“Bir savaş ki, savaş diye adlandırılmıyor bile”

-
Aa
+
a
a
a

Fizan Ekspresi'nde Milat Bülent Kılıç İsrail-İran savaşını, savaşın arka planında olan bitene dair gözlemlerini İran'ı izleyerek bildirdi; savaşın medyanın görmezden geldiği yönlerini aktardı.

""

Bu program yalnızca İran’ın değil, Farsça konuşulan bütün coğrafyaların müziklerini ve kültürlerini tanıtma vaadinde bulunuyor. Buna karşın, bildiğiniz gibi kritik süreçlerde ben haber yoğun bir program yapmaya çalışıyorum. Elbette bir gazeteci değilim ama bu kültürleri ve bu dili az çok bilen biri olarak sürecin gözden kaçan yanlarını yakalamaya ve aktarmaya dönük bir sorumluluk duyuyorum.

Bilen bilmeyen herkesin savaş analisti, İran uzmanı, İsrail uzmanı kesildiği bir dönemden geçiyoruz. Çok fazla enformasyon var ve bu da bizi sanıyorum ki şaşkına döndürüyor. Bu nedenle de ben, büyük harfli medyanın odaklanmadığı öğelere odaklanmak istiyorum. Program haftada bir gün ve yalnızca bir saat. Oysa saatler içinde her şey tepetaklak olabiliyor, çok önemli olaylar yaşanabiliyor. Özel bir dönem bu. Bu yüzden de ben size haftalık raporlar vermeye çalışacağım. Ama bu arada da bazen radyomuzun web sitesinde kimi yazılar yayınlayacağım. Bunlardan ilkini bu süreçte geçtiğimiz Pazartesi günü yayınladım. Dileyen dönüp okuyabilir.

***

Günlerdir sıkıntı içindeyim. İran savaştayken, İran müziklerini de içeren bir program yapma vaadinde bulunmuş biri olarak bu işi nasıl yapacağımı düşünüyorum. Biliyorsunuz, ben bu programda geçtiğimiz yıllarda pek çok kez İran asıllı İsrailli müzisyenlerin müziklerini de tanıttım. Örneğin Rita Jahanforuz onların Ajda Pekkan’ı ya da ne bileyim Sezen Aksu gibi biridir. Ama o bile bir ara Netanyahu’ya bir konser vermişti. İsrail’in Gazze soykırımı başlayalı beri, müziklerini beğensem bile bu müzisyenlerin müziklerini de çalmıyorum. Çünkü bu katliama dair ve ötekinin hakları için en küçük bir söz bile ettiklerine tanık olmuyorum. Bu süreçte, İsrail halkının önemli bir bölümünün de farklı düzeylerde de olsa bu büyük suça, bu büyük günaha ortak olduğunu düşünüyorum. 
Bir kez daha asıl sorunuma dönmüş olayım: İran savaştayken ben nasıl bir müzik programı yapacağım veya ne tür bir program yapmalıyım? Doğrusunu isterseniz bunu bilmiyorum ama bir yol bulmaya çalışacağım.

***

Ortada öyle bir kirli durum var ki, savaş diye adlandırılmıyor bile. İsrail-İran çatışması deniyor birçok çevrede. Hatta Türkiye’de bile böyle. Öncelikle buna savaş diyeceğiz ve bunun bir savaş olduğunu unutmayacağız.
Başta da dediğim gibi, söylediğimiz her sözün daha ağzımızdan çıktığı anda geçersizleşebileceği özel bir zamandayız. Ama şu anki izlenimlerimi sizinle yine de paylaşmayı deneyeceğim. 

İran toplumunu genel olarak ikiye bölebileceğimizi düşünüyorum: Birinci gruptakiler rejime sıkı sıkıya bağlı, onu savunan, onu var eden ve onun sayesinde var olanlardan oluşuyor. Bunların ezici bir çoğunluğu rejimin halka, muhalif kesimlere on yıllardır uyguladığı şiddetten rahatsız olmayan, hatta bundan hoşnut olan, hatta bu uygulamaların faili konumunda olan kişiler. Dolayısıyla bu kesimler kaçınılmaz olarak savaşın asli taraflarından biri konumundalar. Rejim giderse her şeylerini kaybedecekler, hatta belki hayatlarını da kaybedecekler. Dolayısıyla bunları bir kenara bırakıyorum. 

İkinci gruptakiler de kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bu ikinci gruptakilerin ilk kümesi rejimle çatışma halinde olan, on yıllardır her türlü baskıya ve şiddete maruz kalmış laik kesimler ile kimi siyasal gruplardan oluşuyor. Örneğin Şah yanlıları, monarşi yanlıları, Amerikancılar ve Avrupacılar ve epey gözle görünür oldukları için buraya dâhil edeceğim Kürt grupları ya da Kürtlerin önemli bir bölümü diyelim. Bu başlıkta topladıklarımın ortak özelliği ise şu, İsrail'in taarruzunu Amerika'nın ona verdiği desteği takdirle, şevkle, coşkuyla karışlamaları. İsrail'in İran'daki hedefleri ya da yetkilileri vurması durumunda daha doğrusu vurdukça ona alkış tutanlar ve kutlamalar düzenleyenler. Bunların İsrail ile Netanyahu ile Trump ile en küçük bir sorunları yok. Tersine Netanyahu babalarıymış, Trump öz amcalarıymış ve ceplerinde İsrail ya da Amerikan pasaportu varmış gibi konuşan kesimler. Bu anlamda İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri eliyle ülkede gerçekleştirilecek yıkımdan hiçbir biçimde ırgalanmayacak, rahatsız olmayacak insanlar. İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri rejimi yıksın da hangi kuklayı getirirse getirsin, İran'ı nasıl sömürürse sömürsün umurlarında bile değil, diyebiliriz. Bu anlamıyla adeta bir hayal alemindeler. Dolayısıyla da mide bulandırıcılar. 

Bu grupta topladıklarımın daha siyasal bir zemine sahip olanları için altını çizebileceğim tek fark var, o da şu: Bunlar İsrail'in açacağı yolda, ona minnetlerini de sunarak, öz siyasal güçlerini seferber etmek, silahlanmak ve sokağa çıkmak istiyorlar. Bunu göze alabileceklerini söylüyorlar, o kadar. 

İkinci ana grupta topladıklarımın öteki yarısına gelince bu grupta komünistler, kimi milliyetçi gruplar, sosyal demokratlar ve neredeyse bir blok olarak Beluçlar var. Bu kümedekiler İsrail'i ve Amerika'yı bir dost ya da müttefik olarak görmüyorlar. Onları düşman sayıyorlar ve bu nedenle iki düşman arasındaki bu savaşta üçüncü bir yol, üçüncü bir kanal açmak istiyorlar. Ama tabii bu kümedekilerin de yekpare bir bütün oluşturduğunu söylemeyiz. Örneğin kimi komünist gruplar her ne kadar İsrail'i katliamcı, azgın, saldırgan olarak niteliyorsa da kendi iradelerinin ötesinde biçimlenen bu ortamda oluşacak bu otorite boşluğunu kullanmak gerektiğine inanıyorlar. Bu kümede yer alan ve hiçbir ideolojik ya da dinsel yakınlığım olmayan Beluçların bende bir kez daha ciddi saygı uyandırdığını söylemem gerekir. Gerçekten de her iki tarafın da yani İslam Cumhuriyeti'nin de İsrail bloğunun da karşısındalar ve ‘bu otorite boşluğundan yararlanmalıyız’ bile demiyorlar. Fakat Beluçların dini lideri konumundaki Mevlana Abdulhamid, önceki günlerde bir adım öteye geçti ve yayınladığı bir mesajda “düşmana karşı birleşin ve karşı durun” dedi. Yani “İslam Cumhuriyeti ile hesabımız ayrı ama bu konuda İsrail Amerika Birleşik Devletleri ya da başkaca ülkelerle ittifak kurmayacağız” demiş oldu. 

Gördüğünüz gibi karmakarışık, zorlu, içinden çıkılmaz bir süreç bu. Haklı bulduğumuz, ezildiğini düşündüğümüz kesimler bile her an lekelenebilecek durumdalar. Kirlenmeye çok yatkınlar ve bu toz duman içinde biz barıştan yanayız demek de biraz havada kalıyor. Benim bu sürece dair söyleyeceğim özetle şudur, İran halkları birkaç yıl önce Mehsa Jina Emini (Mahsa Jina Amini) ayaklanmaları sürecinde tarihsel bir fırsatı ele geçirmişti. Dayanışma ve birlik içinde düzeni yıkabilmiş olsaydılar bugün başlarına bunlar gelmeyecekti. Şimdi bir anlamda hatalarının bedelini çok ağır bir biçimde ödemenin eşiğindeler. Umarım akıllarını başlarına toplarlar, birlik içinde İslam rejiminden kurtulurlar ve İran'ı da sömürgecilerin, barbarların insafına bırakmazlar. 

***

İran İslam Cumhuriyeti bu savaşta yenilirse Yugoslavyalaşır mı? Bugünün Libya'sından, Suriye'sinden, Irak'ından beter olur mu? Bunlar çok ciddi kaygılar ve elbette beni de kaygılandırıyorlar. Ama peki alternatifimiz ne? Senaryo böyle işlemesin diye böyle kritik bir aşamada barbar İslam Cumhuriyeti'ne mi yardım etmeliyiz? Ona arka mı çıkmalıyız? Türkiye'de tam olarak böyle düşünen yani İran İslam Cumhuriyeti'ni desteklemek gerektiğine inanan ve solun bir bölümünü de içeren bir kesim var. Ama bu yaklaşım, bu söylem şu kısmı açıkta bırakıyor: Peki bu dayanışmayla İran'daki büyük muhalefet cephesini sahipsiz, kimsesiz bırakmış olmaz mıyız? Onların ihanete uğradıklarını düşünmelerine neden olmaz mıyız? Muhalif kesimlere onlar gibi olduğumuzu, onlar gibi hissettiğimizi nasıl kanıtlarız? Onların yılana sarılmalarına hangi argümanlarla ya da hangi araçlarla engel olabiliriz? Ben İslam Cumhuriyeti'ne anti-emperyalizm atfeden ve bu yüzden de onlarla dayanışmaya girişmek isteyenlerin bu söylemlerinde üçüncü dünyacı, Mao'cu bir ton buluyorum. 

Bu nedenle de kaygılarım baki kalmak üzere, bütünüyle ikna da olamıyorum. 

Önceki gün, Akhbar-rooz adlı sitede, Almanya'da ikamet eden genç bir İranlı kadın gazetecinin, Negin Behkan'ın, basit ama çok etkili bir yazısı çıktı. Negin Behkan, “üzerine bombalar yağarken İranlılar her cepheden ihanet görüyor” diyordu ve devam ediyordu. “İran halkı yalnız bırakıldı. İsrail, Batı, İslam Cumhuriyeti ve hatta İran muhalefeti için onlar ‘tali kayıp’lardan başka bir şey değil. Batı solunun bir bölümü ve kimi Müslüman komşu ülkelerdeki insanlar İsrail karşıtı duruşu nedeniyle İslam Cumhuriyeti'ne sempati duyuyor fakat olan, terk edilmiş, korkmuş, haklarından mahrum bırakılmış, çaresiz bir halka oluyor” diyordu. ‘İslam Cumhuriyeti'ni destekleyerek İran'daki büyük muhalefet cephesini sahipsiz, kimsesiz bırakmış olmaz mıyız’ diye sorarken tam da bunu kastediyordum ben de. 

Öte yandan bu süreçte İsrail, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği bloğunun desteklenmesine karşı çıkan kanaat önderlerinin de olduğunu söylemeliyim. Bunlardan biri “Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak saldırısına kayıtsız koşulsuz karşı çıkmıştık. ‘Saddam, bir diktatör’dememiştik bu süreçte. Bugün de aynı şeyi İran için de yapmalıyız. Ona arka çıkmalıyız” diyor. 
Dediğim gibi, çok zor bir süreç. Yapacağımız her seçimin dolaylı da olsa masum insanların canları, kanları pahasına olduğunu unutmamak durumundayız. Ben hep aynı şeyi söylüyorum bu ara. İran muhalefeti Mehsa ayaklanmaları sürecinde İsrail'in, İngiltere'nin, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve genel olarak Batı'nın tuzağına düşmeseydi tarihsel bir fırsatı da kaçırmamış olacaktı. Rejimi topluca yıkmış yeni bir ülke kurmuş olacaklardı. Her şey bambaşka seyrediyor olacaktı. Bugün itibariyle kendi adıma iki taraf arasında da yani iki rejim arasında da acilen bir ateşkesin gerekli olduğunu düşünüyorum. 

Fakat bu yeterli değil. Aynı anda İran'ın bağımsızlık yanlısı muhalif bileşenlerinin somut birkaç maddede uzlaşıp yekpare bir biçimde rejimi devirmesi gerektiğine de inanıyorum. Kimsenin kölesi, uşağı olmadan rejimi değiştirip yönetimi ele almak zorundalar. Bu aşamada çok zor. Bunu biliyoruz. Ama bölünmeden ya da birbirini yemeden, başkalarının kölesi olmadan ayakta kalmanın da sanıyorum ki tek koşulu bu. Yani İran muhalefeti bir an önce birleşip bir çatı örgütü kurmak zorunda. 

***

İran Abad yani Kalkınmış İran adlı küçük bir parti var. Bu partinin başında da ne yazık ki İranlıların birçoğunun bile adını duymadığı bir üniversite hocası var. Adı Kurosh Erfani. Amerika Birleşik Devletleri'nde çalışıyor ve orada yaşıyor. Fakat benim gözümde İran'ın en onurlu, en namuslu, en çalışkan aydınlarından biri. Programımda ondan birkaç kez söz etmiştim. Kurosh Erfani, İsrail'in Gazze'deki soykırımı başladığında, Gazze'deki yıkımın fotoğraflarını gösteriyor ve “sevgili İranlılar, bunlar Gazze fotoğrafları ama siz bunları İran fotoğrafları sayın. Çünkü kısa bir süre sonra bu manzarayı İran'da da göreceksiniz. Bu nedenle konfor alanlarınızı terk edin ve örgütlenin, kaderinizi elinize alın” anlamına gelen sözler ediyordu. Hatta adeta yalvarıyordu. Her şey tam da Kurosh Erfani’nin dediği gibi oldu. İran halkı gaflet uykusundan uyanamadı ve ülkeyi her türden düşmanın insafına terk etmiş oldu. Şimdi oturum hakkı olanlar Türkiye'ye kaçıyor. Afgan göçmenler hızla ülkelerine dönüyor. Mollalar ve olanağı olan yandaşları Rusya'ya, Umman'a, kimi Latin Amerika ülkelerine kaçıyor. Eğer İran'ı ve İsrail'i birilerinin yani Amerika, Avrupa, Çin ve Rusya'nın vekil gücü diye nitelemeyeceksek artık vekil güçlerin değil asli güçlerin çarpıştığı bir döneme girdik. Yavaş yavaş Çin devlet başkanının da sürece dahil olduğunu görüyoruz. Hafta içinde bir grup Çin uçağının Pakistan bayrağıyla savaşa dahil olmuş olabileceğine dair bir haber de okudum. Ama bunu teyit edemedim. Belki de bir manipülasyondur. Söyleyecek çok şeyim olur sanıyordum ama süreç o kadar hızlı ilerliyor ki bunların bir kısmını söylemeye cesaret edemiyorum. 

***

İsrail-İran çatışmasının ilk birkaç günü sivillerin görece az zarar gördüğü günlerdi ama zaman ilerledikçe acı ve üzücü olaylar duymaya başlıyoruz. Bunlar henüz kitlesel düzeyde değil belki ama böyle giderse onlar da olacak diye endişe ediyorum.


Bu transkripsiyon Apaçık Radyo'da 21 Haziran 2025'te yayınlanan Fizan Ekspresi bölümünden parçalar içermektedir.