“Reform istiyorsanız cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini referanduma götürelim”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.

(16 Kasım 2020 tarihinde Açık Radyo'da Ekonomi Politik programında yayınlamıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey!

Özdeş Özbay: Günaydın!

AB: Merhaba Özdeş, herkese iyi haftalar! Öncelikle 25.yılımızı kutlayalım. Sizleri, hepinizi, tüm ekibi, bugüne kadar emeği geçen herkesi kutluyorum. Kutlu olsun 25.yılımız.

ÖM: Teşekkürler.

AB: 25 yılın 18 yılında var olmaktan dolayı ben mutluyum, yola devam!

ÖM: Evet aynen öyle yola devam edelim. Çok teşekkür ederiz. Geçen haftadan devam edeceğiz değil mi bugünkü Ekonomi Politik notlarına.

AB: Geçen hafta malum Maliye Bakanı'nın istifası sonrası yaşanan gelişmeleri analiz etmeye çalışmıştık. Türkiye-Amerika ilişkileri ve Türkiye'nin dış dünya ile olan ilişkilerini gündeme getirmiştik. Sanıyorum Amerikan Dışişleri Bakanı Pompei Türkiye'yi ziyaret için bugün geliyor. Ancak, Türkiye ziyaretinde resmi bir görüşmesi söz konusu değil. Fener Rum Patriği ile görüşecek, anlaşılan o ki, gitmekte olan, gitmesi mukadderat olan Amerikan yönetimiyle de pek parlak değiliz. Bu ziyarette onu gösteriyor. Yani, gidenle de gelenle de aramız hiç iyi değil.

Geçen haftanın devamına baktığımızda ekonomi yönetimindeki istifa sonrasında, ekonomide ve hukukta reform lafları edilmeye başladı. İktidar ailesi içinde yaşanan çatırdamalardan anlıyoruz ki, ABD'deki yönetim değişikliğinden Saray oldukça etkilenmiş gözüküyor. Reform ve bu benzeri lafların arkasındaki en önemli etkenlerden biride Biden'in seçilmesi. ABD'deki iktidar değişikliği Erdoğan iktidarı için pek parlak bir yakın dönem manzarası göstermiyor bize. 

ABD iktidar değişikliği, Erdoğan için hiç iyi değil, ailesini partisini, otokrasisini etkiliyor, daha da fazla etkileyecek gelişmeler olma ihtimali yüksek.

ÖM: Eyvah seste bir sorun var! Bu arada şundan bahsedeyim, Joe Biden oyların yeniden sayılıp Georgia eyaletini yeniden kazanarak delege sayısını 306'ya yükseltti. Trump 232'de kaldı ve ABD'nin Dışişleri Bakanı'nın ziyareti de aslında Trump'ın bir 'topal ördek' diye nitelendirilmesi 'lame duck' diye nitelendirilen artık yetkileri olmayan ama bir süre sonra 20 Ocak'ta devredecek, devredene kadar da sadece geçici görevler yapabilecek bir durumdaydı. Fakat İstanbul'da görüşmesi, yani Ankara'ya davet etmişlerdi bakanı ama “gelemem, sen gel” demiş Dışişleri Bakanı Mark Pompeo T.C. Dışişleri Bakanı'na. İlginç ve çok acayip durumlar var. Bunun devamı nasıl olacak diye yani sonuçta gidenle gelenle de ilişkiler pek parlak değil. Erdoğan iktidarı ile zaten açıklamalar ortada...

ÖM: Seste yine bir problem oluyor galiba! Özellikle “milyonlarca oyum silindi!” diyen Trump'a kendi bakanlığından da bir yanıt geldiğini haber verelim biz de bu arada. “Tarihimizin en güvenli seçimiydi” diyor ABD'de 3 Kasım'da yapılan seçimlerde istediği sonucu alamayan Başkan Donald Trump'ın kanıt göstermeden ortaya attığı seçim hilesi iddialarını İç Güvenlik Bakanlığı'na bağlı bir ajanstan yanıt geldi.

AB: Merhaba, benim sesim geliyor mu?

ÖM: Şimdi geldi.

AB: Siz bitirin lütfen, devam ediyordunuz.

ÖM: Ben şunu söyledim, yani Joe Biden oyların yeniden sayıldığı Giorgia eyaletini kazanarak delege sayısını 306'ya yükseltti fakat tabii şu var, yani devam etmek için de elinden gelen gayrimeşru şeyleri yapacağına dair çok sayıda belirti var. Özellikle 'Child Wolf' diye bir adamı iç güvenlik bakanlığının başına getirdi. Fakat bunu bir federal mahkeme New York'ta iptal etti. Çok ilginç Bir şey yani göçmen çocuklarının geri gönderilmesini, deporte edilmesini engelleyecek bir kanunu da iptal ediyordu. Onu iptal etti, ondan bahsettim sadece.

AB: Tamam, Türkiye-Amerika ilişkilerine dönersek, içinde yaşadığımız iç siyasi gelişmelerde Biden etkisinin olduğunun altını çizmiştik. Öncelikle, Biden döneminde iki ülke ilişkilerinin yürütülmesinde normale dönüş sağlanacaktır. Kurumsal ilişkiler yeniden kurulacaktır, devletten devlete yürütülen temaslar ve karar alma süreçlerine iki ülke dönecektir. Artık ABD tarafı böyle istiyor. Önceki dönemde, kurumlararası ilişkiler göz ardı edilerek Trump'la kurulan kişisel ilişkilerle, damatlar üzerinden yürüyen ilişkilerle, yani normal olmayan bir şekilde iki ülke temas ediyordu. Artık böyle bir ilişki olmayacak, iki ülke ilişkilerinin kurumsal- devletlerarası bir rotaya dönüşeceğini belirtmek gerekiyor. 

ABD'nin seçilmiş başkanı Joe Biden'ın diplomasi danışmanı Michael Carpenter’ınönceki gün katıldığı bir video konferans yapıldı. https://tr.euronews.com/2020/11/11/joe-biden-n-dan-sman-carpenter-amac-m-z-turkiye-nin-ekonomisini-cokertmek-degil

Carpenter, konferansta Biden yönetiminin Türkiye ile görüşlerini çok açık ortaya koymuş. Türkiye-ABD ilişkilerinin vahim bir durumda olduğunu ortaya koyan cümleler sarf ediyor. Diyor ki “Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak ya da yaptırımlar yoluyla ekonomisini çökertmek arayışında değiliz. Ve devam ediyor;” Türkiye, S400'ler, Doğu Akdeniz, Libya, Dağlık Karabağ gibi konularda sorumsuzca davrandı, müttefike yaraşır değil. Türkiye S400 meselesinde ve diğer konularda eylemlerini değiştirirse, pozitif örnekler ortaya koyabilirse durum yeniden iyi bir şekil alabilir, ancak izlediği politikaya devam ederse, yani mevcut durum devam ederse bunun negatif sonuçları olacaktır” diye çok açık söylüyor. Anlaşılıyor ki yakın gelecek saray iktidarı için pek parlak gözükmüyor. Carpenter; Türkiye negatif olamaya devam ederse, AB ile koordineli bir şekilde yaptırımları uygulayacaklarını belirtiyor. Hemen “Balyoz şeklinde yaklaşmayacağız” diyor. Tabii 80 küsur milyonluk bir ülke Türkiye ve büyük bir pazar. Ama aynı konuşmada Carpenter “Türk lirasının son yıllarda özellikle gelişmekte olan ülke piyasalarında en çok değer kaybeden para birimi olduğunu hatırlatıyor. Türkiye'nin ekonomik durumun vahim olduğu daha nasıl ifade edilebilir ki.. Türkiye’nin dışa açık bir ekonomi olması ne demek oluyor? Borçlanmak için bize geleceksin diyor. Ez cümle Biden’in danışmanı, “bizim kontrol ettiğimiz kaynaklardan, piyasalarından borç alamazsan, kaynak bulamazsan ekonomini sürdüremeyeceğin açıktır” demek istiyor. “NATO üyeleriyle Türkiye’yi sıkıştırmak için birlikte bir’ ortak cephe’ kuralım diyor.” 

Biden yönetimiyle birlikte gündeme gelecek çok fazla sorunlu dosyalar, çok önemli başlıklar bulunuyor. Türkiye'nin AB ve ABD'nin yaptırımlarını önleyebilmesi için öncelikle yapması gerekenlerin başında “sembolik demokratikleşme” adımları atması düşünülüyor. Bu bağlamda sembol siyasi tutuklulara ilişkin bazı hamlelerin geleceğini düşünebiliriz. Trump sonrası ABD-Erdoğan ilişkileri güçlüklerle dolu, Trump sırasında da zaten inişli çıkışlıydı. Sorunlu dosyalar için aklımıza gelenleri sıralayalım: Trump'ın seçim kampanyasına iştirak dahil, Gülen meselesi var, 15 Temmuz var, Reza Zarrap, Halk Bankası, İran ambargosu var, unutmayalım Rahip Bronson’un serbest bırakılması sürecini, ekonomini mahvederim tweetini, S400'ler, F35, Suriye, Kürtler ve cihatçı örgütlerle ilişkiler ve en önemlisi pek çok yazar yeni yeni altını çiziyor, Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkileri, Putin'le Erdoğan ilişkileri..

Bunların hepsi masaya gelebilecek konular. Dolayısıyla, meseleye sadece Halk Bankası üzerinden de bakmamak gerekiyor. O da başlıklardan biri sadece, dava 1 Mayıs 2021’e ertelenmiş. Özellikle, S400'le ilgili olarak, herhalde yemin töreninden sonra Biden ekibi füze dosyalarını Türkiye'nin önüne getirecek. 

Saray iktidarının sözde yumuşamaya yönelik bazı sözleri var, hukuk ve ekonomide reform olacakmış. Ne demek reform? Kime ve neye inanacağız.? Tamam o zaman, reform istiyorsanız haydi bakalım, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen otokrasiyi yeniden referanduma götürelim. Asıl reform, değişim budur. Geçen 18 yıl içerisinde, o kadar çok tekrar edilen, sıkışınca böyle kavşaklara girince tekrar edilen bir cümle “ekonomide ve hukukta reform yapacağız”. Son iki yıldır tam teşekküllü baskıcı otokratik yönetim sistemi Türkiye'nin büyük bir darboğaza girmesine sebebiyet verdi. Artık aile içi çatırdamalara kadar geldi, dolayısıyla sayın Cumhurbaşkanı, yeniden yine yeniden, “ekonomide ve hukukta reform” diyorsa o zaman buyursun, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, ülkeyi mahveden sistemi referanduma götürelim, tek maddelik bir referandum yapalım. İki sene içinde görüldü ki; CHS denilen otokratik sistem, Türkiye'nin meselelerini çözme kabiliyetinden yoksundur, tek adam rejimiyle Türkiye' yönetilemiyor. 

Berat Albayrak olayı iktidar açısından çok çok ciddi bir mesele, çünkü bu rejim birbiri içine kenetlenmiş ailelerden oluşuyor. Saray dediğimiz yapı, aslında 'havuz grubu' -ki epeydir sarsılıyordu. Çünkü, gerçekten kaynak bitti, kaynağınızın çok olduğu, yani ucuza ve rahat borçlandığımız dönemlerde havuz sistemi çalışır, havuzun içi dolar, ancak kaynağın akmadığı, paranın bittiği dönemlerde sıkıntılar doğar ve para bitti yapı paydos!”dönemine geçersiniz, durum artık bir felakettir. 

Çeşme akmıyor, borçlanma zoru yaşayan bir ülke Türkiye. Kaynak akışının azaldığı bittiği dönemlerde menfaat topoğrafyası değişmeye başlar. Erdoğan otokrasisinde menfaat topoğrafyası, havuz sistemi birbiri ile kenetlenmiş ailelerden oluştu. İşte bu topoğrafya değişmeye başladı, sistem çatırdıyor ve menfaat topoğrafyası değişiyor. Para bitince ortaklık da bitiyor. Havuz sistemi yukarıdan aşağıya doğru uzanan bir sistemdir. Birbirini küçülerek takip eden havuz zinciri halinde olan bir sistemdir. Su azalarak aşağıya doğru akar, bundan çok önemli bir kitle yararlanır, havuzun suyunu içenler Erdoğan’ın halkını, kemik kitleyi ayakta tutan güçlerdir. Su akmaz ise havuz boşalır, bugün havuz sistemi çatırdamaktadır. 

Dünürün ve damadın gitmesi bunun sonucudur. Sarayı otokrasiyi ayakta tutan güçler arasında doğal olarak hanedan içi evlilikler oluyor. Son 18 yılda havuz sistemi içinde hanedan içi evlilikler çokça oldu. Kızlar alındı, oğlanlar verildi. Ortaklıklar evlilikle taçlandırıldı. Rotchcild ailesinde olduğu gibi. Onlarda da, sermaye bölünmesin diye kuzenler birbirleriyle evlendirilirdi. Bugün yaşadıklarımız; 'damat-dünür kavgaları' otokrasiyi ayakta tutan aileler ve saray içi yapılarda yaşanan problemlerdir. Görülüyor ki; bu yapıya bağlı olan zincir içerisine katılan halkalar aileler, şirket ve gruplar gidişattan rahatsızdır.. Oluşan bu yapı içinde birbiri içine girmiş ticari ortaklıklar etkileniyor.Mali kaynakların tükenmesi havuz sisteminin çökmesi anlamına geliyor. Böyle dönemlerde de açıkçası 'Brutus'ler çoğalır!

Yaşanan çatışmaların, gelişmelerin ekonomi politiğini bu şekilde analiz etmekte fayda var. Gerçekten kaynak tükendi, 2021'de seçime gitse Erdoğan, hangi parayı harcayacak? Belediyeler elinde değil, eskiden belediyeler eliyle kaynağın büyük bölümünü kendilerine alıp, küçük kısmını zekat gibi halka dağıtıp, Yenikapı'da 4 milyonluk miting yapıyorlardı, her yerde milyonlar harcanan mitingler yapılıyordu. Bunlar nasıl oluyordu? Büyükşehir belediyeleri eldeydi, bunlar da yok artık. 

Yaşanan çatışmayı, ülkenin menfaat topoğrafyasının değişime başladığını tespit ederek incelemek, bakmak gerekir. Para biterse menfaat topoğrafyası da değişir. Otokrasi içiçe geçmiş menfaatlerden oluşur, kaynağı da yurt dışı borçlanmadır. Borçlanma, azalıp tükendiğinde menfaat topoğrafyası değişmeye başlar, çünkü otokrasi borçla kurulmuş bir otokrasidir. 

180 derecelik dönüşler bile olsa kifayet etmez. Diyelim ki Erdoğan mesela karar verdi, bütün dediklerini yuttu, unuttu ve IMF'nin önüne gitti. IMF'ye “100 milyar Dolar bana yeter, Arjantin'e yaptığın gibi bana da bir paket yap!” dedi. Peki ne olur? kimle muhatap olursun? Karşında Amerika'yı bulursun, IMF demek Amerika demek, IMF ‘yi yöneten Amerikan Hazinesidir. Dolayısıyla zırnık alamazsın. Normal şartlarda aslında gelinen aşama, iktidarın bırakılması aşamasıdır. Ama normal şartlarda değiliz! 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, mevcut anayasanın Türkiye'yi taşıyamadığı çok aşikar, 1-2 yılda tükendi sistem. Covid'le başa çıkamıyorsunuz, Covid almış başını gitmiş, 2021'de de devam edecek. 2021’de Türkiye'yi ciddi ödemeler dengesi açıkları, döviz kıtlığı bekliyor. Kıtlık deyince aklıma geldi, 2021’de kıtlık bekliyor Dünyayı. Dünya Gıda Örgütü Başkanı 2021 öngörüsü dünyada devasa bir kıtlık yaşanacağı şeklinde oldu. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de tarımın durumunu anlattık, bir dosya yaptık, ne kadar vahim durumda olduğumuzu ortaya koyduk. 

Ülkelerin açık ve kapalı ekonomiye sahip olmasına göre ülke iflaslarının görüntüsü değişebilir. Kapalı ekonomide olduğumuz yıllarda meşhur bir lafı vardır Süleyman Demirel'in “70 cent'e muhtaç olmak” 1979'da sanıyorum söyledi bunu Süleyman Bey. O dönem biz kapalı bir ekonomideydik, gerçekten Merkez Bankası, hammadde petrolün parasını ödeyemiyordu, tanker İzmit'teki rafinerinin önüne demirledi, para ödendi, hortum uzandı ve rafineri çalıştı. Öyle bir durumdu..

ÖM: Ben de hatırlıyorum onu. Bir de bu sözünü ettiğiniz kıtlık, hatta açlık beklendiğini söylüyor Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Gıda Örgütü'nün açıklamaları filan da var. Bir de tabii bu mesela çok tuhaf rakamlar var; bu iklime bağlı olarak kasırgaların vurduğu Honduras'ta mesela rekor sayıdaki yurt içi gayri safi hasılasının 1/5'ini götürecek büyüklükte bir fırtınanın vurduğunu söylüyorlar. Yani bunu tahayyül bile etmenin zor olduğu durumlara geliyor. Bunların altından nasıl kalkılacak? Burada da, Türkiye'de de görülüyor çeşitli örnekleri, daha önce de tarım meselesinin üzerinde durmuştunuz. Evet vahim bir durum var.

AB: Artık hem kaynak bitti, hem de fikir de bitti, yeni bir oyun da sahneye konulamıyor. Türkiye’nin başta ABD olmak dünya ile olan durumu ortada. Ama Kıbrıs'ta Maraş'ta piknik yapmaya gidiyorsunuz! Gördünüz mü bilmiyorum; dün orada sayın Cumhurbaşkanı yeni KKTC Cumhurbaşkanı'na bir öneride bulunuyor. “Başkanlık sarayını değiştir, 5 dönüm arazi içerisinde bir cumhurbaşkanlığı sarayı yaptır” diyor.

ÖM: Hangi ülkede yapılacak bu, Kıbrıs'ta mı yoksa Türkiye'de mi?

AB: KKTC toprakları içinde “yeni bir başkanlık sarayı yap “diyor. Rauf Denktaş'ın ve daha sonraki cumhurbaşkanlarının kullandığı eski bir yapı vardır. Herhalde onu beğenmedi ve “sana bir başkanlık sarayı yapalım, en az 5 dönüm içerisinde olsun!” diyor.

ÖM: Destek olacakmış Türkiye de değil mi?

AB: Bu sözler, cumhurbaşkanının nasıl bir fazda olduğunu gösteriyor, ortalık yanıp tutuşurken bu sözlerin sarf edilmesi, inşaat tutkusuyla 'meleklerin cinsiyeti' meselesini hatırlatıyor. 

Borçlanma ile kurulan Türkiye otokrasisi çöküyor, bu aileyi de çöktürüyor. Çünkü kurulan sistem havuzun dolmasına havuz zincirine suyun akmasına bağlı bir sistemdir. Eğer otokrasiniz doğalgaza, petrole, bakıra bir madene dayanıyorsa bir şekilde işliyor ama Türkiye farklı, Türkiye borçla otokrasi kurulan otokrasidir. CEO' olarak tanımlamıştı sayın cumhurbaşkanı bu sisteme geçerken “ülkeyi bir CEO gibi yöneteceğim” demişti. Pek parlak bir CEO olmadığı anlaşılıyor Kaynağın bitmesi, suyun akmaması, aşağıdaki havuzların da dolmamasına sebep oluyor. Yani bir 'havuz problemi' ile karşı karşıyayız!Su akmayınca topoğrafya değişmeye başlıyor, çıkar topoğrafyası değişimi de kavgaları beraberinde getiriyor. Genelde hanedanlıklar içerisindeki çatışmalar böyle cereyan eder. 

Sonunda bazıları der ki “çekil ya da durumun farkına var!” ama görünen o ki bunun farkına henüz varılmamış, dolayısıyla KKTC Başkanı'na “inşaata devam!” talimatı veriliyor. Türkiye otokrasisini borca dayalı kurdu. Bu borç sistemi çalışmadığı zaman sistem tıkanıyor Biden’in danışmanı Carpenter da onu belirtiyor “dışa açık bir ekonominiz olması şansınızdır” Borçlanmak için de adresin kendileri olduğunun altını çiziyor.

Ekonomide ve hukukta reform lafı edilince, 1 milyar Dolar sıcak para girmiş Türkiye'ye. Dünyada trilyonlarca Dolar sıfır faizle dolanıyor, “Türkiye artık reel faiz verecek” havasına girince, para durur mu? Gelir elbet, ama bunlar kesmiyor. 2016'dan beri durgunluğu aşmak için MB’ına para bastırıldı, bilumum MB’ının kaynaklarına el konuldu, bilumum alicengiz oyunlarıyla kamu bankası, Merkez Bankası oyunlarıyla ekonomide büyüme yaratılmaya çalışıldı ama yolun sonuna geldi. Havuzda şu anda damlalarla idare ediliyor.

Bütün bu olaya, hem iç ve dış, hem de ekonomi politika çerçevesinde baktığımızda kurulan sistemin çalışmadığını, devreye sokulan kamu özel işbirliklerinin fiyasko haline geldiğini, Covid'le mücadelenin perişanlığını, turizmden tarıma kadar sektörel pozisyonların çok negatif bir halde olduğunu, görmek durumundayız. Böyle bir durumda yapılması gereken dış ekonomik ve siyasal ilişkileri geliştirmektir. Sadece Trump üzerinden, damatlar arasındaki kırmızı telefon, sarı telefonla olacak işler değil bunlar. Öncelikle,” Beyaz Saray'a yakın bir çiçekçiden beyaz güllerin ısmarlanması gerekiyor” diye düşünüyorum. Yoksa işler düzelmez. 

ÖM: Bir hayli zorlu bir süreç olduğu da belirtiliyor çeşitli yayın organlarında da yani internet gazeteleri ve dergilerinde. Özellikle göze çarpan ciddi eleştiri yazıları da çıkmaya başladı. Bakalım nasıl bir çözüm olacak?

AB: Türkiye'de etkin muhalefet için demokrasi cephesi kurulması yıllardır dile getirdiğim, üzerinde durduğumuz konu aciliyet kesbediyor. Türkiye'nin mevcut 2 yıllık bu rejimin sallantıda olduğu iktisadi ve siyasal analizlerle ortaya koyuyoruz, bunun için de allame olmaya gerek yok. Otokratik sistemin çözülme iklimine girdiği ülkemizde güçlü bir şekilde muhalefet sergilenmesi gerekiyor. Çözülmeyi iktidar mensuplarının da gördüğü muhakkak, aile içi çatırdamalar bunun göstergesi ama öyle hemen kanamayı durdurmak mümkün değil. Öncelikle ABD ve AB ile ilişkilerin sürdürülebilirliği için bazı demokratikleşme hamlelerinin ve keyfi bir şekilde hapiste tutulan arkadaşların, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi sembol isimlerin özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Erdoğan reform mu yapmayı düşünüyorsa, reform yapacaksa, KHK'dan işinden olan insanların işlerine dönmesi sağlansın, on binlerce nitelikli suçsuz insan işsiz durumda

ÖM: Özellikle de sağlık çalışanlarının, mesela KHK'lı son derece büyük bir sıkıntıya düşmüş olan, miktar olarak da doktorlar ve sağlık çalışanları yetişemiyor. Onların bir kısmı da KHK'lı olarak iş yapamaz durumdalar, hatta öylesine durumlardan bahsediliyor ki covid+ olduğu belirtileri gösterse bile çalışmaya devam etmeleri istenen çeşitli durumlar var. Yani çok kritik bir aşamaya geçilmiş durumda covid açısından da, sağlık açısından da, ekonomik açıdan da evet.

AB: Durum böyle iken, KKTC Başkanı'na “saray yaptır!” demek ne demek oluyor? Gerçekten insan duruyor burada.. 'krala çıplak meselesi' aklıma geliyor.. Yani Cumhurbaşkanı bu fazdayken böylesi bir halet-i ruhiye içindeyken, durumun değişmesi pek mümkün değil. Evet son olarakBiden yönetimiyle birlikte Türkiye bu değişimden ziyadesiyle etkilenecektir. 

Bu arada Biden’in ekonomi programına değineceğiz diyoruz bir türlü giremiyoruz! Süremiz yetmiyor sanırım bu programda da giremeyeceğiz. 'Biden'in ekonomi politikası nasıl olacak?' 'ABD ve dünya için nasıl bir iktisat politikası tasarladı ve bu nasıl yürüyebilir?' başka bir zaman konuşalım.  

Son olarak şuna değinmek istiyorum. Geçenlerde aklıma geldi merak edip baktım. Malum Türkiye, son yıllarda 5 cephede gerilim, savaş, yaşıyor ya,acaba “Osmanlı Devleti birinci Dünya savaşında kaç cephede savaştı” diye, birinci dünya savaşında Osmanlının birinci sınıf 5 cephesi varmış.

ÖM: Öyle mi?

AB: Evet, ikinci sınıf kategoride Almanlara lojistik yapan iki tane daha cephe var, 5 cepheli savaşlarda Osmanlı devleti çöktü, bitti. “Enverland” kurulacaktı kurulamadı. Bu cephelerdeki pozisyonlarını umarım Türkiye, önümüzdeki dönemde hem otokrasisiyle birlikte ele alıp değiştirir, ılımlı bir yaklaşım içerisinde olur. Yoksa durum vahim yani! Oralara sürekli kaynak ayırılıyor, yoklukta para harcanıyor, bakın biz, oralara ayırdığımız kaynağın miktarını bilmiyoruz. Bütçemizden ne kadar para çıktı? Onlardan haberdar değiliz.

ÖM: Süreyi de doldurduk.

AB: Biden'in ekonomi programı başka bir bahara kaldı artık!

ÖM: Zaten daha ona zaman ayıracak zamanımız olacak.

AB: Ama şunu söyleyeyim son olarak, bizim gibilerin gözünden baktığımızda, Biden olumlu bir şeyler yapması, Bernie Sanders’ın ve ekibine ne kadar değer verdiğini göstermesiyle ölçülecek. Sanders’in Çalışma bakanlığı meselesi gündeme geldi, Sanders çalışma bakanı olmak istediğini beyan etti. Ne demişti Biden Sanders'a, “başkan olduğumda sizin fikirleriniz de iktidarda olacak!” demişti. Göreceğiz bakalım onu da!

ÖM: Göreceğiz evet. Peki çok teşekkürler.

AB: Hoşça kalın! İyi yayınlar.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

AB: Hoşça kalın!