Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, çeşitli ülkelerden son gelişmeleri aktarırken bilimsel makaleler de paylaştı.
(22 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar.
Selim Badur: Merhaba, günaydın.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın Özdeş.
ÖM: Nasıl gidiyor her şey?
SB: Cuma günü yoktuk, 3 gündür biraz biriken haberlere baktığımızda önce bir Portekiz’den konuşalım istiyorum, Portekiz’de bildiğiniz gibi Avrupa ülkeleri içinde en iyi giden ülkeydi, her şey yolunda gidiyordu. Olgu sayısı da azdı, yaşamını yitirenler de, ancak 7-8 Haziran gecesi 10-11 kişilik küçük bir parti yapılıyor ve bu partide virüs taşıyan birisi hastalığı bulaştırıyor ve buradan yüzlerce kişinin enfekte olduğu bir odak saptanıyor. Bu bir örnek sadece, son zamanlarda gittikçe daha fazla bu tarz gelişmeler bildirilmeye başlandı farklı ülkelerden, toplum genelinde değil de belirli toplantılar, çeşitli bir araya gelen grupların kapalı ortamda virüsü bulaştırmalarıyla. Portekiz bir süreden beri ilginç bir gelişme yaşıyor, bu partide olup bitenler ama bir örnek sadece, birdenbire bir günde saptanan hasta sayısı ülke nüfusuna oranla bakıldığında, Avrupa’da İsveç’ten sonra ikinci ülke oldu. Portekiz’de böyle bir sıçrama var, bu ilginç bir gelişme ve şimdi söyleyeceğim Portekiz hükümet yetkililerinin aldığı karar da bana çok çarpıcı ve hüzünlü geldi. Ülkelerinin kapılarını Avrupa Birliği’nden gelecek turistlere 1 Temmuz’a kadar kapalı tutacaklarını, kapılarını 1 Temmuz’da açacaklarını ilan ettiler. Bu olabilir evet, gelişmelere bağlı olarak böyle bir önlem doğaldır ancak “20 Haziran’dan itibaren sadece İngiltere’den gelenlere açacağız” dediler. Şimdi bütün Avrupa ülkelerinden gelenler 10 gün sonra açılıyor ama İngiltere’ye bir 10 günlük öncelik tanınıyor. Neden böyle olduğu biraz araştırılınca şu çıktı ortaya, yaklaşık 250 bin kadar İngiliz’in evi varmış Portekiz’de. Eğer dışarıdan gelecek yabancılardan kaynaklanacak bir sakınca varsa buna ait bir önlem alınabilir, evet bir karar sonuçta “1 Temmuz’da kapılar açılacak” deniyor ama “parasal nedenlerden ötürü şu İngilizler bize para getirecekler, onun için biz onlara bir 10 gün önceye kapılarımızı açalım” demek tuhaf bir şey. Bu alınan önlemlerin ne kadar bilimsel verilerden çok bir takım ekonomik kaygılarla alındığının bir göstergesi herhalde.
Hafta sonu frankofon ülkelerde müzik bayramı vardı 21 Haziran günü, bakıyorsunuz videolara Paris’te Seine nehri kıyısında, kanalların kıyısında tekno konserleri var. Yüzlerce insanın içinde 1 ya da 2 tane maskeli genç var, buna karşın herkes oldukça yakın mesafede, sosyal mesafeye filan dikkat etmeden tekno ritimlerine ayak uydurmuş dans ediyorlar. Benzer bir durum, benzer görüntüler Brüksel’de de var.
ÖM: Ben de şunu söyleyeyim izninizle, dünya çapında 9 milyonu aşmış durumda şu an itibariyle önümüzdeki John Hopkins listesine baktığımızda, 9.100.000’e doğru gidiyor toplam vaka sayısı vefat edenlerin sayısı da 470 bini aşmış vaziyette. Türkiye’de de son 24 saatte 1192 yeni vaka ve 23 ölüm oldu. Bunları da ilave edeyim istedim.
SB: Tabii bu Avrupa ülkelerinde ve gelişmekte olan ülkelerdeki hastalığın yayılmasında, böyle birtakım hükümetler ticareti açıyorlar, kısıtlamaları, kaldırıyorlar veya hafifletiyorlar, sanki işler artık yoluna girdi, konu kapanmak üzere, üstesinden gelindi gibi bir algı yaratıldı sanıyorum. Çünkü DSÖ geçtiğimiz Perşembe dünyada 150 binden fazla olgu bildirilerek en yüksek olgu sayısına erişildiği gün ilan edildi perşembe günü. “Aslında tehlikeli bir döneme girdik” dedi, yani olayın büyümesi ve yayılması gittikçe artıyor ama buna karşın birçok ülke ve ülkemizde de, Afrika ülkeleri olsun, Asya ülkeleri, güney Amerika ülkeleri buralarda hükümetler yavaş yavaş ticareti ya da sokağa çıkma kısıtlamalarını açıyorlar. İlginç bir olay yani dünya düzeninin kendi içindeki çelişkisi gibi. Meksika’da başkent Mexico belediye başkanı Claudia Sheinbaum 57 yaşında, sol görüşlü, ekolojist, aktivist bir hanım, kendisi dev ekranda kentteki hareketliliği ve bulaşmanın olduğu odakları izlerken görüntülendi Le Monde gazetesine bir röportaj verdi ve ülkede 10 Haziran itibariyle 55 bin olgu, 6 bine yakın yaşamını yitiren kişi var Meksika’da ama “son teknolojinin uygulandığı ancak aynı zamanda su sorununun olduğu, içme suya ve temiz suya erişimin sorunlu olduğu bir ülke bizim ülkemiz, başkent Mexico’nun nüfusu 9 milyon, ancak çevreleyen 59 banliyö bölgesiyle birlikte 22 milyona ulaşıyor başkentin nüfusu. Kentleşmemiz de pandeminin de sınırı yok Meksika’da” diye bir demeci var. Günde 6 milyon kişi metroyu kullanıyormuş ve metro yolculuğu aslında en önemli bulaş nedeni. Bütün bunlardan ötürü de AVM’lerin ve diğer alışveriş yapılan dükkanların açılmasını 1 hafta ertelemişler. Brezilya’ya baktığımızda 20 Haziran’da yaklaşık 1 milyon olguya erişti, 50 binden fazla ölüm var. Şimdiye dek 1 milyon sınırını geçen tek ülke ABD idi, Brezilya da yetişti Amerika’ya. Brezilya yıllar önce hem AIDS hem de daha kısa bir süre önce Zika ile mücadelede ciddi başarılar kaydetmişti kısa sürede. İyi organize olmuş bir ülkeydi ama yeni başkan ve yeni sistemle birlikte covid-19’la mücadelede oldukça başarısız oluyor.
ÖM: Ben bir tek ilavede bulunayım izninizle. Brezilya’da Arara ahalisi, Brezilya Amazon yağmur ormanlarında bölgedeki en yüksek bulaş durumuna ulaşmış ve fevkalade kaygılıymışlar. Aynı zamanda Brezilya’nın bütün bir yerli liderlerini covid-19’a bir kuşak olarak kaybettikleri, yani “yok oluşun tamamen eşiğindeyiz” diye çok önemli haberleri var. Bildiğimiz bütün yerli kabileler, duyduğumuz duymadığımız ne kadar varsa hepsi sapır sapır dökülüyorlar. Çok büyük bir yok oluş krizi eşiğinden bahsediliyor.
SB: İspanya’da Madrid Belediye Başkanı Jose-Luis Almeida “2008’den daha büyük bir sosyal kriz bizi bekliyor” diyor ve yoksulların sıraya girdiği bedava çorba dağıtılan, STK’ların organize ettiği ve yoksulların karınlarını doyurdukları etkinlikler. Bunların çok fazla arttığını bu krizi karşılayacak altyapıya ne yazık ki İspanya’nın bulunmadığı şeklinde bir açıklaması oldu. Almanya diyordum, Almanya’da Gunterslach bölgesinde bir mezbahada 6500 kişiden yaklaşık 1000 tanesinin kontamine olduğu anlaşılmış. Bu mezbahalardaki sorun Fransa’dan, Belçika’dan ve Hollanda’dan da bildirilmişti. Soğuk ve nemli ortam bu hastalığın mezbahalarda daha kolay yayılmasının nedeni. Güney Afrika’ya Fas’a geçelim, Fas’ta geçtiğimiz cuma günü 559 olguyla en yüksek olgu bildirilen gün oldu. Keza İran’da. Şimdi baktığınız zaman birçok ülkede mart ayından beri en yüksek olgu sayısı, bildirilen, saptanan olgu sayısına bugünlerde erişiliyor ama bir yandan da “üstesinden geldik” diye ticaret açılıyor, kısıtlamalar yavaş yavaş kaldırılıyor. Bu çok çelişkili bir durum.
Bir kitap yayınlandı İngiltere’nin Lancet gibi bir tıp dergisinin patronu, yöneticisi, daha doğrusu yönetim kurulu başkanı kitap yayınladı, ismi Richard Horton. “Covid-19 Catastophe” diye bir eser; “yayınladığımız 5 makale ile dergimizde salgının önemini vurgulamıştık ve 31 Ocak’ta gelecek olanı öngörmüştük ama ne Avrupa ülkeleri ne de ABD Başkanı işin ciddiyetini algılamadılar, Çin’de olup bitene bakmadılar. Oradaki diplomatlarına ‘bu Çin’de ne oluyor, irdeleyin, bir bakın? Bu konuda bizi bilgilendirin’ demediler. Hâlâ DSÖ’yü suçluyorlar. Yani Batılı hükümetler -tam olarak söylediğini çevirmeye çalışıyorum- feci bir şekilde çuvalladılar.” Gerçekten de böyle olduğunu gösteren bilgiler var. İran’da 13 Haziran günü Hasan Mali’nin açıklaması var başkanın, eğer kişisel önlemlere uyma konusunda başarı sağlanamıyorsa derhal kesin ve net yasaklamaları yeniden getirilecektir diyor; çünkü İran’da işler pek istendiği gibi gitmiyor ki yine o ülkenin parlamentosunda bir grup açıklamış, Parlamento Araştırma Grubu, diyorlar ki “resmi bildirilen kaybedilen kişi sayısı 8730 ancak bunların hepsi hastane verilerinden kaynaklanıyor büyük bir olasılıkla covid-19’dan İran’da kaybedilenlerin sayısı bunun net olarak 2 misli. Yani bu ülkeye bir örnek ki DSÖ’nün İran’daki temsilcisi Christoph Hammelman da benzer açıklamalar yaptı. Salgın tüm şiddetiyle geri dönülebilir diye. Bu sayısal değerlere baktığımızda Türkiye’den TTB konseyinin açıklaması oldu. İstanbul’da halen olguların %69’tan fazlasının olması kentin Wuhan gibi merkez olma niteliğini sürdürdüğünü söylüyor Tabipler Birliği ve Sağlık Bakanı’nın 17 Haziran’da düzenlediği basın toplantısında paylaştığı verileri değerlendiriyor Merkez Konseyi. Sağlık Bakanlığı’nın ısrarla covid-19 pandemisiyle ilgili epidemiyolojik verileri açıklamaktan kaçındığını belirtiyorlar. Pandemi ile mücadelenin bireylerin sorumluluğunu aşan bir kamusal irade ve duyarlılık gerektirdiğini söyleyip sayısal değerlerdeki hataları kendi hesaplamalarıyla hatalı olduğunu belirtiyorlar bakanlık açıklamalarının. İlginç olan bu raporla, açıklamayla ilgili son değineceğim nokta illere göre dağılım. Bir kere bakanlık ilginç bir şekilde 10 ilde olup bitenleri anlatıyor 71 ile hiç değinmiyor bu raporda ve aynı rapordan devam ediyorum, bakanın yaptığı açıklamaya göre son 1 hafta içerisinde Ankara ve İstanbul’daki olgu sayılarında son 1 aya kıyasla azalma gözlenirken diğer bütün illerde artış gözlenmiştir. Son 3 günde artış gözlenmeyen tek il İstanbul olurken, son gün son 1 aya göre %7,2’lik artış gözlenmiştir. Son 1 aya göre Diyarbakır’da %72,4, Konya’da ise %143,9’luk artış göstermiş. Bu da gösteriyor ki farklı illerde ülkemizde de birtakım artışlar var ve bunlar büyük bir olasılıkla Portekiz’deki ya da Almanya’daki odaklarda olduğu gibi belli bir merkezden yakın çevresine yayılma şeklinde olmakta. Bu iş bitmiş gibi, sönmüş gibi hiç görünmüyor, yaz aylarında sorun kaybolur deniyordu ama pek öyle başlamadı Haziran ve sıcaklar. DSÖ’nün verilerinden anlaşılacağı gibi gittikçe daha ciddi bir evreye giriyoruz ama baktığınızda genellikle algı hiç de öyle değil gibi. Biraz da ilaçlarla ilgili konuya değineyim, İsviçreli ilaç üreticisi hidroksiklorokin çalışmasını durdurduğunu açıkladı. Nedeni de o kadar çok spekülasyon yapıldı ki bu molekül hakkında faz1 çalışmalarına katılacak gönüllü insan bulamadıkları için durdurduklarını açıkladılar.
Şimdiye dek hep virüsün mutasyonlarından bahsediliyordu, evet birtakım mutasyonlar onun davranışlarını, bulaşıcılığını, bulaştırıcılığını, yani hastalığın hastalık oluşturma yetisini değiştirebilir. Geçen hafta da değinmiştim, insanlarda oluşacak birtakım genlerdeki polimorfizler yani değişimler, kendilerini hastalıklara karşı daha dirençli kılabiliyor. Bununla ilgili bir çalışma yapıldı, farklı yaş gruplarından farklı insanlardan hastalığı ağır ya da hafif seyredenlerin genetik düzeyde incelemelerini yapıyorlar. Buradan çıkan sonuç, hastalığa yakalanma konusunda bir farklılık göstermiyor insanlar ancak daha çok mortalite yani ölümler daha çok yaşlı kesimde ve erkek olgularda görülmekte. Elbette hipertansiyon ve diyabet gibi bir takım ek sağlık sorunları da hastalığı ağırlaştırıyor. Bu bilgilere özellikle genetik faktörler var mı diye bakmışlar ve diyorlar ki “neden alınan önlemler dışında başka etkenler var mı acaba? Kuzey Avrupa ülkelerinde örneğin Norveç’te ya da Almanya’da İtalya ya da İspanya’ya oranla daha az görülmesi acaba bir genetik farklılıktan mı kaynaklanıyor diye. Birtakım ipuçlarına, birtakım bulgulara erişmişler, ancak çok preliminer sonuçlar, özellikle kan gruplarıyla ilgili kromozomların bazı bölgelerinin bu dirençte rol oynayabileceğini söylüyorlar. Bu hemen bir genelleme yapıp yani ‘A grubu daha dirençlidir, 0 grubu daha duyarlıdır’ gibi böyle bir genelleme yapılamaz ama şunu biliyoruz ki, kan grubunu belirleyen genetik bölgeler aynı zamanda bazı reseptörlerin ekspresyonunda da rol oynuyorlar. Bu nedenle örneğin sıtma, bu örneğin sanıyorum daha önceki programlarda vermeye çalışmıştım, Duffy antijeni diye bir antijen var, kan grubu antijeni, bu antijene olan ya da bu Duffy reseptörünü taşıyan insanlar ile taşımayan insanlarda sıtmaya direnç ya da duyarlılıkları farklıdır. Acaba benzer bir durum var mı diye bir inceleme yapılıyor. Herhalde önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bilmiyorum vaktim var mı? 2 önemli yaklaşım daha var, isterseniz bir tanesini yarına bırakayım ama özellikle bu asemptomatik olgular dediğimiz yani klinik belirtisi olmayan kişilerin ne denli önemli olduğunu gösteren iki çalışma çıktı. Asemptomatik olguların yani söylüyorlar. Yapılan bir çalışmada da ki bu çalışma Nature Medicine’de yayınlandı, Juan King Dong ve arkadaşları yapmışlar çalışmayı. Onlar da diyorlar ki bu asemptomatik kişilerin hastalığı en az 19-20 gün yaydıkları ve çok daha uzun süre virüsü çıkartılarıyla dışarıya yaydıklarını göstermişler. Yani gittikçe bizim diğer solunum yolu enfeksiyonlarından farklı olarak artık hastalık belirtileri gösteren kişiler değil belirtiler ortaya çıkmadan önce insanlarda hastalık belirtisi olmadan, kendilerini hasta hissetmeden çok daha önce bu virüsü yaydıklarını ve bu virüsü bu şekilde yaymaları nedeniyle de 9 milyonu geçen enfekte birey sayısı. Bu önemli bir nokta bu nedenle önlemlerin bütün ülkelerde yavaş yavaş ortadan kaldırılmasının sonuçlarını bir süre sonra göreceğiz ama işler pek parlak gitmiyor diyeyim ve burada noktayı koyayım.
ÖM: Çok teşekkürler yarın görüşmek üzere.
SB: Yarın görüşmek üzere.