"Dünya çapında soykırım vurgusunu yapacak kurumların hiç sesi çıkmıyor”

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Almanya’nın Gazze soykırımını inkarına ve insan hakları savunucusu sivil toplum kuruluşlarının kaynaklarını kesmesine, Suriye’de hala silah bırakılmamasına ve Mayotte Adası ile ilgili 2022’de gizlenen resmi rapora değiniyor.

""
Nereye Doğru: 08 Ocak 2025
 

Nereye Doğru: 08 Ocak 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, “Gazze'de cereyan eden soykırımın dünyadaki diğer soykırımlar gibi inkarı söz konusu ve biz de bugün inkar şampiyonu olan Almanya ile başlayalım,” diyerek konuşmasına şöyle devam etti, “Muazzam bir sansür ve otosansür uygulanıyor. Son ayakta kalan Gazze'deki hastanenin başhekimi Dr. Husam Abu Safiyye’nin serbest bırakılmasıyla ilgili dünya çapında bir kampanya var. Alman hükümeti açıkça bu kampanya ile ilgili tavır almak istemediğini söyledi. Bununla da yetinmedi tabii. İsrail'de insan hakları savunucusu sivil toplum kuruluşlarına bugüne kadar verdiği kaynakları kesti, kesmiş bulunuyor ve utanmadan o İsrailli STK'lara Yahudi soykırımı konusunda ders vermeyi teklif etmiş. Soykırım inkarcılığı konusunda bence büyük ödül Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’da. Kendisinin şöyle bir ifadesi var: ‘İsrail'in güvenliğini sağladığı sürece, sivilleri ve hastaneleri hedef almaktan utanmayacağız ve bu bizim yükümlülüklerimizin bir parçasıdır.’ Bunu da bir not etmiş olalım. Zochrot ve New Profile isimli İsrailli iki sivil toplum kuruluşuna verdiği kaynakların sessizce kesilmesi haberi, Deutsche Welle'de de çıktı. Bu Almanya'nın genel politikası artık. Yeni hükümet bakalım nasıl davranacak? Buna da bakmak lazım tabii. 23 Şubat'taki seçimlerden sonra ne olacak bilmiyoruz. Almanya ile ilgili ‘Almanya, Filistinlilerin yok edilmesini desteklemeyi bırakmalı!’ diye dünya çapında bir imza kampanyası var. ABD’li Filistinli tarihçi Rashid Khalidi, İsrailli gazeteci Amira Has, Fransız iktisatçı ve profesör Thomas Piketty, İsrailli tarihçi ve aktivist Ilan Pappé gibi bir dolu tanınmış insan var. Dün akşam baktım; 5 bin 800 kişi bu kampanyayı imzalamış. Almanya'dan ise bir tane tanınmış Alman yok. Hakikaten Almanya'nın bu yaptığı artık inkarcılık falan değil çünkü bir yandan da İsrail'e her türlü desteğe devam ediyor. Sanat dünyasındaki sansür ve otosansürle ilgili bir dolu yazı var. Bunları da dikkate almak lazım. En kalburüstü, en iddialı, en post modern sanat kurumları ve kuruluşlarından Gazze ile ilgili hiç ses yok. Mesela bunlardan bir tanesi Berlin'deki meşhur Gorki Tiyatrosu. O tiyatronun dünyada desteklemediği marjinal hiçbir grup ya da heyet yok ama Gazze ile ilgili sesleri çıkmıyor.”



“Aynı minvalde Gazze soykırımının dünya çapındaki yansımaları veya yansımamaları üzerine bir husus daha var. Bütün soykırım çalışan akademisyenlerin dünya çapında iki tane şemsiye kuruluşu var. Bir tanesi International Network of Genocide Scholars (Uluslararası Soykırım Araştırmaları Ağı), diğeri ise Union of International Association (Uluslararası Birlik). Bu iki çok önemli kurumdan bugüne kadar Gazze ile ilgili resmi hiçbir beyan çıkmadı. Bu iki kurum içerisinde çalışan Raz Segal, Ilan Pappé gibi pek çok araştırmacı münferiten kendi başlarına çıkıp bir şeyler söylediler. Aralarında epey Yahudi araştırmacı var ama kurum olarak çıkıp, ‘Bir dakika, bu da soykırımdır’ diyemediler. Oysa bunun evveliyatında Ruanda soykırımıyla ilgili ortalığı birbirine katmışlardı. Bunu da bir kenara not edelim,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “Bir de American Historical Association (Tarih Derneği) diye bir kuruluş, İsrail tarafından Gazze'de gerçekleştirilen Scholasticide’ı(Eğitim Kırımı) ağır şekilde kınamış. Gazze'nin, İsrail Kuvvetleri tarafından okullarının %80'inin yıkılmasını, 625 bin çocuğun herhangi bir eğitim imkanının kalmamasını, 12 üniversite kampüsünün tamamının yıkılmasını, Gazze arşivlerinin, kütüphanelerinin, kültür merkezlerinin, müzelerin, kitapçıların, 195 tarihi yerin, 227 caminin ve üç kilisenin de yok edilmesini kınamışlar ve Gazze'deki insanların, öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim ve araştırma materyallerinin yok edilmesiyle Filistin tarihini ileride inceleme imkanlarının da ortadan kaldırıldığını söylemişler. Bana çok önemli geldi,” eklemesini yaptı. Aktar, “Geçen yılın sonuna doğru Oxford'dan da benzer bir şey çıktı. Fakat burada önemli olan, bu soykırım vurgusu. Bu soykırım vurgusunu yapacak olan dünya çapında iki tane kurumdan bahsediyorum ama hiç sesleri çıkmıyor,” yorumunu yaptıktan sonra Suriye gündemine geçti.

Fransız ve Alman Dışişleri Bakanları, biliyorsunuz, Şam'a gittiler. Onlar hala bu iki ülkenin Avrupa Birliği'nin motoru olduklarını zannediyorlar. Oysa 1 Ocak'tan itibaren Polonya dönem başkanlığı başladı. İsteseler yanlarına Polonya Dışişleri Bakanı'nı da alabilirlerdi ama almadılar. Bir de bana kalırsa böyle bir tuhaflık var. Diğer gelişme ise yarın Roma'da İtalyan Dışişleri Bakanı Antonio Tajani'nin çağrısıyla Quintet denilen ABD, Fransa, Almanya, Britanya ve İtalya’nın ve tabii Avrupa Birliği’nin katıldığı bir toplantı var. Toplantıya dış ilişkilerin yeni temsilcisi Kaja Kallas da katılacak. İlginç tabii, burada bölgeden kimse yok, hiçbir ülke yok. Suriye ile ilgili epey konuşulacak şey var. İlk günün o heyecanı biraz geçmişe benziyor. Pek çok soru işareti var. Dürziler güneyde silahlarını katiyen bırakmayacaklarını açıkladılar çünkü kendilerini emniyette hissetmediklerini söylediler. Bunlar Esad'ın ordusu yani eski ordusu diyelim, bu bir sorun olarak ortada duruyor. Hala direnen ve silahını bırakmayan askerler var. Bir kısmı da Irak'a gitti. Fakat bu ordu ne olacak? Ordu olarak kalmadı tabii ama orada da epey ciddi bir soru işareti var ve tabii kimsenin konuşmadığı, kimsenin dillendirmediği Suriye Milli Ordusu denilen oluşumun altında sayısız irili ufaklı birlik var. Daha ziyade bunlar, kuzeyde konuşlanmış vaziyette ve şu sırada da zaten Suriye Demokratik Güçleri ile çarpışıyorlar. Bu ordunun istikbalinin ne olacağı belli değil. ‘Birileri silah bıraksın’, ‘YPG silah bıraksın’, ‘diğerleri silah bıraksın’ deniyor ama ‘Suriye Milli Ordusu silah bıraksın’ diyenine hiçbir yerde rastlamadım. Suriye Milli Ordusu’nun içerisinde 70 bin silahlı ve dünyanın her yerinden gelmiş cihatçılar var. Bunu da bir kenara not edelim,” açıklamasında bulunan Cengiz Aktar, Suriye ile ilgili üstünde durulması gereken noktalardan bir diğeri ile şöyle devam etti, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 18 Aralık 2015 tarihli, 2254 sayılı kararı var. Bu karar, oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle alınmış bir karar ve iki tane can alıcı paragrafı var, onları çevirdim, okuyorum. Çok kapsayıcı bir karar olması nedeniyle artık bu karara atıfta bulunuluyor. Miadı dolmuş bir karar aslında çünkü o zamanki Beşşar Esad hükümetine seslenen bir karar ama çok kapsayıcı olduğu için sürekli buna atıfta bulunuluyor. Dördüncü madde diyor ki: “Birleşmiş Milletler tarafından kolaylaştırılan ve altı aylık bir hedef dahilinde güvenilir, kapsayıcı ve mezhepçi olmayan bir yönetim tesis eden, yeni bir anayasa hazırlanması için takvim ve süreç belirleyen Suriye liderliğindeki bir siyasi sürece Birleşmiş Milletler olarak desteğimizi ifade ediyoruz. Yeni anayasa uyarınca 18 ay içerisinde gerçekleştirilecek ve Birleşmiş Milletler gözetiminde yönetimin memnuniyeti ve en yüksek uluslararası şeffaflık ve hesap verebilirlik standartlarına uygun olarak tarih verilmiş olan hem anayasa, hem de seçim sürecine Diasporadakiler dahil olmak üzere tüm Suriyeliler katılabilecektir.’ Ayrıca ‘özgür ve adil seçimler’ diyor tabii. Sekizinci madde ise şöyle diyor: ‘Birleşmiş Milletler’in üye devletleri, eski bir karara atıfla Irak-Şam İslam Devleti yani İŞİD, DAEŞ ve El-Nusra Cephesi, El-Kaide veya İŞİD ile bağlantılı diğer tüm bireyler, gruplar, teşebbüsler ve kuruluşlar ile Güvenlik Konseyi tarafından belirlenen diğer terörist gruplar tarafından işlenen terör eylemlerini önleme ve bastırma çağrısını yeniler.’ Bu, bunlar normalleşme sürecine dahil olmayacaklar demek. Tabii bu değişebilir şimdi çünkü Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm, El-Kaide ve El-Nusra bağlantılı biliyorsunuz. Bu değişecektir ama yine de sınırlı ve diğerlerini de kapsıyor. Burada sayılmayanları da kapsayan bir karar bu. Özellikle Suriye demokratik güçlerini de kapsıyor. Birleşmiş Milletler’in içinde olmadığı bir süreç olması çok zor. Herkes süreç diyor, ‘Suriye'de normalleşme’ diyelim adına. Ortalık toz duman şu sırada ama herhalde hızla güvenlik konseyine gelecektir. İyi niyet tamam ama şunu da unutmamak lazım: Suriye savaş yorgunu, Suriye'de kimse savaşmak istemiyor. Savaşmak isteyenler hala bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama onun dışında ‘hadi biraz daha savaşalım’ diyen yok. Bu bile başlı başına bir önemli veri. Buradan kalkarak ülke nasıl normalleşecek, ne zaman normalleşecek? Bu sorular büyük soru işaretleri olarak duruyorlar ve durmaya da devam edecekler herhalde,” dediğinde Ömer Madra, “Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm liderinin ‘Bir seçime kadar daha dört sene geçmesi gerekir’ gibi sözleri de vardı, onları da unutmayalım,” eklemesini yaptı.



Cengiz Aktar, “Hakan Fidan'ın Ahmet Hakan ile konuşmasında bununla ilgili doğru bir yorumu vardı. Fidan, ‘Yurt dışındakilerin gelmesi zaten o kadar sürer’ diyor. İnsanların oy atabilmesi için orada olmaları lazım. Suriye'nin büyükelçiliklerde oy verilmesi gibi bir imkanı yok,” dediğinde Özdeş Özbay, “Ama bunu yapabilirler çünkü zaten ilk zamanlarda söylemişlerdi. Daha kısa bir vakitte oy kullanmak mümkün. Niye yapamasınlar?” diye sordu. Aktar, “Yapamazlar, mümkün değil. Sadece Türkiye değil ki, 10 milyon insandan bahsediyoruz. Türkiye, Lübnan...” cevabını verirken, Özbay, “Suriye'ye dönmeyen hiç kimse dört yıl sonra oy kullanamayacak mı diyorsunuz?” dediğinde ise Aktar, “Herkesin geri dönmesi lazım. Başta Suriye lideri Ahmed eş-Şara olmak üzere bunu dile getirenler, ‘Bir an evvel insanların dönmesi lazım ki herkes oyunu kullanabilsin’ diyor. Hayatın gerçekleri böyle, öyle bir imkan yok,” cevabını verdi. “Bana sanki biraz bahane buluyorlar gibi geliyor çünkü biraz ortalığı toparlamak lazım diye düşünüyorlardır. Esas mesele geri dönüş değil, odur. Birçok mahalleye daha günde iki-üç saat elektrik veriliyor. Benim anladığım ‘önce bunları bir halledelim’, diyorlar,” yorumunu yapan Özbay’a Aktar, “Tabii, daha o pilav çok su kaldırır. Adil ve eşit bir rekabet anlamına gelen seçim sürecinin en iyi şartlarda gerçekleşmesi için çok zamana ihtiyaç var. Bir de orada seçim falan olmuyordu ki... Seçim karikatürü bir şeyler oluyordu, Esad, %90, %95 ile kazanıyordu. Zor iş. Dediğim gibi, daha Suriye'nin işi çok,” dedikten sonra Mayotte Adası ile ilgili gündemine geçti.

Fransa'da Mayotte ile ilgili 2022 yılında resmi 107 sayfalık bir rapor yayınlanmış ve bu pek bir yerde çıkmadı. Demografik durumun infilak aşamasında olduğunu söyleyen bir rapor bu. Fakat zamanın İçişleri Bakanı, şimdinin Adalet Bakanı olan Gérald Darmanin, bu raporu açıklamamış, gizlemiş. En az 310 bin yasa dışı göçmen olduğundan bahsedilirken, aynı zamanda 2050 için üç tane senaryodan da söz ediliyor. Negatif göç durumunda bütün adanın nüfusunun 440 bin olacağı yani negatif göçten kasıt, insanların oradan ayrılmaları. Giden gelen göçmen eşit olursa, nüfus 550 bin, bugünkü gibi devam ederse yani Komor ve diğer adalardan göç devam ederse de nüfus 760 bin diyor. Bütün gözlemciler bu verilere istinaden Mayotte'un nüfusunun aşağı yukarı şimdiden üçüncü senaryodaki kadar olduğunu söylüyorlar yani nereden baksan aşağı yukarı 500 bin kişi aslında. Burada hala rakam açıklamadılar ve açıklamayacaklar da herhalde çünkü on binlerden bahsediliyor,” açıklamasında bulunan Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Bu büyük faciadan sonra değil mi? Kasırga vurdu, her şeyi dağıttı, gitti. Kaç bin kişinin öldüğü de hiçbir zaman açıklanmıyor,” eklemesini yaptı. Aktar, “2022'deki raporu gizlemiş İçişleri Bakanı,” diyerek son olarak iklim aktivistlerine saldırılarla ilgili bir rapordan bahsederek programını sonlandırdı, “Bristol Üniversitesi'nden araştırmacı Dr. Oscar Berglund’un ‘İklim ve Çevre Protestolarının Kriminalize Edilmesi ve Bastırılması’ adında bir raporu var. Bu raporda özellikle birkaç ülkeyi zikrediyor. Bir tanesi Britanya, diğerleri Norveç, Avustralya, Filipinler, Almanya, ABD, Rusya, Brezilya, Türkiye, Hindistan, Fransa, Güney Afrika, Uganda ve Peru. Özellikle bu ülkelerden bahsediyor ve bu ülkelerde iklim aktivistlerinin çok zor günler yaşadığını dile getiriyor. Bir daha hatırlatayım meraklılar, girip bakabilir, internette mevcut.”