İmralı Eşiğinde Siyaset: Sürecin Kaderini Belirleyecek Hafta

-
Aa
+
a
a
a

Barışa Bir Şans'ta Burcu Karakaş, Devlet Bahçeli’nin İmralı çıkışının yarattığı siyasi hareketliliğe, Demirtaş’ın tahliye sürecindeki belirsizliğe ve Mehmet Uçum’un geçiş süreci yazısını ele alarak, tüm bu gelişmelerin barış sürecine etkilerini değerlendiriyor.

""
İmralı Eşiğinde Siyaset: Sürecin Kaderini Belirleyecek Hafta
 

İmralı Eşiğinde Siyaset: Sürecin Kaderini Belirleyecek Hafta

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.

Burcu Karakaş: Merhabalar, günaydın.

Özdeş Özbay: Günaydın.

Ö.M.: Evet, bugün Barışa Bir Şans’ın ana konularını şöyle bir özetlersen çok seviniriz.

B.K.: Yine inanılmaz yoğun bir gündem var tabii ki. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sözleri dün gündeme damgasını vurdu. Bahçeli, grup toplantısında İmralı ile ilgili konuştu, “Kimse gitmezse üç arkadaşımla İmralı'ya ben giderim,” dedi. Tabii bu sözleri söyledikten sonra da aslında grup toplantısında bir şekilde partililere dönerek fikirlerini sordu ve bir alkış tufanı koptu. Dünden beri bu konuşuluyor. Bahçeli ile Recep Tayyip Erdoğan'ın arasının biraz nane molla olduğu da bilindiği için bu sözler direkt Erdoğan'a yönelik olarak yorumlandı. Siyasi partilerden açıklama üzerine açıklama geldi.

Dün tabii tarihi bir andı bir yandan ve görüntüyü gördünüz mü bilmiyorum ama o grup toplantısında, “Kimse gitmezse İmralı'ya ben giderim” demesiyle oradaki partililerden rıza aldı diyelim. Türkiye tarihinde ilk defa gördüğümüz bir tabloydu ve siz ne düşündünüz diye de merak ettim ben açıkçası.

Ö.M.: Evet, biz de birazcık konuştuk üzerinde, yorumlamaya da azıcık uğraştık. Doğrusu ben, kendi payıma barış için bir şans ihtimalini görüyorum. O şekilde zaten bir yazıyı da T24'ten verdik, Murat Sabuncu’nun yazısını yorumladık. Dünya çapında bir savaşının eşiğinde olmanın verdiği kaygılardan da bahsediyor Sabuncu.

B.K.: Evet.

Ö.M.: Evet, ‘Devlet özellikle bölgede çok ciddi bir savaş potansiyelinin olduğunu düşünüyor belli ki’ diyor. Zaten genel kanı bu yönde yani bu barış sürecinin bir öncekinden en temel farkı bu diye de yorumlanıyor tabi.

B.K.: Evet, o yüzden biz de bütün bu sürecin ortasında daha önce hiç görmediğimiz tanıklıklarla karşı karşıya kalıyoruz. DEM Parti, Bahçeli'nin açıklamasını ‘tarihi sorumluluk alma cesareti’ olarak ifade etti. Aslında sizin de söylediğiniz gibi, gene bu bölgesel gelişmeler bağlamında ama aynı zamanda Türkiye'de barışın tesisi için de Milliyetçi Hareket Partisi liderinin bu şekilde açıklamalarda bulunması hakikaten dikkat çekiciydi.



Komisyon da dün toplandı ve basına açık değildi. MİT Başkanı İbrahim Kalın, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya dinlendi. Hemen her programda şunu söylediğimi fark ettim; İmralı'ya gidiş belli olacak. Yani İmralı'ya gidiş belli olacak diye bekleniyor aslında fakat dünkü basına kapalı bu toplantıdan sonra İmralı'ya gidiş de alındı gündeme ve komisyonun Cuma günü İmralı'ya gidiş gündemi ile toplanmasına karar verildi. Aslında tüm siyasi partilerin İmralı'ya ziyaret konusundaki tavrının Cuma günü netleşmesi bekleniyor, artık bu kesin - en azından tavır olarak - gibi diyebiliriz.

Cuma günü İmralı oylamasına ilişkin komisyon toplanacak ve CHP'nin ve AK Parti'nin de tavrı o güne kadar netleşecek. T24'ten Ceren Bayar'ın da haberine göre, AK Parti içinde endişeler olsa da partinin İmralı'ya gidişine olumlu yönde görüş bildireceğini söylediler yani Bahçeli ile bir fikir ayrılığı yok. Tabi bir de Bahçeli öyle bir çıkış yaptı ki - çok el yükselttiği için diyelim ki el yükseltmek bile az kalabilir.

Ö.Ö.: Üç kişi giderim demesi...

Ö.M.: Çok ilginçti.

B.K.: “Ben gideceğim, ben giderim” demesi yani bu şekilde yükseltmişken AKP'lerin artık bu noktadan sonra zaten olumsuz yönde görüş bildirmesi herhalde çok da mümkün değil. Ama tabii burada ne var? CHP var.

CHP'lilerin aslında büyük bir bölümünün İmralı ziyaretine karşı çıktığı biliniyor fakat tabii partinin yetkili organlarından alınacak karar doğrultusunda hareket edileceği de ifade ediliyor. Dün MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız, komisyon toplantısı sonrasında basın mensuplarının İmralı ziyaretiyle ilgili sorusuna şöyle cevap verdi. “Komisyonda Cuma günü oylama olacak ve en kısa zamanda İmralı'ya gideriz - hatta ertesi günü gidelim”. Bu arada Yıldız'ın da bütün bu süreçte de etkin ve faal bir şekilde rol aldığını ve komisyon üyesi olduğunu da tabii belirtelim.

Cumartesi günü yani bu hafta artık gerçekten İmralı'ya olan ziyaretin netleşeceğini, CHP'nin çok da gitmekten yana olmadığını ama parti kararına uyacağını, AKP'lerin de olumlu yönde görüş bildireceğini biliyoruz. MHP'ye kalsa ‘Zaten hafta sonu gidelim’ diyorlar.



Ö.Ö.: Bir tek Özgür Özel, Bahçeli'nin açıklamasının hemen öncesinde şu açıklamayı yapmıştı. “Eğer komisyon İmralı'ya giderse aynı sırada ben de Selahattin Demirtaş'ı ziyarete gideceğim çünkü o yasal bir partinin başkanıydı ve AİHM kararlarına rağmen içeride”.

B.K.: Evet, Özgür Özer böyle demişti ve çok güzel bir şekilde buraya bağlandık çünkü aslında barış süreci, çözüm sürecinde tahliyelerle ilgili bir konuya da gelmek istiyorum; iki hafta önce Selahattin Demirtaş'ın tahliyesinin olması lazım diye konuşmuştuk. AİHM’nin kararı kesinleşmişti ve aslında hakikaten şu an tahliye edilmemesi için önünde hiçbir engel yok fakat AİHM’nin kararının kesinleşmesinden sonra tahliye başvurusuna henüz bir yanıt alınamadı ki Cengiz Çandar'ın da bu sabah gördüğüm bir açıklaması olmuştu.

Ö.M.: Evet, biz de ondan biraz bahsettik.

B.K.: Evet, ben orayı kaçırdım, özür dilerim. Bu konu bırakıldı ve Cengiz Çandar, artık süreçle ilgili önemli bir şeyin olacağını belirtiyor yani sürecin nereye gideceğine dair bir gösterge olacağını ifade ediyor. Tabii burada hep konuştuğumuz şeyler ama belki bir kere daha bahsetmekten bir şey olmaz.

Ö.M.: Lütfen, tabii.

B.K.: Selahattin Demirtaş'ın tabii tahliyesi için başta Erdoğan olmak üzere ki tabii parti içinde de muhtemelen gene bir zaman kullanılıyor diye düşünülüyor. Mesela haliyle Demirtaş'ın tahliyesi Osman Kavala'nın tahliyesini de etkileyecek bir karar ve o yüzden ‘Osman Kavala için nasıl bir şey olacak?’ deniyor. Erdoğan burada siyasi etkilere bakıyor muhtemelen çünkü tabii ki AİHM’nin kararı kesinleştiği için Demirtaş tahliye edilirse ki aslında bu bütün siyasi davalar kapsamında tutuklu bulunanlar için de bir tahliye olacak. Bunu böyle söylemek de bir yandan adı üstünde siyasi sebeplerle tutuklananların zaten bir dakika bile fazladan içeride geçirmemesi gerekiyor.

 

Ek olarak şunu da söyleyeyim; CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tahliye edildi ve bunu olumlu bir gelişme olarak hatırlarız bir hafta önce ama bir diğer taraftan da Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eski Eş Başkanları'ndan Adnan Selçuk Mızraklı'nın da tahliye talebi reddedildi. Bununla ilgili DEM Partisi'nden açıklamalar oldu ve aslında şu imada da bulunarak, ‘Bir sürecin içinden geliyoruz’ dendi çünkü Mızraklı'nın da gene tahliyesinin önünde herhangi bir engel yok fakat yapılan başvuruya red cevabı verildi. Bir yandan Özer hakkında bir tahliye kararı veriliyor, diğer yandan Mızraklı hakkında yapılan tahliye talebi reddediliyor. Bir yandan da Demirtaş'ın aslında kesinleşen AİHM kararına rağmen henüz tahliye edilmediğini görüyoruz.

Herhalde bu hafta sonu Erdoğan’dan siyasi denklem içinde atılacak adımlar, bir takım gelişmeler bekleniyor, böyle gözüküyor ama aslında iki haftadır biz zaten Demirtaş'ın tahliyesiyle ilgili bir şey bekliyoruz. Şimdi ben biraz şuna da yer vermek istiyorum ki eğer bundan bahsettiyseniz benim de biraz gündemim yoğun olduğu için dinleyemedim sabah, özür diliyorum; Mehmet Uçum'un yazısı.

Ö.M.: Hayır, ondan bahsetmedik ki evet, konuşabiliriz tabii rahatlıkla, gayet iyi.

B.K.: Evet, Mehmet Uçum'un tabii kim olduğunu hatırlatalım; Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili. Kendisi aslında her Pazar günü sosyal medya üzerinden ‘Pazar Yazısı’ diye yazılar yayınlıyor ve daha çok hukuk içerikli oluyor bunlar.

Mehmet Uçum, bu süreçte terörsüz Türkiye'ye atılacak adımlar için Anadolu Ajansı'na bir yazı kaleme aldı yani her Pazar günü X üzerinden yayınladığı yazıyı bu sefer Anadolu Ajansı için kaleme aldı ve çok da konuşuldu. Orada öncelikle bir geçiş süreci için hukuk önerisi var ama onun öncesinde bence Uçum'un yazısında nelere yer verdiğini söylemek önemli çünkü muhtemelen önümüzdeki günlerde atılması beklenen adımlar hakkında da ipucu veriyor.

Mehmet Uçum dedi ki, ‘Öncelikle İmralı konusunda bir karara bakılması gerekiyor’ ve aynı zamanda Diyarbakır anneleri için de gerekli adımların atılması gerektiğini söyledi. Uçum, silah bırakma pratiklerinin genişletilerek ilerletilmesi gerektiğini ifade etti yani silah bırakma konusuna ilişkin pratik teyitlerin yapılması gerektiğini söyledi. Ek olarak komisyonun geçiş sürecine ilişkin hukuk raporu yazması gerektiğini söyledi ki bunu şöyle belirtelim; Meclis’te kurulan komisyon, daha önce de söylediğimiz gibi, artık zaten dinlemelerin sonuna gelindi yani daha doğrusu bitti ve artık siyasi partilerin gelip sunduğu politika önerileri sonucunda da yasal düzenlemelere ilişkin nasıl adımlar atılacağına dair somut bir tablo göreceğiz. Uçum’un söylediği de aslında komisyonun bir hukuk raporu hazırlaması.

Mehmet Uçum'un belirttiği ifadelerden biri de komisyonun demokrasiyi geliştirme perspektifini ortaya koyması yani tabi bu çarpıcı bir ifade, demokrasiyi geliştirme perspektifiyle ilgili bir iradeyi de bence belki bugüne kadar çok da görmediğimiz için ya da demokrasi kelimesinin - aslında komisyon çalışmaları sürecinde tabii ki de oraya dinlenenler tarafından telaffuz edildi - komisyonun isminin içinde bile olmaması yani barış yok mesela, kardeşlik vurgusu daha çok ön plana çıkıyor ve hukukun işlerliği de çok ön plana çıkmadığı için böyle bir perspektifin ortaya konması gerektiğini Uçum'un söylemesi de önemliydi. Tabii bu nasıl hayata geçer o da başka bir mevzu.

Sonrasında Suriye'de ülkenin birliğine uygun olarak bütünleşme adımlarının da daha güçlü şekilde atılması gerektiğini belirtti Mehmet Uçum. Bu tabi direkt Türkiye ile ilgili bir şey değil ki Suriye konusunda sonra geleceğiz. Son olarak da ‘olumluya odaklanmak, olumsuzu bertaraf etmek’ gibi bir madde ile bitirmiş yazısını Uçum. Bunları madde madde sıralamış Uçum ama tabi bir de şunu söylemiş ki daha önce de benzer uyarılar olmuştu; ‘Fikri ve fiili sabotajlara ilişkin teyakkuz halinde olunması son derece önemli’. Bu uyarılar zaman zaman yapılıyor bunu da hatırlatalım yani şu ana kadar can yakıcı bir şeyle karşı karşıya kalmadık ama sabotaj uyarısı genellikle yapılıyor.

Mehmet Uçum'un yazısında 1239 sayılı Kanun’a atıfta bulunarak yazdığı bir çeşit ifadeler var; 1925 yılında ve devamında devlete karşı gerçekleştirilen ve suç olan çeşitli vakalardan sonra Meclis, 1239 sayılı Şark Mıntıkasında Muayyen Vilayet ve Kazalarda Ceraim Takibatı ile Cezalarının Tecili Hakkında Kanun isimli bir düzenleme yapılmıştır - yıllar öncesinden bahsediyoruz - ve bu kanun, 14 Mayıs 1928 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Şimdi bu 1239 sayılı Kanun neden çıkarılmış? Aslında hhukuken kaçak olan, özel ve doğal olmayan hadiseler veya saiklerle doğru yoldan çıkmış ancak Cumhuriyet'e saygı gösteren ve memlekete faydalı olabilecek vatan evlatlarını bir müddet için takipten vareste bırakmak yani Kanun’un amacı bu olarak ifade edilmiş. Uçum da bu Kanun’a atıfta bulundu ve dedi ki, ‘Altı maddeden ibaret bu kanunla hadiselere karışmış olanlar ile bu olayların başından 27 Kasım 1927 tarihine kadar geçen süre zarfında kanunda belirtilen il ve ilçelerde işlenen suç ve kabahatler dolayısıyla sanık veya mahkum olanlar hakkındaki soruşturmalar ve infazlar ertelenmiştir’. Şimdi hep somut adım atılsın, ne olacak bu yasal düzenlemeler vs. deniyor ve o yüzden de 1925 yılına giderek bu Kanun’a göz kırpıyor. Tabii ki bu arada bununla ilgili çok tartışma oldu yani şimdiki süreçle birebir benzer olmadığı ya da ayrılıklar olduğu söylendi ama Uçum şöyle ifade etti, ‘Bu tecrübe, bugünkü geçiş süreci hukuku açısından en azından sürece özgü tek, özel ve geçici bir kanun yaklaşımına esin olacak özelliktedir’. Bence aslında bu haftanın en konuşulası ve üzerinde zaten konuşulduğu yazılarından biri bu olmuştu. Uçum dedi ki, ‘Bu geçiş sürecinin ihtiyacı olan her kanununu bugünün koşullarına göre en işlevsel olarak şekilde düzenleyip kanunlaştırmak gerekir’. Bu yüzden önemliydi.

Ö.M.: Evet Burcu, ben bir de bu bahsedilen kanunun Şeyh Said İsyanı ile ilgili olup olmadığını sana sormak istiyorum.

B.K.: Bildiğim kadarıyla değil çünkü onunla ilgili bir tartışma ya da okumalar görmedim, yanlış olmasın. Evet, bununla ilgili buna örnek verdi kendisi ama şimdi tarih olarak ben de çok yanlış bir şey ifade etmeyeyim. Bununla ilgili tabii tartışmalar sürüyor. Neticede oradaki kanunun ilham vereceğini söylüyor ama artık aslında o yasalaşma sürecine doğru daha somut bir şekilde ilerlendiğinin de göstergesi olması açısından da önemliydi bu.



Aslında hem süreçte, hem de programda artık sona geliyoruz gerçekten ama bir yandan da bir de tabii çok konuşulan konulardan biri de yine Suriye idi. Şimdi Ahmet Şara, ABD Başkanı Trump ile görüştü ve orada bir parfüm sıkma sahnesi olduğunu gördüm.

Ö.Ö.: Evet, bu gerçekten şahit olduğum en saçma sahnelerden bir tanesiydi.

Ö.M.: Ondan da azıcık bahseder misiniz? Konuşma fırsatı bulamamıştık.

B.K.: Ahmet Şara’nın ABD ziyareti zaten çok konuşulmuştu. Gitmesi dört gözle bekleniyordu ve sonrasında da ABD ziyareti gerçekleşti. Aslında Suriye'deki gelişmeler kapsamında orada yapılacak ikili görüşme ön plana çıkıyordu. Trump, Şara’ya kendi markasını taşıyan bir parfüm hediye etti ve o görüşme sırasında kendisine parfümü sıktı. Sonra da aynı parfümden bir tane de eşine hediye etti ve ardından da ‘Kaç eşin var?’ dedi.

Ö.M.: Bu hakikaten aklın alamayacağı kadar...

B.K.: Bu kadar açık açık ırkçılık yapan birisini ilk kez gördüm ben de. Üstelik Şara'nın beden dili iki demedi, bir dedi. Buna da Trump, ‘Yine de belli olmaz’ dedi.

Ö.M.: Evet, onu şüpheyle karşıladı. Çok özel bir stili var başkan Donald Trump'ın.

B.K.: Ömer Bey, ne kadar kibarsınız; ‘Çok özel bir stili var’.

Ö.Ö.: Çok özel bir ırkçılığı var.

B.K.: Çok özel bir insan gerçekten. Dinleyiciler anlıyordur tabi ki dediğiniz, ama gerçekten olacak iş değil. Yine basına servis edilen fotoğraflardan birinde Trump oturuyor ve Ahmet Şara onun yanında ayakta duruyor yani oradaki o basınla ilişkiler üzerinde de düşünmüş bir yandan da - gerçi mevzu bahis tabii Trump olunca ne kadar üzerine düşünmüş oluyor ona da emin değilim. Evet, böyle bir an yaşandı ve sosyal medyada viral oldu, gündem oldu, hep bunun üzerine konuşuldu.

Böyle bir ziyaret tabii önemliydi. Bir yandan da Suriye'de dediğimiz gibi çatışmalar sürüyor. En başından beri söylediğimiz Türkiye'nin bir gözü kulağı Suriye'de ve aslında iktidar tarafından adlandırılan sürecin silah bırakmadan yargı, yasama ve yürütme alanlarında somut adımlar atmayacağı ortada diye yorumlar yapılıyor. Silah bırakmadan kasıt da tabii Suriye ve SDG anlaşmasına çevirmiş durumda olması. Burada genellikle söylenen şu; Türkiye-Suriye-İsrail ve Suriye-SDG-Türkiye üçgenleri. Buradaki gelişmeler birbirleriyle bağlantılı ve bütün buradaki diplomatik gelişmeler Türkiye'deki süreci de etkileyecek gibi gözüküyor.

Aslında zamanımız da kalmadı ama entegrasyon ve uzlaşma konusunda 10 Kasım'da yapılan bu görüşmenin ardından beklentiler arttı. O yüzden SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonu halen çok önemli bir noktada duruyor. SDG tarafından yapılan açıklamalar, taraflar arasında yapılan 10 Mart anlaşmasına rağmen mesafe alınamayan ve ABD'nin ara buluculuğunda bir çözüm bulunması beklentisini de ortaya koyuyor. Bir yandan da dediğim gibi, şunu söyleyerek aslında toparlayabiliriz; SDG'nin kontrolündeki bölgelerden, hem de Dürzilerin merkezi Süveyda'dan HTŞ'nin yeni Suriye ordusuyla çatışma haberleri geliyor ve bu çatışmalar da tabii gene gündemde. Diğer yandan da Suriye'de ne olacağı, orada da nasıl adımlar atılacağı Türkiye'deki süreci yakinen etkiliyor. O yüzden de aslında tabii şu yorumlar da yapılıyor; Demirtaş'ın tahliyesi olsun, hukuki olarak bu sürecin hukuki bir zemine oturtulması olsun, bütün bunlar için de yine aslında Suriye'de ne olacağını daha anlamlandırmaya çalışan iktidarın bütün bu süreçleri de biraz daha yavaştan - çok da yavaş olduğunu söyleyemeyiz tabii ki, bugüne kadar iyi gelindi - aldığını söyleyebiliriz.

Şunu hatırlatarak bitirebilirim; komisyon Aralık 2025 yılının Aralık sonuna kadar çalışacak diye en başından konuşulmuştu. Bugün 19 Kasım bugün ve o dinlemeler bitti, öneriler bekleniyor. Aslında beklenilen zaman çizelgesinde ilerlediğini görüyoruz ama her zaman için Suriye burada ön plana çıkıyor ve o yüzden de Suriye'yi yakinen takip etmek gerekiyor diye bugünkü anlatacaklarıma nokta koyayım.

Ö.M.: Evet, bir tek şunu bir kez daha tekrarlayarak bitirmek iyi olabilir; Cengiz Çandar'ın da sözünü ettiği gibi yani ‘Demirtaş'ın tahliyesi gerçekleşmez ise barış süreci iyice suya düşebilir’ şeklinde net bir açıklaması olduğunu da söylemek, ciddi bir uyarı olarak kayda geçmekte fayda var değil mi?

B.K.: Evet, Cengiz Çandar aslında geçtiğimiz hafta bir netice verileceği konusunda da bir açıklama yapmıştı ki üzerinden tabii ne kadar zaman geçti. Bu arada bu tahliye başvurusundan bir sonuç alınamamasının hiçbir açıklaması yok gerçekten, daha doğrusu tek bir açıklaması var o da siyasi olması çünkü zaten bugüne kadar iki hafta zaman geçti yani oldu olacak, oldu olacak diyoruz, olumsuz olması için de herhangi bir sebep yok ama tabii ki de Demirtaş'ın tahliye başvurusuna red kararı verilmesi, gerçekten Çandar'ın da söylediği gibi, sürecin selameti açısından hiç de iyi olmayacak ve aslında oradaki siyasi iradeyi de ortaya koyacak. O yüzden bu gelişmeyi de yakından takip ediyor olacağız.

Ö.M.: Bir tane ek yapayım; az evvel de bahsetmiştin Burcu, ‘AİHM karanının uygulanması günün sonunda sadece Demirtaş'la ilgili değil, Osman Kavala gibi diğer benzer durumda olanlarla da ilgisi var’ dedin. Bu konuda Hakan Fidan da dün bir açıklamada bulundu.

B.K.: Ben de onu söyleyecektim.

Ö.Ö.: Osman Kavala'yı kastederek, “Davayı siyasallaştıran biz değiliz, Avrupa Parlamentosu koridorlarını biz taşımadık” demiş yani Kavala'yı tutmaya niyetli olduklarını buradan Hakan Fidan aslında söylemiş oldu ama tabi bir yandan Kavala'yı tutup, diğer yandan Demirtaş'ı salmak gibi bir belli ki çekinceleri var, muhtemelen ‘Bunu nasıl yapacağız’ diyorlar.

B.K.: İyi ki söyledin, evet çünkü ben söylemeyi unuttum gerçekten önemliydi Hakan Fidan'ın açıklaması. “Davayı siyasallaştıran biz olmadık” dedi. Dediğim gibi, bu açıklama da aslında Osman Kavala'nın tahliye edilmesine yönelik bir adım atılmayacağını da ortaya koyuyor ne yazık ki ama en başından söylediğimiz gibi, bunlar siyasi davalar ve zaten içeride olmamaları lazım.

Ö.M.: Evet, kesinlikle. Diğer gezi tutukluları da aynı şekilde.

Ö.Ö.: Tayfun Kahraman'la ilgili verilen karar da aynı şekilde.

Ö.M.: Evet, aynen.

B.K.: Mahkemeye uyulmadı, kararına uyulmadı ki Gezi davası için de tabii ki aynısı geçerli ve diğer bütün siyasi davalardan tutuklanan herkes için de. Herkesin bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum.

Ö.M.: Evet, çok kritik bir dönemde bırakıyoruz. Haftaya konuşalım ki o zaman bunlar zaten daha netleşecektir. Çok teşekkürler Burcu.

B.K.: Ben teşekkür ederim. İyi yayınlar diliyorum, görüşmek üzere.

Ö.M.: Görüşmek üzere.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.