Aşı kampanyası: Prof. Dr. Gaye Usluer ve Dr. Emrah Kırımlı ile söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Önce Sağlık’ın 18 Haziran 2021 tarihli nüshasında Ayşegül Tözeren, konukları Prof. Dr. Gaye Usluer ve Dr. Emrah Kırımlı ile aşı kampanyasını konuştu. 

Önce Sağlık: 18 Haziran 2021
 

Önce Sağlık: 18 Haziran 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(18 Haziran 2021 tarihinde Açık Radyo’da Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)

Ayşegül Tözeren: Önce Sağlık programına hoş geldiniz! Ben Ayşegül Tözeren, bugün yalnızım, Selim hocamızın bu hafta viroloji günleri olması nedeniyle programla çakışan bir uluslararası konuşması var. Bu yüzden programımızda olamayacak, çok değerli konuklarımızla konuşacağız pandeminin gidişatını, aşılamayı, aşılama kampanyasını, hemen ilk cümlemizi söyleyelim “COVID-19’u, pandemiyi aşıyla aşacağız” diyoruz ve aşıya yönelik yüreklendirici, aşı kampanyasına yönelik bir program gerçekleştiriyoruz. İki değerli konuğum var, Osmangazi Üniversitesi’nden değerli akademisyen Prof. Dr. Gaye Usluer bizimle olacak. TTB Aile Hekimliği Komisyonu’ndan Dr. Emrah Kırımlı aile hekimi bizimle olacak. Aşılamayı enine boyuna konuşacağız. Hoş geldiniz diyeyim öncelikle.

Gaye Usluer: Merhaba, iyi yayınlar!

Emrah Kırımlı: Merhabalar!

AT: Çok teşekkürler. Gaye hocam Emrah’la başlayalım konuşmaya diye düşündüm, siz yoldasınız biliyorum. Nasıl gidiyor aşılama, günde kaç aşı yapıyorsun Emrah?

EK: Dün 30’du, biz dün başladık aşı yapmaya, bu aile sağlığı merkezlerinin hepsinde yapılmıyordu biliyorsunuz. Bugün de işte 25 kişi falan var bir birimde, 7 birimiz, toplamda da ASM olarak 200’e yakın aşı yapıyoruz ama herkese aynı saatte, yani bizim randevularımızı bizim ayarlamamıza izin vermedikleri için herkese aynı saate koyuyorlar. Öyle bir karmaşamız oluyor ama hızlıca, kendi kendimize organize olduk, aşılarımızı yapıyoruz, bürokratik işlemler dışında bir sıkıntı yaşamıyoruz. 

AT: Anladım. Emrah bir şey soracağım, peki mesela ben bugün gelsem bugün aşı olabiliyor muyum? Yoksa MHRS’den muhakkak randevu almam gerekiyor mu?

EK: Bugün gelseniz aşı olabilirsiniz ama şöyle bir sıkıntı var, 3-3,5 gibi gelirseniz daha kolay aslında, hani 6’lı flakon meselesi var ya, onları ayarlamaya çalışıyoruz. Yani 6 ve katlarında değilse randevumuz zaten çağırıyoruz ve orada olan birisine hemen randevusuz aşıyı yapıyoruz yani aşıyı zayi etmemek için. Dün öyle oldu mesela işte başka bir sorun için gelen bir hastamıza “son bir aşımız kaldı, sen biraz bekle galiba gelmeyecek, yeni birisini bulamayacağız” dedik. Siz de hemen aşınızı olabilirsiniz yani hastanelerde daha kolay olur herhalde, onlarda çünkü onlarda böyle 6’lıyı toparlama sıkıntısı yok, randevusuz aşı yapılıyor, yapılabiliyor yani. 

AT: Anladım. Emrah peki diğer şeyler nasıl gidiyor, diğer sizin verdiğiniz hizmetler, takipleriniz, hastalarınıza bakabiliyor musunuz?

EK: Tabii zorlanıyoruz şimdi öğleden sonra 200 kişi girip çıkıyor buraya, burası tek bir mekân, kapalı bir mekân, öyle olduğu için o saatlerde sadece aşıları alıyoruz bu da diğer işleri ertelememize sebep oluyor. 2-2,5 saatimiz gidiyor, zaten 3,5’ta da biraz tükenmiş halde oluyoruz, kafamızı toplamamız zor oluyor ama biz sadece bu aşıları yapmıyoruz. Sonuçta verem aşısı da yapıyoruz, verem aşıları da böyle flakonlarla yapılan bir aşı çocuklara ikinci ayda yapılıyor sadece. Onları da haftanın bir gününe topluyoruz, bizim için mesela o bugün cuma günü, onları da saat 10.00’la 12.00 arasında alıyoruz ama Sağlık Bakanlığı sağ olsun 10.00’la 12.00 arasına da COVID-19aşısı koymuş. Yani bizim o programı kendimizin yapmamızdaki talebimiz buydu. Oraları karıştırıyor, oraları organize etmeye çalışıyoruz, öyle bir organizasyonla çözmeye çalışıyoruz ama erteleniyor tabii. Yani sonuçta insan ve mekân sınırlı olduğu için bazı şeyleri ertelemek zorunda kalıyoruz.

AT: Emrah peki ne olsa daha iyi yürür bu aşılama diyorsun? Yani bir önerin var mı yoksa şu anda zaten mükemmel yürüyor diyebilir miyiz?

EK: Yani enjektör olsa daha iyi olur, bugün enjektör göndermediler mesela. Çok radikal bir şeyden başlayayım ben size! Enjektör olmadığı için arkadaşlarımız aşılarla bekliyorlar, bizim de işte sabah yaptığımız aşılarda bitirdik enjektörlerimizi, yenisi gelecek ama biz yakın bir yerde olduğumuz için daha kolay bu ama öyle problemler var. Hemen şimdi arkadaşlar cepten enjektör alıyorlar, eldiven, maske gibi şeyleri zaten Sağlık Bakanlığı bize vermiyor. Onları da kendi cebimizden karşılıyoruz ama esas mesele bu aşının çok bürokratik işi var, yani aşı hasta geldiği zaman saat 13:00’e şimdi bu odada aynı saate yani 20 kişinin randevusu var. Bu 20 kişinin geldiği zaman organize edilmesi, barkodlarının girilmesi, işlemlerinin yapılması falan gibi bürokratik işlemler var, onları da biz yapıyoruz, hastaları da sıraya koymayı biz yapıyoruz. Yani biz dediğim doktor, ebe, hemşire yapıyor bunu. Bunları organize edecek bir kişi olsa kapımızda, filyasyona işte muhtarları insanları eve mi diye gönderdiler mesela, ilaçları vermeye gönderdiler. Bu iş aşı daha kolay bir iş onlar için. Burada zaten kendi mahallesi, insanları tanıyor, onları organize edecek, öyle bir iş yapabilirdi birisi bize yardımcı olabilirdi. Mekân problemimiz çözülseydi iyi olurdu. Eksik arkadaşlarımız var tabii, yani aile sağlığı merkezlerinin %10’unda doktor, %20’sinde ebe, hemşire yok. Bu eksiklere de bakmıyor Sağlık Bakanlığı, Ankara’da bir bürokrat var, önünde bir düğme var, o düğmeye basıp bize randevu açıyor. Yani birisi olmadığı zaman onun yerine de randevu açıyor. Ben biliyorum yani bugün Moda’da bir aile hekimi arkadaşımıza 64 randevu var. Ben bugüne ne bileyim 24 kişilik randevu ayarlamıştım, 14’ü doluydu, onunla yetinmemiş sağlık bakanlığı yani 10 boşum olmasına rağmen 12 randevu daha açmış, 12 randevuyu da yanlış saate açmış. Yani biz kendimiz yönetebilsek bu işi, yani bize bir şey söylense “siz günde 30 kişiyi aşılayın” dese, 30 randevu açsak ve onu kendi planımız çerçevesinde yapsak hayat hepimiz için daha kolay olur ve birileri bize yardım etse, biraz el atsa işimiz gerçekten kolay olur. Hastanelere de gittim ben aşı nasıl yapılıyor diye. Sonuçta ona ayrı bir mekân ayırıyorlar, kapıda bir sekreter var, oraya gidiyorsun TC’nizi söylüyorsunuz, o bütün bürokratik işlemleri yapıyor, ondan sonra aşı odasına gidiyorsunuz. Aşınızı oluyorsunuz, dışarıda bir bekleme yeri var, herhangi bir sorun olursa orada acil müdahale odaları var, bizde bunların hepsi aynı. Sonuçta burada da heyecanlanıp bayılan falan, yani alerjik reaksiyon değil de kaygıdan, anksiyeteden çarpıntısı olup bayılanlar falan oldu. Sonuçta onlara da biz aynı kişi müdahale ediyor yani aşıyı yapan kişi de, barkodu giren kişi de, ona müdahale eden kişi de, tereddüdü varsa sorularını gideren kişi de aynı kişi. Öyle olunca çok zorluyor bizi, yani gerçekten tüketici oluyor.

AT: Yani yoğun bir yaz bekliyor aile hekimlerini.

EK: Evet evet, bir de tabii…

AT: Aslında bir tıbbi sekretere ihtiyaç var anladığım kadarıyla. 

EK: Bir de lojistik desteğe ihtiyacı var, koruyucu malzemeye ihtiyacımız var, enjektör ihtiyacımız var. Yani kendi başımıza, her şeyi kendi başımıza öğrenip yapıyoruz. Bunun üstüne bir de şey yaptılar şimdi hastanede aşı yapanlara ek ödeme diye bir şey çıkardılar.

AT: Aile hekimlerine var mı ek ödeme?

EK: Hayır yok, aile hekimlerine ek masraf var, enjektör alıyoruz, eldiven alıyoruz.

AT: Gaye hocam bizi akademi boyutundan dinliyor o da, ona da soracağım bu konuşmayı yaptıktan sonra görüşlerini alacağım. Aile hekimleri büyük bir yük kaldırıyor, onlara ve tabii ki ebelerine ve hemşirelerine de ek ödeme.

EK: Tabii tabii, yani şöyle şimdi çalışmadığı zaman program, kapıda insan beklediği zaman, saat 13.00’de 20 kişiye randevu verdiğin zaman ve biz burada 5 kişiysek bütün işleri yapacak kişi, o 20 kişinin beklemesi gerekiyor, enjektör gelmediyse, aşılama programı çalışmadıysa, aşıyı yapamıyorsak biz yapamıyoruz, o zaman o insanlar kızıyorlar başlıyor şiddet. Türkiye’de 40 milyona yakın çocukluk çağı aşılaması yapılıyor. Onun da büyük bir çoğunluğu burada yapılıyor. Yani ek ödeme, oradaki insanlara çalıştırmak için bir destek, bir teşekkürdür yani sonuçta.

AT: Tabii.

EK: Şimdi aşıya yoğun bir talep var evet ama bu talep bitecek yani %60’lara falan doygunluğa ulaştığı zaman tereddütlü insanlar kalacak. O tereddütlü insanları... 

AT: Tabii siz ikna edeceksiniz daha sonra.

EK: Biz edeceğiz tabii ki.

AT: Aşıla kampanyasına destek verdiniz, yani kalpten istiyorsunuz aşı yapmayı.

EK: Biz istiyoruz aşı yapmayı çünkü bu salgın bitsin istiyoruz ve bu halkın ulaşabileceği kişi biziz yani.

AT: Tabii doğru.

EK: Karşı apartmanda oturan insan var, araba yok bir şey yok, nasıl gidecek o aşıya?

AT: Aile hekimine gidecek.

EK: Tabii ki buraya gelecek. O zaman buranın biraz güçlendirilmesi lazım. Şimdi aşı saatimiz de biraz kalabalık burası.

AT: Tamam farkındayım sen dolaşarak konuşuyorsun zaten çok tutmak istemiyorum seni. En son bir şey sormak istiyorum, Emrah aşıya yurttaş şöyle ulaşacak değil mi? E-nabız MHRS ve telefon, her üç yolla da ulaşabiliyor aşıya.

EK: Tabii, hastanelere doğrudan gidebilirler, 35 yaş üzerindeki herkes hastaneye gidip aşısını olabilir, yani illa randevu alması gerekmiyor.

AT: Bizi dinleyen 35 yaş üstü herkes lütfen programı dinledikten sonra aşıya, hastanelere ve randevuyla aile hekimlerine. 

EK: Tereddütler oluyordu, hiç öyle bir şey yok yani, bayılacağım falan, öleceğim falan diyenler vardı. 

AT: Bir de hepimiz aşı olduk yani. 

EK: Hiçbir sıkıntı yaşamadık. 

AT: Aynen, ben hiç yaşayan da duymadım ki hepimiz sağlık camiasının içindeyiz, en çok konuştuğumuz insanlar hekim, hemşire, hiç kimseden böyle bir anı, böyle bir deneyim de duymadım. Ondan dolayı lütfen aşıya. Emrah çok teşekkürler, senin aşı randevuların var. 

EK: Ben teşekkür ederim. 

AT: Çok çok teşekkür ederiz.

EK: Kolay gelsin.

AT: Gaye hocam orada mısınız? 

GU: Buradayım, geliyor mu sesim?

AT: Geliyor, Gaye hocam Emrah’la konuşmamızı duydunuz.

GU: İzledim.

AT: Daha önceki programımızda da aslında Emrah’la birlikteydiniz hatırlarsanız. 

GU: Evet, evet. 

AT: Hocam bu sahayla akademik bakışa birlikte baktığınızda Emrah’ın anlattıklarıyla ilgili çok da deneyimli bir doktor olarak görüşleriniz nedir?

GU: Ben de işin hasta izlem kısmındayım, enfeksiyon hastalıkları uzmanıyım ama öte taraftan da mikrobiyoloji ayağımız da var bizim. Esasında işin akademi tarafı, saha tarafından ziyade ben merkezi yönetim tarafını öne çıkarmak istiyorum. Yani Sağlık Bakanlığı planlamayı ne kadar iyi yaparsa bu süreç o kadar az aksaklıklar ile sonuçlanacak. Bakın dün dünyada birinci olduk 1,5 milyon dozun üzerinde aşı yapıldı, bu çok ciddi bir başarı. Peki bu başarının sahibi kim? Bu başarının sahibi bu ülkedeki sağlıkçılar, aile hekimleri var bunun içinde, hastanelerde çalışan herkes var aşıyı uygulayan, yardımcı sağlık personeli var. Sonuçta evet bu kadar doz aşının Türkiye’de mevcut olması Bakanlığın şu anda bir başarısı olarak addedilebilir. Gecikmiş de olsa bunun olmasından mutluyuz, ancak bu kadar çok miktarda aşının yapılabiliyor olması aslında Türkiye’de sağlıkçıların aşı mevcudiyeti durumunda nasıl çalışabileceğini göstermesi açısından önem taşıyor. Ancak bu demek değil ki 1,5 milyon doz aşı güle oynaya yapıldı. Örneğin dün aşının en çok yapıldığı gündü ama Türkiye genelinde çok önemli bir sorun yaşandı. Emrah bey enjektör yokluğuna dikkat çekti, ben de sistemin çöküşüne dikkat çekmek istiyorum. Aşı sistemi çöktü ve randevuların olup olmadığı konusunda teyit alınamadığı için kişiler hastanelerde veya başvurdukları aile hekimine başvurdularsa bir saatten fazla buralarda beklemek zorunda kaldılar ta ki sistem geri dönene kadar. Demek ki süreci iyi yönetebilmek için Bakanlığın ve Bakanlık da koordine olarak bu işi yürüten tüm kurumların doğru bir şekilde işin içine girmesi lazım. Yine aşıların büyük bir kısmının örneğin Sinovac aşısının şişeleme süreçleri gerektiğini düşünecek olursak Türkiye bir dönem de şişelemede sorun yaşadı, şişe sorunu yaşadı. Aynı şu anda enjektör sorununda olduğu gibi sorunun öngörülmesi, bu tür sorunların çıkabileceğinin öngörülmesi ve sorunun oluşmaması için de ön hareketlerin yapılması, ön hazırlıkların yapılması gerekiyor. Bu anlamda Emrah beyin söyledikleri çok önemli bence, aile hekimleri kişilerin en kolay biçimde aşıya ulaşabilmeleri için kendi mahallesindeki sağlık biriminde aşı olabilmeleri açısından çok büyük bir avantaj iken sağlık bakanlığının bu bir yan unsur gibi göstermeye çalışması doğru değil. Şehir hastanelerinin şehir merkezine uzaklığını düşünecek olursak keza tıp fakültesi hastanelerinin ve diğer hastanelerin mevcut yerleşim alanlarına eşit olmadığını düşünecek olursak aile hekimliği mekanizmasının çok iyi çalıştırılması gerekiyor. Bu anlamda aile hekimlerine bu aşılama süresince yardımcı personel temininin sağlık bakanlığı tarafından sağlanması bence çok önemli. Bunun çok da zor olmayacağını düşünüyorum, personeli hastanelerde yığmak yerine bu süreçte mutlaka aile hekimlerine personel takviyesi yapılması gerekiyor. Onun ötesinde bazı bölgelerde dün basında gördük, seyyar ya da mobil hizmetlerinin verildiğine dair, aslında bütün dünya kitlesel aşılamaların en iyi yapıldığı ülkelerde mobil aşılama hizmetleri çok büyük başarı sağladılar. Bence şu anda Türkiye’de 1,5 milyon dozluk aşılamaya ulaşıldığına sevinilirken sistemin aksamaması ve hızlı sürecin gerçekleşebilmesi ve tabii ki bu sürecin haftalarca, aylarca devam edeceğini düşünecek olursak sağlık personelinde tükenme durumunun da en aza indirgenebilmesi için mobil istasyonlarını oluşturulması gerektiğini düşünüyorum açıkçası. 

AT: Gaye hocam birkaç tane sanayi, organize sanayi bölgesinde var.

GU: Doğru

AT: Mobil araçların gittiğini hekim arkadaşlarımız belirtiyorlar. Tabii mobil olması çok anlamlı olur. Aile hekimleri çok önemli. Televizyonda radyoda ya da yazılı basında her uzmanlık dalından kişinin aşıyla ilgili konuştuğunu duyuyoruz tabii en çok mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlarını konuşturmamız gerekiyor bu konuda. Sanıyorum Emrah gibi aile hekimlerini de konuşturmamız gerekiyor çünkü sahada birebir görüşen hastayla kişiler, hastayla demeyelim yurttaşla görüşen kişiler onlar. Onların sesini dinlememiz gerekiyor. Her ikinize aynı soruyu soracağım. Hangi durumda hastanede yapılmalı hangi durumda aile hekimliğinde yapılmalı? Böyle bir algoritma var mı? Hızlıca Emrah’a dönüyorum, son sözü bu konuda sizden alacağız. Emrah dinliyoruz.

EK: Yaşlılarda çok gördük, Türkiye’de kronik hastalıklar çok sık, bu arada kronik hastalığı olanlar endişeleniyorlar. Öyle bir şey yok tabii, herhangi bir hastalıkla bildirilmiş bir kontrendikasyon yok. Onkoloji hastaları var. Onkologlarıyla kemoterapilerini ayarladıkları zaman onlarla da aşılarını yapabiliyoruz, en çok ihtiyacı olanlar da onlar aslında. 

AT: Değil mi, en çok kronik hastalıklar.

EK: Şey var, tabii Türkiye’de her yıl 1.200 bin çocuk doğuyor, bu da demek oluyor ki 1 milyona yakın hamile ve 1 milyona yakın da emziren anne var anlamına geliyor 2 milyon kişilik nüfus bu da. Onlar da çok soru soruyorlar, hani hamilelik, emzirme… ilk 3 ayda değilse aşıya engel değil. Makaleleri de çıkmaya başladı. Yani aşı olanlarla olmayanlar arasında hamilelik açısından bir fark olmadığı gösterildi. Emzirenler için zaten bir sıkıntı yok. Kısırlık yapar diye çok söylendi, bugün bir makale çıktı, sperm sayısını arttırıyormuş %20 oranında. Kısırlık da yapmıyor yani. Alerjiler çok soruluyor benim alerjim var diye. Çilek alerjisi, öbürü elmaya yani çilek alerjiniz var diye bütün elmaları, bütün meyveleri yiyemiyor değilsiniz. Farklı farklı mekanizmalar, işte penisilin alerjisi, arı soktu alerjim var aksırıyorum, tıksırıyorum, falan bunlar gibi değil de daha önce aşı olmuş, aşıya bağlı bir anaflaktik reaksiyonu gelişmiş kişi varsa ki onlar da çok çok nadir oluyor gerçekten, onlar da biliyorlar, olsa da müdahale ediliyor, o da bir kontredikasyon değil. Yani dikkatli olarak yapılması lazım, aşıya daha önce aşı oldu ve alerji olduysa. Başka kimler vardı? Başka da bir kontredikasyon yok. Bizde iğneden çok korkan var, onu çok gördük yani, iğneden çok korkan varmış! Onlar hastaneye gitmek istemiyorlar, bize geliyorlar, işte ellerini tutuyoruz, aşılarını yapıyoruz başka tarafa baktırıyoruz çocuklardan alışık olduğumuz için aşı yapmaya. Enjektörler çok küçük, televizyonda falan büyük gözüküyor, korkuyorlar, öyle çok söyleyen oldu ve acıtmıyor yani gerçekten acıtmıyor. Ben de iğneden korkan birisiyim, kendim de oldum aşıyı sonuçta, gerçekten acıtmıyor. En fazla bu MRNA aşısı akşam 2-3 saat o da 24 saatle 48 saat arası filan bir ağrı yapabiliyor kolda ama hani daha önce tetanos aşısı falan oldularsa o aşılar daha çok ağrı yapıyor ya da işte zatürre aşısı oldularsa daha çok ağrı yapıyor. Onlar kadar da değil aslında o yüzden bir kontrendikasyon yok yani öyle benim hastalığım var, raporum, vs. var diye insanlar çekinmesinler, kimse çekinmesin. Yaptık yani penisilin alerjisi olana da, arıya alerjisi olana da, işte mevsimsel alerjisi olanlara da yaptık. Bir şey olmuyor gerçekten, olursa da gözlem altında tutulabiliyorlar. Öyle büyük bir problem yaşamadık. Bu işyerlerinde aşı yapılmasıyla ilgili Bakanlığın girişimi var yani işyeri hekimi arkadaşların kendileri talep ediyorlar İlçe Sağlık Müdürlüklerinden ‘biz hazırız, burada aşı noktası kurabiliriz’ falan diye. Bizler vatandaşlarla beraber insanlar hep beraber sağlık çalışanları cansiperane gerçekten randevu almaya çalışılıyor. Öyle uğraşa uğraşa aşı hakkımızı almaya çalışıyoruz. 18 yaş üzerindeki herkese aşının açılması ve bu işin de hızlıca bitirilmesi lazım. Yoksa işte bu varyantlar falan geliyor bir de tek doz aşı yapıyoruz şu anda, ikinci dozlar Ağustos’ta olacak. Arada da bayram var yine riskli bir döneme giriyoruz yani COVID-19 de devam ediyor işte 6 binli rakamlarla devam ediyor yani. Bunu da kimse unutmasın.

AT: Çok teşekkürler Emrah. Gaye hocam, çok soru birikti size sırasıyla sorayım. Birincisi kontrendikasyonla ilgili çok konuşuluyor televizyonlarda. Siz bu konuda birinci ağızlardan birisiniz, Emrah de çok güzel özetledi. Gebeler, emzirenler ilk öyle sormaya başlayayım hocam, çok soru geliyor bununla ilgili, aşı olabilir mi? Onkoloji hastaları yani kanser hastaları aşı olabilir mi? Kronik hastalığı olanlar aslında onların olması lazım, aşı olabilir mi? Alerji konusunu biraz da siz yorumlayabilir misiniz? Aşı olmalarında bir sakınca var mı?

GU: Tabii ki çokça soru sahada hepimize geliyor, bir genel başlık çizecek olursak aslında COVID-19 aşılarının uygulanmasını engelleyici herhangi bir durum yok. Yani rahatlıkla çok geniş kitlesel aşılamayı yapabiliriz. Tek tek başlıklara bakacak olursak, bir gebe kalmak isteyenler aşılanabilir mi? Aşılanabilir. Biraz önce Emrah Bey söyledi, bugün bir makale yayınlandı kısırlık yapmadığına dair, hatta sperm sayısının arttığına dair böyle güzel bir makale yayınlandı. İkincisi gebeler aşılanabilir mi? Gebeler aşılanabilir hiçbir sakınca yok ama yine de tedbirli olmak gerektiği için bu bir genel tutum dünyada ilk 3 aydan sonra bizim trimester dediğimiz ilk 3 aydan sonra gebeliğin tüm ayları boyunca kişiler, gebe kadınlar aşılanabilirler, herhangi bir sakınca yok. Zeminde kronik hastalığı olan kişilerin zaten aşılanmasını öneriyoruz, onların aşılanmasında herhangi bir sakınca olmadığı gibi bir an önce aşılanmaları gerekiyor. Kanser hastaları var veya işte herhangi bir nedenle immün sistemini, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanan kişiler var, bunlarda aşılama olabilir mi? Mutlaka aşılamanın olması lazım. Kemoterapi alan hastalarda kemoterapiye başlanmadan önce aşının olması daha yararlı ancak tabii ki böyle bir süreci belirleme şansımız olmadığında arada birkaç gün olmak kaydıyla aşılanabilir bu kişiler. Ancak bileceğiz ki bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanan kişilerde ya da kanser hastalarında kemoterapi alan kişilerde aşıya yanıt biraz daha düşük olabilir. Ancak şu anda mevcut aşının Biontech aşısı olduğu ve bu aşının koruyuculuk oranının çok yüksek olduğunu düşünecek olursak gerçekten bağışıklık sistemi baskılanmış, kemoterapi alan ya da kanser hastaları için bu aşının şu anda Türkiye’de mevcudiyeti olumlu bir avantaj olarak görünüyor. Onun dışında başka gelen sorularda örneğin sigara içelim mi? Aşılanan kişilerin sigara içme alışkanlıkları varsa sigara kullanmalarında sakınca var mı? Hayır böyle bir sakınca bulunmuyor. Yine bize en çok gelen sorulardan birisi “alkol kullanabilir miyiz aşılandıktan sonra?” Tabii ki alkolün fazlasının ve devamlı, sürekli kullanım durumunda aşıya bağlı yanıtı bir miktar bozabileceğini hatırlamak kaydıyla aşılanan kişilerde düşük dozda, bir kadeh gibi düşük dozda alkol kullanımının bir dezavantajı olmadığını belirtmek isterim. Yine bize çok sık gelen sorular arasında antibiyotik kullanımının aşılanma içinin bir kontrendikasyon oluşturup oluşturmayacağı. Tabii ki antibiyotik kullanımında da aşıya bağlı yanıt bir miktar değişebiliyorsa da bu çok önemli değil. Ancak kişinin 38 santigrat derecenin üzerinde ateşle seyreden bir enfeksiyonu varsa aşılama için enfeksiyonun kontrol altına alındığını dönemi beklemek yani ateşin düşmesini beklemek doğru bir yöntem olarak görünüyor. Tabii bütün bunların ötesinde en önemli soru alerji. Çünkü şu anda o kadar çok kişi alerjisi olduğundan bahsediyor ki işte birisi diyor ki “benim domatese alerjim var” öbürü diyor ki “polen alerjim var” veya “antibiyotik alerjim var” şeklinde. Esasında alerji öyküsü tabii büyüklüğü, çapı, kişinin anlattıklarıyla tanımlanabilecek bir şey değil. Ancak biz genel bir yaklaşım olarak alerji öyküsü olan ve bununla ilgili kaygısı çok olan kişilere aşılarını hastanede olmalarını öğütlüyoruz veya hastanede değil örneğin aile hekimlerine gittiklerinde de aşılama sonrasında en az 15 dakika, bunu 30 dakikaya kadar uzatabiliriz aşıyı uygulayan birimde kalmaları ki bundan sonraki süreçte alerji yan etkisinin görülme riski ya da boyutunun fazla olma riski çok önemli değil. Bu anlamda ilk yarım saati önemsiyoruz biz. Yumurta alerjisi yine bize çokça soruluyor, ancak mevcut COVID-19 aşılarının hiçbirinde o grip aşısında var olan yumurta proteini bulunmadığı için yumurta alerjisinin COVID-19 aşılarının uygulanması üzerine bir olumsuz etkisinin olmadığını belirteyim. Şimdi dünyada 2,5 milyar dozdan fazla aşı uygulandı 6 aylık süreçte, aşıların uygulanmasından sonra ciddi yan etkiler için bizim öngördüğümüz veya dikkate almamız gereken süre 2 aylık bir süre. Dolayısıyla şu anda mevcut aşıların oldukça güvenli olduğu ve bu konuda yeterince deneyim kazanılmış olduğu konusunda içimiz rahat olabilir. Alerjik yan etkilere baktığımızda bunun da başta Biontech aşıları olmak üzere çok ciddi ve çok yüksek boyutta olmadığına dikkat çekmek isterim. Yani mevcut COVID-19 aşıları güvenilirdir, tüm risk faktörlerinin varlığında rahatlıkla uygulanabilir. Ancak kişiler kendilerini çok tedirgin hissediyorlarsa aşının uygulanmasıyla ilgili bu durumda bir hastane uygulamasını tercih edebilirler. 

 

AT: Gaye hocam bir de çok soru olarak şu soruldu, Sinovac mı yaptırayım Biontech mi yaptırayım? Onu mu yaptırayım bunu mu yaptırayım? Sanırım burada yanıt çok değişmiyor, ikisini de yaptırabilirsin şeklinde. Size de bu soru çok geldi mi hocam?

GU: Evet bize de bu soru çok geliyor, şu anda sanıyorum Sinovac yok zaten, ancak e-nabız ya da MRS sistemine girdiğimizde kişilere tercih soruyorlar “Sinovac mı istersiniz Biontech mi?” Herhalde bir müddet sonra Sputnik V de geldiğine göre, bir seçenek olarak o da girecek. Esasında genel kaide olarak ulaşabildiğiniz aşıyla aşılanın, genel kural bu ama 1’den çok aşının varlığı durumunda ve siz bunlardan bir tanesini seçebilme şansına sahipseniz buradaki temel yaklaşım şu olmalıdır, hangi aşının koruyuculuğu daha fazla? Burada hemen karşımıza tabii ki şu anda var olan Biontech aşısı çıktığına göre, Biontech aşısı bence tercih edilmeli çünkü en yüksek oranda korunmak mı avantajlıdır yoksa biraz daha düşük oranda koruyucu olan bir aşıyla aşılanmak mı avantajlıdır? Bence var olan en yüksek koruyuculuğu olan aşıyı seçmek bir avantaj olarak karşımıza çıkıyor ancak dediğim gibi bir müddet sonra Biontech bitebilir, yeniden Sinovac aşısına dönebiliriz. Mevcut aşıya ulaşabildiğimiz aşıya ulaştığımız anda aşının hangi aşı olduğuna bakmadan aşılanalım ama seçenek varsa hangi aşı daha yüksek oranda koruyucuysa bence onu seçelim. 

AT: Hocam müzik arası vermedik ama birazdan veririz diye düşünüp bir soru daha soracağım sizi yakalamışken. Bu üçüncü doz aşı da çok konuşuluyor son dönemde, 3 doz aşı konusu. 

GU: Şimdi şöyle, bir kural olarak şunu hatırlatalım, ilk doz aşısını hangi aşıyla uygulatmışsa kendisine ikinci doz aşının da mutlaka aynı seriden olması gerekiyor. Yani birincisi Sinovac ise ikincisi Sinovac olmak zorunda ya da birinci Biontech ise ikincisi de Biontech olmak zorunda. Bunu bir kere hatırlatalım. İkinci soru, üçüncü doz aşıyı ne zaman yapalım? Bence bu da önemli bir soru, üçüncü doz aşı için ideal zaman 6. aydan sonra yani ikinci doz aşının uygulanmasından 6 ay sonradan itibaren üçüncü doz aşının mutlaka düşünülmesi gerekiyor. Özellikle tabii ki sağlık personeli burada yine ön planda, hastalığın ve salgının devam ettiğini düşünsek ve toplumsal bağışıklıktan çok uzakta olduğumuzu da kabul etmek zorundaysak o zaman risk gruplarının üçüncü doz aşısını da gündeme getireceğiz. Üçüncü doz aşının mutlaka ilk iki aşıyla aynı olması gibi bir zorunluluk yok, özellikle bizler Sinovac’la aşılanmıştık Ocak-Şubat aylarında, üçüncü dozda eğer erişebiliyorsak en yüksek koruyuculuğu olan başka bir aşıyla aşılanma şansımız ortaya çıkacaktır. Ben de diliyorum ki ağustos ayından itibaren tüm sağlık personeli için 3. doz aşı Biontech şeklinde uygulanabilir. 

AT: Evet, hekimlerin de dileği öyle. Emrah’tan yavaş yavaş ayrılacağız, aşıları gelmiş çünkü, inşallah enjektörü de gelmiştir. Emrah çok teşekkür ederiz. Son söylemek istediğin bir şey var mı? Sonra küçücük bir müzik arası vereceğiz.

EK: Çok teşekkür ederim. Bu çoklu aşı olmasıyla ilgili de şöyle oluyor, bir yere gittiğiniz zaman bir masa varsa hemen oraya oturuyorsunuz ama bütün masalar boşsa hangisine oturacağını bilemiyor insan. Hepimiz de daha çok etkinlik, güvenlik verisi olan aşıyı yapmakta fayda var bu varyasyonlar da geldiği için. Hani etkili olanları tercih etmekte fayda olduğunu düşünüyorum ben daha uzun süreli koruma için. Hastalarımıza da o yönde öneriyorum.

AT: Çok teşekkürler Emrah, kolay gelsin diyoruz sana, çok teşekkür ederiz. Gaye hocayla konuşmaya devam edeceğiz. Bir müzik arası verelim, azıcık dinlendirelim Gaye hocamızı da. Bu hafta göçmenler haftası ve yine müzikleri Selim hoca seçti. Göçmenler haftasına yönelik olarak ilk şarkımız ‘Moving Refugee Welcome’. Önce Sağlık devam ediyor, Prof. Dr. Gaye Usluer’le sohbetimizi sürdürüyoruz. Gaye hocayı bulduk, soru yağmurun tutuyoruz. Hemen Açık Radyo çalışanlarından bir soru geliyor sevgili Feryal’imizden. “Ben de birkaç gün sonra almayayım aşı randevumu, hemen gideyim yaptırayım ama ikinci dozum tatile rastlıyor. Aşı yaptırdığımda denize girebilir miyim?” sorusu geldi. 

GU: Aşı yaptırıldığında denize girmekte herhangi bir sakınca yok. Ben de bir soru ilave edeyim, banyo yapılabilir mi? Evet, beklemeksizin aynı gün dahi banyo yapılmasında da bir sakınca bulunmuyor. Tabii ki ikinci doz tatile gelirse ne olacak? Tatil yerinde de aşı yapıldığı için orada aşılanma şansınız olacaktır. Bunu da bir kenara dipnot olarak düşelim.

AT: Evet hocam, keşke plajlarda da bir mobil ekip olsa bence orada da çok ciddi aşılama yapabiliriz. Tabii öncelik sanayi alanları. 

GU: Sanayi odaları bunu çok iyi götürüyor, gerçekten Eskişehir’de de öyle, çok ciddi bir hizmet veriyorlar.

AT: Öyle mi?

GU: Evet evet çok ciddi bir mobil hizmet veriyorlar. 

AT: Ne güzel! Hocam bir yandan aşıyı konuşuyoruz, aşı konusunda yüreklendirici konuşmalar yapıyoruz, bir yandan da, vakalar da devam ediyor, 6 binin üzerine çıktığını dün gördük vakanın. Bu gidiş hakkında ne düşünüyorsunuz? Bağışıklama hedefimize sizce ne zaman ulaşırız biz? Çünkü varyant çıkmasından korkuyoruz, vakalar sürüyor. Esnafın veya tiyatroların, sinemaların bir kısmı çalışamadığından daha çok açılma istiyor ama tabii pandemi de ensemizde şu anda boza pişiriyor. Sizce toplumsal bağışıklamaya ne zaman ulaşırız? Açılma süreciyle ilgili ne söylemek istersiniz?

GU: Şimdi çok tedbirli ve küçük adımlarla gitmek gerekiyor. Bakın bugün toplumsal bağışıklığa ulaştığı düşünülen ya da en yakın noktada olan İngiltere’de delta varyantı nedeniyle durum tekrar tersine döndü ve yeniden kapanmaya geçtiler. Şu an varyant tehlikesi tüm dünya için önemli, özellikle delta varyantı tüm dünyanın bugün en tedirgin olduğu konu. Ancak biz Türkiye’yle ilgili sekans analizlerini sıklığı nedir, sekans analiz sonuçları nedir veya varyant dağılımı nedir? Ne yazık ki bu konuda elimizde doğru bilgi, yeterli bilgi bulunmuyor, bu ciddi bir dezavantaj ama yakın zamana dönelim, Ocak ayında Türkiye’de vaka sayıları 5 binli rakamlardayken hızlı açılma yapıldığında birdenbire vaka sayıları 70 binli rakamlara ulaştı. Üstelik Türkiye’de geçen hafta Ro sayısı dediğimiz bir kişi hastalandığında kaç kişiye hastalığı bulaştırabildiğini gösteren sabit 0.46’lık değerlerdeyken, yani son derece güzel bir noktadayken bu hafta rakamın 0.96’ya çıkmış olması yani hastalığın bulaşma hızının, yaygınlığının tekrar artıyor olması Türkiye için de önemli bir uyarı işareti diye düşünüyorum. Bu anlamda hemen rehavet hemen işte önlemleri kaldırma asla düşünülmemeli, üstelik günde 1,5 milyon doz aşı yapıyoruz, bu çok iyi bir sonuç ancak aşılamamız gereken toplumun %75’i diye düşünecek olursak ve Türkiye’de iki dozunu vurdurmuş olan yani iki doz aşıyı almış kişi sayısının 14 milyon civarında olduğunu düşünecek olursak önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir süreç var. Aşılanan kişilerin ikinci dozları 1 ay sonra, ikinci dozdan 15 gün sonra bağışıklık oluşuyor ve 70 milyon kişinin aşılanması gerektiğini düşündüğümüzde biz istenilen düzeye ancak önümüzdeki Eylül-Ekim aylarından önce ulaşamayacağız. Yani bu bir silsile, bugün 1,5 milyon doz aşı yapıldı, bunların 1 ay sonra aşıları yapılacak ama her günü bir sonraki güne ekleyerek gittiğimizde biz Eylül ayından önce istenilen bağışıklığa ulaşamayacağız. Tabii ki bağışıklığın ertelendiği her geçen süre varyant tehlikesinin önümüze çıktığı bir zaman dilimi olarak çıkacak. Çok önemli saptamalar yapmak için önemli matematik modeller için aslında çevremizdeki ülkelere bakmak, bağışıklığı tamamlanmış ya da çok iyi noktadaki ülkelerin şu anda ne durumda olduğuna bakmak bence en kolayı ve en reel olanı. Bu anlamda İngiltere örneği tüm dünya ülkeleri için önemli bir sonuç diye düşünüyorum. Üstelik bir de üzerinde durmamız gereken başka bir nokta var, aşılanmış olmak demek hastalığı bulaştırma riskimizi ortadan kalktığı anlamına ya da bizim Covid-19 hastalığına yakalanmayacağımız anlamına gelmiyor. Bu nedenle toplumsal bağışıklığa ulaşana kadar yani toplumda hedeflenen düzlemde aşılama sağlanana kadar kişilerin maske, mesafe ve hijyen koşullarına devam etmesi gerekiyor. Yaz ayları bir avantaj ancak bu avantajın sonbaharda dezavantaja dönüşmemesi için bizim bu süreyi çok ciddi ve doğru biçimde kullanmamız gerekecek. 

AT: Evet, bir süre daha sanki COVID-19’la yaşayacakmışız gibi geliyor. Varyantın ortaya çıkması, değişik varyantların ortaya çıkması da bunu gösteriyor. Gaye hocam başka bir soru sormak istiyorum size COVID-19 dışında. Aslında hep aynı şeyi düşünüyoruz, pandemiler çağı dedik bu çağa. Şimdi de Marmara denizini müzilaj kapladı. Müsilaj kaplamasıyla birlikte Bülent Şık gibi gıda mühendisleri bakterilerin artabileceği denizde, bunun insan sağlığına zararı olabileceğine dair yazılar yazdılar. Geçen programımızda da Hacettepe Üniversitesi’nden Çevre Sağlığı Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz konuktu. O da dedi ki yani “denize girebilir mi giremez mi yurttaşlar, balıkçılık ne oranda gitmeli? Bununla ilgili aslında otoriteden bir açıklama gelmesi çok iyi olur” dedi. Siz müsilajla ilgili sağlık sorunlarının yanı sıra çünkü şu anda bilimsel verimiz de tam olmadığı için konuşmamız belki çok doğru olmaz ama burada insan sağlığı açısından sağlığı açısından nasıl bir yöntem, yol izlenmeli? Nasıl önerileriniz var? Bir akademisyen olarak neler söylemek istersiniz?

GU: Aslında tüm dünyada son yıllarda giderek yaygınlaşan çevre duyarlılığının ne kadar önemli olduğu, insanın doğaya, çevreye verdiği zararın, işte denizleri kirleterek, içme suyunu yok ederek, iklimlerin değişmesine neden olarak yaşamlarımızı nasıl zorlaştıracağını aslında bu müsilaj örneğinde çok yakın olarak yaşıyoruz. Marmara’daki müsilaj sorunu öncelikle Türkiye’nin sorunuysa da müsilajın esasında Karadeniz’de kıyısı olan tüm ülkelerin ortak sorunu olduğu, en azından bu kirliliğin ortaya çıkmasına çok uluslu bir katkının yapıldığını da hatırlatmak istiyorum. Bu anlamda tabii ki devleti yöneten kişiler, siyaset kurumu çok uluslu bir çalışmaya girmek zorunda. Çok uluslu çalışmanın getirisi ne olacak? Bir kere Türkiye için sorun olan ve şu anda hem Ege, Akdeniz’e açılımı olan hem Karadeniz’e bağlantısı olan ama bir anlamda da kapalı bir deniz olan Marmara denizindeki sorunu nasıl çözeceğiz? Çok uluslu bir yaklaşımla bunun çözülmesi lazım. Olayın ikinci boyutu tabii ki insan sağlığına bugün ve yarına dair ne tür etkilerinin olacağı ki yarınla ilgili yeni salgınların ortaya çıkma tehlikesi, su kaynaklı hastalıkların yaygınlaşma tehlikesi ve tabii ki gıda kaynaklarının tükenmesi ki özellikle deniz canlılarının yaşamları üzerine müsilajın olumsuz etkilerine bakarsak çok ciddi balık türlerinin ortadan kalkması, neslin azalması, sayının azalması gibi çok ciddi sonuçlarının ortaya çıkacağını görebiliyoruz. Ancak biraz önce Hacettepe Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Sayın Cavit beyin de belirttiği gibi esasında bu konudaki en doğru çalışmaları, en kapsamlı çalışmaları yapacak olan siyaset kurumu elindeki tüm kaynakları, tüm bilimsel araştırma kaynaklarını bu yönde kullanması gerekiyor. Müsilaj ve müsilajın yaratacağı sorunlarla ilgili vatandaşlara doğru bilginin verilmesi gerekiyor. Tabii ki çok gözle görülür bir kirlenme olduğu için hani o noktada denize girme olasılığının ortadan kalktığı aslında açıkça görülüyor ama yan etkiler olarak yani o kirlenmenin toprağa vereceği zarar, içme sularına verebileceği zarar ne ölçüde olacaktır? Nasıl bir zararı engellemek ya da minimalize etmek için ne yöntemler kullanılması gerektiği konusunda vatandaş duyarlılığının ve vatandaşın kendisine yönelik tedbirlerin arttırılması yönünde sağlık bakanlığı başta olmak üzere ve çevre bakanlığı dahil olmak üzere bu konuda ciddi verilerin devlet ve siyaset kurumu tarafından oluşturulması ve paylaşılması gerekiyor bence de.

AT: Evet çok teşekkür ederiz. Bir son soru olarak nasıl bir sonbahar bekliyorsunuz?

GU: Nasıl bir sonbahar istiyorum? Birincisi bu esasında, önümüzdeki sonbaharda artık bu COVID-19 tehlikesinin veya salgının kontrol altına alındığı, hani grip gibi beklediğimiz bir hastalık sürecine evrilmesini istiyorum COVID-19’un, isteğim bu ancak ne bekliyorum derseniz, Eylül ayında sonbaharda COVID-19 salgının tamamen kontrol altına alınma ihtimalinin yüksek olmadığını düşünüyorum. Hani böyle bir beklenti içine girersek rehavet dozumuzun da yüksek olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki yıl yani önümüzdeki aylar 2022 başlayana kadar tüm dünyanın ve Türkiye’nin bu süreci dikkatle yönetmesi gerektiği ve COVID-19 salgını, COVID-19 hastalığının varlığı fikrinden uzaklaşmadan sürecin doğru yönetilmesi konusunda da temennilerimi iletmek istiyorum esasında. 

AT: Çok teşekkür ederiz Gaye hocam. Aşı ile ilgili bizi aydınlattınız, Emrah’la birlikte. Çok teşekkür ederiz. Artık bundan sonra herhalde ‘haydi aşıya!’ diyoruz herkese. 

GU: Tereddütsüz, tereddütsüz, amasız, fakatsız ve ne iyi, iyi ki diyerek hepimizin aşıya koşması lazım. Bu konuda özellikle biz hekimlerin, akademisyenlerin, hepimizin elbirliği, söz birliği yapmamız ve bıkmadan yorulmadan gelen soruları yanıtlamamız, yurttaşları aşı konusunda cesaretlendirmemiz gerekiyor. 

AT: Gaye hocam aslında yurt dışında gördüğümüz bir şey var, şu ‘aşı oldum’ maskesi gerçekten hiç sempatik değildi, onun gibi bir şey söylemiyorum ama özellikle İngiltere’de bildiğim kadarıyla aşı rozetleri var, aşı oldum rozeti var ve hekimler, akademisyenler çok takıyor. Keşke bir kuruluş böyle bir şeyi düşünseydi diye düşünüyorum. O rozetler takılsaydı beyaz önlüğün üzerine, şık olurdu diye düşünüyorum. Belki bizi dinleyen birileri vardır, düşünürler böyle bir şeyi de. 

GU: Evet, bir de aşı bollaştığı için şu anda eşitlik veya eşitsizlik bağlamında söyleyebileceklerimiz de azaldı, doğru söylüyorsunuz. 

AT: Keşke olsa, çok teşekkür ederiz Gaye hocam. 

GU: Ben Selim hocaya da selam söylemek istiyorum, Selim hoca bugün yok ama müziği de bizimle birlikte oldu. Sizlere kolay gelsin, iyi yayınlar diliyorum, çok teşekkürler.

AT: Çok teşekkürler Gaye hocam ve Feryal’e de teşekkür ederek son şarkımızı anons ediyorum. Tom Petty & The Heartbreakers’tan Refugee. Herkese iyi hafta sonları, lütfen aşınızı olun, bu pandemi günlerini aşıyla aşacağız. Daha önce kampanyalarımız vardı ‘aşıyla aşacağız’ diye, lütfen aşınızı olun. Teşekkür ederiz, iyi hafta sonları.