“Libya’da asıl sorun orduyla alakalı”

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru programında Cengiz Aktar, Türkiye’nin insan hakları tutumu ve Libya’daki gelişmeleri yorumladı. 

Cengiz Aktar, 9-11 Mart tarihleri arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin toplanacağını ve bu toplantının gündem maddesinin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan ülkeler olduğunu belirterek sözlerine başladı.  

Avrupa Konseyi’nin Nisan 2017’den itibaren insan hakları ihlalleri ve genelde Avrupa normları ve değerlerine aykırı hareket etmesi nedeniyle Türkiye’yi izlemeye aldığını belirten Aktar,  İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan diğer ülkelerin Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Ermenistan, Moldavya, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna olduğunu söyledi.  Adı geçen ülkelerin hepsinin Sovyetler Birliği sonrası Avrupa konseyine üye olmuş ülkeler olduğunu belirten Aktar, 1949’da kurulan Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan Türkiye’nin demokrasisi zayıf olarak nitelenen bu ülkelerle birlikte anılıyor olmasının pek hoş bir durum olmadığını da sözlerine ekledi.   

Avrupa Konseyi’nin yeni genel sekreteri Marija Pejcinovic Buric’in ve insan haklarından sorumlu komiseri Dunja Mijatovic’in verdiği demeçlerde Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamadığını belirtiklerini söyleyen Aktar, işkenceyi önleme komitesinin raporlarında da Türkiye ile ilgili hiç hoş olmayan ifadeler kullanıldığının da altını çizdi. 10 ve 11 Mart tarihlerindeki toplantıda Türkiye’nin özellikle Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın durumları ile ilgili bir nevi savunma yapacağını belirtti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi’nin, AİHM’in aldığı “Kavala’yı serbest bırakın” kararına Türkiye’nin bariz bir şekilde kayıtsız kalmasından dolayı Bakanlar Komitesi’ne çağrıda bulunduğunu ve “Türkiye’ye karşı ihlal süreci başlatılmalıdır” dendiğini belirten Aktar, bu aşamada maalesef bunun mümkün olmadığını da sözlerine ekledi. 

Türkiye’nin bu toplantıya Osman Kavala ile ilgili 42 sayfalık bir eylem planı sunduğunu söyleyen Aktar, sunulan raporda Osman Kavala’nın AİHM kararı kapsamında bir suçtan dolayı tutuklu olmadığı,  AİHM kararının Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesiyle ilgili olduğu ve bunun sonlandırıldığı, şimdiki tutukluluk halinin ise Türk Ceza Kanunu’nun siyasal ve askeri casusluk suçlarıyla ilgili 328. maddesi temeline dayalı olduğunun iddia edildiği ve bu yeni tutukluluk halinin AİHM kararı kapsamına girmediği belirtilerek  hukukun bir kere daha katledildiğini belirtti. 

Osman Kavala’nın bu toplantıya hitaben Bakanlar Komitesi’ne bir mektup yazdığını ve mektubunda bunların tamamen gerçek üstü kurgular olduğunu söylediğini belirten Aktar, Anayasa Mahkemesi’nin Osman Kavala konusunda gerekçeli kararını henüz açıklamamış olması nedeniyle bu toplantıda farklı bir karar çıkmasının mümkün olmadığının da altını çizdi.  

"Üç yılı aşkın bir süredir, gittikçe daha koyulaşan hukuksuzluklara maruz kalmış, bu sırada yürütülmekte olan başka siyasi davaları da gözlemiş birisi olarak siyaset-yargı ilişkilerinin geleceği konusunda çok iyimser olamıyorum. Öncelikli olanın, siyasi gücü ellerinde tutanların hukuk normlarının evrensel nitelikte olduğunu, hukuk kurallarının uygulanmasında ayrımcılık yapılamayacağını kabul etmeleri olduğuna inanıyorum" 

Osman Kavala’nın 9 Mart 2020 tarihli Reuters’a verdiği demeçten

Selahattin Demirtaş’la ilgili Avrupa Konseyi’nden gelen son çağrının Aralık 2020’de olduğunu hatırlatan Aktar, Türkiye’nin AİHM kararını niye infaz etmediği ile ilgili bilgilendirme yapacağını ve Demirtaş ile ilgili henüz bir eylem planı bile sunulmayacağını belirtti. Türk makamları olarak başvuranın mevcut tutukluluğunun aynı Osman Kavala için olduğu gibi isnat edilen başka bir suça dayandığının söyleneceğini ve mahkemenin kararına göre icra edilen ihlali tespit edilen denetim devam ediyor denildiğini belirtti. Ayrıca utanmadan, bu gerçek başvuru sahibi ve kendisi tarafından kabul edilmektedir dendiğini de belirtti. 

Bu arada İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, İnsan Hakları Derneği, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İfade Özgürlüğü Derneği’nin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve hakkındaki suçlamaların düşürülmesi için Bakanlar Komitesi’ne mektup yazdıklarını belirten Aktar, bu toplantılardan çıksa çıksa Selahattin Demirtaş ile ilgili kararın yerine getirilmesi çağrısı çıkabileceğini  sözlerine ekledi.  

25-27 Mart’ta Brüksel’de Avrupa Birliği’nin dönem ortası mutat zirvesi yapacağını hatırlatan Aktar, cumhurbaşkanının Macron ve Merkel ile yaptığı telefon görüşmelerinin nedeninin zirve öncesi ön görüşmeler olabileceğini, zirveden ele alınacak olumlu gündemin içinin doldurulmaya çalışıldığını da hatırlattı. 

Libya’da yaşanan gelişmelere de değinen Aktar, meclisin ülkenin ortasında bulunan Sirte kentinde toplandığını belirtti. Kadınlardan oluşan bir grubun, seçilen konsey başkanı ve başbakanın seçilebilmek için oy satın aldıklarıyla ilgili bir skandalı ortaya çıkardığını sözlerine ekleyen Aktar,  bu durumun üstünün örtülmeye çalışıldığını belirtti. Seçilen hükümetin eski hükümetin imzaladığı akitlere sahip çıkacağı iddia edilirken, asıl sorunun ordu ile ilgili olduğunun altını çizdi. Ülkede ordunun tek ordu olması gerektiğini, doğuda buluna orduya batıdaki çapulcuları nasıl dahil edecekleri veya Suriyeli kelle alıcı cihatçılara ne olacağının belli olmadığını da sözlerine ekledi. 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Aylin Çalap’a teşekkür ederiz.)