"En büyük katil dolaylı şiddet"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Los Angeles yangınlarına, The Lancet dergisinde yayınlanan Gazze'de toplam ölü sayısıyla ilgili makaleye, Gazze için yeni kurulan Hind-Rajab Vakfı'na, yeni yayınlanan cezaevi istatistikleri raporuna, Sudan ile ilgili UNICEF raporuna ve tropikal kasırga sonrası Mayotte Adası'ndaki çaresiz duruma değiniyor.

""
Nereye Doğru: 15 Ocak 2025
 

Nereye Doğru: 15 Ocak 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Yangınla başlıyoruz mecburen, yangın yanıyor,” diyerek şöyle devam etti, “Chris Hedges'i izliyorum, yazısını da okudum - tam bir kakofoni. Basın ve özellikle ABD basını, iklimle değil sadece yangınla ilgili. İklimden, iklim krizinden, iklim değişikliğinden bahseden neredeyse kimse yok - Gazze'den bahseden de yok. Gazze’de cereyan eden başka bir felaket var. Los Angeles yangınları ile ilgili sadece ‘800 milyar kayıp var’, ‘Param gitti’, ‘Değerli eşyalar gitti’, ‘Yağlı boya tablolar vardı, onlar yandı’ gibi rakamlar konuşuluyor. Bir de Tucker Carlson adında ‘Bu yangını çıkarttılar’ diyen tuhaf bir adam var. O kadar yangını nasıl çıkartır bir insanoğlu ya da kızı?” Özdeş Özbay, “Bu biliyorsunuz artık son yılların yükselen trendi. Akdeniz'deki yangınlarda da aşırı sağcılar ‘yangını göçmenler çıkarıyor’ demişti. Türkiye'de de öyle oldu. Hatta ‘PKK çıkarıyor’ dendi. Marmaris yangınlarında sokakta Diyarbakır plakalı arabalara saldırdılar. Böyle şeyler olmuştu,” eklemesini yaptı. Aktar ise, “...ve birbirleriyle didişiyorlar. Kimse meseleyi konuşmuyor ve sanırım önümüzdeki dönem de konuşmayacak. Üstü kapatılacak, yangın yandığıyla kalacak. İnsanların evleri için de ‘İşte öyle, ne yapalım?’ denecek. Yeni dünya düzeni böyle bir şey,” yorumunu yaparken, Ömer Madra da, “Evet, Chris Hedges’ın dün de biraz paylaşma fırsatı bulduğumuz yazısında söylediği gibi -Tek şaşırtıcı şey, bizim bu duruma şaşırmamız,” eklemesini yaptı. “Bu kadar basit, artık sözün bittiği yerdeyiz, hakikaten diyecek bir şey yok çünkü bir şey de denmiyor zaten, kimse bir şey demiyor. Sadece ‘ah vah!’ Böyle de sürecek galiba, öyle anlaşılıyor,” diyen Aktar’a, Madra da “Bugün tekrar rüzgarların devam etmesi ve Kaliforniya'da çok büyük yangınların patlayıcı infilak şeklinde artması da bekleniyor, diye birkaç haber de paylaşma durumunda kaldık,” diye belirtti. “Şimdi gelelim diğer yangın mahalline” diyen Aktar, Gazze gündemine geçti.

“Hatırlayacaksınız, yaz aylarında dünyanın en saygın tıp dergisi olan The Lancet'de Gazze'deki resmi ölü sayısı ile ilgili bir makale çıkmıştı ve bu makale bu sayının çok düşük olduğunu söylüyordu. Tüyler ürpertici ikinci bir makale yayınladı The Lancet; “Verilere göre ölü sayısı %41 oranından daha düşük tahmin ediliyor,” diyor. Muazzam bir rakam çünkü ‘...dolaylı ölümler dahil değil’ diyor. Makalenin ana fikri bu. Şimdi ölmedi ama daha ileride ölecek anlamına ‘Dolaylı ölüm’ diye bir kavram kullanıyor,” diyen Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay, “Ya da doğrudan bombalardan değil, ilaç yetmezliğinden ölümler olabilir ama bu da savaşın bir sonucu gibi. Şu anda 47 bine dayanan savaş sebebiyle ölen kişi sayısının içerisinde mesela kanser ilacına ulaşamadığı için ölenler yok. O yüzden ‘bu sayı gerçek sayı değil, bu ölümleri de katmak lazım’ deniyordu,” eklemesini yaptı. Aktar, “Bu ikinci makale daha ayrıntıya giriyor, yeni bulgular var ve diyor ki, ‘Sağlık hizmetlerinin aksaması, gıda güvensizliği, yetersiz su ve sanitasyondan kaynaklanan travmaya bağlı ölümler hesaba katılmıyor ve dolayısıyla Gazze'deki askeri operasyonun tam etkisi hafife alınıyor. En büyük katil, dolaylı şiddet. Temmuz 2024 itibariyle, İsrail'in saldırıları ve ablukası sona erseydi, ihtiyatlı bir tahmin ile bunun sonucunda 186 bin Filistinli sonraki aylarda ölecekti.’ O zaman, 186 bin kişi daha ölecek. Toplandığı zaman 312 bin civarında bir ölü sayısına tekabül ediyor. Artık diyecek hiçbir şey yok. Bu, Gazze nüfusunun %5’ten fazlasına tekabül ediyor. Rakamlar, rakamlar... Burada hatırda tutulması gereken ‘dolaylı ölüm’ kavramı ve daha yeni bugün ateşkes konuşuluyor. Ateşkes olsa dahi -ki ateşkes umurlarında değil - hala orayı vurmaya devam ediyorlar. Biliyorsunuz, Lübnan'da ateşkes oldu, saldırılar devam ediyor; Gazze’de de aynı şey olacak herhalde. Diyelim ki ateşkes gerçekleşti ama insanlar ölmeye devam edecek. The Lancet'in çalışmasının önemi burada ortaya çıkıyor. Bunu hatırda tutmak lazım,” diyerek Gazze ile ilgili diğer gündem konusuna geçti.

Cengiz Aktar, “Kanaatimce Gazze ile ilgili önemli bir gelişme bu: Hind-Rajab Vakfı kuruldu. Hind Rajab Vakfı’nın aynı Yahudi soykırımı sonrasında Avusturyalı Yahudilerin başlattığı Nazi avcılığı gibi bir işlevi var. Kurucusu Lübnanlı bir aktivist; Dyab Abou Jahjah, kendisi bir iş adamı değil. Bu vakıf, Gazze soykırımı esnasında insanları savaş hukukuyla uzaktan yakından alakası olmayacak şekilde öldüren, bu katliamlar esnasında resim çeken kişilerin, sosyal medyayı ve her türlü medyayı kullanarak yakalanması için çağrıda bulunuyor. Bu genç askerlerin çoğu da yabancı ve çifte vatandaş. Batı’dan gelen Yahudiler bunlar. Vakfın elindeki kanıtların çoğu katillerin kendi çektikleri fotoğraflardan oluşuyor. Sosyal medyada ‘Bak, çocuğun kafasını böyle kestim’ diyen bir video dolaşıyor. Hind Rajab da bir kız çocuğuydu, biliyorsunuz,” dediğinde Ömer Madra, “Evet, onu hatırlatmak isterim. 5 yaşında Filistinli bir kız Hind Rajab. İsrail kuvvetleri tarafından Gazze şeridinin işgali sırasında öldürüldü. Ayrıca arabanın içinde bütün ailesinden altı kişi de ölmüştü, arabanın içine yardım gidemedi bir türlü, İsrail ordusu tarafından Rajab’a ve ailesine yardım gitmesine izin verilmedi ve sonunda tek kişi kaldı. Telefonla ağlaya ağlaya yardım istiyordu Rajab ama kimse gidemedi,” eklemesini yaptığında Aktar, “155 kurşun çıkmış arabadan, öyle diyorlar,” diyerek Hind Rajab Vakfı hakkında konuşmasına şöyle devam etti; “Kurucu, Lübnanlı - bu da ilginç tabii, Filistinli değil, Abou Jahjah. Aktivizm bağlamında önemli bir geçmişi var. Lübnan'da Sabra ve Şatilla katliamı vardı, oradaki Filistin kampını basmışlardı. Bunun üzerine Abou Jahjah, 2001 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron'a karşı bir girişim başlatmıştı. Yani işi biliyor, bu iş devam edecek. Görüyorsunuzdur, sosyal medyada epey yankı uyandırıyor. Bunun arkası gelecek herhalde çünkü epey bir yankı uyandırdı dünyada. Nazi avcılığı bu da bir nevi. Oradaki Yahudi askerlerinin tavrıyla Nazi askerlerinin tavrı arasında açıkçası hiçbir fark yok.”

Cengiz Aktar, “27 Ocak Pazartesi günü, Dünya Holokost Anma Günü. Her yıl olduğu gibi, Birleşmiş Milletler'in tayin ettiği bir gün bu. Netanyahu, Polonya'ya gidecekti, zaten oralı biliyorsunuz. 27 Ocak, Auschwitz-Birkenau'nun kurtuluşudur ve o meyanda Birleşmiş Milletler, bunu Holokost Anma Günü olarak ilan etmişti. Orada da bir anma olacak bu sene ve Netanyahu da gitmek için harekete geçti. Polonya önce ‘Hayır gelemezsin, gelirsen tutuklarız’ dedi ama sonra vazgeçti. Rezil rüsva oldu tabii Polonya. Polonya’da böyle bir sağ hükümet yok. Bakalım her şeye rağmen gidecek mi? Bu ateşkes dolayısıyla biraz hızlandı tabii orada işler,” diyerek Türkiye gündemine geçti.

“Hapishanelerle ilgili olarak, Ocak 2025 Cezaevi İstatistikleri Raporu yayınlandı. Ceza infaz sisteminde Sivil Toplum Derneği var. Tüyler ürpertici bir rapor bu. Türkiye'de cezaevleri kapasitesinin çok üstünde tutuklu ve hükümlü barındırılmaya devam edildiğini ortaya koyuyor. Aşırı doluluk krizi ile birlikte yaşanan doluluk krizi deniyor buna. Kadın, çocuk, yaşlı tutuklu ve hükümlülerin durumu içler açısı. 2025 Ocak itibariyle toplam cezaevleri kapasitesi %28'in üzerine çıkarak, 385 bin tutuklu ve hükümlüye ulaşmış vaziyette yani neredeyse 400 bin. Bu tek başına zaten çok endişe verici bir rakam, çok yüksek çünkü. Türkiye'nin 80 küsur milyon nüfusuyla karşılaştırdığımızda 400 bine yakın tutuklu ve hükümlü var. Karşılaştırılacak tek ülke yok. Almanya'nın nüfusu 83 milyon, 65 bin hükümlü var. Türkiye'de aşağı yukarı 83 milyona, 400 bine yakın tutuklu ve hükümlü var. Tabii diğer ülkelerde, özellikle Batı ülkelerinde tutuklular sayılmıyor. Zaten tutukluların sayısı çok cüzi oralarda, öyle uzun müddet kalmıyorlar. Fakat, Türkiye'de hem tutuklu, hem de hükümlü olarak geçiyor çünkü çok uzun süre kalan tutuklular var. Bu cezaevi istatistikleri 100 bin yurttaşa ne kadar hükümlü düşüyor diye sayılıyor. Türkiye'de 100 bin yurttaşa 500 hükümlü - mahpus - düşüyor. Türkiye bu sayıyla dünyada ilk 10'a giriyor. İlk 10'da irili ufaklı ülkeler var ama tabii esas ABD var. ABD de şampiyonlardan biri. Tanıdık olarak Türkmenistan, Küba da dünyada ilk 10’da. Lozan Üniversitesi'nin Avrupa Konseyi'nin Yıllık Ceza İstatistikleri - SPACE programı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) istatistiklerine dayanarak her yıl yaptığı bir çalışma var. Bu çalışma yenilenecek ama elimizdeki en yakın istatistik Ocak 2023'e dayanıyor. O zaman tutuklu ve hükümlü sayısı - mahpus sayısı - 300 bin civarında. 300 binin 54 bini -yani dörtte biri - 20 yıldan fazla zamandır hapiste. Türkiye, bütün Avrupa Konseyi ülkeleri arasında en yüksek, 20 yıldan fazla mahpusa sahip ülke. Buna ilaveten 300 bin üzerinden yapılan hesapta 12 bini de ömür boyu hapiste. Avrupa Konseyi ülkeleri arasında da Türkiye birinci maalesef. Bu tartışma ‘Umut Hakkı’ denilen bir tabirle gündeme gelmişti. İlk Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan ile alakalı olarak bu tabiri kullanmıştı. Umut hakkı, ‘cezanın amacı mahpusu veya ceza yiyeni, nihai hapiste tutmak değil, onu tekrar topluma kazandırmaktır’ diyen bir yaklaşım. AİHM'in verdiği kararlara göre, 25 yılı geçtikten sonra artık bir umut hakkı doğuyor. AİHM'de bununla ilgili davalar var. Avrupa'da çok yaygın uygulanan bir şey bu. Yani 25 yıldan sonra ev hapsi gibi başka bir formül bulunması gerekiyor. Zaten içerideki tutuklular veya daha doğrusu hükümlüler yaşlanıyor. Bu AİHM raporları - tutuklu istatistikleri - her yıl 31 Ocak'ta açıklanıyor. Çünkü AİHM'in yeni adli yılı o zaman başlıyor. Şimdi beklemek lazım, yeni rapor da çıkacaktır,” diyerek Türkiye gündemine şu şekilde devam etti.

Cengiz Aktar, “Bu uluslararası toplantılarla ilgili önemli iki bilgi var; 3 Şubat'ta Avrupa Birliği'nde Brüksel'de Rusya'nın Ukrayna saldırısı ve işgalinin Avrupa'nın güvenliği için yarattığı tehditler ele alınacak. Zirveye, mesela davet ile Birleşik Krallık katılıyor ama Türkiye yok maalesef. Geçen Perşembe günü de Roma'da Suriye ile ilgili bir toplantı yapıldı. Almanya, ABD, Britanya, Fransa ve İtalya katıldı ama bu toplantıya da Türkiye davetli değildi. Suriye toplantısı olmasına rağmen çok ısrar edilmiş ama maalesef davet edilmemiş. Bu iki önemli konuda Türkiye biraz kendi başına. Bir tanesi kuzeyimizdeki Ukrayna, diğeri de güneyimizde Suriye. Bu iki tane önemli toplantıda yokuz,” diyerek Sudan gündemine geçti.

“Unutulmaması gereken iki küresel felaketten bir tanesi Sudan. UNICEF'in son bir raporu çıktı; 3 milyon 200 bin beş yaş altı çocuğun tamamen açlıkla karşı karşıya olduğunu söylüyor, hiçbir şey yemiyorlar. Hatırlarsınız, karnı şiş çocukların olduğu Biafra fotoğrafları vardı. Sudan'ı unutmamak lazım diyorum.” diye belirten Cengiz Aktar’a, Ömer Madra, “11 milyona yakın insan da yerinden yurdundan olmuş durumda,” eklemesini yaptı. Aktar, diğer küresel iklim felaketi Mayotte Adası’ndan da bahsederek bu haftalık gündemini tamamladı, “Diğer unutulmaması gereken felaket yeri Komor takım adalarından Fransız kolonisi Mayotte Adası. Bu ada, Chido Kasırgası’na maruz kaldı. Hala tam ölü sayısı çıkmadı ve herhalde hiçbir zaman da çıkmayacak. Bu yetmiyormuş gibi geçen Pazar ve Pazartesi,  bir de tropikal bir kasırgayla karşı karşıya kaldı. Mayotte'u da unutmayalım, oradaki facia aynen olduğu gibi devam ediyor. Yardım olarak iki lokma ekmek yolladılar, o kadar. Bir de tabii bu durum Mayotte’a da mahsus değil; diğer civar adalarda da durum daha iyi değil.”