir kutu içerisinde satılırdı. Kutuda Osmanlı süsleme sanatından alınma motif vardı. O zamanın sağ cenah bu motifte komünizm propogandası keşfetmişti. Gayet net hatırlıyorum ben de baktığımı. Bir de kibrit kutusu geliyordu. Bu da tekelin ithal ettiği ve üstelik Sovyetler Birliği’nden ithal ettiği kibrit üzerinde ucuz malzemeye basılmış bir ağaçlık resmi var. Bunu da yan çevirip bakacakmışsınız, o zaman Stalin’in resmi görünüyormuş. Epey bakmıştım, Stalin’i bir türlü görememiştim diyor.

ÖÖ: Benim hatırladığım tuzluklar vardı öyle. Öcalan diye toplatılmıştı.

SB: Evet, yani hayal dünyasının sonsuz olması hoş bir şey tabii. Bu arada bugün okulların büyük bir kısmı eğitime başladılar. Tabi birçoğu online eğitim yapıyorlar ancak bu konuda Sarkaç sitesinde Özgür Ertunç ve Pınar Mengüç’ün önemli bir yazısı var; “okullar ve üniversitelerin kapalı alanlarında korona virüs bulaşma riski nasıl azaltılabilir?” diye. Camların sürekli açık tutulması, özellikle üniversite yurtlarında odalarda tek kişi kalması ve oda hacimlerine göre havalandırma biçimlerine ait bu konuda bilgi alabilir dinleyiciler, önemli bir yayın. Şimdi iki tane önemli, ilginç haber var. Bir tanesi derler ya çok fazla büyük konuşmayacaksın diye. Biliyor musunuz Donald Trump’ın Covid-19'a yakalanması nedeniyle ya da enfekte olması 74 yaşındaki başkan ve 50 yaşındaki First Lady Melania Trump’ın, bunlara bir tedavi uygulandı ve bu uygulanan tedavi bildiğiniz gibi bir firmanın ürünleri bu, Regeneron firması. Bunun çıkarttığı birtakım antikorlar kullanıldı, bu plazma tedavisi diye geçen tedavi kapsamında. Ancak bu Regeneron bu antikorların üretimi ve daha sonra kontrollerinde septal hücreleri kullanıyor. Yani fetüs hücreleri kullanıyor. Yani bu hücreler üzerinde üretilen antikorların, onları ölümsüzleştiriyorlar, hücreleri ve onun üzerinde bu antikorları çoğaltmak mümkün oluyor ve tedavide de Trump ve eşi bu yöntemden yararlanmışlar, bu yöntemle elde edilen. Ama bu yöntem fetal çalışmalar, fetüs çalışmaları ve oradan yapılan hücre kültürlerine ait çalışmalara dini nedenlerle tutuculuğu göz önünde alındığı zaman çok belirgin oluyor. Bunlara tamamen karşıydı Trump ve Trump bu konuda yasalar çıkartmak için genellikle cumhuriyetçiler özellikle bu fetal doku araştırmalarına yeni nedenlerle karşı çıkıyorlardı. İşte karşı çıktığı uygulama kendisine tedavi olarak geri döndü. Bu da ilginç bir nokta.

ÖM: Evet, Regeneron firmasının sahipleriyle de golf arkadaşıymış zaten kendisi. Baya emlakçı filan ilaç firması.

ÖÖ: 2017’de hisse senedi de varmış.

ÖM: Hisse senedi varmış şirkette, değil mi?

ÖÖ: Evet. 2017’de öyleymiş. Şu anda var mı? Onu bulamamıştı gazeteler ama 2017’de varmış gerçekten.

SB: Şimdi iki tane önemli haber; daha doğrusu bir iyi, bir kötü haberim var çevre konusuyla ilgili. Önce iyi haberden başlayayım. 1932 yılında yaşanandan daha beter bir ekonomik kaosa götürecek dünyayı deniyor Covid-19. Sağlık konusunda yaşamını yitirenler, hastalananlar, işini kaybedenler. 200 milyondan fazla şu anda işini kaybeden insan olduğu söyleniyor. Bütün bu olumsuzlukları biliyoruz ama bir yararı olduğu Covid-19'un çarpıcı bir şekilde ortaya konmaya başlandı. O da hava kirliliğine etkisi. Yapılan üç tane çalışma var. Hindistan'da hava kirliliği 20 yıldan beri en az düzeye düştü. Biliyorsunuz bu PM, particulate matter, bunun miktarı önemli. Yeni Delhi’de %50 oranında azalmış. Avrupa’da nitrojen dioksit ya da azot dioksit konsantrasyonu %40, PM konsantrasyonu %10 oranında azalmış ve biliyoruz ki hava kirliliği nedeniyle yılda yaklaşık 5 milyon kişi sorun yaşıyor, yaşamını yitiriyor. Ayrınca inme gibi, koah gibi, kalp hastalıkları, akciğer kanseri, diabet gibi bin türlü sorun yaşıyorlar ama bu süreçte, havanın biraz olsun temizlenmesi sonucunda yine yapılan bir matematik modelleme uyarınca Avrupa’da nisan ayında 11 bin, Çin’de ocak-şubat aylarında 77 bin kişinin hayatı kurtuldu deniyor. Sadece hiçbir şey yapmadan, aktivitelerin biraz azaltılması sonucunda çevre kirliliğinin azalması göreceli olarak havanın temizlenmesi sonucunda böyle bir uyumlu tablo var. Bunu siz daha önce de belirtmiştiniz birkaç program önce. Demek ki hala küçük bir çabayla böyle bir olumlu gelişme oluyor diye. Evet bu önemli. Ama bir de yine çevreyle ilgili olumsuz bir tablo var. O da plastik kirliliği. Bu plastik salgınına ait sayısal değerler çıkmaya başladı. Bunlardan birkaç tane örnek vermeme izin verin. Wuhan’daki hastaneler salgın sırasında, günde ortalama rakam çok büyük, 240 ton atık üretmişler. Salgın öncesi ortalama miktar 50 ton idi. Yani yaklaşık 5 misli artmış. Londra’da University College London’ın bir araştırma ekibi İngiltere’de bir yıl boyunca günde bir tane tek kullanımlık maske kullanan her bir birey toplam 66 bin ton plastik atık üreteceğini söylüyor. Bir araştırmada koronaviras pandemisinin bir sonucu olarak dünya çapında her ay tahminen 194 milyar tek kullanımlık maske ve eldiven kullanılıp atılıyormuş. 194 milyar. Salgının başlamasından haziran ayı sonlarına kadar İngiltere’deki sağlık personeline 2 milyar adet kişisel koruma malzemesi verilmiş. Toplamda yaklaşık 28 milyar adet ürün sipariş edilmiş. Bunları böyle hızlı okuyorum belki önemi gözden kaçıyor ama milyarlarla ifade edilen eldiven, maske, koruma ekipmanı kullanılıyor. Akrilik levha üretimi; bu çeşitli işte postanelerde, alışveriş yapıldığı zaman bir gişede ya da bankada görevliyle, oraya gelen müşteri arasındaki teması kesmek için kullanılan plastik levhalar. Şubat ayından mart ayına kadar %300 artmış İngiltere’deki akrilik levha üreten firmanın bulguları. Bu tek kullanımlık ürünler olması da ihtiyaç kalmadığında bu tür levhaların ne olacağı belirsiz tabi. 381 milyon ton plastik üretilirken 2015 yılında. Plastik atıkların %55’i çöpe atılmış, %25’i yakılmış bu da karbon emisyonuna neden oluyor, yalnızca %20’si geri dönüştürülmüş. Bu nedenle de bu bahsettiğim bütün bu plastik kirliliği gerçekten bir sorun olacaktır. Nitekim UNEP, Birleşmiş Milletler Çevre Ajansı Başkanı Inger Anderson 2040 yılında denizlerde yıllık biriken plastik miktarı 11 milyon tondan, 29 milyon tona çıkacak. Yani neredeyse 3 misli. Boyutları korkunç.

ÖM: Ama iyi haberleri de vermiyorsunuz. Yani Sağlık Bakanı “Türkiye’de son birkaç haftada ülke çapında alınan tedbirler sayesinde salgının hızını kestik” dedi. Ayrıca da Trump, virüsü ve kendi Beyaz Ev çalışanlarına da bulaştırmasından çok korkulan Trump, bu pazartesi yani bugün büyük bir miting yapacağına da duyurdu Florida eyaletinin Sanford kentinde.

SB: Evet. İyi haberleri size bıraktım.

ÖÖ: Artık yayıncı değilmiş.

SB: O da iyi haber zaten.

ÖM: Bu arada bir Özdeş’i de ilgilendiren Bolsnanaro Brezilya’da prestiji çok yüksekmiş.

ÖÖ: Kahraman olmuş neredeyse, çok acayip. 

SB: Değil mi yani? Boris Johnson’dan bahsediyoruz. Sonra Brezilya, sonra Amerika başkanlarının Covid-19'a yakalanmaları. Her ölçüde önemsemeyen ya da bilimsel yaklaşmayan konulara, bu pandemiye liderler de. Hepsi de yakalandılar ama “ya adamlar başarısız oldu, söyledikleri gerçek çıkmadı” derken popülariteleri artıyor. Bu belki de bize, liderlere odaklanıyoruz. Belki topluma ve bu tepkiye, bu yaklaşıma odaklanmak belki daha sağlıklı olur. Banane Bolsanoro’dan ya da Trump’tan ama o nasıl oluyor da bunları söyledikten sonra popülariteleri artıyor. Buna bakmakta yarar var.

ÖÖ: Bu arada Brezilya tarihinde salgın sebebiyle büyük yardımlar var, 100 euro kadar bir yardımda bulunmuş milyonlarca kişiye. Yani Brezilya’daki yoksullukla ilgili İngiltere ve ABD’de dibe gidiyorlar pek böyle davranmadıkları için. Bu arada Almanya’dan bir dinleyicimiz aramış, Selim Bey. Bir uyarı yapmış. Yaptığımız bir açıklamada yanlışlık olduğunu söylüyor. “Almanya'da akşamları sokağa çıkma yasağı yok. Barlar ve kafeler kapatılıyor. İçki satışı yok bir de”

SB: Hayır, öyle değil çünkü bu bahsettiğim Berlin başta olmak üzere Köln ve Frankfurt’ta sokağa çıkma yasağı başladı. Barların kapatılması çok bilindik bir şey. Bu arada bilmiyorum kulak misafiri oldunuz mu ya da dinleyebildiniz mi? Dün biz Almanya’dan Ayşe Çavdar’la bir röportaj yaptık ve çok ilginç konulara değindi. Yani Almanya’nın diğer Avrupa ülkelerinden ne kadar farklı olduğunu. Özellikle bu kooperatifler, işçi kooperatifleri ve birçok farklı kooperatifin nasıl işin içine girdiğini ve Almanya’nın farklılığını çok güzel anlattı. Kaçıran dinleyicilerimiz varsa yani çok ilginçti. 

Peki ben burada durayım. Bu özellikle bulaş yoluna ait bir iki bilgi var. Onları belki perşembe günü daha ayrıntılı konuşuruz. Şimdi arada kaynamasın diye burada durayım.

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar.

ÖÖ: Görüşmek üzere.