Ekonomi Politik'te Ali Bilge, Fas’taki inşaat odaklı ekonomi, gençlik protestoları ve işsizlik sorunlarını değerlendirirken; Türkiye ile benzer biçimde enerji bağımlılığı, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama konularındaki riskleri raporlarla analiz ediyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ö.M.: İki haftalık bir aradan sonra tekrar beraberiz.
A.B.: Evet, telefon değiştirdik başımıza gelmedik kalmadı! Böyle uyumsuzluklar olabiliyor.
Ö.M.: Tamam, devam edelim şimdi. Yurt dışı gezisindeydiniz galiba, ondan da birazcık bahsederek başlayalım isterseniz?
A.B.: Ben Fas’a gittim ve Fas’ta hükümeti eleştiren gösterilerin olması orayı izlememi de sağlayacaktı ancak Fas’a gittiğimiz gün bir ara verilmiş, Kralın parlamentoyu açması ve aynı zamansa göstericilerin gidişatı değerlendirmek istemesi nedeniyle bir süreliğine ara vermişler . 19 Ekim’de yeniden başladı.
Fas için bir şeyler söylemek istiyorum; Fas’ta ilk göze çarpan 'İnşaat Ya Resulullah’ın Fas’ı da işgal ettiği. Fas bir şekilde liberalizasyona açmış kendini, hem dış ticarette hem de sermaye hareketlerinde, kambiyo rejimi oldukça liberal hale gelmiş durumda. Bu tabii kaynak girişlerini beraberinde getiriyor, dış borçlanmaları beraberinde getiriyor, küresel finansal sistemi fonlaması başlıyor ve oto yollar, havalimanları, limanlar, fosfat kaynaklarının daha etkin değerlendirilmesi gibi bir takım yatırımlara dönüşüyor. Fas, dünyanın 1 numaralı fosfat kaynağına sahip. Türkiye’de son 20 yılda yaşadığımız gibi geniş bir inşaat hamlesi söz konusu. Bir de Afrika Uluslar Kupası ve Dünya Kupası’nın 100. yılı münasebetiyle yatırımlar var. Turnuva üç kıtada yapılıyor ve İspanya, Portekiz ve Fas ev sahipliği yapıyor, ki Latin Amerika’da da var. Dolayısıyla bunun için de inşaatlar yapılıyor. Nitekim zaten Z kuşağının protestosu bu yatırım harcamalarına, stadyumlara, spor salonlarına ve yollara ilişkin Fas’ın TOKİ’leri çok sayıda binalar yapıyor ve buna karşı bir tepki var. Kaynakların büyük bir bölümü buna harcanıyor. İnşaat sektörü de bir seferlik, inşaat süresi içerisinde ekonomik büyüme sağlar sonra ise inişe geçer. Nitekim bizde de bu tür durumların hepsini yaşıyoruz. İşsizlik oranı yüksek. Tabii Krallık olması nedeniyle demokrasinin olmadığı bir ülke, rakamlar orada da güvenilir değil ama %13’lere varan bir işsizlik oranı söz konusu. Tabii ki yine üniversite gençliğinde çok yüksek oranlarda bir işsizlik söz konusu, bu da kendiliğinden bir anlamda Gezi hareketine benzer bir protesto hareketini başlatmış durumda. Agadir isimli bir şehirde gösteriler daha yoğun, Agadir gitmedik, bizim Antalya’ya benzeyen, 5 yıldızlı tatil köylerinin olduğu bir yer ve orada gösterilerin daha yoğun olduğu söylendi, belirtildi.
Ben başkent Rabat’ta hatta bir ara bir üniversitenin yakınında durdum, daha doğrusu oraya gittim, ekibi bıraktım ama dediğim gibi gittiğimiz dönemde gösteriler yoktu. Daha çok inşaat faaliyetlerini görüyordunuz. Marrakesh’in ünlü Jemaa El Fna Meydanı yani Kıyamet Meydanı ve her yerde ‘kıyamet’ gibi inşaat faaliyetlerine tanık oluyorsunuz, gösteri yoktu. Fas’ın ekonomisi IMF gözetiminde , nitekim yakın dönemde IMF ve sonbahar toplantısı oldu ve oradayken Fas’ın ekonomi bakanı eğitim ve sağlık konusunda eksik kaldıklarını belirtti. Bu konuda önlem alacaklarını söylüyor ama yolsuzluk had safhada. Ne kadar inşaat ve ihale olursa, kaynakların bol geldiği zamanlarda yolsuzlukta artıyor. Sermaye hareketlerini , kambiyo rejimini serbestleştirdiğiniz ortamlarda, sermaye akın akın gelir ve döviz açığı olan ülkede ekonomik büyümeyi yükseltir ve ardından da krizler patlamalar gelir - bizimde yaşadığımız gibi, 1989 sonrası 94 krizi, 2001 krizi, sonra yaşanan zincirleme krizler gibi...
Giderken merak ettiğim bir konu vardı . Biz Berberiler diyoruz ama Amazig deniliyor, Fas’ın Kürtleri diyebiliriz Berberilerin haklarını ne olduğuna baktım biraz. 2011 yılında Anayasa’ya yerleşmiş, tanınmış, Kral sonunda tanımış ve 2018’den itibaren de eğitimde dilleri geçerli , aksaklıklara ve yavaşlıklara rağmen Fas’ta Berberi dili, anadilde eğitim ve kültürel hakların tanınması gerçekleşmiş durumda. Zaten şehir içi ve şehirler arası yol tabelalarında da bunu görebiliyoruz. Berberice tanınmış vaziyette.
Fas hakkında çok daha ayrıntılı bilgi verebilirim ama epeydir kenarda tuttuğum bir kokain raporu vardı , gelir gelmez karşılaştığım ikinci bir rapor oldu , Emniyet Genel Müdürlüğü’nün uyuşturucu raporu ile bir türlü fırsat bulup da gündeme getiremediğim Brüksel merkezli bir STK’nın kokain raporu vardı. Bunlardan bahsetmek istiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü raporu ve Brüksel merkezli bir araştırma kuruluşunun kokain raporu ile Fas ileüst üste çakıştı. Fas’ın Türkiye gibi dünyada uyuşturucu ticaretinde çok önemli bir rolü var, ki zaten raporlar Türkiye’de ve Fas’ta uyuşturucunun, kokainin rolü üzerinde duruyorlar .. Fas’ın Rif Dağları’nda uyuşturucunun en önemli ham maddesi kenevir yetiştiriyorlar, Rif dağları bir kenevir deposu. Dolayısıyla zaten İspanya ile ilişkileri yoğun Avrupa’ya temel girişi çoğunlukla bu yoldan oluyor, raporlarda tespit edilen en önemli husus şu: Avrupa’nın son yıllarda tüm uyuşturucular için ama bilhassa kokain için yükselen bir Pazar haline gelmesi , Fas’ın da rolünün artması. Latin Amerika’da üretilen uyuşturucu, kokain Fas yoluyla giriyor Akdeniz’den giriyor, Fas’tan İspanya’ya, İspanya’dan da Avrupa’ya dağıtılıyor . Aynı zamanda Türkiye’nin gelişmekte olan en büyük uyuşturucu pazarlarından biri haline geldiği de belirtiliyor.
Fas ile Türkiye arasında böyle bir ortak nokta var ve tabii ki bu iki ülkenin de en önemli sorunlarından biri enerjide bağımlılık olması. Enerji faturalarının çok yüksek olması ve dolayısıyla döviz açıklarının olması da, bunu işaret etmekte. Yıllardır bu işleri izleyen bir kişi olarak diyebilirim ki eğer petrolünüz, doğal gazınız ve fosil yakıtlarınız yoksa döviz açıklarınız yüksek oluyor. Uyuşturucu ticareti ve trafiği de döviz açığı olan ülkelerde daha fazla oluyor. Fas da, Türkiye de böyle bir ortak noktada buluşuyor. Türkiye’deki uyuşturucu raporu daha yeni, basında da haberleşti ve buradaki rakamları gerçekten içler acısı bir duruma işaret ediyor.
Biz, Türkiye’de haşhaş yasakları ve Kıbrıs meselesinin içinde büyüdük. Türkiye üretici bir ülkeydi ama 90’lardan itibaren tüketici ülke ve tedarikçi bir ülke haline geldi. Nitekim yakalanan bu uyuşturucu miktarlarına bakarak Türkiye’nin rolünün çok ciddi arttığını görebiliyoruz , toplam ticaretin %10-20’si nispetinde yakalanabiliyormuş. Kokainde olsun, diğer uyuşturucu kaynaklarında olsun uluslararası ölçü bu. Bir de tabii gittikçe kimyasal gelişmelerle uyuşturucunun ucuzlaması olmaya başlamış , bu gelişme de çoğunlukla haplara dönük gerçekleşiyor.
Durum Emniyet Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına yansımış durumda, ucuzlayan bu uyuşturucuların muazzam artmış durumda. Özellikle bonzai gibi, fetamin kaynaklı ve sıvı metanfetaminin kristale dönüşmesi faaliyetler Türkiye’de artık laboratuvarlarda bayağı ilerlemiş durumda. Yakalanan metanfetaminin 2024 yılında 33.8 ton, 2023’te 22 tonmuş, bunun gibi pek çok şey var. Türkiye’de uyuşturucuya karşı yakalama artmış, 2023 yılında 252 bin 851 şüpheli - bizim rapordan söz ediyorum, birazdan öbür rapora da geçeceğim. Bu rakam gittikçe artarak 2024 ‘te 374 bin 948 şüpheliye ulaşmış. Yargıya intikal eden davalar had safhada, uyuşturucu çeşitleri had safhada. Dünyada kokain üretimi 4 bin tona ulaşmış. Türkiye’de yakalanan kokain 1 yılda 3 bin 82 kilo , büyük bir bölümü de deniz yoluyla geliyor - Mersin ve Ambarlı limanlarından - kara ve hava yoluyla daha düşük oluyor kokain.
Belçika merkezli Diplomasi ve Ekonomi Enstitüsü, açık kaynaklara dayanarak bu çalışmayı yapıyor, bir STK, çeşitli araştırmacıları var. Falyalı meselesinden dolayı Hollanda’da öldürülen mali bir sorumlu vardı ve bu cinayetin sonrasında bu enstitü sanıyorum bu konuda da çalışma yapmıştı. Enstitü, kokain araştırmasını dünya ve Türkiye üzerine yapmış. Latin Amerika’da çiftçilerin koka yaprağı üretmesiyle üretilen miktar artıyor, çünkü çiftçi normal bir tarım yapsa hektar başına 300 dolar kazanırken, kokain ticaretinde ise bin 200 dolar kazanıyormuş. Bu da çiftçilerin , bu deseni arttırmasına yol açıyor, koka desenine geçmesine yol açıyor ve daha sonra da bunun ticareti başlıyor. Son dönemde ABD’nin doygunluğa ulaştığı söyleniyor. 2017’den sonra bir durağanlık varmış , ABD pazarında, ayrıca Latin Amerika yetiştiricilerinin ve kaçakçılar arasında sorunlar varmış - Meksika karteliyle Kolombiya karteli papaz olmuş durumdalarmış, Meksikalılar Kolombiyalıları tedarikçi rolüne ittikleri için onlar da Avrupa’ya satışı artırmışlar , dolayısıyla kokainin yeni yolları oluşmuş , Avrupa’ya girişi de Balkanlar ve Türkiye üzerinden oluyor bu rapora göre.
Türkiye son yıllarda böyle bir kilit oyuncu. Türkiye’den geçen kokainin yıllık değeri 2.9 - 5.8 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu, Birleşmiş Milletler uyuşturucu suç ofisinin raporlarına yansıyan, Europol rakamlarına yansıyan rakamlar , ki bu muhafazakar bir tahmin olarak sunuluyor. Türkiye’nin rolü çok artmış kokainde ki zaten biliyorsunuz, Venezuela ve Kolombiya’daki kartellerin Türkiye’deki mafya örgütleriyle, sağ örgütlerle olan temasları basına da yansımıştı, amblemler, sloganlar, marşlar vs.
Ö.M.: Tam bu noktada da bir araya gireyim izninizle.
A.B.: Buyurun.
Ö.M.: ABD başkanı Donald Trump’ın bu sefer Kolombiya’yı uyuşturucu merkezi olarak suçlayıp müdahale edeceğini de ima eden bir açıklama yapması son derece tehlikeli yani Amerikan donanmasıyla Venezuela’lı balıkçı gemilerini de vurarak çok ciddi sorunlar yaratıyordu ve şimdi bunu Kolombiya’ya da sıçratıyor olması bayağı ciddi bir sorun yaratabilir. Onu da hiçbir kanıt göstermeden ‘uyuşturucu ticaretinin merkezi, başı’ diye nitelemişti. Bunu da eklemek lazım; bir mafya devletleşmesi söz konusu diyebiliriz belki.
A.B.: ABD’nin bu konuda 80 yıldır uyguladığı politikaları deşifre etmek lazım. Buna daldığımızda çıkmamız pek mümkün değil. Uyuşturucu ticaretini Nikaragua’daki silah satışlarını, İran İslam devrimi sonrası yaşananları da hatırlamakta fayda var. 1980 lerdeki Beyaz Saray skandallarını Yarbay Oliver North’du değil mi?
Ö.M.: Evet, Oliver North.
A.B.: O skandal aklıma geldi. Sonuçta OECD’nin ve tüm bu raporlara, açık kaynaklarla bakıldığında Türkiye’de ciddi kayıt dışı bir ekonomi olduğu anlaşılıyor. 25-60 milyar dolar arasında değiştiği tahmin ediliyor. 1980’lerde Türkiye’de döviz açığı meselesinden dolayı hayali ihracat hikayeleri başlamıştı, ondan beri, uzun yıllardır takip etmeye çalışırım bu konuyu ve kara para, vergi kaçakçılığından dolayı olur, bir de kirli para var. Kirli para da uyuşturucu, silah vb.’den elde ediliyor. Ülkelerin döviz açığı var ise çıkarılan çeşitli aflarla bu kaynaklar ülke ekonomisine kazandırılıyor. Bunları takip eden bir örgüt var, zaman zaman programlarımızda dile getiririz; OECD’nin Mali Eylem Gücü (FATF Compliant). Bu örgütün listeleri var ve ülkelerin mevzuatı, bu konuda müsamahakâr davranıp davranmadıkları gibi çeşitli kriterler var. Türkiye kara listeye bir girer, bir çıkar. Uzun yıllardır kara para aklama sürecini kolaylaştırdığı için gri listedeydi. Çünkü yıllar boyunca sayısız servet, vergi afları oldu, artık sayısını hatırlamıyorum, aklımda tutmuyorum. Kara para aklama mevzuatınız gelişkin ise meşrulaştırıyorsanız o paraları, ki o zaman suçlular da meşrulaşıyor ve yasa dışı gelir aklama olanakları olunca da bunlar oluyor. Raporlara göre yabancılara müsamahakâr davranmanın temel ölçütü de oturma ve vatandaşlık yasaları olarak karşımıza çıkıyor, o kadar kolay ki Türkiye gibi ülkelerde.
Biliyorsunuz, 250 bin dolara vatandaşlık veriliyor, hatta ev alana vatandaşlık masrafları da dahil deniyordu. İkramiyede veriliyordu, ev alana vatandaşlıkta de veriliyordu, emlak işleriyle vatandaşlık işleriyle iç içe geçtiği bir dönem yaşandı. Son dönemde biraz azaldı. 2023’te Mehmet Şimşek’in ekonomi bakanı olmasıyla bazı önlemler alınmaya başladı. Kafasındaki en önemli şey, Türkiye’yi FATF Compliant listesinden çıkarmaktı, gri listede olduğun müddetçe dış kaynak bulman çok zor . Gri listeden çıkmak için de mevzuat değişikliği ve bazı tutuklamalar oldu. Türkiye bu kadar rahat olunca, uluslararası suçluların da rahatlıkla gelip vatandaşlık aldığı bir ülke haline geldi. Türkiye vatandaşı olunca da iade edilmiyorlar. Türkiye’de zaman zaman ‘İstanbul’da falanca otelde İsveç mafyası çatıştı’, ‘falan yerde Karadağ mafyası, Hırvat mafyası çatıştı’ gibi durumlar haberlere de yansıyordu. Türkiye bu tür insanların vatandaşlık alarak geldiği bir ülke oldu. Bu listenin içine girilince de çıkmak için bazılarının tutuklanması ve iade edilmesi gerekiyordu , bazıları tutuklandı, iade edilmedi. Mesela İsveç’te ‘Kürt tilkisi’ diye bir mafya lideri var, Türkiye’ye geldi yerleşti – bunlar raporda var, açık kaynaklı haberlerden derlenen bilgiler. En önemli husus, vatandaşlık vermek ve bu konuda son derece düşük kriterler uygulamak. Vatandaşlık vermek ve emlak edindirmek, uluslararası suçluların Türkiye’ye gelmesini kolaylaştırıyor.
Bir diğer husus da hukuksuzluk yani hukukun zayıflaması. Hukuksuzluk, bu tür faaliyetlerin rahat hareket etmesine yol açıyor. Hatırlarsınız, İçişleri Bakanı değişti ve sonrasında bazı insanlar yakalandı, tutuklandı ama çoğu da serbest bırakıldı. Listeden çıkmak için bazı kriterler yerine gelince listede değişiklik oluyor, normal listeye geçiş söz konusu olabiliyor.
Bu rapor ; ‘Türkiye’de ele geçirilen kokain miktarı yıldan yıla çok artıyor, 2014’den itibaren gittikçe artan bir trafiği sergiliyor ’ diyor . Aynı şey Fas’ta da var, Avrupa devreye sokulunca dünya pazarı da büyüyor . Avrupa önemli bir kokain pazarı haline gelince üretim miktarı artıyor ve tedarik zincirleri de değişiyor, tedarik zincirlerinde de Türkiye bir üs olarak kullanılıyor. Vatandaşlığa kabul yasaları başlı başına önemli . Türkiye’de 2013 yılında 17-25 olayları, gayrimenkul satın alarak yerleşim imkanlarının özendirilmesi bir anlamda bu girişleri çoğalttı. Suçluların da Türkiye’de ikametgâhı arttı.
Sonrasında yapılan vergi ve servet aflarıyla kaynak meşrulaşıyor , sadece %1-3 gibi bir vergi ödeniyor, kaynağı sorulmuyor. Bizim gibi ülkelerde, ‘Git dövizi getir, biz sana kaynağını sormayacağız’ deniyor ve o da yasallaştırılmış oluyor; servetin, paranın köküne, kaynağına bakılmıyor. Biraz önce söylediğim gibi, eskiden şu ayrım yapılırdı; kara para ile kirli para ayrımı yapılırdı yani kara para vergi kaçıranın affıydı, kirli para affı da o kapsam içerisine dahil edildi. 198 sayfalık Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bu uyuşturucu raporu iyi bir şekilde incelenmesi gerekiyor , rakamlar korkunç vaziyette , şimdi bunu yapmak mümkün değil. Uyuşturucu kullanan sayısının artması da bunu gösteriyor - hastanelere başvuranlar, davalarda büyük bir bölümünün de denetimli serbestlikle bırakılması, satıcıların çoğalması rakamlara yansımış durumda .
Bir ülkede, ülkenizde hukukun üstünlüğü kalmayınca bunlar artıyor, uzun yıllardır adalet mekanizması, kolluk ve emniyet mekanizması hallaç pamuğuna döndü. Hatırlayın, darbe girişiminden itibaren , 2016’dan itibaren Adalet Bakanlığı’nın görevlerine son verilen ve yeni atananlar kaç kez değişiklikler yaşandı.
CHP olayında bunu yaşıyoruz, Yüksek Seçim Kurulu’nda bunu yaşıyoruz... Yüksek Seçim Kurulu’nun sözünü dinlemeyen mahkemeler var. Yüksek Seçim Kurulu da kalkıp Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başvuramıyor. Garip olaylar ve bunlar, yargıda görülen kristalleşmeleri önümüzdeki haftalarda konuşmamız mümkün ama mevzuya dönersek ülkede hukuk aşınmış durumda. Nitekim zaten Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin endeksinde Türkiye 2013’te 53. Sıradaydı , 2023’te 115. sıraya yükseldi.
Ö.M.: Muazzam bir düşüş var yani?
A.B.: 2019’da özgür olmayan ülke olarak görünüyor Türkiye.
Ö.M.: Evet.
A.B.: Çünkü AİHM kararlarını uygulamıyorsunuz, uluslararası kuruluşlara saygı duymuyorsunuz, böyle bir ülkesiniz. Hukukun üstünlüğü kalmayınca ve ekonominiz de çok kötü yönetilince, çok yüksek döviz açıklarınız olunca böyle bir ülke oluyorsunuz.
Ö.M.: Evet, mafya devleti gibi bir durum ortaya çıkıyor. Ben bir ufak ilavede bulunmak istiyorum; demin siz Fas’tan bahsederken, Democracy Now!’da da yanılmıyorsam Haziran sonunda 2025’te yayınlanan çok ilginç bir konu vardı. Fas, 1975’ten beri Batı Sahra’yı işgal altında tutuyor ve Batı Sahra halklarının korkunç durumda olduğunu gösteren, Birleşmiş Milletler ve bütün dünyanın göz yummasıyla da bir şey yapılamayan bir durum vardı. Democracy Now!’da konuşmuşlardı, Asria Muhammed adlı bir Sahralı gazeteci ve aktivist şunu anlatıyordu; kadınların, özellikle yıllar yılı başkaldıran kadınların işkenceye tabi kılındığı ve dayak yediği, hatta ırzlarına da geçildiğini anlatan bir söyleşi vardı. Ayrıca bir de Maria Carrion diye bir sinemacı, festival yöneticisi Sahra halkının davasının çok daha iyi bilinmesi gerektiğini söylüyor. 1975’ten bu yana yani inanılmaz bir süredir bütün Birleşmiş Milletler kararlarına, kuruluşlarına ve uluslararası topluluğa rağmen devam ediyor bu durum çünkü fosfattan çok büyük bir kâr bekleniyor. İlk Trump yönetimi de 2020’de Fas’ın egemenliğini ‘Arap ülkeleriyle de ilişkileri düzelteceğiz’ diyerek tanımıştı. Bunu da eklemek istedim.
A.B.: Fas zaten...
Ö.M.: Neokolonyalist bir ülke.
A.B.: Evet, Fransız etkisi var, uzun yıllar zaten Fransız kolonisi olarak kaldı, izlenmesi gereken bir ülke. Benim açımdan yararlı oldu ama dediğim gibi, gösterilerin olmadığı bir döneme denk geldik, bir gazeteci olarak gelişmelerin içinde olmak, yer almak çok heyecan verici olabilirdi ama ben tanık olmadım. Yüksek sorunlara gebe bir ülke ama şu anda egemen olan futbol, dağ-taş-arsalar, çıplak ayakla futbol oynayan çocuklarla, gençlerle dolu. Avrupa’da rol modelleri var, takımlarda Faslı oyuncular boy gösteriyor, zengin oluyorlar, onların yaşam öyküleri önemli ve aynı zamanda Fas, Uluslararası Futbol Şampiyonası’na katılmaya da hak kazandı ve bu bir milli bayram gibi karşılandı.
Ö.M.: Bunları konuşmaya devam edeceğiz ama maalesef süreyi doldurduk.
A.B.: Bir de Fas Kralının boşandığı haberi var, onu da magazin olarak ekleyeyim.
Ö.M.: Tamam, çok teşekkür ederiz Ali Bey, görüşmek üzere.
A.B.: Hoşçakalın!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.