Dünyada erkekler, Türkiye’de ise 25 yaş altında kadınlar daha fazla enfekte olan grup

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Selim Badur, Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Covid-19 raporundaki ilginç bilgileri paylaştı. 

(3 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, merhabalar, günaydın Özdeş. 

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Amerika’da öğrenciler arasındaki bu partiler, “Covid kime bulaşacak partileri” Alabama’da yapılıyormuş, o ilginç, bir de Mısır’da piramitleri açtılar turistik ziyaretlere, Danimarka’da da futbol kupa finali oynanıyormuş ama 15 dakika ara verilmek zorunda kalınmış çünkü seyircili oynanmış üstelik de ve seyirciler arasında sosyal mesafeye dikkat edilmediği göze çarpmış. Bunun üzerine sosyal mesafe sağlamak için 15 dakika ara vermişler. Böyle şeyler oluyor. Brezilya’da durum oldukça hızla ilerlemekte, oldukça bir hal almaya başladı ama dün perşembe günü itibariyle restoranlar ve kafeler açıldı üç ay sonra. Bir diğer önemli ivme kazanan ülke de İran, İran’da işler gittikçe kötüleşiyor. Afrika’da Güney Afrika, Mısır, Cezayir, Gana, Fildişi Sahilleri, Nijerya, Gine, (…..) ve Somali’de artış var. Her ne kadar 2 Temmuz itibariyle Afrika kıtasında 414 bin olgu ve bin 260 yaşamını yitiren kişi olsa da yavaş yavaş burada da olgular artıyor. Bu arada ABD’deki durumu biliyoruz, siz de değindiniz ancak Michigan’da bu konunun yani ABD’de pandemi yayılımının sosyal sınıflar arasında, zenciler ve beyazlar arasında nasıl dağıldığına dair bir rapor yayınlandı. Michigan’daki nüfusun yüzde 14’ünü zenciler oluşturuyormuş, hastalananların ise yüzde 41’ini oluşturuyor. Zenciler ve beyazlardan 4 kata daha fazla ölüm görülüyor zenciler arasında. Durumun nedenlerine bakan bu raporda, birisi fakirlik ve sağlığa erişimdeki güçlükler önemli, daha sonra biraz daha ayrıntıya giriyorlar, genellikle şehir merkezine uzakta oturdukları için, daha banliyö semtlerinde oturdukları için zenciler toplu taşıma araçlarına binip şehir merkezine gittiklerinde çalışmak için çok daha uzun süreyle toplu taşıma aracını kullanıyor oluyorlar, bu da önemli bir olgu. Beyazlara oranla çok daha az oranda zenci telefonla bağlanarak online çalışma yöntemini kullanıyor çünkü ona elvermiyor deniyor çalışma koşulları ve meslekleri ya da çalıştıkları yerler. Daha çok hava kirliliğinin olduğu bölgelerdeler ve nihayet bu semtlerde süper marketlerdeki besin değeri de düşükmüş, daha kalitesizmiş, bu nedenle obezite çok daha fazlaymış. Bütün bu faktörleri peş peşe sıralandığımız zaman bu kesimde yaşanan olumsuzluğun hastalanma ve ölüm oranlarının yüksek olmasının nedenleri de ortaya çıkıyor. Bütün bu tabloya rağmen 4 Temmuz kutlamalarında hazırlıkları sürmekte yarın için. Bilimsel çalışmalara baktığımızda ilginç bir çalışma var, Cell Dergisi’nde çıktı bu Hannon ve arkadaşları, çok farklı bir yaklaşım ile gerçekleştirmişler. Kantitatif yani değer saptayarak, miktar saptayarak masspetfotometresiyle hücrelerde, sarscov ile enfekte hücrelerde ki bunu invitro koşullarda yani laboratuvar koşullarındaki hücrelerde yapıyorlar. Protein değişimlerinde hücrede ne oluyor? Bunu gözlemişler, bu çok önemli bir çalışma, masspetfotometresi gibi oldukça karmaşık ve duyarlı bir yöntemi kullanıp bununla hücrede ne olup bittiğini invitro koşullarda bakmak, stokin artışı oluyor, mitokondriyel kinaz düşüşü oluyor, diğer kazeinkinazlar artıyor. Bu ayrıntılara girmeyeyim ama özellikle sonuçta enfeksiyon sırasında proteinlerin yığma ve fosforizasyonu olmakta deniyor. Bu sonuçta aktif replikasyonu arttırmak, kısacası 24 saat içinde konak proteinlerinde, konak hücre proteinlerinde neler değişiyor? Bunu izlemişler, bu niye önemli? Bu hem yöntem olarak hem de bilimsel verilerin elde edilmesi açısından çok önemli ama aynı zamanda bu kinaz aktivitesi dediğimiz yer ilaç kullanılacak, geliştirilecek ideal ilacın hedefi. O nedenle bu invitro çalışma çok kompak, çok bilimsel değeri olan bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Bunun önemi var, altını çizmek istedim.

ÖM: İnvitro yani laboratuvar şartlarında demek değil mi?

SB: Evet Laboratuvar koşullarında yani insan vücudunda değil hücreyi alıp laboratuvar koşullarında üretip o ürettikleri hücredeki değişimlere bakıyorlar, oldukça önemli bir çalışma. Bir diğer çalışma Ansel Huang ve arkadaşları, E Clinical Medicine Dergisi’nde çıktı, 7 bin 780 pediatrik olguyu yani çocuklarda görülen enfeksiyonu izlemişler ve 26 ülkeden 131 çalışmanın bir ‘review’ şeklinde değerlendirmesini yapmışlar. Sonuçta çocuklar genellikle hastalanmaz hafif geçirirler, evet çocukların da hastalandığını ama erişkinlere oranla birtakım farklılıklar olduğunu yüzde 19 oranında asemptomatik geçirdiklerini, düşünüldüğü gibi diğer enfeksiyonlarda görüldüğü gibi çocukların çok daha fazla hastalığı yaymasının söz konusu olmadığı, bu da aykırı bir durum Covid-19’un bir özelliği. Bakıyorum başka önemli çalışma Sera Ola isimli bir araştırıcı, çok fazla sayıda mutasyon araştırmasını değerlendirmiş ve genomik farklılıklara bakarak ki bunun içine sadece insanlarda değil hayvanlardaki koronavirüsleri de alıp hepsinin genetik yapısını kıyasladığında çok farklılık var. Ancak bunların hiçbiri mutasyon değil bunlar variyabilite, varyasyon dediğimiz bir sonuç doğurmayan, virüsün davranışında değişikliğe yol açmayan mutasyonlar, değişimler. JAMA Dergisi’nde Emil Fosbal isimli bir araştırıcı ve ekibi anjiotensim konvertingenzim inhibitörleri anjiotensim reseptörleri blokerlerine çalışmışlar. Bu şu demek anjiotensim konvertingenzim? Kısaca ACE2 dediğimiz virüsün yapıştığı bölge. Bu bölgenin bunun inhibitörleri ya da bunu bloke eden, bu reseptörü bloke eden ilaçlar aslında tansiyon hastalarının kullandığı ilaçlar. Bir dönem bu konu çok tartışılmıştı, acaba tansiyon hastaları ilaçlarını almasınlar mı? Bu Covid kolaylaştırıyor mu ya da duyarlı hale mi getiriyor insanları? Hayır bunun böyle olmadığına bakmışlar ki 4480 olgunun 895’i bu ilacı kullanıyor 3585’i kontrol grup, bunlar da anlamlı bir fark olmadığını ve tedavinin kesilmemesi gerektiğini belirtiyorlar. İki farklı biraz daha paramedikal yazı, New Yorker’da çıktı Kil Shaika yazmış, koronavirüs iç mimariyi acaba nasıl etkiliyor? Bir o kalmıştı etkilemediği! 1933’lerde Finlandiyalı bir mimar ve tasarımcının sanatoryumları nasıl dizayn ettiği tüberküloz için. Buradan hareketle getiriyorlar günümüzde evlerin, iş yerlerinin ve kentlerin dizaynının nasıl olması gerektiğini ve Covid-19 gerçeği sosyal mesafe gibi önlemler dikkate alınarak neler yapılacağını, neler yapılması gerektiğini öneren bu mimarın, bu tasarımcının ilginç bir yazısı çıktı. Bir de bir haber 6-10 Temmuz’da 1990’dan beri her yıl yapılan dünyanın en büyük AIDS konferansı olan International AIDS Conference 2020 online olarak yapılacak. Şimdi aslında bunu bir tablo haline getirmek, bunu yapınca ben önümüzdeki hafta şimdiden duyurmuş olayım beş gün kadar İstanbul dışında olacağım, onun için önümüzdeki hafta ne yazık ki Korona Günleri’ni yapamayacağız, döndüğümüzde programı bu tabloyla belki başlatmakta yarar olacağını düşünüyorum, ben de çalışmış ve ödevimi yapmış olurum bu sürede. Neler öğrendik biz bu Covid-19 sürecinde, örneğin “insandan insana kolay bulaşmaz” dendi ilk başta. Hayır kolay bulaştığı anlaşıldı. “Bu RNA virüsü mutasyon çok olur” dendi ama öyle olmadığı anlaşıldı. Enfekte kişi 2 ya da 3 kişiye bulaştırır yani RO değeri 2 ila 3 arasında dendi ama hayır bu ‘gatering’ dediğimiz kümeler içinde çok daha fazla insana bulaştırdığı anlaşılıyor gittikçe. “Tedavisi yok” dendi ama aslında çeşitli ilaçlar ile başarı sağlandığını biliyoruz. Bütün bunların bu süreçte başta söylediğimiz ya da başta inandığımız görüşleri zaman içinde covid-19 nasıl değiştirdi? Nelerde farklılık oldu? Böyle bir doküman hazırlıyorum, onu sunacağım bu 5 gün sonunda, çalışacağım yani.

ÖM: Bu son derece önem taşıyan bir şey, şimdiden başarılar dilerim çünkü “bize bir şey olmaz abi!” diye yani BBOA sendromunun çok fena yani acayip risklere yol açtığını, büyük tehlikelere yol açtığını defalarca her yerde görüyoruz, buna da kendi ülkemiz Türkiye de dahil tabii.

SB: Evet bugünkü programı bitirirken bir rapora değineyim, Sağlık Bakanlığı’nın dün yayınladığı online olarak ‘…. Sağlık Bakanlığı Covid-19 raporu Türkiye, 30 Haziran 2020’. Burada birtakım grafikler var, oradaki grafiklere baktığımızda bir kere vaka sayılarına bakıldığında hep bildik işte kentlere göre dağılımı, kadın-erkek dağılımı filan ama ilginç olan dikkatimi çeken iki noktaya vurgu yapmak istiyorum. Bir tanesi olgular 80 yaş üzerinde yoğunlaşıyor ama ikinci grup öyle 50, 60, 75 yaşları değil 25-49 yaş dilimi, ikinci pik bu yaş diliminde bu ilginç. Bir de genellikle dünyada erkekler hep daha fazla enfekte olan grup olarak tanımlandı. Hayır bizde genç kesimde yani 25 yaş altında kadınlar daha önde, bu da ilginç ve aykırı bir durum. Şimdi Covid-19 bakanlık raporundan hareketle ben …. Record sitesinde çıkan Nuri Ortaylı’nın yeni bir yazısı var, onun çok önemli olduğunu düşünüyorum bu yazının. Kendisi Sağlık Bakanlığı sayılarının neyi gösterdiğine değinmiş. Örneğin test sayıları, hepimiz biliyoruz belli saatlerde Sağlık Bakanı birtakım rakamlar açıklıyor. Bu biraz yanıltıcı, yani test yapılıyor “şu kadar test yapıldı” deniyor ama iyi de bu testler kime yapılıyor biliyor muyuz? Buna bakmış ve buna vurgu yapıyor sayın Ortaylı ve diyor ki “Haziran’ın ikinci haftasından itibaren kimlere test yapıldı? Test yapılma kriterlerinde değişikler yapıldı”. Bir kere bakanlık şunu düşünmüş ya da Bilim Kurulu, Türkiye çapında 150 bin rastgele seçilmiş kişiye test yaparak enfeksiyonun yaygınlığını hem de geçirilmiş enfeksiyon göstergesi olan bağışıklığı saptamayı amaçlayan bir tarama çalışması. Bu her gün açıklanan test sayılarının içinde en az 10 tanesi herhangi bir belirtisi olmayan ve rastgele seçilmiş kişilerden alınan örneklere yapılıyor. Bu ne demek? Yani şikâyeti yok, herhangi bir klinik bulgusu yok, bu 10 bin kişiye yapıldığında bunlarda zaten pozitif çıkma olasılığı çok düşük. O zaman “şu kadar test yaptık, şu kadar pozitif bulduk” bu göreceli olarak o pozitiflik oranını düşürmekte. İkincisi, hastanelerde de şu şu klinik belirtileri olan yani bir vaka tanımına giren olgularda test yapılıyordu. Neydi o vaka tanımı? Örneğin ateş, solunum güçlüğü ve öksürük, bu 3 bulgu varsa eğer yapılıyordu, bunda da kısa bir süre önce bu belirtilerin yanına koku ve tat duyusu kaybı, kas ağrısı, baş ağrısı gibi belirtiler de eklenmiş. Yani bunlar yoksa eğer test yapılmıyor. Yani bir yandan gerçek durumu belirleyecek hastalığı olan ya da belirtileri olan kişilerde test yapmanın dışında “toplum genelinde ben bir tarama yapayım da bakalım ne kadar asemptomatik olgu varmış” diye bunlara test yaparsanız ama hastanelerde de test yapılacak kişi sayısını tanımı bir parça zorlaştırarak darlaştırarak, azaltırsanız buradan bir sonuca varmak çok güç olur. Bu güç bir şey böyle ayrıntılar var. Tabii yine sayın Ortaylı’nın yazısında insanlar alışkanlıklarından kolay vazgeçmiyorlar, özellikle batı ülkelerinde televizyonlarda farklı kesimlerin yorumları var sağlık görevlilerinin değil de örneğin “uluslararası seyahatlerde karantina anlamsız, yararsız bir iş” diye BBC’de bir haber çıkmış. Bu demeci veren Uluslararası Havayolları Şirketi yöneticisi. Jimnastik salonları çok hayati yerler olduğu için “onlardan zaten bulaş olmuyor” diyen de İngiliz Spor Klubü Sahipleri Derneği Başkanı. Bu kişiler konuşturuluyor sağlık çalışanı değil, Türkiye’ye dönersek Türkiye özelinde …. yapacak ya da yapmayacak vatandaşlar arasında biliyorsunuz iş yapamayacaklar arasında Türkler de var. Neden bir takım kuşkulu verileri olan ülke damgası yedik biz? Neden böyle oldu? Sağlık Bakanı “biz yaptıklarımızı iyi anlatamadık” diyerek bunu kabul etmiş oluyor bir yerde ama aslında Türkiye’de tek bir salgın olmadığını, farklı bölge ve şehirlerde farklı seyir gösterdiğini unutmamak ya da buna göre değerlendirme yapmak lazım. Bir de sadece Bilim Kurulu değil, biliyoruz artık her ilin hıfzıssıhha kurulu var, o ille ilgili tedbirleri almak, acaba o hıfzıssıhha kurulları örneğin Balıkesir’de ya da Elazığ’daki kurul farklı; ilin özelliklerine göre karar alıyor. Böyle bir şey hiç duymadık şimdiye kadar, yani bu kurullar kuruluyor da bu kurullar nasıl çalışıyor? Bir takım merkezi direktiflerle çalışıyor …. Tabii ki bunu değerlendirmek lazım. Birinci dalgayı yaşamaktayız hâlâ, bu nasıl bitecek sorusuna hem biraz önce değindiğim Yetkin Report’ta çıkan Nuri Ortaylı’nın yazısında var, hem de CDC’nin bir yayınında var. Bu sosyal hayatı açma kısıtlamalarının kaldırılması konusu eğer kademe kademe yapılmaz ise bizde olduğu gibi hep beraber bütün yasaklar kaldırılınca işte bu durum ortaya çıkıyor, bu olgular bir türlü istendiği oranda aşağıya çekilmiyor. Bu önemli bir konu, ne yapılırsa daha çok kontrol altına alınabilir? …. daha sağlıklı verile ulaşılabilir? Bunu bu 5 günlük aradan sonra ele alalım. Bir de tabii bilim dünyasına değinmek lazım. JAMA Dergisi diyor ki “belirli bir dönemde 4 bin tane makale gelirdi bana yayınlanması için ama şu anda 11 bin makale geliyor. Ben bunları nasıl tarayacağım?” diyor. Bilimsel makale sorununa değinmekte de yarar var, ben burada duyarım ama bir duyuru yaparak durayım, bugün ‘Önce Sağlık’ programında Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Gaye Usluer’i ağırlayacağız. Gaye hanım aynı zamanda hem enfeksiyon hocası hem de Birgün Gazetesi’nde Covid-19’la ilgili bir dizi yazıya imza attı. Bunun yanında önemli olan kendisinin bir politikacı olması; 25-26.dönem milletvekilliği yaptı CHP Eskişehir milletvekiliydi. Şu anda da aynı partinin Parti Meclisi Üyesi. Kendisine kurultayı yapıp yapmayacaklarını, Covid-19’dan CHP’lilerin etkilenip etkilenmeyeceğini soracağız. Benim söyleyeceklerim bugün için bu kadar. Size iyi hafta sonları, iyi haftalar diliyorum.

ÖM: Çok teşekkür ederiz. 

ÖÖ: Teşekkürler, görüşmek üzere.

ÖM: Bir hafta sonra görüşmek üzere diyelim. 

SB: Bir hafta sonra görüşürüz, sağ olun, iyi günler, ben teşekkür ederim.