Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Altın Koza’da Ulusal Uzun Metraj’da yarışan "Hêvî" filminin yönetmeni Orhan İnce ve filmdeki sağır karakteri canlandıran Bedriye Roza Çelik ile bir araya geliyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 2 Ekim 2024 Çarşamba. Bu hafta programı destekleyen Irmak Karasu’ya teşekkür ederek başlamak istiyorum programa. Bir hafta önceki programda Esin Hanım’ı konuk almıştım ve Altın Koza içeriğini konuşmuştuk - tam da Altın Koza'nın ortası Çarşamba günüydü. Aslında garip bir şey tabii; bu bir bant kaydı ve biz şu anda da programı Çarşamba günü sizin dinlediğiniz programın sabahında hazırlıyoruz konuklarımla. Salı günü, 24 Eylül 20:30’da festivalin gösterimlerinin yapıldığı PGM salonunda bir film seyretmiştik. İçerik konusunda Uğur Yüksel’e festivale gitmeden önce yazmıştım; ‘Festivalde sakatlığa dair bir film var mı?’ diye. O da ‘Tek bir film var Alper Bey, o da Hêvî (Umut) filmi demişti. Şu anda da konuklarım o filmin yönetmeni Orhan İnce ve o filmdeki sağır karakteri canlandıran Bedriye Roza Çelik. Roza ve Orhan Bey hoş geldiniz programa. Nasılsınız, iyi misiniz?
Orhan İnce ve Bedriye Roza Çelik: Hoş bulduk, çok sağ olun. Siz nasılsınız?
Alper Tolga Akkuş: Teşekkür ederim. Benim bir ilk sorum var, hep böyle başlıyorum programlara Sakat Muhabbet’te. Orhan Bey kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır? Roza Hanım kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır? Bir sakatlığınız bulunuyor ise belirtir misiniz? Önce Roza ile başlayalım.
Bedriye Roza Çelik: Öncelikle ben Ben Bediye Roza Çelik. Filmimizdeki Zeyno, Zeynep karakterini ben canlandırıyorum. Zeynep sağır ve dilsiz bir kız, işaret dilini çok fazla kullanmıyor ama abisiyle aralarında oluşturduğu küçük işaret dilini kullandığı sahneler var, bunun dışında Zeyno çok bir işaret dili kullanmıyor, bakışları ile anlatıyor..
A.T.A.: Filme geleceğiz Rozacığım. Roza Çelik kim? Önce Roza’dan bahset bize. Roza kimdir, ne yapmıştır bugüne kadar? Filmi soracağım sana zaten.
B.R.Ç.: Tamam. Ben küçük bir çocuk oyuncuyum.
A.T.A.: Kaç yaşındasın?
B.R.Ç.: 12 yaşındayım, 13’üme gireceğim.
A.T.A.: Ama filmde iken 9 yaşında mıydın?
B.R.Ç.: Evet. Filmimiz üç yıl sürdü.
A.T.A.: Evet. Ne yapmıştır Roza bugüne kadar o 12 yıl içinde?
B.R.Ç.: Ben bu 12 yıl içerisinde iki tane dizide hatta üç tane dizide oynadım, iki tane de sinema filminde yer aldım. Bunlardan en büyüklerinden biri kesinlikle Hêvî’ (Umut) idi. Çok fazla reklamda da oynadım açıkçası.
A.T.A.: Tamam. Bir sakatlığın var mı?
B.R.Ç.: Yok.
A.T.A.: Tamam. Orhan İnce kimdir, ne yapmıştır bugüne kadar?
Orhan İnce.: Ben Orhan İnce. Marmara Sinema Televizyon bölümünü bitirdim ve orada yüksek lisans yaptım. Bugüne kadar üç tane kısa film çektim. Bu filmler birçok festivalde gösterildi ve ödüller aldı. Hêvî, benim ilk uzun metraj filmim. Bundan sonra da sinema sanat yolculuğumuza devam edeceğiz.
A.T.A.: Tamam. Senin bir sakatlığın var mıdır?
O İ.: Yok.
Hêvî Filminin Yapım Süreci
A.T A: Ben de Marmara Gazetecilik mezunuyum, üniversitemiz aynıymış. Şimdi filmin hikayesine gelelim. Esin (Küçüktepepınar) Hanım girişte, ‘Önceden bir konuşalım’ demişti ve sen de demiştin ki, ‘Sekiz senedir bekliyorum bu anı, hemen izleyelim.’ O sekiz seneyi bir alalım mı senden, neler oldu?
O.İ.: Biz 2016'da resmi olarak başladık. İstanbul Film Festivali'nin ‘Köprüde Buluşmalar’ bölümüne, film geliştirme atölyesine seçildik. Daha sonra yurt dışında başka platformlara da gitti ve 2017'de ise bakanlıktan destek aldık. 2018'de TRT 12 Punto’dan ‘Ön Alım Ödülü’nü aldı proje ve biz filmi çekelim dedik ama o sene de korona çıktı. Koronadan dolayı zaten iki yılımız öyle geçti.
A.T.A.: Sen film sonrası söyleşide demiştin, ‘Evlendim, çocuğum oldu, ikinci çocuğum doğdu’.
O.İ.: 2016'da. Aslında bu projeye başlamadan önce nişanlıydım ben, sonra evlendim, çocuk oldu. Ondan sonra çocuk 5 yaşına bastı ve bu filmde de oynadı. Sonra bir çocuğum daha oldu, o da şimdi 1 yaşında. Yani süreç çok uzadı biraz. Sonra deprem oldu, ekonomik kriz derken...
A.T.A.: Saçlar da ağarmış zaten. O süreçte mi ağardı yoksa?.
O.İ.: Aynen. Filme başlamadan önce genç bir yönetmendim, 33 yaşındaydım bu film ilk çıktığında, proje aşamasındayken. Film bitti ve bugün 41 yaşındayım. Yani süreç biraz şanssız geçti benim için ama tabii film bitti.
A.T.A.: Dün gösterim sırasında çok mutlu muydun? En sonunda bir gördüler, ettiler ve beğenmişler - beğenmişler önemli deği ama gördüler mi dedin?
O.İ.: Yani zaten kişisel bir şey o. Şimdi kimi gelip boynuna sarılıyor, ağlıyor, ne güzel yapmışsın diyor, kimi övüyor, kimi işte beğenmeyebiliyor. Bu bizim işimizin doğasında olan bir şey yani çok kişisel. Şimdi jüri filmleri izleyecek, başka bir filmi seçecek. Başka bir jüri olsa başka bir şey çıkıyor. O yüzden normal yani böyle şeyler.
A.T.A.: Bir de Roza’dan alayım. Sen 2012'li misin?
B.R.Ç.: Evet.
A.T.A.: Şimdi 2016’da, proje ilk çıktığında sen 4 yaşındasın aslında. Sen nasıl dahil oldun projeye? En başından bugüne kadar özetlesene Orhan Bey gibi Roza.
B.R Ç.: Benim annem ilgileniyor. Benim bildiğim kadarıyla bizim ilk başta bu filmle dahiliyetimiz yoktu. Ben Maraşlı dizisine başladığımda Orhan Hocamız beni orada görüp oyunculuğumu çok beğenerek annemle konuşmayı istemişti. Orada yine konuşamayan, hadise geçirmiş bir kızı canlandırıyordum. Bildiğim kadarıyla böyleydi ve ondan sonra filme ben de dahil oldum.
A.T.A.: İlk nasıl tanıştın? Deneme çekimi yaptınız mı yoksa direkt tamamdır mı dedi Orhan Bey?
O.İ.: Biz görüştük ondan sonra galiba bir daha görüşmüştük. Biz kararımızı vermiştik zaten.
A.T.A.: Peki o dizideki karakter aslında sağır değil, sadece travmadan dolayı mı konuşmuyordu?
B.R.Ç.:Maraşlı dizisindeki karakter evet, öyleydi.
A.T.A.: Şimdi sakatlık konusuna geçeceğiz. Bizim programımızın tam ortasında bir yerde müzik çalıyoruz. Müziği de konuğa soruyoruz. Ben de Rosa'ya sorayım; sevdiğin bir şarkı varsa söylersen tam burada dinletelim dinleyicilerimize. Var mı öyle şunu dinleyelim dediğimde aklına gelen bir şey?
B.R.Ç.: Çok şarkı dinlemiyorum ama “Cherry Cherry Lady”nin bir tane kısmı var ya...
A.T.A.: Enstrümantal hali yani sözleri yok.
B.R.Ç.: Evet, evet öyle.
A.T.A.: Tamam, arayıp bulursak onu dinletelim sana.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta Altın Koza Film Festivali'nin içindeyken Hêvî (Umut) filminin yönetmeni ve oyuncularından, ana karakterlerinden birisi olan, Zeyno karakterini canlandıran Bedriye Roza Çelik ile beraberiz. İlk bölümde filmin yapım aşamasını konuştuk ama tabi sakatlık teması önemli bizim için. Gösterim sonrası söyleşide ben sağır dilsiz çocuk konusunu sorunca sen demiştin ki ‘Bu hikaye benim yaşadığım bir şey. Benim bir akrabamdan dolayı oldu ve onun da aslında çocukları böyle engelliydi’. O kısmı anlatsana biraz bize.
Hêvî’ye İlham Olan Dayı ve İşitme Engelli 3 Çocuğu: Gülseren, Zeki ve Kezban
O.İ.: Aslında benim hikayesini anlattığım dayımın da dört tane çocuğu var, 3'ü sağır dilsiz. Yani onun hikayede anlattığım için böyle bir şey nasıl işlenebilir ya da ne yapılabilir dedim aslında sağır dilsiz mevzusunda. Sinemamızda genelde bu tarz durumlar ajite edilmeye çok müsait şeyler ve çok kullanıyorlar da işin gerçeği. İnsanlar ilk gördüklerinde ses çıkmıyor, beş dakika sonra unutsunlar istedim. Bizim onlara yaklaşmamız lazım, bizim onlara destek olmamız lazım.
A.T.A.: Sen nasıl yaşadın peki? Üç tane kuzenin sağırdı, sen birebir onlarla yaşadın. Sağır ve dilsiz bir insanla nasıl iletişim kurdun, neler hissettin? Sakat bir bireyle çok yakın temas sağlamış birisin yönetmen olarak da.. Buna dair ne söylersin?
O.İ.: Ben çok seviyorum onları.
A.T.A.: İsimlerini de analım mı burada. İsimleri nedir?
O.İ.: Gülseren, Zeki ve Kezban.
A.T.A.: Tamam. Onlara selam söyleyelim buradan.
O.İ.: Onlarla çocukluğum çok güzel geçti. Zaten onlardan, onların hareketlerinden biraz esinlenerek oldu bunlar. Mesela filmde Zeynep karakteri ile işaret dili ile konuştukları sahnelerde altyazı bırakmadık çünkü evrensel bir işaret dili kullanmadığımız için onların kendi aralarında anlaştığı bir şeydi. Ben de biraz çekimden önce de dayımı - yani sonuçta onlarla hep yaşıyor ve onlarla bir iletişimi var - baz alarak ‘bu sahneyi nasıl yapalım, ne edelim, senin açından nedir’ şeklinde yaptık. Bundan dolayı da bir altyazı kullanmadık.
A.T.A.: Şu anda ne yapıyorlar?
O.İ.: Şu anda köydeler.
A.T.A.: Yani bir iştir, bir şeydir - sakatlıkları yüzünden bulamadılar mı? Hayatları nasıl geçti?
O.İ.: Onlar köy işleriyle uğraşıyorlar.
A.T.A.: Hangi köy, neresi burası?.
O.İ.: Diyarbakır'ın Kulp ilçesi, Ağaçlı Köyü. Oradalar, hayatlarına orada devam ediyorlar. Hayvancılık, tarım, toprak işleri de yapıyorlar köy işleri olunca.
A.T.A.: Köyde çocukluğum geçti benim de. Anavarza Kalesi vardır Adana Ceyhan'da, orada büyüdüm. Köyde sakat olduğun anlaşılmıyor aslında biliyor musun. Sakat olduğuna bakmıyorlar, aslında hayatın içinde oluyorsun. Sizde de öyle değil mi? Sizde de öyledir.
O.İ.: Aynen. Ben bazen diyorum, çok mutlular, bu o kadar güzel bir şey ki... Yani bizim gibi kendine dert edinen değiller, hayatın içerisinde benden daha mutlu mesutlar. Bir kuzenim var, elektronik şeyleri de var yani iki tane telefonu var, laptopu var, iPad'i var. Bütün o şeyi de yaşıyorlar.
A.T.A.: Onlarla konuşurken - işaret dili bilmiyorlar sanıyorum - sz de biliyorsunuz değil mi o dili, onlarla anlaşıyorsunuzdur?
O.İ.: Sen de biz de kendi şeyimizle anlaşıyoruz; ben de işaret dilini bilmiyorum ama birbirimizle iletişim kurabiliyorum.
A.T.A.: Benim halamın oğlunun eşi var, Nimet Abla. Onun anne babası sağır, dilsiz. Onlar her şeyi konuşuyorlar. İşaret dili değil, kendileri onu geliştirmişler. Sizde de öyledir sanıyorum.
O.İ.: Evet, kesinlikle. Yani zaten ondan dolayı dedim, biz o evrensel işaret dilini yapmadık.
Filme Gelen Eleştiri: Sağır Karakter Olmasa Ne Değişirdi?
A.T.A.: Filmde ben her şeyi anladım bu arada. Film gösteriminden sonra burada sinema yazarı bir arkadaşım şöyle dedi bana, eleştiri olarak söyledi ama ben o konuyu onun gibi algılamadım, sana da ileteyim; ‘Madem konuşacaksın Orhan Bey ile Alper’ dedi, ‘Sağır Zeyno karakteri hiç olmasaydı ne değişirdi filmde?’ Şimdi bunu sen yanıtlamadan önce ben bir kaç şey söyleyeceğim. Sakat bir karakterim ve ben sakat biriyim, dünyada, hayatta yaşıyorum. Ben olmasam ne değişirdi? Aynı soru yani. Yani bir şey değişmezdi ama hayattayım. Herhangi birisini hayattan çıkarsa ne değişecek? Hayat sürecek. Buna dair sen ne dersin? Yani o eleştiri gibi söyledi, Zeyno karakteri gereksiz anlamında söyledi. Ama sen dedin ya zaten, ‘Ben ana unsur olarak koymadım onu oraya’ diye. Hayatın içinde sakat insanlar var, o da sakat birisi, doğal bir şey.
O.İ.: Evet, kendi doğal akışında gitsin. Şimdi onun engelli olmasından dolayı o zaman öldürelim mi onu? Yani o bir tercih değil. Bir de senaryo açısından bizim ana oyuncu Çeto gitmek istiyor, baba bir arayış içerisinde ve onları oraya bağlayan bir şey olması lazım. Bir sahnede eve geliyorlar, Roza'yı görmüyorlar, kapıyı çalıyorlar, bulamıyorlar çünkü ses gitmiyor. Yani birinin onun yanında olması lazım. Tamam, kız çocuğu, küçük ama kendi başına da hayatını orada idame edemez, birinin orada kalması gerekiyor yani.
A.T.A.: Yani ne bileyim hayatta onlar da var vurgusu oluyor. Genelde de ‘yazık’, ‘günah’ vurgusu oluyor. Bunun dışında yani bir insanın öyle bir çocuğu sakat olabilir, sağır olabilir, bunda ne var gibi algıladım ben ve çok çok hoşuma gitti. Rıza'ya da söz verelim. Sen peki ne düşünüyorsun. Gösterim sonrasında ‘Sağır ve dilsizler hakkında bir araştırma yaptın mı?’ diye sormuştum. Yapmadığını söyledin ama şimdi filmi çektin, izledin. Şimdi düşünüyor musun ya da merak ediyor musun, sağır dilsizler nasıl yaşıyor hayatlarını diye geçiyor mu aklından? Ona dair sen ne söyleyebilirsin?
Filmin Sağır Karakteri Zeyno ve Role Hazırlanma Süreci
B.R.Ç.: Ya aslında ben filmi çektiğimizde çok araştırma yapmamıştım. Evet, sadece kullandığım o birkaç kelime vardı Orhan Hocanın anlattığı gibi.
A.T.A.: Filmdeki işaretleri o mu sana dedi bunu bunu yap diye? Öyle mi çalıştınız işaretlerin nasıl olduğunu?
B.R.Ç.: O bana aynıları anlatmıştı.
A.T.A.: Aslında o işaretler kuzenlerinin kullandığı aynı işaretler mi?.
O.İ.: Ben biraz onları baz aldım. Hatta dayımı falan çekmiştim; o her sahneyi dayımla bu sahneleri nasıl yaparız diye konuştuk. Ben istedim ki referansım da olsun.
A.T.A.: Dayın izledi mi filmi?
O.İ.: Filmi dayım izlememiş, ona beyaz perdede izleteceğim.
A.T.A.: İpucu verelim. Dayısının hikayesi aslında çoğu anlamda Hêvî filmi. Evet Roza, seni dinlemeye devam edelim.
B.R.Ç.: Ben aslında çok merak ediyorum işaret dilini, engelli insanların nasıl birbirleriyle iletişim kurduğu çok ilgimi çekiyor.
A.T.A.: Hiç denk geldi mi, rastladım mı?
B.R.Ç.: Hiç denk gelemedim ama denk gelip biriyle muhabbet etmeyi çok isterdim.
A.T.A.: Benim bakın, 60. bölüm olacak ve Sakat Muhabbet’e ben de işitme engelli konuk almadım çünkü alırsam nasıl konuşacağım, nasıl yapacağım hep soru işareti bende. Sakatlık dünyasında işitme engelliler bambaşka bir açıda çünkü onların engeli yok sanılıyor. Yani duymuyor, ne var diyor. Yürüyor, koşuyor, görüyor, işitme engeli sanki engel değilmiş gibi bir algı var ama aslında çok büyük bir engel - çünkü iletişim her şey bizim için, böyle bir payı da var aslında. Peki, Roza şimdi sen iki defa peş peşe yani ilkinde konuşmayan, ikincisinde de konuşamayan birer karakteri canlandırdın. Çevrenle, arkadaşlarınla konuştun mu bu durumu? Yani ben sağır bir kızı canlandırdım, şöyle oldu, böyle oldu dediğinde sana tepkiler geldi mi? Anlatsana biraz.
B.R.Ç.: Ben bunları arkadaşlarıma anlatmıştım. Bazı sahnelerimizde annem de benim görüntülerimi almıştı. O sahneleri arkadaşlarıma da izletmiştim. Arkadaşlarım genelde merak etmişlerdi ve onlar da nasıl yaptın diye çok merak etmişlerdi. Beğenmişlerdi açıkçası yani ben de çok beğendim. Bence işaret dili olmasa bile o bakışlar falan çok şey ifade edebiliyor insanlarda.
O.İ: Ben de bu arada seni tebrik ederim çünkü normal konuşarak da oyunculuk yapabilirsin, derdini anlatabilirsin. Senin yaptığın o kadar değerli bir şey ki.. Derdini, oyunculuğunu konuşmadan yapabilmek gerçekten büyük maharet istiyor.
A.T.A.: Başka var mı paylaşmak istediğin şeyler Roza?
B.R.Ç.: Yok, teşekkür ederim.
31. Altın Koza’da Yarışan Tek Kürtçe Film: Hêvî
A.T.A.: Film Kürtçe bir film, o da ilgimi çekti. Hatta söyleşide de bazı arkadaşlar Kürtçe ve Türkçe konuştular, çok hoşuma gitti. Bu sene de Yılmaz Güney'in 40. ölüm yıl dönümüymüş. Umut da Yılmaz Güney'in filmi aslında. Yılmaz Güney'e, Adana sinemasına dair neler söylemek istersin? Örnek aldığım bir sinemacı mutlaka diye tahmin ediyorum.
O.İ.: Benim en sevdiğim film bu arada Yılmaz Güney'in Umut filmi. Hani bir film söyle deseler onu derim mutlaka. Yılmaz Güney gerçekten çok büyük bir sanatçı, bunun için ne bedeller ödedi.
A.T.A.: Filmin ismine oradan da bir esinlenme oldu mu yoksa bağlantısız mıydı?
O.İ.: Yok. Yılmaz Güney'i çok severim, çok sayarım.
A.T.A.: O da Kürt bir sinemacı, onu da vurgulayalım. Hiç vurgulanmıyor ama söyleyelim biz de.
O.İ.: Yani onun sinemasının zekatı ancak bize düşer, öyle söyleyeyim. Yani o derece saygı duyuyorum, seviyorum.
A.T.A.: Şimdi film Kürtçe, Zeyno da sağır dilsiz olunca ben şunu da hissettim ki öyle bir payı var mıdır bilmiyorum, sana sorayım; Kürtçe konuşulmayan yasaklı, duyulduğunda da rahatsız olan kişiler de oluyor Türkiye’de. Biz Rosa'yı sağır dilsiz değil de Türkiye'nin aşırı milliyetçi bir yerinde olan biri olsaydı gene konuşamayacaktı Kürtçe konuştuğu için. Anadili konusunda neler söylemek istersin? Önce senden, sonra da Roza’dan alayım.
A.T A.: Yani Kürtçe olunca film bir yandan Kürtçe konuşturulmuyor ya Türkiye'de bazı yerlerde – karakterin sağır dilsiz olmasıyla ona da bir vurgu yapıldı gibi hissettim ben ama benim hissettiğim bir şeydi o çünkü o filmdeki dünyayı Türkiye say, Roza’yı da Kürt say - duyulmuyor, edilmiyor. Herkes bir şeyler yaşıyor ama o sessiz sessiz geçiyor gibi algıladım. Ona dair yani Kürtçeyi böyle düşünürsek ne söylemek istersin diye aslında sormak istemiştim.
O.İ.: Bizim filmlerin ya da yaptığımız işlerin güzel tarafı da o yani biz de filmimizi sizin sayenizde keşfediyoruz. Yani böyle bir şey olabilir mi ya da olsa nasıl olur ya da insanlar ne düşünür? Yani herkes kendi hissettiği şeyi söylüyor ve güzel düşündünüz bu arada. Siz söyleyince benim de aklıma böyle yattı yani olabilir. Bence Kürtçe filmlerin artması lazım, en başta söyleyeceğim şey o. Sonuçta bu ülkede 30 milyona yakın Kürt var ve bence daha fazla filmin üretilmesi, çekilmesi lazım. Bunun maddi anlamda hem kurumlarca desteklenmesi lazım, hem de özellikle bölgedeki iş adamlarının bu konuda daha duyarlı olup desteklemeleri lazım çünkü bizim iş pahalı bir iş - para olsaydı aslında 2020'de çıkabilirdi ama 2021'de biz filmi çektik. Buradan para bulacağız, şunu hatır ile yapabilir misiniz gibi diyerek her şey yavaş ilerliyor. Yani para olsa belki bütün işler üç ayda bitecek ama para olmadığı için biri yapıyor ki onu da sadece boş olduğu zamanlarda, müsait olduğu zamanlarda bir şeylerle uğraşıp yapabiliyor. Para olsaydı birazcık daha işler hızlı giderdi.
A.T.A.: Peki sen Roza, sen Kürtçe biliyor musun?
B.R.Ç.: Ben normalde Kürtçe biliyordum ama sadece anneannem benim Türkçeyi bilmiyor, sadece Kürtçe biliyor, onunla anlaşmak için öğrenmiştim. Sadece onun yanında kullandığım için Kürtçeyi bir süre sonra unuttum artık.
A.T.A.: Peki, filmin çekildiği bölge neresiydi Orhan? Bir daha söylesene.
O.İ.: Bingöl'de çektik, Bingöl'ün Genç ilçesi Yeni Yazı Köyü’nün bir mezrasında.
A.T.A.: Peki, sen oraya ilk defa mı gittim Roza? Neler yaşadın? Oralarda gezmek nasıl hissettirdi?
B.R.Ç.: Bence çok güzel bir yerdi, doğayla iç içeydi. Güneş olsun, cıvıltı sesleri olsun çok güzel bir yerdi.
Yılmaz Güney’in Koyunu ve Roza Çelik’in Koyunu
A.T.A.: Bir rol arkadaşın da vardı; bir koyun. Onunla ilişkin çok güzeldi filmde ve onu izlerken ben şunu düşündüm - Yılmaz Güney'e gideceğim gene - Kızılırmak Karakoyun filminde de o bir koyun ile oynamıştı. Bunu Lütfü Akad’ın İşte Karanlık Arasında kitabında okumuştum ki Kızılırmak Karakoyun da Lütfü Akad’ın filmi zaten. Akad kitapta, Yılmaz Güney ile koyunun sürekli zaman geçirdiğini ve artık koyunun hep onu takip ettiğini söylemiş. Sende de oldu mu böyle bir şey? Çünkü koyun hep senin peşinden gidiyor, asıl bunu sağladın?
B.R.Ç.: Koyunla çok fazla vakit geçirmeye başlayınca iyi arkadaş olduk, aramızda bir bağ oldu. Ben artık yürüyünce koyun da benim arkamdan geliyordu.
O.İ.: Evet, koyun için bir şey diyecektim. Koyunu biz Batman'dan getirdik, bir arkadaşımızın koyunu. Oraya aslında Roza’nın oynadığı Zeyno rolü için biriyle görüşmek için gittim, başka birisi vardı Roza’dan önce daha biz çekimlere başlamadan. Sonra bir iki defa daha gittik ve sonra dedik ki acaba koyun var mı orada? Bir koyun ile oynasın, çekelim, oynatalım, nasıl şey yapıyorlar dedik. Sonra kız olmadı, koyun oldu. O koyun da diğer koyunların hepsinin başı yani hepsini topluyor, liderleri. Ben gittim geliyor yanıma, elimden bir şeyler yiyor, kendini sevdiriyor. Eşimin arkadaşı idi koyunun sahibi ve eşime dedim ki, ‘Lale'yi bir arar mısın? Onun yeğeni olmadı ama onun koyunu olur mu?’ Sağ olsun, yardımcı oldu. Biz çekimden önce koyunu gidip özel bir pikapla getirdik orada yabancılık çekmesin diye. Onun kendi ağılından da üç dört tane arkadaşı da vardı orada sıkılmasın diye. Ona özel yemler alıyoruz, üzüm alıyoruz, yiyor, seviyor yani özel olduğunu hissettirdik. Film bittiğinde de yine aynı şekilde geri teslim ettik.
A.T.A.: Gösterim sonrası birkaç kişi koyuna böyle oynamayı nasıl öğretmişler dedi. Öyle bir konuşma da oldu.
O.İ.: Koyun yani gerçekten özel bir koyundu. Bir de koyunlar zor hayvanlar yani başının dikine gider aslında normalde.
Altın Koza 2024 Teması: Şiddete Dur!
A.T.A.: Altın Koza’nın bu seneki teması ‘Şiddete Dur’. O da Gazze'deki soykırıma dair. Şiddete Dur temasıyla ilgili sen ne söylemek istersin Orhan?
O.İ.: Maalesef özellikle son zamanlarda artık bu şiddet olayları çok arttı. Savaşlarla, göçlerle insanlar yerinden, yurdundan edildi, bir sürü insan hayatını kaybetti, şiddete ve başka şeylere maruz kaldı maalesef. Keşke savaşlar olmasaydı, keşke her şey güzel olsa ama maalesef yaşadığımız toplum buna hiç müsait değil ve gittikçe daha kötü oluyor her şey. Bizim kendi çocukluğumuz, gençliğimiz... Böyle baktığımda o zamanlar da kötüydü ama gittikçe sanki daha kötü oluyor, şiddet olayları daha da artıyor. Biz altı kardeşiz, hiç birimizi annem babam okula götürüp getirmiyordu, biz kendimiz gidiyorduk ne kadar uzak da olsa. Şimdi ise bizim evden okul görünüyor ve kendi çocuğumu kendim götürüyorum, çıktığında da gidip oradan alıyorum yani oradan buraya geldik.
A.T.A.: Güvenlik olarak endişe ettiğim için, evet. Sen şimdi 40 yıllık bir hayat geçirdin, öyle bakıyorsun ama 10 yıllık bir hayatı olan Roza ne diyecek acaba? Şiddet teması ne hissettiriyor, savaşlar ne hissettiriyor sana?
B.R.Ç.: Bence de Orhan Hocamızın söylediği gibi, keşke savaşlar olmasa. Cidden de artık bu şiddet olayları daha kötüye gitmeye başladı ama bu her zaman vardı. Bizim toplumumuz bu şiddete hep meyilli. Bence şiddetten çok iletişim kurarak da çözmeye çalışılabilir durumlar. Bizim toplumumuz çok şiddete meyilli insanlar.
A.T.A.: Bu nasıl çözülebilir ki sence?
B.R.Ç.: Bence daha çok iletişim kurmaya çalışarak çözebilir insanlar.
O.İ.: Empati kurarak, anlayarak, birbirine saygı duyarak birbirinin hakkına saygı göstererek... Çok çok zor şeyler değil aslında bunlar, sadece bir tanışma. Kürtçe film çekerim belki o önyargıdan yani sadece Kürtçe olduğundan orada ‘seni seviyorum’ dese bile kötü anlayabilir. Yani anlamak, izlemek... Nasıl bir Hintçe, nasıl bir Japonca filmi izlediğimizde bize bir şey olmuyor, ona da aynı şekilde bakılabilir ve hatta daha fazla bakılabilir çünkü biz iç içe yaşıyoruz.
A.T.A.: Çok çok sağolun konuk olduğunuz için Sakat Muhabbet’e, Açık Radyo’ya. Sakat Muhabbet’te bu hafta Altın Koza’da Ulusal Uzun Metraj’da yarışan Hêvî (Umut) filminin yönetmeni Orhan İnce ve oyuncularından Bedriye Roza Çelik ile konuştum. Son sözlerinizi alarak bitirelim isterseniz. Orhan, önce senden alayım.
O.İ.: Ben öncelikle filminize dair, bize dair değer verdiğiniz için, konuştuğunuz için çok teşekkür ederim. Adana seyircisine de çok teşekkür ederim. Sağolsunlar, bizi yalnız bırakmadılar.
A.T.A.: Rosa, sen ne demek istersin?
B.R.Ç.: Ben de ilgi duyup bizimle röportaj yapmak istediğiniz için çok teşekkür ederim. Çok memnun oldum açıkçası, çok teşekkür ederim ben de.
A.T.A.: Çok çok sağolun. Sakat Muhabbet’te bu hafta Orhan İnce ve Bedriye Roza Çelik’i konuk aldık Umut filminden. Kürtçe bir film ve yakında vizyona da girecek sanıyorum, herkese tavsiye ederim. Bilmiyorum yarışmanın sonucu ne olur ama biz şu an Çarşamba günündeyiz, Cumartesi belli olacak. Destekçimiz bu hafta ırmak Karasu idi, ona da teşekkür ediyorum. Sakat Muhabbet’in bir de son sloganı var; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum ben bitirirken programı. Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın.