Maske kullanımı ve HEPA filtre sayesinde uçaklarda beklenenden daha az bulaş riski var

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, bu haftanın ilk yayınında genel bir değerlendirmede bulunurken uçaklarda bulaş riskiyle ilgili çalışmaları da paylaştı.

(Açık Gazete'nin 14 Eylül 2020 nüshasındaki Korona Günleri köşesinde yayınlanmıştır.)

Özdeş Özbay: Merhabalar Selim Bey, günaydın!

Selim Badur: Günaydın Can, Günaydın Özdeş, Günaydın Robi. Hepinize iyi haftalar diliyorum!

Can Tonbil: Günaydın efendim.

Selim Badur: Yine her zamanki gibi özellikle Can Tonbil’in iç açıcı haberlerine ben de birtakım katkılarda bulunarak başlayayım. Sanıyorum belirtmediniz bildiğim kadarıyla, bu sabah itibariyle 28 milyon 902 bin 170 olgu var dünyada. 29 milyona, herhalde bir hafta içinde de 30 milyonu aşmış olacağız. Son programımızdan bu yana, 4 gün içinde 1 milyon 135 binden fazla olgu vardı. Günlük 283 bin 961 olgu. İki program arasında 20 binden fazla, küresel boyutta yaşamını yitiren insan oldu. Neredeyse artık her programa böyle başlıyoruz, yavaş yavaş önlemler azaltılıyor, biraz daha rehavet ama olgu sayısında herhangi bir azalma yok ve iş ciddileşiyor. 

Buna ait en çarpıcı haber İsrail’den geldi hafta sonu. Üç haftalık yeni bir önlem paketini açıkladı pazar günü televizyonda Binyamin Netanyahu. 18 Eylül 9 Ekim arasında sıkı bir yasaklar paketi gündeme gelecek ki bu üç haftalık sürede okullar, restoranlar, alışveriş merkezleri, oteller tamamen kapalı olacak. Aslında bu dönem Roşaşana yani yeni yıl ve Yom Kippur’u da kapsıyor. Onun için ülkede ultraortodoks bir kesim ayaklanmış durumda. Kapalı yerlerde 10, açık yerlerde de 20 kişiden fazla insan ibadet amacıyla toplanamayacaklar. Aileler kalabalık kutlamalar ve yemekler yapamayacaklar. Bu nasıl denetlenecek? Bilmiyorum. Hatta ultra-Ortodoks bölgelerdeki mahallerde de tam bir sokağa çıkma yasağı tartışılıyor, tartışılıyor diyorum çünkü bir dönem uygulandı ama bir işe yaramamıştı. Bütün bu haberlerin üzerine, pandemi başlangıcında İsrail Hükümetinin Sağlık Bakanlığını da yürüten Yaakov Litzman kendisi oldukça sağ görüşlü bir partinin lideri, hükümetten istifa etti; bu da ilginç bir bilgi.

Özdeş Özbay: Ben de duymamıştım bu İsrail haberlerini takip ederken.

Selim Badur: Evet İsrail ilginç çünkü biz hep olgulardan bahsederken ne kadar fazla yeni olgu var diye örnek olarak Amerika’yı, Brezilya’yı ya da Hindistan’ı veriyoruz ama nüfus başına en fazla olgu sıralamasında 1. ülke Bahreyn, ilginçtir 2. sırada İsrail var. Bu önemli. Bu sabahki haberlere göre de Belçika’da günlük olgu sayısı hafta sonu 680’e vardı ki bu %42’lik bir artış. Fransa’da da cumartesi günü 10 bin 561 olgu çıktı. Gittikçe daha fazla sayıda küçük gruplar içinde yayılım bildirilmekte; bu durumun engellenmesi için yeni planlar gerekiyor. Bunun nasıl yapılacağı bilinmiyor. Neden bunu söyledim çünkü özellikle Fransa’da örneğin, liseler ve üniversiteler açıldıktan sonra farklı bir kente gidiyorsunuz Üniversite yerleşim yerine ya da liseye, arkadaşlarınız partiler vermeye başlıyorlar. Bunun sonucunda da bu partiden diğerine; bir apartmandan diğerine gezen öğrencilerin ciddi bir şekilde salgının artışına yol açtığı söylenmiş. Fransa’da bu tarz hızlı koşturmalara maraton kelimesinden üretilen bir kelime kullanır. Televizyonda ya da herhangi bir bağış için para toplanacaksa eğer buna teleton diyorlar. Bu kez apartmandan apartmana geçerek salgının yayılmasına da “apartoton” adı verilmiş. Böyle yeni kelimeler üretiyor Fransız toplumu bu süreçle ilgili olarak. 

Ö.Ö.: İngiltere’de de böyle bir partiye 10 bin sterlin ceza verilmiş.

S.B.: Ama bu cezalar caydırıcı olmuyor çünkü çok sayıdaki partiden bir tanesine ya da sokakta maskesiz gezen, ülkemizde de televizyonlarda görüyoruz birçok maskesiz...

Ö.Ö.: Tabi birde bahsettiğiniz gibi bu cezayı 18 yaşının altında birine vermişler. Dolasıyla ödeme ihtimali de yok zaten. Hani “ne olacak?” diye gazeteler de sormuş bu cezanın.

S.B.: Şimdi bunları da Fransa’da tıp ve bilim insanları grubu, Fransa’da özellikle hükümetin, yurttaşlara çocuk muamelesi yaptığını, bilim kurulunun istifasını isteyerek, “ahlaki suçluluk duygusu uyandırıyorsunuz. Eğitilmesi gereken çocuklar gibi davranıyorsunuz topluma, bilimi iktidarınız için kullanıyorsunuz, hiçbir açıklama yapmaksızın sürekli tehlikeden bahsediyorsunuz. Bu iş böyle yürütülmez” şeklinde bir eleştiri yönetmişler ve Fransa’da bilim kurulu da bu izolasyon süresi biliyorsunuz evrensel olarak 2 hafta 14 gündür, “bu 14 günü kısaltsak mı, 7 güne indirsek mi?” tartışmasını yapıyor. Kısacası birtakım önlemler, farklı gerekçelerle gevşetilmekte. Olgu sayısı en hızlı artan ülke, geçtiğimiz hafta sonunda İngiltere’ydi. %77’lik bir artış oldu İngiltere’de. Biraz önce bahsettiğim gibi Belçika’da %42, Fransa’da %33, İsrail’de de %31’lik bir artış var. Yani %30’lar civarında bir artış oranından bahsedilmekte ki bu önemli bir artış oranı, bunu dikkate almak lazım. 

İki tane değinmek istediğim konu vardı. Bir tanesi maskeler ve anti-maske hareketi. Bu konuyu perşembe gününe bırakıp, ülkece de çok tartışılan okulların açılması ve çocuklardaki duruma biraz ayrıntılı bakmak istiyorum. Şimdi ağustos ayının ortalarında ECDC’si dediğimiz yani European CDC, Stockholm’de merkezi olan Hastalık Kontrol Önleme Merkezi. Buradan bir rapor çıktı çocuklarla ilgili.  Tüm Covid olguları içinde çocuklar toplam %5’in altında, sadece bu kadar küçük bir grubu oluşturuyor çocuklar covid olguları arasında. Ayrıca çocuklarda başında beri biliyoruz ki hastalık ağır seyretmiyor. Fatal olgu yani kaybedilen çocuk, pediatrik covid-19 olgusu sayısı az, hastaneye yatışlar az. Demek ki çocuklarda biraz daha hafif geçmekte. Genellikle hafif, asemptomatik geçiriyorlar. Hatta tanı konulamayacak kadar hafif ya da solunum yolu enfeksiyonu bulguları ile yani, nezle soğuk algınlığı şeklinde seyretmektedir. Önemli olan nokta çocuklar virüsleri erişkinlerden daha uzun bir süre, daha mı yoğun, fazla miktar mı saçıyor? Hayır. Bunun da farklı olmadığı çocuklarda gösterilmiş. Birde çocuklar ve erişkinler, bu iki kesimin ne kadarı temas etmiş diye kıyaslandığında, bunu antikor testleriyle yani seroprevalans çalışmalarıyla saptamak mümkün ki erişkinlerde %4,8’inde antikor olan bağışıklık, çocuklarda sadece %2,6, yani yarı yarıya çocuklara daha az bulaşmış bu virüs. Şimdi bütün bu çocuklardaki pediatrik olgudaki gerçeklere, verilere baktıktan sonra, bu bulgular okulların açılmasına nasıl yansıyor? Tabii iki konu var okullar dediğimizde. Birincisi; okulları açarsak, çocuklar için bu açılış ne kadar tehlikeli? İkincisi; çocukları okula yollarsak, oradan alıp virüsü toplum genelinde yayılmaya katkıları olur mu, ne kadar etkiler? Buna bakılmış ve okul ortamında yapılan çalışmalarda, bu ortamlarda, okul ortamlarında bulaşın ender olduğu gösterilmiş. Bu kere bu kabul edilen bir bulgu. Önemli bir bulgu. Birçok ailenin ülkemizde de endişeli olduğunu biliyorum bu konuda. Okul ortamında en önemli bulaşma; kantinlerde ve okul servislerinde gelip giderken oluyor. O nedenle bir kere açılan okullarda bu kantin hizmetlerinin ve okula geliş gidişlerin biraz daha farklı düzenlenmesi gerekiyor. 

Ö.Ö.: Peki sınıflarda değil de kantinde daha çok bulaşı oluyor anlamına mı geliyor bu? 

S.B.: Evet!

Ö.Ö.: Sizce neden sınıf değil de kantin?

S.B.: Bunu uzun uzun irdelemek lazım yeme, içme ortamında daha fazla konuşuyorlar, daha fazla birbirleriyle temas ediyorlar, daha özgür bir ortam, belki daha kalabalık. Bunlara bakmak lazım. 

C.T.: Ufak bir hatırlatma yapayım okullarla alakalı durumu, pandemiyle alakalı durumu İzel Rozental’le beraber de konuşacağız. Eğer dikkatinizi çekerse, orda da bekleriz sizi. 

S.B.: Fiziksel mesafe ve hijyen kurallarına uyulur ise okullar, iş ya da çalışma veya eğlence ortamlarına göre çok daha az riskli olduğu kabul edilmekte. Okulların kapatılması, sonra tekrar açılmasının toplumdaki yayılmayı etkisi konusunda çelişkili bulgular var. Bütün bu inişler çıkışlar, toplumda bulaşın artışını çok etkilemiyor. Okulların kapanması ve açılması, doğrusunu isterseniz toplumda hastalığın yaygınlığını dolaylı bir yoldan etkileyebilir ama direkt olarak etkilemiyor. Bulaş riski açısından okulların kapatılması etkili bir kontrol yaklaşımı değil. Bu konunun altını çizmek lazım. Bunlar ECDC’nin raporunda belirtilen bilgiler.

Buna karşılık 19 Ağustos-27 Ağustos tarihinde Avrupa’da ve Fransa’da pediatri dernekleri bir araya geldiler ve orada farklı olarak vurgulanan nokta; daha çok erişkinden çocuğa bulaşın olduğu konusunda. Yani çocuklar okulda virüsü alacaklar, bunu evdeki ebeveynlerine taşıyacaklar ve bu grip ve diğer solunum virüsü etkenleri için geçerli olan bir mekanizma, bir yol iken; Covid-19’da şimdiye kadar elde edilen bulgular, gripten farklı olarak, çocukların eve virüsü taşımalarının çok sık görülmediğini; buna karşılık erişkinden çocuğa yani okul ortamında çocukların kendi aralarında virüsü bulaştırmalarından çok, okul çalışanları ya da öğretmenlerden çocuğa bulaşın söz konusu olabileceği söylenmekte. Bunun için okul ortamında yapılması gerekenleri sıralamış pediatri dernekleri. Bir kere “dışarıdan virüsün okul ortamına girişini kontrol etmek lazım” diyorlar. Bunu engellemek için örneğin günlük semptom kontrolü yani okula girişte çocukların ve çalışanların ateşinin ölçülmesi, genel bir hastalık halinin olup olmadığının kontrolü ki bu çok kolay değil çünkü çocuklarda belirttiğim gibi asemptomatik dediğimiz, bulgusuz, herhangi bir klinik şikâyeti olmayan çocukların sayısı ve oranı fazla. O nedenle bu semptom kontrolü yapılsın ama çok kesin bir sonuç beklenmesin diyorlar. Damlacık enfeksiyonuyla bulaşın önlenmesi için ise, biliyorsunuz ki damlacık enfeksiyonu covid 19 için bulaşın sadece bir bölümü. Birde hava ve aerosol yönüyle bulaş var. Damlacık enfeksiyonuyla bulaşımın önlenmesi için fiziksel mesafenin kurallarına uyulmasının sağlanması lazım çocuklar arasında. Yüzeylerin dezenfeksiyonu, havalandırma ve el hijyeni... Bunu çeşitli okullar yapıyorlar. Örneğin tuvalete gidişlerin, yani küçük sınıfların, ana okullarının ya da ilkokul ve ilk sınıfların tuvalete gidişten, teneffüse kadar hepsinin daha sıkı denetlendiği bir durum yaşıyoruz. Temas süresi önemli, bu temas süresinin önemi nedeniyle okullardaki okul ve oyun odalarındaki öğrenci sayısının azaltması gerekiyor. 20 kişilik ya da 30 kişilikse bir sınıfsa, bu sınıfın 8-10 kişilik gruplara ayırıp yapılması gerekiyor ki bu ne kadar efektif, ne kadar uygulanabilir? Bazı okullarda olsa bile çoğunluğunda bunu sağlamak pek kolay değil. Okullarda sınıfların havalandırılması önemli ve havadan bulaşın olabileceğini düşünerek ona karşı alınacak tek önlem, fiziksel mesafeden farklı olarak, havalandırma. Bunun yapılması lazım. Mevcut sınıf sayısının azaltılması önem kazanıyor. Bunun dışında okul, servis ve kantinin önemine dikkat çektim. Sonuçta pediatri dernekleri okulda risk az ama “hiç yok” denmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Yapılan çalışmalar var, bir iki tane de onlara örnek vereyim. Örneğin Belçika’da çocukları bulaşının %89’u ailelerinden geçmiş. Okul çalışanlarında enfeksiyon riski toplumdaki diğer erişkinlerden farklı değil. İsrail’de okullar tekrar kapatıldı tekrar açıldı ama okulların açılması tek başına risk değil çünkü aynı zamanda diğer önlemler de azaltılmıştı. O nedenle okulları açtık ama toplumda sayı arttı, okulları kapatalım aslında tek hedef okul olmamalı. 

Ö.Ö.: Ben bu konuda bir şey sorabilir miyim?

S.B.: Tabii.

Ö.Ö.: Yapılan, bahsettiğiniz araştırmalar kaç yaş grubu için? Mesela liseliler de dahil mi buna? Okullar dediğimizde bir liseliler var birde daha küçük çocuklar var.

S.B.: Hayır. Ana okulları ve ilkokulları bu çalışmalar daha çok.

Ö.Ö.: Tamam çünkü açılması planlananlar şu an da liselerde aynı zamanda.

S.B.: Sonuç olarak okulların eğitsel ve sosyal yararı, okul ortamında oluşacak bulaş riskinden çok daha fazla. Bunun altı vurgulanıyor ve deniyor ki “bir çocuğun yaşamı; oyun, öğrenme ve sosyal ilişki sürekliliği ile ilintilidir”. O nedenle bu çok ufak riski göze alıp okulları kapatmak yerine açmanın daha doğru olduğunu önermekte pediatri dernekleri de. Bu çocuklarda olup bitenler ve okullarla ilgili olarak şimdiye dek, hep çelişkili gibi görünen çalışmalar, bulgular ve raporlar vardı. Gelinen noktada yine çok net olmasa da bir konser fikir birliği, özellikle okulların açılması yönünde seyretmekte. 

Şimdi diğer nokta, eğer kaldıysa, ülkemiz için sadece şehirler arası seyahatler için söz konusu olacak bir konuya değinmek istiyorum: Uçaklardaki risk.  Birçok insan uçak konusunda duyarlı. Bir kere hastalığın toplumdaki yaygınlığına göre uçaktan bulaşım oranları değişiyor. Örneğin Güney Kore’de 225 bin de 1 risk varmış, İngiltere’de 60 bin de 1, Amerika’da ise 6 bin 500’de 1. Geçen haftada da bu sayısal değerlere değinmiştim. Bunlar toplumdaki tarama ile saptanan oranlar.  Şimdi iki tane örnek vereceğim. Maske kullanımının uçaklarda neden önemli olduğunu gösteren iki çalışma. Bir tanesi 5 saatlik bir uçuş, Singapur’dan Çin’e uçuyor. 325 yolcu var uçakta. 1 kişi toplam 11 yolcuyu enfekte ediyor. Uçağa binmeden önce her ne kadar taramalar yapılsa da o kişide herhangi bir ateş yüksekliği saptanmamış, uçakta ateş yükselmiş ve maske taşımıyormuş. Buna karşılık Çin’den Kanada’ya bu kez 5 değil 15 saatlik bir uçuş ama herkeste maske var. Uçakta yaşlı bir çift enfekte ama 15 saatin sonunda 250 yolcuda enfekte olan yok. Bir maske takarak ve denetlemeler geçerek uçağa alınan yolcular arasında saptanamayan ama uçakta rahatsızlanan, bulguları ortaya çıkan ya da hiç çıkmasa bile virüsü etrafa yayan kişi olsa da uçaklarda beklenenden daha az bulaş riski var. Bunun nedenleri aslında uçaklarda havanın 3 ile 5 dakika arasında değişen bir süreyle, HEPA filtreler dediğimiz özel filtrelerden geçinip, dolaşıma verilmesi. Bunlar damlacıkları tutuyorlar. Havayla bulaşan patojenlerin temasını çok aza indiriyor. Nitekim Air Transport Association’ın dört hava yolu şirketinin bilgilerini toparlamış ve şöyle bir açıklaması var: şimdiye dek uçuş sonrasında yaklaşık bin kişinin enfekte olduğunu ama bunların da kimseyi enfekte etmediğini saptadıklarını açıklamışlar. Son olarak MIT’den Arnold Barnett “uçuşlardaki risk 4 binde 1’dir” diye bir açıklama yapmış ama eğer orta koltuk boş ise, yani yan yana oturmuyorlar ise, oturan kişi yanı boş daha sonra yanında koltuk, o zaman oran 4 binde 1'den 8 binde 1’e düşüyor. Tabii ülkeden ülkeye göre değişmekte ve belirttiğim bu oran ABD için yapılmış bir hesaplama. İngiltere’de bu oran 10 misli daha az, 40 binde 1’e düşüyor. 

Kısacası okullarda olsun, uçaklarda olsun risk zannettiğiniz kadar çok yüksek değil. Elbette var, sıfır değil ama birtakım önlemlerle bu ortamlardan bulaşım engellenebileceği belirtilmiş.  

C.T.: Bir şey soracaktım aslında, çok kısa. Vaktimiz sonuna da geliyoruz ama. “Nevşehir’de korona virüs testi pozitif çıkan ve karantina kurallarını ihlal ederek cuma namazına giden Âdem Bıkmazer isimli kişi polis tarafından yakalandı” yazıyor Sputnik’in haberinde. Arkadaşları ihbar etmişler, polis de yakalamış ardından evine bırakmış. Sorun da şu efendim arkadaşları olmasa herhangi bir şekilde bu kişilerin ya da karantina kurallarını ihlal eden kişilerin tespit edilmesinin bir olanağı var mı?

S.B.: Eğer o kişi hastalandı, hastaneye gitti ve Covid-19 tanısı aldı, takip ediliyorsa o kişinin nereye gittiğini izlemek mümkün ama onun dışında hastanede ya da herhangi bir sağlık kuruluşunda tanı almadıysa eğer nereden bileceksiniz o kişinin hasta olduğunu? Orası soru işareti. Bu muydu sorunuz?

C.T.: Buydu. Yani sonuçta tanı almış ve biliniyor bu kişinin pozitif olduğu.

S.B.: Her hastayı taburcu ettiniz ama 14 gün karantinada kalmalısın dediğiniz her hastanın peşine birini takmanız lazım. Bu ona uyuyor mu, uymuyor mu? Zor, kolay değil.

C.T.: Anladım. Kişilerin inisiyatifine kalıyor. 

S.B.: Evet. Genelde o risk algısının iyi anlatılması lazım. Sadece ülkemizde değil, birçok ülkede bunun bir sorun olduğu, anlatış, iletişimin nasıl kurulması gerektiğini, tartışılması gerektiğini söylüyorlar. 

Şimdi Joana Damas ve arkadaşları, kısaca PNAS dediğimiz dergide 410 omurgalı ki içlerinde 252 memeli var, bu hayvanları, bu türleri covid-19 etkeni olan SARS-cov-2 virüsünün reseptörü, yani ACE 2 reseptörünün ekspresyonu açısından incelemişler. Kısacası yer yüzündeki türlerin %40’ı neredeyse 3’te 1’i, SARS-cov-2’ye duyarlılar ve tehdit altındalar. En duyarlı türler ise insan, şempanze ve goriller. Daha sonra hamster ve yunuslar geliyor. En düşük ulaşma ihtimali olanlar da fareler, kargalar, timsahlarmış. Yani canlı türleri virüsü taşıyacak olan, tutacak olan reseptörün bulunma sıklığına göre sınıflamışlar. Kim, hangi canlı türü risk altında? Onu hesaplamışlar.

Yong Bao, Macrobiology isimli bir dergide yayın yaptılar. Ağız ve burun yolundan bulaşan bu virüsün, ağızdaki mikrobiyota ile ilişkisini ölçmüşler ve değerlendirmişler. Diyorlar ki “ağzınızdaki florada bulunan bakterilerin türü değişiyor insandan insana, beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak. Bu da COVID-19 seyrini etkiliyor çünkü o bakteriler o bölgedeki, ağız boşluğundaki ortamın özelliklerini düzenlerler”. Bu nedenle ağız boşluğundaki mevcut saprofitler, hastalık yapmayan bakteriler, mikroorganizmalar aslında sizin virüsü alış şeklinizi etkileyecektir ya engelleyecektir ya da kapıyı biraz daha aralayacaktır. 

Bunu niye söyledim? Aynı ortamda bulunan iki bireyden biri hastalanıyor diğer hastalanmıyor, bu nasıl oluyorun çeşitli açıklamaları var. Örneğin şimdiye dek yaşla ilgili olarak, yaşa göre yaş grubuna göre aynı ortamda bulunan bir genç ve bir yaşlı insanın virüsü alma oranı farklıydı, buna cinsiyet farkı eklendi. Özellikle 26 Ağustos’ta Nature’da, Akiko İwasaki ve arkadaşları cinsiyet farkını, kadın ve erkekteki alış farkını, virüse yakalanma farkını gösterdiler. Tabii bu başka bir şey getiriyor. Acaba kadınlara ve erkeklere farklı miktarda mı aşı uygulanmalı? Bu da ayrı bir konu. Mikrobiyota farkı, yaş farkı, cinsiyet farkı bu aynı ortamda bulunan aynı risk altında bulunan, riskli davranış altında bulunan bireylerin niye biri ağır biri hafif geçiriyor, niye biri hastalanıyor diğeri hastalanmıyor açıklamasına getirilen farklı yaklaşımlar. 

Ben bugün durayım ama son haber. Geçen hafta AstraZeneca, Oxford Üniversitesi iş birliğiyle hazırlanan aşının 3. faz çalışması sırasında bir kişide nörolojik birtakım bulgular saptandığı için çalışma durdurulmuştu. Bağımsız bir heyet, bir grup bilim insanı bu olguyu değerlendireceklerdi, değerlendirmeleri bitti ve ortaya çıkan sorunun uygulanan aşı çalışmasındaki deneyle hiç ilgisi olmadığı saptandığı için tekrardan açıldı o faz 3 çalışması. Bu da oldukça sıkı denetlendiğini, 10 binlerce kişi arasından bir tek kişide çıkan bir bulgunun bile ne kadar ciddiyetle irdelendiğini, üzerinde durulduğunu gösteren bir çalışma, bir olay, bir gelişme. Onu da vurgulamakta yarar var. 

Perşembe devam etmek üzeri, size iyi yayınlar, iyi haftalar diliyorum!

C.T.: Hocam çok ufak bir şey söylemek istiyorum. İzleyicilerimizden gelen bir rica bu. Tiyatro salonlarındaki durum ve tiyatro ve sanat camiasının şu an da ki durumuyla alakalı belki perşembe günü konuşabilme fırsatı bulabiliriz diye düşünüyorum. Dinleyicilerimiz de merak ediyor.

S.B.: Tabi uygulamalar bu sadece Türkiye’ye özgü sorunlar değil. Dünyada da bu gösteri sanatının engellenmesi yani testlerin yapılması... Neden sporcuya test yapılıyor da düzenli olarak, hastayla temas eden kişiye yapılmıyor gibi ya da yapılması daha kısıtlı gibi. Aynı AVM’lerde risk yoksa, okullarda var ve de tiyatrolarda, sinemalarda var. Bunları anlamak çok kolay değil, ben de zorlanıyorum. Tabii değinelim ben de bakayım yurt dışındaki sinemalarda, tiyatrolarda ne tür kısıtlamalar getiriliyor ya da getirilmiyor mu? Ama elbette ülkemizde tiyatrolara, sinemaya gitmeyin, AVM’ye gidin. Okulları kapatıp, AVM’leri açık tutmak; tiyatroları kapatıp, AVM’leri açık tutmak bunun bilimsel açıklamasını doğrusunu isterseniz ben bulamadım. İsrail’e bakıyorsunuz okulları, restoranları onların yanında AVM’leri kapatma kararı alıyor ama bizde daha kutsal mekanlar herhalde AVM’ler. O yüzden AVM’siz toplumun yapamayacağını düşünerek, okulsuz ve sanatsız yapılabiliyor bu ülkede ama AVM’siz yapılamıyor. Bunu yöneticiler de biliyor, toplum da biliyor. Ne diyeyim? Başka bir açıklama getirmek bilimsel olarak pek mümkün değil. 

C.T.: Teşekkür ederiz efendim!

S.B.: Ben teşekkür ederim!

Ö.Ö.: Ben de bir son açıklamayla bitireyim. Türk Tabipler Birliği son 24 saat içerisinde 5 sağlık çalışanının korona virüs nedeniyle hayatını kaybettiğini duyurdu dün diyelim. Peki Selim Bey perşembe günü görüşmek üzere diyelim.

S.B.: Teşekkürler, iyi yayınlar!