"ABD’nin Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesi küresel iklim çabalarını tehlikeye atacak"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, haftanın iklim haberlerini ve raporlarını derlerken, özellikle ABD'de ikinci kez başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump'ın Paris İklim Anlaşması'ndan ABD'yi çekmesi üzerinde duruyor.

""
"ABD’nin Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesi küresel iklim çabalarını tehlikeye atacak"
 

"ABD’nin Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmesi küresel iklim çabalarını tehlikeye atacak"

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba sevgili Apaçık Radyo dinleyicileri, yine bir İklim Kuşağı Konuşuyor programında beraberiz. Ben Atlas Sarrafoğlu, size haftanın iklim haberlerini ve raporlarını getirdim.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP tarafından koordine edilen yeni bir araştırmaya göre, Avrupa'nın Kuzey Akım doğal gaz boru hatlarının iki yıldan uzun bir süre önce patlaması, güçlü bir sera gazı olan metanın gezegende insan kaynaklı en büyük salımına neden olmuştu. Eylül 2022'de Baltık Denizi'nin altında meydana gelen bir dizi patlamanın ardından boru hattı ağından 485 bin ton kadar metan sızmıştı. Çalışma, bu miktarın daha önce düşünülenin iki katından daha fazla olduğunu ortaya koydu.

Kuzey Akım’daki sızıntı, zaten tarihteki en büyük insan kaynaklı metan salımlarından biri olarak görülüyordu. Ancak Nature dergisinde yayınlanan yeni UNEP analizi, sızıntının gerçek boyutunu ilk kez ortaya koyuyor.

Sızıntı, dünyanın bir önceki rekor sahibi olan ABD'deki Aliso Canyon doğal gaz depolama tesisinden neredeyse beş kat daha büyüktü. Uzmanlar, Kuzey Akım sızıntısının kısa vadede küresel ısınmaya 8 milyon arabanın bir yıl boyunca kullanımına eşit miktarda katkıda bulunduğunu söylüyor.

Metan emisyonları hakkında veri sağlayan UNEP liderliğindeki Uluslararası Metan Emisyonları Gözlemevi'nin başkanı Manfredi Caltagirone, “Bu salınım, olağanüstü büyüklükteydi ancak buzdağının sadece görünen kısmı. Devasa boyutlarına rağmen Kuzey Akımdaki patlamalar, küresel petrol ve gaz endüstrisinin metan emisyonlarının sadece iki günlük değerini temsil ediyordu. İklim krizini daha da derinleştiren bu kirliliği ele almak için muazzam bir fırsat var,” dedi.

Genellikle petrol ve gaz üretiminin bir yan ürünü olan metan, küresel ısınmanın yaklaşık üçte birine neden olmakta. Atmosferde sadece 10 yıl kadar kalmasına rağmen, ısıyı hapsetme konusunda dünyanın en yaygın sera gazı olan karbondioksitten 80 kat daha etkili.

Önceki çalışmalar Kuzey Akım sızıntısının 75 bin ila 230 bin ton arasında olduğunu ortaya koymuştu. Uluslararası Metan Emisyonları Gözlemevi tarafından koordine edilen UNEP analizi, felakete daha kapsamlı bir bakış sunmak için yeni bilgilerden yararlandı.

Araştırmacılar atmosferik verileri, uydu tabanlı görüntüleri ve deniz gözlemlerini, havadan yapılan ölçümleri ve mühendislik tahminlerini kullanarak Baltık Denizi'nde ne kadar metanın çözünerek atmosfere karıştığını ölçtüler. Analiz, Almanya'daki Alman Havacılık ve Uzay Merkezi ve Braunschweig Teknik Üniversitesi tarafından toplanan ve patlamalardan sonra yerinde yapılan tek hava ölçümlerini de içeriyor. Çalışmaya 30 araştırma kuruluşundan 70'e yakın bilim insanı katıldı. Nord Stream sızıntısının ‘makul aralığının’ 445 bin ila 485 bin ton arasında olduğu sonucuna vardılar.

UNEP Baş Bilim İnsanı Andrea Hinwood, “Gözlemevinin çalışması, farklı gözlem ve tahmin araçlarının kullanılmasının, metan emisyonlarının azaltılmasına yönelik eylemlerin önceliklendirilmesine yönelik ilk adım olan emisyonların büyüklüğünün değerlendirilmesini sağlamak için gerekli olduğunu göstermektedir,” dedi.

Metan emisyonları, 1980'lerden bu yana hiç olmadığı kadar hızlı artıyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, Paris Anlaşması'nın Dünya’nın sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 °C üzerinde sınırlama hedefini canlı tutmak için ülkeleri 2030 yılına kadar salımları en az %30 oranında azaltmaya çağırdı.

Manfredi Caltagirone, metanın nispeten kısa ömürlü olduğu için emisyonların azaltılmasının küresel ısınma üzerinde hızlı bir etki yaratabileceğini söyleyerek, “Kuzey Akım boru hattındaki patlamalar, bize, petrol ve gaz endüstrisinde metan emisyonlarının azaltılması ile ortaya çıkacak acil iklim fırsatını hatırlatıyor,” dedi.

Şimdi de Oxfam’ın yeni yayınladığı rapora bakalım istiyorum; milyarderlerin serveti yalnızca 2024 yılında 2 trilyon dolar artarak, bir önceki yıla göre üç kat daha hızlı bir şekilde, günde yaklaşık 5,7 milyar dolara eşdeğer bir artış gösterdi. Yani 2024’te her hafta ortalama dört yeni milyarder ortaya çıkmış. Bu arada, Dünya Bankası verilerine göre, yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı 1990'dan bu yana neredeyse hiç değişmedi.

Geçen yıl Oxfam, 10 yıl içinde ilk trilyonerin ortaya çıkacağını öngörmüştü ancak milyarder servetinin daha hızlı bir ivme kazanması ile bu öngörü dramatik bir şekilde genişledi; mevcut oranlara göre dünya şimdi bu zaman dilimi içinde en az beş trilyoner görme yolunda ilerliyor.

Sürekli artan bu servet yoğunlaşması, milyarderlerin endüstriler ve kamuoyu üzerinde giderek daha fazla etki sahibi olmasıyla, tekelci bir güç yoğunlaşmasıyla mümkün olmaktadır.

Oxfam bugün, iş dünyasının elitlerinin İsviçre'nin tatil beldesi Davos'ta bir araya geldiği ve dünyanın en zengin adamı Elon Musk'ın desteklediği milyarder Donald Trump'ın ABD Başkanı olarak göreve başladığı bir dönemde ‘Yapanlar Değil Alanlar’başlıklı bir rapor yayınladı.

Küresel ekonomimizin ayrıcalıklı bir azınlık tarafından ele geçirilmesi bir zamanlar hayal bile edilemeyecek boyutlara ulaştı. Milyarderleri durdurmadaki başarısızlık şimdi yakında trilyoner olacakları doğuruyor. Oxfam International İcra Direktörü Amitabh Behar, “Milyarderlerin servet biriktirme hızı üç kat artmakla kalmadı, aynı zamanda güçleri de arttı. Bu oligarşinin baş tacı, dünyanın en zengin adamı Elon Musk tarafından desteklenen ve satın alınan, dünyanın en büyük ekonomisini yöneten milyarder bir başkandır. Bu raporu, dünyanın dört bir yanındaki sıradan insanların küçük bir azınlığın muazzam serveti tarafından ezildiğine dair keskin bir uyandırma çağrısı olarak sunuyoruz,” dedi.

Rapor ayrıca, popüler algının aksine, milyarder servetinin büyük ölçüde nasıl ‘kazanılmamış’ olduğuna da ışık tutuyor. Milyarder servetinin %60'ı artık miras, tekel güç veya ahbap çavuş bağlantılarından geliyor. Hak edilmemiş servet ve sömürgecilik, sadece acımasız servet çıkarma tarihi olarak değil, aynı zamanda günümüzün aşırı eşitsizlik düzeylerinin arkasındaki etkili bir güç olarak anlaşılmaktadır. Milyarder servet birikiminin iki ana itici gücü olarak duruyor.

Zenginler varlıklarına güç eklerken, bir taraftan da küresel güneydeki yoksulluk ve sefalet hakkında hiç konuşulmuyor. Şimdi sizinle 2024 yılında basında neredeyse hiç bahsi geçmeyen 10 insani kriz listesini paylaşmak istiyorum.


CARE, kadınlar ve kız çocuklarının yanında çalışarak küresel yoksulluk ve dünya açlığıyla mücadele eden uluslararası bir insani yardım kuruluşu. CARE’in yayınladığı raporda; Angola, Mozambik ve Nijer gibi ülkelerdeki çatışmalar, açlık krizleri ve aşırı hava olaylarından etkilenenlerin yaşamları üzerinde büyük bir etkiye sahip olsa da, acil durumlar büyük ölçüde küresel dikkatten kaçıyor.

Üç yıl üst üste, Angola, en az bildirilen 10 insani kriz listesinin başında yer alıyor. Güney Afrika'nın son 40 yıldaki en kötü kuraklığı, 2.2 milyon insanı yeterince yiyecek bulmakta zorlanır hale getirdi.

Orta Afrika Cumhuriyeti, 10 yılı aşkın bir süredir şiddetli çatışmalardan muzdarip ve bu durum yerinden edilmeler ile temel ihtiyaç maddelerinde ciddi eksikliklere yol açtı. Her beş kişiden biri yerinden edilmiş durumda.

Madagaskar, muhteşem doğal güzelliğine rağmen, halk için hayat hiç de cennet gibi değil. Ülke, uzun süren kuraklıklar ve şiddetli kasırgalardan muzdarip. Nüfusun %80’inden fazlası yoksulluk içinde yaşıyor.

Burkina Faso’dahalk, devam eden kanlı bir çatışmanın ortasında sık sık çapraz ateşler arasında kalıyor. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, 6.3 milyon insan, insani yardıma muhtaç durumda ve bu sayı 2019’dan bu yana %660’dan fazla arttı.

Burundi’de ise şiddet ve doğal afetlerin birleşimi, kitlesel yerinden edilmeler ve yaygın açlığa yol açtı. Beş yaş altı çocukların %52’si kronik olarak yetersiz besleniyor.

Mozambikte devam eden çatışmalar birçok kişiyi kaçmaya zorladı. Kasırgalar ve kuraklıklar, özellikle çocuklar ve hamile kadınlar için gıda durumunu daha da kötüleştirdi. 2.8 milyon insan yeterince yiyecek bulamıyor.

Kamerunda ise şiddet, 1 milyon insanı yerinden etti. Ayrıca komşu ülkelerden gelen 489 bin mülteci ve sığınmacı bulunuyor. Sel, kuraklık ve aşırı sıcaklık gibi iklim değişikliği etkileri; çiftçilerin, çobanların ve balıkçıların geçim kaynaklarını tehdit ederken, nüfusun %60’ı temiz sudan yoksun.

Malavide 2024 yılında, tarım alanlarının %44’ü aşırı hava koşulları nedeniyle tahrip oldu. Hükümet, Mart 2024’te ulusal acil durum ilan etti çünkü nüfusun %40’a yakını ciddi gıda güvensizliği yaşıyor.

2024 yılında Zambiya, son 40 yılın en kötü kuraklıklarından birini yaşadı ve 9.8 milyon insan etkilendi. Yılın başındaki yoğun yağışları uzun bir kuraklık dönemi izledi. Bu durum, elektrik üretiminin hidroelektrik santrallere bağımlı olması nedeniyle bir enerji krizine yol açtı.

Şiddetle sarsılan Sahel bölgesinde yer alan Nijer; yoksulluk, açlık, iklim değişikliği ve istikrarsızlıkla mücadele ediyor. Nüfusun yarısından fazlası yoksulluk içinde yaşıyor. Sel ve kuraklık gibi iklim krizleri, gelir kaynağı olarak tarıma bağımlı olan halkın %80’inin geçim kaynaklarını tehdit ediyor.

Evet, eğer bu krizlerin hiçbirini duymadıysanız, bunun bir nedeni var: Medya bu krizleri neredeyse hiç ele almadı.

Gelelim Elon Musk’ın yine bir eko-kırım planına… 2022'den bu yana Elon Musk ve SpaceX, deneysel roketleri Starship için Hawaii yakınlarında giderek daha büyük iniş alanları talep ediyor. Şimdi ise, daha sık roket fırlatmaları yapabilmek ve Hawaii'ye daha yakın inişler gerçekleştirebilmek için federal onay istiyorlar. Şu anki önerilerine baktığımızda, ilk talep edilen alanın 20 katından fazla bir alanı kapsıyor.

Bu iniş alanları, yerel balıkçılık endüstrisinin kullandığı suların yanı sıra kambur balinaların göç yolları üzerinde yer alıyor. Bu önemli alanlardan biri dePapahānaumokuākea, Hawaii'ye özgü yeşil deniz kaplumbağası ve Hawaii keşiş foku gibi nadir ve nesli tükenme tehlikesi altındaki türlerin yanı sıra 22 türün ürediği ve yuva yaptığı 14 milyon deniz kuşuna ev sahipliği yapıyor.

Ancak, bu sürecin çevresel inceleme aşamasında Hawaii'deki paydaşlarla hiç istişare yapılmadı. Federal Havacılık İdaresi'ne göre, bu gerekli değil çünkü Starship araçlarının Hawaii sakinlerini etkilemeyecek kadar uzakta iniş yapması planlanıyor. Ancak, bu gerçek dışı.

SpaceX’in Pasifik Okyanusu’ndaki inişlerinin potansiyel etkilerini değerlendirmek için FAA, tam bir çevresel etki değerlendirmesi yapmak yerine, dağınık bir dizi değerlendirmeye güveniyor. Oysa tam bir çevresel etki değerlendirmesi, daha kapsamlı bir bakış sunacak ve topluluk katılımı için daha güçlü bir fırsat sağlayacaktı.

Gelelim haftanın en büyük iklim felaketlerden birine sebep olması beklenen habere; Donald Trump başkanlık görevine resmenbaşladığı gün, idari emriyle ABD’yiParis İklim Anlaşmasındançekmek için bir kararname imzaladı. Bu kararla ABD, yine İran, Libya ve Yemen ile birlikte anlaşmanın dışında kalan dört ülke arasında yer aldı.

Adaletsiz, tek taraflı Paris İklim Anlaşması soygunundan derhal çekiliyorum,” diye konuşan Trump, başkanlık yemin töreni öncesinde Washington’daki bir arenada düzenlenen mitingde kararnameyi imzalarken, “ABD, Çin’in cezasız şekilde kirlilik yaydığı bir ortamda kendi endüstrilerini sabote etmeyecek,” diye ekledi.

Bu, dünyanın en büyük ikinci sera gazı salımına neden olan ülkesi olan ABD’nin anlaşmadan ikinci kez çekilmesi anlamına geliyor. Trump, 2017’de göreve başladıktan kısa bir süre sonra anlaşmadan çekilme kararı almış, bu kararı 2021’de göreve gelir gelmez eski Başkan Joe Biden geri çevirmişti.

Kasım ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, ABD’nin ikinci kez anlaşmadan çekilmesinin küresel iklim çabalarını tehlikeye atacağını belirterek, Paris Anlaşması’na ABD’nin katılımının, zayıflamış bir çerçeveyi önlemek için hayati önem taşıdığını vurgulamıştı.

Biliyorsunuz geçtiğimiz sene sıcakları getiren El Niño yılı idi. Uzun zamandır beklenen soğukları getirecek olan La Niña da sonunda geldi ancak beklenenden zayıf olduğuna dikkat çeken meteorologlar, her zamanki kadar çok hava sorununa yol açmasının pek olası olmadığını belirtiyor.

Uzmanlar, geçen ilkbahardan bu yana bu iklim fenomeninin gelmesini bekliyorlardı. Nihayet Ocak ayının başlarında Ulusal Okyanus Atmosfer İdaresi (NOAA) tarafından Orta Ekvator Pasifik Okyanusu'ndaki suların soğuduğu doğrulandı. La Niña'nın bir benzeri olan El Niño, üç yıllık olağandışı bir sürecin ardından geçen yıl Haziran ayında sona ermişti.

Weather & Radar'da meteorolog olan Lars Lowinski, 2024/25 kış sezonu için yapılan tahminlerin yaz aylarında başlayan çok daha belirgin bir olay öngördüğünü söylüyor, “Ancak gerçekte, çok daha uzun aylar aldı ve net bir sinyal ancak Aralık 2024'te ortaya çıktı ve 2020'nin sonları ile 2023 arasında gördüklerimize kıyasla oldukça zayıf."

Geç ortaya çıkması muhtemelen birçok araştırmaya konu olacak. NOAA'daki uzmanlar şimdiden La Niña'nın gelişindeki gecikmenin dünyanın ısınan okyanuslarından etkilenmiş ve hatta bu nedenle maskelenmiş olup olmadığını merak ediyor.


Bu hafta sizin için seçtiğim haberlerin sonuna geldim, şimdi de kapanıştan önce sizin için seçtiğim bir şarkı var; İsveç’ten çok genç bir şarkıcı olan ve iklim hareketine dahil olan Oscar Stembridge’den “Little Bird”.

Haftaya Cuma 14:00’te buluşana dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen iyi bakın.