Ya sakatlar ve sakat kalanlar?

-
Aa
+
a
a
a

Alper Tolga Akkuş ile Ekin Alankuş, deprem sırasında sakat olmayı, deprem nedeniyle sakat kalmayı ve deprem sonrasında yararlanılabilecek psikolojik yardımları konuştu.

Fotoğraf: AA
Ya sakatlar ve sakat kalanlar?
 

Ya sakatlar ve sakat kalanlar?

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Bugün 14 Şubat 2023 Salı. 6 Şubat Pazartesi, sabah 04:17’de ve yine aynı gün saat 01:00 civarında iki ayrı deprem iki ayrı yerde meydana geldi. Sonuçlarını tüm dünya gibi siz de biliyorsunuz. Depremde sakatlar ne yapıyor, sakat kalanlar ne yapacak? Onların travması, psikolojisi ne olacak? Bu konuları Ekin Alankuş’la konuşacağız. Hocam hoş geldiniz. Nasılsınız?

Ekin Alankuş: Merhabalar, hoş bulduk. Ben de herkes gibi çok üzüntülüyüm maalesef. Öfkeliyim, malum durumlardan ötürü. Bugün umarım konuşacaklarımız bir nebze olsun bu süreçle ilgili belirsizliği ortadan kaldırır.

A.T.A.: Çok sağ olun konuk olduğunuz için. Profesyonel geçmişinizle ilgili konuşarak başlayalım isterseniz programa.

E.A.: Tabii. Psikolog ve psikoterapistim. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde psikolojiyi bitirdikten sonra Avusturya'da 7.5 sene kaldım. Orada Sigmund Freud Üniversitesi'nde psikoterapi okudum ve lisans derecemi aldım. Daha sonra da aynı okulda yüksek lisans derecesini elde ettim. Hem akademik hayatım boyunca hem de sonrasında aldığım eğitimlerle uzmanlığımı travma üzerine yaptım. Orada 7 sene bir psikiyatri hastanesinde çalıştım. Kırılgan gruplarla, mülteci kamplarında emek verdim. 2018 yılında Türkiye'ye dönüş yaptım. Ondan sonra da “Sınır Tanımayan Doktorlar”ın teknik destek sağladığı, işkence ve kötü muamele görüp hayatta kalmış mültecilerle çalıştım. 4,5 sene boyunca bu projede görev aldım; ilk 3 senesi psikolog olarak, son 1,5 senesinde ruh sağlığı ekibinin yöneticisi olarak. 2019’dan beri de Korto Psikoloji’yle eş zamanlı çalışıyorum. Geçen senenin sonundan itibaren projemiz bitti ve şu anda Korto Psikoloji’de çalışmalarıma devam ediyorum. 

A.T.A.: Psikoloji dünyası, psikologlar dünyası depremle ilgili ne yaptı? Nasıl çalışmalar var? Bu konuda bir bilginiz var mı?

E.A.: Şu an tabii ki daha temel ihtiyaçlar ön planda ama saha çalışması yapılıyor, bundan sonrası için ne yapılabilir diye organize olunuyor. Birçok gönüllü var. İnsanların yardıma ne kadar gönüllü olduklarını, ellerinden geleni yaptıklarını da söylemek lazım. Bazı ekipler tabii ki önce saha araştırması yapılacağı için organize olup deprem bölgelerine, afet bölgelerine gitti. Oradaki ihtiyaçları belirleyip ondan sonra da müdahale planlarıyla geleceklerdir. Şu anda akut bir durum olduğu için yatışması bekleniyor. Bu noktada yapabileceklerimiz daha sınırlı. Psikolojik destek vermeden önce, yapılacakların yapılıp, temel ihtiyaçların karşılanıp, ondan sonra bir müdahale planının yaratılması gerekiyor.

A.T.A.: Bu haftaki konu başlığı “Ya sakatlar ve sakat kalanlar?” Çünkü böyle durumlarda hep “Şu kadar kayıp, bu kadar yaralı var” deniyor, ama o yaralıların nasıl yaralandığı, kaç kişinin sakatlandığı, sakat kaldığı, bu insanların içinde sakat var mıydı hiç konu olmuyor. Ben bu bir haftalık süreçte bir doktor kadının bir ses kaydını dinledim. “Çok fazla amputasyon var, sakat çocuklar var” diyordu. Çok insan var böyle. Ancak sakatlık konusunu ele alınca “Ya sıra ona mı geldi? Şu anda daha önemli şeyler var” da deniyor. Çok büyük bir afet yaşıyoruz. Tabii deprem doğal bir şey ama depremin yanında insani kusurlarımız da var. Binlerce kaybımız var. Bu travma hakkında kendi profesyonel geçmişinizden bakarak ne söylemek istersiniz?

Engelli bireyler ve travma

E.A.: Öncelikle tabii herkesin tekrar başı sağ olsun. Kalanlara da sabırlar dilerim ve belki bu program aracılığıyla da şunu söyleyebilirim; yardıma da yardım sağlamaya da her zaman açığız. Bize ulaşmaları yeterli olur. 

Sorumuz şu: Travma nedir? Travma, bir kişinin vücut veya psikolojik bütünlüğüne yapılan bir tehdittir en basit hâliyle anlatmak gerekirse. Böyle durumlarda bildiğimiz baş etme mekanizmalarımız yetersiz kalır ve bunun sonunda da kişi çaresizlik, dehşet ve korku gibi duygulara hapsolur. Bu duygular tarafından terörize edilir. Tehlike anında kaçmak ya da savaş mekanizmamız devreye girer. Fakat travmalarda bu mekanizmamız çalışmadığı için donma tepkisi veririz. Bundan dolayı da dediğim gibi, özellikle çaresizlik duygusu tarafından kişi terörize edilir. Bu olayların etkileri herkes için çok zorlayıcı olabilir. Yani travmatik olaylar yaşandıktan sonra en sık görülen psikolojik rahatsızlıklar sırasıyla kaygı bozukluğu, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğudur. Tabii ki bunu böyle söylüyorum ama içinde bulunduğumuz durum dahilinde şu an akut dönemdeyiz, bir ay sonra daha net bir şeyler söylenebilir kişilerin semptomlarıyla ilgili. Tabii ki akut reaksiyon veriyorlar şu anda yaşanan olaylara. Bunu dinleyen arkadaşlar “Bunların hepsi bende var” diyebilir. Şu an normal de zaten böyle hissedilmesi. Bunun da altını çizmek istiyorum. Çok sevdiğim bir hocamın bir sözü vardı “Şimdi hepimiz travmatik rahatsızlıklar, psikolojik rahatsızlıklar gösterecek miyiz” sorusunun cevabı olarak, “Her merdivenden düşen ayağını kırmıyor” demişti. Travmatik olaylara maruz kalan arkadaşların maalesef yüzde 5 ila 8’i arasında bir kesim psikiyatrik ve psikolojik müdahaleye gerçekten ihtiyaç duyuyor. Yüzde 20, 25 arasındaki kesim de risk grubundadır. Bunu da altını çizmek istiyorum.

Şimdi sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, bedenen engeli olan arkadaşlar bunu acaba nasıl tecrübe etti, ne yaşadı diye. Bu sorunun cevabı hem çok zor hem çok öznel ama ben birkaç tane kilit noktanın altını çizmek istiyorum. Birincisi, kişinin kendi bedenine, yeni beden formuna ne kadar adapte olduğuyla alakalı. Kişinin kendi bedeninin uzmanı olması burada bence çok belirleyici bir faktör olacak. Bütün araştırmalar da bunu söylüyor zaten. Bunun yanında, bedenen engeli olan arkadaşlar doğal afetlerde nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini biliyor mu? Eğitim aldılar mı hiç ya da çevresi aldı mı? Bu eğitimler AKUT gibi kurumlarda veriliyor. Bu iki saydığım nokta da az önce belirttiğim travmanın yarattığı müthiş çaresizliği en aza indirmek için iyi birer koruyucudur. Şimdi bunun yanında zaten bedenen engeli olan arkadaşların bazı sosyal durumlarda, dışlanmışlık gibi mesela, bazı problemleri olabiliyor. Yine dışlanırım korkusu bu süreçte daha ön plana çıkabilir ve maalesef bu az önce saydığım kişiyi terörize eden duyguları, kaygı, korku, çaresizlik ve benzeri duyguları daha yoğun hissetmek mümkün olabilir. Burada önemli bir nokta da şu: Tahliyedeki bilgisizlik veya kişilerin zaten dışlanmayla ilgili bir problemi varsa acaba geri planda kalabilir miyim gibi korkular travmanın gelişmesine zemin hazırlayabilir.

Burada müdahale piramidinin iyi işliyor olması lazım. Müdahale piramidi nedir? Müdahale piramidinin altında en temel ihtiyaçlarımız yatar; barınma, yiyecek, sağlık. Bunlar gibi temel ihtiyaçların karşılanıyor olması çok önemlidir. Ama az önce neden bahsettik? Bedenen engeli olan arkadaşların dışlanmak gibi bir korkusundan bahsettik en sık karşılaştığımız. Bu noktalarda atılacak adımlarda asla dışlanamamaları, hatta önceliklenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burada toplum, çevre, aile desteği, ikinci basamak olarak oradaki topluluğun, halkın desteği çok önemlidir. Psiko sosyal yardım ve gerekirse uzman destekleri piramidin en tepesindedir. Deprem gibi bir doğal afet deyince, sadece deprem anını düşünmememiz gerekiyor, bence bu noktada çok kritik ve önemli. Sadece deprem anı değil bütün bir süreçte dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü travma sonrası günlük işlevselliğin geri kazanımı çok önemlidir. Travmalar büyük bir kontrol kaybı yaratır. Bilmiyorum sorunuza cevap verebildim mi?

A.T.A.: Benim hiç bilmediğim bir konu bu. Tabii dinleyenlere illa ki faydası olacaktır.

E.A.: Basit bir şekilde anlatmaya çalışıyorum ki herkes anlayabilsin.

"Uzuv kaybı yas süreciyle benzer bir süreçtir"

A.T.A.: Şimdi, başka bir mühim konuya geçiş yapmak istiyorum: Deprem nedeniyle, umarım olmaz ama, yine çok büyük sayıda insan sakat kalacak ve onlara bu durumun hayatın sonu olmadığını, bu sakatlığın hayatta yeni bir durum, yeni bir koşul olduğunu açıklamak lazım. Ben de sakat bir birey olduğum için bunu rahat rahat söyleyebiliyorum. Siz de deprem sırasında sakat kalan insanların bununla intibak etme sürecine daha önce değindiğiniz. İlk ve en önemlisi günlük rutine geri dönülmesi dediniz. Bu konuyla ilgili başka bir şey söylemek ister miydiniz?

E.A.: Tabii. Uzuv kaybı, işlev kaybı aslında yas süreciyle çok benzer bir süreçtir. Yas sürecinin 4 ana evresi vardır bizim bildiğimiz. Sürecin 4 ana evresinden birincisi şok evresidir. Bu birkaç saat sürebilir veya birkaç gün sürebilir. Kişi tabi yaşadığı olayı anlamlandıramaz, burada bir şok hâlindedir. İkinci evre inkâr. İnkâr evresi üç hafta ila iki buçuk ay arası sürebilir. Kişi, adı üstünde, yaşadığı şeyi inkâr eğilimindedir. Üçüncü basamakta depresyon ve öfkeyi görürsünüz. Depresyon ve öfke başlığında hayattaki değişiklikleri görme, tecrübe etme, günlük zorluklar ve gelecek korkularıyla yüzleşmeye başlar ve bunları gerekirse tecrübe edersiniz. Gelecek korkuları baş gösterir. Kişiler de zaten bu evrede terapilere veya psikiyatrik tedavilere başlarlar. Kaygı, çaresizlik hissiyatı, içe dönüklük veya dışa dönük öfke patlamaları, sosyal olarak bir izolasyon bu evrede çok sık karşılaştığımız duygusal durumlardır. Bundan sonraki evremiz ise kabul evresi. Bu noktada artık kişiler yeni vücut formunu tanımaya, anlamaya ve kabul etmeye başlar. Bu yeni vücut formuyla neler yapabileceğini öğrenir ve tecrübe eder. Dediğimiz üzere, travmalarda günlük hayattaki işlevsellik çok azalıyor. Ama bu kabul süreciyle beraber işlevsellik arttığı için otomatikman travmanın etkisi de biraz azalmaya başlıyor. Tabii ki bu rehabilitasyon süreci dediğimiz sürecin, sadece fiziksel veya sadece psikolojik olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bence bunun da altını çizelim burada. Çok kapsayıcı bir yaklaşımın olması gerektiğini düşünüyorum. Sadece yeni beden formu olan kişileri değil çevresini de bilinçlendirmek, o kişilere eğitim vermek çok önemli. Bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının ehemmiyetinin yüksek olduğunu düşünüyorum.

A.T.A.: Deprem özelinde olumlu örnek olarak verebileceğiniz bir durum var mı?

E.A.: Ben 99 depremini de yaşamış biriyim, o zamanlar ne yapılacağı hiç bilinmiyordu. Ne deprem biliniyordu ne de depremden sonra ne yapıldığı, nasıl yapılacağı, nasıl davranılacağı… Hiçbir şey bilinmiyordu diyeyim. Şimdi çok daha eğitimli arkadaşlar var. Çok daha fazla kişiye ulaşıldı. Dernekler var ve daha tecrübeliler. Büyük bir bilgi ve kaynağı var bu derneklerin. Onlar da eğitimler veriyorlar. Bu çok mühim. Eğitimi sadece bir kişiye değil bir çevreye vermemiz gerektiğini anlamamız lazım öncelikle. Önce kişinin yakın çevresine, daha sonra da genele yaymamız lazım bu eğitimi.

A.T.A.: İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi sürekli paylaşım yapıyor Twitter'dan. Engelli bölümleri olarak tek tek “işitme engelli, görme engelli, nöro çeşitli, ortopedik…” diye saymışlar. Bir de nöro çeşitliler için de Afet Otizm Dayanışma Ağı kuruldu. Merhaba Spektrum var, Ceviz Otizm var, başka dernekler de var. Yani bu tür çalışmalar var. Erişilebilir Her Şey’i söylemiştim zaten. Onlar da çalışıyor. Siz son olarak neler söylemek istersiniz Ekin Hocam?

E.A.: Ben şunu söylemek isterim. Bizde kalıplaşmış bir söz vardır: “Ben o niyetle yapmadım, ben o niyetle söylemedim” diye. Biz biraz ben odaklı yaşadığımızdan dolayı karşıdaki kişide nasıl bir etki bıraktığımıza pek dikkat etmiyoruz. Şimdi Dünya Sağlık Örgütü'nün sayılarına bakabilirsek, 1.2 milyar kişinin bedenen engeli olduğu söyleniyor ki bu dünya nüfusunun neredeyse sekizde birinden fazlasına karşılık geliyor.

A.T.A.: Sakat aktivistlerinin %15'iz biz diye bir sloganları var.

E.A.: Burada altını çizmemiz gereken şeyler farkındalık ve dahiliyettir. Farkındalığı kimler veriyor? Bu eğitimleri, farkındalık eğitimlerini sivil toplum kuruluşları veriyor, üniversiteler veriyor, belediyeler veriyor. Düzenli eğitimler hâlâ devam ediyor. Düzenli bilinçlendirmeler, eğitimler, bedenen engeli olan arkadaşlara ve sonra yakın çevresine verilmeli. Bu eğitimlerin içinde psikolojik aksiyon dediğimiz eğitimler olması lazım, fiziksel eğitimler olması lazım, haklara erişim olması lazım ve eğitimlerin çok kapsayıcı olması lazım. Dahiliyet de çok önemli. Sosyal hayat ve iş hayatına katılımın teşvik edilmesi gerekli. Dayanışma bu noktada çok önemlidir. Afetler sırasında herkes birbirine yardım eder, etmeye çalışır, dayanışma duygusu herkesçe hissedilir. İşte bu dayanışmanın sürdürülebilir olması çok kıymetli. Sosyal hizmetler maalesef Türkiye'de pek bilinmiyor. Terapiye erişim herkesin hakkıdır.

E.T.A.: Çok sağ olun. Bir de siz başta dediniz ya bize ulaşın, biz destek veririz diye. Nasıl ulaşacaklar size?

E.A.: E-posta adresimden: [email protected]. Bana bu adresten ulaşılması mümkün. Onun dışında Türk Psikologlar Derneği'nin sayfasını takip edebilir herkes. Orada da arkadaşlarımız organize oluyorlar. Dilenirse Korto psikolojinin numarasından da bana ulaşılabilir. LinkedIn’den de ulaşılabilir hâldeyim. Varsa soruları arkadaşların hiç çekinmesinler. Elimden geldiğince yardım etmekten onur duyarım.