Tutkunun Evrimi: Jane Goodall ve Bilimin Kalbi

-
Aa
+
a
a
a

Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, yakın zamanda aramızdan ayrılan büyük bilim insanı Jane Goodall'ı, onun temsil ettiği umudu ve yaşamanın evrimini mercek altına alıyor.

""
Tutkunun Evrimi: Jane Goodall ve Bilimin Kalbi
 

Tutkunun Evrimi: Jane Goodall ve Bilimin Kalbi

podcast servisi: iTunes / RSS

Bilimin itici gücü nedir? Veriler, sayılar, deneyler mi yalnızca yoksa bunların ötesinde, kalplerimizde ve zihinlerimizde filizlenen derin bir 'tutku' mudur? Bilimsel çalışmaların özünde, insanları sınırlarını zorlamaya, doğanın sırlarını çözmeye ve yaşama yeni anlamlar katmaya iten bu tutku vardır ve işte bu tutkuyu en güçlü biçimde simgeleyen isimlerden biri de Jane Goodall.

Jane Goodall: Umudun İzinde Bir Yaşam Öyküsü

Gezegenin krizlerle çalkalandığı bir dönemde korumayla bilimsel anlamda ilgilenmek ne anlama gelir? Belki de bu sorunun cevabını bir isimde aramalıyız: Jane Goodall. Çünkü o, bilimin soğuk verilerini hayatın sıcak nabzıyla buluşturdu; insan ve doğa arasında köprüler kurdu. Çocukluğunda bir tavuk kümesinde başlayan merakını, ormanların kalbine taşıdı ve orada sadece şempanzeleri değil, insanlığın kendi aynasını da buldu. İnsanın doğal yaşamla ilişkisini, insanın kendine en yakın akrabasıyla olan iletişimini bize gösterdi. Farklıydı, fark yarattı, doğa hakkında unuttuklarımızı hatırlattı.

Bilimin Soğuk Duvarlarını Yıkan Kadın

İnsanlık tarihi boyunca doğayı anlama çabamız, çoğu zaman onu kontrol etme arzumuzla birleşti. Jane Goodall ise bu yaklaşımdan radikal biçimde uzaklaştı. Onun gözlemciliği, bilimin alışıldık soğukluğundan çok, insanın kalbine dokunan bir sıcaklık taşıyordu. Şempanzelere isimler verdiğinde bilim dünyası buna şaşırdı çünkü o dönemde hayvanların kişilikleri veya duyguları olduğu düşüncesi bilime aykırı sayılıyordu. Goodall için ise bu, bilimsel verilerle doğrulanan basit bir gerçekti: Hayvanların duyguları vardı, kişilikleri vardı, sosyal bağları vardı ve onlar, tıpkı bizler gibi, sevgi, acı, korku ve mutluluk hissedebiliyorlardı.

Jane Goodall, yaşamını adadığı şempanzelerle olan derin bağını sembolize eden oyuncak şempanze ile birlikte bir etkinlikte konuşuyor / Kaynak: Wikipedia

Doğanın Kültürel Mirası: Jane Goodall’ın Devrimi

Jane Goodall’ın bilime getirdiği bu derin bakış açısı, sadece şempanzelerin insan benzeri duyguları ve sosyal bağları olduğunu ortaya koymakla kalmadı; aynı zamanda hayvanların da kültürel çeşitliliklere sahip olduğunu gösterdi. 1999 yılında Nature dergisinde yayımladığı ve bugün hâlâ en çok atıf alan makalelerinden biri olan çalışmasında1, Afrika genelindeki farklı şempanze topluluklarının davranışlarını karşılaştırarak, toplamda 39 farklı davranış biçiminin yalnızca bazı gruplarda görülüp, diğerlerinde bulunmadığını belgeledi. Böylece kültürün, insan türüne ait benzersiz bir olgu olmadığı, hayvanlar arasında da sosyal öğrenme yoluyla aktarılan çeşitliliklerin olduğu gerçeğini bilimsel literatüre kazandırdı. Bu çalışma, bizi yalnızca insanın değil, tüm yaşamın ortak bir kültürel miras taşıdığı fikriyle tanıştırdı.

Doğadan Topluma, Umudun Gücü

Goodall'ın bilime getirdiği bu insancıl bakış açısı sadece şempanzeleri değil, biz insanların doğayla olan ilişkisini de derinden etkiledi. Onun çalışmalarından sonra bilim, soğuk duvarlar arasında değil, ormanların derinliklerinde nefes alan, hisseden ve yaşayan bir etkinliğe dönüştü. Bilimin bu insani yüzü, bizi doğayla olan bağlarımızı yeniden kurmaya çağırıyordu.

Laboratuvarlardan Hayatın Kalbine

Jane Goodall, aynı zamanda bir bilim insanının toplumsal sorumluluğunu nasıl üstlenebileceğini de gösterdi. Dünya çapında binlerce genç insana ilham verdi, sivil toplum hareketlerine verdiği destekle sadece doğayı değil, insanların yaşamlarını da dönüştürdü. Yoksullukla mücadele etti, kadınların eğitimine destek verdi ve bunu yaparken bilimin sadece laboratuvarda değil, hayatın her alanında var olabileceğini kanıtladı.

Kırılgan Bir Umut Hikâyesi

Jane Goodall'ın yaşamı boyunca dile getirdiği en güçlü mesajlardan biri de umuttu. Goodall'a göre umut, her birimizin içindeki 'yenilmez insan ruhu'nda saklıdır. "Dünyanın her yerinde, çözülmesi imkânsız gibi görünen sorunlarla mücadele eden ve asla pes etmeyen insanlar var. İşte bana en çok umudu veren şey bu," diyordu2. Ona göre umut, insan beyninin ve kalbinin birlikteliğinde hayat bulur; her insanın dünyaya bıraktığı ayak izini küçültmek için atacağı küçük adımlarda yeşerir. Benim bakış açımdan umut ise kesinlikle mükemmel bir kurgu olmamakla beraber; kırılgan, yarım kalmış ve asla kusursuz olmayan bir onarım hareketi. Küçük, kırılgan ama geleceğe sızmayı başarabilen bir ihtimal belki de. Jane Goodall'ın yaşamı da tam olarak böyleydi: Umudun kusursuz olması gerekmediğini bilen biriydi, ancak bizi geleceğe taşıyabilecek güce de sahip olduğunu gösterdi.

Dünya, 1 Ekim 2025’te yalnızca büyük bir bilim insanını değil, bilimin sıcak ve insani yüzünü temsil eden bir rehberi; yaşamını doğanın korunmasına adamış bir aktivisti kaybetti. Ama belki de onun deyimiyle, Jane Goodall şimdi 'bir sonraki büyük macera'sına çıktı. 

“Geleceğimiz için en büyük tehlike kayıtsızlıktır,” demişti Goodall. Bu sözler, bizi harekete geçmeye ve sorumluluk almaya davet ediyor. 

Jane Goodall’ın umudu ve kararlılığı, yalnızca kendi ülkesinde değil, dünyanın dört bir yanında yankı buluyor. Türkiye’de de doğa savunucuları, tıpkı Jane Goodall gibi umutla ve cesaretle çalışmalarını sürdürüyor. Son yıllarda Kazdağları, Akbelen ve Anadolu'nun farklı coğrafyalarında yürütülen doğa koruma mücadeleleri, Goodall’ın başlattığı umudu ve dayanışmayı yerel ölçekte yaşatıyor.

Bize düşen ise onun başlattığı bu büyük macerayı devam ettirmek; bilimin soğuk yüzünü değil, sıcak kalbini takip etmek ve gezegeni, üzerinde yaşayan tüm canlılarla birlikte koruyabilmek. Bu, Jane Goodall’ın bize bıraktığı en büyük miras.



Roots & Shoots, Jane Goodall'ın mirasını sürdüren en önemli projelerden biri. Bu proje, Jane Goodall Enstitüsü tarafından çocuklar ve gençlerin içinde bulundukları topluluklarda değişime öncülük etmelerini amaçlayan küresel bir program. Programın temelinde sorunlara çözümler üretme gücünün ve sorumluluğunun gençlerde olduğu inancı yatar. Çevre, hayvanlar ve insanlarla ilgili çalışmalar yaparak gençlere ilham vermeyi, onlara cesaret ve güç katmayı amaçlar. Roots & Shoots, düşünceden eyleme geçmeyi teşvik eder ve bu eylemlerin somut değişimler yaratabileceğini gösterir.

Roots & Shoots’un Türkiye organizasyonunun başkanı sevgili Aslıhan Niksarlı, doğa ve sanat sevgisini bir araya getirmiş bir isim. Berklee College of Music'ten mezun olduktan sonra kültürel ve psikanalitik çalışmalar üzerine master yapmıştır. Çocuklarla sanat ve sürdürülebilirlik üzerine çalışmaları sırasında Jane Goodall Enstitüsü’ne katılmış. 2024 yılında Jane Goodall İstanbul'a gelerek Roots & Shoots Türkiye ile çeşitli etkinliklerde bulunmuştu.

Jane Goodall'ın hikâyesi, bilimde tutkunun ve insani bağların ne kadar kritik olduğunu bize göstermiştir. Ancak bu tutkunun sadece doğa koruma çalışmalarında değil, yaşamın evrimsel dinamiklerini anlamada da kritik olduğunu unutmamalıyız. Doğanın Gizemli Dengeleri: Tutkudan Evrimsel Farklara Bilimsel tutku, sadece keşfetme arzusu değil, yaşamın derin gizemlerini çözme isteğiyle de yakından ilişkilidir. Goodall'ın tutkuyla incelediği şempanzelerin yaşam biçimleri, aslında daha geniş bir soruya da kapı açar: Yaşamanın Evrimine…

Yaşamanın Evrimi

Doğada dişiler, kuşlarda erkekler, insanlarda ise kadınlar… Yaşam süresi farklarının ardındaki evrimsel ipuçları var. Peki neden?

Kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı artık herkesin bildiği bir gerçek. Dünya genelinde ortalama yaşam süresi kadınlarda 74, erkeklerde 68 yıl civarında. Bu farkın nedeni genellikle toplumsal koşullara, stres düzeyine ya da sağlık alışkanlıklarına bağlanıyor. Fakat son yıllarda yapılan kapsamlı bir araştırma, cevabın yalnızca insan toplumlarında değil, evrimin en derin katmanlarında gizli olabileceğini gösterdi.

Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Johanna Stärk ve ekibi, bin 176 farklı türün yaşam sürelerini karşılaştırdı3: 528 memeli ve 648 kuş. Bu, şimdiye kadar yapılmış en geniş kapsamlı yaşam süresi analizi. Sonuçlar hem şaşırtıcı hem de düşündürücü.

Memelilerde dişiler, kuşlarda erkekler

Araştırmaya göre, memelilerin %72’sinde dişiler erkeklerden ortalama %12–13 daha uzun yaşıyor. Ancak kuşlarda durum tam tersi: türlerin %68’inde erkekler dişilerden ortalama %5 daha uzun ömürlü. Yani doğada bile 'uzun yaşama' meselesi türden türe, bazı şeyleri hep genetikte aradığımızı düşünerek kromozomdan kromozoma bile değişiyor.

Genetik bir sigorta poliçesi

Bu farkın bir nedeni, cinsiyet kromozomlarının düzeni olabilir. Memelilerde dişiler iki X kromozomuna (XX) sahipken, erkekler bir X ve bir Y kromozomuna (XY) sahip. X kromozomunda var olan zararlı bir mutasyon, erkeklerde doğrudan etki yaratırken, dişiler ikinci bir X ile bu hasarı telafi edebilir. Bu durum, dişilere genetik bir “yedek sigorta” sağlar ve erkeklere göre doğrudan bir avantaj olarak görülebilir.

Kuşlarda ise sistem tersine dönmüş durumda; kuşlarda X ve Y kromozomu yok. Bunun yerine Z ve W kromozomları var ve erkek ile dişiler de memelilerden farklı kromozom dizilimine sahipler: dişiler ZW, erkekler ZZ kromozomlarına sahip. Yani kuşlarda heterogametik, yani “farklı kromozomlara sahip” olan cinsiyet dişilerdir. Bu da onların genetik olarak daha kırılgan olmasına yol açabilir.

Sonuç: Hangi cinsiyet 'heterogametik' ise yaşam süresi dezavantajı ona ait oluyor.

Gösterişin bedeli: Eşeye bağlı seçilim

Fakat genetik tek açıklama değil. Evrim, yalnızca genetik değil, davranışsal stratejiler üzerinden de işler. Poligamik türlerde, yani tek eşli olmayan gruplarda, mesela goriller, babunlar, geyikler veya tavus kuşlarında erkekler çiftleşme rekabeti uğruna enerji ve kaynaklarını 'gösterişli' özelliklere yatırır: kas kütlesi, parlak tüyler, uzun boynuzlar… Bu özellikler kısa vadede üreme başarısını artırır, ama uzun vadede bedeli ağır olur.

Kısacası, evrimsel olarak 'çekici olmak', 'uzun yaşamak'tan pahalıya patlayabilir.

Kuşlarda da benzer bir tablo vardır: tüylerin rengi, ötüşün şiddeti, dansın karmaşıklığı hep erkeklerin rekabet araçlarıdır. Ancak burada genetik sistem ters işlediği için, erkeklerin avantajı sınırlı kalır; dişiler ise heterogami nedeniyle doğuştan bir risk taşır.

Yaşamak da bir yatırım: Ebeveynlik ve ömür

Araştırma ekibi bir başka ilginç bulguya da ulaşmış: Yavrulara en çok yatırım yapan cinsiyet, genellikle daha uzun yaşar. Memelilerde bu rol çoğunlukla dişilere aittir. Türün devamı için dişilerin uzun yaşaması, evrimsel bir avantaj sağlar.

İnsanlarda da bu eğilim sürüyor. Kadınların uzun yaşamı, yalnızca genetik bir yan ürün değil, aynı zamanda kültürel ve biyolojik bir strateji olabilir: türün belleğini taşımak, hafızaya sahip çıkmak, bakım ve sürekliliği sağlamak.



İstisnalar ve bilmeceler

Yine de doğa bu kadar basit değil. Yırtıcı kuşlarda, örneğin kartallar ve şahinlerde dişiler genellikle daha iri, büyük, daha baskın ve daha çok enerji harcayan bireylerdir, ama buna rağmen erkeklerden uzun yaşarlar. Bilim insanları bu tersliği henüz açıklayamıyor. Belki de doğa, bazı kurallarını bilerek bozuyor.

İnsanda değişen fark

İlginç biçimde, hayvanat bahçelerinde, aynı türlerin esaret altındaki bireylerinde bu farklar daha küçüktür. Kontrollü yaşam koşulları; kavgayı, hastalığı ve çevresel stresi şüphesiz azaltır. İnsan toplumlarında da durum benzer: sağlık sistemleri geliştikçe ve toplumsal roller değiştikçe kadın erkek yaşam farkı daralıyor. Ancak genetik ve fizyolojik farklar, tümüyle ortadan kalkmayacak gibi görünüyor.



Evrimin sessiz adaleti

Doğa, yaşam süresini bir ödül ya da ceza olarak dağıtmıyor; her tür kendi enerji stratejisini evrimin terazisinde tartıyor. Kimisi yaşamı gösterişe harcıyor, kimisi sabırla koruyor.

Belki de kadınların erkeklerden biraz daha uzun yaşaması, yaşamı sürdürme sorumluluğunun bedeli değil, onun armağanıdır çünkü evrim, sonunda hep aynı dengeyi arar: yaşamın devamını. 


1 Whiten, A., Goodall, J., ve ark. (1999). Cultures in chimpanzees. Nature, 399(6737), 682-685.
2 Goodall, J. (2008). Reason for Hope. Joan B. Kroc Distinguished Lecture Series, University of San Diego.
3 Johanna Staerk et al. Sexual selection drives sex difference in adult life expectancy across mammals and birds.Sci. Adv.11,eady8433(2025). - DOI:10.1126/sciadv.ady8433