El Salvador, büyük bir popülist otoriter yönetime doğru savruluyor

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ahmet İnsel, Ufuk Turu’nda El Salvador’daki seçimleri yorumladı. 

Ahmet İnsel bu haftaki konuşmasına, El Salvador’da 1 Mayıs günü yeni seçilen meclisin, ilk işlem olarak Anayasa Mahkemesi üyelerinin tümünü ve Başsavcıyı azlettiğini aktararak başladı. 28 Şubat 2019’da yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilen Nayib Bukele merkezindeki Yeni Fikirler İttifakı’nın mecliste üçte iki çoğunluğa sahip olmasıyla meclisin yepyeni bir cephe kazandığını; o dönemdeki seçimlerden sonra yeni genç Başkan Nayib Bukele’nın vaad ettiği işlemlerden ilkini hemen gerçekleştirdiğini, en üst yargı kurumunun bütünüyle meclis çoğunluğu ve Başkanın atayacağı kişilerden oluşmasının önünü açtığını hatırlattı. İnsel; Nayib Bukele’nin, El Salvador’un Filistin’den Salvador’a göç etmiş zengin ailelerden birine mensup olduğunu, Salvador’da yaşanan uzun iç savaş sonrası arta kalan iki ana kutup siyasi parti örgütlenmesi olan Farabundo Martí Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Ulusalcı Cumhuriyet İttifakı taraflarından birinden siyasete giriş yapmış olduğunu ifade etti. Nayip Bukele’nin başlangıçta Farabundo Martí Partisi’nin Salvador Belediye Başkanı olarak görev yaptığını ancak sonrasında hızla sağa doğru kaymasıyla bu partiden ihraç edildiğini ve bunun devamında aşırı sağcılarla ittifak yaparak 2019 seçimlerini kazandığını aktardı. İç savaştan kalan örgüt yapılanmalarının daha sonra da faaliyetlerini devam ettirmelerinin sonucu olan ülkedeki yüksek suç oranlarına ve yolsuzluk problemlerine bir çözüm getireceği yönünde kendini halka sunduğunu aktardı. Ülkedeki yolsuzluk probleminin ciddiyetini “El Salvador’un son dört başkanından üçü yolsuzluk suçlamasıyla yargılandı. Bunlardan biri hapiste, diğeri yurtdışına kaçmış durumunda, diğerinin ise yargılaması devam etmekte” şeklinde ifade etti. Bukele’nin bu yolsuzluğa son verme üzerinden yaptığı 28 Şubat dönemindeki kampanyalarda ‘Halk bize bu kurumlarla pazarlık etme görevi vermedi, hepsi gidecek, istisnasız hepsini süpüreceğiz’ dediğini ancak yolsuzlukla mücadele adı altında kendi lehine başkaca yolsuzluk senaryolarının muhalif basında yer bulduğunu hatırlattı.  

İnsel ayrıca; “Bukele’nin 2019’daki seçimlerde kadınların yaşam tehlikesi altında bile kürtaj olmasının yasak olduğu bu koyu Katolik ülkede kadınlara kürtaj hakkı sağlayacağı da vaatler arasındaydı, bu sebeple o zaman kadın örgütlerinden de büyük destek almıştı. Ancak bu vaadini iki yıldır gerçekleştirmedi ve kadın örgütleri bu seçimde Bukele’yi desteklemeyeceklerini açıklamıştı” dedi. İnsel, Bukele’nin 2019’dan bu yana dikkate alınabilecek tek başarısının cinayet oranlarındaki azalma olabileceğini ifade etti. 2019’da 100.000 kişide 50 kişi olan Salvador’daki cinayet oranının, 2020’de 100.000 kişide 19 kişiye düştüğünü ve bunun da Bukele’nin seçimleri kazanmasında etkili olduğunu söyleyerek açıkladı. Bu azalmanın basın tarafından çetelerle anlaşma sonucu sağlandığı ifade edilmişse de, önümüzdeki süreçte ülkedeki bağımsız basının da baskı altına alınacağının öngörüldüğünü aktardı.

El Salvador’un 2019’da başkan seçildiği sırada mecliste partisi ve dolayısıyla milletvekili olmadığından halihazırda var olan bu kutup halindeki iki partiyle pazarlık ederek politika yürüttüğünü aktardı. Geçtiğimiz günlerdeki seçimde ise kendi partisi ve onun dahil olduğu Yeni Fikirler İttifakı’nın üçte iki çoğunluğu mecliste sağladığını, böylelikle yasama, yürütme ve yargının kontrolünü kazandığını ifade etti. Özellikle bu seçimde El Salvador’un gençler arasından büyük destek sağladığını belirtip; Başkan Bukele’nin bu üç erki elinde toplayacak olmasını, hem Avrupa Birliği Dış Temsilcisi, hem Amerika Devletleri Örgütü Temsilcisi, hem Amerika Kıtası Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü sorumlusu, El Salvador’un büyük bir popülist otoriter yönetime doğru savrulduğu yönünde yorumladı ve “Anayasa Mahkemesi üyelerinin azledilmesini şiddetle kınadı. Bunun üzerine Bukele de Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü Amerika Kıtası temsilcisini George Soros’un Açık Toplumu tarafından finance edilen bir hain olarak tanımladı” dedi. 

İkinci olarak Hindistan’daki ağır salgın gündeme alındı. Pandemide birinci dalga sırasında Hindistan’da iktidarda olan Milliyetçi Hindu Partisi Başkanı’nın epey başarılı olduğunu; ancak ikinci dalgada kontrolü tamamen kaybettiğini iletti. İnsel, ‘’Sadece dünkü resmi verilere göre 3400 kişinin öldüğü bildirildi.’’ dedi. Bu ortamdaki bölge seçimlerinde Milliyetçi Hindu Partisi Başkanı Narendra Modi’nin maske tedbirlerinin olmadığı koşullarda Batı Bengal’de seçim toplantıları düzenlediğini ama Batı Bengal’de seçimi oy oranlarını %30 düşürerek kaybettiğini söyledi. İnsel: ‘’Buna karşılık 2011’den beri iktidarda olan ve geçmişte Kongre Partisi’nden ayrılarak başka bir muhalif sol Kongre Partisi’nin başkanı olan Mamata Banerjee, oyların %48’ini alarak başarı gösterdi. Bu seçim; Narendre Modi’nin, Hindistan’ın bütününde hakimiyet kurma projesine ciddi bir darbe vurduğu şeklinde yorumlanıyor.’’ dedi. Batı Bengal’de Narendra Modi’nin ‘Tek Ulus, Tek Din’ sloganıyla yaptığı Müslüman karşıtı propagandaları işe yaramazken, Müslüman nüfusun nispeten daha az olduğu Assam’da seçimleri yeniden kazandığı, Güneyde ise bölgesel partileri yenemediği, Kerala’da Marksist ittifakın yeniden seçimleri kazandığı aktarıldı. İnsel; ‘’Dolayısıyla Narendra Modi, Ganj havzasındaki Hinduların partisi olmanın ötesine şu anda geçebilmiş değil, ama tabi iktidar onun elinde ve maalesef ağır bir popülist/otoriter/milliyetçi/dinci politika yürütmekte.’’ dedi. İnsel Hindistan için ayrıca; ‘’Hindistan şu anda hem aşı üreten, hem aşı ihraç eden ama kendi halkını da aşılayamayan bir durumda’’ diyerek durumun trajikliğine dikkat çekti ve Yeni Delhi’de ceset yakmaktan hava kirliliğinin ciddi oranda arttığını aktardı.

Başka bir gündem olarak, Birleşmiş Milletler öncülüğünde başlayan 5+1 formatındaki Kıbrıs görüşmelerinin ikili görüşmelerinin de çöktüğü aktarıldı. Bunun nedeni olarak da Çavuşoğlu tarafında getirilen önerilerin buna zemin oluşturduğunu, Türkiye’nin sürekli el yükselterek, federasyon krizini tamamen gündemden kaldırıp, iki devletin birleşmesinden oluşan ‘çok esnek konfederasyon’ önerisini gündeme getirdiğini aktardı. Cenevre görüşmelerinin Kıbrıs Türkleri bakımından önemli bir kazanım olarak görüldüğünü ama Türkiye’nin bu kazanımı pekiştirmek yerine eli iyice yükselterek Cenevre Görüşmeleri’nin çuvallamasına yol açtığını ifade etti. Kıbrıs’ta ciddi bir Türkiye tepkisinin oluştuğunu, Türkiye’nin baskıcı müdahalelerinin Kıbrıs Türklerini giderek daha çok Kıbrıslı yaptığını ancak yine Kıbrıslıların bunu radikal bir karşı çıkışa dönüştüremediğini aktardı. 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Merve Avdan’a teşekkür ederiz.)