Dünya Mirası Adalar'da Derya Tolgay ve Nevin Sungur, 'Adalar’da Modern Mimarlık Mirası ve Adalar’ı İnşa Edenler' etkinlik dizisine başlıyor ve etkinliğin yürütücülüğünü ve sunumunu da yapan Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği kurucularından mimar Zafer Akay ile bu etkinlikleri ve Adalar’ın modern mimarlık mirasını konuşuyorlar.
D.T.: Merhabalar, Apaçık Radyo'da bir Dünya Mirası Adalar programında daha beraberiz. Ben Derya Tolgay.
N.S.: Ben Nevin Sungur, herkese merhabalar.
D.T.: Teknik masada Andrei Gritcu ve destekçimiz Melih Aral'a da çok teşekkür ediyoruz.
Bugün mimar, mimarlık tarihçisi, sevgili arkadaşımız Zafer Akay bizimle. Kendisiyle özellikle modern mimarlık mirası üzerine sohbet edeceğiz. Sohbetimize başlamadan önce bir etkinliğimiz var, birazdan paylaşacağız.
Zafer Akay: Merhabalar.
D.T.: Hoşgeldin Zafer. Seninle birlikte Dünya Mirası Adalar olarak programlar yaptık. Benim hatırımda kalan ilk Büyükada'da...
Z.A.: Evet, Büyükada'da nizam bölgesinde yaptık ve sonra da Kınalıada...
D.T.: Evet, Kınalıada'da da - özellikle Haycar Mimar ve Mühendisler Dayanışma Derneği ile Hrant Dink Vakfı'nın desteğini aldık.
Z.A.: Çok güzel bir canlı yayın yaptık orada.
D.T.: En son, çok yakın zamanda Heybeliada Sanatoryumu’nun hem rotasını, hem de programını gerçekleştirdik yani sen de programcı sayılırsın.
Z.A.: Evet, her zaman.
D.T.: Özellikle modern mimarlık mirasına ilgi duyan dostlarımız, Apaçık Radyo’nun Dünya Mirası Adalar arşivinden bu programlara ulaşabilirler. Ayrıca sosyal medyalarımızı da takip edebilirler. Artık X'i yavaş yavaş terk ediyoruz. Bluesky'da ve ayrıca Instagram’dayız.
Prens Adaları modern mimarlık mirası bakımından gerçekten özel bir konumda çünkü bir sit alanı. Her ne kadar kanunlarla delinmeye çalışsalar da nispeten korunarak günümüze kadar gelmiş. 100 senedir sokak dokusu ile beraber doğasını da koruyabilmiş ender, hatta tek yer diyebiliriz. Tabii burada en önemli unsur motorlu taşıt yasağının olması, haliyle yapılaşmanın da sınırlı olmasını sağlamış. Dolayısıyla bu sayede İstanbul'da yitip giden, yıkılan ve yok olan modern mimarlık mirasının eşsiz örneklerini hala barındırıyor bünyesinde. Bu da ona biricik olma özelliklerinden birini veriyor. Biz, UNESCO’ya başvuru dosyamızda da kapsamlı yer vermiştik. Özellikle 1930'lardan 70'lere, 80'lere kadar yapılmış bu modernist evler, köşkler, sayfiye evleri hala ayakta. Ayrıca doğayla kurdukları ilişki ve sade ama kaliteli mimarlıklarıyla da çok değerli örnekler.
Zafer aynı zamanda Dünya Mirası Adalar üyesidir. Onu ada sokaklarında bir dedektif gibi iz sürerken görebilirsiniz; ince ince, hiç acele etmeden zamana yayarak bilgileri topluyor. Sonra adalardan ana karaya bağlanıyor ve onları sentezliyor. Bugün bu konudaki kıymetli uzmanlık bilgilerini bizimle paylaşacak.
Biraz önce sizlere bir etkinlik duyurumuz olacağını söylemiştik. Bu etkinliğimizin ismi nedir Zafer?
Z.A.: Adaları İnşa Edenler.
D.T.: Bu etkinlik, 14 Nisan Pazartesi saat 18:00'de, Büyükada Splendid Otel'de yapılacak ve Adaları İnşa Edenler başlığıyla yaptığınız ilk söyleşideki konuğu inşaat mühendisi Nikola Küçüknikolaidis üzerine olacak. Küçüknikolaidis, zamanında birçok önemli iş yapmış ve bunlardan birisi de Büyükada Splendid Oteli’nin restorasyonu. Bu alanda çalışan ya da sadece İstanbul'da yitip giden, yıkılan ve yok olan modern mimarlık mirasının, ‘Son İstanbul’ diye tanımladığımız adalardaki eşsiz örneklerini merak eden herkesi bu etkinliğe bekliyoruz.
N.S.: Evet, siz giriş yaptınız ama ben Dünya Mirası Adalar programının geleneği olarak konuğumuzu kısaca tanıtmak istiyorum, sonrasında da sohbetimize devam ederiz.
Sanat tarihçisi, mimar Zafer Akay, 1984 Orta Doğu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümünden mezun oldu. 1988-1997 yılları arasında Ankara'da serbest mimar olarak çalıştı. 1991'de Arkitekt dergisinin editörlüğünü, 1998-1999'da ise Arkiskop genel renk yönetmenliğini yürüttü. 2004'te İstanbul'da yeniden serbest mimarlık çalışmalarına başladı. Bunun yanı sıra Cumhuriyet dönemi Türk Mimarlığı ve Modernleşme alanlarında yoğunlaşarak mimarlık tarihi çalışmalarını da sürdürmekte ve 2014'ten bu yana da İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta. Bir kez daha hoşgeldiniz.
Z.A.: Hoşbulduk.
N.S.: Dilerseniz ben ilk soruyla başlayayım; biraz önce ‘Adalar’ı İnşa Edenler’ adı altında düzenlediğiniz bu etkinliğin bir diğer başlığı da ‘Adalar’da Modern Mimarlık Mirası’. Modern mimarlık deyince, önce Türkiye'de, sonrasında ada özelinde ne anlamamız gerekiyor? Ülkemizde neye tekabül ediyor modern mimari?
Z.A.: Biz özellikle modern mimarlığı çok anlatmak istiyoruz çünkü genel olarak mimarlık daha önceki eklektik dönemler, art-nouveu gibi tarzlar daha çok biliniyor - buna karşın modern mimarlık daha az tanınıyor. Modern mimarlık deyince, öncelikle çelik ve camdan bahsedelim; sanayi devrimiyle birlikte yeni malzemelerin, yeni bir mimari dilin ortaya çıkması biraz zaman alıyor. Burada betonarmenin çok büyük bir rolü var. Beton hep suçlanır ama esasında betonun kendisi değil de, onu kullananlar daha suçlu diye bakmak lazım. Biz mimarlar olarak, betonu her zaman seviyor, koruyor ve savunuyoruz. Beton kalıba dökülen, yüzeyi oluşturan bir malzeme ve mimarlığı daha çok belirlemeye başladı. Bu yapı üretiminde mühendisler çok etkin olmaya başladı çünkü betonerme demek, mühendislik demek. Mühendislerin, inşaat mühendislerinin modern mimarlığa karşı son derece açık olduklarını görmüşümdür. Bu çok ilginçtir çünkü toplum genelde modern mimarlığa değil de daha çok süslemeye, süslü tarzlara, eski tarihselciliğe daha eğilimli olmuştur ama inşaat mühendisleri kendi varoluşları gereği betonerme ve onun yarattığı modern mimarlığı çok sahiplenmişlerdir. Bugün de zaten onlardan çok değerli bir inşaat mühendisini konu edeceğiz.
Öte yandan bir de şöyle bir şey var; beton kalıba dökülen bir şey olduğu için süslemeyi de replike etti ve bir zamanlar nasıl çok değerli bulduğumuz, bizim halen de çok önemsediğimiz İtalyan mimar Raimondo D’Aronco'nun o taştan oyma gülleri, bitkisel floralsüslemeler vs. nasıl bize bir hayranlık uyandırıyor ise betonarme ile birlikte gelen betondan, kalıpla üretilen süsleme o kadar toplumumuzda ilgi çekti. Bu çok önemli bir şey ve çok da konuşmadığımız bir şey. Mühendislerin burada bir rolü de oldu. Mesela, Türkiye mimarlığında böyle ilginç erken dönem mühendis-mimar dediğimiz Keğam Kavafyan gibi, Rafael Alguadiş gibi İsviçre'de mühendislik okumuşlar mühendis mimarlar, bugün mozaik adını verdiğimiz, kalıba dökülen süslemeleri bolca kullanıyorlar. Bu çok tutmuyor, insanlar bunu değerli bulmuyor. Toplum giderek, Le Corbusier'in Esprit Nouveau dediğimiz yeni ruh anlayışını veya Bauhaus gibi modern akımları çok kolay kabulleniyor. Bu akım Türkiye'de de çok karşılık buluyor ve yerleşiyor tabii.

Şimdi buradan biraz Adalara gelelim. Adalar, bu açıdan çok çok değerli bir modern mimarlık mirasına sahip. Biraz gizli kalıyorlar ama Ada dünyası zaten çok rafine, çok hoş bir dünya. Bütün Adalar’da çok özel örnekler var. Çok da şanslıyız çünkü bunlar büyük ölçüde korunabildi. Örneğin, Anadolu yakası birçok şeyi kaybetti ne yazık ki. Şimdi biz bu çok değerli örnekleri, onların arkasındaki mimarları, mühendisleri, diğer zanaatkarları konuşmaya ve ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
N.S.: Özür dilerim Zafer Bey, sözünüzü kesiyorum, bir sorum olacak. Adalar’da modern mimarlığa örnek olarak hangi binalar var?
Z.A.: Elbette. Demin bahsettiğimiz Büyükada’da Nizam tarafındaki ve Kınalıada'daki canlı yayınlarda modern mimarlık örneklerini ortaya çıkarmak, gizli kalmışları biraz daha görünür kılmak amacıyla tümüyle bunlara odaklandı. Öncelikle şunu belirteyim; bizim için bu konuda bazı bilinmezlikler de var. Örneğin, birçoğunun mimarını bilemiyoruz, bazılarının izini de çok değerli hocamız Hasan Kuruyazıcı'nın kitaplarından ve Adalar Vakfı'nın değerli çalışmalarından öğrenerek sürüyoruz. Bu araştırmalarımız sırasında ayrıca şunu gördük; aileler olarak bilgi kaynağı olarak bizim için çok önemli. Örneğin, Kınalıada canlı yayınımız sırasında değerli mimar Nubar Acemyan'ın kızı, bizi Toronto’dan, sosyal medya üzerinden bulup teşekkür etti ve bize babasıyla ilgili bilgiler aktararak çok değerli katkılar sundu. Nubar Acemyan'ın evini belki çok insan fark etmiyor olabilir. Kınalıada'daki cami çok önemli bir modern mimarlık eseri. Büyükada'da çok olağanüstü manzarası olan birçok filme konu olan Rıza Derviş Villası da çok çok iyi bir örnek.
D.T.: Sen bunu söyleyince Kınalıada'daki Acarlıların evini hatırladım.
Z.A.: Manukyan Evi..

D.T.: Senmodern camii deyince hatırladım. Kızı Laden Acarlı bizi evinde ağırlayıp, arşivini açmıştı. Bütün bunlar, toplumsal ve mekansal hafızanın izlerini sürmek için çok kıymetli herhalde değil mi?
Z.A.: Evet, Başar Acarlı'nın ve başka ailelerin arşivlerinin saklanabilmiş olmaları çok çok değerli. Bu arşivlerden itibaren çok ilginç detaylara, gizli kalan birçok şeye ulaşabiliyoruz. Bunlar en temel kaynağımız diyebilirim çünkü Türkiye'de yayınlara bir çok şey yansıyamamış. Yayın yetersizliği var, dolayısıyla da çok bilinmezlik var. Burada aileler gerçekten bize çok yardımcı oluyorlar. Bizler bu diziyle örneğin Bernard Motola'nın Kanada'da ailesi olduğunu ya da başka bir çok mimarın İsrail'de veya Yunanistan'da çocukları, aileleri olduğunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve onları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
D.T.: Motola, çok yakın zamanda evi yıkılan değil mi?
Z.A.: Evet, çok değerli bir binaydı. Onu da çok konuştuk ve çok üzüldük.
D.T.: Onlar size ulaştı öyle mi Zafer?
Z.A.: Yok ama Motolo çok önemli bir mimar ve onu çalışan araştırmacılar var - ben onlardan öğrendim.
D.T.: İz sürüyoruz diyorsun.
Z.A.: Evet, hep birlikte çünkü bunlar çok değerli. Çalışanlar da var ama bunu daha çok böyle güzel radyo programlarıyla da tanıtabilmek bizim için tabii ki büyük bir şans. Ben bunun için de ayrıca teşekkür ediyorum sizlere.
D.T.: Apaçık Radyomuza teşekkürler.
Z.A.: Şimdi burada yine çok değerli bir arşiv, bir kaynak var. Değerli mühendis Nikola Küçüknikolaidis'in kızı Agni Küçünikolaidis babasıyla ilgili birçok bilgi ve belgeyi çok güzel saklamış. Böylece bizler de Küçüknikolaidis'in yaptığı işlerin güzel bir listesini de elde etmiş olduk ve ilk etkinliğimiz olarak bunları sunmaya çalışacağız; Küçüknikolaidis’in kişiliğini, emeğini, çabasını anlatmaya ve konuşmaya çalışacağız. Çok değerli anılar var, onlar gündeme gelecek, öğrenmeye ve iz sürmeye çalışacağız.
D.T.: Agni Küçüknikolaidis’ten bahsetmişken, oradan devam edelim. Agni, Rum hafızası açısından da çok önemli bir insan. Kendisi Büyükada Rum Vakfı başkanı, Rum İlkokulu müdürü ve Rumca öğretmeni aynı zamanda. Hem babası, hem de kendisi Büyükada doğumlu. Agni Küçüknikolaidis de 14 Nisan'da konuğumuz olacak.
Z.A.: Evet, biraz ben de bahsetmek isterim; Küçüknikolaidis, Büyükada için çok özel bir aktör. Etkinlikte, tespit ettiğimiz binalarıyla ilgili olarak bütün görselleri sunacağız. Şunu özellikle belirtmek isterim; Küçüknikolaidis gibi çok değerli bir mühendisin Büyükada'da 1940'ların ortasından itibaren yaptıkları bence çok çok değerli. Modern mimarlığı uyguladığı bazı binalarda belki başka mimarlarla işbirliği içinde olmuş ki bunların tam olarak kayıtlarını bilmiyoruz ama işin içinde, birçok dönem yapısının yapımcısı ve kendi onarım işleri de var, restorasyonlar yapıyor. Bence çok değerli bir mühendis, Büyükada'da büyük bir değer yaratmış. Yapı üretiminde çalışan çeşitli sanatkarlar, demirciler, kalfalar için Küçüknikolaidis’in bir okul oluşturduğunu düşünüyorum.
Biliyorsunuz, demir bağlantıları, betonun incelikleri doğru imalatlar yapmak için çok çok önemlidir. Büyükada'da bir yandan da deprem ile de çok ilgili olduğum için sokakları dolaşırken, binaları hem mimarlık tarihi açısından, hem de hasar tespiti açısından da incelemeye çalışıyorum, küçük hafif hasarı olan binaları gözlemeye çalışıyorum. Büyükada gerçekten bu açıdan çok şanslı. Bunda da bence muhakkak Küçüknikolaidis'in yarattığı okulun, betonarme okulunun büyük bir aydası ve önemi olmuş diye düşünüyorum.

D.T.: Peki, modern mimarlık mirası sadece eski olduğu için değil de bize bir dönemin hayalini, gelecek tasavvurunu, toplumsal dönüşümü ve yaşam biçimini de aktarıyor ve bu nedenle de önemli bu mirasın korunması. Bu güçlendirme ile ilgili neler diyebilirsin? Çünkü hala hazırdaki kentsel dönüşüm yasaları son derece tedirgin edici. Altlarındaki boşlukların hepsi sanki sermaye için hazır yani ‘tak tak tak’ ve hepsi bu kadar.
Z.A.: Bugüne kadar güçlendirmeyi bir seçenek olarak ne yazık ki çok az düşündük, hep yok etmeyi düşündük. Fakat yapıların güçlendirme seçenekleri her zaman gündemde. Mimarist dosyamızdaki bir yazımda, ‘Adalar’da İşlevselci Modernizmin Karşı Konulmaz Cazibesi’ başlığını kullanmıştım. Yani modern mimarlık insanlara, kullanıcılara her zaman hitap etti. Kim istemez böyle bir 180 derece deniz görüşüne sahip olmak. Modern mimarlık, kullanıcı açısından aslında çok vazgeçilmez ve çok değerli. Bu değerin bilinmesini de istiyoruz. Daha çok çiçekler, küçük pencereler, saksılar herkes için çok cazip ama bir de içerisini düşünelim. Bu yapıların nasıl kullanıldığı, yaşadığını, dış mekan ile iç mekan ilişkisinin ne kadar doğallıkla, akışkanlıkla kurulabildiğini bu saydığımız örneklerde hep söylüyoruz. Dolayısıyla kullanım değeri de çok yüksek. Modern mimarlık eserleri çok işlevseldir ve bu açıdan da çok caziptir. Mesela, Maden’deki Edmond Sarfati’nin Kaldam Evi buna bir örnektir. Burada bence hep şunu öne çıkarmak lazım; bu yapılar kaliteli yapılar kesinlikle, güçlendirmeye de ihtiyacı olanlar varsa da bunlar kesinlikle çeşitli şekillerde yapılabiliyor ve daha çok sorunlar esasında binalarda bozulmalar. Gözlemlerimize göre, binalara kat çıkılmış ise veya saçak ucuna duvar yapılmış ise tehlike yaratıyor daha çok. Kaçak kat dediğimiz olgu hayati tehlikede de yaratabilir. Kısacası, mühendislik katkısı alınmadan yapılmış eklentiler daha çok sorun yaratıyor, bunlara yoğunlaşmak lazım. Binaların güçlendirilmesiyle birlikte bu tür tehlikelerden arındırılması da önemli. Artık ülkemizde bu konuda uzman birçok mühendisimiz var. Kendileri güçlendirmeyi seçenek olarak savunuyorlar. Dolayısıyla bu güçlendirmeler kolaylıkla yapılabilir. Ben Adalar’ın modern mimarlık mirası anlamında çok iyi bir yere doğru gittiğine inanıyorum.
D.T.: Bazen dolaşırken, ‘Bu mu modern mimarlık mirası dediğiniz şey, çok da çirkin’ gibi konuşmalar kulağımıza geliyor yani bir beğenmeme durumu var ama beğenmeme de şöyle gelişiyor. Mesela bütün balkonlarda, pencerelerde harika bir ferforje işçiliği var am bunlar sökülüp alüminyum konulmuş. Çok yazık, hakikaten böyle çok ev var, bütün o özelliğini kaybetmiş durumdalar. Çirkin ya da güzeli nasıl tanımlarsın Zafer?
Z.A.: Evet, bu çok önemli bir konu. Tabii ki süslemeler ve tarihselçi taraf daha cazip fakat o da dışarıdan. Bir, bunun düşünülmesini çok isterim. İkincisi de modern mimarlığa biraz daha insaflı yaklaşmaya çalışalım. Elbette iyi aktörlerin elinden çıkmamış, çok değerli olmayan örnekler de vardır ama bunun nedeni ya çok bakımsız kaldıklarından veya yanlış uygulamalar yapıldığından. Malzemelerin ömürleri var ne yazık ki ve bu yüzden de belli güncellemelerin muhakkak yapılması gerekir - mimarlıkta da her şey sonsuza kadar sürmüyor. Bir de güncellemelerin olabildiğince ehil kişiler tarafından gerçeklerştirilmesi ve modernliğin değerinin de bilinmesi çok önemli. Bizler, modernliğin de bir değer olduğunu ve onun da korumaya değer olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
D.T.: Esasında bunlar korunan binalar yani göz göre göre yapıyorlar, yasalar çiğnenerek yapılıyor.
Z.A.: Maalesef. Az önce bahsettiğim bu kopyala yapıştır gibi bir takım kalıp yapıştır teknikleri, toplumun 1930'larda benimsemediği sonra unuttuğu değersiz süslemeler, bir yerde sarmış durumda ve bugün de biraz hortlamış durumda. Ben bunlara ‘Esenler Estetiği’ adını veriyorum. Büyük bir salgın ve ne yazık ki Nişantaşı'nda bile görebiliyoruz.
D.T.: Bunun için ayrı bir program yaparız.
Z.A.: Evet, bu ayrı bir başlık olabilir. Neden, niçin, nasıl olduğunu konuşmak isterim. Ne yazık ki bu da modern mimarlığa istila eden şeylerden bir tanesi.
D.T.: Programımızın sonuna geldik ama yine de son bir bir dakikamız var; neler söylemek istersin. İstersen duyuruyu bir daha yapalım, sen yapmak ister misin?
Z.A.: Evet. etkinliğimiz 14 Nisan, Pazartesi günü saat 18:00'de Splendid Oteli’nin avlusunda olacak ve Agni Hanım ile çok güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz. Katılabilenleri çok büyük bir memnuniyetle bekliyoruz,
N.S.: Kusura bakmayın, ben bu arada yayından düştüm.
D.T.: O zaman kapanışı sen yap Nevinciğim. Programımız bitti, duyurumuzu da yaptık ve herkesi bekliyoruz.
N.S.: Harika. Nice böyle etkinliklere diyelim çünkü bütün bunların bilinmesinde, öğrenilmesinde tarihin korunması adına, bu bilgiyi geliştirmek adına çok önemli etkinlikler bunlar. Ellerinize sağlık şimdiden. Haftaya görüşmek üzere diyoruz. Adalar mimarisiyle, güzellikleriyle, tarihiyle hepimizin. Çok teşekkürler Zafer Bey.
Z.A.: Ben de çok teşekkür ediyorum.
D.T.: Bizi dinlediğiniz için de teşekkür ederiz. ‘Adalar hepimizin’.
Z.A.: ‘Adalar hepimizin’