Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.
(28 Haziran 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ali Bilge: Merhaba Feryal!
ÖM: Evet, her zaman olduğu gibi gittikçe daha yoğunlaşan bir hafta ve korkunç sıcak dalgaları, kuraklık uyarı Türkiye için de dahil muazzam yoğun bir haftaya girdik, bir yandan pandemi yeni şey devam ediyor, bir yandan da Kanal İstanbul tartışmaları, vs. Nereden başlayalım? Bir de yolsuzluk davaları, Sezgin Baran Korkmaz meseleleri var.
AB: Gerçekten biraz önce gördüm, yeni bir Birleşmiş Milletler iklim raporu açıklanmış.
ÖM: Evet.
AB: Rapor, “kıyamet yakın” diyor, “sıcaklar feci!” Siz bana dün söylediniz, Sibirya 47 dereceye çıkmış.
ÖM: Ben eksik söylemişim Ali Bey, 48 dereceymiş!
AB: Bana öyle geliyor ki; bir gün, biz canlı yayındayken gezegen bitecek, yani öylesine yakın bu felaket, bu kıyamet! Böyle bir duruma de şahit olma ihtimalimiz çok uzak değil. Tüm göstergeler hızla böyle bir sona yaklaştığımızı gösteriyor. Peki; gezegen sona yaklaşırken Türkiye’nin dosyasında neler var? Öne çıkan başlıklara bakalım. Ülkeyi yurt dışında zor durumda bırakan İran ambargosunun delinmesi, Reza Zarrab para operasyonu var, bu işte kullanılan kamu bankası olan Halkbank davası var. Biraz sonra daha ayrıntılı değineceğimiz Sezgin Baran Korkmaz dosyasından/davasından bakalım daha neler çıkacak? Bu dosyanın ucu nerelere ulaşacak? Şu ana kadar görünenler inanılmaz bir tablo sunuyor.
Suriye savaşına silahla müdahil olan bir ülkeyiz. O ülkede işgalci olarak kabul ediliyoruz. Bulunduğumuz bölgede petrol ve silah ticareti yaptığımıza dair yurt içinden ve dışından açıklamalar var, suç örgütü lideri diye nitelendirilen Sedat Peker, IŞİD’le ticaret, para ve silah ilişkilerini gündeme getirdi. Türkiye dosyasının içinde başka neler var? Uyuşturucu ticaretiyle anılıyoruz, ‘narko devlet’ pozisyonuna artarak giriyoruz. Venezüella’dan, Kolombiya’dan limanlarımıza ulaşan uyuşturuculardan söz ediyoruz. BM’nin geçen gün bir raporu açıklandı, uyuşturucuyla ilgili 2019 verilerini kapsıyor. Dünyada ikinciyiz, birinci İran, hatta eroin ve kokainde birinciyiz. Raporda Türkiye’nin içinde bulunduğu uyuşturucu trafiğine ilişkin çok detaylı bilgiler bulunuyor. Türkiye’de dikkatlerden kaçan bir durum var, son yıllarda dünyada haşhaş üretiminde alan genişlemesi olmuş, buna en büyük katkıda Türkiye’den olmuş. Ülkemiz bir önceki yıla göre yüzde 90 artış gerçekleştirmiş durumdaymış, dünyanın en büyük, morfince zengin konsantre haşhaş kapsül stokunu bulundurmaktaymış. Ülkemiz hali hazırda Avustralya ve Fransa ile birlikte dünya morfin ihtiyacını yüzde 88'ini karşılamaktaymış. Bu ilginç ve önemli, bunu da derkenar edelim. Bu konuda Prof. Sevil Atasoy’un açıklamaları bulunuyor.
Kirli ve kara para aklayan bir devlet olma algımız büyüyor, Türkiye dosyasında önemli bir başlık, kara ve kirli para aklama iddiaları. Dosyamızda buluna bir diğer konu, özel askeri şirket aracılığıyla, sınır ötesinde Libya ve Suriye’de operasyon yapmak.
Marmara denizini bitirmekte önemli bir başlık ve dosyamıza girmiş durumda, bana göre Marmara denizini bitirmek insanlığa karşı işlenen bir suç. Bu büyüklükte bir denizi bitirmek de bize nail oldu. Buna Kanal İstanbul’u eklemek lazım. Biraz önce siz söylediniz, ibret-i alem açıklama var cumhurbaşkanının tahkimle ilgili muhalefete söyledikleri “söke söke bunları alırlar!” dedi. Düyûn-ı Umûmiye’den bu yana böyle bir açıklama duymadım. Neler yaşadık, neler gördük, neler okuduk, rastlamadım doğrusu. Muhalefet diyor ki “Kanal İstanbul için yapılan mali yükümlülükleri ödemeyiz”, o da diyor ki, “uluslararası tahkim var, uluslararası sözleşme yapıyoruz, söke söke alırlar sizden!” Yani gerçekten inanılır gibi değil. Türkiye’nin dünyadaki dosyası çok kalabalık ve kabarık, yolsuzluklar diyarı bir ülke olarak anılmak çok rahatsız edici.
Günümüzün konusuna gelirsek, Reza Zarrab -İran ambargosu kadar önemli bu Sezgin Baran Korkmaz meselesi. Sezgin Baran Korkmaz, Reza Zarrab, Ekim Alptekin gibi isimler, bir anda Türkiye’nin gündemine giriyorlar, daha önceleri kimlerdir, ne yaptılar bilmiyoruz, nereden bu paraları kazandılar? Bunlar bilinmiyor. 2015 -2016 yıllarında bu isimler ortaya çıkmaya başlıyor. Biz de zaten o yıllarda Ekim Alptekin isminin farkına varmışız ve yayın yapmışız. Şimdi mesela Sezgin Baran Korkmaz ve diğerleri hakkında devletin içindeki bilgiler nelerdir? Sedat Peker’in açıklamasıyla, bilgiler ortaya saçıldı, kapısı bu şekilde aralandı. Bu adamlar bugünlere nasıl geldi? Kimler sürdü bu kişileri ortaya. SB Korkmaz, ABD’li Kingston biraderlerle ortaklık kuruyor, ABD vatandaşı Ermeni asıllı gangsterle ilişki kuruluyor. Bu kişiler Türkiye’de vatandaşlık hakkı alıyorlar. Neden neyin karşılığı bu vatandaşlıklar veriliyor? Kimler ellerinden tuttu bunların? Yani kim ‘yürü ya kulum’ dedi?
Sezgin Baran Korkmaz’a ilişkin açıklamalarda Ekim Alptekin ismi öne çıkıyor, 2017’de üç kez, bir kez de 2019’da yaptığımız programlarda bu isme dikkat çekmişiz, söz etmişiz. Neden söz etmişiz? Çünkü Amerikan basınında Trump’ın danışmanı olan general Flyyn le ilgili bir haber çıkıyordu. Flyyn ilgili haberler Rusya’nın ABD seçimlerine müdahil olması nedeniyle yapılıyordu. Rusya’nın Trump’ın lehine ABD seçimlerine müdahil olduğu iddiaları ortalığı sarmıştı, Flyyn de Trump danışmanı olarak Rusya’nın ABD’deki büyükelçisi ile görüşmüştü. Flyyn’de, bu süreci izleyen FBI’ya takılmıştı, FBI’ya takılınca Flyyn’in diğer ilişkileri de ortaya çıkmıştı.
2016 yılı seçim kampanyası adaylık süreçleri devam ederken, Türkiye’de 15 Temmuz darbe teşebbüsü oldu. Darbe teşebbüsünün hemen akabinde SBK ve Ekim Alptekin gibi isimlere sıkça rastlamaya başlıyoruz. Darbe teşebbüsünden hemen sonra, Türkiye’nin seçimlerde desteklediği Trump’ın ekibindeki Flyyn’in şirketi ile bir anlaşma imzalıyorlar. Bunları New Yorker dergisinde yayınlanan bir makaleden öğrendik, Nicholas Schmidle tarafından kaleme alınan bir yazı, Mart 2017 de yayınlandı, etraflıca bir yazı.
Ekim Alptekin ve Flyyn ilişkisi bu yazıda geçiyor, Bizde, bu yazıdan söz ettik programlarımızda. Önceleri Ekim Alptekin’in ismine magazinde rastlıyoruz, - magazinden aslında çok şey öğreniliyor bu tür durumlarda- Alptekin özel uçağı ile Mikonos adasına baklava, künefe getirtiyor, bu yansıyor magazine, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş ile evleniyor, nikah şahitlerinden birisi cemaatçi diye anılan Dişli ailesinden bir milletvekili, şu anda Hollanda’da büyükelçi Şaban Dişli.. Dişli AKP’nin ilk dönemlerinde yolsuzluktan dolayı partideki görevinden alınan/ayrılan bir isimdi. General olan kardeşi darbecilikten, cemaatçilikten halen hapiste. Bu yıllarda Ekim Alptekin çok önemli bir kuruluşun başına, Türk Amerikan İş Konseyinin başına getiriliyor. Türkiye Amerika ilişkilerinde önemli bir kurum, onun başkanı oluyor, ancak Alptekin’in 2015 öncesini ayrıntılı bilmiyoruz, o yıllarda hiç bilmiyoruz, ne hikmetse küt diye bu isimler bir anda ortaya çıkıyor.
Alptekin, general Flyyn’le Türkiye devleti adına bazı gizli ilişkilere giriyor. Bugün edinilen bilgilere göre anlaşılıyor ki geçmişte cemaatle de ilişkileri olan bir kişi. 15 Temmuz’ la pek çok kişide olduğu gibi bu ilişkiler sıfırlanıyor. 15 Temmuz’dan sonra iktidar tarafından cemaat liderinin Türkiye’ye getirilmesine ilişkin Trump’ın danışmanı olan, aynı zamanda bir lobi şirketi sahibi olan emekli general Flyyn, eski CIA Başkanı James Woolsey, Ekim Alptekin ve ortağı İranlı iş adamı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden de iki bakan, Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ve Berat Albayrak, galiba bir eski FBI görevlisi birlikte toplantılar yapılıyor, paralar veriliyor, anlaşmalar imzalanıyor. Nicholas Schmidle yazısında bunlardan söz ediyor. Sonuçta bu isimler FBI’ın izlemesine takılıyor. ABD’de şöyle bir şey var. Meseleyle biraz Amerikan hukuk sistemi üzerinden bakmaya çalıştım. ABD’de ‘grand jüri’ diye bir kurum var.
ÖM: Büyük jüri.
AB: Bunlar gizli kararlar alabiliyorlar, aldıkları karaları senelerce de bekletebiliyorlar. ‘Grand jüri’ şöyle, bir anlamda sanığı da korumak içinde geliştirilen bir sistem, sistem, savcıya direkt dava açmaya izin vermiyor. Savcı soruşturma dosyasını getiriyor, büyük jüri, ön jüri, -ne deseniz deyin- “delillerim bunlar, kanıtlarım bunlar” diyor, büyük jüride “evet senin bulguların delillerin doğru şeyler, bizi inandırdın devam et” diyor, bunlardan sanığın, takip edilen kişilerin haberleri olmuyor. Bir anlamda savcıya da rahat çalışma izni, imkânı tanınıyor. ‘grand jüri’ pek çok olayda karşımıza çıkıyor, federal bir kanun ama halen 27 eyalette uygulanıyor.
Biliyorsunuz Peker’in SBK ve diğerlerine ilişkin yaptığı açıklamalarda ileri sürdüğü iddialara ilişkin Türkiye’den bir dava / soruşturma açılmadı, ABD’de açıldı, Utah savcısı soruşturma açtı. Yani oradan bir ses geldi. Elbette uzun yıllardır, belli ki bu ilişkiler, bu yapı, ‘grand jüri’ onayıyla savcılık ve FBI soruşturması içindeler, sonuçta sanık konumuna gelecek insanlar, geçen bu sürede anlaşılan yeni deliller de yaratmışlar.
İşte bizde programlarda bu süreci takip ettik, sonuçta Flyyn Trump iktidara geldikten 24 gün sonra görevden alındı, Beyaz Saray güvenlik danışmanıydı ve sonrasında yargılanmaya başladı, yargıdayken pazarlığa girdi. Amerikan sisteminde pazarlık sitemi var, suçlamaları kabul edip olayları doğrulamak karşılığında cezan iniyor. Reza Zarrap gibi, muhtemel Sezgin Baran Korkmaz gibi. Flyyn de pazarlığa girdi, dedi ki “Rusya’ya ilişkin bilgiler bunlar, Türkiye’ye ilişkin bilgiler bunlar. Ancak pazarlık da Türkiye’ye ilişkin iddialar yerine Rusya ile ilgili iddialar öne çıkarıldı. Flyyn Rusya iddialarını kabul etti, Türkiye meselesi ikincil bir unsur oldu sanki, savcı o pazarlık sonucunda Türkiye ‘ye daha örtük suçlamada bulundu. Belli ki büyük konuya önem verildi, Türkiye meselesi o pazarlığın ürünü oldu.
Şimdi bütün bunlara baktığımızda dünya alemin bunlardan haberi olduğunu anlıyoruz. Reza Zarrab’la birlikte milyarlarca dolarla, Türkiye siyasileri ve Türkiye bankaları ile İran ambargosu delinmesi operasyonundan ve yolsuzluklardan haberleri olduğu gibi, ha bu arada unutmadan söyleyeyim, nasıl Reza Zarrab davasında Halk Bank kullanılmıştı, Sezgin Baran Korkmaz kara para aklama işinde de yine devlet bankaları, Halkbank ve Ziraat kullanılmış.
ÖM: Ne kullanılmış pardon?
AB: SBK’nin kara para aklama işlerinde de kamu bankalarının kullanıldığı iddia ediliyor. Kamu bankaları bilançolarının ne durumda olduğu biliniyor, bu gelişmeler kamu bankalarının geleceğini daha da zor duruma sokabilir, şu anda zaten kamu bankaları sürünüyor, çok zor durumdalar, görünen hesaplar ve karlılık böyle gösteriyor, üstelik birisinin üzerinde 20 milyar dolarlık bir ceza lafı dolaşıyor. Uluslararası finansal sistemin dışına çıkma ihtimali bulunuyor, anlaşılan buna şimdi Ziraat da eklenmiş durumda.
Türk Amerikan İş Konseyi’nin başkanlığına bir anda Ekin Alptekin getiriliyor ve kişiyi bilmiyoruz daha önce neydi, ne yapıyordu, nerelerden geldi? Sadece magazinden takip ettiğimiz bilgiler var. Bu kurumda da bir evvelki başkan Ferit Şahenk, Ekim Alptekin’den sonraki başkan Mehmet Ali Yalçındağ. Yalçındağ figürü de önemli, Doğan grubunun iktidarla olan ilişkileri nedeniyle önemli, Doğan grubu aynı zamanda Trump’ın ortağı. Daha önceki programlarda dile getirmiştim, Trump’ın Türkiye’deki yatırımlarını, bu yatırımdan elde ettiği karlar nedir, ne zaman, ne şekilde transfer edildi, vergi ödedi mi? İzmir’de de bir mobilya fabrikasına ortak olduğunu biliyoruz, şirket bütün Trump tower’ların içini yapıyor, ne oldu, ne durumda bu hisseler? Neyse onları şimdilik bir tarafa bırakalım.
Aslında bu konularda konuşması gereken bilgi sahibi olan çok insan olduğu anlaşılıyor. Bunlardan biri Nahum kardeşler, Nahum kardeşler ve babaları Koç grubuyla anılan bir ailedir. Ayrıca bir de İnan Kıraç bey, diğerleri Türk Amerikan İş Konsey başkanlarının bugünkü ve bir evvelki başkanları, herhalde Ekim Alptekin’i çok önemli bir iş adamı olarak gördükleri için konseye aldılar, başkan olması ve ayrılması süreçlerini izlediler, bizden daha fazla bilgi sahibi olmaları lazım. Ekim Alptekin halen Türk Amerikan İş Konseyi yönetim kurulu üyesi gözüküyor. Dolayısıyla burada konuşması gereken iş dünyasından çok önemli isimler var, eminim TUSİAD çevresinden bu süreçleri daha iyi bilen insanlar bulunuyor.
Yanlış anlaşılmasın aşağılamak için söylemediğim çok açık, ayakkabı boyacılığından gelen bir insanın, edindiğim bilgiye göre bir lokantanın garsonluğunu da yapmış, aslında bir emekçi konumundaki bir insanın, bir anda milyar dolarlar içerisinde bir pozisyon alması, kara para aklama trafiği içerisinde aktör rolü oynaması hakkında, iş dünyasının ve Türkiye’yi yönetenlerin bilgi sahibi olduğu aşikar. Bilgi sahibi olması gereken kişi ve kuruluşlardan, istihbarat kurumlarından, devletin yasal kurumlarından herhangi açıklamanın olmaması, aynı zamanda herhangi bir soruşturmanın söz konusu olmaması sonucunda, sadece yurt dışındaki dinamikler üzerinden bu meseleyi anlamaya çalışıyoruz.
Türkiye’de yakın dönem bilinmezliklerinin kapı aralığı maalesef yurt dışındaki davalar sayesinde oluyor. Çünkü bu konuda doğru dürüst bir filtrasyon olmuyor, medya çalışması da olmuyor. Çünkü medya bu isimleri, bu yapıyı muktedir kılan bir pozisyonda oluyor. Maalesef bizde hem muhalefetin hem muhalif basının da ortaya koyduğu performans da oldukça zayıf.
Medyanın 1970’ler, 80’ler, 90’lar da ki performansına, örneğin Susurluk sürecindeki performansına göre çok düşük. Muhalefet ve muhalif basın, meselenin hukuki yönleriyle, kriminal yönleriyle, devlet ilişkileriyle daha kapsamlı ortaya koyabilirdi. Muhalefet eğer bir işte ittifak sürecini sağlamlaştırmak istiyorsa, çok feci bir durum ama muhalefet için inanılmaz bir imkan, ittifak bu konularda birlikte hareket etmek için vardır, ittifak modellemesi bu sorunlar üzerinden yapılmalıdır, ki bu konular muhalif partilerin ortak masa geliştirmesi gereken konulardır. Madem Türkiye’de devleti yöneten iktidarın bir açıklaması yok, muhalefetin yolsuzluk araştırmalarını ittifak performansı üzerinden sürdürmesi gerekir.
Bunun dışında da AKP’ye çok yakın olmuş, AKP’nin içinden çıkan hareketlerin bu konulardaki bildiklerini ortaya koymaları lazım. Geçen gün Ali Babacan’ın bir açıklaması dün galiba gözüme çarptı “Türkiye uyuşturucu cenneti oldu” diyor. İyi de bu durum 1-2 yıl içinde olmadı, dolayısıyla bu konuda birlikte hareket edilmesi gerekiyor. Eğer demokrasiye ulaşmak istiyorsak bu tür konular başta olmak üzere dış politika, içi politika kriminal olaylar, skandallar, yolsuzluklar gibi konularda birlikte hareket eden mekanizmalara sahip olması lazım. Ben böyle çıkış yolu olabileceğini düşünüyorum. İsterseniz bu aşamada bir soluk vereyim.
ÖM: Lütfen, ben de bir ekleme yapayım izninizle, yani Gazete Duvar’da bu sözünü etiğiniz konuları işleyen Ümit Kıvanç gazeteci, yazar ve…
AB: Evet çok kıymetli bir gazeteci arkadaş.
ÖM: Evet, film yapımcısı, aktivist olduğunu biliyoruz, onun ilginç bir şeyi var ‘Marifetli Bay ile Büyükbaba’ diye bir yazısı var 28 Haziran Pazartesi tarihli. Burada şeyi söylüyor çok Sezgin Baran Korkmaz ile ilişkilerinin seyrini henüz tam öğrenemediğimiz ancak Ankara adına ABD lobi ve propaganda ilişkileri yürüttüğünü bildiğimiz Ekim Alptekin sizin de üzerinde durduğunuz. Güya kendi şirketi adına gerçekte Ankara adına 600 bin dolara anlaştığı emekli general Flyyn’e sözde araştırma vs. gerçekte lobi işleri için ilk taksit 200 bin doları ödedikten 10 gün sonra 19 Eylül 2016’da yani bundan tam 5 sene önce bir toplantı düzenledi. Habere göre “Manhatten’daki Essex otelde bir araya gelen heyet fazlasıyla ilgi çekiciydi. Katılanlar TC dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, o sırada enerji bakanı olan damat Berat Albayrak, emekli general Michael Flyyn, Flyyn’in şirketi Flyyn Intel Group yönetim kurulu başkanı Bican Han, Irak’ta Flin’le yakın mesai yapmış eski FBI ajanı Brian Mc Coly ve şimdi iddianamedeki büyükbaba olduğu ileri sürülen yani Sezgin Baran Korkmaz iddianamesinde büyük baba adı geçiyor sık sık, onun olduğu ileri sürülen eski CIA direktörü James Woolsy var ve habere göre toplantıda konu başka bir devletin resmi yetkililerinin de orada bulunduğu gözönüne alınırsa alışılmadık olduğu kadar çarpıcıydı. Madem Washington Gülen’i iade etmiyor, Ankara’nın yolladığı dosyaları somut delilsiz buluyor, sınırdışı etme kararı için yetersiz görüyordu. O halde meseleyi yasalara falan takılmadan halletmenin yolu bulunmalıydı. Türk tarafı ‘Gülen’i buradan nasıl gizlice kaçırırız, onu konuşalım’ havasındaydınız. Ancak eski CIA başkanı işin nasıl hepsinin başını büyük derde sokacak bir rezalete varabileceğini sezince Türk tarafının kapıldığı hayalden ibaret planı kurulamadan dağıttı” diyor. Çok ayrıntılı birtakım bilgilere ulaşmış...
AB: O dönemde şöyle bir fikre kapılıyorlar, Gülen’i bir şekilde Türkiye’ye getirmek. Çünkü içeride iktidar açısından büyük bir artıya yol açacak. Artı yazacak. Bunun için her yol deneniyor. Ayrıca ABD seçimlerinde Rusya ile birlikte Trump destekleniyor. Trump’ın en önemli adamı Flyyn de adamımız zaten! tümüyle Trump’a yatırım yapmışlardı. Sonuçta bütün bu süreçler izlenirken davalar devam ederken ABD yönetimi değişti, hiç anlaşmadığımız yeni yönetimle deve dişi gibi sorunlarla baş başa kaldık. Biden yönetimiyle yapılan son görüşme de anladığım bir zaman tanındı. Muhtemelen sonraki gelişmeler için Türkiye’nin ne yapacağı bekleniyor.
SBK dosyası ikinci bir Reza Zarrab dosyası olabilir. Bu ilişkiler ağı bu mevzular aslında bizim radarımıza Nicholas Schmidle makalesi ile girdi, hemen öncesinde de Sol portalde de bazı değerlendirmeler yer aldı. Şimdi medya olarak bunları takip etmek durumundayız, Türkiye’nin içinde bulunduğu acı durumları. Türkiye hasta bir ülke, yoğun bakımda bir ülke, böyle devam ederse de korkarım yılları sayılı bir ülke. Düşünün tüm bu feci gelişmelerTürkiye eksi döviz rezervlerindeyken yaşanıyor.
Amerika’daki yapılan dünya adalet projesine göre hukukun üstünlüğü sıralamasında Türkiye 2015 yılında 46 puanla 80.sırada, Meksika ile Özbekistan arasında bir yerde. 2016 yılında 43 puanla 99.sırada Myanmar’la Kenya arasında. Gelelim 2020 yılına, 43 puanla 107.sırada Mali ile Nijerya arasında. 5 yıl içinde 80.sıradan 27 sıra geriye 107.sıraya gelmiş.
Şimdi böyle bir ülkedeyiz, böyle bir ülke eksi döviz rezervlerinde bulunuyor. Bir de ekonomiden bir iki rakam vereyim, artık ekonomik veriler yerine ekonomide müsilaj göstergeleri demeye başladım.
Hazine borç stoku Aralık 2002, 243 milyar TL. Aralık 2011, yani 9 yıl sonra 519 milyar TL. 7 yıl sonra Aralık 2018 1.067 milyar TL. Şimdi burada dikkatinizi çekiyorum, 29 ay sonra Aralık 2018’den Mayıs 2021’e hazine borç stoku 2.001 milyar TL. Sadece 29 ay sonra, özetle tek adam rejiminin Türkiye’yi getirdiği hazine borç stoku budur, manzara budur. Bunun 843,5 milyar TL cinsi, 1,157 milyar döviz cinsi borçlardır. Böyle bir tabloda yaşıyoruz. Buna karşın Türkiye’nin asal meseleleri maalesef, Sezgin Baran Korkmaz, Reza Zahrap, Ekim Alptekin gibi isimler, derin devlet ve mafya manzaraları, yığınla kriminal dosya Türkiye’nin gündemini oluşturuyor. Bu arada bu listeye Kanal İstanbul’da ekleniyor, süremiz sanıyorum bitiyor.
ÖM: Evet.
AB: Son olarak hepimizin aklına mukayyet olması gerektiği dileğimi sunuyorum. Çok zor bir dönemden geçiyoruz, şimdilik bunları ifade edeyim.
ÖM: Evet, polis de doğrudan doğruya artık sokakta saldırmaya ve gazetecileri de öldürme raddesine gelmeye başladı. Ciddi bir şey var, yani birazdan belki bir iki kelimeyle bahsetme fırsatı bulabiliriz. Onur Günü dolayısıyla yapılan toplantıyı izlemekte olan bir gazetecinin polis tıpkı ABD’de siyahlara olduğu gibi ensesine basarak az kalsın ölüme mahkum ediyordu. Böyle bir acayip durumun içindeyiz yani.
AB: Ekonomi haberlerinde swap haberleri manşete çıkıyor, şu şu ülkelerle swap ilişkimiz var, bununla öğünüyorlar, borç takasına muhtaç olmuş, swap dilencisi bir ülke haline geldik. O ülkeye gidiyoruz” bize swap, swap yapalım sizinle”, bu halde Türkiye. 226 milyar Dolar döviz tevdiatı olmuş ülkenin, insanlar kendi paralarına güvenmedikleri için. Neyse pek çok konu var ama burada keselim.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
AB: Bize ayrılan süre sanıyorum doldu.
ÖM: Doldu evet, doldu süremiz. Biraz geç başlamıştık ama biraz da taştık zaten. Peki Ali bey çok teşekkürler.
AB: Hoşça kalın!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
AB: İyi yayınlar.