Salgınlar Çağı: Pandemide Sağlık programının bu bölümünde, Osman Elbek ile konuğumuz Prof. Dr. Özlem Azap’la infodemiyi konuştular ve salgınla ilgili çeşitli sayıları kamuoyu ile paylaştılar.
(27 Mayıs 2021 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Merhaba, hoş geldiniz!
Osman Elbek: Hoş bulduk! Merhabalar!
Özdeş Özbay: Günaydın! Kusura bakmayın gecikme için.
ÖM: Çok ani teknik bir şey oldu, sıkıştık, ne yapacağımızı bilemedik ama şimdi düzeldi herşey. Gecikme için lütfen bizi affedin, buyurun Osman Elbek, siz tanıtımı yapar mısınız?
OE: Tabii ki. Aslında Ömer Bey, bu gecikme, aksama Açık Radyo’nun hayatımızda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu, ondan ses alamadığımız zaman ne kadar hayatımızın boş olduğunu, eksikliğini hissettiğimizi de gösterdi. Bu anlamıyla onun hayatımızdaki yerini daha fazla fark ettirir diye düşünüyorum bu aksamalar.
ÖM: Çok teşekkür ederiz.
OE: Biz bugün aslında biraz aşılar bağlamında infodemi tartışmak istiyorduk. Sevgili meslektaşım, arkadaşım Kayıhan Pala’nın da mazereti nedeniyle katılamaması nedeniyle Prof. Dr. Özlem Azap’ı bir başka arkadaşımı davet etmiştim. Kendisi enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve yakın zamana kadar da TTB Kovid İzleme Kurulu’nda pandemiyi yakından izliyordu. Hoş geldin Özlem.
Özlem Azap: Merhaba, hoş buduk, çok teşekkür ederim davet için.
ÖM: Hoş geldiniz Özlem Hanım.
ÖÖ: Hoş geldiniz!
ÖA: Çok teşekkürler, sağ olun! Ben de şunu paylaşmak istiyorum aslında başlamadan önce, hani geçtiğimiz yıl Mart ayında itibaren Açık Radyo’da başlayan Korona Günleri’ne o anda olabiliyorsa o anda ama olamıyorsa Spotify üzerinden izleyen birisi olarak bu programa konuk olmak benim için gerçekten büyük mutluluk. Sabah dinlemek üzere radyo başında olan arkadaşlarımız da telaşlanmışlar benim sesimi duyamayınca. Ama ne güzel ki bir aradayız şimdi.
ÖM: Evet evet, biz de birkaç telaşlı mesaj aldık, cevap yetiştirmeye çalıştık ama iyi ki çok gecikmeden durdurabildik. Çok teşekkür ederiz, çok önemli bir konu, yani Açık Radyo’nun neredeyse 25 yıldır ya da 22-23 yıldan beri en çok üzerinde durduğu konulardan biri farkındalık yaratacak gerçek haberleri ve yorumları yansıtabilmek. Çünkü pandemide de infodemi dediğimiz işte yalan haberler ve onların yaygınlaşması var. Osman Elbek’le de onu konuştuk. Bunu önemle ele alalım diye çünkü çok hastalığın kendisi kadar zarar verici, belki de onun ötesine geçecek kadar zararlı bir olay bu infodemi meselesi değil mi?
OE: Evet, DSÖ başkanı da Şubat 2020’den itibaren hem bir salgınla hem infodemiyle, yani hem virüsle hem ‘information pandemic’ kelimelerinden oluşturulan yalan yanlış bilgiyle uğraştığımızı söylemişti sağlık örgütleri olarak. Son günlerde de özellikle aşıların hayata hızlıca Türkiye özelinde en azından girecek olması infodemiyi bir kere daha ön plana çıkardı. Şimdi belki bugünlerde WhatsApp’ınıza ulaşmıştır, 100 yılın en büyük viroloğunun aslında aşı geçirenlerin hepsinin öleceğini ve cesetleri bile yakmamız gerektiğine dair müthiş bir viral video ve viral paylaşım var ortada. Bunun fake olduğu da yayınlandı. Benzer bir şekilde özellikle Türkiye Biontech’in girmesiyle birlikte Biontech üzerinden kanser yapar, otoimmün hastalık yapar, romatizmal hastalık yapar, hatta en son duyduğum kısırlık yapar cümleleri de var. Son bir bilgiyi paylaşıp sevgili Özlem’e sözü bırakmak isterim. İngiltere’de adresi bulunan bir PR şirketinin ünlü Youteber’lara ve Instagram’da yüksek takipçisi olan kişilere parayla özellikle Pfizer Biontech aşısının olumsuzlaştırılması için kötü haber verilmesi için, ölümlere neden olduğunun açıklanması için paralar teklif ettiği ortaya çıktı. Yani temiz olmayan organize bir infodemiyle aslında karşı karşıyayız. Ne diyorsun Özlem, gerçekten MRNA aşıları bize çip mi takıyorlar, genetiğimize mi müdahale ediyorlar enfeksiyon hastalıkları uzmanı olarak?
ÖA: Aslında infodemiye gerçekten DSÖ çok zamanında müdahale etti diye düşünüyorum. Şubatın ortasında infodemi diye bir tanım yapıp hani infodemi diye bir kelime kullanılıyorsa bile ben o zamana kadar duymamıştım, infodemiyi o zaman DSÖ genel sekreteri tanımlayarak mücadele etmemiz gereken bir alan olduğunu ifade etmiş oldu. Buradaki sıkıntı aslında hem yanlış bilgi hem de bu bir gerek doğru gerek yanlış bilgilerin oluşturduğu yığın içinde güvenilir bilgiye ulaşma sorunu. Yani gerçekten yanlış bilgi salgını diye ifade etmek belki Türkçeleştirmek mümkün. Burada aslında Osman, senin de söylediğin gibi bizim aşı karşıtlığından iyi bildiğimiz bir konu bu. Ancak benim anlamakta zorlandığım çıkarları olan bir grubun yönlendirdiği birtakım yanmış bilgiler dolaşıma sokuluyor olabilir. Bunu gerçekten anlamak zor, bir de yalan yanlış, doğru dürüst okumadan, anlamadan, kimi zaman kasıtlı olarak kimi zaman da kasıtlı olmadan paylaşılan bilgiler. Mesela bu özellikle Biontech Pfizer firmasının MRNA -Türkiye’de o olduğu için onu söylemekte sanırım bir sakınca yok- aşısına ilişkin olarak kronik hastalığı olanlara yapılmasın, alerjisi olanlara yapılmasın, romatolojik hastalığı olanlara yapılmasın bilgisiyle birkaç hafta çok yoğun bir şekilde mücadele etmek zorunda kaldık. Çünkü öyle bir nereden kaynaklandığını anlamakta gerçekten zorlandığımız kronik hastalığı olana MRNA aşıları yapılamaz bilgisi hiçbir bilimsel kaynakta yazan bir bilgi değil. Her nasıl olduysa hani alınan randevuların iptal edilmesine gidecek kadar büyük boyuta ulaştı. Tabii şimdi bu infodeminin kaynaklarını kategorize edersek münferit yanlış bilgiler biraz daha kolay düzeltilebiliyor ama bazen sağlık otoriteleri ya da hem ülkedeki yöneticiler anlamında hem de bazı unvanı olan akademisyen olarak kabul edilebilecek kişilerin demeçleri daha zorlayıcı oluyor bence. Burada da bu konuda zorlandık yani şeyi hatırlarsak Sağlık Bakanı’nın başlangıçtaki MRNA aşılarına ilişkin olarak söylediği yorum, yani Google’da yazdığınızda karşınıza çıkıyor, o zaman da inanılmaz gelmişti bize. Şimdi de bu mesela farklı bir noktaya evrilmiş oldu olay tamamen, hani hatırlatmak gerekirse inaktive aşılar güvenilirdir, MRNA aşıları yeni teknolojidir, onların ne yapacağı belli olmaz yan etki olarak anlamına gelen ifadeler. Sonrası için bizi epey zorladı MRNA aşılarına ilişkin bilgi paylaşmaya çalıştığımızda. Şimdi geldiğimiz nokta iyi ki hani geleceğe bakınca MRNA aşılarını yapabiliyor olmamız çok iyi.
OE: Aslında sevgili Özlem, DSÖ diyor ki “infodemiyi önlemenin en iyi yolu kamuya güven duyabilmektir”. Kamunun, sağlık bakanlığının, kamu sağlık otoritesinin cümlelerine güvenmek, güvenilir olmak tabii değerlidir infodemiyi önlemek için. Senin verdiğin örnekte de ne yazık ki Türkiye’de kamu sağlık otoritesi güvenilir bir alan olmaktan, güvenilir bir pozisyon olmaktan ziyade yanlış bilgiyi paylaşan bir kaynak oldu. Bu da Türkiye’deki insanların kafasını oldukça karıştırdı. Aslında her aşının aynı olmadığını biliyoruz, örneğin kanser gibi kronik hastalığı olanlar gibi, organ transplantasyonu olan insanlar gibi yani bağışıklık sistemi yeterince yetkin olmayan insanlarda ölü virüsü aşısı dediğimiz Coronavac’tan ziyade daha yüksek etkinlikte olan MRNA aşılarının tercih edilmesi onları hastalığa karşı daha çok koruyacak. Yani Türkiye’de yaygınlaşan infodeminin kronik hastalığı varsa Biontech gibi MRNA aşıları yapılmazın tam aksine tam da bağışıklık sistemi sorunlu olan kişileri daha iyi koruyabilmek için Coronavac’tan ziyade Biontech yapmak gerekir. Bu da infodeminin aslında ne kadar hayati etkide bulunduğunu gösteriyor değil mi?
ÖA: Evet, aslında bu hani birçok kez Sağlık Bakanı’nın açıkladığı sayılara ilişkin bilgileri kendi aramızda da paylaştığımızda, kamuoyuyla paylaştığımızda çok gerçekleşmediğini görmüştük. Sanırım bunun üzerine biraz ilginç bir şekilde Bilim Kurulu toplantısı sırasında Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye bağlanarak bu demeci neredeyse paylaşmış oldu, hani 120 milyon doz Biontech aşısının geleceğini. Bu da ilginç bir durum ama sonuçta haber sevindirici. MRNA Türkiye’ye gereken miktarda geleceğini bilmek rahatlatıcı. Tabii burada senin de dediğin gibi bu olmaktan imtina eden grup infodemi nedeniyle aslında olması gereken grup. Asıl olması gereken grup risk faktörleri nedeniyle bir öncelik sıralaması yapılacaksa bu bilginin de umarım artık yanlış bilginin toplumda düzeltildiğini umuyorum. Çünkü 1 Haziran’dan itibaren 50 yaş üstünün de MRNA aşısı olan Biontech Pfizer aşısıyla aşılanacağı söylendi.
ÖM: Ben bu noktada bir şey daha sormak istiyorum, hem size Özlem Hanım hem de Osman Elbek’e. Birincisi bu infodemi denen şeyin çok büyük zararları olacağı açıkca ortada, ikincisi bu şeffaflık olmaması Türkiye’de biraz önce Osman Elbek’in de kısmen değindiği gibi. Yani yeterince temel kaynaklardan, resmi kaynaklardan yeterince net doğru bilgi edinmekte zorluk çekiyor toplum. Bir üçüncüsü de tabii bu aşının dağılımı konusunda yani tamamen zengin ülkelerin elinde toplanmış, kendi yurttaşlarını aşılayıp Afrika başta olmak üzere yoksul ülkelere de aşının gitmemesi gibi muazzam bir adaletsizlik ve buna karşı yükselen bir toplumsal dalga var. Hepsini birden Açık Radyo’ya da bir şekilde sonunda her zaman olduğu gibi bağlamaya çalışıyorum, yani içinde bulunduğum bu olağanüstü koşullarda enfodeminin yalan yanlış bilgi kirlenmesini had safhada ve eşitsizliklerin üstünün kapatıldığı, medyanın da ciddi bir şekilde bu sorumluluğu yerine getirmediği yani olması gereken çünkü onun da oldukça zengin kişiler tarafından kontrol ve sahipliği onlar tarafından yapıldığı için deniyor. Bu konularda ne dersiniz?
ÖA: Ben bir şey söyleyebilir miyim Osman uygun olur mu?
OE: Tabii tabii.
ÖA: DSÖ’nün 24 Mayıs’ta başlayan 1 Haziran’a kadar sürecek olan 74. Dünya Sağlık Asamblesi (DSA) var, yürütülüyor, önceden her yıl İsviçre’de Cenevre’de yapılan bu DSA şimdi sanal ortamda yürütülüyor. Buradaki tartışmaları tam Ömer Bey’in dediği gibi basından duymak, öğrenmek mümkün olmuyor. Halbuki ne kadar önemli değil mi? Bunlar konuşuluyor aslında, eşitsizlikler, DSÖ içinde de konuşuluyor. Belki bunu DSÖ’nün kanallarından canlı olarak da izlemek mümkün ya da kayıttan izlemek mümkün. Burada dünyadaki duruma ilişkin olarak dünyadaki tüm aşıların %75’inin 10 ülkeye yapıldığını ve Afrika’daki, daha doğrusu mevcut aşıların sadece %1’inin Afrika’daki ülkeler uygulanabildiğini söylersek herhalde buradaki sizin de dikkat çektiğiniz geniş olarak konuşulmayan aşı eşitsizliği konusunun ne kadar önemli olduğunu görmüş oluruz.
ÖM: Evet, medyanın muazzam bir eksikliği var.
OE: UNICEF’in bununla ilgili önemli bir verisi var, bugün itibariyle satın alınan aşılarla dünyada hedef nüfusun %86’sı aşılanabilmiş, başka bir ifade ile 10 kişiden 9’u bugün itibariyle satın alınmış aşılarla aşılanabilir. Ancak biraz önce sayın Madra’nın da belirttiği gibi dünyadaki eşitsizlik nedeniyle, bunu şöyle okuyalım gelişmiş kapitalist ülkelerin aşıları gasp etmesi nedeniyle aşılanabilir nüfus %46’ya düşüyor %86’dan, 10 kişiden 3’üne, 4’üne düşüyor. Bunun kabul edilebilmesi mümkün değil. Biz aşılar konusunda muhtemelen haftaya patent konusunu ayrı bir başlık altında zaten değerlendirmeyi düşünüyoruz.
ÖA: Aslında Türkiye’de de mesela şimdiye kadar nüfusun yaklaşık %15’i aşılanmış oldu. Biz de bu olması gereken orandan epey uzağız ve bu yapılan aşıların da 6 milyonu Biontech Pfizer aşısı diğerleri Coronav aşısı. Burada belki kısaca aşı etkinliklerinden söz edelim mi Osman?
OE: Tabii.
ÖA: Üzerinde bu kadar duruyoruz. Aslında MRNA aşılarının daha etkili olduğu ilk çalışmalardan itibaren ortaya konmuştu. Şöyle, mesela bizim bir inaktif aşıdan bizim ülkemiz için Sinovac firmasının Coronovac aşısından söz ediyoruz. Bu aşının etkili olabilmesi için 1 ay arayla yapılan 2 dozdan sonra ikinci haftanın geçmesi gerekiyor. Yani aşı olduktan sonraki 6. haftadan itibaren koruyuculuk başlıyor bildiğimiz gibi ve bu koruyuculuk Türkiye’de yürütülen çalışmalarda %70-80’lerde bulunan, daha sonra Brezilya’dan %50’lerde denilen koruyuculuk farklı şeyleri tanımlıyor. Yani gerçekten hastaneye yatışı ağır hastalığı aşağı yukarı %70-80 oranında engelliyor ama bulaştırıcılığı sadece %50’nin biraz üzerinde engelleyebiliyor, Koronavac aşısı için konuştum bunları. Oysa MRNA aşıları Biontech Pfizer özelindeki çalışmalar gittikçe daha yaygınlaşıyor, görüldü ki örneğin İsrail’de yapılan yaygın aşılamanın verileri
ÖM: Kesilme oldu galiba?
ÖA: Özür dilerim kesildi. Bu çalışmanın İsrail’de aşı olan 500 bin kişinin ve aşı olmayan 500 bin kişinin karşılaştırıldığı çok iyi bir araştırma New Journal of Medicine isimli dergide çıkan yayında görüldü ki 2 dozdan sonra bu MRNA aşılarının koruyuculuğu %90’ların üzerinde, bulaştırıcılığı engelleme oranı da benzer. Bu çok önemli bir veri çünkü bizim Coronovac aşısıyla elde edemediğimiz hafif, daha doğrusu düşük oranda elde ettiğimiz hafif hastalığı ve bulaştırıcılığı engelleme amacını bu MRNA aşıları çok daha yüksek oranda sağlayabiliyor. Hatta tek dozdan sonra bile etkinliği MRNA aşılarının fena değil. Son olarak şunu söyleyeyim, Coronavac aşıları mesela tek dozdan sonra korumuyor, hemen hemen hiç korumuyor diyebiliriz. Dolayısıyla mesela Şili’nin yaşadığı sıkıntı da bu.
OE: Zaten İsrail ve ABD de MRNA aşıları sayesinde vakalarına İsrail’de %83, Amerika’da %99 oranında azaltabildiğini gösterdi. DSÖ 25 Mayıs Salı günü açıkladığı son durum raporunda ilk kez aşıların varyantlara karşı ne kadar etkili olduğuna dair bilgiyi de paylaştı. Bu anlamda Coronavac enfeksiyonu önleme konusunda bildiğimiz tek veri Brezilya’da tanımlanmış P1 suşuna karşı hastalık önleme konusunda etkili olduğu gösterildi. MRNA aşılarının hemen hemen hepsinde tüm varyantlarda etkili olduğu hastalık düzeyinde biliyoruz. Bu yüzden Astra Zeneca, Sputnik ve Novavac’in Güney Afrika suşuna etkisiz olduğu bir ortamda Türkiye’nin MRNA aşılarına karşı gelişen infodemiyi önlemesi hayati bir öneme haiz olduğunu düşünelim.
ÖM: Peki ben bir iki şey sorabilir miyim lütfen?
OE: Buyrun.
ÖM: Biraz önce Özlem hanım da söyledi, %15 civarında Türkiye’de aşılanma oranı ve oldukça düşük bir miktar. Bu gerçek rakamlarda neden ulaşılamıyor ve şey yapılamıyor mesela ABD’de Trump yönetiminin, sağ bir yönetimin ne kadar büyük ölüm kayıplarına, ölümlere yol açtığını bizzat gördük, şimdi siz de söylediniz. Yani tekrar ciddi bir şekilde aşılama yapıldığı zaman Donald Trump gitmesinden sonra muazzam bir düşüş kaydedildi ve aşılama sonuç verdi. Peki neden Brezilya’da da yıkıma doğru gidiyor zaten bir popülist lider tarafından. Türkiye’de düşük, hâlâ neden düşük olduğu tartışma konusu. Bütün bunları da şeye bağlamak istiyorum mesela Açık Radyo’nun Dinleyici Destek Günleri’nde bir tek buralarda bizim gibi yerlerde çok az sayıda yerde konuşulabiliyor, o yüzden de desteğin önemini bir kez daha vurgulamanızı, sizin de yapmanızı isteyeceğim.
OE: Tabii tabii kesinlikle katılıyorum Ömer Bey, Açık Radyo’nun sesinin devam etmesi, kısılmaması, aksamaması çok kritik çünkü doğru bilgiyi en azından politikadan, siyasetten, ideolojiden bağımsız olarak gerçekliği ifaode etmesi. İnfodemilerin ve politikaların sorunlarını ortaya koyması açısından değerli. Türkiye neden aşıyı yapamıyor? Elinde aşı yoktu ve hali hazırda yok yeterince. Biz ortalama 3 günde 100 kişi başına 1 kişiyi aşılayabiliyoruz. Örneğin Katar bugün itibariyle her gün 100 kişiden 1 kişiyi aşılıyor, yani bizim 4 katımızdan daha fazla aşılama yapıyor. 120 günü aşmış bir aşılama politikamız var, uygulamamız var, burada ortalama 210 bin günde kişi aşılayabiliyoruz. En yüksek sayıyı 18 Şubat’ta ulaştık, 435 bin. Türkiye’nin sağlık alt yapısı çok daha fazla aşılamaya uygun, aşı yoktu, Türkiye yanlış bir aşı politikası tercih ettiği için. Ne yazık ki bugün itibariyle 14% gibi bir oranla nüfusun bağışıklamayı sağlayabildi. O yüzden Açık Radyo gibi doğruları, gerçekleri ifade eden, bu anlamıyla da ülkede demokratik bir baskı ve talep mekanizması yaratan seslere, hani hem insani hem program bazında hem ekonomik olarak destek olmak ve yaşatmak çok değerli benim açımdan.
ÖM: Çok teşekkürler. Evet yani bayağı karanlık bir sis perdesiyle sarılı olarak devam ediyoruz yolumuza ve daha bir süre de bununla baş etmek de kolay olmayacak gibi görünüyor. Gerçek rakamlara nasıl ulaşacağız?
OE: İzninizle ben bu karanlık perdeyi Açık Radyo vasıtasıyla aydınlatıp sonra sözü Özlem’e bırakmak istiyorum ve şarkısını da onun vasıtasıyla dinlemek isterim. Biliyorsunuz Açık Radyo’nun en önemli etkinliklerden biri infodemiyi önlemekse bir diğeri de karanlıkta bırakılan bilgileri aydınlatmak, topluma gerçekliği, hakikati söylemek. Türkiye’nin yakın zamana kadar vaka sayılarını hep birlikte gerçekliğini görebildik. Vefat sayıları konusunda bir türlü gerçekliği göremiyoruz. Bu vesileyle ilk kez Açık Radyo’da kamuoyuna ve medyaya paylaşmak itibariyle olsun, Türkiye’nin gerçek vefat sayısını en azından 15 Mart 2021 tarihi itibariyle 21 ildeki gerçek vefat sayısını bilebiliyoruz Covid-19’a bağlı. 21 il derken bunun içinde 11 büyükşehir, 10’u il olmak üzere CHP belediyelerine ait defin ruhsatlarından bu bilgiyi öğrenebiliyoruz. Bu 21 ilin toplam nüfusu 40 milyon 782 bin ki Türkiye nüfusunun yaklaşık %49’u, yarısı kabaca diyebiliriz. Burada elde ettiğimiz veriler de kabaca Türkiye nüfusunun yarısının Covid-19’a nasıl bir ölümcül yıkıma neden olduğuna işaret ediyor. Veri 1 Mart 2020 ile 15 Mart 2021 tarihleri arasındaki bu illerdeki defin ruhsatlarında bulaşıcı hastalık veya Covid-19 yazan kişilerin rakamı. 15 Mart 2021 tarihi itibariyle resmi vefatımız 29.552 idi Covid-19’a bağlı. Bu 21 ilin defin ruhsatlarından elde ettiğimiz veriler 21 il için 45.092. Resmi verinin yani Türkiye’yi tarifleyen 29.552 vefatın aksine sadece 21 ilde 15 Mart 2021 tarihi itibariyle 45.092 Covid-19 ve bulaşıcı hastalık ölümü vardı. Bu Türkiye için açıklanan verinin %52’si daha fazla demektir, sadece 21 il için. Başka bir bilgi daha paylaşayım, resmi ölüm hızı Türkiye’de her 100 bin kişiye 35’tir. Bu vefat oranı dünyada çok düşük oranlardan biri ve gerçeklikle ilgisi olmadığını biliyorduk. 21 ile göre ölüm hızı hesaplandığında ise bunun 3 katı ortaya çıktı. Her 100 bin kişide 110 insanı ne yazık ki bu 21 ilde Covid-19’a bağlı kaybetmiş durumdayız, resmi rakamın 3 katı. En yüksek kayıplarımız hangi illerde yaşandı derseniz hemen herkesin aklına İstanbul geliyor ama veri öyle değil. Tahmin ettiğimizden başka bir şeydir veri. En yüksek Covid-19’a bağlı ölüm 21 il içerisinde Kırşehir 100 bin’de 157 ile geliyor, peşisıra Bolu, Hatay, Adana, İstanbul 5. sırada. Bu vesileyle de Açık Radyo’nun bir kere daha sesinin ne kadar gür çıkması, bu verilere, bu gerçekleri hayatı paylaşmak açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sevgili Özlem, söz sende.
ÖM: Teşekkürler. Bu son derece yani şimdiye kadar hiçbir zaman açıklanmamıştı bu netlikte, bu veriler olarak olanca netliğiyle hiçbir zaman açıklanmamıştı. Çok son derece faydalı oldu, çok teşekkür ederiz.
ÖÖ: Kesinlikle çok önemli, bunu yayınlayacağız.
OE: Bu da Açık Radyo’nun bu ülkeye gerçekliği ifade etmesi açısından önemli bir veri kaynağı olsun.
ÖÖ: Bu veriler yayınlanacak mı yakın zamanda?
OE: Bu veriler CHP tarafından kısıtlı bir vaziyette açıklandı, o yüzden ben de Açık Radyo vasıtasıyla kamuoyuna duyurmuş olayım ve kamusallaşsın bu bilgi. Fiilen sizin vasıtanızla yayınlamış olsun.
ÖM: Evet yayınlamış olduk. Çok teşekkür ederiz valla. Evet galiba sonuna geliyoruz sürenin. Bu bölümün çıkışında zaten birazdan teknik arızalardan dolayı bir hayli gecikerek başlamıştık. Onun dışında çıkışında Açık Gazete’den veda edeceğiz, sonra da Eraslan Sağlam katılmasıyla birlikte şenliğimizi sürdürmeye çalışacağız bıraktığımız yerden Dinleyici Destek Projesini. Siz birşey söylüyordunuz?
OE: Özlem’den bir şarkı alacağız ve son sözlerini alacağız.
ÖA: Ben de gerek bu sayıların ve mevcut durumun paylaşılması gerekse toplumu ilgilendiren önemli bilgilerin paylaşımı, doğru bilgilerin paylaşımı için Açık Radyo’ya ve emek verenlere çok teşekkür ederim. Bugünü umutlu, neşeli ve keyifli bir şarkıyla sürdürebilmek için de Bob Marley’den 'Three Little Birds' şarkısını eğer uygun olursa, mümkün olursa dinlemek isterim. Teşekkür ederim.
ÖM: Tabii, çok teşekkür ederiz. O zaman Özlem Hanım bitiriyoruz burada programı Osman bey görüşmek üzere diyoruz. Çok teşekkürler.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
OE: İyi yayınlar, iyi günler!