Dünya Tiyatrolar Günü öncesinde, gittiğimiz tiyatro oyunlarından fotoğraflarla, bize kendini geçmiş zaman etkinlikleri olarak hatırlatan, hayatımızdaki tiyatroya değiniyoruz.
Sektör emekçilerinin yaşadığı zorluklar, çıkmazların yanı sıra izleyicilerin kaybından da bahsedebiliriz öyle değil mi? Bir tiyatro izleyici olarak, alışmış olduğumuz, bizi besleyen, bir dinleyicimizin yorumuyla “bir yaşam pınarından” yoksunluk bu. Ve beraberinde gelen belli belirsiz bir yas duygusu var. Ama tam da bu kayıp duygusunun içinde biraz daha kalarak, içinde yaşatmaya değer bulduğumuzla karşılaşır mıyız, onun bizim için ne anlama geldiğinin sorusunu sormak, içimizdeki karşılık verme hissini somutlaştırır mı? Ya da sahip çıkmak adına bizi harekete geçirir mi? En azından birbirimizi – ihtiyaçlarımızı- duymak, çözümlerin arandığı, yeni buluşma biçimlerinin denendiği bu geçiş sürecinde anlamlı olur mu? Tiyatro emekçilerine ve tiyatronun kendisine teşekkür niyeti taşıyan bir programdayız.
Dolayısıyla bu programda tiyatro emekçilerine ve izleyicilerine ayrı ayrı şu soruyu sordum: “Tiyatro benim için…” ile başlayan cümleyi sen nasıl tamamlarsın? Tiyatro sanatçılarından gelen yanıtları kendi seslerinden kayıtlar olarak aldım.
Aradaki müzikler ise, yine tiyatrocuların, sanat yaşamlarında onları etkilemiş müzikli tiyatro eserlerinden önerilerden derlendi. Dolayısıyla, tiyatro izleyicilerinden, tiyatro sanatçılarından görüşler ve müzikli tiyatro eserlerinden parçalardan bir araya gelmiş bir programla baş başayız.
Tiyatro izleyicisi Yavuz’a göre;
“Tiyatro, bir sanatçıyla sanatla bire bir iletişimde olduğum yer, beni benden alıp götüren bambaşka duygular yaşadığım, çok düşündüğüm, hayatıma renk katan, o kendi küçücük olsa bile insanı içerisine çekip, dünyanın herhangi bir noktasına duygu dolu olarak götüren yer. O kadar müzik severim, konsere gitmişimdir sayısız, ama tiyatro bir başka, beni benden almıştır yaşamım boyunca... Pandemide çok eksikliğini hissettiğim çok önemli bir kayıp benim için. Yok olmuş bir mabet, kurumuş yaşam pınarı olmadan, tez kavuşuruz umarım.”
“Merhaba ben Serra Yılmaz. Benim için tiyatro hayat demek. Tiyatro, gezmek demek, tüm dünyayı. Tiyatro karşılaşma demek, tüm insanlıkla, bizden çok farklı insanlarla, yaratıklarla. Benim için tiyatro hayal etmek demek, başka yerleri, başka insanları, başka gökyüzlerini, başka bulutları. Benim için tiyatro nefes almak, solumak demek. Onun için çok özlüyorum tiyatroda olmayı, sahnede olmayı ya da salonda olup alkış tutmayı. Ben çocukken çok dinlerdim “My Fair Lady”yi. Bizde uzun LP vardı. Hatta onun içinde bir gavot vardır. Onunla bir dans bile hazırlamıştım bir müsamere için. Birden okuyunca senin istediğini ilk aklıma geleni yazdım.”
Tiyatro izleyicisi Ülkü’ye göre;
“Bana göre yaşamın kendisi tiyatro. Bizler o sahnede gerekli rolleri oynuyoruz. Bazen sadece tek diyaloglu rollerimiz var ama çok da önemli… Bunu şimdi uydurmuyorum. Gerçekten de pek çok kriz anımda, büyük sorunların içinde sürekli kendime bu bir sahne. Oynanacak ve bitecek derim. Bu bana güç veriyor. Hayat ve tiyatro birer oyun. Asıl gerçek olan ise başka bir şey...”
“Merhaba, ben Firuze Engin. Benim için tiyatro hep birlikte oyun arkadaşı olmaktır.”
Oyuncu, oyun yazarı, eğitimci Firuze Engin’in seçtiği müzik, Ortaoyuncular’ın sahneye koyduğu “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” oyunundan ''Buhran Var'' oldu. Bu şarkıyla oyun yazarı Ferhan Şensoy’un, Hümeyra’nın ve Grup Gündoğarken’in seslerini duyuyoruz. Ve çok yakın bir geçmişte kaybettiğimiz Rasim Öztekin’e selam gönderiyoruz
Tiyatro izleyicisi Leyla’ye göre;
“Tiyatro, duygularımı harekete geçirendir”
Ve Melek’ göre;
“Oyuncular” gerçek dünyada; aslolan ve kısa bir an da olsa yüzleştiğimiz yerdir tiyatro.”
“Ben Fulya Peker. Benim için tiyatro ne bu, ne şu, hem bu, hem şu olabilendir. Negatif alanlar ve ara anlardır Eşiğin ve eşelemenin ta kendisidir. Tiyatro bir deneydir.”
Tiyatro sanatçısı ve eğitmen Fulya Peker’in müzik seçimi, Samuel Beckett'in davetiyle Morton Feldman'ın kompozisyonunu yaptığı 1987 tarihli "Sözler ve Müzik" adlı oyundan oldu.
Tiyatro izleyicisi Neşe’ye göre;
“Bir süreliğine kendi yaşamımı cebime koyup başka bir yaşamın parçası olabilmek.”
“Ben Elif Ongan Tekçe. Benim için tiyatro, fikrimi ve sözümü bol oyuncaklı bir alanda paylaşabilme şekli.”
Oyuncu, yazar ve eğitmen Elif Ongan Tekçe’nin müzik önerisi Haldun Taner eseri ve müziklerini Yalçın Tura’nın yaptığı “Keşanlı Ali Destanı”ndan oldu. Ve aynı isimli şarkıyı Gülriz Sururi söyleyecek. Biz de ona sevgilerimizi göndereceğiz.
Tiyatro izleyicisi Neslihan’agöre;
“Tiyatro, benim içimde ve benden öte”
“Merhaba, ben Eylem Ejder. Benim için tiyatro, ortak paylaştığımız özlem ve umudun mekânı. Ve o mekânda birlikte kuracağımız yeni bir dünyanın provası”
Tiyatro akademisyeni Eylem Ejder’in müzik önerisi, Tiyatroadam’ın bir Bertolt Brecht eseri olan “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyunu için kendi yaptıkları şarkısı olmuştu.
Tiyatro izleyicisi Refik’e göre;
“Sinema hayal dünyası, tiyatro ise gerçek”
Ve yine bir başka tiyatro izleyicisi Terry’ye göre;
“Tiyatro benim olmayan bir hayatı benim yapmak. Sinemada izleyiciyim, tiyatroda ben de oynuyorum, ben de var oluyorum sanki.”
“Ozan Dağara. Benim için tiyatro, hücrelerime nüfuz etmiş bir anlama, anlamlandırma ve güzelleştirme aracı. Dünyamız ve hayatlarımız ne koşulda olursa olsun bir çocuğun oyuncağını konuşturmasıyla dahi var olmaya devam edecek bir araç. Üstelik bunu yüz yüze, her anını karşılıklı yaşadığım, kaç zaman geçse de hiçbir şeye benzemeyen bir heyecan veren, emeğin karşılığını en güzel şekilde bulduğu bir paylaşım anı. Her şeyi önümze olduğu gibi seren, dürüst, yalansız, ayrımcılık yapmayan ebedi bir ruh tiyatro benim için.”
Tiyatro izleyicisi Serdar’a göre;
“Yaşam amacım, ilkokul öncesi başladığım, vazgeçemediğim”
Canan’a göre;
“Yaşamın ta kendisi”
“Ben Arif Pişkin. Tiyatro benim için hayatım, her şeyim. Tiyatro dediğim zaman, aklıma Yavuzer Çetinkaya’nın 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü için yıllar önce yazdığı bildiri gelir hep. Tiyatro sanatını dünden yarına bir köprü gibi görenler, bugünden yarınlarını hazırlayacaklar. Emek kutsanacak, doğa kutsanacak, insan kutsanacak. Doğayı emeğiyle dönüştüren insan, yaşanası bir gelecek için alemi, günün çarpık aynalarından değil, gönül gözümüzün ve aklımızın aydınlık merceklerinden seyrettirelim. Bugünü, ancak yarınları üretmek için tüketelim. Bir günebakan tohumundan bin olalım güneşe dönük. Sahnemizde yedi versin bilinç gülleri. Karpuzu çatlatalım, rengi günü aydınlatsın. Ayva ağlasın, nar gülsün, yağmur yağsın, damlacıklar yapraklarda ışısın. Işık olsun gözümüze, tiyatroya yani.’”
Tiyatro sanatçısı ve eğitmen Arif Pişkin’in müzik seçimi; Shakespeare eseri olan “Hamlet”ten “Ophelia’nın Şarkısı” oldu. Ve aslında 16. yy İngiliz halk ezgisi olan bu şarkıyı Dorothee Mields’dan çalacağım.
Tiyatro izleyicisi Filiz’e göre;
“Tiyatro, yaşamın bir sayfasından başka bir sayfasına taşıyan, yol gösteren bir sanat”
“Merhaba, ben Sema Çeyrekbaşı. Hayat dediğimiz hızını bir türlü kontrol edemediğimiz zaman diliminde, yaşadığımız keyifli, hüzünlü hayat hikayelerini anlatan, kökü derin bir sanat dalı diyebilirim. Dünyanın her tarafında farklı dillerde bile olsa, anlatılan aynı hayatın hikayeleri. Hayatı anlatan sanat dili de diyebiliriz bence. Tiyatrodan müzik seçimime gelince, sevgili arkadaşlarım MFÖ’ın meşhur “Ele Güne Karşı” şarkısının esası, esansı, hammaddesi olan kıymetli tiyatro insanı dostum Ferhan Şensoy’un sahnelediği “Şahları da Vururlar” müzikli oyunundaki “Döndü Pervaneler” şarkısı…”
Tiyatro izleyicisi Reyhan’a göre;
“Tiyatro, her seferinde büyülendiğim, sadece gözlerimle değil, kalbimle de izlediğim yer.”
“Ben Şirvan Akan. Bana hiçbir karşılık beklenmeden verilen yaşam armağanına şükranımı ifade etmek için, benim de hiçbir karşılık beklemeden yaşama geri verdiğim bir armağan.”
Oyun yazarı ve topluluk lideri Şirvan Akan’ın müzik önerisi “West Side Story”den, “Gee Officer Krupke” şarkısı oldu.
Tiyatro izleyicisi Yalvaç’a göre;
“Bir İngiliz aktör şöyle diyor: “Yaşam provasız oynanan bir tiyatro oyunudur”. Ben de bu deyişi şöyle yorumluyorum. Tiyatro bize yaşamda düşünmeyi, prova yapmayı ve kendi rolümüze soyunmayı öğreten bir sanat dalıdır.”
“Ben Ayşe Lebriz Berkem. Benim için tiyatro bir buluşma. Bu hem kalben hem fikren, aynı mekân içerisinde seyredenin ve seyredilenin bir hikaye ya da oyun üzerinden bir buluşması diye düşünüyorum. Tabi bunun dışında tiyatronun, insanın varoluşundan beri, öyle ya da böyle, özünde ritüellerin olduğunu da düşünüyorum. Bu benim için çok önemli bir yerde duruyor ritüel meselesi. Özünde bunu barındırıyor olması çok önemli. Evet, tabii seyreden ve seyredilenin buluşması derken, bir şeyi de unutmamak gerekiyor. O buluşmaya gelene kadar farklı disiplinlerden birçok insanın bir araya gelerek; bunlar oyuncular, işte dekor kostüm tasarımcıları, ışık tasarımcıları, besteciler, müzisyenler, grafik tasarımcısı, video tasarımcısı, ortak bir dil oluşturması önemli. Ve bu dilin mesela benim için o mekânda, o sahne üzerinde, şiirsel bir dil olması çok önemli. Bu ekibin bir hikâyeyi anlatmak için, o uzun bir yolculuk katederek seyirciyle buluşması, bence o buluşma anını çok eşsiz kılıyor. Tiyatro o yüzden benim için bir buluşma.
İnadına yaşamak gibidir inadına tiyatro yapmak. Bu cümleyi çok kullanır oldum. Bu zor zamanlarda tiyatro yapmak gerçekten bir inat işi. Ayakta kalmak ayrı zor, üretememenin, yaratamamanın acısını yaşamak ayrı zor. Bizler için üretmenin ve yaratmanın bir varoluş meselesi olduğunu düşünüyorum. Bunu biliyorum. Bugün tiyatro mekanlarında bir araya gelemediğimiz bu salgın zamanında teknolojinin imkanlarını kullanarak oyun yapmaya çalışıyoruz. Belki bir kısmımız için bu tiyatro değil, belki oyun değil, belki bir kısmımız her şey normalleşince yeniden tiyatro mekanlarına dönecek ve kaldığı yerden devam edecek. Bir kısmımız da teknolojinin imkanlarını kullanarak yarattığı oyunlarla yoluna devam edecek. Belki birbirimizi dönüştüreceğiz, belki birbirimizden etkileneceğiz ama son çözümlemede değil mi ki bugün bu zor şartlardayız, o zaman bu şartlar içerisinde ‘ne yapabiliriz’i düşünmemiz gerekiyor. Birbirimizle fikir alışverişinde bulunmamız gerekiyor. Yaptığımız işleri seyircimizle nasıl buluşturacağız? Bu sorunu her şey normalleştiğinde çözebilmiş olmayı kalpten diliyorum. Biz bağımsız tiyatrolar için gerçekten biricik bir sorun olarak önümüzde duruyor. Seyircimizle nasıl buluşacağız ve kaldığımız yerden bu sorunu aşıp nasıl devam edeceğiz?
Konservatuvara başlarken izlediğim ve ben de çok büyük bir yer, iz bırakan”Ben Bertold Brecht” oyunuydu. Genco Erkal ve Zeliha Berksoy 'dan izlemiştim. Sonrasında Zeliha Berksoy hocam olmuştu. Hiç unutamadığını her bir parçası çok güzel. Ama bugün bir tanesini söylemek istiyorum, Zeliha Berksoy’un söylediği “Moldova Şarkısı.”
Sevgili dinleyiciler, bu akşam, “Benim için tiyatro…” ile başlayan cümlenin devamını farklı tiyatro sanatçılarından, izleyicilerinden dinledik, araya müzikli tiyatro oyunlarından parçalar serpiştirdik ve bizim için ne kadar önemli olduğunu hatırladık. Havada asılı tiratlar ve notalar altında bunu yaptık…
Hep sanatla kalalım. Tüm sanat emekçilerine saygıyla…