"Hoşgeldin Apaçık Radyo"

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Apaçık Radyo'daki ilk programında Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Ilgın Aydınoğlu ile 11 - 12 Ekim tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Rektörlük bahçesinde gerçekleştirilen Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali üzerine konuşuyor.

""

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 13 Kasım 2024 Çarşamba. Aslında biraz sonra dinleyeceğiniz programı bir ay önce kaydedip göndermiştim radyomuza, 16 Ekim Çarşamba günü yayınlanacaktı bu bölüm. Fakat RTÜK tarafından kapatıldı radyomuz bildiğiniz gibi ve bir ay sonrasında internetten yayın yapan Apaçık Radyo olarak şimdi karşınızdayız ve ben o, yayınlanmayan bölümün bugün sizinle paylaşılmasını istedim, böyle bir kayıt gönderdim radyomuza. O nedenle bir ay önceki bölümü dinleyeceksiniz ve biz bir ay önce o bölümü kaydederken konuğum Ilgın Aydınoğlu ile o günden üç, dört gün önce hayata geçirilen bir festivali konuşmuştuk. 

Bunun dışında; bugün 13 Kasım, yeni adı ile Apaçık Radyomuzun 30. yaş günü. Onu da kutluyorum buradan. 

Ara verdik, benim için de zor oldu. Her hafta seslenmek ve buna alışmak, ardından bir ara vermek zor gelmişti ama eğrisi doğrusuna denk geldi diyelim ve sizi bir ay önce kaydedip radyomuza gönderdiğim bölümle - 16 Ekim yerine bugün - 13 Kasım’da sizinle buluşan programla baş başa bırakıyorum. Hep Apaçık Radyo! 

15 Ekim Beyaz Baston, Görme Engelliler ve Güvenlik Günü idi. 11 - 12 Ekim tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Rektörlük bahçesinde Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali gerçekleşmişti ve bu hafta konuğum Ilgın Aydınoğlu. Ilgın hoş geldin, nasılsın, iyi misin?

Ilgın Aydınoğlu: Sağol Alper, hoşbulduk. Sen nasılsın? 

I.A.: Evet, ben Ilgın Aydınoğlu. İstanbul Üniversitesi'nde Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (ENUYGAR) çalışıyorum. Yaklaşık 15 yıldır bu kurumdayım ve Prof. Doktor Resa Aydın hoca ile beraber çalışmaktayım. Engelsiz Erişim Derneği ve Eğitimde Görme Engelliler Derneği’nde (ENED) aktif olarak görev yapıyorum. Erişilebilir Her Şey sosyal girişiminde de eğitmenlik ve danışmanlık destekleri veriyorum. Kör bir bireyim ben. Beyaz baston kullanıcısıyım ve ekran okuyucu kullanıyorum. Braille alfabesi öğrenmiştim ama çok iyi değilim şu anda. Eskişehir Osmangazi Maliye Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler lisanslarından mezunum ve İstanbul Üniversitesi'nde de - yine bizim kurumumuzun koordinesinde yürütülen Engellilik Araştırmaları Tezli Yüksek Lisans Programından mezun oldum bu yılın başlarında. Engelliliğin akademik kısmıyla ama daha çok sosyal kısmıyla ilgileniyorum. Aktivist faaliyetlerde bulunuyoruz bol miktarda. Dolayısıyla bu Beyaz Baston Festivali de bunlardan bir tanesiydi. Dediğim gibi ben kör bir bireyim.

A.T.A.: Şimdi festivali geniş konuşacağız ama Engelsiz Erişim Derneği'nden bahsettin ki festivali de onlar düzenliyor zaten. Engelsiz Erişim Derneği'nin tarihçesi ve bugüne kadar neler yaptı gibi bir bilgi verebilir misin bize bu kısımda?

Engelsiz Erişim Derneği

I.A.: Tabii. Türkiye'de tabiri caizse yaşlı STK’lar ve genç STK’lar var. Yaşlı STK’lar daha kemikleşmiş - başkanları, yönetimleri tabiri caizse yıllardır, 20, 30, 40 yıldır değişmeyen, Türkiye'de engellilik mücadelesine herhangi bir katkıda bulunmayan, daha çok yardım temelli olan kişiler ki bunlar benim gözlemlerim sadece, bilimsel bir çalışma yapmadım bunlarla alakalı. Ama biraz Türkiye'yi tanıyorsanız, biraz da engellilik camiası içerisinde iseniz zaten bunları rahatlıkla konuşabilirsiniz. Genç STK’lar ise daha az üyeleri olsa da daha çok hak temelli mücadelede yer alan STK’lar. Kör camiasında da bana göre iki tane var zaten bunlardan; biri Engelsiz Erişim Derneği, diğeri de Eğitimde Görme Engelliler Derneği. Ben de zaten bu yüzden ikisinin içerisinde aktif olarak yer alıyorum. EGED ve Engelsiz Erişim Derneği’nin kuruluş tarihleri yaklaşık olarak aynı yıllara denk geliyor. Yani 2006 yılında Engelsiz Erişim Derneği bir topluluk olarak doğdu. EGED de 2009’da bir mail platformu ile hayat buldu. Sonra da dernekleştiler. 

Ben Engelsiz Erişim Derneği’nin herhalde dört, beş yıldır üyesiyim ama önceden de takip ediyordum zaten. Çeşitli etkinlikler, projeler yapılıyor. En son bir genel kurul yapıldı Engelsiz Erişim Derneği için - başkan değişikliği oldu. Tabii bunların ikisi de anti hiyerarşik dernekler yani dernekler müdürlüğünden dolayı bir yönetim kurulu, başkanları ve tüzükleri olmak zorunda. Yoksa başkan nasıl bir görev yapıyor ise ben de aynı gönüllülükle çalışıyorum. 

Tabii Engelsiz Erişim Derneği’nin en büyük etkinliklerinden ikisi Beyaz Baston Festivali ve Selen Özel Bilgi Yarışması. Selen Özel Bilgi Yarışması da bu sene 16. defa yapıldı. Son üç yıldır festivali İstanbul Üniversitesi'nde yapıyoruz. Bundan önce iki yıl online yapıldı pandemi nedeniyle. Ondan önce de Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılıyordu. Engelsiz Erişim Derneği içerisinde bağımsız oy kullanma hakkı başta olmak üzere, toplu taşımalara sesli anons sistemlerinin getirilmesi gibi durumlar olmak üzere kör hareketine etkileri de oldukça fazladır. Bunları da belirtmeden geçmeyeyim.

A.T.A.: Selen Özel kimdir, bilgi verebilir misin bilmeyenler için?

Selen Özel Bilgi Yarışması

I.A.: Selen Özel bir genç aktivist arkadaşımızdı, 2010’da galiba tam şu an hatırlayamıyorum rahmetli oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. Yüksek lisansını da bizde yaptı. Körlüğünün yanı sıra bir başka bir rahatsızlığı daha varmış. Ben o yıllarda tanımadım, tanışmıyordum. Bu hastalık romatizmal bir hastalık sanıyorum, sonrasında ilerliyor ve başka duyularını da kaybetmesine neden oluyor. Sonunda bildiğim kadarıyla organ yetmezliğinden vefat ediyor. Dolayısıyla Engelsiz Erişim Derneği de Selen’in de adını yaşatmak için yarışmanın ismini özel olarak devam ettiriyor. Yanlış hatırlamıyorsam beşinci yarışmadan sonra Selen Özel olarak devam ediyor. Çok keyifli bir yarışma. Her yıl Mayıs ayında, Selen’in doğum gününde, 11 Mayıs yanlış hatırlamıyorsam, onun doğum günü olduğu tarihlerde bu yarışmayı gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

A.T.A.: İstanbul Üniversitesi’nde mi yapılıyor gene?

I.A.: Evet, ikisi son iki yıldır İstanbul Üniversitesi’nde yapıldı. Herhalde önümüzdeki yıl yine burada yapılır.

A.T.A.: Bilgi Yarışması, nasıl bir yarışma bu?

I.A.: Evet, bilgi yarışması. Çeşitli kategoriler var, 16 farklı kategori var. Engellilikten psikolojiye, yemekten tarihe, spordan sanata bir sürü kategori var. Soruları biz hazırlıyoruz ve çok da keyifli soru hazırlamak yarışmaya. Üçer kişilik gruplar var. Bu gruplarda bir kör olmak zorunda ama iki engelli birey olmak zorunda. Üçüncü kişi ise engelli olmayabilir. Böyle bir grup sistematiği var. Önce bir eleme turu yapılıyor altışar grup üzerinden. 18 grup katılıyor genellikle ve üç eleme turu oluyor. İlk ikiye kalanlar finale kalıyorlar. Bu eleme turundaki sorular çoktan seçmeli. Final turundaki de tek cevaplı sorular. Dolayısıyla heyecan dorukta oluyor finalde. Bu şekilde bir yarışma.

A.T.A.: Ortalara bir yere geldik sayılır. Biz müzik çalıyoruz ortalarda ve ben müzik parçasını da konuğa soruyorum ne çalalım diye. Sana daha önce söylemedim, sürpriz oldu ama aklına ilk gelen neyse onu çalalım istersen.

I.A.: Peki, o zaman engellilikle ilgili en çok kullanılan, engelli olmayan bireylerin kullandığı kavram ‘normal’dir aslında. Bülent Ortaçgil’den “Normal” parçasının çalınmasını rica ediyorum.

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğum Ilgın Aydınoğlu. Ilgın ile ilk bölümünde Engelsiz Erişim Derneği'nin çalışmalarını konuştuk. Şimdi de aslında hem 15 Ekim Beyaz Baston Görme Engelliler ve Güvenlik Günü'nü, hem de hafta sonu gerçekleşen Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali’ni konuşacağız. Önce beyaz baston ki ben bugün öğrendim, o beyaz bastonun bir hikayesi varmış aslında.



I.A.: Evet, var. James Biggs isimli bir fotoğrafçı karşıdan karşıya geçerken araba çarpıyor ve kör oluyor. Kör olduktan sonra hareket edebilmek için bir sopa, bir baston kullanmaya başlıyor. Sonra bakıyor ki arabalar tarafından dikkat çekilebilsin diye bu bastonu beyaza boyuyor. Beyaz bir baston haline getiriyor ve sonrasında onun da çalışmaları sonucunda ilerideki yıllarda Birleşmiş Milletler'e kadar giden süreçte ve Birleşmiş Milletler'in de devamındaki süreçte bu 15 Ekim Dünya Beyaz Baston ve Güvenlik Günü olarak kabul ediliyor. 

Beyaz bastonun bir kısmı beyaz baston, güvenliğin bir kısmı da James Biggs’den geliyor benim bildiğim, anladığım kadarıyla. Bu beyaz baston, körlerin bağımsızlık simgesi olarak kabul edilir. Bana kalırsa hiçbir şey beyaz bastonun ikamesi olamaz bir kör açısından. Bazı arkadaşlarımız rehber köpek kullanıyorlar ama bence rehber köpek tek başına bir şey ifade etmez, benim kişisel fikrim bu. Baston ve artı olarak rehber köpek çok daha mükemmel bir ikili olur. 

Benim görme kaybım 20'li yaşlardan sonra artmış ve artacağını bilen birisi olarak bisikletle rehabilitasyon derslerine gidiyordum ve orada braille alfabesi ile beraber  baston kullanmayı öğrendim braille alfabesi ile beraber ve iyi görürken baston öğrendim. Çünkü ileride görmemin azalacağını biliyordum sonuçta.

"Beyaz Baston bence bağımsızlığın en önemli simgesi’’

I.A.: 2009’da Eskişehir’den İstanbul'a geldim. Baston ile hareketim çok iyi değildi ama kullandıkça gelişti ve herkese söylüyorum. Sonra baston dersleri vermeye başladım üniversitemde. Söylediğim şuydu; ‘Baston öğrenmek istiyorsanız kullanacaksınız, elinizde tutacaksınız - tıpkı bir enstrüman gibi. Eğer ki yolda yürürken kolunuz bacağınız çizilmiyor ise düşmüyorsanız; eliniz kolunuz, bileğiniz ağrımıyorsa o zaman baston kullanmıyorsunuz, baston tutuyorsunuz demektir’. Kör birisi görmeden yürüyor ve baston tutuyor ise zaten düşer çünkü bastonun ona verdiği işaretleri algılayamaz. Bastonu kendine uygun şekilde tutmadığı için kullanamayacaktır ve ekstra bir tehlike yaşayacaktır. Bu yüzden baston gerçekten bağımsızlığın en önemli simgesi bence. James Biggs, belki de bugünlerin geleceğini bilmeden böyle bir şey yapmış, kendi erişilebilirlik çözümünü üretmiş. Bu arada ufak bir parantez daha; sosyal medyada yayılan yanlış bir bilgi var: Bastonların üzerinde kırmızı çizgi var ise kişi hem kör, hem de sağırdır diye ama bu bir şehir efsanesi, bundan da uzak durun. Bütün bastonların üzerinde kırmızı çizgi vardır, onlar kedi gözüdür, araba farları bastonu fark etsin diyedir. Bunu da hatırlatmış olayım tekrar.

A.T.A.: Artık kim uydurduysa yerleşmiş işte.

I.A.: Güzel bir uydurma olmuş ama. Gerçekten sevdim ben bu fikri.

A.T.A.: Şunu düşündüm; James Biggs’den önce acaba kör insanlar nasıl erişim sağlıyordu? Bir baston vardır gene ama beyaz değildir muhtemelen.

I.A.: Simge değildi muhtemelen.

A.T.A.: Nasıl yapıyorlardı acaba. onu düşündüm. Bir de sen gördüğün zamanlarda öğrenmişsin kullanmayı ama yeni doğan kör bir bebek ya da çocuk nasıl öğreniyor onu biliyor musun? Yani hiç görmeden baston kullanmayı öğrenmek daha zordur gibi geldi bana, o açıdan soruyorum.

I.A.: Onu bilmiyorum. Öyle deneyimlemedim ben ama çocuklar için birtakım rehabilitasyon dernekleri var, orada öğretiyorlar ve 18 yaşın üzerindeki kişiler için de başka rehabilitasyon kurumları var, profesyoneller eşliğinde çalıştırılıyor.

A.T.A.: Baston çok önemli anladığım kadarıyla.

I.A.: Tabi, çok önemli.

A.T.A.: Olmazsa olmaz bir şey diye anlıyorum ben.

"Kişilerin bastondan utanmaması gerekiyor"

I.A.: Kişilerin bastondan utanmaması gerekiyor. Böyle çok insan var. Örneğin; birçok insan fotoğraf çekilirken bastonu kenara koyar, yanında annesi babası varsa bastonu almadan çıkmaya çalışır. Ben alırım. Fotoğrafta hep sürekli bastonlayımdır genellikle ama fotoğrafta bastonla çıkayım diye bir ısrarım yoktur. Fotoğrafta düzgün duruyorsam yani üzerimde tişört varsa baston da olmalı diye bakarım ya da dışarı çıkarken ayakkabı giyiyorsam bastonda olmalı diye bakarım. Bir bütün haline gelmesi gerekir diye bakıyorum olaya. Kişilerin bundan utanmaması ve sokakta bu şekilde olması gerekiyor. Sokaklarda körler tabiri birçok tacize maruz kalıyor yani yolda yürürken ‘Ne tarafa gidiyorsun?’ sözü gibi. Bu bir taciz gibi gözükmeyebilir ama bu bir taciz çünkü gören birisi yürürken arkadan birisi gelip, ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sormuyor ona ya da yolda yürürken hiç kimse sizin kolunuza doğrudan izinsiz bir şekilde girmiyor ama bizim kolumuza girme cesaretini, haddini buluyor insanlar. Hiç kimse, hiç kimsenin bedenine izni olmadan dokunamaz. Gören bir kadının koluna girmeye çalışsın bakalım bir erkek. Kadın orada çığlık atıyor mu? Beni taciz ediyorlar, saldırıyorlar diye çığlık atmıyor mu? Burada körlerin çoğunluğu; ‘canlı baston’ diyorum ben. Anne, baba, kardeş ve eşlerini baston olarak kullandıkları için ve körlerin azınlık kısmı bizim gibi baston kullandığı için insanlar doğal olarak tek başına sokakta yürüyen körlerin yolunu kaybedeceğini ya da yanlış yere gittiklerini düşünüyorlar. Böyle algılanması çok doğal toplum tarafından ama bunun nedeni canlı baston kullanan diğer körler. %80 canlı baston kullanıyor, %20 ise beyaz baston kullanıyor bence. Eğer ki bu durum tam tersine olsa ya da çoğunluk beyaz bastonlu olsa emin olun ki bence biz çok daha az sokakta tacize maruz kalacağız. Burada körlere iş düşüyor. Festivaldeki şarkılarımızdan bir tanesi de oydu; ‘Al bastonu çık dışarı sorununa kendin ara çözümü’ diyor baston şarkısında.

A.T.A.: Ben beyaz bastonun çok az kullanıldığını bilmiyordum, senden öğrendim, beyaz baston çok az kullanılan bir şeymiş. Türkiye’de böyle ama dünyada da mı böyle? Dünyayı bilmiyorsundur ama muhtemelen.

I.A.: Dünyayı bilmiyorum ama bu benim izlenimim tabii yani o kadar çok canlı baston kullanan gördüm ki - öğrencilerimde de, orada, burada da böyle yapan insan var ki. Bir araştırma yapsak gerçekten böyle bir oran çıkar.

Baston Kardeşliği!

A.T.A.: Bu arada Ilgın, biz baston kardeşiyiz. Ben de baston kullanıyorum ama benimki beyaz değil. Öyle bir baston ortaklığımız da var seninle. Festivale gelelim.

I. A.: Evet, festivale bağlamak istedim ben de zaten.

A.T.A.: Onu anlatalım, asıl konumuz o zaten bizim bu hafta.

Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali: #KapsayıcılığıSeçHareketeGeç

I.A.: Beyaz Baston Festivali, bu sene Engelsiz Erişim Derneği organizasyonuyla ve İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi (ENUYGAR) ev sahipliğinde İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Kampüsü’nde 11. kez yapıldı yani o tarihi kampüste, rektörlük bahçesi, protokol yolu denilen yerde yapıldı. Protokol yolu, Beyazıt'taki tarihi kapıdan girip düz ilerlediğinizde heykel ve rektörlük kapısına giden düz yol, protokol yolu anlamına geliyor. Bu festivalin amacı hem körler, hem de görenlere hitap ediyor aslında yani o kişiler için, herkes için standlar var ve erişilebilir standlar bunlar. Nasıl erişilebilir? Gören kişiler geliyor, bir körün nasıl yemek yaptığına ilişkin standı görüyor, o sırada başka bir kör gelip yemek yapmayı bilmiyor ise ya da bir çekincesi var ise orada onu deneyimleyebiliyor. Dolayısıyla her iki grup açısından da önemli bir stand sistemi var. Tabii bu yıl Olimpiyatlar olduğu için temayı spor olarak belirledik. #KapsayıcılığıSeçHareketeGeç diye de bir mottomuz var bu sene. Teması spordu. Ben hem İstanbul Üniversitesi’nde olmamdan, hem de dernekte olmamdan dolayı kesişim kümesi idim ve oldukça yoğun bir çalışma içerisine girdik. İstanbul Üniversitesi sağ olsun bize oldukça destek verdi birçok alanda; mekanın sağlanması, çadır ve masaların temin edilmesi, personel temini, çay kahve temini, yemek temini, ses sisteminin temini ve en önemlisi spor stantları. Spor Birliği'nden biz yedi, sekiz branş destek aldık; Amerikan Futbolu, rafting, kayak, buz hokeyi, spor malzemeleri gibi birçok branşın olduğu bir stand kurguladık orada. Spor birliğinin branşları da oluştu. Bu anlamda üniversitede gerçekten çok destekçiydi.

Dernek olarak da biz, birtakım sponsorlardan destek aldık ve yaklaşık 10 kişilik bir festival ekibimiz var yani 10 kişilik festival ekibiyle bu işi kotardık - tabii ki arka planda çalışan daha birçok insanla beraber. Örneğin; Engelsiz Erişim Derneği'nin ve Eşit Erişilebilir Engelsiz Hayat Dergisi'nin (EEEH) bir standı vardı. Dokunarak Okuma Yazma, Braille üzerine bir stand vardı. ENUYGAR’ın tabi ki standı vardı, EGED’in tabii ki standı vardı; Eğitimde Görme Engelliler Derneği’nin. Değiştiren Adımlar Derneği'nin standı vardı. Büyük bir bilişim standımız vardı. Oyun standı vardı. Erişilebilir Her Şey’in standı vardı. Yemek, çay, kahve, sosyal medya, bağımsız hareket stantları vardı. Paralimpik Bisiklet standı vardı. Yine ENUYGAR’ın içerisinde yer alan seramik atölyesinin bir standı vardı. Yaklaşık 30 civarında standımız vardı ki aklıma gelmeyenler olabilir.

A.T.A: Katılım nasıldı? Katılımcı sayısı hakkında bilgi verebilir misin bu sene için?

I.A.: Üç yıldır üniversitede yapıyoruz ve her yıl biraz daha tecrübelenmiş, daha organize, daha iyi bir festival gerçekleştiriyoruz. Bu seneki gerçekten katılımın da daha fazla olduğu bir festivaldi geçen seneye göre. Daha az sorun yaşadığımız bir festival oldu. Bir müzik platformumuz vardı, çeşitli türlerde müzikler çalındı. Örneğin, bir üçlü yaylı grubu, bir rock grubu, bizim arkadaşlarımızdan oluşan bağlamadır, gitardır, flütdür, kanundur gibi müziklerin çalındığı bir müzik platformu vardı. Oldukça kalabalıktı. Hem Cuma, hem de Cumartesi günü katılım oldukça kalabalıktı. Şehir dışından gelenler, katılımcılar da vardı. Sadece festivali görmek için günü birlik İzmir'den, Antalya'dan gelenler vardı. Onları görmek çok keyifliydi bizim açımızdan. Bakalım 12. festivalde nasıl bir motto belirleyeceğiz, neler yapacağız göreceğiz.

A.T.A: Peki, bu festival sence bu 11 yıl içinde farkındalığı arttırmada ne açıdan başarılı olmuştur? 11 sene önce nasıldı, şimdi neler değişti? Senin kendi deneyimin üzerinden soruyorum aslında bu soruyu.

I.A.: 11 sene öncesini hatırlamıyorum ama ben herhalde beşinci festivalden itibaren katıldım yani Boğaziçi Üniversitesi'ndeki son üç seneye gittim diye hatırlıyorum. Sonra da online'lara katılmıştım. Bu arada Erişilebilir İlk Yardım ve Üreme standlarını unutmayalım - bunlar da çok önemli standlar açıkçası. Dağcılık standı yine çok önemli ki Necdet Turhan katılmıştı. Hangisi daha iyidir ona bir şey söyleyemem ama geçtiğimiz yıla göre katılım hem daha iyiydi, hem de organizasyonumuz daha iyiydi. Tabii üniversite açısında standlarımızın genişletilmesi önemli  Üniversite gene destekledi. Mesela geçtiğimiz yılda da deprem yılı olması nedeniyle AFAD tırı, deprem simülasyonu vardı, o açıdan da iyiydi geçen sene. Her sene teması değiştiği için ona uygun erişilebilir standlar kurgulamaya çalışıyoruz. Bakalım önümüzdeki sene ne yapacağız?

Engelsiz Erişim Derneği'nin Erişilebilirlik Sözü: "Tüm yaşamı, eşit, erişilebilir, engelsiz kılıncaya dek mücadelemize devam edeceğiz"

A.T.A.: Bu senenin temasını ben hatırlatayım tekrar; #kapsayıcılığıseçhareketegeç. Sen de söylemiştin zaten. 

Ilgın, çok çok sağol konuk olduğun için. Bir şeyi sorayım, dinleyenler merak edecektir; Sen önce görüyor iken sonradan görmeyen bir bireysin. Hep şu deniyor ya, sonradan sakat olmak çok daha kötü bir şeydir. Ben doğuştan sakatım, bana hep bu dendi, ‘Sen çok şanslısın Alper.’ ‘Niye şanslıyım?’ dedim, ‘Sen doğuştan sakatsın. Sonradan olsaydın çok kötü olurdu’ dediler. Var mı böyle bir şey, ne düşünüyorsun sen bu konuda?

I.A.: Yok, onunla hiçbir alakası yok, hiçbir ilgisi yok yani. Ben Nisan ayında Hatay'a gittiğimde orada depremzedelere üç, dört gün deprem altında kalmış insanlara sonradan engelliliği anlatmak için gittiğimde anlatamadım, hiç bir şey diyemedim çünkü insanlar dört gün enkazda kalmışlardı. Ampute olmalarının onlar için hiç bir önemi yoktu çünkü ailelerinden onlarca kişiyi kaybetmişlerdi. Doğuştan ya da sonradan engelli olmanın hiçbir farkı ya da önemi yok. Zaten Erişilebilir Her Şey’in sloganında olduğu gibi, biz erişilebilirliğin sürekli peşinde koşuyoruz - hangi alan, hangi kurum, hangi ortam olursa olsun ve o yüzden diyoruz ki; Erişilebilirlik varsa engellilik yoktur! Biz erişilebilirliğin engelliliği ortadan kaldıracağına inanarak mücadele ediyoruz. Dinleyicilerimiz inceleyebilirler. Engelsiz Erişim Derneği'nin bir erişilebilirlik sözü vardır. Erişilebilirlik sözünü mutlaka incelesinler neler anlatılıyor orada, biz o söz üzerine mücadele etmeye çalışıyoruz. Her internet sitesini dolu dolu kullanıncaya kadar, her eğitim kurumuna engelsiz girinceye kadar, oyumuzu bağımsızca kullanıncaya kadar biz bir sürü alanda bu mücadeleye devam edeceğiz.

A.T.A.: ‘Bu kırmızı şeritler sağırlıktır demek’ demiş ya birisi, uydurmuş - bu da öyle aslında. Sonradan sakat olanlar daha kötü yaşıyor - o da bir sağlamcı toplum uydurması. Zaten bu uydurmalarla biz uğraşıyoruz. Bir de toplum onlarla oluşuyor ve oradan bakıyor bize. Yani hep uydurma, çoğu şey uydurma, safsata ve bize oradan bakıyorlar. Biz hayır dedikçe de ‘olur mu öyle şey’ diyorlar, sanki yaşayan biz değilmişiz gibi bize öğretiyorlar öyle olman lazım, böyle olman lazım diye. Bu çok uzar giden bir konu, vaktimiz yetmez. 

Ilgın, çok sağol konuk olduğun için. Ilgın Aydınoğlu, Beyaz Baston Görme Engelliler ve Güvenlik Günü’nden bir gün önce konuğumdu. 11 - 12 Ekim tarihlerinde de İstanbul Üniversitesi'nde bir festival olmuştu; Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali. Bu festivali konuştuk. Son sözlerini alayım istersen Ilgın.

I.A.: Beni çağırdığın, davet ettiğin için çok teşekkür ediyorum Alper, çok keyifli bir sohbet oldu. Saatlerce yayın yapsak, konuşsak da bitiremeyiz bu konuları yani üzerine o kadar çok şey var ki konuşulabilecek ama ben çok teşekkür ediyorum sana davet için.

A.T.A.: Çok çok sağol, ben teşekkür ederim sana. Ilgın Aydınoğlu idi bugünkü konuğumuz. Destekçimiz de Tuğba Aydın idi, ona da teşekkür ediyorum. Benim bir de final sloganım var Sakat Muhabbet’de; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin!’ diyorum bitirirken programı. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.

I.A.: Hoşçakalın.