Mektubun şarkısı

-
Aa
+
a
a
a

Harvest Moon, her sonbahar ekinoksuna en yakın dolunaya verilen admış. Ay güneş batmadan doğar, çiftçilerin hasatlarına eşlik edermiş. Toprağa ya da göğe dikilen her neyse biçilen günler olarak yorumlanıyor aynı zamanda…

(9 Eylül 2020 tarihinde Açık Dergi'nin köşelerinden Sahibine Şarkılar programında yayınlanmıştır.)

Harvest moon / Hasat dolunayı… Ya yeni geride bıraktık ya da 1 Ekim’de karşıladık. Ne alakası var diyeceksiniz! Neil Diamond’un Harvest Moon şarkısının izine düşmesem ben de aydınlanmayacaktım.  Harvest Moon, her sonbahar ekinoksuna en yakın dolunaya verilen admış. Ay güneş batmadan doğar, çiftçilerin hasatlarına eşlik edermiş. Toprağa ya da göğe dikilen her neyse biçilen günler olarak yorumlanıyor aynı zamanda… Tam bu noktada programla bağlayacak olursam, geçtiğimiz dolunay sabahı bu programın içeriğini meydana getiren bir mesaj aldım sevgili müzisyen dostumuz Asena Akan’dan. Asena, bu programa konuğumuz olup sohbet ettiğimiz, hatta Şarkılara Mektuplar projesine katılan ilk şarkı yazarımız olmuştur. Şarkılara Mektuplar’ı bilmeyenler için kısaca açmam gerekirse de, bu proje bu programla birlikte gündeme gelen bir buluşma alanı. Dinleyicileri yani sizleri – herkesi bize mektup yazmaya davet eden bir platform. Biraz zamanımızın güncesi olması niyetiyle, biraz yazının ve müziğin iyileştirici gücüne olan inancımızla ve posta kutusunun diğer ucunda mektupları bekleyen biz şarkı yazarlarıyla... Tanımadığımız birinin yazacağı bir mektuptan acaba şarkılar yapabilir miyiz? Sorusuyla başlamıştık. Ana akım her mecranın ya da kanalın aramızdaki kılcal damarları tıkadığı bu zamanlarda, birbirimize ulaşmanın belki de başka yollaını aramaya devam ediyoruz… 

Mektuptan meydana gelmiş ilk şarkımız “Hayat Eve Sığar mı”, sizlere dinletmiştik. Hasat dolunayı gecesi de, sevgili Asena Akan mektuplardan bir başkası üzerine yaptığı çalışmayı tamamladığını söyledi. Mektubu bize İzmir’den dostumuz Meltem Altınkaya yazmıştı. 

Bu akşam, sizlere bugüne kadar bize ulaşan mektuplardan kesitler okuyup, mektupların arasında da, projenin şarkı yazarlarından parçalar çalacağım. İlk mektubumuzla başlayalım. … 

İlk mektubumuzla başlayalım. Bu mektubu dinleyici dostumuz Reyhan Algül İngiltere’nin Bristol şehrinden yazdı. Kendisinin orada klinik psikolog olarak çalıştığını biliyorum. Mektubu hepimize yazdığını söylüyor Reyhan. Kendisine her zaman, danışanların çoğuna çok sık söylediği mottosu olan: “Bugün de böyle” mektubundan bir kesit şöyle…  

1. Mektup; Bugün de Böyle 

“Yarın var bir aydınlık ama şimdi karanlık bugün de böyle

Sıkışırsın bir yerlere, ne gökte, ne yerde, bugün de böyle

Zaman çok hızlıdır ya da çok yavaş, alacaklı gibi kapında bekler ya da sen onun kapısında, işte bugün de böyle

Dinlediğin sözden, ne dosttan, ne sevdiğinden gelmez bir çare, 

bugün de böyle

İçinde bir yerde bir şeyler burulur, zihninde birkaç soru döner durur, neden diye yankılanıp durur, işte bugün de böyle

Hatta bazen yoktur hiçbir sebebi, sadece bugün de böyle

Belki bir görüş, bir fikir, yaprakların üzerindeki çiğ gibi bir şey düşer zihnine ama bugün de böyle

 

Acıya merakla bak, sadece dur öyle, gökyüzü orada, bir bulut seç kendine, elbette yetmeyebilir bunlar anlıyorum, bugün de böyle

Yeniden bağlan toprağa, sarıl bir ağacın gövdesine, yaprakları izle, yine de yetmezse anlıyorum, bugün de böyle

 

Geçer bu haller, insanlık deneyimi bize bunu söyler, sadece hatırla, sonsuza kadar değil, bir süre ve bugün de böyle.”

 

Reyhan Algül’ün yazdığı mektuptan sonra size şarkı yazarlarımızdan biri olan, Şenceylik olarak tanıdığımız Eda Sena Şenceylan’dan bir şarkı dinletmek istiyorum. “Bomboş bir Pazar Günü”. 

Şimdiki mektup, Sahibine Şarkılar’ın proje ortağı yazar dostumuz sevgili Eylem Ejder’den.   “Hayat Eve sığar mı” ilk şarkımız da sözlerini onun mektubundan almıştı. Şimdi bir başkası… “Sarmaşık Rüyası.”

2. Mektup;  Sarmaşık Rüyası 

“Son üç gündür o kadar çok yasemin sarmaşığı diktim ki. Kardeşimin bahçesine, bizim bahçeye ve komşumuz için bir de. Seninle yaseminler altında oturduğumuz o anı da hesaba katarsam bir müddettir hayatı yaseminin zihninden görmeye başladım neredeyse. O saç örüğü gibi dolaşık dallarını incitmeden açmak nasıl bir uğraştır. Her açışında o örükleri daha bir salıyor kokusunu ve sanki sana bir bir sırlarını döküyor gibiydi. Belki de abartıyorum. Dün son diktiğim yasemin sarmaşığından sonra gündüz vakti uyuyakalmışım. Rüyamda bir yasemin sarmaşığıydım. Bedenime aşık ve onu saran bir sarmaşık mı vardı üzerimde yoksa ben git gide sarmaşığa mı dönüşüyordum, emin değilim. İkisinin arasında bir şey. Bir dönüşüm olduğu kesin. Ellerimi göremedim. Kollarım yasemin dalıydı ve ellerimin her biri henüz filiz vermiş ince yasemin sürgünleriydi. Parmak uçlarım beyaz yıldızlı çiçeklerdi. Çok başka bir deneyimdi. Kökü de sanki göğsümde bir yerlerdeydi.  Hiç unutamayacağım. Kaderde Kafka'nın Gregor Samsa'sı gibi uyanmak yokmuş, ne güzel! Elim her gün doğanın, çiçeğin yüzüne değiyor diye mi acaba tüm bunlar?”  

Bu yaseminli mektubu, bir başka çiçeğin şarkısı izleyecek. Projemizin bir başka şarkı yazarı, dostumuz Emre Akbay’ın bir şarkısı; “Papatyalar

Sıradaki mektup bize Ankara Üniversitesi’nde Tiyatro bölümünde araştırma görevlisi olup aynı zamanda doktora yapan Gülden Ateş’ten ulaştı. Şiirimsi bir tadı var bu mektubun. Bütünüyle şöyle… 

3. Mektup; Savruk

“Sesinde kaybolduğum nehirler var.

Ki yüzme bilmem, 

Ama yine de bilirim; kanatlarımı korur kalbin.

Nehirler boyunca aya, yıldızlara, taşlara tutunurum.

Karabataklara, yunuslara, yolunu kaybetmiş deniz kızlarına…

Saçlarım ağırlaşır, ayaklarımı unutur gövdem.

Suçiçeği olurum nehrin en derin yerinde,

Tenime yapışır küçük balıklar, kökümde saklanır kaplumbağalar.

Adım değişir, kokum değişir.

Arınırım sensizlikten.

Zamansız, mekânsız ve aklın uğramadığı o boşlukta

Suya bırakırım soluğumu.

Orada, o sessizlikte tenine susarım.

Sana susarım.

Sevgilim derim, sevgilim.

Toprağım toprağına karışır, sesim sesine, yüzüm yüzüne.

Gülüşünü saksılarıma ekerim”

Okuduğum Gülden Ateş mektubunu, geçtiğimiz günlerde çıkan ve içinde biraz önce dinlediğimiz Emre Akbay’ın da bir şarkısının olduğu, Olta albümünün içinden bir parça izleyecek. Olta, Peyk grubunun solisti İrfan Alış’ın “müzisyenler için müzikle dayanışma” çağrısıyla her yaş ve deneyimden müzisyenin bir araya geldiği bağımsız bir grup. Olta’nın çıkmış ve çıkacak albümlerini takibini öneriyor, Boyalı Kuş’tan “Alaca” isimli parçayı dinliyoruz.    

Şimdi sevgili Asena Akan’ın çok yeni yapmış olduğu şarkının ilk ve ham halini çalacağız size. Elbette bu şarkı kendi hazırlık sürecinde belki bir iki başka enstrümanla desteklenip, düzenlemeleri devam edecek ama biz özelikle bu ik halini ilk heyecanla birlikte sizlerle burda paylaşmak istedik. 

Şarkının sözleri ise programın başında belirttiğim gibi İzmir’den gelen bir mektuptan. Sevgili dostumuz Meltem Altınkaya. Meltem İzmir’de avukatlık yapıyor ama aynı zamanda müzikle ilgilendiğini de biliyoruz. Önce mektubu okuyalım, sonra şarkısıyla devam edelim. Şimdi, burada ve daima…

4. Mektup; Şimdi, Burada ve Daima 

“Bir serçe ne kadar kalır dalda,

Uçuş vaktini kim bilir?

Belirsizliğiyle güzel,

Geçiciliğiyle muhteşem yaşam,

Sana minnet, kabulümüzdedir.

Bu günlerin belirsizliğiyle baş edebilmenin, bakış açımızı değiştirmekle mümkün olabileceğini düşünenlerdenim. Düşünenlerdenim de ne kadar başarıyorum orasını sorma. Bizler bu gerçeğin tam da ortasına (ve belki de bu gerçeği önceden kabul edip sonra unutarak) doğmuş iken yine de en rahatsız olduğumuz kavramlardan biri de belirsizlik. Kendi içinde ne kadar da gülünesi bir hal aslında. Bu halimiz belki de en büyük sınavlarımızdan birinin zeminini oluşturuyor. Şu anın sihrini, şimdinin içindeki farklı alternatiflerde yatan bereketi görmemizin önüne geçiyor.

Pandemi gerçeği, bu insanlık hallerimizle tekrar tanışmamıza vesile oldu diye düşünüyorum ve umarım yüzleşmemize, yol almamıza da vesile olur. Bu anlamda benim içimden de bir başka Meltem çıktı; kaygı seviyesi yükselmiş, sevdiklerini kendince koruma refleksi ile gurk tavuklar gibi komik hallere düşen bir Meltem. Giderek kendinden yorulan ve etrafını da yoran bir insancık. Tam da bu noktada kendime bakmaya, kendimi bu halimle görmeye adım attım sanki. Hayatı kontrol edemeyeceğim gerçeği koskocaman karşımda duruyordu, hani bildiğimi sandığım şey.

Bu düşüncelerle gelen minik farkındalıkları yine kendime hatırlatmak için günlük cümlecikler yazdım. Beni kısıtlayan endişelerimden arındığıma dair, şimdi, burada ve daima. Hamurumuzda her biri var ve bize her daim eşlik edecekler ancak eşlikçi olmaları başka, eksilten olmaları başka. Olumsuz duyguları inkâr etmeden, önce onların varlığını görüp sonra kabul içinde serbest bırakabilmeyi deneyimleme süreci başladı içimde. Yaşamın geçiciliği, bir o kadar keyifle yaşanmasının gereğini hatırlatıyor bize. Her anın içinde bir sürpriz barındırdığını fark ettiğimizde de belirsizliğe bir başka anlam yükleyebiliyoruz. Bize kötü hissettiren şey aynı zamanda başka güzel kapılar da açabiliyor. Aynı olgunun birbirinin zıddı iki kavramı barındırması da çok heyecan verici değil mi? Bu sihrin içinde insan, belirsizliğin güzelliğini ve geçiciliğin muhteşemliğini de bulabiliyor. Bu günkü ben, yaşadığım tüm iyi, kötü, şanssız, kahredici, mutluluk veren vs. diye nitelendirebileceğim şeylerle şekillendiysem "hepsinin varlığına şükran" diyorum.

Tam da bu nedenle hayatı her şeyiyle kabul ettiğimizde hissettiğimiz en büyük duygu minnet duygusu oluyor. Yukarıdaki dizelerin altında yatan duygu ve düşünceler bunlardı… Mektuplar akla gelen gönülden akan hali ile kalemden dökülürdü eskiden. Bunu da öyle kabul et lütfen” 

 

Sahibine Şarkılar programı, bu projenin web sayfası olan www.letterstosongs.com da veya [email protected] adresinde sizleri ve mektuplarınızı beklemeye devam ediyor.