Kuşların tehlike kategorilerini belirleyen ve neden yok olduklarını ortaya koyan, Avrupa Kuşları Kırmızı Listesi Güncellendi.
Kuşların tehlike kategorilerini belirleyen ve neden yok olduklarını ortaya koyan, Avrupa Kuşları Kırmızı Listesi Güncellendi. Dünya Kuşları Koruma Kurumu, Avrupa genelinde 54 ülke ve bölgeden binlerce uzman ve gönüllünün desteğiyle detaylı bir rapor hazırladı. Kuzeyde Grönland, İzlanda ve Svalbard, güneyde Kanarya Adaları, Malta ve Kıbrıs, batıda Azorlar, doğuda Kafkasya ve Ural Dağları arasında kalan bölgede yaşayan 544 kuş türü için kırmızı liste kategorileri yeniden değerlendirildi. Bu rapor kapsamında her türün kırmızı liste kategorisi güncellendi ve nesillerinin tükenme riski değerlendirildi. Rapordaki veriler, ulusal ve uluslararası doğa politikaları ve yerelden koruma çalışmaları için önem taşıyor. Büyük ölçekli arazi kullanım değişikliği, tarımsal uygulamaların yoğunlaşması, altyapı projeleri, deniz kaynaklarının yoğun kullanılması, iç suların kirlenmesi ve yaygın olarak kullanılan ormancılık uygulamaları, Avrupa habitatlarında gözlenen kuş popülasyonu düşüşlerinin başlıca nedenleri.
Paris Anlaşması’na taraf olan ve TBMM’de ilgili kanun teklifini kabul eden Türkiye, 2053 yılında “net sıfır emisyon” hedefine ulaşacağını da beyan etti. 2053 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşılması için Türkiye’nin halihazırda 506 milyon tonu bulan sera gazı emisyonlarını 32 yıl sonra 100 milyon ton civarına indirmesi ve kalan 100 milyon ton sera gazının da ormanlar gibi yutak alanlar tarafından hapsedilerek net sıfır hedefine ulaşılması gerekiyor. Halbuki Paris Anlaşması kapsamında verilen mevcut taahhüt emisyonların 2030 yılında 929 milyon tona kadar çıkmasına izin veriyor. Hükümetin kömürden çıkma yönünde bir beyanının olmaması da 2053 hedefinin gerçekliği konusunda şüphe yaratıyor. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamasıyla resmiyet kazanan ulusal katkı beyanı, 2030 yılında emisyonların 929 milyon tonun altında kalmasını şart koşuyor. 2019 verilerine göre Türkiye’nin toplam seragazı emisyonu 506 milyon ton karbondioksit eşdeğeri. Eğer 2030’a kadar emisyon artışı sürer ve toplam emisyonlar 900 milyon ton civarına ulaşırsa, bu sefer de Türkiye’nin “net sıfır emisyon” hedefine ulaşması için kalan 23 yıl içinde seragazı emisyonlarını 800 milyon ton civarında azaltması gerekecek. 2019 sonunda Türkiye’nin toplam seragazı emisyonu 506 milyon ton, yutak kapasitesi ise 84 milyon tondu. Yutaklar hesaba katıldığında Türkiye’nin net seragazı emisyonu 422 milyon ton oluyor. Türkiye’nin yutak alanlarının tuttuğu emisyon miktarının 2015 ve 2017 yıllarında 100 milyon tona çıktığı düşünülerek, 2053’te yutak kapasitesinin 100 milyon ton olacağı kabul edilse bile önümüzdeki 30 yılda 400 milyon tondan fazla emisyon azaltımı yapılmak zorunda. Türkiye’nin 1990 yılı toplam emisyon miktarı 220 milyon tondu. “Yutak kapasitesinin 100 milyon tona çıktığını ve bugünden sonra emisyon artışı olmayacağını varsaysak bile, toplam emisyonun 506 milyon tondan 100 milyon tona inmesi, yani yüzde 80 oranında azalması gerekecek” diyen Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, “Paris beyanı eğer gerçek bir hesaba dayanıyor ve emisyon artışının devam etmesi bekleniyorsa 2053 hedefini yakalamak daha da zorlaşacak. Artış sürdükçe azaltmak daha da zorlaşacak. 2053 net sıfır hedefi, hangi çalışmaya, rapora dayanıyor bilmiyoruz. Bu hedefi ciddiye alacaksak vakit geçirmeden kömürden çıkış takvimi belirlemeli, kara ve havayoluna dayalı ulaşım politikalarına son vermeli, nükleer enerjiye harcanan kaynakları yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine aktarmalıyız. Yoksa ‘net sıfır’ hedefi birkaç yıl içinde ‘net hayal’ hedefine dönüşür ve unutulur.” yorumunu yaptı.
Inevitable Policy Response (IPR) programının bir parçası olarak, BM tarafından desteklenen Principles for Responsible Investment (Sorumlu Yatırım İlkeleri, PRI), 2025'ten önce hızlandırılmış iklim politikasına ilişkin yeni ve önemli bir tahmin yayınlıyor. Politika yapıcıların önemli ama gerçekçi politika eylemiyle mevcut ulusal karbondan arındırma planlarını geliştirmeleri durumunda, Paris Anlaşması’nın, küresel ısınmanın 2°C'nin oldukça altında sınırlandırılması hedefine ulaşmanın mümkün olduğunu gösteriyor. COP 26'ya kadar olan süreçte, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel eylem yeterli olmaktan uzak. Ancak, olası politika gelişmelerine ilişkin önemli öngörülerde bulunan ve reel ekonomi üzerindeki etkisini değerlendiren yeni küresel IPR Tahmini Politika Senaryosu (FPS), iklim politikasında 2025 yılına kadar önemli bir ivmelenmenin muhtemel olduğunu tespit ediyor. Ancak tam sonuçlar elde edilmeden önce bir gecikme yaşanıyor. Mutlak CO2 emisyonlarının, emisyonların %16 oranında arttığı son on yılın aksine, ülkelerin mevcut Ulusal Katkı Beyanı (NDC) taahhütlerine paralel olarak 2030 yılına kadar ancak hafifçe düşeceği tahmin edilmekte. Emisyonlar 2020'lerin ortalarında zirve yapıyor ve ardından 2025 sonrası politika uygulamalarının yürürlüğe girmesi ve daha eski, fosil teknolojilerin yerini temiz alternatifler almasıyla birlikte 2030'da azaltım oranında bir bükülme noktasına ulaşılıyor ve bu da baskın olmaya başlıyor. İklim senaryolarında genellikle göz ardı edilen gıda ve toprak sistemlerindeki hızlı değişiklikler de kritik bir rol oynuyor. Gıda üretimindeki büyük değişimler, dünyanın 2030'da et tüketiminde zirveye ulaşması ve Doğa Temelli Çözümlerin (NBS) hızlanmasıyla 30 yıl içinde arazi kullanımının net bir karbon yutağı haline geleceğini gösteriyor.