COVID-19 aşılaması: Dr. Evren Suvari ve Dr. Emrah Kırımlı ile söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Önce Sağlık’ın 21 Mayıs 2021 tarihli nüshasında konuklarımız Dr. Evren Suvari ve Dr. Emrah Kırımlı ile COVID-19 aşılamasını konuştuk. 

Önce Sağlık: 21 Mayıs 2021
 

Önce Sağlık: 21 Mayıs 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(21 Mayıs 2021 tarihinde Açık Radyo’da Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)

Selim Badur: İyi günler sevgili Açık Radyo dinleyicileri, ben Selim Badur.

Ayşegül Tözeren: Ben Ayşegül Tözeren.

SB: 21 Mayıs 2021 yine bir cuma günü oldukça yağmurlu bir İstanbul öğle saatleri ve 95.0 Açık Radyo’da Önce Sağlık programında canlı yayındayız. Konuklarımızı her zaman olduğu gibi Ayşegül’e bırakıyorum tanıtması için.

AT: Evet söylenen bir şey var 80 milyonun gözü kulağı bizde olacak diye ama dinleyenlerin gözü kulağı muhakkak bizde olsun çünkü en önemli konu COVID-19 aşılaması. Bu konuda tam sahadan işin kalbinden 2 konuğumuz var Dr. Evren Suvari, Dr. Emrah Kırımlı. Her iki konuğumuz da aile hekimi, TTB Aile Hekimliği Komisyonu’nun üyeleri. Ondan dolayı sahanın nabzını zaten an be an tutan insanlar. Sanıyorum en taze, en sıcak bilgiyi de kendilerinden alacağız. 

SB: Sayın Emrah Kırımlı ve Sayın Evren Suvari hoş geldiniz, yoğun işleriniz arasında bize vakit ayırdığınız için çok teşekkürler. Evet aşılar dedik, hani isterseniz her ikiniz farklı aile sağlığı merkezinde görev yapıyorsunuz, acaba çalıştığınız bölgelerde aşılama nasıl gidiyor? İsterseniz önce sözü Evren Suvari’ye bırakalım. Buyurun efendim sizi dinliyoruz.

AT: Selim hocam şunu soralım, yoğun musunuz, yani aşılıyor musunuz?

SB: Evet.

Evren Süvari: Merhaba.

SB: Merhaba!

ES: Teşekkürler konuk ettiğiniz için tekrar. Yoğun olmak isterdik aslında, özellikle pandemi döneminde aşılama varken, özellikle aşı konusunda yoğun olmak isterdik ama yoğun değiliz ve bunun -sebeplerini zaten biliyorsunuz. Benim bu hafta randevularım bir pazartesi günü 7-8 tane aşı randevum vardı, geri kalan günlerde sıfır; salı, çarşamba, perşembe sıfır, cuma günü 2 tane vardı. İlk günlerde, aşının başladığı ilk günlerde yoğunluk oldu ondan sonra olmadı. Sadece işte diğer işlerimizi yapıyoruz ama gündem özellikle pandemi olduğu için olması gereken yoğunluk aslında aşılama olmalıydı. 

SB: Emrah, sizin oralarda durum nasıl?

Emrah Kırımlı: Yaptık biz, ben baktım da 1500’e yakın, yani 4000 nüfusum var benim 1520’sine inaktif aşı yapmışız, 321’i de MRNA aşısı olmuş, hastanelerde oluyor onlar. Toplamda da çift doz aşılı olan 690 kişim var. İşte 15%’den biraz fazla ediyor, Türkiye ortalamasıyla uyumlu. Şöyle oldu, aşılar, yani randevular kapatılıyor, açılıyor, o yüzden bir hızlanıp bir yavaşlıyoruz. Hafta başında epeyce yaptım ama birinci doz randevuları açıktı o zaman, birinci doz da yapabildiğimiz zaman. Sonra onu çarşamba günü tekrar kapattılar. O yüzden önümüzdeki 2 hafta boyunca sadece 20 tane falan randevum var, bunlar da ikinci dozlar. Hastalarımız biraz bu işte BioNTech-Sinovac tartışmasının arasında kaldılar. Gereksiz bir endişe var BioNTech’e karşı da. Şimdi pek çok aşı da geleceği, işte 120 milyon aşının geleceği söyleniyor. Umarım bu aralık, ocak aylarındaki tereddüt bu aşıya karşı devam etmez ve hızlıca aşılayabiliriz. Yani bilmiyorum biz yapabilecek miyiz? Onu da bilmiyorum bize getirebilecekler mi aşıyı? Biz yapamazsak insanlar hastanelere gitmek istemiyorlar, hastanelerde aşı olmak istemiyorlar, burada olmak istiyorlar aşılarını. Onlar nasıl çözülecek bilmiyorum, çözülürse hızlıca aşılarız çözülmezse sıkıntılı. 

SB: Emrah bu 4 bin kişi ama tamamen hepsi aşılanacak gruptan değiller, arada çocuklar, gençler falan var değil mi?

EK: Değil, tabii 18 yaş üstü 2800 kişi var aslında, öyle olunca daha iyi oluyor. 

SB: Tabii tabii.

ES: Ben de şöyle bir şey ekleyeyim, tamam yani şu an sıfır 2-3 gündür bana gelen kişi sayısı ama eğer ilk başladığımız aşılama oranına bakınca ben söylemiştim 65 yaş üstünü benim aşılamamda %90 yapıldı, yani yapıldı bitti, yeni grupların açılması lazım dendi. Açıldığını biz zaten o gece haberlerden öğreniyoruz, ertesi gün herkes diyor ki “ben randevu alamıyorum” tamam da benim randevularım boş! Niye alamıyor ben de bilmiyorum, birçok yeni gruplar açılıyor, alamıyorlar. Benim boşluk dediğim olay bu, aşıya talep olmaması değil. 

EK: Kapatıyorlar randevuları.

ES: Aşıya talep var, isteyen var, bizim nüfusun yarısı aşılanmadı neredeyse. Benim 3500 hastam var, aşılanmadı, talep de var, aşı yok! Randevularımız açık. 

AT: Orada ortamınız uygun mu BioNTech saklamaya? 

EK: Sonuçta aşı 2-8 derece arasında saklanabiliyorsa ki saklanabiliyor, bize ulaştırılırsa o lojistik imkanıyla biz de yaparız. 

SB: Ayşegül’ün söylediği BioNTech aşısının eksi 70-80 gerektirmesi ama sonra son gelişmelerde galiba 1 ay kadar buzdolabında saklanabilir gibi birtakım olumsuzluklara karşı aşının adapte olması ya da adapte edilmesi çalışmaları var galiba. Uzun süre -70’de saklanması gerektiği söylenen aşının daha sonra buzdolabında da 1 ay saklanabileceği söylendi. 2 doz yapılırken ya BioNTech’in aslında tek dozunun da çok yüksek oranda koruyuculuk sağladığı söylendi. Bütün bunlar kafaları gerçekten karıştırıyor. Peki bir şey sormak istiyorum, Emrah’ın söylediği bu insanların kuşkuları, çekinceleri var, daha çok Sinovac aşısıyla mı ilgili BioNTech aşısıyla mı ilgili mi oluyor? Çünkü insanlar Çin’den geliyor bu aşıya çok güvenmiyoruz, bunun kontrolü var mı yok mu bilmiyoruz, güvenmeyiz diyorlardı ama niye bize BioNTech aşısı gelmiyor diyorlardı, şimdi Emrah senin söylediklerinden anladığım kadarıyla BioNTech aşısıyla da ilgili kaygılar var öyle mi?

EK: Tabii. Onunla ilgili daha büyük tereddüt var ama bunu biz kendimiz yarattık yani aşı başta bize BioNTech verilecekti, biz alamadık filan, bu Aralık’ta bu çok oldu hatırlıyorsanız “20 milyon falan BioNTech size ayırdım” diye söylenmişti Uğur Şahin işte o ekip tarafından ama onu biz alamayınca bir şekilde, neden olduğunu da bilmiyorum, bir kara propaganda döndü. Hastalarımız korkuyorlar, yani onlara ben şey yapıyorum şimdi ilk doz randevu alamadıkları için ben kendim alıyorum randevularını hastaneden “gidin hemen” diye. Hastanedeki randevular da boş, biz yakınca bir yerdeyiz hastaneye, 1 km falan var, buradan kalkıp hemen gidip aşılarını olabiliyorlar. Bazıları iptal ediyor, işte bu ilk doz randevusu açılmamıştı bize bayrama kadar, bayramda açılınca ben bu hafta işte 10 kişi falan yeniden bir ilk doz aşı yapabildim. Yani 55-60 yaş arası biz hiç aşı yapamadık aile sağlığı merkezinde, onlara hiç bize ilk doz aşı randevusu vermediler. Onlar da beklemişler, Sinovac’ı beklemişler yani. Öyle bir tereddüt var ne yazık ki yani BioNTech’e karşı daha çok var işte yan etkileri olacak uzun dönem şeyleri falan filan çok dolaşan kafa karıştırıcı şeyler herkesin kafasında var aslında, herkesin kafasında var ne yazık ki. O bir problem olacak bize. 

AT: BioNTech mi olayım Sinovac mı olayım diyen sizde de var mı? Anadolu yakasında Emrah Avrupa yakasında Evren var.

EK: Avrupa yakasında da maalesef Emrah’ın dediği gibi BioNTech’e yönelik çekinceler var bu bölgede de. Aslında ilk günlerde MRNA aşılarını olumsuzlayan konuşmalar yapılması da etkili oldu çünkü insanlar takip ediyorlar ve öyle olumsuz konuşma sonrasında da BioNTech ve MRNA aşılarına karşı çekinceler oluştu. Buraya gelen hastalar da yani hatta ben öneriyorum da çünkü bu aşıyı olun dediğimde bile çekincelerinin olduğunu ifade ediyorlardı. Bu bölgede bile ki benim bölgem daha okumuş, eğitimli takip eden bir bölge olmasına rağmen.

SB: Her ikinize de bir şey sormak istiyorum, madem çekinceleri dile getiriyoruz. Hastalarınız arasında, bu aşı karşıtlığı yani ben hiçbir aşıyı olmam, hatta Ayşegül’ün sormayı istediği ya da sormayı düşündüğümüz “bu pandemiye de inanmıyorum ben!” bunlarla karşılaşıyor musunuz?

ES: Aslında şöyle, sonuçta biz bir sağlık kurumunda çalışıyoruz, buraya insanlar aşı olmak talebiyle geliyor, zaten aşı karşıtı olan gelmiyor, o zaten karşıt olduğu için bana gelip de bir şey anlatmayacak ‘ben karşıtıyım’ filan diye. Direk böyle ‘ben aşı karşıtıyım’ olarak gelmiyor çünkü burada aşıyı yapıyoruz zaten. Gelmeyen insanlar arasında özellikle işte yaşlılar ulaşamıyor veya randevu alamıyor, çünkü genç kesimle o kadar bağımız olmadı maalesef aşılanma yok henüz. Onları aradığımızda da onların cevapları çok olumsuz değil, zaten 100 yaşında, zaten bir sürü hastalığı var ve zaten evdeydi. Dediğim gibi ben bayağı bir aşılama yaşlı grubum da olmuştu, bunlar reddedilebilecek uygun cevaplardı. Bana gelip direk “aşı karşıtıyım” diyen insan olmuyor. Hani biz aşı karşıtlığını şöyle görüyoruz aile hekimleri olarak, ancak zorunlu aşılarda, bebek aşılarında, tamam bunlarla karşılaşıyoruz, gerçekten aşı karşıtı var ama bunlar diğer aşılarda oluyor yani o zorunlu aşılarda oluyor. Zorunlu olmayan yani bu aşılarda, COVID-19’da mesela zaten karşıtıysa benimle hiç iletişim kurmuyor zaten. 

SB: Şu olabilir diye düşündüm, örneğin size bağlı olan 65 yaş üzerindeki birisi hipertansiyonu vardır ya da başka sorunu vardır, onun için geldiği zaman veya “aşılanmadınız mı siz Ahmet Bey?” yoksa “ben aşılanmayacağım” diye o açıdan sordum. 

EK: Öyle var ama çok değil, onlar da yavaş yavaş yani sonuçta biz onlarla tekrar tekrar karşılaştığımız için bir yerde şey oluyor. Başta biraz daha fazlaydı, belki BioNTech’te de öyle olacaktır, daha çok yapıldıkça insanlar birbirlerinden de görüyorlar, hastalık da ortalıkta olunca onun da etkisi oluyor. Aşı olma oranı arttı, bu 65 yaş üstü için sokağa çıkma yasağı izninin çift doz aşılanmaya bağlanması da biraz yardımcı oldu. Yani öyle 2 kişi daha aşılandı bende, az sayıda var onlar gerçekten. Teknik olarak işte 180 günü doldurup aşısını olacak olanlar falan var, onlar bazen günlerini kaçırıyor olabilirler. Bakıyorum ben 65 yaş üstünü daha iyi görebiliyoruz da onlara bakıyorum, az yani şey aşı olmayan.

ES: Emrah sana bir soru sorabilir miyim? Bu aşı karşıtlığı anlamında acaba genç kesimin daha yoğun olduğunu düşünüyor musun öyle bir şey yani, ben sadece sosyal medyadan takip ediyorum. Yaşlılar da orada o kadar çok yoklar zaten Twitter’da falan. Genç kesim arasında mı acaba daha fazla?

AT: Tabii onlar sosyal medyada daha aktif. 

EK: Açılırsa, vardır ama biz onlarla karşılaştığımız için ikna ederiz diye düşünüyorum biraz baskıyla.

SB: Aşı karşıtlığı ve aşı tereddütlüyle nasıl savaşılır, nasıl üstesinden gelinir bu sorunun? Buna ait birçok yayın var, birçok çalışma var filan, DSÖ’nün de raporları var. Hepsinde dönem dönem hem ülkemizde hem yurtdışında dile getirilen televizyonları kullanan, dizilerde bir slogan geçsin aşıyı özendirmek için kamu spotları yapılsın filan. Bütün bunlara bakıldığı zaman sonuçta iş yine birinci basamak hekimlerin en etkili mücadele yolu bu sorunla, bu soruna karşı en etkili mücadele yolunun birinci basamak hekimlerin üzerinden yapılacağı anlaşılıyor. Yani hekim yine son sözü söylüyor ve inandırıcı olan yine hekim oluyor. Niye söyledim bunu? Emrah’ın “birinci görüşmemizde karşı olan kişi ikinci ve üçüncü kez başvurduğunda ikna edilme olasılığı yüksek” dedi, gerçekten de yurt dışında buna ait oranlar var. Bir keresinde ikna olmayan kişiyi ikinci ya da üçüncü görüşmenizde anlatarak özellikle çocukluk çağı aşılarında aileleri ikna etmek mümkün oluyor diye biliyorum. Evet Ayşegül, COVID-19’a mı döneceksin?

AT: Evet biraz daha bu pandemi ve aşı karşıtlığı konusunda belki bir iki cümle daha söyleyebiliriz. Evren’in sorusu çok güzel bir soruydu bence “acaba gençlerde mi göreceğiz aşı karşıtlığını?” dedi. Çok doğru, bir önceki programımızda bir iletişim akademisyeni ile konuşmuştuk. Artık aşı karşıtlarının ben münferit ve tekil olmadığını, böyle bir yapı şeklinde olduğunu görüyorum. Çünkü değişik hashtag’lerin altında bir anda aşı karşıtlığı söylemini görmeye başlıyoruz. Bir de ‘pandemiye inanmıyorum’ şeklinde size gelebilecek kişi şöyle de gelebilir gibi hissediyorum ben. Maske takmaz mesela, böyle sorunlar da olmuştu aile hekimleriyle diye hatırlıyorum, hatırlatmalarda hatta şiddet gibi konular da oldu. Maalesef bununla da en yakından karşılaşabilecek kişiler aile hekimleri deyip bir aile hekimi sorununa parmak basmak istiyorum. Evren sana da söz vereceğim, hastanelerde genelde korumalar var, resepsiyon var kapıda ama aile hekimliğinde maalesef böyle bir şey yok, yapısı gereği de yok doğrusu. Burada bu güvenlik ihtiyacıyla ilgili nasıl önlemler alınıyor? Ne yapılıyor diye soracağım, diğer sorumla da ilgili hemen Evren’e söz veriyorum, sonra da Emrah’a soracağım aynı soruyu.

ES: Güvenlik çok büyük bir sıkıntı ama önce aşı karşıtlığıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Yani bu nasıl kısmında, benim en çok şaşırdığım ulusal TV’lere bu tarz insanların çıkarılması. Yani doktor kimliği bile olmayan, doğru dürüst bilim insanı kimliği olmayan, hekim kimliği olmayan insanların normal hekimlerden, normal hekimlerden, normal bilim insanlarından çok fazla çıkarılması gerçekten garip değil mi? Yani zaten böyle bir sıkıntı varken sen niye onu alıp çıkartıp konuşturuyorsun? Bilim insanı özelliği bile yok, birçok şekilde yanlışlanmış, bilim insanları yanlışlamışlar bu insanı. Sırf tartışma yaratılsın, bir şey büyütülsün diye çıkarmak çok saçma yani böyle yerlere. Bu oldukça etkili yani insanlar ulusal kanalları, diğer yerleri çok ciddi şekilde takip ediyorlar. Bilmem ne sabah programı, güzellik programında bir bakıyorsun bu insanlar. Bir söylediği bizim söylediğimizden daha çok duyuluyor. Güvenlik kısmı ise ASM’lerde böyle bir şey yok, yani öyle aile sağlığı merkezlerinde çünkü diğer ek personelin yani devletin bize verdiği bir şey yok zaten. Burada biz 5 tane doktoruz ya da 3 tane doktoruz, yanında da hemşire var ya da yok, geri kalanı sana ait. Ben bir de güvenlik elemanı maaşı mı vermem lazım. Acaba benim binam uygun mu mesela böyle bir şeye, 4-5 katlı binada nereye koyacaksın? Benim binamda başka sorunlar da var yani üst katımda göç olması, günde 600 kişinin yabancıların gelmesi, bunu güvenlik nasıl halledecek bir kere? Kamera sistemleri ayrıca bir problem. Buraya aile hekimliklerine gelen insanların nedense beklentileri çok yüksek. Yani burası ailenin mekânı, her işim olacak gibi yani her işi olacak şeyiyle geldiğinde beklentisi yüksek olunca gerilim de artıyor öyle bir durumda. Bunları olabildiğince eğer bize ait hastalar geldiğinde, kayıtlı hastalar geldiğinde zaten bizleri tanıyorlar, onlarla bir sorun yaşamıyoruz ama yoldan geçen de gelsin dendiği zaman, yoldan geçenin durumu farklı, “ona da bakacaksınız” dendiğinde o durumlar da değişiyor. Emrah bilemiyorum sen ne dersin?

EK: Diğer hastalarımız, yani benim tecrübem şöyle oluyor, diğer hastalarımız araya girip onu önlüyorlar sonuçta. Benim çok ilginç anılarım var, işitme problemi olan bir hastam vardı, onunla yüksek sesle konuşmam gerekiyordu odanın içinde. Biri kapıdan içeri girdi, o zamanlar kapılar falan kapalı koridorda insanlar vardı, ben de gelene kızdım “ne şey yapıyorsun?” filan diye “dışarı çıkar mısın hasta bakıyoruz!” diye böyle bir tersledim yani. Sonra hasta çıktı “niye girdin ki içeri?” dedim. “Hocam yüksek ses geliyordu, çok şiddet bir şey var falan bakayım dedim diye” müdahale etmeye çalıştı. İşte 60’lı yaşlarında ufak tefek bir kadın hastam. Dedim “teşekkür ederim” yani oluyor, reddeden olursa oluyor da sonuçta diğer insanlar da var. Fiziki şiddet burada pek olmuyor. 

SB: Tabii herkes senin gibi şanslı değil, herkesin kadın hasta korumaları yok Emrah!

EK: Evet evet ben de o yüzden hastama teşekkür ettim. 

SB: Gelin bir parça dinleyelim, bu yoğun gündeminizde biraz müzikle nefes alalım. Fransız müziği dendiği zaman hep insanların aklına Edith Piaf, Yves Montand, Jacques Brel filan geliyor ama Fransa’da özellikle taşrasında, Paris dışına çıktığınız zaman çok fazla sayıda kalabalık gruplar var böyle 12-14 kişilik, akordeonlu kemanlı filan çok keyifli müzik yapıyorlar. Onlardan bir tanesi. 21 Mayıs 2021 bir cuma günü yine 95.0 Açık Radyo’da Önce Sağlık programındayız. Konuklarımız Dr. Evren Süvari ve Dr. Emrah Kırımlı. Aile hekimliğinde olup bitenleri bu pandemi döneminde olup bitenleri görüşmekteyiz. Evet Ayşegül sen bir başka konuya değinecektin galiba?

AT: Evet güvenlik konusunu konuştuk ama aslında binaları konuşuyoruz. Aile hekimliğinde binalar nasıl seçiliyor? Size sunuluyor mu bu binalar yoksa siz mi gidip kiralıyorsunuz? Bu süreç nasıl yaşanıyor? Belki Emrah’tan başlarız bunun için. 

EK: Yani aile hekimliğinin bilinmeyen kısmı orası, biz bütün çalıştığımız yani tüm aile hekimleri çalıştığı binaya kira ödüyor, bu ister devletin yapmış olduğu olsun isterse kendileri kiralamış olsun. Bir de böyle bir şey var, devletin yapmadığı 3 aile sağlığı merkezinden birisini burada çalışan aile hekimleri ortak kiralıyorlar. Burada işte biraz önce Evren’in bahsettiği kişi, kapıda duracak kişi, temizlik yapacak kişileri de biz kendimiz çalıştırıp sigortalandırıyoruz, maaşlarını biz veriyoruz, primlerini biz ödüyoruz, ayrılırlarsa kıdem tazminatlarını falan biz veriyoruz. Tüm koruyucu malzemelerimizi kendimiz satın alıyoruz. Burada birinci basamakta yürüyen her işi cari gider adı altında kısmi bir ücret veriliyor bize, oradan karşılamaya çalışıyoruz ama ben mesela kamu binasındayım. Bu bina bağış bir arsaya bağış olarak yapılmış, her şeyi bağış. Tamamen devlete hiçbir yükü olmayan bir bina burası. Burası için de biz 7 birimiz, ayda 5 bin liraya yakın kira veriyoruz sağlık bakanlığına. Sağlık bakanlığı onu döner sermayesinde kullanıyor. Yani 10 yıldır aile hekimliği var Türkiye’de, yani bu 10 yıllık kira ile bir bina yapılacak kadar kira veriyoruz. Kamunun binaları yine biraz daha iyi sağlık hizmeti vermek için ama kamu dışında çalışan, özelden kiralanmış apartmanın altında, 3. - 4. katında olan yerlerde sağlık hizmeti vermek de zor, pandemi bunu iyice zorlaştırdı. Bekleme alanları çok dar, havalandırmalar yok, pencereler yok, ruhsatsız yerlerde çalışan arkadaşlarımız var. Sağlık bakanlığından şiddetle yani bu birinci basamak önemliyse, aşılamada da gördük, tüm hasta, tüm sağlık sorunları için de öyle, buraya biraz yatırım yapılması gerekiyor. İstediğimiz de çok büyük bir şey değil yani tüm bu şehir hastanelerine yapıldığı kadarıyla değil kirası kadar, kirada da tüm bir yıllık kirası kadar değil yani bu mayıs ayındayız işte, 2021’in ilk 5 ayında verilen kirayla 5 bin yeni aile sağlığı merkezi yapılabilir Türkiye’de. Toplamda da 7 bin falan var zaten, onları yapmasını istiyoruz. İstanbul’da 1 aile sağlığı merkezi yapıldı son 3 yılda sağlık müdürlüğü tarafından. O aile sağlığı merkezi de işte pandemide ölen Yavuz arkadaşımızın, orayı yapma sebepleri de o bina da gerçekten sağlık hizmeti vermeye uygun değildi. Sağlık Müdürlüğü gelip orada basın açıklamasına geldiği zaman binayı gördüğü zaman biraz şey oldular yani, orada fotoğraf vermek istemediler. O binayı yeniliyorlar, onun da maliyeti 1 milyon lira, şehir hastanelerine vermişiz yılda 16 milyar lira kira, bunları yani onların düzeltilmesini talep ediyoruz. Yani bizim çalışma şartlarımızın iyi olması buradan hizmet alacak büyük kesimin, ülkenin büyük kesiminin ekonomik krizde olduğumuzu düşünürsek ücretsiz bir sağlık hizmeti veriliyor burada. Onların faydasına olacak, bütün toplumun faydasına olacak, birinci basamağın güçlü olması bir sağlık hizmeti olmasına rağmen tüm eşitsizlikleri gideriyor, eğitiminden yani sağlık dışındaki eşitsizlikleri de gideriyor, böyle bir etkisi var birinci basamağın gösterilmiş, sadece aşı meselesi değil, sadece kanser tarama meselesi değil, sadece tansiyonu, diyabeti tedavi etme meselesi değil. Yani bu kadına şiddetten çocuk yaşta evliliğe, eğitimdeki fırsat eşitsizliklerinden ekonomik sorunlara kadar her yere dokunan bir şeyi var, multipotent bir alan burası. O yüzden buranın güçlendirilmesi lazım, belki de bu yüzden güçlendirilmiyor ama biz de şiddetle buranın güçlendirilmesi için uğraşıyoruz. Yani Türkiye’de işte 10 yıldır aile hekimliği varken aile hekimlerinin bina kiralayıp orada sağlık hizmeti vermeye çalışması bize yakışan kabul edilebilir bir şey değil. Çok da büyük bir şeyler istemiyoruz yani maliyetler istemiyoruz, 5 aylık kira istiyoruz, hepsi bu.

ES: Ben de bir şey ekleyeyim. ASM binalarını sordunuz ama bir de bina yok, sanal ASM’ler var, yani bina bile yok, sana diyor ki “git çalış!” o bina bile yok. Biz de bulduğumuz binalarda, hani ne bulabilirsek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, bunu doktor yapmaya çalışıyor. Sonra önüne devlet diyor ki “şu, şu, şu standartları olacak”. İyi ben her yer öyle standart bina kaynayan iller ve ilçeler değil ki, bir sürü işlem yapılması gerekiyor. Binalar uygun değil. Tabii baştan bulunan yerler 10 sene geçti, bu sene bizim, geçen sene ve bu sene biz bu arada kamu binasıyız, yani bunu önceden de söylemiştim, ruhsatsız bir kamu binasıyız. Bağıştan kamuya geçmiş, ruhsatı olmayan bir bina içine üç tane tarım, göç vs. devlet kurumu olan bina, tamiratından her şeyine kadar sorun yaşıyoruz. Her şeyi yıkılıyor, çatısı çöktü, 10 sene yapılmış bir bina bu, 10 sene önce daha yeni! Böyle bir binadayız, yani ve bunu 11.senede zaten yıkılıyor, bunları kim yapacak? Tamam ben kiracıyım değil mi? Şimdi ödüyorum devlete, siz bir apartmanda oturduğunuzda binada bir sürü şey olduğunda tamiri kim yapar? Kiracısınız, kim yapar?

AT: Ev sahibi.

ES: Bizde yok! Bu kadar yani daha söylenecek sözü var mı bunun?

EK: Bu yüzden kapanan ASM’ler var, yer değiştiren arkadaşlar var, onlar hep büyük problemler bu yani maliyeti yüksek değil ama sağlık bakanlığının bu tarafa bakması lazım. Belki bakacaktır ama biraz daha özenli olması gerekiyor bize. Hele bu 120 milyon aşı geldi, onlar yapılacak herhalde bizim biraz fazla çalışmamız gerekecek. Onun için de bize birazcık destek olmaları lazım. Destek bekliyoruz yani herkes için. 

SB: ASM’lerin ne kadarının kirasını kira ödüyor hekim? Yani devletin verip de ücretsiz görev yapan aile hekimi yok mu?

EK: Hayır yok. 

SB: Tamamında kira.

EK: Tamamında kira ödeniyor. Devletin verdiği binada da aile hekimi başına 720 lira kira veriliyor. O sağlık müdürlüğünün döner sermayesine gidiyor. 

SB: Peki Emrah eskiden aile sağlığı sistemine geçilmeden önce sağlık ocaklarında bu durum böyle değildi değil mi?

EK: Değildi, bu şey gibi işte, hakimin mahkemeye kira vermesi, öğretmenin okula kira vermesi falan gibi yani.

SB: Peki bir müzik arası daha verelim. Bu sefer eski bir parça ve bir grup ama seveceğinizi umuyorum; The Beatles’dan geliyor ‘Come Together’. Konuklarımız Dr. Evren Süvari ve Dr. Emrah Kırımlı ile söyleşimizin son bölümü ve Ayşegül’ün sorusuyla başlıyor bu son bölüm. 

AT: Türk Tabipleri Birliği Aile Hekimliği Komisyonu da anketler açısından çok hareketli bir grup. Bu kadar çok ankete katılımcı nereden buluyorsunuz? Son anketlerde neler var?

EK: İllerdeki aile hekimliği kollarında ve aile hekimleri derneklerindeki arkadaşlarımıza ulaştırıyoruz, onlar da kendi illerinde çok yoğun o WhatsApp grupları kullanımı oluyor aile hekimleri arasında. Kendi aramızda sürekli iletişimi olan insanlarız. Sorduğumuz şeyler de herkesin ve bizim de merak ettiğimiz meselelerdi. İlk bu bin vakalar vardı hatırlarsınız Eylül ayında, öyle söyleniyordu ama biz kendi listemizde bundan daha fazlasını görüyorduk. Buradaki uyumsuzluğu görmek için başladık ve ondan sonra da işte yine kendi sorunlarımıza, ‘nasıl binalarda kalıyorsunuz, şartlarınız nasıl, herhangi bir destek sağlanıyor mu?’ gibi sorular sorduğumuz için arkadaşlar da pek sesi duyulan bir alan olmadığı için sizler bizi davet ediyorsunuz, çok teşekkür ederiz ama aile hekimleri pek duyulmaz Türkiye’de. Hepimiz de sesimizi duyurmak istiyoruz, Türkiye genelinden illerdeki arkadaşlara katkılarıyla yoğun bir destek oluyor. Tek tek cevap yazıyorlar, yani ayda bir yapıyoruz anketi, 800 ayrı kişi tek tek elleriyle yazarak sıkıntılarını dile getiriyor orada. Raporlarını TTB sitesine koyuyoruz, oradan görülebilir. Son olarak da bu şey meselesine, mekanlar, işte bu salgın yönetimine uygun mu mekanlarımız diye. 10 aile hekiminden sadece 1’i ASM’ye uygun olduğunu söyledi. “Herhangi bir koruyucu malzeme desteği alıyor musunuz?” diye sorduk. Az sayıda cerrahi maske, onların da kullanım şartı sıkıntılı olmak üzere öyle destekler var. Yani şimdi bu ekonomik krizle beraber aşıları da yoğun olarak yapmakla beraber korkunç bir temizlik, ortalığın organizasyonu falan gibi ayın sonunu getirememek çok fazla olmaya başladı aile hekimliğinde. O da aile hekiminin yavaş yavaş sıkı ekonomik tedbirler almasına sebep oluyor, ayrılmasına sebep oluyor. Bir kutu eldiven almaya kalkıyorsunuz 100 lira, bir kutu eldiven deyince sanki çok gidecek gibi oluyor ama bir kutu eldiven 50 kişiye aşı yapmak anlamına geliyor. O da çocuk aşılarını, enjeksiyonları falan düşündüğünüz zaman 1 günde bitecekmiş gibi, hani bu kira veriyoruz, üzerine bir bu malzemeler sürdürülebilir olmaktan çıkıyor aile hekimliği. O zaman da tali tedbirler aranmaya çalışılıyor, böyle problemler büyüyor. Kaç kişi COVID-19 oldu, onları sorduk, bize söylenen sağlık çalışanları arasında işte %14’ü ocak ayında COVID-19 geçirmişti aile hekimlerinin. Aşı oldunuz mu? Toplumda aşı karşıtlığı var mı? Onlara yanıtlar aldık. İyi de bir veri toplama aracı oldu, Sağlık Bakanlığı ne yazık ki söylemediği için biz BioNTech aşısı yapıyoruz, Sinovac aşısı yapıyoruz. Kim, nerede, kaç aşı oldu? Onların görülmesi salgını yönetmek açısından, planlamak açısından kıymetli. Sizin sorduğunuz işte aşı karşıtlığı sorularını biz de soruyoruz. Bizim arkadaşlarımız %60-80 aşılanır diye düşünüyordu, daha fazla oranda aşılanma da oldu. ‘Günde kaç aşı yapabilirsiniz?’ diye sorduk. Kişi başı ortalama 20 aşı yapılabilir, bu da 500 bin kişi ediyor günde Türkiye için. Bunun üstüne de zaten hiç çıkamadık. Hastanelerin desteği 100 bin kişi falan oluyor, en iyi şartla 600-700 bin aşı yapabildik. Çok aşı geldiği zaman da karşımıza yine bu sayılar çıkacak, bu şekilde çalışmaya devam edersek. O zaman da salgın bitmeyecek, o zaman yeni çözümler bulmak gerektiğini söylüyoruz. Onlara fırsat veriyor bize, düzenli olarak da her ay işte bu soruları aklımıza takılan, önümüze gelen soruları hep beraber sorup yanıtlıyoruz. 

ES: Ben de ufak bir ek yapayım anketlerle ilgili bizi dinleyen arkadaşlara. Çünkü iki senedir uzun süredir anketler yapılıyor, ilk başlarda tabi ki aynı Zoom toplantıları gibi her şey çok heyecanla yapılırken bir noktadan sonra bir sürü Zoom, bir sürü anket önüne gelince insanlar elbette bir sıkılıyorlar ama hâlâ bunları yapan, destekleyen arkadaşlara da gerçekten teşekkür ederiz. Anketlerimiz devam edecek. Teşekkürler. 

SB: Peki son günlerde özellikle son 3 haftada alınan önlemler kapanma adı altında, bunun etkisi oldu mu, COVID-19 hastalarının sayısında bir azalma var mı? Çok göreceli bir soru oldu ama.

EK: Azaldı, çok azaldı, yani 130-140’lardan 10’lara kadar düştü bizim günlük listemiz, her arkadaşın da böyle ama ben sizin de şeyinize, şimdi ben ekim, kasım, aralıkta bir pik gördük, bir de şimdi gördük. Ona baktım bu sabah, aralıktan 30 binlerden 10 binlere geldiğimiz gün sayısıyla bu seferki 30 binlerden 10 binlere geldiğimiz gün sayısı arasında fark var. Aralık’ta daha yavaş olmuş bu mesele, ikisinde de aynı tedbirleri aldık, yani sözde tedbirler alındı. Şöyle bir şey oldu, yani salgının nereden bulaştırdığını da gösteriyor bu. Ramazan ayındaydık biz, siz ne dersiniz onu bilmiyorum, ramazanda şu oluyor, işyerlerindeki mutfaklar, çay yerleri falan herkes oruç tutmasa bile çoğunluk tuttuğu için bu ülkede diğerleri de onlara saygı gereği yeme içme bittiği için aslında işyerlerinde vakalar azaldı. İşyerlerindeki vakalar azalınca da evlerde vakalar azaldı ve zaten Türkiye’de biz restoranları, okulları, vb. kapatıyoruz ama esas vakaların kaynaklarının burası olduğunu sağlık bakanlığı da biliyor, biz de bu şeyde gördük onu, hani işyerleri baştan beri söyleniyor yani çalışan insanlar küçük dar evlerde kalan insanlar, hep onlar hastalanıyor. Biz şimdi işte tatiller konuşuluyor, şubatta da Bursa’da Uludağ’daki tatiller konuşuldu. Biz Bursa’daki arkadaşlardan biliyoruz, 10 gün sonra otellerde çalışanların ailelerin hepsi hastalandı. Bize bu şey onu gösterdi yani salgının esas kaynağını, bizim tedbirlerimiz o esas kaynakla örtüşmüyor, şanslıydık Ramazan olması açısından. Yani o şey kırıldı yani daracık yerlerde yemek yiyor insanlar, çok yoğun çalışılıyor, 3-5 dakika araları oluyor orada da yan yana yine bekleme yerleri de muhtemelen küçük. O kesildiği için azalmış olabilir bu sefer bizim tedbirlerimizden ziyade. O da şunun için önemli, bundan sonra nereye müdahale etmemiz gerektiğine bir işaret. Yani baştan beri söylüyoruz da bunu, bu dönem de onu gösterdi. Yazık yani bu kadar insanın hastalanmasına ve ölmesine. 

SB: Ama sanıyorum ders çıkarıldı bundan ki turizm sektöründe çalışanlar aşılanacak biliyorsun yoğun bir şekilde. 

EK: Herkesin aşılanması lazım da.

SB: Bilmiyorum size dağıttılar mı ya da gördünüz mü? Türkiye’nin koronavirüs ile etkin mücadelesi Cumhurbaşkanlığı yayını, 316 sayfalık bir doküman var yani. Onu gönderelim size eğer yoksa elinizde, ne kadar başarılı olduğumuzun altını çizmişler bu raporda. Ne kadar çok ülkeye yardım ettiğimiz ve Türkiye ne kadar etkili olduğunu belirtiyor. Umarım bundan sonraki günlerde biraz daha akılcı, biraz daha bilimsel temeli olur.

ES: Ben de bir şey diyecektim destekle ilgili. Bu BioNTech aşıları geliyorken ben sağlık çalışanlarına bir ek doz BioNTech aşısının olması gerektiğini, desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer 120 milyonsa, dün yazdığımda aklıma geldi, acaba şımarıklık mı yapıyorum ama hakikaten 1 milyon kadar bir aşı kullanılacak. Sağlık çalışanlarına bir ek doz BioNTech düşünülmesi gerekiyor. 

SB: Dün bir kongreye katıldım, konuşmacıydım, benimle beraber Serhat Ünal da katılmıştı bu aşılarla ilgili. Ondan öğrendiğim kadarıyla özellikle sağlık çalışanları 2 doz Sinovac olanlara 1 doz BioNTech gündeminde Ankara’nın da, bunun yapılması gündemde. Ben de tersini sordum, peki 2 doz BioNTech olana 1 doz da Sinovac yapacak mısınız? diye. Onun cevabını alamadım ama gündemde bu konu. 

AT: Son bir soru sormak istiyorum, geçen programlarda da konuştuk, belki şimdi daha yoğun sormamız gereken bir soru, sizin izinleriniz. O da bir mevzu ve COVID-19’da tabii izolasyonda olan hekimler de var, yerinize birinin getirilmesi gerekiyordu, izinlerinizde filan, izinlerde bir değişiklik var mı? 

EK: Bizde izin yok, biz izne çıkarsak, ben izne çıkarsam Evren yerime bakacak, Evren izne çıkarsa ben yerine bakacağım. Bu da demek oluyor ki birisi izne çıkarsa kalan kişi 2 katı çalışacak. O zaman da hem hastalanma riski artacak hem de tükenme eşiği artacak. COVID-19 olan arkadaşlarımızın maaşları kesildi. Yani COVID-19 oldular, raporlu oldular, maaşları kesildi, hastanelerde falan bunu yapmadılar. Sonra biz dava açmak ve kazanmak zorunda kaldık. Yani bunun için kamu davası açıyor olmak çok ayıp yani. Zaten kurumda hastalanıyoruz, bir de üzerine maaşları kesildi insanların. O açıdan aile hekimliği sözleşmesi çok serttir yani, hiç izin falan yok yani izne çıkarsanız maaşınız çok kesiliyor, birisinin de yerinize bakması gerekiyor. Dışarıdan da bize görevlendirmeyle destek vermiyorlar, zaten olağan şeyimiz eksik bizim yani %10 aile hekimi %10 ebe-hemşire eksik. Zaten az sayıda olan bir grubuz, o açıdan da yani bina gibi insan kaynağımız da çok desteksiz.

ES: Bu yıllık izini sorunu zaten eskiden beri vardı, yani izin yok diyelim biz buna, izin değil, bizim yerimize birisi bakıyor yani bunun adı yıllık izin değil ama bir de COVID-19’la birlikte şunu ekleyeyim ben, izni unuttuk, yani bir yere gitmeyi unuttuk, gidiliyor muydu böyle hani iznimiz var ama zaten o sırada kapanma vardır ya çalışan yoktur ya bir şey var. Yani biz geçen seneki izinlerimizi neyse ki bu seneye eklediler ama çünkü yanıyor bizde bir de böyle devredilmiyordu. Eklendi de bir yere gidemedik, hâlâ da gidemiyoruz. Yani COVID-19 nedeniyle hâlâ yerimizde duruyoruz.

SB: Bu hastalanan aile hekimleri, koronavirüse yakalanan meslek hastalığı olarak hâlâ kabul edilmesi gündemde değil galiba değil mi?

ES: Bizim açımızdan hep gündemde ama kabul edilmedi, yani o yasal düzenleme yapılmadı yoksa bizim gündemimizden hiç gitmiyor, düşmüyor, çünkü sağlıkçı ölümleri sürekli devam ediyor zaten. 

SB: Ama İzmir Tabip Odası’nın bir açıklaması vardı değil mi Emrah?

EK: Evet onlar da işte dava açarak kazandılar. O bir emsal teşkil edebilir. 

ES: Böyle örnekler oluyor, dava açıyorsun, önceden de yaşanmış örnekler var ama bunlar gerçekten uzun, çok zorlayan yasal süreçleri isteyen yani olması gereken şekilde olmuyor, o şekilde devam etmiyor. Senin işte o birtakım bağları, birtakım şeyleri kurman gerekiyor, mahkeme süreçlerini geçirmen gerekiyor. 

AT: Evet hocam, örnek teşkil etmiyor çünkü görev başında hastalandığını bir şekilde ispat etmen gerekiyor.

ES: Yani illiyet bağı o kadar saçma ki COVID-19 poliklinikleri var, seni oraya görevlendiriyor, sen koşarak gitmiyorsun, görevli gitmişsin bir kere ve o polikliniklerde orada karşılaştığın şeylerde hastalanıyorsun. 

SB: Elbette tabii bunun tartışacak bir tarafı da yok zaten ama programı bitirirken de şu aşı konusuna ait bir şey söylemek istiyorum. Özellikle İngiltere, İsrail filan gibi aşılama oranları yüksek ülkelerde olgu sayılarının süratle düştüğü, azaldığı bildiriliyor ama o ülkelerdeki sağlık çalışanlarıyla konuştuğumuzda “ya bunu sadece yüksek aşılama oranlarına bağlamayın, bu ülkeler aynı zamanda aşılamayla beraber birtakım önlemleri çok sıkı takip eden ve uygulayan ülkeler”.

AT: Mesela test belki. 

SB: Evet yani, kısacası yoğun bir aşılama her şeyi halledecek diye düşünmemek lazım, çok farklı yönlerden testti, önlemlerdi, kısıtlamalardı, bunların paralel gitmesi herhalde gereken bir süreç. Bilmiyorum eklemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

ES: Yani Almanya’da 2,5 ay değil miydi kapanma? Yani ve ciddi bir kapanma yapıyor ama sosyal destekle, insanların yaşayabileceği koşulda yapıyor.

SB: Evet, DİSK’in bir raporunu gördüm, DİSK’e bağlı çalışanların %61’i muafmış. Yani öyle bir muaf olanlar ve istisna çalışanlar listesi vardı ki bir şey söylemek mümkün değil. Yani trafik tıkanıyor bu dönemde, neyse. 

AT: Evet Emrah.

EK: Çok teşekkür ederim, ben yani Evren’in söylediği şeyi tekrar hatırlatmak isterim. O pandemi karşıtlığı meselesini, o insanlar hâlâ televizyonlara çıkıp hastalarımızı da izleyip onların da kafalarını karıştırıyorlar. Lütfen onları dinlemeyin, yani milyonlarca kişiye aşı yapıldı, bir şey olsa, yönetilemeyecek bir yan etki olsa veya problem çıksa duyardık zaten. 

SB: Televizyonlardan bahsettiniz, biraz da haberler, özellikle daha magazinsel daha sansasyonel diye herhalde yer veriliyordu, son zamanlarda çok yok.

AT: Çok teşekkürler. 

SB: İyi hafta sonları dileyelim, önümüzdeki hafta Dinleyici Destek Haftası başlayacak Açık Radyo’da ve veda ederken bu kez Türkçe bir parça, Kardeş Türküler’den geliyor ‘Şahı Merdan’. Hoşça kalın efendim, iyi hafta sonları!