Nereye Doğru’nun bu haftaki bölümünde Cengiz Aktar’ın gündeminde gelecek hafta sonunda yapılacak olan Avrupa Birliği Konseyi toplantısında alınacak karara dair yaşanan gelişmeler ve tüm dünyayı ilgilendiren mülteci sorunu yer aldı.
Avrupa Parlamentosu'nun Ukrayna’ya AB adaylık statüsü verilmesi konusunda önemli bir çoğunlukla tavsiye kararında bulunduğunu ve buna çok az Avrupa vekilinin karşı çıktığını hatırlatan Aktar, ağırlıklı olarak komünistleri içeren vekillerin karşı çıktığını belirtti.
Hafta başında Brüksel’den gelen haberlere göre Ukrayna’nın adaylık için gereken 400 sayfalık iki soru kitapçığını hızla tamamlaması üzerine komisyon mütalaasının olumlu olduğunu söyledi. Son kararın AB Konseyi’nde olduğunu ve sıkıntının da buradan kaynaklandığını belirten Aktar, “Üç ülke (Almanya, Fransa, Avusturya) şimdilik yan çiziyor. Üzerlerinde muazzam baskı var. Adaylık statüsü verilmesin demiyorlar ama sulandırmak istiyorlar. Zamanında Türkiye’ye de yaptılar; ‘’Privilege partnership’’, yani ayrıcalıklı ortaklık statüsünü ortaya koyuyorlar. Hiçbir resmi metinde tanımı olmayan sulandırılmış statülerdir bunlar. Ukrayna’ya benzerini yapmak istiyorlar. Ukrayna tarafı adaylık dışında hiçbir statüyü kabul etmeyeceğini açıkladı. Çok kritik bir karar verilecek. AB’nin kurucu üyelerinin AB’nin nasıl işlemesi gerektiği konusunda bu kadar az bilgiye sahip olması hayret verici bir şey. Oysa 49. maddeye göre, Avrupa değerlerine saygı duyan ve bunları teşvik etmeyi taahhüt eden herhangi bir Avrupa devleti, birliğe üye olabilir. İnanılmaz bir cehalet hâkim. Avrupalılar konunun üstesinden gelebilecekler mi, yoksa Çekoslovakya’ya 1938 ve 1945’te yaptıkları gibi yarı yolda mı bırakacaklar, göreceğiz. Adaylık statüsünün verilmesi Ukrayna açısından muazzam bir moral olacak. Orta ve uzun vadede de NATO’ya girmeksizin bir güvenlik garantisi olacak. Dolayısıyla hayati bir karar aşamasındalar.” yorumunda bulundu.
"Mültecilik hâli dünyadaki en kötü insan hallerinden bir tanesidir"
İkinci mesele olarak, Dünyanın iklim kriziyle birlikte kalıcı bir sorun haline gelmiş olan mülteci meselesine eğilen Aktar, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü’ne de istinaden, güncel rakamların ürpertici olduğunu belirtti. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin İngiltere’ye mülteci meselesi konusunda uyguladığı karara İngiltere’nin uyum sağladığını söyleyen Aktar, “Bu kararı çok sık uygulamazlar ama hayırlı bir iş yaptılar.” dedi. Meselenin Türkiye’de de seçim meselesinin temel konularından biri haline geldiğini ve sonuna kadar her cenah tarafından sömürüldüğünü belirten Aktar, “2021 sonunda Dünya genelinde 90 milyon civarında insan zulüm, çatışma, şiddet, kamu düzenini ihlal eden olaylar, iklim krizi, gıda krizi ve enflasyon gibi nedenlerden ötürü zorla yerinden edildi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin “Küresel Eğilimler” raporu çıkmak üzere ve rapora göre sayıda %10’luk bir artış var ve kitlenin yarısından fazlası kendi ülkesi içerisinde yerinden edilmiş olanlar. Filistinli ve Venezuelalı mültecileri rapora göre ayrı sayıyorlar. Bu sayı 4,4 milyonu bulmuş vaziyette. İltica talebinde bulunan kişi sayısı ise 5 milyon civarında. Bu insanlar ağırlıklı olarak fakir ülkelerden. Örneğin Afrika’daki mülteci sayısı 30 milyon. Ukrayna krizi ise meseleye tuz biber ekti. 44 milyonluk Ukrayna’nın 12-13 milyonu zorla yerinden edilmiş insanlardan oluşuyor. Rusya, Nazi olduğunu iddia ettiği Ukrayna vatandaşlarını güya eğitilmeleri için Sibirya’ya gönderiyor. Ukrayna dilindeki kitaplar ve Ukrayna tarihi yasaklanıp onun yerine Rusya tarihi, Rusçuluk dikte ediliyor.” dedi. Türkiye’deki tartışmaya katkı babında bazı hatırlatmalarda bulunan Aktar, “İki temel gerçek vardır; insanlar hiçbir zaman keyiflerinden göç etmezler. Göçmen kuşlar bile geri dönüyorlar. İnsanlar yurtlarını terk etmek durumunda kalıyorsa ortada ölüm kalım meselesi vardır. Bu, Türkiye’de hiç bilinmiyor. Herkes doğduğu yerde yaşamak ister ve bu unutuluyor. İnsanlara parazit muamelesi yapılıyor. Mültecilik hâli dünyadaki en kötü insan hallerinden bir tanesidir. Bu kadar kolay itilip kakılmalarının nedeni de bu. Özellikle Türkiye gibi bir yerde, iki arada bir derede bir statüyle yaşamaya çalışıyorlar. Muhtemelen bu durum, hükümetin Suriyeli vatandaşları Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetiminde olan bölgelere yerleştirmesiyle devam edecek. Önümüzdeki aylarda bunlar yaşanacak. Zorla geri gönderimleri sağlanacak. İşin siyasi boyutuna gelince ise, 11 yıldır süren Suriye iç savaşı bitmiyorsa bunun nedeni pek çok ülkenin savaşa müdahil olması. Bunu kimse görmek istemiyor.” dedi.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Seyhan Karasu’ya teşekkür ederiz.)