Prof. Selim Badur, Korona Günleri’nde Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına yer verirken son gelişmeleri de aktardı.
(5 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Özdeş Özbay: Merhabalar Selim Bey, günaydın!
Selim Badur: Günaydın Özdeş, günaydın Evrim.
Evrim Kepenek: Günaydın Selim hocam.
SB: Hoş geldiniz, size hoş geldiniz diyeyim, aynı zamanda Özdeş’in verdiği haber üzerinden Madra ailesine….
ÖÖ: Selim Bey koptu galiba? Selim beyi tekrar bağlamaya çalışalım. Tam da Korona Günleri’ndeki gelişmeleri kendisinden alacakken böyle bir teknik sorun yaşamış olduk.
EK: İstersen o bağlanana kadar..
ÖÖ: Birazcık o zaman devam edelim, Ankara’dan önemli gelişmeler var aslında, muhtemelen Selim Bey de biraz bu meseleye girecektir. Verilen rakamlarla Ankara’daki özellikle Tabip Odası açıklamaları arasında muazzam farklılıklar var. Sende bu konuda bilgi varsa biraz bahsedebilir misin?
EK: Hem sayılarda farklılıklar var hem de dikkat edersen bazı kentlerin valileri açıklama yapıyor, Urfa idi o kentlerden biri mesela, vali açıklama yapıyor ama 2-3 kentin valisinin açıklamasındaki sayıyı topladığınızda yine Koca’nın açıklamasından daha düşük bir oran elde ediliyor. Bu yüzden ciddi bir tartışma var sayılara dair. Hatırlarsanız ilk Covid’in çıktığı zaman da yani 11 Mart itibariyle bu sayılarla ilgili hep bir tartışma konusu olmuştu. Her zaman söylenmişti, işte DSÖ’nün gibi hesaplanmıyor, vs. açıklamalar olmuştu ama bu sefer yani son 2-3 gündür ciddi anlamda sayılara dair bir eleştiri var. Ankara’daki bütün pandemi hastanelerinin yoğun bakımlarının dolu olduğu yönünde bilgi var. Ankara Tabip Odası açıklama yaptı ve normalleşme değerlendirmesinde yoğun bakım ünitesinde yatması gereken hastaların acil servislerde sedyeler üzerinde yattığını ve bu şekilde hastaların takip edildiğini söyledi. Bu da ciddiydi, ciddi yani
ÖÖ: Zaten Ankara Büyükşehir Belediye Mansur Yavaş da uzun zaman sonra ilk kez açıklama yapma ihtiyacı duydu “Ankara’da vaka artışı konusunda ilk zamanlardaki, salgının ilk dönemlerindeki seviyeye çıktığı..
SB: Özdeş ben bağlandım.
ÖÖ: Tekrar merhabalar.
SB: Özür dilerim kestim sizi kusura bakmayın ama bir kopukluk oldu.
ÖÖ: Sorun değil, buyurun.
SB: Süremiz hızla geçiyor ve başlarken Meral ve Ömer Madra’ya geçmiş olsun diyelim, emin ellerdeler, yani dinleyicilerimiz de endişe etmesinler. Sadece bir önlem olarak kendileri kontrol altındalar.
Dün için sizin verdiğiniz sayılara baktığımızda evet 18,5 milyona erişti, yaşamını yitirenler var. Bu rakamları birbirine orantıladığımızda mortalite yani ölüm oranları %3,8; dün Fransa’dan bir açıklama geldi, özellikle Avrupa’da biz programımızda dün de değinmiştik bu konuya, gittikçe daha fazla genç kesim de yani 15-44 yaş grubunda da hastalık görülmeye başlandı. Bu kesimde ölüm oranları da daha düşük olduğu için genel anlamıyla mortalitenin düşme eğilimine girdiği oranlara böldüğünüzde çıkıyor. Türkiye’deki sayılara değindiniz Sağlık Bakanı’nın açıklamasına, ancak dün sosyal medyada büyük bir olasılıkla sizin gözünüze çarpmıştır, Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’nün bir bildirisi oldu, bir genelge. Buna değinmemin nedeni Türkiye genelinde bütün illerin sağlık pandemi değerlendirme grupları oluşturuldu. Ankara’da bu pandemi değerlendirme toplantısı yapılmış ve birtakım kararlar alınmış, bu kararlar sosyal medyada görüldü. Ben tümüne değinmeyeceğim sadece bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Ankara için konuşuyoruz, genelgede diyor ki hastanelerimizde klinik servis yatağı sayısının en az %50’si Covid yatağı olarak ayrılması, boş yoğun bakım yataklarının tamamının Covid yoğun bakım yatağı olarak ayrılması, bunun yanı sıra ilginç olan elektif, cerrahi ve dahili hastaların başvurularının ertelenmesi istenmekte. Bu demektir ki Covid’e ayrılan yatakların sayısında artış gereği var ve hastanelerde yük oluşturmaması için elektif cerrahi ve elektif dahili yatışlar yani Covid-19 dışındaki cerrahi müdahalelerin ve diğer iç hastalıklarıyla ilgili sorunları olanların hastaneye yatışlarının ertelenmesi kararı alınmış. Bu tabii durumun pek parlak olmadığını ve olgu sayısının artmakta olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilir.
Genel anlamıyla baktığımızda değineceğimiz bir iki spesifik konu dışında, bir kere DSÖ Covid-19’u sonlandıracak çok etkin bir ilaç veya aşının bulunmasına bel bağlanılmamasını, pandemi ya da salgını önlemeye çalışmanın daha önemli olduğunu yineledi dün. Bu önemli bir gelişme yani “ilaca ve aşıya pek bel bağlamayın, beklentiniz yüksek olmasın, biz daha çok önlemleri alarak, tedbirlere uyarak bu işin yaygınlaşmasını engelleyelim” diyorlar. Tabii bu önemli bir duyuru çünkü bizim Korona Günleri’nde haftalardır değindiğimiz bu aşı konusunda “aşı gelecek, sorun bitecek” gibi değerlendirmenin pek doğru olmadığını, aşı konusunda bu kadar iyimsek olunmaması gerektiğinin altını çiziyorduk; DSÖ da bu tarz bir yaklaşım içinde. Bir de aşılar tabii doğrusunu isterseniz eğer koruyacak ise, ne sürede koruyacak, kaç doz yapılacak? Bunları bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var, görünen tablo henüz aşılar üretilmeden paylaşılmaya başlandı. Özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD şimdiden üretici firmaların üretmedikleri, henüz üretim aşamasında olan ürünlerinin siparişlerini veriyorlar, paralarını ödüyorlar, kaparo mı diyorlar bilmiyorum tabii. Buna karşılık Afrika ülkelerin kendilerine aşı kalmayacağı endişesi duymaya başladılar. Bu her zaman çok da şaşırtıcı olmayan bir tablo. Bu arada tabii Covid-19’un bu gelecek 10 yıllarda etkisinin görüleceği, hem sağlık açısından bunu söylüyorlar, çünkü iyileşen ve artık PCR testi negatifleşmiş, klinikten ayrılan kişilerde de uzun soluklu birtakım şikayetler sürmekte, bunu biliyoruz. Bunun uzun dönemde neler getirip götüreceği tartışılırken tabii ekonomiye etkisi de tartışılıyor, belki bizim sağlık konusunun konuştuğumuz Korona Günleri’nin ana başlığı olmamalı ama yine de şunu söylememe izin verin, hani ekonomik açıdan nereye gidiyor diye. Baktığımızda dünkü haberler, örneğin Covid-19’a bağlı kriz nedeniyle, herkesin dönem dönem kullandığı bilinen booking.com gibi bazı siteler sorun yaşamakta; 1998’de kurulmuş booking.com, 43 dilde hizmet veriyor ve 28 milyon ilanı olan bir site, seyahat sitesi çalışanların ¼’ünü işten çıkartmaya karar vermiş. Air France’a baktığımız zaman Fransız Hava Yolları kısa mesafe uçuşlarında kullandığı Hope şirketinin ve yer hizmetlerini aldığı eğitim hizmetlerinin yapıldığı Morlaix işletmesini kapatıyor, birinde 2 bin 400 birinde 300 kadar çalışanını işten çıkartıyor. Fransız otel zinciri Accor, ki dünyada 5099 kadar oteli 747 bin 805 odası olan çok büyük, dev bir otel zinciri, 1000 kişiyi işten çıkarıyor ve gelirinin de %50 azaldığını ilan etmiş. Nihayet yine bir Fransız kuruluşu, bir banka Société Générale oradaki iflaslar ve kredi borçlarının ödenmemesi, ödenememesi, ertelenmesi nedeniyle 2020’nin ikinci üç ayında 1,26 milyar Euro kayıp yaşadığını bildirmiş. Bunların hepsi önemli ekonomik kayıplar ve bu tip örnekler zaman içinde çoğalacaktır ve ekonomik açıdan yaşanacak olumsuzlukları bir müddet sonra daha şiddetli biçimde göreceğiz.
ÖÖ: Çok benzer ekonomik açıklamalar ABD ve Alman ekonomilerinden de gelmişti, biz bayramda iken bu aslında açıklanmış, aslında atlamıştık, siz de hatırlatmış oldunuz. ABD’de 1 Ağustos itibariyle açıklandı, ikinci çeyrekte gayri safi yurt içi hasıla %33 düşmüş. İnanılmaz bir rakam bu yani!
SB: Evet doğru ben de görmüştüm onu.
Cezayir’de plaj ve camiler kademeli olarak kullanıma açılıyor. Niye Cezayir örneğini verdim? Çünkü Afrika kıtasında Güney Afrika ve Mısır’dan sonra 3. en fazla olgunun görüldüğü ülke Cezayir ki Avrupa’ya uçuşlar ve Cezayirlilerin girişi kısıtlama altında, aynı bizim ülkemizdeki durum gibi, yurttaşlarımız gibi ve Cezayir kademeli olarak plajları ve camileri kullanıma açmakta.
Bu arada ABD’de bir maske sorunu çıktı; çeşitli ülkelerden maske temin ediyorlar, 85 kadar firmadan sağlanan Çin kaynaklı maskenin beşte birinin sahte belgelerle onay aldıkları bu nedenle KN95 denilen bu kuruluşlara ait maskelerin kullanımı bazı eyaletlerde durdurulmuş. Yani para kazanmak için her türlü yolun denendiği bir alan sanıyorum bu korona virüs alanında.
Gelecekte ne olacağına dair birtakım çalışmalar yapılmakta, projeksiyonlar yapılmakta, bunlardan bir tanesi okulların açılması. Okulların açılmasıyla ilgili nasıl önlemler alınsın? Ne yapılırsa okullar birer bulaş kaynağı bulaşmanın odağı olmaz diye 2 çalışma var. İkisi de Lancet Child Adolescent Health’de çıktı, bir tanesi İngiltere’de Jasmina Panovska-Griffiths ve arkadaşları yapmışlar. Diyorlar ki “eğer okulları açtığımızda, uygun testleri düzenli aralıklarla öğrencilere yaparsak şöyle bir tabloyla karşılaşacağız: eğer okulları birdenbire Eylül ayında tamamını açarsak biz ikinci dalgayı Aralık 2020’de görürüz, yok eğer kısmen peyderpey haftada belirli günler okul öğrenci kabul edilip de böyle bir kademeli açış yaklaşımı uygularsak, böyle bir planla ilerlersek o zaman ikinci dalga 2021 Şubat’ında görürüz” diyorlar. Kısacası batıda ikinci dalgadan eminler de onu nasıl öteleyeceklerini ya da nasıl hafif geçireceğini tartışmaktalar. Avustralya’daki çalışmada ise belirli aralıklarla öğrencilere test yapılmasının, hastalığın yayılmasını önlemede önemli olduğunu vurguluyorlar. Aslında birçok enfeksiyon hastalığı örneğin gripte küçük çocuklar okullar açılınca -kuzey yarımküre ülkeleri için söylüyorum- Eylül, Ekim aylarında bu influenza virüsünü alıp bunu ailelerine, yakınlarına, ebeveynlerine ve büyükbabalarına, büyük annelerine taşıyıp bu taşıyıcı rolünü oynadıkları bilinen bir gerçek. Çocukların virüsü aldıkları zaman erişkinlere oranla daha fazla miktarda virüsü daha uzun süre saçtıkları da etrafa yaydıkları biliniyor. Bu durum eğer koronavirüsler için de geçerli ise tabii test yapılmasında yarar var ama nasıl yapacaksınız testi, hangi aralıklarla, hangi testi uygulayacaksınız. Tabii bu tartışılıyor, örneğin bugün kullanılan PCR testini mi uygulayacaksınız? Daha ucuz, daha sık ve daha pratik bir test var mı? Evet antijen testi var, şu an için elimizdeki antijen testleri duyarlılıkları açısından yeterli sayılabilecek testler değil. Örneğin bir burun ya da boğaz sürüntüsü almak yerine tükürükte yapılacak testler gün ya da uzun saatler değil dakikalar içinde sonuç veren antijen testleri ki bunların ücreti de daha düşük olacaktır, büyük kolaylık sağlayacaktır. Bu nedenle önerilen eğer bu testleri kullanabilir isek yani daha iyi, daha gelişmiş antijen testlerinden yararlanmak mümkün olur ise, o zaman öğrencileri belli aralıklarla tarayalım, bu şekilde pozitif olanları saptayıp, erken dönemde saptayıp, henüz belirti vermeden saptayıp kendilerini izole etmek ve bu şekilde enfeksiyonun etrafa yaymalarını engellemek mümkün diyorlar.
ÖÖ: Bu tartışmanın sebebi en kısa zamanda sonuçları almak mı? Mesela PCR kaç saat sonra sonuç veriyor bilmiyorum, bunu mu düşürüyor bahsettiğiniz antijen testi.
SB: Tabii, yani PCR testinin süresi eğer gelen hemen deneye alırsanız yaklaşık 4 saatte PCR testi çıkar ancak dünyanın hiçbir yerinde örnek verdiğiniz zaman PCR sonucunu 4 saatte alamazsınız çünkü tek tek her bir örnek geldiği anda çalışmaya başlanmaz, belirli sayıda örnek biriktirilir, örneğin en az 12 tane, 24 tane, ondan sonra çalışmaya başlanır.
ÖÖ: Ömer Bey’in de öyle olmuş, 24 saat sonra açıklanmıştı.
SB: Evet, tükürükte çalışılan antijen testlerinde ise alır almaz hemen yapıyorsunuz, 2-3 dakikada sonuç almanız mümkün, bu nedenle hem süratli hem de daha da ucuz olduğu için birkaç kez yapmanız mümkün, yinelemeniz mümkün. Şöyle hesaplama yapılmış, eğer öğrenciler okullarda bu hızlı antijen testi ama şu anda kullandığımız ve duyarlılığı yetersiz olan testler daha da geliştirilip uygun şekle dönüştürüldüğünde, uygun duyarlılığa eriştiğinde bu testleri 3 günde 1 yaparsanız öğrencilerin virüs bulaştırmasını %88 oranında azaltıyorsunuz. Eğer bu hızlı testleri değil de PCR’ı örneğin 2 haftada bir uygularsanız o zaman bu azalma, bu virüs bulaşı %40’lara ulaşıyor. Kısacası Avustralya’daki bu çalışmalar ve bir dizi ekibin yaptığı incelemeler bize hep okullar açıldığı zaman öğrencilerin belirli bir sistematikle taranmasının gündemde olduğunu ve bunu yaparak bulaşın ve yayılın engellenebileceğini ya da azaltılabileceğini göstermekte.
Bir diğer çalışa Ebio Medicine’de yayınlandı, Abbas Mohammadi ve arkadaşları Boston’dan Harvard Medicine Sclool’dan bir ekip. Bunlar farklı muayene maddelerini, burun sürüntüsü, boğaz sürüntüsü ve balgam gibi örnekleri incelemişler ve balgam ya da tükürüğün taramalar için uygun olduğunu saptamışlar. Bu şunu gösteriyor, herhangi bir araç gereç olmadan tükürüğü ya da balgamı almak daha kolay, bu işi kolaylaştıran bir durum. Örneğin influenzada, grip için, balgam ya da tükürük bu kadar duyarlı sonuç vermez ama koronavirüslerde veriyor. Bu önemli bir gelişme, işin pratik yönü açısından kolaylaştırıcı bir durum.
Bunun dışında farklı çalışmalar var, aslında bugün T lenfositlerine değinecektim, ona ait bazı çalışmalara ait bilgiler birikti ama onu yarına bırakıp bitirmek için bir noktaya daha değineyim. Bir yazı çıktı, Kasım Buhari ve arkadaşları, bu da Massachusetts Institute of Technology’den bir ekip. Amerika’dan Boston üniversitesiyle ortak yapmışlar. Isının artışı ve mevsim değişikliğinin solunum yolu virüslerine nasıl etki ettiğini çok kapsamlı bir çalışma International Journal of Environmental Research and Public Health diye uzun ismi olan bir dergide yayınlanmış. Bunlar da diyorlar ki “evet, hiçbir zaman gripte olduğu gibi iklim değişikliğinden ya da mevsimlerden çok etkilenmez, ancak kısmen etkilenmekte koronavirüs’lerin yayılımı.” Bir diğer çalışma ise, bakıyorum yapan ekibin kimliğine, Xinchun Zheng ve arkadaşları. Covid-19’un seyrinin derecesini yani ne kadar şiddetli geçiyor, ne kadar hafif geçiyor bunu belirlemede ateşin süresi, CRP dediğimiz, -C reaktif protein dediğimiz karaciğerden üretilen bir akut faz proteini- bir göstergenin yüksek olması ve kandaki oksijen miktarının normalde 75-90 milimetre civarında olması lazım, bunun da 80 mmHg ‘nin (basınç birimi) altına düşmesi, bu 3 gösterge hastalığın ne denli ağır olduğunu ya da ağır geçeceğinin ön göstergesi olarak değerlendirmişler. Biraz geç bağlandık bağlantı sorunu nedeniyle, ben burada durayım ama isterseniz yarın bu T lenfositleri ve aşıdaki 2 yeni gelişmeyle devam ederiz.
ÖÖ: Tamamdır, çok teşekkür ederiz Selim Bey.
SB: Ben teşekkür ederim.
EK: Teşekkürler.
SB: İyi yayınlar, sağ olun.