AB'ye Üyelik Sürecinde Muhtemel Sorunlar

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 100

 

Ömer Madra: Enflasyon rakamları açıklandı, onunla ilgili bir yorumunu alalım.

 

Hasan Ersel: Evet, enflasyon rakamları açıklandı, dün de Merkez Bankası’nın Haziran Ayı Enflasyon Raporu çıktı. Rakamlar malum, ama bir kere daha tekrarlayayım; Haziran ayında tüketici fiyat endeksi binde 13 düştü, toptan eşya fiyat endeksi de % 1.05 düştü. Böyle bakınca güzel, sonuçları beğenmemek için bir sebep yok, rakamlar düşüyor.

 

ÖM: Düşmeye devam ediyor.

 

HE: Karşılaştırmalı olarak da söylersek, geçen senenin Haziran ayında enflasyon %29.8’de, şimdi ise 8.9, yani %30’dan %9’a düştü. TEFE de %29.6’dan %10.5’e düştü. Bu noktalara bakınca bir sorun yok, enflasyon düşme eğiliminde. Yalnız şöyle bir olay vardır, Haziran gibi aylarda tarım fiyatlarında düşüşler olur, onları düzelterek, mevsimlik etkilerden arındırarak ne oldu diye bakmak lazım. Çünkü o mevsimlik etkiler Haziran’da vardır da Eylül’de yoktur, acaba bu temizlemeyi yaptıktan sonra gerçekte bu rakam kaç diye düzeltme yaptığımız zaman da, tüketici fiyat endekslerinde Haziran ayında %1.5 ve toptan eşya da %1 rakamları bulunuyor. Bu rakamları bulan Merkez Bankası, yani benim hesabım değil. Bu rakamlarla enflasyonda epeyce mesafe alındığını gösteriyor. Burada da bir sorun yok.

 

ÖM: Yani düzeltme yapıldıktan sonra %1’lik bir artış gözüküyor.

 

HE: Ama geçen yıllarda gördüğümüz %2’ye oranla ciddi düşüş anlamına geldiği için, enflasyondaki düşme eğilimi konusunda bütün bu göstergelere baktığımızda herhangi bir kuşku duyacak bir şey görmüyoruz. Merkez Bankası bu bültenin, alt kalemler itibarı ile ne olduğunu, hareketler nereye gidiyor, bunlar nelerden etkilenmiş olabilir, ileriye doğru bu rakamlara ulaşınca dünyaya rahatça bakabilecek miyiz diye detayını inceliyor. Bence güzel de bir rapor yazmışlar. Burada bir şey görüyoruz ki, tarımda fiyatlar bu ay hızla düşmüş, tarım fiyatlarında çok ciddi, %8.1’lik bir düşüş var.

 

ÖM: Bu ne demek?

 

HE: Bunun bir kaç tane yorumu var ama bir tanesini söyleyeyim, eskiden bir tarım ürünü ile bir birim mal alıyorsanız, şimdi  %8’i az alıyorsunuz demektir. Yani tarım ve sanayi fiyatları arasında çok farklı bir hareket var, tarım fiyatları düşüyor, sanayi fiyatları yükseliyor. Bunun eğilim kazanması halinde -yalnız bunun tam bir eğilim kazandığını da söyleyecek durumda değiliz, çünkü biliyorsunuz bazı aylarda tarım fiyatları da yükseldi- iç fiyatların, göreli fiyatların tarımın aleyhine döndüğü şeklinde yorumlanabilir.

 

Bunu biraz genellemek istiyorum; çünkü Merkez Bankası raporunda daha başka şeylere de dikkat ediyor, enflasyon olurken de, enflasyonu düşürme sırasında da her fiyat aynı hızda düşmez. Düşmediği için göreli fiyatlar değişir, yani bazı fiyatlar daha yüksek kalır, bazı fiyatlar daha düşük kalır, bunun da çeşitli nedenleri vardır, kendini uyarlayamayan vardır, gücü olan vardır uyarlamak gereği görmez. Ama bu da sonuçta ekonomide kaynak dağılımını etkiler, mesela fiyatları daha hızlı düşen, kâr marjları azalan endüstriler cazip olmaktan çıkar, fiyatları o kadar düşmeyen ve kâr marjını koruyan ya da arttıran endüstriler daha cazip hale gelir. Bu etkinin tamamen yok edilmesi mümkün değil ama enflasyonu düşürme politikasında bu etkiyi bir anlamda minimum tutmak gerekli, sırf bu nedenle, yani enflasyonu düşürme nedeniyle, ekonomide ola ki bir yanlış kaynak dağılımına yol açılmasın diye. Tabii, bunun anlamı da uygulanan politikaların ona göre yönelmesi.

 

Tarımda bu olay olurken, başka yerde daha enteresan bir şey var ki Merkez Bankası onun üzerinde çok duruyor; Türkiye’de geçen sene mal fiyatları Haziran ayında aşağı yukarı %30’luk bir enflasyona tekabül ediyormuş, bu enflasyon bu senenin Haziran ayında %4.7’ye düşmüş. Dramatik bir düşüş. Ama hizmetlere bakıyoruz, %29.9 imiş geçen sene, %17.3’e düşmüş sadece. Yani hizmetler altında toplanan, her şeyi hizmetler olarak düşünün, biraz karışık bir sektördür, berberlik de onun içerisindedir, otel hizmetleri de onun içindedir, kiralar vs. bunlarda bir direnme var. Merkez Bankası raporunda da bunun altını çizmişler, “bu hizmetler kesiminde fiyatlarda bir direnme var, bu da enflasyonun o kesimi çok fazla etkilediğini gösteriyor. Bu önemli bir nokta ve buraya bakmak gerekiyor. Kiralarda önemli bir artış var, ne oldu da böyle oldu diye bir bakmak lazım; mevsimlik etkiler mi var, yoksa bir kaç yıldır Türkiye’de inşaat sanayinde görülen duraklama yeterince ev yapımı sağlamadığı için acaba kiralık konut talebinde çok artış mı var? Bunlara bakmak lazım, bilmeden söylememek lazım, yalnız bu önemli bir nokta.

 

Diğer noktalar ne olabilir? Kamu fiyatlarına dikkati çekiyor, bu fiyatlar %2 gibi artmış Haziran ayında, bu yukarıda bir artış, bunun da önemli bir nedeni akaryakıttan geliyor ve akaryakıt üzerindeki etki daha da gelecek.

 

ÖM: Kamu fiyatlarından ne kastediyorsun?

 

HE: Kamunun ürettiği mal ve hizmetler, KİT’lerin ürettikleri. Bunların arasında tabii petrolden gelen etki önem kazanıyor. Burada bir nokta daha var, bu son akaryakıt zamları bunun içinde yok, dolayısıyla akaryakıtta yapılan ayarlamalar bunun içerisine girecek, bir de akaryakıt gibi maddelere zam yaptığınız zaman nasıl olsa diğer malların üretimine ya da taşınmasına girdi olarak girdiği için onlarda da daha az oranda da olsa bazı artışlar yapabilir. Buna dikkat çekiyor. İ

 

kinci nokta, yılın ilk çeyreğinde özel sektör imalat sanayinde ortalama aylık fiyat artışı % yarım, bu çekirdek enflasyon diye kullandığımız gösterge, o mudur değil midir tartışmak lazım. İkinci üç çeyrekte, yani Nisan-Mayıs-Haziran aylarında bu %1.5’a çıkıyor. Dolayısıyla çekirdek enflasyonda gördüğümüz bu yükselme tehdit edici değil ama bir yükselme eğilimi var. Burada bunun analizi gerekiyor; niye böyle oldu? TL’nin değerlendiği bir dönemdi, o değerlenmeden gelen avantajın tümü yansımadı fiyatlara, yani %0.5 arttı, hiç artmayabilirdi veya eksi olabilirdi, öyle olmadı. İkinci çeyrekte TL öyle değerlenmiyor fakat bu defa fiyatlar da TL’nin değer kaybı kadar artmıyor. O yüzden imalat sanayiinde, kura bakarak fiyat koyma eğiliminin değiştiği, farklı bir fiyatlamaya yönelindiği hissi var.

 

Dolayısıyla bu enflasyon rakamlarında epeyce okuyacak şeyler var. Tekrar söyleyeyim; Merkez Bankası’nın web sitesinde bulabileceğiniz (www.tcmb.gov.tr.) “Haziran Ayı Enflasyonu ve Görünüm Raporu” gayet iyi anlaşılır bir rapor, kaygılarını da söylüyor ve şunu da söylüyor: “durum, hedeflerin tutturulacağını gösteriyor, yeter ki rehavete kapılmayalım. Politikalarımızda ciddi olursak bir bu hedefleri tuttururuz” diyor. Ben de aynı fikirdeyim.

 

ÖM: Yalnız büyümenin de daha sonra yavaş olacağı yolunda da bir uyarısı var galiba?

 

HE: Büyümenin böyle devam etmeyeceği şeklinde bir öngörüleri var ama iç talep kaynaklı büyüme üzerinde ısrar eden bir tutum olursa tabii enflasyon değişir. Ama bu politikalarla büyüme bu kadar hızlı devam etmeyecek, çok yüksek ve tehlikeli yerlerde olmayacak gibi bir öngörüleri var. Bana göre de çok gerçek dışı değil, yani bu hızla devam eder gibi görünmüyor, piyasalar da öyle görünmüyor. Piyasalardaki canlanmaya baktığınız zaman olağanüstü bir canlanma görünmüyor, hâlâ kişisel düzeyi aşan şikâyetler var, para dönmüyor vs. dolayısıyla çılgınca devam etmeyeceğini düşünüyorum. Sonuçta Türkiye ekonomisini sıkıntılı duruma sokacak hızda büyümeyecektir. 

 

ÖM: İkinci konu da Türkiye’nin AB yolundaki ilerlemesi, özellikle Avusturya Başbakanı’nın son yaptığı açıklamalar ışığında bir değerlendirme yapabilir miyiz?

 

HE: Önce niye değinmek istediğimi söyleyeyim, Avusturya Başbakanı’na niye bu kadar önem veriyorum? Bazı söylediği noktalar bundan sonra gündeme çok gelecek, çünkü Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde “tamam, başlayalım şu görüşmelere ama özetle bitirmeyelim” demeye getiriyor. Ben öyle anladım, belki çeviri o değildir, çünkü “Türkiye AB’ye üye olabilmek için çok gerekli şartları sağlamıyor, 4 tane sorunu var, nüfusu fazla, tarımdaki nüfusu fazla, satın alma gücü düşük, Suriye, İran, Irak’la komşu” diyor. Dikkatinizi çekerim, demek ki Avusturya Başbakanı oldukça olumsuz bir şey söylemesine rağmen Türkiye’de Kopenhag siyasi kriterleri çizgisinde yapılanların pozitif bir sonuca varacağını düşünüyor hiç olmazsa ki, bunlara değinmedi.

 

Evrim Altuğ: Bu arada tarımdaki nüfus fazlalığı, üretimde ciddi bir rakip olması açısından mı sorun oluyor?

 

HE: Hayır, “gerisin” demek istiyor. Bir ülke ilerledikçe tarım kesimindeki nüfus oranı %3-5’lere düşer, Türkiye’de çalışanların %36’sı tarımda gözüküyor. Yani tarımdaki nüfus %36, tarımın üretimi de öyle verimli değil, Avrupa iki katını üretiyor, o zaman istediği kadar üretebilirler, ama tarım üretimi de belli, milli gelirin %17’si civarı, “çalışanların %36’sını tarımda tutuyorsunuz, ama milli gelirin %17’sini tarımdan üretiyorsunuz, verimli olmayan bir alanda çok büyük bir nüfus besliyorsunuz” diyor. Avrupa bunun altından kalkamaz, tarım nüfusu görece geri bir alanda çalışıyor, verimliliği düşük, satın alma düşük, bildiğimiz insan başına gelir oranı düşük, dolayısıyla uyum sağlayamaz, Suriye, İran, Irak’la komşu olmayı sayması da garip bir ifade. Suriye, Irak ve İran gibi demiyor, çünkü onlar gibi dese, Yunanistan ve Bulgaristan’ı da atması lazım, böyle devam ederse kimse kalmaz. Onlarla komşu olmak Türkiye’yi kötü etkiler, onun için biz onu içeriye almayalım, tampon olarak dışarıda tutalım demeye getiriyor.

 

Bana çok anlamlı gelmedi. ama benim anladığım bu. İlk üçüne baktığımız zaman, bunların üzerinde düşünmemiz lazım, Nüfus meselesi ekonominin ölçeği sorunudur, ikincisi ekonominin üretim deseni sorunudur ve verimlilik sorunudur, üçüncüsü de adam başına gelir sorunudur. Dolayısıyla Türkiye’nin makul bir sürede, bir kalkınma programı ile, herkesin beğeneceği değil ama ortalama bir seviyeye getirerek AB görüşmelerini sürdürmesi lazım.

 

ÖM: Bu öteden beri, her zaman ısrarla söylediğin gibi ekonominin yapılanmasıyla da yakından ilgili bir mesele, Türkiye’nin AB’ye entegre olması meselesi.

 

HE: Bence de sorun bu, çünkü maliyette olan sorun bu, kolayca çözülemez, “tarımdaki nüfus fazlaymış, hadi arkadaşlar şehre taşının” denmez. Bu üretimin yeniden organizasyonu problemidir.

 

ÖM: Bu yeni yapılacak gecekondulara ceza vererek çözülebilecek bir mesele mi, onu da ayrıca tartışmak lazım, yeni çıkan karar uyarınca.

 

HE: Bir de nasıl bir şehirleşme öngörüyoruz? Çünkü bu eğilimde, kırsal yörelerden kentsel yörelere göç eğilimi de sürecek, onun nasıl bir şehirleşmeyi getireceği sorunu var, “hayır” denilemeyeceğine göre, “evet, ama nasıl?” Mesela üretim merkezlerini kaydırmak düşünülebiliyor mu? Başka yerlerde üretimin yapılabilmesi için olanak sağlanabiliyor mu? Hatırlatayım, 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda vardı, ikincide sanıyorum kalktı, 60’lardan bahsediyorum, 40 yıl önce bunlar vardı, “yapmaya çalışalım” deniyordu, becerilemedi.

 

ÖM: Ve unutuldu tabii. Colors dergisinin geçen yıl sonu sayılarından bir tanesiydi sanıyorum, orada bir rakam veriyordu, şu anda bütün dünyada 1 milyar kadar insan gecekondularda oturuyormuş ve bu 2020’ye kadar yapılan projeksiyonda iki katına çıkacakmış. Şu anda dünyanın 1/6’sı gecekondu sakini, bunun da tabii global bir sorun olarak nasıl çözüleceğini düşünmek gerekiyor sanıyorum.

 

HE: Kesinlikle.

 

(8 Temmuz 2004 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete Programında yayınlanmıştır)