Mitzi Jonelle Tan: Filipinler’de aşırı hava olayları hayatımın parçası oldu ​​​​​​​

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

"Çocukluk hatıralarımın çoğu, dışarıdaki şiddetli fırtına nedeniyle elektriğimiz olmadığı için akşam yemeğini mumla yediğimiz."

(Atlas Sarrafoğlu'nun bu röportajı Yeşil Gazete'nin internet sitesinden alınmıştır.)

Mitzi Jonelle Tan Filipinler’in başkenti Manila’da yaşıyor. Ülke, Londra merkezli çevre gözlemcisi Global Witness’ın yayınladığı 2019 yılına ait son raporunda, çevre savunucuları için dünyanın en ölümcül ikinci ülkesi olarak listeye girdi.

Ancak Mitzi, hem sokaklarda hem de online grevler yapan ve ülkelerinde iklim değişikliği konusunda acil küresel eylem çağrısında bulunan YACAP İklim Eylemi için Gençlik Savunucuları hareketine liderlik eden ve kurucusu olan cesur aktivistlerden biri.

Atlas: Bir iklim aktivisti olmaya nasıl karar verdiğini bize anlatabilir misin?

Mitzi Jonelle: 2017 yılında yerli halkımızın liderlerinden biriyle bir toplantıya katılabildim. Bize çevreyi onlarca yıldır nasıl koruduklarını ve Filipinler’in doğal kaynaklarını akılsızca kullanan yabancı şirketler nedeniyle nasıl kötüleştiğine dair bir hikâye anlattı. Ayrıca bize askeri ve paramiliter güçlerin onları nasıl taciz ettiğini, yerlerinden ettiğini ve öldürdüğünü de anlattı.

Sonra, oldukça gelişigüzel bir şekilde, tüm bu zorluklar ve engellerden dolayı karşılık vermekten başka çare olmadığını söyledi ve kıkırdamaya başladı. Ve gerçekten beni en çok etkileyen şey bu oldu. Karşı koymamız gerektiğini söylemesinin basitliği, bizi ikna etmeye çalışmıyordu, bu basit bir gerçekti, bir gerçekti – ve bunu kavramak ve anlamak o kadar da zor olmamalıydı.

Youth Advocates for Climate Action (YACAP) ve Fridays For Future Filipinler’in üyesisin. Bu hareketler ülkende neler yapıyor? Geçtiğimiz yıl içindeküresel iklim grevlerinde neler yaptınız?

Aslında YACAP, Filipinler’in FFF’idir, geçen yıl tüm küresel iklim grevlerini düzenledik – Eylül ayında 600’den fazla kişiyle bir insanlardan oluşan dünya şekli oluşturduk ve Kasım ayında bu karanlık zamanlarda yolu aydınlatacak gençliği sembolize eden geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılmış fener geçit töreni yaptık.

İklim grevlerinin yanı sıra, enerjimizi daha çok insanlara ve öğrencilere gitmeye ve iklim krizi, gereken acil eylem ve iklim adaleti hakkında konuşmaya odaklıyoruz. Buna daha çok odaklanıyoruz çünkü iklim adaleti hareketi hala burada popülerleşme aşamasında, birçok insan iklim krizini ve etkilerini her gün maruz kalsak bile hala farkında değil. İklim krizine pek inanmıyorlar ama çoğu, bunların birbiriyle bağlantılı olduğunun farkında değil. Bu yüzden eğitime ve farkındalık yaratmaya çok odaklanıyoruz.

Ayrıca onlardan bir şeyler öğrenmek ve iklim kriziyle ilgili ilk elden deneyimlerini dinlemek için çevre savunucularımızla bir araya geliyor ve onlarla sürekli diyalog kuruyoruz.

‘Sellerin evimize girmesinden çok korkardık’

Filipinler’in iklim krizinden etkilenen ülkelerden biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu gerçekle Filipinler’de yaşamak nasıl bir duygu?

Neredeyse tüm hayatım boyunca aşırı hava olayları her zaman yaşadığım bir şey oldu. Birkaç hafta süresince bizi elektriksiz bırakan tayfunlar yaşadım ve sellerin evimize girmesinden o kadar korkardık ki… Çocukluk hatıralarımın çoğu, dışarıdaki şiddetli fırtına nedeniyle elektriğimiz olmadığı için akşam yemeğini mumla yediğimiz.

Kolayca su basmayacak daha yüksek bir bölgede yaşayacak ve öncelikli olarak da düzgün bir  konut sahibi olacak kadar ayrıcalıklıyız. Fırtınalar sakinleştikten ve dışarı çıkabildiğimizde çevreye ve insanların evlerine, her defasında çok fazla yıkım olduğuna şahit oluyoruz. Fırtınalarda kaç kişinin öldüğünü ve sellerde sürüklendiğini öğrenebilmek amacıyla haberleri dinlemek için kullandığımız pille çalışan radyomuzu dinlemek zorunda kaldığımızı hatırlıyorum.

‘Krizin yükünü ötekileştirilmiş kesim taşıyor’

Kimi zaman da yaşadığım yer tam tersine uzun kuraklık dönemlerinin yaşandığı ve gıda kıtlığı nedeniyle gıda fiyatlarının artmaya başladığı bir yer oluyor. İklim krizi Filipinler’de hepimizi etkiliyor, ancak iklim krizinin asıl yükünü ötekileştirilmiş kesim taşıyor. Kentli yoksullar kelimenin tam anlamıyla uçup gidebilen ve rüzgârla çökebilen derme çatma evlerinde (ki buna sahip olacak kadar şanslılarsa) uygun havalandırma olmaması nedeniyle en çok sıcak çarpmasından mustarip oluyorlar, aynı zamanda bundan dolayı da evleri yangınlara eğimli hale geliyor.

Fırtına veya ağır sıcak dalgaları sırasında bile işlerini sürdürmek ve ailelerini doyurmak istiyorlarsa işe gitmeleri ve iklim krizinin koşullarına göğüs germeleri gerekiyor. Bir takımada ve tarım ülkesi olmasına rağmen toplumumuzun en fakir kesimleri olan yerli halk, çiftçi ve balıkçılar iklim krizinin etkilerinden en çok etkilenenler.

Ülkendeki ve dünyadaki Covid-19 salgını ile iklim krizinin ilişkisi hakkında ne söyleyebilirsin? Geçişin nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerin neler?

Covid-19 salgını, sistemimizin, adaletsizliği gerçekten nasıl daha da fazla kalıcı kılmak üzere inşa edildiğini açığa çıkardı. İklim aktivistleri yıllardır söylüyorlar – iklim değişikliği değil, sistem değişikliği ve Covid-19 salgını bunu daha da fazla kanıtladı.

Salgın, zoonotik bir hastalıktır ve eğer insanlar hayvanların doğal yaşam alanlarına müdahale etmeselerdi, ki bu insanlar uygun barınma imkanına sahip olsaydı ve kar peşinde koşan, tüm kaynakları tüketmek üzerine kurulu sistemimiz olmasaydı bu gerçekleşebilirdi.

‘Liderlerin krizlere verdiği tepkiler aynı’

Liderlerimizin Covid-19 krizine tepki verme biçimleri, iklim krizine yanıt verdikleri yolla aynı – uzmanları dinlemeyerek, zenginlere ve ayrıcalıklılara öncelik vererek ve halkın memnuniyetini görmezden gelerek… İşleri yapma şeklimizi değiştirmek için uygun bir zamandayız çünkü bu net bir şekilde çalışmıyor. Sahip olduğumuz sistemle asla krize hazırlıklı olmayacağız.

İklim krizinin etkilerinin ve onu çözme sorumluluğunun orantısız olduğunu kabul etmeliyiz. Her krizle savaşmalıyız. Sorunun temel nedenlerini ele almalıyız. Sistematik bir revizyon için mücadele etmeliyiz.

Sosyal medyada oldukça aktifsin, bu senin aktivizmini ne şekilde etkiliyor?

Yeni insanlara ulaşmak ve mevcut sorunlar hakkında daha fazla insanı bilgilendirmek için iyi bir yol sosyal medya kullanımı. Sadece dijital eylemlerde kalamayacağımızı, fiziksel eylemlere ihtiyacımız olduğunu hatırlamalıyız. Krize karşı en savunmasız insanlar da çoğu zaman sosyal medyada bulunmuyor, bu yüzden onlara gitmemiz, onlarla yaşamamız, onlardan öğrenmemiz de gerekiyor.

‘Bize patronluk taslamaktan hoşlanıyorlar’

Senin gibi iklim aktivistleri için hükümetin algısı nedir? İklim sorunları için karar vericilerle temas halinde misiniz? Onlardan talepleriniz neler?

Genelde bize patronluk taslamaktan hoşlanıyorlar. Birkaçı aslında iyi ve dinliyor, ancak kongremizde bulunan pek çok politikacı iklim krizi konularının ve iklim hareketinin farkında bile değil. Genel olarak, bir aktivist olduğunuz sürece, çoğu sizi bir terörist veya yetkili bir çocuk olarak göz ardı edeceklerdir.

Taleplerimiz, halk tarafından tanımlanan bir iklim acil durumu ilan etmeleri, kömürlü termik santrallerini kapamaları, işçi sınıfının öncülüğünde adil geçişi sağlamaları, çevre savunucularımızın ihtiyaçlarını korumaları ve önceliklendirmeleri ve ulusal liderler için talebimiz ise, uluslararası arenadaki karbon ayak izi büyük şirketlerden iklim adaleti talep edecek siyasi iradeye sahip olmaları.

‘Yeni yasa sesimizi çıkarmamızı engelliyor’

Filipinler geçtiğimiz haftalarda Terörle Mücadele Yasasını kabul etti, bu ne anlama geliyor ve ülkendeki iklim aktivistleri için bu ne anlama geliyor?

Filipinler’deki anti-terörizm yasası, terörizmin aşırı geniş ve belirsiz bir tanımına sahiptir, temelde her türlü muhalefet ve hatta çevre savunucularına bağışta bulunma ve yardım etme dahi terör eylemleri olarak etiketlenebilir. Bu yasa aktivistleri tehlikeye atıyor ve sesimizi çıkarabilmemizi engelliyor. Bu yasa ortaya çıkmadan önce bile, Filipinler zaten protesto etmenin kötü olduğu ve hükümeti dinlemeniz gerektiği şeklinde bir damgalama mevcuttu ki; birçok ebeveynin çocuklarına söylediği şey bu, ama tabii ki bizler bunları gerçekten dinlemiyoruz .

Protesto hakkımız olduğunu biliyoruz ve bu nedenle öğrenciler, toplumun farklı kesimleriyle birlikte protestolarda ve hakları için mücadelelerinde her zaman çok aktif oldular. Filipinler, bu yasadan önce bile, çevre savunucuları için dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri olarak biliniyordu ve biz sadece bu yasanın durumu daha da kötüleştirmesini bekleyebiliriz.

‘Aktivizmim öfke değil aşk kaynaklı’

İklim aktivizmi gençler için çok tüketici olabiliyor, peki kendine ne şekilde zaman ayırıyorsun, aklını iklim krizinden uzaklaştıracak hobilerin var mı?

Okyanusun müziğini veya seslerini dinlemeyi ve resim yapmayı severim (genellikle yaptığım şey iklim aktivizmiyle de ilgili oluyor), ayrıca birçok bitkim var ve bunlarla ilgilenmek beni sakinleştiriyor. Ayrıca iklim aktivizmi sayesinde gerçekten iyi arkadaşlar edindim ve onlarla konuşmak benim için bir tür kendime iyi bakma yolum. Ne zaman bunalmış hissetsem, meditasyon yapıyorum, nefes egzersizleri yapıyorum ve kendimi topraklamaya çalışıyorum.

Yine de kendimi iklim aktivizmiyle duygusal olarak o kadar tüketmediğimi söylemeliyim çünkü aktivizmimin bu noktasında, bu his bana  öfke kaynaklı değil, aşk kaynaklı olmasından dolayı geliyor – çevre, kitleler ve savunmasızlar için duyduğum sevgi bunu daha çok daha sürdürülebilir bir itici güç olarak kılıyor. Bu elbette hiç kızmadığım anlamına gelmiyor, biliyorum – ama daha çok kızgın olmamın sebebi insanların sevdiklerime zarar veriyor olması, dolayısıyla bu yüzden çok daha az yorucu ve duygusal olarak daha az yorucu.

İklim kriziyle ilgili geleceğe dair bakış açın nedir? 2030’da kendini nerede görüyorsun?

Doğrusu bu sorunun cevabını bilmiyorum. 2030’da kendimi hala insanlarla çevre için savaşan, sosyal adalet için savaşan bir aktivist olarak görüyorum. 2030’a kadar dünya liderlerinin iklim acil durumuyla zaten ilgileniyor olacağına inanmak istiyorum, ancak bu radikal iklim adaleti aktivizmi olmadan gerçekleşmeyecek, bu yüzden liderleri çağırmaya ve hesap verebilirlik ve değişiklik talep etmeye devam etmeliyiz.

Dürüst olmak gerekirse bu imkânsız geliyor ve yükün gençlere ve savunmasızlara düşmesi haksızlık – ama bunu sadece geleceğimiz için değil, savunmasızların “bugünü” için de yapmak zorunda olduğumuz için yapacağız. İklim adaletini ve sosyal adaleti gerçekten sağlayana kadar insanlarla savaşmaya devam edeceğiz. İmkansızı yapabilecek biri varsa, o da biziz.