HIV ve AIDS bağlamında Covid-19: Aktivist Arda Karapınar ile söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Önce Sağlık programının 17 Temmuz 2020’deki bölümünde Selim Badur, konuğu aktivist Arda Karapınar’la HIV ve AIDS bağlamında Covid-19’u konuştu.

Önce Sağlık: 17 Temmuz 2020
 

Önce Sağlık: 17 Temmuz 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(17 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)

Selim Badur: İyi günler sevgili Açık Radyo dinleyicileri, ben Selim Badur, Önce Sağlık programındayız. Bugün son anda bir toplantısı nedeniyle Ayşegül bizimle beraber olamayacak. Programlarda özellikle covid döneminde Ayşegül’ün katkısı çok büyüktü. Ayşegül’süz ben ne yaparım diye düşünüyordum, umarım çok fazla sürç-i lisan etmeden programı tamamlayabilirim. Konuğumuz Belçika’dan bize bağlanıyor, sevgili Arda Karapınar daha önce de programlarımıza kendisini konuk olarak almıştık. İstanbul’da Kırmızı Kurdele Derneği’nin yöneticisi. Aktivist Arda Karapınar Kırmızı Kurdele bildiğiniz gibi Türkiye’de HIV ve AIDS konusunda en aktif olan STK’ların başında geliyor. Arda’yla biz bugün HIV ve AIDS bağlamında Covid’i konuşacağız. Merhaba Arda.

Arda Karapınar: Merhabalar hocam, tekrar yayında olmak ve sizlerle bilgiyi paylaşabilmek benim için çok keyifli, bütün dinleyicilere de selamlar yolluyorum buradan tekrar. 

SB: 6-10 Temmuz 2020 tarihlerinde 23. Uluslararası AIDS Konferansı toplanacaktı, nerede toplanacaktı tam bilmiyorum ama tabii ki canlı olarak

AK: San Francisco.

SB: Evet oradan online olarak yapıldı. Sen izledin bu online kongreyi ve kongrenin içinde tabii AIDS’e ait son gelişmeler konuşuldu. Gün geçtikçe AIDS’in sosyal yönleri tartışılıyor çeşitli platformlarda. Ayrıntılı olarak ele alındı farklı açılardan AIDS’in hem tıbbi hem de sosyal sorunları, özellikleri, bu konulardaki gelişmeler ama bir de Covid-19 ister istemez dahil edildiği değil mi bu kongrenin programına? Nasıldı kongrenin içeriğinde Covid’in yeri?

AK: Evet hocam, bir ek bilgi bağlamında 6-10 Temmuz tarihlerinde yine San Francisco zamanına bağlı olarak gerçekleşti. Fakat onun da hemen arkasından 11-12 Temmuz olarak duyuruldu ama tabii yine San Francisco tarihine göre bakıldığında 11 Temmuz’da gerçekleşen bir Covid19 konferansı gerçekleşti. O diğerine göre takibi biraz daha kolay yani lineer bir akışta bütün sunumları takip edebileceğimiz ve aslına bakarsanız bence çok da iyi bir konferans oldu. Aslında belki şöyle bir şey söylemek lazım, konuya girmeden önce bir iki şey söylemek istiyorum ama bu konferans bağlamında o zamanki adıyla AIDS’in ya da bugün daha çok kullanılan HIV’in Covid’le bu kadar ilişkili biçimde değerlendirilmiş olması pek çok sebebe bağlı. Ben bu bağlamda birtakım notlar aldım, yani geçmişteki pandemilerden, epidemilerden ama özellikle HIV’den neler öğrendik? Bu programa hazırlanırken aslında biraz daha da Covid bağlamındaki sunumlara odakladım çünkü AIDS’le ilgili çalışmaları aslında bu tip konferansta öncesinde ya da sonrasında da öğrenmek mümkün yani düzenli olarak bu literatür takip ediliyorsa, konuyla ilgili birisi aslında bu çalışmaların sonuçlarının çok daha evvelden almış olabilirdi. Fakat Covid epeyce yaş kat etti, yer kapladı ve tahmin edilebileceği gibi yine covid dolayısıyla dünya tarihinde bir AIDS konferansı da ilk defa online gerçekleşti. Onunla ilgili çok kısa bir iki şey söylemek isterim bir eleştiri bağlamında. Bu konferansları uluslararası AIDS topluluğu (International AIDS Society) düzenliyor. San Francisco’da gerçekleşmesi gerekiyordu ki bu da bir eleştiri meselesiydi aslında, özellikle Trump’ın yönetiminde olduğu bir dönemde ve buna karşı zaman zaman sadece HIV değil ama LGBT ve akla gelebilecek bütün konulardaki negatif söylemleri diyelim en kibar ifadesiyle, sebebiyle, bu lokasyon seçimi çok eleştirilmişti, buna bağlı olarak da aktivist toplulukları HIV2020 diye Mexico City’de bir paralel konferans düzenliyordu aslında fakat o da iptal oldu, o da şu anda daha mantıklı biçimde 1-2 aylık bir zamana yayılmış olarak dijital biçimde devam ediyor. Sorunuza gelince, AIDS ve HIV çalışmalarında bilim oldukça hızlı ilerliyor evet hâlâ bir kür yok fakat işte burada da hem HIV’in hem de Covid’in sosyal boyutlarına ve dolayısıyla bu ikisi arasındaki paralelliklerden neler öğrenip Covid’i yönetmemize veya gelecekte karşılaşacağımız epidemilere ya da pandemilere nasıl reaksiyon vereceğimize ilişkin birtakım arayışlar konuşuldu işin doğrusu. 

SB: Nasıl bir paralellik var sence? HIV ve AIDS bir dönem hani 80’lerden sonra dünyayı sarsan bir salgın şeklinde yayıldı. Daha sonra çok da fazla söz edilmez oldu AIDS’ten ve birdenbire karşımızda 2020 yılında covid19’, bulduk, küresel boyutta ciddi bir pandemiyle karşı karşıyayız. İkisi arasında bir paralellik kuruyor musun? Örneğin tabii her şeyden önce birisinin cinsel yolla bulaşması, ağırlıklı olarak bu şekilde bulaşması ve bu nedenle birtakım tabulara dokunması söz konusuydu. Covid solunum yoluyla bulaşan bir enfeksiyon olduğu için önemli bir farklılık buradan başlıyor diye düşünüyorum ama yine farklı kırılgan grupların hedef olması ve onların esas ağırlıklı olarak zarar görmeleri söz konusu. HIV ve AIDS’le arasında nasıl bir paralellik kuruyorsun?

AK: Aslında burada iki element değerlendirilebilir, birincisi tabii tıbbi olarak aralarında hiçbir benzerlik yok, sizin çok daha iyi bildiğiniz ve çok daha iyi ifade ettiğiniz gibi birisi çoğunlukla cinsel yolla ya da kan yoluyla bulaşan bir şey diğeri ise solunum yollarıyla ya da sosyal ilişkiler tabir ettiğimiz şeylerle bulaşan bir şey. Fakat HIV’ye ben her defasında bunu söylüyorum, o zaman AIDS şimdi HIV ama bunu söylememin sebebi de şu, artık birkaç şeyini yaptık birlikte ama yine de ilk defa dinleyenler ama böyle bir ayrımla ilk defa karşılaşan insanlar olabilir. HIV virüsün adı, yani o bir hastalık değil, bu virüsle enfekte olduğumuzda enfekte olduğunuzu bilmezseniz, yani test yaptırmazsanız ya da bunu bildiğiniz halde bugün artık tek tablete düşmüş olan tedaviyi düzenli olarak sürdürmezseniz ki bu tedavi size tamamen sağlıklı bir hayat sürdürme olanağı sağlıyor, oluşacak tablonun adı da AIDS. Yani aslında ne HIV ya da AIDS hastalık, AIDS sizi diğer enfeksiyonlara karşı daha açık, daha savunmasız hale getiren bir sendrom tablo, HIV de virüs. Şimdi bu hatırlatmayı yaptıktan sonra aslında Covid’le HIV arasındaki paralellik kurulabilecek noktaların işin sosyal boyutları, sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi hem de bizim bugüne kadar -az önce altını çizmeye çalıştığım şey oydu- yani HIV ve AIDS’i biricik kılan şey komunüte refleksinin bilimi, politikayı ve sosyal alanı tamamen etkilemesi ve bugün Covid’le mücadele için geliştirmeye çalıştığımız bilimsel, politik ve sosyolojik bütün modellerin aslında bir şekilde HIV’den yararlanması. En temel paralellik bu, birkaç şey sayabilirim ama ondan önce müsaadeniz olursa sizin de hakkınızı vermek anlamında bir şey söylemek istiyorum. Yayının birinde konuşuldu diye söylemiştim, şimdi her iki konferansın açılışını da Dr. Fauci yaptı, çok güzel sunumlar yaptı. Ben biliyorsunuz zaman zaman size takılıyorum, hatta bazı görseller yapıp yolluyorum size, Fauci ile sizi aynı cümlede anmayı seviyorum. Şöyle bir şey söylemek için aslında bunu, bu cümleyi açtım, covid19 konferansının sunumu yaparken Dr. Fauci birisi Youtube’da şöyle bir şey yazdı, ben biraz böyle Can Yücel tarzı Türkçe söyleyen şeklinde çevireceğim onu “aman gözünü seveyim Dr. Fauci çok çalışıyorsun, kendine iyi bak! Buraya pek çok doktor konulabilir ama senin gibisi biraz zor gelir!” gibi bir şey yazmıştı. Ben de o bağlamda hem Açık Radyo’ya hem size çok teşekkür etmek istiyorum. Açık Radyo’ya teşekkürüm şu, özellikle Belçika’da mahsur kaldığım ilk günlerde daha evvel Bekir Ağırdır’ın bir araştırmasının sonucunu paylaşırken kullandığı bir ifadeyi çok hissettim o dönemde. Yani gerçekten bir dostluk, bir yoldaşlık ilişkisi kurduğumu fark ettim Açık Radyo ile. Yani bir odada tek başıma çalışırken çoğunlukla Açık Radyo dinliyordum, bu bence güzel bir şey, bana iyi hissettirdi. Öte yandan sizin bu pandeminin başından beri kendinizi bir anlamda vakfetmiş olmanız ve günlük düzenli yayınlar yapmış olmanız aslında eğer biz gelecekte Türkiye’nin veya dünyanın herhangi bir şekilde lokal ya da global bunun tarihini yazmaya hevesleneceksek ya da birileri heveslenecekse sizin bu yaptığınız yayınların çok büyük bir yeri olacak. O açıdan özellikle teşekkür etmek isterim hakikaten.
SB: Ben de Açık Radyo’ya teşekkür edeyim o zaman, sağ ol söylediklerin için. Şimdi konferansa gelirsek, ne kadar önceydi hatırlamıyorum ama 2020 yılında galiba yani içinde bulunduğumuz yıl içinde bu Brezilyalı bir hastadan bahsedildi ve basından izledik. 

AK: Evet.

SB: Bu konu konuşuldu mu kongrede? O hastanın belki sen anlatırsın bir parça neydi bunun özelliği ve önemi?

AK: Evet hocam şimdi çok hızlı, zamanı efektif kullanmak açısından toparlayıcı biçimde gitmeye çalışayım. Brezilya hastası bu sene AIDS 2020 konferansının birinci günüde bahsedildi, Brezilya hastasında detay vermeden evvel 2-3 başka olgudan bahsedeceğim. Ondan önce Berlin hastası var, Londra hastası var, Sidney hastası var ve bir de Missisipi bebeği var, Missisipili bebek var. Bu vakaları HIV bilimi ile ilgili insanları daha kolay hatırlansın diye, biraz da markalaşsın diye yerleriyle, yani o vakaların, çalışmaların yapıldığı yerlerle anıyorlar. Berlin ve Londra hastasında, ikisi de birbirine çok benzeyen vakalar, bir ilik nakli operasyonu sonrası iki HIV pozitif bireyde de HIV’in kaybolması söz konusuydu ve birinin üzerinden 12-13 sene geçti Timothy Ray Brown yakın da arkadaşım bir Londralı hasta da ismi halen açıklanmadı o da 2 sene kadar oldu. Şimdi Brezilyalı hasta vakası biraz diğerlerine göre eşsiz bir vaka çünkü burada uygulanması zor ilik nakli gibi bir şeyden bahsedilmiyor, yanlış bilmiyorsam bir yazı da yazdım bizim kirmizikurdele.org için, 20 kişilik bir grup seçiliyor, bunlar ilaç tedavisine belli bir süre önce başlamış insanlar, bir süre sonra bu kişilerden galiba 5’inin ilaç tedavisi değiştiriliyor, yani başka bir rejime geçiliyor. Bir süre sonra da ilaçları bırakması isteniyor bu 5 kişinin. Bu 5 kişiden 1 tanesi Brezilyalı hasta olarak anılan arkadaş üzerinden 57 hafta geçmiş olmasına rağmen yani çalışmanın raporlandığı an dolayısıyla, ilaç kullanmadığı 57 hafta boyunca hâlâ HIV görülmüyor vücudunda. Fakat bu ön çalışma raporu, hâlâ devam ediyor. Bu tabii kesin tedavi için bir şey oldu, acaba gerçekten mümkün mü? Çok yaklaştık mı? Böyle bir sansasyon yaratmadı değil fakat henüz sadece 1 vaka ve biraz da şerhim var yani detaylı konuşmak istersek birkaç bir şey daha söyleyebilirim bununla ilgili.

SB: Peki bu hastaya diğer hastalarda kullanılan, yaygın kullanılan tedavi protokollerinden farklı bir tedavi mi uygulanmış?

AK: Bu genellikle kür çalışmalarında aslında uygulanan, denenen bir yaklaşım. Diğer 4’üne de aynı şey veriliyor aslında fakat sadece bu kişide şu anda henüz bir viral ribaund yani virüsün geri dönmesi, kendini yeniden göstermesi yok henüz.

SB: Bu ilginç bir gelişme ve ne yapıldığı irdelenip belki daha yaygın bir tedavi protokollerinin oluşturulması söz konusu. Brezilyalı hastanın dışında yine notlarından da öğrendiğim kadarıyla İrlanda’nın eski başbakanı Mary Robinson bir konuşma yapmış değil mi, ilginç bir konuşma? Biraz da ondan bahset istersen?

AK: Tabii hocam, o gerçekten çok dokunaklı bir konuşmaydı. Aslında ben bunu özellikle Açık Radyo dinleyicileriyle paylaşmak isterim, linki size yollarım programdan sonra. 10 dakikalık bir konuşma yaptı ama sadece dokunaklı değil ufak açıcı bir konuşmaydı. Yani eğer bu konuşmayı BM Genel Kurulu gibi bir yerde yapsaydı muhtemelen ayakta alkışlanır, alkıştan yıkılırdı orası. Çünkü aslında ne Covid’den ne e HIV’den değil çoğunlukla küresel iklim krizi gibi meselelerden bahsetti. Bu iki konu arasında paralellik kurarak çok güzel anlatmaya çalıştı. Orada da kendi kullandığı ifadesi, ben bunu çok sevdim aynı cümleyi, aynı imgeyi WHO Başkanı da muhtemelen birbirlerinden habersiz olarak kullandılar, iki farklı zamanda kaydedilmiş konuşmaydı çünkü. Covid19’u küresel adaletsizliğin aynası olarak tanımladı ikisi de. Çünkü doğrudan pek çok pandemide olduğu gibi ama özellikle covid-19’da çok yoğun hissettik bunu, yoksulları, göz ardı edilmiş grupları daha çok etkilediğinin gözlemlendiğini ve böyle olmaya devam edeceğini söyledi. Yani her türlü adaletsizliğin daha görünür olmasını sağlayan ama belki de bizim bugün yine görmemeyi tercih ettiğimiz bir unsur olarak saydı. Bir yerinde Greta’dan bahsetti, şöyle enteresan bir cümle kullandı, o da yine Açık Radyo dinleyicilerinin çok yakından takip ettiği bir konu olduğu için ben Greta’yı BM Genel Kurulu’nda konuşmasını dinlemiştim, kendi saydığı negatif unsurlar bağlamında bir ilişki kurdu. O zaman 16 yaşındaydı, yaşı yanlış söylüyor olabilirim çok özür dilerim ama daha gençti, bence hiçbir çocuk bu yaşta bu tip bir konuşma yapmak durumunda kalmamalı. “Bu bizim ne kadar büyük bir hata yaptığımızı, dünya olarak yani küresel toplum olarak ne kadar büyük bir hata yaptığımızı gösterir” dedi ve altını özellikle çizdiğim çok güzel bir cümle kullandı “insanlığın ne kadar kırılgan olduğunu gördük” dedi pandemi bağlamında. Bir not olarak da ki bunu da zannediyorum siz de Korona Günleri’nden bir tanesinde söylemiştiniz, özellikle kadınların yönettiği ülkelerin ne kadar daha başarılı olduğunu vurguladı. 

SB: Evet, Almanya, Yeni Zelanda ve galiba Tayvan gibi ülkelerde.

AK: Belçika’yı da biraz sayabiliriz, ben de daha evvel bahsetmiştim.

SB: Doğru doğru.

AK: Zaman zaman çuvallıyoruz ama hâlâ başarılı sayılabilir. 

SB: Doğru. Bir diğer konuşma da ilk müzik arasına gitmeden önce buna da değinelim istersen. Sınırsız Doktorlar kuruluşunun raporu. 

AK: Evet hocam, aslında belki çok genel bir toparlama olarak özellikle Covid konferansında Covid sanki ana konu gibi değil de başka meselelerin sebep olduğu, yani tabii virüsün kendisinden bahsetmiyoruz ama virüsün sebep olduğu şeylerin daha evvel olan biten birtakım krizlere vermediğimiz ya da verdiğimizi sandığımız, kendimizi aldatarak bir takım kozmetik çözümler üreterek geçiştirmeye çalıştığımız sorunların yeniden daha görünür hale gelmiş olması olarak özetlediler. Şöyle birtakım notlar almışım, tabii özellikle göçmen ve sığınmacılar konusuna da çok dikkat çekti. Bu benim de aldığım notlardan biriydi, daha önceki yayında bahsettim mi hatırlamıyorum ama Belçika’da da bu sorunu çok yaşadık. Göçmenler ve sığınmacılar, vb. için mahsur kaldıkları yerlerde sağlık hizmetlerine erişimin neredeyse imkânsız olduğunu vurguladı ve dünyanın pek çok yerinden örnekler verdi. Benim de bildiğim kadarıyla Avrupa içerisinde sadece Portekiz’de bu mümkün olabildi, çok kolay biçimde erişebildiler. Bir başka husus da yine bence önemli alınan tedbirler, bunu çok düşünmüyoruz, ben de itiraf edeyim ki kendimi de katıyorum o kategoriye. Alınan tedbir yöntemleri yayılımı önlerken nasıl başka sorunlar yarattılar. Yani evsizler, göçmenler, oralı olmayanlar ya da ekonomik durumu iyi olmayanlar, bir şekilde marjinalize edilmiş diğer insanlar için ne kadar büyük sorunlar yarattığının altını çizen bir konuşmadı o da. Aslında bu sorunlarla o sorunları yaşayanlar dışında kimsenin ilgilenmediğini böyle tokat çarpan bir konuşmaydı yüzümüze. Ben ondan da etkilendim doğrusu.

SB: Sağlık sektöründeki olumsuzluklar ve bu bahsettiğin kesimlerin yaşadıkları ama bunların dışında özellikle çocukların eğitiminin aksaması ya da gıda güvenliği gibi konularda da Covid’in bir ayna tuttuğunu söylemek mümkün. İtalya’dan bir doktor Andrea Colsago konuştu ki kendisi de hasta olan, enfekte olan bir birey, bizde de birçok sağlık çalışanının hastalandığını, yaşamını yitirenlerin olduğunu biliyoruz. Benim beraber çalıştığım Cerrahpaşa Göğüs Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, Bülent’in de ciddi bir şekilde çok ağır yoğun bakım günleri geçirdiğini biliyoruz. O İtalyan hekimin söylediklerine biraz değinir misin?

AK: Tabii hocam. İsterseniz çok kısa bir veri verip şarkıya gidebiliriz ya da şarkıdan önce bu kısmı tamamlayabiliriz. 

SB: Tabii tabii.

AK: Dr. Andre Kokagno bu aslında benim bugüne kadar karşılaştığım yani seviyesi bu derece yüksek bilim olan aslında konferanslarda karşılaştığım en sosyal içeriklerden birisiydi. Yüksek seviyeli bilimden şunu kastediyorum, özellikle bu covidt19 konferansı, International Society of AIDS, Uluslararası AIDS Topluluğu başkanı Anthony Pozniac’ın ifadesiyle dünyanın ilk ‘abstrack driven’ bunu tam olarak nasıl çevireceğiz hocam? Postel odaklı ilk online konferansı oldu. 

SB: Evet. 

AK: Dolayısıyla konferansın web sitesine gittiğimizde böyle yüzlerle ifade edilebilecek çok başarılı, çok iyi denilebilecek bilimsel çalışma sunumları, posterler vardı. Bu doktor arkadaş önce şöyle başladı sunumun yapıldığı gün itibariyle İtalya’da 239 bin küsur sağlık çalışanının 29 bininin covid teşhisi aldığını söyledi. Bu da onlardan birisi olduğu dolayısıyla başladı. 

SB: Büyük rakam!

AK: Çok büyük tabii, yani muhtemelen şu anda da yükseliyor. Buradaki enteresanlık şu, bu doktor arkadaş aynı zamanda enfeksiyon uzmanı olarak HIV pozitif hasta takibi de yapıyor, şöyle bir şey söyledi, ben özellikle bugüne kadar HIV tanısı alıp karşıma gelmiş insanlara “yahu bu kadar da kafayı takmayın, hayatınız kaldığı gibi devam edecek. O kadar büyük bir mesele değil, al ilacını hayatına devam et!” filan gibi şeyler söylerdim. Daha da ötesi çok fazla konuşmazdım çünkü bizim için hasta aslında bir vakadır, bir dosyadır ve biz ilacını veriyorsak, her şey yerli yerinde gidiyorsa hemşirelerin veya hastane içindeki sosyal uzmanların konuşmasını sağlarız gibi bir şey söylüyordu. “Fakat anladım ki bütün bunlar koca bir yalanmış!” dedi. Ben çok ilgilendim, çok hoşuma gitti bu cümle çünkü bir aktivist olarak bunu anlatmaya çalışıyoruz yıllardır. “İlk günlerde ben epeyce zorlandım süreci yönetmekte” dedi yani “kızlarımla, çocuklarımla, eşimle bir telefon ekranından konuşmaya çalışmanın ne kadar dokunaklı ve buna benzer şeyler yaşamanın ne kadar zor olduğunu gördüm” dedi. Ben şöyle bir not almışım, böyle şiirsel bir cümle gibi geldi biraz, belki ilerleyen sunumlarda kullanırım “hasta iyileşince taburcu ama doktor iyileşince sunum oluyor, bunu uluslararası konferanslarda sunuyorlar”. 

SB: Güzelmiş!

AK: Bu enteresandı ve şeydi yani herhalde dinleyiciler açısından da “evet ya hakikaten işin böyle bir boyutu var ve bunu biz hep göz ardı ediyoruz” denilebilecek bir şey; doktorları çok ilgilendirir diye ümit ediyorum bu sunum. 

SB: Evet peki Arda bir müzik arası verelim.

AK: Peki hocam.

SB: İlk parçayı Doğan Canku’dan dinliyoruz ‘Yaşamak güzel!’ 

94.9 Açık Radyo’dayız Önce Sağlık programında, konuğumuz Arda Karapınar. Ayşegül’ün olmadığı bir program eksik bir program gibi oluyor ama yine de sürdürmeye çalışıyoruz. Arda ilginç bilgiler aktarmakta, Temmuz başı gerçekleştirilen 23. Uluslararası AIDS Konferansı’ndan bahsettik. Programa bu kongreyle ilgili bilgileri aktararak başladık. Arda şimdi bir şey sormak istiyorum sana, birlikte incelemiştik, yurt dışında da HIV AIDS gruplarına farklı kesimler, farklı STK’lar birtakım anketler düzenliyorlardı bu covid19 sürecini nasıl geçirdikleri, nasıl yaşadıkları konusunda. Kırmızı Kurdele olarak siz de sanıyorum böyle bir anket yaptınız ve Türkiye’deki farklı illerden 364 HIV’le yaşayan bireyin yanıtladığı bir anket gerçekleştirdiniz. Biraz bu anketten bahseder misin?

AK: Tabii hocam. Öncelikle burada Kırmızı Kurdele İstanbul ekibine teşekkür ederek başlayayım, burada çok hakikaten şey çalıştılar, birlikte çalıştılar, belki Türkiye şartlarında, 80 milyonluk nüfusa 364 HIV’le yaşayan birey katılımı biraz az gibi görünebilir ama komünite dinamiklerine baktığımızda farzladır, bunu doğrulayan sayılar da paylaşacağım. Yine bir not, sizin de daha evvel Korona Günleri’nden bir tanesinde bir sabah yayınında bahsettiğiniz aslında Planet Romeo’nun yaptığı bir anketi biraz örnek aldık bunu hazırlarken. Dolayısıyla benzerlikler gören kullanıcılar, okuyucular şaşırmasınlar. 14 soru sorduk insanlara, öncelikle tabii il dağılımı yaptık. Burada 364 bireyin yarısından fazlasının İstanbul ve takiben İzmir, Ankara, Antalya, Bursa gibi şehirlerden geldiğini görüyoruz. Bunu elimizde tabii Sağlık Bakanlığı verileri biraz kısıtlı, yani şehir gibi tam lokasyonu, bazı şeyleri paylaşmıyorlar ama biz kendimiz web sitesi ziyaretleri ya da danışmanlık verilerinden ölçümler yaparak karşılaştırdığımızda bu Türkiye’deki HIV tablosuna yani HIV’le yaşayanların yaşadıkları şehirler tablosuna büyük oranda uyuyor. İzmir değil orada ikinci sırada Ankara var ama burada katılım İzmir daha yüksek olmuş. Daha sonra yaş gruplarına baktığımızda bence orada yine genel tabloyu doğrulayan bir şey, %43’ü 25-34 yaş arasında ve %16’sı 18-24 yaş grubu. Dolayısıyla böyle eklediğimizde %60’a yakın bir orandaki insanın 18-34 yaş grubunda olduğunu gösteriyor. Bu da bize aslında farkındalık çalışmalarının hedef kitlesinin belirlenmesinde inanılmaz fayda sağlayabilir. Ankete katıların %5’i 55 yaş üzeri, bütün soruları tek tek detaylı gitmeyeceğim ama bu çok önemli bir veri çünkü mesela yine AIDS 2020’de de, bundan önceki konferanslarda da yani şu anda HIV biliminin HIV ile yaş almak konusunda inanılmaz çalışmaları var fakat Türkiye’de çok yapılmayan bir şey. Çünkü biz daha test yapmak falan gibi çok temel sorunlarla uğraşıyoruz. Daha önce de söylediğim gibi çok bilim üretebilen bir ülke değiliz her ne kadar siz Korona Günleri’nde şu anda devam etmekte olan 23 aşı çalışmasının 8’inin Türkiye’de olduğuna ilişkin veri vermiş olsanız da Covid’le ilgili ama genelde HIV bağlamında böyle bir yaklaşımımız yok. %5’i 55 yaş üzeri, bu her şeye rağmen Türkiye’de 55 yaş üzeri HIV’le yaşayan epece insan olduğunu gösterir. Oraya odaklanılmalı, yani o insanların çünkü öznel problemleri var yani sadece gençlerin, genç HIV’le yaşayan bireylerin yaşadıkları sorunlardan farklı. Bu anket web sitesinde bulunabilir, burada ben ilginç olan şeylere Covid’le, pandemiyle ilgili olan şeylere bakmak istiyorum. “Salgın sebebiyle çalışmalarda ne gibi değişiklik oldu?” diye sormuşuz. Bu yüksek bir işsizlik oranı bence.

SB: Çalışma hayatıyla ilgili sorular değil mi?

AK: Evet, %26’sı “etkilemedi, ben zaten işsizdim” demiş. %23’ü de “çalışma hayatımda bir değişiklik olmadı” demiş, evden çalışmaya başladıklarını söylemişler. Değişiklik olmadığını söyleyenlerin oranı %23, “etkilemedi, zaten işsizdim” diyenler 26, “işten çıkarıldım” var %9 oranında. Yani aslında HIV’le yaşayan grupların, kişilerin ne kadar hassas ya da ne kadar daha incinebilir olduğunu belli ölçülerde doğrulayan bir veri bu. 

SB: Sağlıkları ve finans durumuyla ilgili sorular da vardı galiba ankette?

AK: Evet, hocam şimdi zaten şuna gelmiştim “salgın sürecince sağlık sorunları konusunda ne kadar endişeleniyorsunuz?” de dediğimizde çok yüksek oranda “endişeliyim” çıkmış. “Kararsızım” diyenler var, bunlar tabii biraz ben anlamıyorum bu siyasi anketlerde, seçim anketlerinde filan da çıkıyor, seçim için biraz şey olabilir ama ‘kararsızım’ aslında hani galiba ‘o kadar da kötümser olmayayım’ diye düşünen insanlar gibi değerlendirdim ben bu ankette onu. Çünkü ekonomik durumunuzun ya da sağlık durumunuzun etkilenip etkilenmediğini bilirsiniz ya da bilgiyi paylaşmak istememiş olabilir. Peki finansal hayat nasıl etkilenmiş? Orada da çok olumsuz etkiledi ve olumsuz etkilediği toplamı epeyce yüksek, yarıdan fazla. Bir de “bir değişiklik olmadı” diyenler var ciddi oranda, o da zannediyorum ki zaten kötü bir durumdan bahsediyorlar orada. “Olumlu etkiledi” diyenin sayısı çok az hakikaten.

SB: Mesela bu Covid süreci farklı sağlık alanlarındaki çalışmaları olumsuz etkiliyor, örneğin tüm dünyada çocukluk çağı aşılamalarında bir azalma olduğunu ve bunun ciddi bir sorun yaratacağını, kızamık açısından, çocuk felci açısından vurgulanmakta. Acaba örneğin kanser hastalarının tedavilerinin aksaması söz konusu oldu, çeşitli ülkelerden bu tip raporlar geliyor. Sizin anketinizde böyle bir soru var galiba değil mi? “Covid döneminde sağlık kuruluşlarına gittiniz mi hekimlerle görüşmek için ya da tedavilerinizi sürdürebilmek için?” diye.

AK: Evet. 

SB: Tabii buna ait yanıtlara biraz bakalım isterseniz?

AK: Tamam, soru şöyle “bu cümle sizin için ne kadar geçerli? Koronavirüs salgını süresince HIV’le ilişkili konularda doktorla görüşmemek ya da hastaneye gidememek bana çok kötü hissettirdi!” Yani bu soru bir ön kabulle başlıyor çünkü zaten HIV pozitif bireylerin Covid ve bütün o tansiyon, enfeksiyon servislerinde çoğunlukla yaşandığı için o doktorlar başka biçimde görevliydi. Zaten buna bağlı olarak da hastaneye gitmeden ilaç yazdırabilmek gibi seçenekler geldi. Dolayısıyla zaten görüşmediklerini biliyoruz HIV pozitif insanların doktorlarıyla. Kendisini kötü hissedenlerin oranı %51 yani doktoruna ulaşamamak, yani WhatsUpp’tan bile yazdığında bile cevap alamamak filan gibi durumlar söz konusu oldu birkaç ay boyunca, hâlâ da tam olarak normale dönmüş değil. İnsanlar burada epey endişeli hissetmişler. Dediğim gibi bu devam ediyor hâlâ fakat bu çalışmanın özelliği şu, tabii hocam son yani yüksek bir bilim ürünü değil bu ama sosyal ölçüm bağlamında ilk kıymetli bir şey, ilk olduğu için ve benzeri olmadığı için de temel bir veri olarak alabiliriz bu noktadan sonra HIV’le yaşayanların pandemi döneminde neler yaşadıklarıyla ilgili.

SB: Bir de tabii Covid-19 sürecinin insanların rutin yaşamlarını nasıl etkilediğinin bir göstergesi olarak yurt dışında da yapılan anketlerde de soruluyor “yaz tatili ve yaz planlarınız nasıl?” Sizin anketinizde de var galiba böyle bir soru? 

AK: Evet.

SB: Bunun yanıtlarını biraz konuşalım.

AK:“Bu yaz tatil yapmayı düşünmüyorum” diyenlerin bu orada 3’e bölünmüş, yani enteresan bir biçimde biraz “tatil yapmayı düşünmüyorum” diyenlerin oranı da 1/3, “henüz karar vermedim” diyenlerin oranı 1/3. Bence bu karar vermeyenler pandemi yani Türkiye’de normalleşme süreci diye bir şey konuşuluyor ama diğer ülkelerden daha sert bir biçimde ve daha açık biçimde diyelim büyük çoğunluğu gitmeyecektir ama tatile gitmek isteyenlerin de büyük çoğunluğu zaten aslında pandemiden derslerini almışlar ya da ekonomileri çok kötü etkilendiği için böyle bir karar vermişler. Büyük çoğunlukla %53’ü “ben yakınlarımın evinde ya da yazlık, vs. opsiyon varsa orada tatil yaparım” demişler. Benim dikkatimi çeken bir diğer şey de, katılımcıların %31’i “tatil yaparsam da kamp gibi hem ucuz hem açık hava olduğu için daha güvenli opsiyonları tercih ederim” demiş ya da “katı kuralların uygulanacağı bir tatil köyünde” diyenlerin oranı ise yalnızca 3. Aslında gerçek anlamda yani bildiğimiz klasik manada bir tatilden bahsetmiyoruz galiba bu yaz, yakınlara gidecek insanlar. 

SB: Evet anketi ait başka söyleyecek bir bilgi yoksa eğer bir başka konuya geçeceğim bir küçük müzik arası daha vererek. Var mı anketle ilgili başka söyleyeceğin bir şey var mı?

AK: Son bir şey söylemek istiyorum.

SB: Lütfen.

AK: Daha önce de söyledim, bu alanda çalışan 3 STK’u var, onun dışında inisiyatifler var ve başka STK HIV’le ilgili olarak bilgiler paylaşmaya çalışıyorlar. Biz yoğunlukla Covid bilgisi paylaştık. Komunite bu kıymetli bir veri olduğunu düşünüyorum ben, komunitenin bu süreçte bilgiyi HIV’le ilgili çalışan STK’lardan aldığını %62 oranda doğrulayan bir veri var elimizde. Bu aslında sorumluluğumuzun da yüksek olduğunu ve daha doğru, daha anlaşılır yayınlar yapmak için daha fazla çalışmamız gerektiğini bize ödev olarak çıkaran bir veri. 

SB: Peki Arda bir müzik arası daha verelim ama ondan önce küçük bir düzeltme yapmak istiyorum, sen de vurguladın, galiba Açık Radyo sitesinde de benim bir hatam nedeniyle bir yanlış bilgi aktarıldı. “Bu aşı çalışmalarıyla ilgili olarak 23 aşı çalışmasının 8’i Türkiye’de yapılıyor” bu doğru değil, şöyle doğru değil, yapılan çalışmaların 23 tanesi klinik aşamaya geçen çalışmalar, burada Türkiye’den herhangi bir çalışma yok. İkinci grupta 137 adet klinik çalışma aşamasına gelmemiş, henüz daha preklinik aşamada bile olmayan çalışmalar var. Bu 137 çalışmanın projenin 8 tanesi Türkiye’den, Türkiye’deki çalışmalar henüz insan klinik çalışmalarına başlamış değil. Bunun altını çizmek istiyorum, bu düzeltmeyi yapmakta yarar var. 

AK: Ben de yanlış bilgi vermiş oldum.

SB: Yok o benden kaynaklanan bir hataydı. İkinci parçamız The Milk Carton Kids’ten geliyor "May be It's Time".

 94.9 Açık Radyo’dayız, Önce Sağlık programında, Arda Karapınar ile söyleşimizi sürdürüyoruz. Müzik arasında da The Milk Carton Kids’ ikilisinden “May be It's Time” adlı parçayı dinledik. Arda elimde yazı var, bunu Korona Günleri’nde de altını çizerek önemini vurgulamaya çalışmıştım; Lancet Global Health’te 13 Temmuz’da yayınlanan bir yazı. Burada DSÖ’nün dikkati çektiği, bir süreden beri odaklandığı 3 hastalık vardı; HIV ve AIDS, tüberküloz ve sıtma. Bu 3 hastalığın farklı nedenlere bağlı olarak covid19 pandemi sürecinden çok etkileneceği ve önümüzdeki 5 yıl içinde AIDS’ten %10, tüberkülozdan %20, sıtmadan ise %36 oranında daha yüksek oranda yaşamını yitiren insan olacağı hesaplanmış. Böyle bir matematik modelleme, 5 yıllık bir öngörü, çeşitli nedenleri var, işte tedaviye erişimin aksaması, tüberküloz için tanıya gidilmemesi ya da sıtmada örneğin sivrisinekle mücadele programlarının aksaması gibi. Bu kongrede de belki değinildi, yani Covid-19’un HIV AIDS’le mücadeleyi etkilemesi yönünde birtakım bilgiler ya da raporlar sunuldu mu kongrede acaba?

AK: Sunuldu hocam, bu konuda çok post’lar var, ben tekil olarak onlara girmekten ziyade şöyle bir bağlamda konuşursam aldığım notlardan WHO’nun yöneticilerinden birisi Michael Ryan’ın yine konuşmasından, orada HIV ve Covid kıyaslaması yaptı ama sizin sorunuza cevap olacak paralellikler içerdiği için söylüyorum, çünkü az önce de bizim anketimizin sonuçlarından birisinden bahsederken söyledik, bir sır değil bu, tüm dünyada çok gelişmiş ülkelerde de, yani sağlık sisteminin çok geliştiği ülkelerde bile HIV pozitif bireylerin tüberküloz hastası insanların ya da hepatit’le yaşayan insanların servislere erişememesinde çok ciddi problemler yarattı. Şöyle şeyler söyledi Michael Ryan, HIV ve Covid’i kıyaslayıp benzerlikler yaratırken belki üzerine biraz da sizinle konuşmak istediğim şeyler var, kendi marjinallerini yaratmaları olarak saydı. Yani burada yine mesela serviste de erişemeyen insanları dolaylı olarak marjinal sayabiliriz çünkü onlar bir talepte bulunuyorlar kendi doktorlarını görmekle ilgili. Yani ikinci derecede marjinal anlamında söylüyorum bunu. Fakat onlara sürekli şöyle deniyor, bizim tartışma grupları içerisinde böyle şeyler oldu yani küresel tartışma grupları içinde “siz de biraz bekleyin canım, doktorunuzu niye görüyorsunuz? Ne ihtiyacınız var doktoru görmeye?” falan gibi. Tabii burada başka bir marjinallikten bahsediyor ama “damgalamaya ve ötekileştirmeye sebep olmaları” demiş. “Kötü hükümetler yönetim beceriksizlikleri yaratmaları” demiş. “Eşitsizliği ve yoksulluğu ortaya koymaları” demiş. O da yine “toplumun o gününe ayna tutmaları” demiş. Şurada önemli bütün konuştuğumuz şeyler bağlamında sağlık sistemine erişimdeki zorunluluğun giderilmesinin ne derece önemli olduğunu ve erişmekteki problemlerin ne derece ayrımcılığa sebep olabileceğini, işte bu tam olarak da sizin sorduğunuza cevap. Başka konuşmalardan aldığım notlarla paralellik kurmaya çalışıyorum ama isim vererek yapmak istiyorum fakat notlarım biraz dağınık olduğu için. Yani şöyle şeyler söylendi buna yine cevap olabilecek, küresel düzeyde sağlık sistemlerine erişimi standart hale getirebilecek ya da ortak insancıl yaklaşım geliştirememiş olmanın, hâlâ bunu yapamamış olmanın yarattığı birtakım sorunlardan bahsedildi. WHO Direktörü de bundan bahsetti ve o özellikle konuşmasında “HIV epidemisinden biliyoruz ki sivil toplum ve aktivistler önleme test ve tedaviye erişimde ve bilgi sağlayıcılığında oldukça önemli roller oynadılar. Bu efor milyonarca hayatı kurtardı, aynısını Covid döneminde Covid için yapmamızın önünde hiçbir engel yok” dedi ama aslında pek çok engel var. Ben mesela size bir şey sormak istiyorum hocam, siz konuyla çok ilgilendiniz başından beri. Bu Covid-19 pandemisinin marjinalleri kimler? 

SB: Başında yoksullar geliyor, daha sonra bir sürü kırılgan grup var, yani işçiler, göçmenler, yoksullar, kadınlar ve çocuklar, oldukça geniş bir kesim aslında. Bunlar en fazla etkilenen kesimler oldu tabii.

AK: Yani aslında geçmişteki bütün pandemilerde biz yine burada HIV üzerinden konuşuyoruz, HIV’in marjinalleri kimse Covid’in marjinalleri de onlar. Doğru mu?

SB: Tabii. Aslında sadece HIV ve Covid değil bütün enfeksiyon hastalıkları için geçerli, tabii sağlık hizmetlerinden yararlanamayanlar, erişim güçlüğü çekenler, yoksullar, göçmenler, işçiler, bunlar çok etkilendi.

AK: Aslında şuraya gelmek istiyorum, şöyle bir bilinç kazandırmak istiyorum insanlara, tabii Açık Radyo’da bunları konuşurken o bilincin zaten belli bir düzeyde sağlanmış olduğunun farkında olarak konuşuyoruz ama tarihe not düşülen şeyler bunlar. Yani biz burada spesifik olarak HIV ya da Covid-19 konuşmuyoruz aslında, küresel iklim krizinde de ya da benzeri pek çok şu anda boğuşmakta olduğumuz durumda da aslında aynı davranışların sonuçlarının yarattığı krizleri yaşıyoruz. 

SB: Elbette.

AK: Yani küresel olarak birlikte hareket edememek, uluslararası iş birliğini ve uluslararası sağduyuyu paylamışımı sağlayamamak gibi ve çok temelde sağlık sistemlerini iyileştirmeye çalışmak yerine onları masraf olarak gören yaklaşımlar geliştirmek gibi hatalarımızın sonuçlarını yaşıyoruz. Hatırlayacaksınız, daha evvel Kırmızı Kurdele İstanbul için bir Youtube yayını yapmıştık. Ben orada size birkaç soru sordum, o sorulardan birkaç tanesinin cevabı “evet eskisi gibi olmayacak, daha kötü olacak!” şeklinde sizin o sevdiğim gerçekçiliğinizle oldu. Ben de o noktaya gelmek istiyorum, aslında değiştirecek çok şeyimiz var, değiştirmemiz gereken çok davranışımız var, onlara paralel olarak da ifade ettiğim gibi ben HIV epidemisinden, AIDS salgınından bu 40 yıl içinde neler öğrenmiş olabiliriz? Bunlar bizim hayatımızı nasıl kolaylaştırabilir gelecekte eğer doğru uygularsak? Böyle birtakım notlar almıştım. İsterseniz onu da paylaşabilirim. 

SB: Tabii son 10 dakikaya girdik Arda, istersen bu genel anlamıyla HIV AIDS ve covid19’un paralellikleri, buradan da bütün enfeksiyon hastalıklarının oluş nedenleri, ortaya çıkış nedenleri ve hedef haline gelen kesimlere biraz değinelim?

AK: Tamam hocam. Oraya girerken bir ön bilgi vermek bağlamında, Fauci’nin bir sözünü alıntılamak istiyorum. Tabii Fauci bu aralar çok popüler, biraz da başı belada fakat günün sonunda yine kazanan o olacak çünkü 6 başkan gördü, muhtemelen 7.yi de görecek. Şöyle bir şey söyledi, birebir okumaya çalışacağım, önce şunu söylüyor hocam çok enteresan yani 80 yaşında hâlâ laboratuvarda ve dediğim gibi pek çok salgın gördü başta HIV olmak üzere “ben bugüne kadar taşıyıcıların %40’ında hiç bulgu göstermeyen geride kalanlarda çok basit farklılıklarla fakat özünde aynı virüs olmak koşuluyla,  kimisinde evde çok rahat geçirebileceği, kimisinin hastanede atlattığı, kimisini solunum cihazına bağladığı ve kimisini öldürdüğü başka virüs görmedim. Bu benim kabusum” diyor Dr. Fauci. Bunu özellikle söylemek istedim çünkü bu yaştaki bir adamın, yani bu kadar çok şey görmüş bir adamın bunları söylemesi, bizim aslında neyle karşı karşıya olduğumuzu çok daha şey anlatıyor. Şimdi ortak noktalara gelelim hocam, ben geriye dönüp HIV epidemisinde, AIDS salgınında komünitenin refleksinin doğurduğu, oluşturduğu ve sebep olduğu birtakım sonuçları çıkarmaya çalıştım. Bunlardan birincisi erken davranmak, biz bunu Covid’de bir problem olarak yaşadık. Yani bazı ülkeler erken davrandıklarında krizi yönetmede ne kadar başarılı olduklarını, erken davranmayan İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin ise ne kadar büyük problemler yaşadığını gördük. Dolayısıyla erken davranmanın önemi ve hatta belki çok katı uygulamalara hemen, bir an önce geçmenin burada ortaya çıktı. Çünkü 1981’den sonra ama biraz daha böyle 84-85’e doğru bu çok ciddi bir problem haline gelmeye başladığında aradan 4 sene geçmiş olmasına rağmen hükümetler bununla ilgili hiçbir şey yapmadılar ve milyonlarca insan öldü. İkincisi, bu çok önemli, bence hâlâ problemini yaşıyoruz Covid salgını bağlamında, davranış değişikliği yaratmak. Biz HIV’de gördük ki bu mümkün, yani insanların çok basit tedbirler almasını sağlayarak ve bu tedbirleri birbirleriyle paylaşmalarını, birbirlerine aktarmalarını sağlayarak çok daha büyük etkileri ve yıkıma sebep olacak bir şeyi durdurmak mümkün. Çok daha önemli bir nokta var bu ikinci maddenin içinde bir parantez olarak, bu davranış değişikliğini sürdürmek. Biz HIV’de bunun başarısızlığını yaşadık bir dönem fakat yavaş yavaş tekrar eski düzene döndü. Şimdi belki Covid’de davranış değişikliğini bile tam olarak yaratamadığımızı söyleyebiliriz ama yaratılmış yerlerde de yine siz her sabah bahsediyorsunuz mutlaka birkaç örnekle, o davranış değişikliğini sürdürememekle ilgili bir sıkıntımız var. Doğru değil mi hocam?

SB: Tabii elbette yani Türkiye’de maske ya da sosyal mesafeye sokaklarda riayet eden, uyan insan sayısının çok da fazla olmadığını görüyoruz ne yazık ki! Bu da farklı illerde olgu sayısında en azından bir azalma olmamasının başlıca nedeni. Belçika’da durum nasıl?

AK: Hocam siz paylaştınız zannediyorum dünkü yayında, Belçika’da maske kullanımı mesela kapalı mekanlarda, marketlerde ve alışveriş merkezlerinde falan zorunlu değildi fakat 11’inden itibaren, geçtiğimiz haftadan itibaren tekrar zorunlu hale geldi. Buradan tabii siz çok daha detaylı veriye sahipsiniz, ben bu son notlarla ilgilendiğim için güncelleyemedim kendimi ama vakaların arttığını, hatta bulaşta, şunu biliyorum hocam Belçika ile ilgili -terimi hatırlamıyorum ne olursunuz beni düzeltin- bir kişinin bulaştırıcılığını yeniden ölçümlediler ve buna bağlı olarak da maske kullanımı zorunlu hale geldi.

SB: Evet insanların zannettiği gibi öyle azalıyor, kayboluyor değil aslında belki Avrupa ülkelerinde göreceli bir azalma ya da şiddetin biraz hafiflemesi söz konusu oldu ama dünyanın başka coğrafyalarında aldı başını gidiyor pandemi; insanlar nedense kanıksadılar gibi çok da fazla telaş etmiyorlar.

AK: Hocam şöyle oldu galiba yani asemptomatik vakaların sayısı yükseldi ama dünyada bağışıklık oranının beklenenin çok çok altında olduğunu biliyoruz, %2-2,5 gibi kümülatifte, yine siz çok daha iyi bilirsiniz dolayısıyla bu bir yanılgı yaratıyor ama siz yine bahsettiniz İtalya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler belli tarihlerden sonra saçma bir biçimde bugün değil ama ay sonundan itibaren tekrar kapalı mekanlarda maske kullanımına geçecekler. Zamanı verimli kullanmak için hızlıca hemen şunları bitireyim, bu paralellikler bağlamında geçmişte HIV’den ne öğrendik ve Covid’i yönetirken nasıl hareket edebiliriz? Üçüncü notum şu, bir sihirli değnek yok, bu geçmişte de oldu HIV’de özellikle 80’lerin ortasında ve 90’ların başında tedavi seçenekleri konuşulmaya, bilimsel çalışmalar arttığında insanların “tamam bu hemen çözülür, bunun kesin bir tedavisi çıkar ve biz de hayatımıza devam ederiz” filan gibi konuşuluyordu. Neredeyse 40 yıl oldu hâlâ kesin tedavi yok veya bir falcı değilim ama ben rahatlıkla söyleyebilirim ki 10 yıl daha kesin bir tedavisi olmayacak HIV’in. Bir başka şey kombinasyon tedavisi, burada hemen uygulamaya başlamasının tamamen HIV’e borçluyuz, o dönem yapılan bilimsel çalışmalara. Tek bir ilaca yönelmek yerine farklı ilaçlardan oluşan bir sepet oluşturmak ve oradan çeşitli denemelerle hangisinin daha efektif çalıştığını anlamaya çalışmak pek çok hayat kurtardı şu ana kadar Covid pandemisinde. Liderliğe olan ihtiyacı ortaya çıkardı çok net biçimde, onu söyleyebiliriz. Bu liderlik bağlamında da sunumlardan bir tanesinde bir katılımcı şöyle bir ayrım yaptı, çok beğendim onu, kullanırız bundan sonra “negatif liderlik, pozitif liderlik ama daha önemlisi operasyonel liderlik ve bilimsel liderlik” bu son ikisi bizim çok ilgilendiriyor. Evet negatif ve pozitif liderlik her yerde var ama operasyonel liderlik kavramı özellikle pandemi döneminde ne kadar ihtiyacımız olan bir şey olduğunu anladık. Bitirirken şöyle notlar aldım, yine geçmişte HIV salgınında yaptığımız hatalardan birisi bilimsel verilere dikkat etmek, üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen hâlâ kendisine ‘bilim insanı’ diyen bazı safsata severlerin diyeceğim ben, ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde hiç fark etmez, yani çok alaycı ya da hafife alan ya da bazı grupları ötekileştirerek toplumu tedavi edebileceğini ya da bundan uzaklaştırabileceğini zanneden yaklaşımlar Covid’de de maalesef devam ediyor. Sonuncusu da bu en çok ihtiyacımız olan şey ama bugüne kadar hiçbir pandemine yaşayamadık bunu, uluslararası iş birliğinin önemi. HIV’de bu biraz aşılabildi, yani konsorsiyumlar oluştu vs. Son not olarak şunu söyleyebilirim, sizin de söyleyecekleriniz vardır, ben biraz gevezelik yaptım, Dr. Fauci yine şöyle bir şey söyledi, aşıyla ilgili çok soru soruluyor tabii kendisine “2020 sonunda 2021 başından önce bir aşı söz konusu olmayacak fakat optimist bir biçimde şunu söyleyebilirim ki tam olarak işe yaramayacak olsa bile bir aşı olacak” dedi. Bunu artık nasıl değerlendirirseniz öyle değerlendirin! Yani bir aşı olacak ama ne kadar çalışacağı belli değil.

SB: Ben de paralel düşünüyorum, aşıdan çok Fauci’nin çeşitli konuşmalarında daha önce çizdiği gibi belki etkili ve spesifik bir antiviralin devreye girme olasılığı daha yüksek, tedavi için birtakım olanakların doğması ve devreye girmesi söz konusu. Aslında önemli bir programdı bana kalırsa çünkü hem senin anlatımın gayet keyifliydi hem de AIDS gibi bir hastalık ki HIV ve AIDS’in özellikle bulaş yolları Covid’den çok farklı, yaptığı hasar biçimi de farklı çünkü HIV’de biz immün sistemin çöktüğünü, buna karşılık Covid’de özellikle ağır olgularda ve kaybedilen hastalarda immün sisteminin abartılı çalışmasının esas hasar yaptığını biliyoruz. Yine de her ikisi de özellikle sosyal ve politik açılardan aynı sorunları hem doğurdular hem de aynı sorunlar nedeniyle böyle yayıldılar ve mücadelede de birtakım gecikmelere yol açtılar. Bunları da belirterek, altını çizerek programımızı kapatalım. Arda çok teşekkürler katıldığın için, uzaklardan katıldın, bize arada sırada Belçika’dan Avrupa muhabiri olarak bilgileri aktarmaya devam edersin.

AK: Teşekkür ederim hocam. Bitirirken bir 30 saniyede bir şeyler söylememe izin verir misiniz?

SB: Tabii.

AK: Şunu söylemek istiyorum sadece bütün bu yani ilk hafta hakikaten uykusuz kalarak bütün bunları değerlendirdim ve şöyle bir şey söylemek istiyorum, bir not, yine konferansta konuşulan şeylerden birisi, yani konuyla en çok ilgilenenden en az ilgilenene kadar herkesin not etmesi gereken bir şey, bir aşı ya da ilaç çıktığında da biz bu tedbirlerden azade olduğumuz bir hayat sürdürmeyeceğiz. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor, yani yarın bir aşı çıktığında bunun seri üretimi aylar sürecek ya da bizim bundan yararlanmamız veya bunun çalıştığından emin olmamız aylar sürecek. Dolayısıyla insanlar kendilerini en az 1 yıl boyunca bu tip tedbirlerin içinde yaşamaya psikolojik olarak alıştırmalılar. Felaket tellallığı gibi geliyor ama bilimsel gerçekler bunu söylüyor. Bir ikincisi de Time dergisinden bir alıntıyla bitirmek istiyorum. Çok güzel bir yazı, bu da iklim krizi ve marjinalize edilmiş grupların yaşadıkları problemlerle ilgili önümüzdeki günlerde yayınlanacak sayısında, bir arkadaşım yolladı bana, bir feminist ve sivil haklar aktivisti olan Audrey Lord şöyle bir şey söylüyor, biz şu anda tabii Covid’le ilgilendiğimiz için yine tek bir problemle ilgileniyoruz, o da ona referans vermiş “sadece tek bir sorunla mücadele etmek ve onunla ilgilenmek diye bir şey yok. Çünkü bizim hayatlarımız tek bir mesele değil” dolayasıyla aslında bütün sorunları, iklim krizini, vs. her şeyi bir arada değerlendirmek lazım Covid’i de konuşurken. Tekrar teşekkür ederim bana bu zamanı ayırdığınız için hocam, Açık Radyo’ya da.

SB: Ben teşekkür ederim Arda, sağ ol katıldığın için. Evet bugün Ayşegül Tözeren katılamadı programa, onun her zaman seçtiği, hazırladığı o çok titiz sorulardan mahrum kaldık ama onun yerine Ayşegül’ü aratmamaya çalışarak bir program gerçekleştirdik Arda Karapınar’la birlikte. Son parçayı sizlere veda ederken bundan tam 53 yıl önce bugün 17 Temmuz günü yaşamını yitiren John William Coltrane’den bir parçayla bitirelim 'Like Sonny'. Hoşça kalın ve iyi hafta sonları.