Şarkının mutfağı: Asena Akan ve Eylem Ejder’le söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Mutfakta, şarkının mutfağındayız. Sevinçle çünkü Şarkılara Mektuplar projesinin 20 Kasım’da çıkmış olan ikinci şarkısına hoş geldin deyip sizlere bu şarkının hikayesini birlikte anlatacağız. 

Kimlerle birlikteyiz derseniz? Şarkıda izi olan herkesle, bir mutfak sohbetinde… Bir yanımda şarkının mektup yazarı var, aramıza İzmir’den katılan sevgili Meltem Altınkaya, onun yanında, o mektuptan şarkı sözleri derleyen ve müziğini yapan dostumuz sevgili Asena Akan, diğer yanımda ise Sahibine Şarkılar projesinin mektuplarından sorumlu proje ortağım sevgili Eylem Ejder

 

Banu: Eylem, bilmeyenler için bu programla yaptığımız Şarkılara Mektuplar projesini bize sen kısaca özetlemek ister misin? 

Eylem: Tabii… Şarkıları Mektuplar sözün, mektuplaşmanın ve müziğin iyileştirici ve dönüştürücü gücüne inanan bir inisiyatif. Bir ortak paylaşma ve buluşma alanı. Pandemi boyunca yaşadığımız ortak duyguları, deneyimleri mektuplara ve mektupları da şarkıları dönüştürmeyi amaçlıyor. Başlangıç olarak zaten benim yazdığım bir mektuptan Banu’yla çalışıp hareket etmiştik. Sonra da bunun bir web sitesini kurduk ve derken pek çok mektup yazarı ve pek çok müzisyen buna dahil oldu. Şu anda şarkılarımız artıyor. Mektuplarımız artıyor. Böyle özetleyebilirim herhalde. 

Çok güzel özetledin, teşekkür ederiz ve de herkesi www.letterstosongs.com web adresine bekleriz, yani her şeyi orada bulunmaları mümkün olacak. Şarkının hikayesinden önce kendisi dinleyelim mi? 

Banu:Şimdi, Burada ve Daima’yı dinlediniz. Sözlerini bize yazılan bir dinleyici mektubundan Asena Akan’ın derlediği, besteleyip söylediği bir şarkıydı bu. Mektubu İzmir’den, şimdi bu programda konuğumuz olan dostumuz Meltem Altınkaya yazmıştı. Sevgili dinleyicler, bu şarkının sizde uyandırdığı duyguyu, varsa kendi yaşantınızdaki bir denkliği, paylaşmaya değer bulduğunuz bir tesadüfü bize yazmak ister misiniz? Çünkü tamamıyla deneysel bir süreci birlikte oluşturuyoruz. Mektupları alırken, müziğini yaparken, ilk dinleyişlerde ve sonrası için de aynı şekilde merak duygusuyla dopdoluyuz. [email protected] posta adresimiz.

Şimdi sevgili Meltem sana sormak istiyorum. Bize önce kendini kısacatanıtır mısın? Ve ardından da yazdığın mektup, hayatında nasıl bir zamanın, ya da varsa nasıl bir durumun ifadesiydi… Eğer senin için sakıncası yoksa bizimle paylaşır mısın? 

Meltem: Tabii ki… Tekrar merhaba. Evet, İzmir'de yaşıyorum serbest avukat olarak çalışıyorum. Bu mektubun yaratım sürecindeki hal-i pür melalimi anlatmaya çalışayım kısaca. Pandemi döneminde her birimizin hayatında büyük değişiklikler oldu malum. Önce karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi algılamak, nasıl davranacağımızı, nasıl korunacağımızı öğrenme sürecini yaşadık. Benim için de oldukça tedirginlik verici oldu açıkçası ve endişem gittikçe arttı. 

Bu endişe ile başa çıkmak için kendime günlük hatırlatmalar yazmaya başladım. Her gün telefonumda endişelerimden arındığıma dair yazdığım sözleri okuyordum ve bu arada yakın çevremdeki aile bireyleri mi de kendimce koruyucu davranışlar içine girdim ama bu davranışlar giderek kontrol edici bir tavra dönüştü ve bu hem beni hem de etrafını yormaya başladı. 

Bu yorgunluğun ağırlığından kurtulmak için kendime telkinlerde bulunuyordum. Belirsizliğe dair endişe duymanın anlamsızlığını hatırlatıyordum. Ya da kaygılarımızın mutlaka gerçekleşeceğine dair bir olgu, bir gerçek olmadığını… Tüm bunlar ara ara zihnimde dolaşıp duruyordu. Yaz döneminde aslında doğanın içindeydim ve bu endişelerin yüzünden o güzelliği de kaçırdığımı fark ettim. O anı yaşamak yerine çoğu zaman bu endişeli davranışlar, tavırlar beni alıp sürüklüyordu. Kısacası bilincim bir asansör gibi bir aşağı bir yukarı inip çıkıyordu diyebiliriz ve tam bu süreçte sevgili Banu'nın Şarkılara Mektuplar projesi ile ilgili paylaşımını okudum. İçimdeki duygu seli akmak için bir mecra arıyormuş herhalde. Projeyi okuduktan çok kısa bir süre, belki bir saat sonra mektubu yazıp göndermiştim. 

Bu süreç böyle gelişti sevgili Banu …

Banu: Ne kadar güzel anlattın Meltem çok teşekkürler. Senden aslında mektubu dinlemek de çok güzel olacak. Zor olmazsa bize okuyabilir misin? Biz de tekrar inlemiş olalım herkese birlikte…

Meltem: Kendimi mektubumu okumak da değişik bir deneyim olacak benim için, peki deniyorum, başlıyorum. 

“Bir serçe ne kadar kalır dalda,

Uçuş vaktini kim bilir?

Belirsizliğiyle güzel,

Geçiciliğiyle muhteşem yaşam,

Sana minnet, kabulümüzdedir.

 

Sevgili Banu merhaba,

Umarım iyisindir. 

Mektuplarınızı bekliyorum diye yazmışsın ya, benim de dilimden yukarıdaki dizeler döküldü. Bu günlerin belirsizliğiyle baş edebilmenin, bakış açımızı değiştirmekle mümkün olabileceğini düşünenlerdenim. Düşünenlerdenim de ne kadar başarıyorum orasını sorma.

Pandemi gerçeği, bu insanlık hallerimizle tekrar tanışmamıza vesile oldu diye düşünüyorum ve umarım yüzleşmemize, yol almamıza da vesile olur. Tam da bu noktada kendime bakmaya, kendimi bu halimle görmeye adım attım sanki. Hayatı kontrol edemeyeceğim gerçeği koskocaman karşımda duruyordu, hani bildiğimi sandığım şey. 

Bu düşüncelerle gelen minik farkındalıkları yine kendime hatırlatmak için günlük cümlecikler yazdım. Beni kısıtlayan endişelerimden arındığıma dair, şimdi, burada ve daima. Hamurumuzda her biri var ve bize her daim eşlik edecekler ancak eşlikçi olmaları başka, eksilten olmaları başka. Olumsuz duyguları inkâr etmeden, önce onların varlığını görüp sonra kabul içinde serbest bırakabilmeyi deneyimleme süreci başladı içimde. (Dizeler gibi cümleler de uzun değil mi:) Yaşamın geçiciliği, bir o kadar keyifle yaşanmasının gereğini hatırlatıyor bize.  Her anın içinde bir sürpriz barındırdığını fark ettiğimizde de belirsizliğe bir başka anlam yükleyebiliyoruz. Bize kötü hissettiren şey aynı zamanda başka güzel kapılar da açabiliyor. Aynı olgunun birbirinin zıddı iki kavramı barındırması da çok heyecan verici değil mi? Bu sihrin içinde insan, belirsizliğin güzelliğini ve geçiciliğin muhteşemliğini de bulabiliyor. 

Bu günkü ben, yaşadığım tüm iyi, kötü, şanssız, kahredici, mutluluk veren vs. diye nitelendirebileceğim şeylerle şekillendiysem "hepsinin varlığına şükran" diyorum.

Tam da bu nedenle hayatı her şeyiyle kabul ettiğimizde hissettiğimiz en büyük duygu minnet duygusu oluyor. 

Yukarıdaki dizelerin altında yatan duygu ve düşünceler bunlardı…

Mektuplar akla gelen gönülden akan hali ile kalemden dökülürdü eskiden. Bunu da öyle kabul et lütfen☺

Sevgiyle,

Meltem Altınkaya”

 

(Mektubun tamamı için: https://www.letterstosongs.com/post/şimdi-burada-ve-daima)

Banu: Çok teşekkürler Meltem, bir kere daha dinlemek gerçekten harika oldu böyle bir ortamda. Ve sevgili Asena, senin mektubu okumanla şarkının son notasını koyman arasında neler oldu? 

Asena: Evet, şu anda gerçekten çok duygulandım. Çünkü mektubu bir de Meltem’in sesinden dinlemek ayrı bir heyecan yarattı bende, ayrı bir güzellik. Mektup, “Şimdi, Burada ve Daima” yani zaten adıyla, senin de öncesinde hissettiğin gibi direkt kalbime yerleşti ve kendi müziği ile geldi. 

Yani bende yarattığı ilk his bu. Her ne kadar Meltem bir şarkı sözü niteliği taşımıyor dese de bence o dizelerin gerçekten melodisi var ve direkt zihnimde, kalbimde yankılandı. Bir dolunay akşamıydı hatırlarsın belki. Çok güzel bir dolunay vardı, o akşam aradım seni, bir şeyler yaptım ben diye. Çünkü oturdum piyanonun başına ve parmaklarım götürdü beni. Hakikaten çok güzel aktı. Yani dolunayla da birlikte diyebilirim ki tam bir tamamlanma hissi gibiydi. Zaten Şükran'la bitmesi, yani biliyorsun benim hayat felsefemi az çok, olmaya çalıştığım, öğrenmeye çalıştığım… Yani bu yolculukta en çok güç aldığım şey Şükran duygusu. Dolayısıyla zaten böyle bir şey görmek çok aynalayan bir şeydi, aynalayan bir tarafı vardı mektubun.  Ve hiç tanımadığım güzel kalpten bu akan sözler doğrudan benim kalbimde dolunayla beraber tamamlandı.  Ve öyle olduğunu hissettiğimde de sana yolladım. Sonra senin güzel geri bildiriminle zaten cesaretlendim ve oradan da Meltem’e yolladık. Böyle…

Banu: Senin de gönlüne sağlık ve yolculuğu devam ediyor aslında, nice dolunayları olsun şarkının, nice dinleyenleri…  Bir müzik arası verelim mi? Sonra kaldığımız yerden devam edelim… Bunu bir mutfak ikramı gibi düşünün lütfen! Bülent Ortaçgil’den Şarkılarım Senindir.

Banu: Sevgili Meltem, tekrar sana sormak istiyorum. Mektubunu şarkı olarak duymak nasıl bir deneyimdi senin için? Ne hissettirdi, ne düşündürdü? Mektubunun bumerang dönüşü oldu biraz da! Nasıl bir zamanda yakaladı seni?  

Meltem: Evet gerçekten enteresan bir zamanlamaydı. Tabii mektubu şarkı olarak duymak büyük sürpriz oldu benim için. Hele de Asena’nın o yüreğe dokunan sesindeki derinlik beni çok etkiledi. Enteresan olan tabii önce şu, düşüncelerinizi, duygularınızı kendinizce ifade ediyorsunuz ve sonra hiç tanımadığınız bir insanın yüreğine ulaşıyor. O sözcükler onun hissiyatında aktive oluyor ve bir besteye dönüşüyor. Bu gerçekten çok heyecan verici ve görünmez bağlarla bağlı olduğumuzun ifadesi gibi. Şarkı bana bunları düşündürdü, sonradan tabii tefekkür ediyorsunuz. 

Evet bir bumerang dönüşü oldu gerçekten. Çok kısaca onu da paylaşmak istiyorum. Ben hiçbir şeyin tesadüf olduğuna inanmıyorum ve her şeyin de zamanını beklediğini düşünüyorum. Ben mektubu gönderdikten kısa bir süre sonra babam ani bir rahatsızlık geçirdi ve ben de hastanede ona eşlik etmek durumundaydım.  Ameliyata alınmasından bir gün önce hastane odasında babamla sohbet halindeydik. Babam anılarından bahsederken ben bir yandan onu dinleyip, bir yandan da zihnimden acaba bir daha böyle bir sohbet yapabilecek miyiz? Ben onun duyabilecek miyim gibi şeyler geçiriyordum Bir yandan da içten içe, Meltem endişeyi bırak şu anın tadına var gibi telkinde bulunuyordum kendime. Ve ben bu duygulanımlar içindeyken sevgili Asena telefonuma şarkının ilk halini gönderdi. Bu acayip bir andı. Asena'nın sesi kulağıma o sözleri üfledi sanki. Belirsizliği ile güzel geçiciliği ile muhteşem diye hatırlattı. Ben sanki o sözleri daha önce hiç duymamıştım ve o an bana hayatın dili ile hatırlatılan sözlermiş gibi algıladım. Bu gerçekten bambaşka bir sihirdi. Hayat beni desteklediğini Asena'nın sesinden bana hatırlatıyor gibiydi. Yani bu anı ifade etmek çok zor, gerçekten mektubun bumerang dönüşünü yaşadığımı düşünüyorum sevgili Banu… 

Banu: Meltem şu anda hepimize de yaşattın tekrar, sanki önce biz de yaşamamış gibiyiz gerçekten. Onun için programın başında dinleyicilere de sormak istedim, şarkı sizleri nasıl yakaladı diye. Yani yaşadığımız bu dünyada bir şeyleri yapıyoruz ve bırakıyoruz boşluğa…

Sevgili Eylem, projenin ilk şarkısı, “Hayat eve Sığar mı” da senin mektubundan yapılmıştı. Senin için nasıl bir deneyimdi bu? Ve aradan geçen 3 ay sonra değişenler neler, söylemek istediğin bir şey var mı? 

Eylem: Sanırım Meltem’i en iyi anlayan insanlardan biriyim ben de.  Belki şöyle bir farklılığımız olabilir. Henüz ortada daha bu proje yokken yazılmış bir mektuptu o. Ve sadece bir mektup olarak yazılmıştı açıkçası. Kim okuyor, kim okumuyor bilmiyorduk. Yani bir gün birinin onu okuması ve oradan şarkı sözü çıkarması gerçekten muazzam bir şeydi. Ne hissettiğimi sordun ya, yani şöyle bir şey hissettim… sanki benim göğüs kafesimde yıllardır hiç açılmamış ve orada saklı kalan güvercinler varmış. Hani böyle beyaz varlıklar varmış da birisi gelmiş, açmış orayı ve onların başını okşamış gibi hissettim açıkçası. Duygum buydu. Böyle bir şefkatle dolduğumu hissettim. Şunu bilmiyorum, oradaki kuşlar uçtular mı? Kimisi uçmayı denedi mi? Gerçekten bilmiyorum ama tek başına o kapının açılması, onların başının okşanması bile müthiş bir duyguydu ve böyle şarkıyı her dinleyişimde hem bunun hüznü vardı içimde, hem de aynı zamanda da içerideki o kanat seslerinin çırpınışı, o neşenin kendisi vardı. Zaten benim mektubum pandemi döneminde döndüğüm bir çocukluk manzarasına açılıyordu açıkçası ve sanki içimde hala o çocuğun sesi ile dinledim şarkıyı. 3 ay sonra ne değişti diye soruyorsun Banu. Hala aynı çocuğun sesi ile dinliyorum. Tekrar tekrar dinlemek ve aynı pencereden bakıyor olmak pandemi koşullarında aynı manzaraya farklı mevsimden bakıyor olmak çok güzel yani. Bu çok başka bir duygu. Umarım bunu pek çok insan buraya mektup yazarak ve onların da duyguları düşünceleri başka şarkıları dönüşerek yaşayabilirler diye bunu ümit ediyorum açıkçası…

Banu: Evet deneysel bir şeyler yapıyoruz ve aslında burada çok fazla sayıda insana davette de bulunuyoruz. Bu mektupların her biri müzikle buluşmayabilir. Bu mümkün olmayabilir ama o mektuplar birikir. Bir günce olur. Zaten yazmak başlı başına, kendini ifade etmek yazıyla çok iyileştirici, iyi hissettiren bir tecrübe. İlk davetimiz öncelikle ona olsun ve ondan sonra biz de sayımız arttıkça şarkı yazarları olarak o mektupları okuyup hangisi ile bağ kurabiliyorsak eğer, onlara bir tutam müzik serpmek de bizim işimiz olsun olabildiğince. Nice şarkılarımız olsun diyelim. Böyle kendi kendimizi kutluyormuşuz gibi bir program oldu ama ben burada gerçekten mektup yazmanın, mektubu okumanın, müziği katanın ve ondan sonra tekrar dinlemenin… bu tecrübeye, tamamen tecrübenin kendisine odaklanarak anlatıyor olabilmek istedim. Hem burada bunları sizden duymak, tekrar ve tekrar bana da anlatıyor oldu aslında aynı zamanda. Hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Zamanınızı ayırıp bağlandınız, çok keyifli bir mutfak sohbeti oldu. Bir sonrakini de iple çekiyorum 

O zaman hepimizden hepinize sevgilerle, bir sonraki programda görüşmek üzere!