Açık Gazete’nin köşelerinden Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel’in gündeminde Brezilya, Senegal ve Myanmar’daki gelişmeler vardı.
Gündemin ilk maddesi Brezilya’daki Federal Mahkeme hakiminin eski başkanlardan Lula da Silva hakkındaki dört ayrı suçlamadan ötürü 12 yıl mahkûmiyet kararını bozması oldu. Bu mahkûmiyet kararının bozulmasıyla beraber Lula da Silva’nın siyasi haklarını geri kazandığını belirten İnsel, 2022’de yapılacak seçimlerde Bolsonaro’ya karşı bir anda rakip aday olabileceğine dikkat çekti. Federal Mahkeme hâkimi tarafından bozulan bu mahkûmiyet kararının Lula da Silva’nın aklanması veya mahkemenin verdiği kararın temyiz edildiği anlamına gelmediğine değinen İnsel, zamanında verilen mahkûmiyet kararının yetkisi olmayan bir mahkemece verildiği ve yargılamanın aslında başkent Brasilia’da yapılması gerektiği sebebi ile kararın hakim tarafından usul yönünden bozulduğunu ifade etti. Yaklaşık altı aydır Bolsonaro ve Federal Mahkeme arasında “çok ciddi bir bilek güreşi” olduğunu belirten İnsel, mahkemenin, Bolsonaro’nun etrafındaki kişiler hakkında yolsuzluk ile anayasayı ihlal suçlamaları yönelttiğini; buna karşılık da Bolsonaro’nun mahkemeyi “lağvetmek” istediğini aktardı. Aynı zamanda mahkemeye asker gönderip üyeleri derdest etmek istediği gibi iddiaları da paylaştı. Brezilya’da daha önce sekiz yıl başkanlık yapmış Lula’nın yeniden siyasete dönmesinin söz konusu olduğunu belirten İnsel, kendisinin de daha dün akşamki “Kendimi bunun için aylardır, yıllardır hazırlıyorum. Hakkımdaki adaletsizlik nihayet ortaya çıktı. Bu başımıza gelen felaketi el birliğiyle sonuca ulaştırmak için bir kapı açıldı” ifadesini paylaştı.
Hakimce verilen kararın bozulmasının siyasi bir bakışla okunduğunda direkt olarak mahkeme ile Bolsonaro arasındaki gerilimin bir tezahürü olduğunu ifade eden İnsel, zaten en başından itibaren Lula’nın aslında bu karara yetkisi olmayan yerel bir mahkeme tarafından yargılandığını herkesin bildiğini söyledi. İnsel, kamuoyu yoklamalarında da anlık konjonktüre göre Bolsonaro’yu devirebilecek yegâne adayın Lula olduğu yönünde bir kanının oluştuğunu, oransal olarak ise Lula’nın yüzde elli, Bolsonaro’nun ise yüzde otuz sekiz oy oranına ulaştığını ekledi. İnsel, Yüksek Mahkeme tarafından iptal kararının onaylanması durumunda Lula’nın ve Bolsonaro’nun seçimlerde karşı karşıya geleceğini ve bu durumun da büyük bir çöküş içerisindeki Lula’nın Emekçiler Partisi’ni yeniden canlanmasının da olasılık dahilinde olduğunu belirtti.
Senegal’de isyan
Ardından Senegal’deki gelişmelerden bahseden İnsel, 3 Mart’ta muhalefetin önde gelen ismi Ousmane Sunko’nun tecavüz iddiaları sebebiyle gözaltına alınması sonrasında tutukluluk kararı verildiğini ve ülkede bir isyanın patladığını belirtti. Sonko’nun 2019’daki seçimlerde üçüncü olan ve devamında ise kurmuş olduğu Demokrasiyi Koruma Hareketi partisinin önderlik ettiği muhalefet cephesinin etkili bir ismi olduğunu vurgulayan İnsel, tecavüz iddiaları hakkında kendisini “siyaseten tasfiye etmek isteyenlerin bir komplosu” olarak savunduğunu ve Sonko’nun masum olduğuna inananların da isyan başlattığını aktardı. İnsel’in ifadesiyle “Afrika’da o bölgedeki en istikrarlı ülke olan ve demokrasi açısından örnek gösterilen Senegal’de” on yıllardır görülmeyen sokak gösterileri, yağmalar, polis ve asker ile çatışmalar yaşandı. İnsel, beş kişinin hayatını kaybettiği bu olayların Sonko’nun adli kontrol şartıyla serbest bırakılması ile sakinlediğini anlattı. Serbest kalmasının ardından Sonko’nun “barışçıl bir devrim çağrısında bulunduğunu” ve “2014’te iktidarı devirmenin sırası değildi ama 2024 seçimlerinde biz devrim yaparak iktidarı değiştireceğiz. Cumhurbaşkanı Macky Sall’in bu tahakkümüne son vereceğiz” ifadelerini aktardı. Sall’in ise “sakin olup yargının işini yapmasına izin verilmesi gerektiğini ve başkent Dakar’da sokağa çıkma yasağının yumuşatılacağı” bildiriminde bulunduğunu, ancak Cumhurbaşkanının beş gün boyunca bu olaylar hakkında sessiz kalmasından dolayı Cumhuriyet Ombudsmanın ise “devlet başkanını sessizliğini bırakmaya ve bir devlet başkanı sorumluluğu içinde konuşmaya çağrıda bulunduğunu” şeklinde bir çağrıda bulunduğunu aktardı. İnsel’e göre Cumhurbaşkanı ile geçmişte siyasi ortaklığı bulunan Ombudsmanın, onun bu sessizliğini “durumu kendi muhalifini tasfiye etme operasyonuna göz yumma” olarak nitelendirdiğini düşündüğünü söyledi. İnsel bunun üzerine iddianın vahametinden bağımsız olarak bu muhalefet liderinin hemen göz altına alınıp tutuklanmasının muhalefeti ayaklandırdığını söyledi.
Myanmar’da darbe sonrası son durum
Senegal’in ardından Myanmar’a sözü getiren İnsel, buradaki durumun giderek “kanlı bir baskı haline” dönüştüğünü, ordu güçlerinin başkentte ve bazı büyük şehirlerde göstericilerin etrafını çevirmeye ve onları gözaltına almaya devam ettiklerini aktardı. En son olarak da yürürlükteki sokağa çıkma yasağına karşı çıkarak 8 Mart’ta gösteri yapanların etrafının çevrildiğinin ve eylem yapılan bölgelerdeki evlerin tek tek aranarak göstericilerin saklanıp saklanılmadığının araştırıldığı haberlerinin geldiğini söyledi. Kadın eylemcilerin 8 Mart’ı “kadın haklarının korunması hem de iktidara el koyan Myanmar ordusunun eleştirilmesi günü” olarak gördüklerini ifade eden İnsel, 1 Şubat’ta gerçekleşen darbeden bu yana altmışın biraz üstünde sivilin hayatını kaybettiğinin ve bin sekiz yüz kişinin tutuklu olduğunun tahmin edildiğini açıkladı.
8 Mart’ta ordunun hastaneleri ve üniversiteleri “doğrudan kontrol altına aldığını” ilan ettiğini aktaran İnsel, buna gerekçe olarak da doktorların, öğretim üyelerinin, avukatların ve kamuda önemli görevlerde çalışanların bir aydır grevde olmasını ve ülke ekonomisinin bloke halde olmasını gösterdi. Sendikaların hali hazırda kamuda devam eden genel grevin 8 Mart sonrasında daha da genişletilmesini örgütlemeye çalıştığını, buna karşılık ise ordunun greve katılan kamu görevlilerini işten atmakla tehdit ettiğini paylaştı. İnsel, “Birmanya’da (Myanmar’da) sivil itaatsizlik hareketi olarak artık kendini açıkça tanımlayan muhalefetin, ordunun darbesine karşı bir alternatif yönetim -- Ordu Karşıtı Meclis Komitesi -- kurma girişimini” ilginç olarak tanımladı. Bu komitesinin içerisinde isimleri ve yerleri gizli on yedi milletvekili olduğunu söyleyen İnsel, bu komitenin görevlendirdiği dört bakanın görev başında olduğunu ama hepsinin de aynı şekilde sırra kadem bastıklarını ve yakalandıkları zaman da vatana ihanet suçlamasıyla idam cezasına çarptırılmasının söz konusu olduğunu aktardı. Komitenin, bütün etnik grupları orduya karşı birleşmeye çağırdığını ifade eden İnsel, bunun kolay kolay gerçekleşecek bir durum olmadığını, zira bağımsızlığını kazandığı 1962’den beri yüz otuz beş etnik grup bulunduğunu ve kendi aralarındaki çatışmaların merkezi hükümet ile olan gerilim kadar güçlü ve köklü olduğunu aktardı.
Ömer Madra ise bütün bu gelişmeleri “tam bir distopya” olarak tanımlayıp uluslararası hukuk çerçevesinde “okulların, hastanelerin veya dini binaların sadece mülteciler için korunan yerler” şeklinde öngörülen yerlerin “insanlık suçunun işlendiği yerlere döndüğünü” söyledi. İnsel ise önemli olanın Birmanya’da “uzun sürecek olan bir sivil itaatsizliğin örgütlenmesine ve gelişmesine tanık olduğumuzu” belirtip bunun da “dünyada bu tür askeri veya faşist darbe hedeflerinin sahip olanların önümüzdeki dönemde belki de harekete geçmeden önce tekrar düşünmelerine” ve “barışçı, şiddet içermeyen, ama aynı zamanda da bu otoriter, diktatoryal, tirancı yaklaşımları kabul etmeyen halkların başka halklara örnek olmalarına” yol açabileceğini ifade etti.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Emir Erhan’a teşekkür ederiz.)