200 aşı çalışması içinde 25'i insan deneylerine başladı: Üçü öne çıkıyor

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, Covid-19 aşısı için yapılan çalışmalardaki son durumları aktardı, öne çıkan üç tanesinin ayrıntılarına değindi.

(22 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Merhaba, günaydın.

Özdeş Özbay: Merhabalar.

SB: Günaydın Özdeş. Bugün biraz aşılardan konuşalım demiştik. 

ÖM: Evet.

SB: O konuya girmeden önce iki-üç tane küçük bilgiyi aktarmak istiyorum, birincisi Avustralya’da dün 501 yeni olgu, Meksika’da ise 7 binden fazla yeni olgu bildirildi. Meksika 40 binden fazla ölüm ile Brezilya’dan sonra ikinci sıraya yerleşti Latin Amerika ülkeleri arasında. Donald Trump’ın söylevinde bazı farklılıklar, değişiklikler oldu, işi daha ciddiye almak üzere olduğunu düşündüren konuşmalar var ama yarın büyük bir olasılıkla değişecektir. Yeni bir takım komplo teorileri var, PCR testini uygulamak için örnek alınırken eküvyon dediğimiz ucu pamuklu tel çubuklar burun ya da boğaza sokulduğu zaman bu işlem beyine zarar veriyor diye bir söylev yayılmakta. Bu doğru değil tabii. Bir de maske kullanımıyla ilgili bir bilgi, Avrupa’da Frankofon ülkelerde Belçika ve Fransa’da 20 Temmuz’dan sonra kapalı ortamlarda 11 yaşından büyüklere maske takma zorunluluğu getirildi. Bu maskeler eğer parayla satın alınırsa iki çocuklu bir aile için aile bütçelerine 200 avroluk ek bir gider, bir yük geliyormuş. Bunun için sağlık bakanlığı ücretsiz maske dağıtımını en azından duyarlı kişiler için ya da kırılgan gruplar için ücretsiz dağıtılacağını söylemiş. Bu arada Özdeş’in de dikkatimi çektiği bir bilgi vardı Medyascope’da Türkiye’de kullanılan PCR testlerinin doğruluk oranı yüzde 40’lar dolayında ve bu nedenle birtakım bürokratlar yerlerinden edilmişler haberi... Hem bu soruyu hem de Korona Günleri ve Açık Radyo’nun dinleyicilerinden Sayın Nabi Karadağ’ın değindiği bir değerlendirmeye yanıt olması için; kendisi bir bilgi aktarmış bize. Fransa’daki sayısal değerlerin durumunu izlediğini ve Fransa’nın gerçek verileri kamuoyundan gizlediğini söylüyor. Aslında bu iki bilgiden hareketle tüm bu olumsuzlukları yani PCR testlerinin duyarlığı olsun, bildirim sorunları olsun bunları biz aslında Korona Günleri’nin ilk programlarından itibaren dillendiriyorduk. Eğer anımsarsanız nisan ayı ortasında İstanbul Tıp Fakültesiİ’nde kullanılan PCR testlerinin duyarlığının yüzde 21’lerde olduğunu belirtmeye çalışmıştım. Daha sonra benzer oranlar biraz daha yüksek olarak Ankara’dan geldi, İstanbul’da bir göğüs hastalıkları hastanesinde de oran daha düşük yüzde 16’lar civarında. Ben başlangıçta bu olumsuzluğu Türkiye’de kullanılan PCR kitlerinden kaynaklandığını düşünmüştüm ama daha sonra öğrendim ki Fransa’da, İspanya’da da PCR testlerinin duyarlıkları bu düzeylerde. Hemen şunun altını çizmekte yarar var, PCR testi aslında genel anlamıyla ki ben uzun yıllar hem hepatitler hem grip hem de HIV virüsü için kullanmış olduğum bu testin duyarlığı diğer enfeksiyon hastalıkları için yüzde 99’lar civarındadır, yani çok duyarlı bir testtir, çok da özgün bir testtir, spesifik bir testtir. Ancak koronavirüslerde ya bu PCR testlerinde kullanılan genetik bölgelerin uygun olmaması, ya muayene maddesinin uygun olmaması sorun yaratmakta; ama bütün bu sorunlar küresel boyutta paralellik gösteriyor. Büyük bir olasılıkla bu virüsün yani Covid-19 etkeninin bir özelliği; dalgalanma gösteriyor, bazen belirip bazen ortadan kayboluyor olabilir ama sonuç ne olursa olsun bunun nedenleri araştırılmalı, bu çok önemli bir konu. Ancak testlerin duyarlılığının yüzde 40’lar civarında olduğunu bir kere bilelim. Bu şu demek, bir testi yaptığınız zaman negatif bulduğunuzda yüzde 60 gerçek olguyu atlayabilirsiniz. Bu önemli bir nokta ve yapay olarak gerçek pozitifleri sayısını düşürüyor. Hem bu testlerden kaynaklanan bu sorun hem kime test yaptığınız ve ne kadar test yaptığınızla ilgili olarak hem Türkiye’de hem de Karadağ’ın belirttiği gibi Fransa’da hem de birçok başka ülkede aslında gerçek rakamlar, resmi bildirilen rakamların 2-3-4 misli, hatta ABD’de 10 misli olduğu söyleniyor. Bu bir kere unutulmaması gereken, yadsınmaması gereken bir gerçek, önemli bir nokta.

ÖM: Evet, ben de bir ilavede bulunayım, bu Medyascope özel haberiydi Fırat Fıstık imzalı yani “Türkiye’deki bütün hastanelerde kullanılan koronavirüs testinin doğruluğu yüzde 40 olduğu iddiası üzerine de Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları Mikrobiyolojik Mrünler Daire Başkanı Selçuk Kılıç da görevden alındı.” Sağlık Bakanı bu duruma tepki gösterince ciddi bir sizin de dediğiniz gibi bayağı eksik rakam olduğu ortaya çıkıyor. Dünya genelinde de covid19 vaka sayısının 15 milyonu aştığı ve hızla artmakta olduğu da gene Türkiye’de her gün 1000’e yakın vakanın olduğu ve 15-20 arasında da ölüm vakasına rastlandığını da ilave edelim. Tehlike geçmek şöyle dursun devam ediyor yani.

SB: Evet çok haklısınız, tehlike geçmek bir yana artış devam ediyor ama peyderpey de gündemden düşüyor farkındaysanız. 

Aşılar konusunda üç tane aşı gündemde, daha doğrusu 200 kadar aşı çalışması içinde 25 kadarı insan deneylerine başladı, bunların içinde 3 tanesi öne çıkıyor. Birincisi İngiltere’deki Oxford Üniversitesi kampüsünde yer alan Jenner Enstitüsü ki bu çalışmayı bir ilaç firması olan AstraZeneca desteklemekte. Bu çalışmada adenavirüs vektörü kullanılıyor. Bu ne demek buna bakalım isterseniz? Bir takım viral vektörler moleküler biyolojide kullanmak istediğimiz geni hücre içine sokmak için yararlanılan araçlardır. Bu şu demek, aslında evrim sırasında virüsler kendi genomlarını enfekte ettikleri hücrelerin içine sokma yetisi kazanmışlar. Yani bir virüs içindeki genetik maddeyi hücre içine sokabilme özelliğini taşıyor ki biz buna, genetik materyali hücre içine sokmaya transdüksüyon adını veriyoruz. Bu 70 küsur yıldan beri bilinen bir mekanizme, o zaman biz öyle bir virüs alalım ki bu virüs insanda hastalık yapmasın, işte adenovirüslerin vektör olarak kullanılanların bu özelliğe sahip virüsler olduğunu biliyoruz. Bu hastalık yapmayan ama hücre içine genetik maddeyi sokma özelliği taşıyan virüslerden biz aşı yaralanmaktayız; eğer biz adenovirüsün içine Covid-19 etkeninin genetik bölgesini yerleştirirsek adenovirüsler hücre içine bu Covid-19’u sokacaklar ve bu şekilde orada bu Covid-19 etkenine karşı bir immün yanıt meydana gelecek. Bu viral vektör kullanımı belirttiğim gibi Oxford Üniversitesi’nin klinik çalışmalarında kullanılan bir yöntem. Özellikle ebola virüsüyle ilgili çalışmalarda kullanılmıştı bu yaklaşım, henüz adenovirüs vektöründen yararlanılarak ticari olarak satışta olan bir aşı yok, bu ilk aşı olacak eğer her şey yolunda giderse. Oxford Üniversitesinin yaptığı çalışmada ki bunun yayını Lancet Dergisi’nde bu hafta yayınlandı Andrew Pollack ve arkadaşlarının, ekibinin, 1077 sağlıklı 18-55 yaş arası bireyde kullanılmış İngiltere’de yapılan çalışma. İngilizler sistematik olarak aşı yaptıkları kişilere özellikle çocuklara parasetamol veriyorlar, başka ülkelerde yaygın olarak kullanılan bir yaklaşım değil bu ateş yükselmesin diye. Parasetamol de verdikleri zaman ciddi bir yan etkinin ortaya çıkmadığını, kola enjeksiyon yerinde ağrı, yorgunluk, baş ağrısı, vb. hafif sayılabilecek, hafif olarak kabul edilen birtakım şikayetlerin oluştuğunu bunun dışında başka ciddi bir sorun olmadığını bildiriyorlar. Çünkü ilk aşama bu, faz1’den faz2’ye geçiş çalışması, burada aşıların güvenirliği test ediliyor, yani çok büyük, ciddi bir olumsuzluğa yol açmadığı, burada herhangi bir sorun yok. Aynı zamanda antikorlar da oluşturmuş durumda bu aşıyla 1077 sağlıklı bireyde uygulamışlardı. Bunların yaklaşık yüzde 90’ında aşıya karşı antikor yanıtı oluşmuş. Bu çalışmayla ilgili bilgiler böyle, ikinci çalışma da Çin’den CanSino Biologicals isimli bir kuruluşun çalışması, benzer bir şekilde İngilizler gibi onlar da adenavirüs vektörünü kullanıyorlar. İki aşı çalışmasında 2 farklı konsantrasyonda aşıyı kullanmışlar ve 508 sağlıklı bireyde aşı çalışmasını yapmışlar. Bu kez yaş aralığı daha fazla 18-83 yaş arasında insanlar benzer bir şekilde ilk çalışmada olduğu gibi yan etki yok, yüzde 96’sında antikor oluşmuş, hatta Çinliler bir aşama ileriye gitmişler, oluşan bu antikorlar işe yarıyor mu, nötralizan özelliği var mı diye baktıklarında bu antikorların yüzde 85’inin de nötralizan özelliğe sahip olduğunu bildirmişler. Geçtiğimiz hafta Lancet’te bu iki yazı çıktı, bunlar önemli çünkü aşıyla ilgili ilk bilimsel makaleye dönüşmüş yazılar. Bunların dışında başka çalışmalar da var tamamına elbette değinmeyeceğim, bir tek ABD’de bir teknoloji firması olan Moderna’nın yaptığı çalışmaya değineyim. Moderna adenavirüs vektörü kullanmıyor, bunlar messenger RNA (mRNA) yöntemini kullanıyorlar. Yani bir protein üretimi sırasında ara kademe olarak DNA’dan proteine giderken, o süreç bir mRNA ara kademesinden geçer. Virüsün RNA’sını kullanıyorlar, aslında kuramsal olarak oldukça güzel bir teknoloji, bir yaklaşım ve RNA’nın yapısı enzimlere vs çok duyarlı olduğu ve süratle yıkılabileceği, işini görmeden ortadan kalkabileceği için vücuttan bunu bir takım taşıyıcı nanopartiküller içinde, örneğin lipid kese sistemleri içidne veriyorlar. Ayrıntısına girmeyeyim, mRNA tekniğini kullanan Moderna’nın aşısı 2 doz halinde, 100’er mikrogram’lik uygulamalar ile kullanılmakta. Faz2 çalışmasına 600 sağlıklı gönüllüde tamamlanmış. 

Bütün bunlar iyi hoş, kuramsal olarak yan etki yok, antikor oluşuyor filan, esas bundan sonraki kısım önemli. Buraya kadar yayın da yapıldı, bu 3 çalışma ümit vaadediyor ama birincisi bu oluşan antikorlar bir işe yarayacak mı? Bunu bilmiyoruz, antikor oluşuyor da bu antikorun bir işlevi var mı? İşlevsel özelliğini daha bilmiyoruz. Bunu ancak aşı etkinlik çalışmaları olan daha sonraki aşamalarda yapılacak insan deneyleriyle göreceğiz. Elbette şimdiden sevinmememiz için bir neden yok, önemli, aşı çalışmalarında belirli bir aşama, bir kademe geçildi ama son söz henüz söylenmedi. Üstelik de bu aşıların uygun sonuçlar verseler de acaba yaşlılarda, duyarlı gruplarda, örneğin gebelerde kullanılıp kullanılamayacağı ve buralarda ne olacağı daha bilinmiyor, bu gruplarda bir yan etki sorunu var mı? Buna bakılması lazım ama daha da önemlisi belirttiğim gibi bu aşılar acaba antikor oluşturuyorlar mı? Oluşturdukları bu antikorlar ile enfeksiyonlardan korunacak mıyız? Bu bilinmiyor. Tüm bu olumlu gelişmelere, ilk aşamalardaki olumlu gelişmelere sevinirken dün New England Journal of Medicine’de olumsuz bir haber çıktı. Ekip Xavier Ibarlando ve arkadaşları Los Angeles’ta California University’den bildiriyorlar. Bunlar oluşan antikorların çok kısa sürede kaybolduğunu ve buna dikkati çekerek, bağışıklık pasaportlarıydı, toplumsal bağışıklıktı ve aşıyla sağlanacak bağışıklıkta bu konularda acaba bir işe yarayıp yaramayacağını sorgulayan bir yazı. Bu da haftanın en karamsar ya da en olumsuz bilimsel çalışması. 

ÖÖ: Çok kısa derken bir zaman şeyi var mı? Haftalar mı kastediliyor yoksa birkaç ay mı?

SB: Dört hafta kadar, dört hafta içinde kayboluyor yani daha ayrıntılı bilgileri aktarmak istemedim, çok boğmayayım rakamlara diye, işte kaç kişiye yapmışlar, antikor düzeyi neymiş, nereden nereye düşmüş? 73. günde tam olarak kayboluyor, şimdi yazıya bakıyorum ama ondan önce de oldukça düşük bir düzeyde. O zaman biz 70 günde bir aşı mı olacağız? Bu aşının oluşturduğu antikorlar buna benzer bir süratle azalma ve kaybolma gösteriyor mu? Yani başından beri söylediğimiz bir karamsarlığa yol açmak istemiyorum ama aşılar konusunda öyle işler “ben aşıyı hazırladım, elimizde mRNA teknolojisi ya da adenovirüs vektörleri gibi çok modern teknikler var” demek kolay. Aşıyı hazırlamak sorun değil ama aşıyı hazırladıktan sonra bu aşıyı uyguladığınızda oluşacak koruyucu mekanizmanın gerçekten koruyucu olup olmadığını ve sürecini bilmiyoruz, bu daha saptanmadı. Yani bütün aşıyla ilgili haberlere bakarak bir iyimserliğe kapılmasınlar ya da çok sevinmesinler; erken bir sevinme olur diyeyim. 

ÖM: Galiba süreyi de bitirdik ama ben en iyi haberi atladığınızı düşünüyorum. 

SB: Bende de var iyi bir haber, buyurun önce sizinkini dinleyelim. 

ÖM: Rusya ordusundan açıklama gelmiş, Rusya Savunma Bakan Yardımcısı bir gazeteye yaptığı açıklamada “koronavirüs aşımız hazır. Katılımcıların tümü bağışıklık kazandı, ilk aşımız hazır!” demiş. Bu çok sevindirici bulduğumuz bir haberdi T24’ten öğrendik ama Rusya Sağlık Bakanlığı “henüz bitmedi denemeler” artık hangisine inanırsanız!

SB: İşte diğer Amerika, Çin, İngiliz aşılarında olduğu gibi, herhalde Ruslar da aşıyı hazırladılar, şu ya da bu yöntemle onaylı diye bir bilimsel yazı görmedim ama aşı uyguladığınızda insanlarda, gönüllülerde antikor oluşuyor da bu antikorlar bir işe yarıyor mu ancak aşılanan kişiler ve antikor oluşturan bu deneklerin, bu gönüllülerin virüsle karşılaşmaları lazım. Onlar acaba ne yaşayacaklar bu virüsle karşılaştıklarında? T24’ten bir sevindirici haber olarak Rusya’yı verdiniz, ben de bir şey söyleyerek bitireyim, yine T24’ten, biliyor musunuz Türkiye için koronavirüs salgınının felakete dönüşmesi nasıl engellendi? 

ÖM: Hayır.

SB: Sayın Mehmet Barlas yazmış “cumhurbaşkanlığı sistemi nedeniyle engellenmiş”!

ÖÖ: Ha, ha, ha! Bunu tahmin etmeliydik! 

SB: Sevindirici bir haber olarak bunu da ileteyim ve bu şekilde programı noktalayalım.

ÖM: Peki çok teşekkür ederim.

SB: Ben teşekkür ederim.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, iyi yayınlar!