Fransa tarihinin en düşük katılımlı seçimleri: “Bu, ciddi bir demokratik kriz”

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel; Fransa, Peru ve Etiyopya’daki seçim sonuçlarını yorumladı. 

Ahmet İnsel, bu haftaki programına Fransa’daki seçimleri gündemine alarak başladı. İnsel, Fransa’da 1982 Ademi-i Merkeziyet yasasından beri dört idari aşamanın olduğunu, bunların en altında belediyelerin, onun üstünde İl Genel Meclislerinin, sonra Bölge Genel Meclisinin, en son aşama olarak da parlamentonun yer aldığını hatırlatarak bunlardan İl Genel Meclisi ve Bölge Genel Meclisi seçimlerinin birinci ve ikinci turlarının birer hafta ara ile yapıldığını ve birinci tur seçimlerine katılımın %32-33, ikinci tur seçimlerine katılımın da %35 civarında olması bakımından Fransa tarihinin en düşük katılımlı seçimleri olduğunu aktardı. Bunun ciddi bir demokratik kriz olduğunu, COVID-19 salgını gerekçe gösterilse de salgının başkaca faaliyetleri etkilemediğini ifade eden İnsel; “Ciddi biçimde Fransa’da son 20 yılda bu iki ara idari katmanla ilgili seçimlerde katılım düşmesi var. Bu katılım düşmesini zaman içinde bir eğri olarak ele aldığımızda işin sürekliliği ve yapısal sorunu ortaya çıkıyor” dedi. 

Fransa’da 2004 yılında İl Genel Meclisi seçimlerine katılımın %66 olduğu, 2008’de bu oranın %55, 2011’de %44, 2015’te %50 olduğu ve 2021’de de %35’lere kadar düştüğü, Cumhurbaşkanlığı ve belediye seçimlerine katılımın ise %80 civarında olması bakımından Fransa halkının bu seçimleri daha çok önemsediği, İl Genel Meclisi ve Bölge Genel Meclisi seçimlerinin önemsenmemesinin ise halkın bu idari katmanların işlevleri konusunda yeterince açık bilgi sahibi olmaması ile alakalı olduğu aktarıldı. Fransa’nın bu idari yapılanmasının anlaşılmasının ciddi bir idare hukuku bilgisi gerektirmesi ve karmaşık olması nedeniyle, halkın kimden neyin hesabını soracağı konusunda bir belirsizlik içinde kaldığı; bu durumda da doğrudan temas halinde olduğu belediye, parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden makro siyasete dahil olmaya yöneldiği; bunun adem-i merkeziyetçi yapılanmanın fazla katmanlı olmasından da kaynaklandığı; bu katılım düşüklüğünün, aşırı sağ Ulusal Birleşme Partisi’nin oylarını arttırması ile sonuçlanacağı endişesini doğurmuş olmasına rağmen Ulusal Cephe’nin 12 bölgenin hiçbirinde bölge seçimlerini kazanamadığı hatta birçok yerde ikinci turda oylarının düştüğü ifade edildi. 

Hemen hemen her bölgede, süregelen parti ve bölge başkanlarının seçimleri kazandığını, bu anlamda bu seçimler bakımından bir istikrarın söz konusu olduğunu, bu istikrarın da yaşlı nüfusça daha çok talep edildiğini aktaran İnsel; bu durumun Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un planlarına uymadığını, “Macron’un ‘yeni durum’ diye tanımladığı şey içi biraz boş bir balon olarak ortaya çıktı” diyerek ifade etti. Seçmenlerin Macron’un beklediğinin aksine daha önceki seçmen eğilimlerini devam ettirerek Macron’un öngörülerine aykırı davrandıkları, Macron’un partisinin seçimlerde Ulusal Cephe’den bile geri kaldığı, bu seçmen davranışının da Macron’un partisinin bir yerel dayanağı olmayıp bir kişi partisi olmasından kaynaklandığı aktarıldı. Ayrıca ek olarak Marine Le Pen’in sistem karşıtı söylemlerinin bumerang etkisi ile kendi oylarını da düşürdüğü çünkü seçmenlerin bu söylemden hareketle oy kullanmamaya yöneldiği, kamuoyu yoklamasına katılan seçmenlerin Marine Le Pen’e oy verme eğiliminde olduklarını ifade etmesine rağmen oy kullanmamalarının da Marine Le Pen’in seçim öngörüsü bakımından büyük açmazlara yol açtığı aktarıldı. 

İkinci bir gündem olarak Peru’daki seçimlere ilişkin son gelişmelerle devam eden İnsel, son durumda 51 yaşındaki eski ilkokul öğretmeni Pedro Castillo’nun oyların % 50,13’sini, Keiko Fujimori’nin ise oyların %49,87’ni aldığını, iki lider arasındaki oy farkının Pedro Castillo lehine 44 bin 100 olduğunu, Fujimori’nin itirazda bulunduğunu, takriben 200 bin oy pusulasının iptal edilmesi gerektiğini savunduğunu ancak dört hakimden oluşan  Seçim Ulusal Jürisi’nin şimdilik itirazların önemli bir kısmını reddettiğini anlattı. Amerika Devletleri Kuruluşu’nca seçimlerde herhangi bir hilenin olmadığı tespitinin paylaşıldığını ancak Fujimori’nin biraz da Donald Trump’ın stratejisini izleyerek itirazlarında ısrar ettiğini aktararak “Galiba seçimleri kaybeden popülist ya da otoriter liderler bu Donald Trump yöntemine bundan sonra giderek daha çok başvuracaklar gibi gözüküyor”dedi. 

24 Haziran’da Seçim Ulusal Jürisi’nin dört hakiminden birinin, Fujimori’nin gündeme getirdiği 10 iptal talebini reddederken tarafsız davranmadıklarından hareketle istifa ettiği, Seçim Ulusal Jürisi’nin ise hakimlerin seçim sayımı devam ederken istifa etme hakkının olmadığı gerekçesiyle bunu seçim sonuçlarını geciktirmeye yönelik bir hamle olarak nitelendirdiği ve hızla yerine yedek hakim ataması yaptığı aktarıldı. Peru’yu yıkıma sürükleyecek olduğu iddiasıyla Pedro Castillo’nun başkanlığının kabul edilemez olduğunu, seçimde hile olduğunu duyuran emekli general ve subayların geçtiğimiz günlerde orduya yaptığı ‘seçimleri tanımama’ çağrısının pek yankı uyandırmadığı da eklendi. Diğer taraftan 25 Haziran’da, 2011 ve 2016 yıllarındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olan Fernando Olivera tarafından şu anda hapishanede olan Keiko Fujimori’nin babasının sağ kolu istihbaratçısı Vladimiro Montesinos ile hakimlere seçim sürecinde baskı yapılmasına ilişkin talimatlarını içeren telefon kayıtlarının yayınlandığı da aktarıldı. Son olarak, seçim sonuçlarının bu hafta içinde açıklanmasının beklendiğini, hem Pedro Castillo taraftarlarının hem de Fujimori taraftarlarının Lima’da pazar günü kalabalık gösteriler yaptığını ancak herhangi bir çatışmanın olmadığı ifade eden İnsel, “Bölgesel olarak, coğrafi olarak, sınıfsal olarak tamamen ikiye bölünmüş bir ülke var” dedi. 

Son olarak Etiyopya’yı gündemine alan İnsel, Etiyopya’yı 2018’e kadar 25 yıl boyunca demir yumruk ile Etiyopya Halkının Devrimci Demokratik Cephesi’nin yönettiğini, bu cephe içinde de baskın gücün Tigray Halk Kurtuluş Cephesi olduğunu, 2010 ve 2015’te Etiyopya Halkının Devrimci Demokratik Cephesi’nin seçimlerde parlamentonun %100’nü aldığını, 2018’de ise seçimlerde demokratikleşme vaatleri ile Abiy Ahmed’in gündeme geldiğini ve bu vaatlerini de yerine getirdiğini anlattı. Abiy Ahmed’in kurduğu Refah Partisi’nin Kasım 2020’de kuzeyde federal orduyu harekete geçirdiğini ve Tigray bölgesindeki Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nden ayrılan ve barışı reddeden ayrılıkçı silahlı güçlere karşı bir hareket başlattığını söyleyen İnsel, ordunun Tigray’in başkentini ele geçirdiklerini hatırlattı. Geçtiğimiz haftalarda Etiyopya’da yapılan seçimlerde, Tigray bölgesinde seçim yapılamadığı, 50 milyon kişinin seçime kaydolması beklenirken 37 milyon kişinin kaydolduğu, Tigray’deki durum nedeniyle civar bölgelerde de seçimlerin yapılamadığı ve toplamda 547 seçim bölgesinin 150’sinde seçim yapılamadığı konuşuldu. Federal Ordu’nun Tigray bölgesinde ciddi insan hakları ihlallerinde bulunduğu, Tigray’de güçlerin direnmeye başladığı, civardaki bir kasabanın pazar yerine Federal Ordu tarafından yapılan bir hava saldırısında 64 kişinin öldüğü ve 180 kişinin yaralandığı, ordunun buna karşılık ölenlerin sivil değil Tigrayli savaşçılar olduğunu iddia ettiği aktarıldı. İnsel, son iki günde büyük değişiklik olduğunu, Tigrayli direnişçilerin karşı saldırıya geçtiğini ve pazar akşamı başkenti ele geçirdiklerini, bütün resmi görevli ve bürokratların başkent Mekeley’den kaçtığını ve pazartesi akşamı Abiy Ahmed’in Tigray’de tek taraflı ateşkes ilan etmek zorunda kaldığını aktardı. İnsel; “Tek taraflı ateşkes Abiy Ahmed’in büyük bir başarısızlığı, seçimler ortada kalmış durumda, Nobel Barış Ödülü’nün biraz acele bir şekilde mi Abiy Ahmed’e verildiği sorusu da herkesin aklında” diyerek gündemi noktaladı. 

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Merve Avdan’a teşekkür ederiz.)