Barışa Bir Şans'ta Burcu Karakaş, 27 yıldır süren Pınar Selek davasının son duruşmasını ve Meclis’teki Barış Komisyonu’nda yaşanan gelişmeleri aktarıyor.
Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.
Özdeş Özbay:Burcu, günaydın.
Burcu Karakaş:Merhabalar, günaydın.
Ö.M.:Bugünkü Barışa Bir Şans'ta çok sayıda konu var ama öncelikle sen dün Pınar Selek'in yurt dışından ifade verme talebi konusunda mahkemedeki duruşmaya gitmiştin 27 senedir devam ediyor ve onunla bir açılış yaparsan çok seviniriz.
B.K.:Evet, tabi dün sosyal medyada da paylaştığım gibi, artık Pınar Selek davası gerçekten yılan hikayesine dönüşmüş bir dava ve Türkiye'deki yargı pratiği açısından da bir emsal yok diyebiliriz. 27 senedir sürüyor ve aslında yerel mahkeme tarafından verilen beraat kararlarının Yargıtay tarafından bozulması üzerine bitmek bilmeyen bir dava.
Pınar tabi Türkiye'de değil, Fransa'da. Ben açıkçası yıllardır tabi elimden geldiğince davayı takip etmeye çalışıyorum ve bunca yıldan sonra hala uluslararası heyetin çok yoğun bir şekilde duruşmada olması beni şaşırttı demeyeyim ama insanı çok duygulandıran da bir şey. Başta Fransa olmak üzere davaya gerçekten yurt dışından çok sayıda avukat, milletvekili ve akademisyen gelmişti, öncelikle onu söylemek istiyorum.
Epey kalabalık da bir duruşmaydı. Avukat Akın Atalay ve Bahri Belen söz aldı duruşmada ve çok da uzun sürmedi duruşma yani 11 gibi başladıysa, 40 dakika gibi sürdü ve sonrasında da 2 Nisan 2026 tarihine ertelendi.
27 yıldır, 27 yılı aşkın süredir devam eden ve bir sosyoloğun aslında masumiyetini, suçsuzluğunu kanıtlamak için ve tabii ki başta ailesi ve avukatları olmak üzere çaba göstermeyi sürdürdüğü inatla bir dava 2 Nisan'da kaldığı yerden devam edecek. Gerçekten çok yıpratıcıveartık işkenceyededönüştüğünü söyleyebiliriz ne yazık ki.
Ö.M.:Evet, Mısır Çarşısı patlaması diye bilinen olay hakkında kendisi hakkında açılan davada 4 ayrı beraat kararı verildi ama Yargıtay tarafından da bozuldu. Sosyolog ve yazar Pınar Selek’in yeniden yargılandığı davanın altıncı duruşmasıydı dün ve sen de bulunduğunu anlattın. Dünya çapında bir rekora doğru gitmekte olduğunu da söyleyebiliriz herhalde, çok fazla başka bunu aşacak sayıda devam eden dava var mıdır dünyanın çeşitli yerlerinde bilmiyorum ama en azından onlardan biri olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Sen daha yakından takip ediyorsun.
B.K.:Evet, avukatların da söylediği tam olarak bu yönde. Avukat Akın Atalay da dün tam olarak sizin söylediğinizin altını çizdi, dünyada neredeyse böyle bir davanın örneği yok dedi.
Tabi biz Pınar Selek diyoruz tabi ama bir yandan genç nesiller bilmiyor da olabilir haliyle ve o yüzden dediğiniz gibi, hatırlatma da gerekir. Kendisi bir sosyolog ve Mısır Çarşısı’nda bir patlama olduktan sonra kendisinin bu patlamayı gerçekleştirdiğine dair bir yargılama başlamıştı 27 yıl önce. Beraat etmesine rağmen aslında bu kararların bozulması sebebiyle yargılama hala sürüyor. Üstelik bilirkişi raporlarında da bunun bir bomba değil, tüpkaç kaçağından kaynaklandığına yönelik tespitler olmasına rağmen, ‘hayır bomba var’ deyip 98'den beridörtberaate rağmen yargılanmaya devam ediliyor Selek.
Pınar tam da bu sebeple aslında Türkiye'ye yıllardır gelemiyor, onu da söyleyelim. Gerçi bir süre hapiste kaldı, hatta oldukça kötü bir muameleye, işkenceye de maruz kaldığına dair haberler de vardı o dönemde.
Ö.M.:Evet.
B.K.: Şunu da söyleyeyim; dün Pınar Selek için Çağlayan Adliyesi’ndeydik ve yarın da, Perşembe günü HDP soruşturması kapsamında gözaltında alınan, tutuklanan ve bu dosya kapsamında tek tutuklu sanık olan arkadaşımız Ercüment Akdeniz'in de duruşması var. Aslında tabii bu süreçle de alakasız değil haliyle, yarın 10’da adliyede Ercüment için bir araya geleceğiz ve onun da yarın tahliyesini bekliyoruz, bunu da buradan söylemiş olayım.
Ö.M.:Evet, tamam, çok teşekkürler. ‘Şimdiden emsali olmayan bir yargılama pratiğiyle karşı karşıyayız’ demişti galiba avukat Akın Atalay da.
B.K.:Evet.
Ö.M.:Bunu izlemeyi sürdüreceğiz.
B.K.:Evet.
Ö.M.: Barışa Bir Şans’ın usullerine göre komisyon toplantıları oluyor mu olmuyor mu; neler oluyor diye anlatır mısın lütfen?
B.K.:Tabii ki. Öncelikle bu hafta komisyon toplanmıyor, onu söyleyelim. DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, bu hafta içinde MİT Başkanı, Dışişleri Başkanı ve Adalet Bakanı’nın bir sunum yapmasını planladığını ancak bakanların programına uymadığı için komisyonun bu hafta olmayacağını söyledi. Dolayısıyla bir sonraki hafta yapılacak oturumda dinlenmeleri bekleniyor. Bundan sonraki süreci de en son anlatacağım ama en başında söyleyelim; bu hafta komisyon toplantısı yok.
Ö.M.:Peki bu hafta komisyon yok ama geçtiğimiz hafta neler konuşuldu?
B.K.: Çok uzun bir yandan ama bunu biraz özetlemeye çalışacağım; geçtiğimiz hafta komisyonun 15. toplantısı yapıldı ve bu toplantıda kadınlar ve gençler anlattılar. Bu toplantıya katılan STK’ların temsilcilerinin neler söylediğini özetlemek istiyorum. Gençlerden başlayalım öncelikle.
Milli Görüş ideolojisindeki bir sivil toplum kuruluşu olan Anadolu Gençlik Derneği buradaydı. Genel Başkanı Salih Turan,Doğu veGüneydoğu Anadolu'daki 17 ilde 2biniaşkın genç ile yüz yüze görüşmeler yaptıklarını anlattıve “Katılımcılar kendilerini hem Kürt hem Müslüman olarak görüyor,” dedive ekledi,“Ulusal kimlik yerine iman ve aidiyet unsurunun öne çıktığını ve İslam her iki kimliği de adalet içerisinde yaşatmayı emreder”. Yani Müslüman kimliğinindahaön planına çıkarılarak aslında bu kardeşlik projesinin de gerçekleştirebileceğini ifade etti, ima etti - bunu böyle söyleyebiliriz. Ayrıca Kürtmeselesinin deinkarla değil, gerçekte yüzleşmeyle çözüleceğini de sözlerine ekledi.
Öte yandan 57 gençlik örgütünün ortak iradesini temsil eden Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor) adlı bir STKdavardı ve onların da Genel Koordinatörü Hasan Oğuzhan Aytaç söz aldı komisyonda ve - bu kısım önemliydi diye düşünüyorum, “Gençler bu sürece ve bu komisyona güven duymuyor,” ifadesini kullandı. “Gençler ve siyaset kurumu arasındaki güven ilişkisi maalesef bitmiştir,” diye de ekledi. Yani tabi aslında Oğuzhan Aytaç'ın burada söylediği komisyondan sadece o değil ama genel anlamda gençlerin siyasetle ilişkisini de altın çizen bir ifadeydi.
Komisyon da aynı zamanda Genç Barış İnşaatcıları Derneği de söz aldı. Bu dernekten Baran Yalçınkaya, Selahattin Demirtaş'ın sürece önemli katkılar sunabileceğini söyledi ancak süreçte olmasının hem bir eksiklik olduğunu, hem de sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik olduğunun altını çizdi. Bu zaten aslında hem Kürt, hem de Türk kamuoyu tarafından da diyebiliriz sanırım, tahliye edilmemesinin sıklıkla dile getirildiğini de söyleyelim ve komisyonda bukonudan bir kere daha söz edilmiş olundu. Ayrıca Genç Barış İnşaatcıları Derneği’nden Rona Şenol, somut adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi ve bu adımlar atılmadıkça toplumun desteğinin kılgan hale geleceğini ifade etti.
Sonrasında Bilal Erdoğan'ın Yüksek İstişare Kurulu üyeleri arasında yer alan Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Genel Başkan Yardımcısı Tuba Arslan söz aldı ve 300 bini aşkın üyeleri ve 81 ildeki teşkilatlarıyla sürece katkı sunmaya hazır olduklarını söyledi ve “Bölgedeki barış sadece askeri barışla değil gönül bağıyla da mümkün olacaktır” diye de ekledi.
Şimdi aslında bütün bu konuşmalar sırasında gençler bu şekilde ifade ettiler ama kadınların ifadeleri sırasında bir takım gerginlikler yaşandı, onlara geçmek istiyorum izninizle.
Ö.M.:Lütfen.
B.K.: Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nden Ruşen Seydaoğlu, barışın konuşulabiliyor olması için öncelikle askeri operasyonların durması gerektiğini ve tezkerelerin iptal edildiği bir ortamın elzem olduğunun altını çizdi. Barış sürecinin toplumsallaşması için yapılacak çalışmaları, katılımın, yaşamın kadınlar için güvenli hale gelmesiyle mümkün olacağını söyledi ve bunun bir yükümlülük olduğunu belirtti.
Ö.M.:Peki komisyon sırasında nerede gerginlik yaşandı?
B.K.: Şimdi ona geçelim; Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nden Feride Eralp söz aldı ve kendisinin sunumu sırasında şunu hafıza tazelemek açısından da hatırlatalım; 2015-2016 yıllarında sokağa çıkma yasakları süresinde özellikle sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği şehirlerde jandarma özel harekat yani JÖH diye bilinen ve polis özel hareket PÖH diye bilinen ve bunlara mensup kişilerin Cizre, Yüksekova ve Nusaybin gibi ilçelerde kadınların yatak odalarında aynalara rujla tecavüz tehditleri yazdığını anlattı. Bununla ilgili aslında o dönem basına ve özellikle sosyal medyaya yansıyan fotoğraflar olmuştu ve Feride bu bahsettiğimiz aynalara kadınlara yönelik cinsel tehditlerin yazıldığı fotoğrafı da gösterdi. Bu fotoğrafları gösterdikten sonradabu yapılanların İsrail askerlerinin yaptıklarına benzediğini söyledi. Bunu söyledikten sonra bazı vekiller tepki gösterdi. Komisyon başkanı Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin herhangi bir yerinde mülferit olarak gerçekleşmiş bir olayın, işgal altındaki Filistin'de İsrail askerlerinin yapmış olduğu işlerle benzetilmesini reddettiğini, bunun Meclis çatısı altında kullanılamayacağını söyledi.
Bence şurası da önemli, bunu söyleyeyim ve sonra biraz da topu size atmak istiyorum; Numan Kurtulmuş dedi ki, “Konuşmacılardan başından itibaren şunu istirham ettik; geçmişin acıları üzerinde konuşarak bugünkü barışı inşa etmemiz mümkün değil”.
Ö.M.: Bu bodrum yangınlarına da bir atıftı değil mi? Münferitten ziyade son derece sistematikti, o dönemi hatırlıyorum ben de sosyal medya paylaşımlarından.
B.K.: Evet,NumanKurtulmuş sokağa çıkma yasağının ilan edildiği ilçelerde kadınlara yönelik cinsel tehditleri münferit olarak ifade etti ama sonrasında bu konu hakkında aslında hem insan hakları örgütlerinin hazırladığı raporlarda, hem oradaki tanıkların anlatımlarında aslında çokça sıklıkla yer alan ifadeler bunlar yani münferit olmadığı artık bugün biliniyor nihayetinde ama burada söylediği, ‘geçmişin acıları üzerinde bunları konuşarak bugünkü barışı inşa etmek mümkün değil’ ifadesine ben biraz takıldım açıkçası çünkü o komisyonun çalışması zaten en başından beri aslında komisyondaki o konuşmaların içeriğini ya da komisyonun nasıl bir görev üstlendiğini de görüyoruz. Hakikat komisyonu gibi ilerlemiyor tabii kivebunun bir kere daha altı çizilmiş oldu gibi düşünüyorum ben, bu yüzden önemli bir ifadeydi.
Ama tabii geçmişi konuşmayarak bugünkü barışı nasıl inşa edeceğiz? Bu mümkün müdür? Ömer Bey'e bunu sormak isterim.
Ö.M.:Evet, bu sorduğun soru son derece tayin edici, önemli bir şey çünkü bu tarihi yok sayarak devam edebilmek yeni bir gelişme yolunu açmaya imkan tanımıyor. Fakat ben de ilginç bir şey sormak istiyorum sana; komisyon toplanmıyor ama Numan Kurtulmuş'un bir de Diyarbakır ziyareti oldu ve orada da komisyondaki tavrından farklı diyebileceğimiz bazı şeyler olmuş. Sen onlara oldukça vakıfsın, biraz ondan da bahsedersen çok iyi olur.
B.K.: Komisyon başkanı Numan Kurtulmuş, geçtiğimiz hafta aslında Dicle Üniversitesi'nde düzenlenen akademik yıl açılış törenine katılmak üzere Diyarbakır'a gideceğini açıklamıştı ve komisyon üyeleri de onunla beraber gittiler.Oyüzden aslında bu süreçte Diyarbakır'a komisyon bir ziyaret gerçekleştirdi gibi oldu, bunu söyleyebiliriz.
Öncelikle üniversitedeki akademik yıl açılış töreninden sonra bir Diyarbakır sivil toplum buluşması yapıldı. Hem Kurtulmuş, hem de üyeler bu ikisinde de varlardı.
Ö.M.:Yanlarında kim vardı Kurtulmuş'un?
B.K.:Abdülhamit Gül, Cüneyt Yüksel, Şengül Karslı, Selami Altınok, Kemal Çelik, Mehmet Sait Yaz, Ayşe Böğürler, Cevahir Asuman yazmacı. Gökhan Diktaş, Burhan Kayatürk, Abdurrahman Babacan, Ersan Aksu ve Cahit Özkan. Bunlar AKP'li vekiller. CHP'den Sezgin Tanrıkulu, DEM Parti'den Celal Fırat ve Cengiz Çandar’ın yanı sıra Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen ile HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da vardı.
Numan Kurtuluş'un Diyarbakır'daki konuşmalarında neler söylediğini birazcık anlatalım; Kurtulmuş, ilk olarak İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırıları vardı ve bunlardan bahsederek, “İsrail'in Orta Doğu'yu kan gölüne çevirmek istediği açıktır. Bütün bölge haklı olarak ortak kimliğimize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız,” dedi. Ardından da Türkiye içindeki sürece geldi, buradan biraz alıntı yapmak istiyorum; sorumluluğun kendi içimizde tam anlamıyla barışı sağlayarak silahları değil; özgürlüğün, barışın; birliğin konuşulduğu bir yaşam inşa etmek olduğunu dile getirirken, düne göre bugün daha fazla sorumluluk yüklenildiğinin altını çizdi ve Türkiye'nin terörü geride bırakarak, inisiyatifleri kullanarak barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi sağlayarak olduğunu söyledi.
Ardından - bugüne kadar çok fazla komisyon sürecinde duymadım ama - savaşın ekonomik maliyetine de değindi ve “Türkiye alternatif maliyetleriyle birlikte en az 2 trilyon dolarını bu mücadelede harcamıştır,” dedi ve bütün bu harcamaların ve tabii ki bütün bu sürecin geride kalması gerektiğini belirtti. Türkiye'de artık kan dökülmemesinin, insanların huzurlu olmasının, barış içinde bir hayat sürmesinin yolunun açıldığını söyledi ve “Bence önemli bir kısmı da bu sefer başaracağız,” dedi. Buifadenin süreç için bir irade beyanı koymasının açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Tabii sonrasında basın mensuplarının sorularını yanıtlarken sürece dair eleştirilere de bir yanıt vermiş oldu bence şu ifadeleriyle, “Bu, bir al-ver meselesi değildir; herhangi bir şekilde iki farklı ülke arasında ya da iki farklı ülkenin insanlar arasındaki bir pazarlık konusu burada söz konusudeğildir. Bu sürecin ana fikrini oluşturan şey ortaklaşmadır; siyasi ve fikri olarak Türkiye'de tam manasıyla hukukun, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için ortak bir noktaya gelmektir,” dedi.
Şimdi şu kısmın da altını çizerek sonra yine sizin de fikrinizi dinlemek isterim açıkçası; konuşması sırasında Kürtçe bir şiir okudu Numan Kurtulmuş ve ana dil vurgusu yaptı, “Bu ülkede kimse dilini kullanmak istediği için sorgulanamaz,” diye ekledi. Kurtulmuş’un Diyarbakır'da okuduğu Kürtçe şiiri Meclis'in resmiXhesabından da paylaşıldı.
Ö.M.:Ne dedi?
B.K.:Türkçesi, ‘birlik olalım, kalp kalbe, el ele, barış bizim için kafidir’ ifadelerinin geçtiği bir Kürtçe şiirdi. Bu şiiri okuması üzerine basın mensuplarısonrasındakendisine bir soru yönelttiler ve o da dedi ki, “Bunun Türkiye'deki kardeşliğe ve esenliğe katkısı olacağı fikrindeyim”. Bu tabii ara ara böyle siyasetçilerin Diyarbakır'a gidip orada yaptıkları konuşmalarda tırnak içinde ‘hoşluk olsun’ diyebileceğim Kürtçe şiir okumaları, birkaç Kürtçe cümle söylemeleri ilk defa karşılaştığımız bir şey değil.
Ö.Ö.:Daha önceki süreçlerde de bu olmuştu, onu da biliyoruz.
B.K.: Tabii ama bunun orada konuşulan bir iki tane Kürtçe kelimenin ya da cümlenin kardeşliğe ve esenliğe nasıl bir katkısı olacağı konusunda orada bir şahit düşelim.
Hatırlarsınız, Ağustos ayında komisyonda Barış Anneleri’nin Kürtçe söyledikleri tutanaklara hatip tarafından ‘Bu bölümde Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi’ notuyla geçirilmişti ya da Kürtçe konuşmalar üç nokta ile bu tutanaklara geçti.
Ö.Ö.:Zaten izin de vermemişti.
B.K.:Evet, evet.
B.K.:Nezahat Teke demişti ki, “Ben eğer bugün Kürtçe konuşsaydım burada kendimi daha iyi ifade ederdim ama o imkan bana verilmedi” ve aslında Türkçesinin elverdiği kadarıyla bir şekilde kendisi anlatmaya çalıştı derdini. DEMParti Milletvekili Meral Danış Beştaş,osırada çeviri yapabileceğini söyledi ancak Numan Kurtulmuş, Genel Kurul'da olunmasa da Genel Kurul'daki işleyişin devam etmesini istedi ve “Annemizin talebini tutanaklara geç,” dedi.Nihayetinde aslında orada bir annenin Kürtçe konuşmasına izin verilmedi. Bunun bir kere daha altını çizerek tekrar hatırlatmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Ö.M.: Ana dile vurgu yapmak tabii ki önemli.
B.K.:Zaten eğer bir barış süreci inşa edilecekiseana dil görmezden gelinerek ya da Kürtçenin tekrar kamusal alanda yasaklamalarla karşı karşıya kalmasıyla olacak, Meclis çatısı altında kurulan, barış için kurulan bir komisyonda Kürtçe'ye karşı böyle bir alerjiyle olacak bir şey değil tabii ki barışın inşası diyelim. O zaman biz toplumsal olarak bu barışı nasıl inşa edeceğiz? Ana dil kısmı gerçekten burada çok önemli ve zaten Numan Kurtulmuş'un bu uygulaması, Barış Anneleri'ne karşı takındığı tavır özellikle Kürt yurttaşlar tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiş olduğu için belki de o yüzden zaten Diyarbakır ziyaretinde Kürtçe bir şiir okumak, şiir okuyarak durumu toparlamaya kendince çalışmış olabilir diye düşünmüyor değilim.
Ö.M.:Evet ama gene de önemli olduğunun altını çizmekte yarar olabilir diye düşünüyorum. Ben de Burcu'nun söyledikleri arasından bir iki şeyin önemli olduğunu düşünüyorum; bir tanesi savaşın ekonomik maliyetine değinilmesi. Şimdiye kadar pek üzerinde durulmayan, en az 2 trilyon dolarlık alternatif maliyetlerle birlikte savaşa dökülmüştür demesi ve bunların geride kalması gerektiğini düşünüyor demesi önemli. İkincisi de yine de her şeye rağmen kendisinin Kürtçe şiir okuması ve gazetecilere ‘birlik olalım, kalp kalbe, el ele barış bizim için yeterdir’ şeklindeki ifadelerini Kürtçe ifade etmiş olması pozitif bir gelişme olarak da değerlendirilebilir bence.
B.K.:Evet, bundan sonraki atılacak adımların buradaki beyanları desteklemesi gerektiğini düşünüyorum.
Ö.M.:Evet, aynen.
B.K.:Böyle bir an yaşandı ama bundan sonra nasıl olacak, mesela bu ana dil konusu bambaşka bir mesele. Başka bir programda ayrıntılı bir şekilde ele alırız ve alınması gerektiğini düşünüyorum ama dediğiniz gibi hem olumlu, hem de ilk defa böyle bir süreçle karşı karşıya kalmadığımız için bence artık herkes biraz daha fazlasını bekliyor, o yüzden de atılacak adımlar önemli.
Ö.M.: Ben şunu da ekleyeyim; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Belediye Başkanı Ayşe Serra Bucak Küçük’ün söyledikleri de bana önemli gözüktü yani en azından altının çizilmesinin vurgulanması gerekir, “26 yıl sonra Diyarbakır'da bir Meclis başkanının bu kadar kapsayıcı, katılımcı, katılımlı ve çoğulcu bir buluşmayı gerçekleştirmesi elbette barışa ve demokrasiye olan özlemimizi ve inancımızı da artırıyor,” demiş. Bu da bana önemli gibi gözüktü.
B.K.: Evet. Ben de bunu koymuştum bugün anlatacaklarım arasına çünkü Serra Hanım'ın bu söylediğini ben de önemli buluyorum. Bir de tabii şunu hatırlatalım; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi diğer başka belediyeler gibi kayım atanan bir yer ve bütün bu süreçler sonrasında Meclis başkanının tabii ki oraya gidip böyle bir buluşma gerçekleştirmesi haliyle önemli. Serra Hanım'ın söylediklerini o yüzden ben de kıymetli buluyorum bir Meclis başkanının Diyarbakır'da böyle bir buluşma gerçekleştirmesi.
Ö.M.:Evet, çeyrek yüzyıl muazzam bir zaman.
B.K.:Yani şöyle bitireceğim ben; önümüzdeki program zaten yine aynısını konuşacağız ama süreç artık hızlanıyor gibi gözüküyor çünkü komisyondaki dinlemeler de sona yaklaşılıyor. Şimdi aktaracaklarımı da gene T24'ten Ceren Bayar'ın haberinden aktaracağım. Ceren'i de önümüzdeki günlerde programda yayına almayı düşünüyoruz, onu da ifade edeyim.
Ö.M.:Bu konuları zaten en yakından takip eden gazeteci diyebiliriz kendisine herhalde.
B.K.:Evet, gerçekten süreci çok yakından takip ediyor. T24'te haberlerini okuyabilirsiniz, onu da söyleyeyim. Komisyonda dinlemeler de sona yaklaşılıyor ve bundan sonraki toplantıda MİT Başkanı, İçişleri ve Milli Savunma Bakanları'nın dinlenmesi bekleniyor. Basına açık olmayacak bu toplantı ve sahadaki son durum hakkında üyeleri bilgi verecekler. Sonrasında yasal düzenlemelere ilişkin takvimin de bu toplantının ardından başlaması bekleniyor.
Ö.M.:Nasıl olacak?
B.K.:Şöyle olacağı söyleniyor; her siyasi parti özgün bir rapor sunacak ve sonra bu raporlar bir şekilde ortaklaştırılacak ve nihai bir rapor ortaya konulacak. Bu ortaklaşmanın nasıl sağlanacağına dair henüz ortada bir yöntem yok ama olması bekleniyor. Bir rapor yazım alt komisyonu kurulacak gibi gözüküyor. Başkan vekillerinin bir tartışma yürüterek başlıkları yapılandırması gibi yöntemler gündemde ve sonrasında hazırlanan rapor Meclis’teki Genel Kurul'da ifade edilecek, oraya sunulacak ancak bu rapor teknik bir rapor olmayacak. Aslında yasal düzenlemelere ilişkin önerileri içeren bir rapor olacak. Sonrasında ilgili ihtisas komisyonları, komisyonların süreçteki önerilerini yasa teklifi haline getirecek. Şöyle söyleyelim tekrardan; komisyonun hazırlayacağı rapor teknik bir rapor olmayacak, önerilerden oluşacak ve sonrasında bunlar bir yasa teklifi haline gelecek. Sürece özel olarak hazırlanacak bir kod kanun çıkarılması planlanıyor ve bu kodun amacını ortaya koyması düşünülüyor. Aslında bir süreç yasası olarak ifade edilecek bir kanun ortaya çıkacak ve ondan sonraki süreçlerde de TCHK ve TMK gibi kanunlarda bir takım değişiklikler yapılması planlanıyor.
En nihayetinde şöyle toparlayabilirim; artık komisyondaki bu dinlemeler sona geliyor. Buradan bir rapor çıkacak ve ondan sonra da aslında bütün bu sürecin nasıl bir hukuki zemine ulaşacağını hep beraber göreceğiz. Bu komisyonda gidilecek olan süreç bu herhalde.
Ö.M.:Ben de minik bir ek yapayım; tabi hepimiz biliyoruz ama hafta sonu Suriye ile de bağlantılı, bu konuda da olumlu diyebileceğimiz - bu tabi nereden baktığınıza göre değişir - gelişmeler olmuştu. Suriye Demokratik Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi yönetimiyle yapılan görüşmelerin bir dönüm noktasına ulaştığını belirtip iki tarafın SDG'nin Suriye ordusuna katılımı için uygun bir mekanizma üzerinde anlaştığını açıklamıştı. Bu da herhalde komisyonun çalışmalarını kolaylaştıracak bir gelişme diyebilirim.
Süreyi de tamamladık, Burcu çok teşekkür ederiz.
B.K.:Ben teşekkür ederim. Yakından takip etmeye devam edeceğiz tabii.
Ö.M.:Çok teşekkürler.
Ö.Ö.:Görüşmek üzere.
B.K.: Görüşmek üzere.