Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, farklı ülkelerdeki gelişmeleri aktarırken bilimsel yayınlardan da söz etti.
(13 Mayıs 2020 tarihinde Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhabalar.
Özdeş Özbay: Günaydın Özdeş.
ÖM: Ne olup bitiyor?
SB: Dün siz biraz bahsettiniz Dr. Antoni Fauci ve Dr. Robert Redfield CDS’nin başkanı ikisi senatodaki bir komisyon önünde savunma yaptılar, savunma demeyelim de, soruları yanıtladılar...
ÖÖ: Online ama
SB: Evet bir şekilde açıklamalarda bulundular, öyle diyeyim. Aslında siz değindiniz ama bir iki şey daha söylemek istiyorum o konuda çünkü hemen hemen tamamını online izleme olanağı buldum. Söylenen Trump’ın 1 gün önce tam da “zafer noktasına ulaştık” demesinden hemen 1 gün sonra senatörleri uyardılar ikisi de; koronavirüs pandemisinin kontrol edilebilir bir düzeye gelmediğini söylediler çok net olarak. Eğer ülkede ekonominin kepenkleri –değim böyle- erken bir tarihte açılırsa bu durum korkunç sonuçlara mal olabilir; çünkü Amerika’da yeterli test yapılmıyor, ayrıca enfekte olanların ilişki kurduğu kişileri takip etmesi kapasitesi de yok diyorlar. Tabii bu görüşleri Trump’ın Amerika’nın koronavirüsü geride bıraktığına dair ısrarcı yaklaşımıyla tamamen çelişkili. İlginç bir konuşmaydı, bir bilim insanının nasıl dimdik ayakta durduğunu ve resmi görüşle fikirleri çelişse bile bir kalemde silip dışlanmadığını, görüşleri yönetim tarafından kabul görmese de yine de saygıyla en azından dikkate alındığının göstergesiydi.
ÖM: Evet Fauci’nin de bilime sonuna kadar da saygı gösterdiğini ve hatta bir senatörün sıkıştırma girişimlerini, Alexander’dı galiba ya da hangisi olduğunu şimdi tam hatırlamıyorum ama bayağı ciddi bir direndi “bilim böyle söylüyor” diye.
SB: Evet evet.
ÖÖ: Barney Sanders da soru sormuş bu arada kendisine. Bu bahsettiğim ölüm rakamlarını o sormuş “daha mı az daha mı çok?” diye.
SB: Gerçek mi diye
ÖÖ: Evet gerçek mi diye.
SB: Buradan belki farklı ülkelerde olup bitenlere bakmadan önce siz ekonomiye yansımalarına değindiniz ama sanıyorum dün aslında 11 Mayıs tarihiyle yayınlanmış bir prezentasyon, bir slayt sunumu şeklinde gönderilen (üniversitelere gönderdiği için ben de oradan edindim) Cumhurbaşkanlığı’nın normalleşme planını gördünüz mü?
ÖM: Çok azını evet.
SB: O planın da aslında belki bir iki noktasına değineceğim 1 Haziran’da ne yapılacak, 15 Haziran’da, 1 Temmuz’da ya da 27 Mayıs’ta neler yapılacak ayrıntılı anlatılıyor...ama Özdeş özellikle seni ilgilendiren bir kısım var, rapor Mayıs’ın 11’inde yayınlandığı halde 1 Mayıs tarihli yapılan bir işten bahsediyor. Yayınlandığı tarihten önceki tarihe ait tek veri bu; başlık ‘Üreticilerimize küresel pazar fırsatları”. Uzatmadan sonu şöyle bitiyor “değer zincirinde oluştuğu tespit edilen boşlukların Türk üreticilerince doldurulmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır 1 Mayıs’ta” diyor.
ÖÖ: 1 Mayıs’ta? Çok manidar!
SB: Evet.
ÖM: Bu Türkiye ile ilgili bir rapor öyle mi?
SB: Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlandı.
ÖM: Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan bir rapor ve fırsatlardan bahsediyor?
SB: Evet. Pazar fırsatları.
ÖM: Pazar fırsatları?
ÖÖ: Bunu en başından beri aslında bahsediyorlardı, hatırlarsınız biz erken bir dönemde programda da sunmuştuk, özellikle tekstil sektörü, Çin’de ekonomi kapanınca “bu bizim için bir fırsattır Türk tekstil sanayi için” denmişti.
SB: Evet yani bu fırsatı değerlendirmek istiyorsun biliyorum, onun için yollayacağım sana.
ÖÖ: Heyecanla bekliyorum!
SB: Bu raporda 1 Haziran’da %25 kapasiteyle nikah salonlarının açılacağı, eğlence yerleri ile çay bahçelerinin, yüzme havuzları, kaplıca, spor merkezleri, müzeler ve %50 kapasite ile konser salonlarının açılacağını söylüyor. 15 Haziran’da salgının kontrol altına alındığı ülkeler ile uçuşların açılabileceği, üniversitelerin açılacağını söylüyor. 1 Temmuz’da düğün salonu, sinema, tiyatro ve gösteri merkezleri, böyle gidiyor. Tabii bu turizm aslında ilginç çünkü Avrupa’da da turizmin nasıl açılacağı ve turizmden elde edilen gelirler konuşulmakta. Avrupa ülkeleri yurttaşlarının yıllık tatillerinin %38’i yine Avrupa ülkelerinde, yani kendi aralarında oluyormuş. Benzer önlemler alan ülkeler arasında seyahatlerin serbest bırakılacağını söylüyorlar.
Haberler böyle; ancak Fransa’da yaşananlar, diğer Avrupa ülkelerinde yaşananın aksine. Niye böyle söyledim? Çünkü bir süreden beri biz de farklı ülkelerde, biraz daha otoriter, biraz daha anti-demokratik yaklaşımı olan liderlerin popülaritelerinin arttığını söylüyorduk. Ama güven sorunu yaşayan tek lider belki de Fransa’da Emmanuel Macron. Toplumun %62’si hükümetin aldığı önlemlerden hoşnut değil, %70’i de alınan önlemlerin uygulanabileceğinden şüpheli imiş. Bu önemli bir sayısal değer Fransa için. Fransa’da 1 ile 9 Mayıs tarihleri arasında 8,674 yeni olgu çıktı. Önlemler, sosyal mesafe uygulaması, sokağa çıkma kısıtlamasına rağmen yine de günde 3 ila 4 bin olgu bildiriliyor. Çin verilerine göre de bulaşların %80’i aile içinde oluyormuş; yani 1 kişi dışarıda enfekte olup eve geldiğinizde çok daha fazla sayıda aile bireyine bulaştırıyormuş. Sonuçda, en fazla bulaşın olduğu ortamlar aile, sonra hastane, sonra da yaşlı bakımevleri. Bir diğer önemli bulgu da Meher Prakash isimli bir araştırıcı yayınladı, hakem aşamasından geçmediği için sadece draftını görüyoruz. Enfeksiyonların %68,4’ü, semptomlar başlamadan önce taşıyıcı bir kişiden alınmaktaymış. Yani umulandan çok daha fazla bu belirtisiz olguların virüsü etrafa yayma özelliği var.
Öte yandan, 1971 yılından beri ilk defa Fransız Sınırsız Doktorlar - Medecins sans Frontiers (MSF) İngiltere ve Almanya’da ofis açarak çalışmaya başladı ve bu iki ülkede gıda ve beslenme merkezleri açıyorlar. Çünkü yiyeceğe talep artmış durumda, işsizlik ve gelir kaybına bağlı olarak, Afrika ülkelerinden bahsetmiyorum İngiltere ve Almanya’ya yardıma gidiyor MSF. Bu da önemli bir nokta.
ÖM: Sınır Tanımayan Doktorlar.
SB: Evet. Güney Kore’de yeni bir kontaminasyon oldu 3 günden beri bahsediliyor. 29 yaşında enfekte olan bir birey gece klüpleri ve barlarda gezince etkeni etrafa bulaştırıyor. 5,500 kişi dolaylı yoldan temas etmiş, o bir kaç kişiye bulaştırıyor, onlarda başkalarına ve böyle halka şeklinde yayılmakta. Güney Kore yetkilileri, 5,500 kişinin 3,077’sine ulaşmışlar, 94’ünde pozitiflik saptanmış, diğerlerine ulaşamadıklarından bahsediliyor. Bu demektir ki böyle kalabalık toplu bir arada bulunulan yerlere tek bir enfekte kişinin girmesi bu tarz bir takım odak noktalarından hastalığın alevlenmesine yol açabilecektir. Önemli bir nokta.
ÖÖ: Bunun kaç gün içinde bunun olduğuna dair bir bilgi var mı?
SB: Var, şöyle bu kişi 1 Mayıs gecesi dolaşıyor bu mekanlarda, 6 Mayıs’ta kendisi hastalanıyor ve ondan sonra da incelemeler başlıyor.
ÖÖ: 5 günde 1’den 5,500’e çıkmış durumda yani yayılma hızı?
SB: Ama 5,500 tane enfekte birey yok, içlerinden 94’ünde saptanmış ama bunlarında etraflarına bulaştırdıklarını düşünün... Tabii aralarında bir süre sonra daha geç pozitifleşecekler vardır, tamamı olmasa bile %10’u olsa yine de 500 kişiye ulaşacaktır. O 500 kişinin de başkalarına yaydığını düşünün, katlanarak gidiyor. Bu şekilde yayılımının gözlenmesi önemli. Biraz önce siz de değindiniz, ABD’de bu “alınan önlemler kaldırılsın” şeklinde protesto edenlerin başkanı desteklemek için ayağa kalkmaları söz konusu... benzer biçimde, Brezilya’da kısıtlamaları protesto eden Bolsanaro destekleyicilerinin gerekçesi şuymuş: başkanlarına karşı yapılabileceğini düşündükleri bir darbeyi önlemek için yapıyorlarmış.
ÖM: Evet, hiç önlem almadıkları için de nasıl olacağını, devam edeceğini de bilmiyoruz, Brezilya’da yetkililer bir sürü toplantı da yaptılar en üst düzey, Bolsanaro da dahil. Öte yandan da Kremlin’in sözcüsü Peskov da koronavirüse yakalanmış, onu söylemeyi ihmal etmiştik, o da önemli bir gelişme “evet hastayım ve hastanede tedavi görüyorum” demiş. Daha önce de Başbakan Mikhail Mishustin ve 3 hükümet üyesi de koronavirüs tedavisi gördüğü açıklanmıştı. Onu da ekleyeyim dedim.
SB: Kısıtlamaların uygulandığı dünyada şu anda 280 milyon kadar göçmen işçi nereye gideceklerini bilemiyorlar ve sokaklardalar. Bunlar kendi kasabalarından, köylerinden çıkmışlar, büyük kentlere çalışmaya gelmişler, işler durdu, sokağa çıkma kısıtlandı ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. Örneğin Çin’de Wuhan’da bir grup Afrikalı, örneğin Fildişi Sahili’nden öğrenciler varmış, üniversite öğrencilerinin karantina için derhal oturdukları yurtlar boşaltılmış, kendi ülkelerine de dönemiyorlar sokakta kalmışlar. Üstelik de Afrikalı bir takım insanlar dışlanıyorlar ve kötü muamele de görüyorlarmış. O bir örnek ama bu 280 milyon göçmen işçi gerçekten nereye gideceklerini bilemeden gruplar halinde, özellikle Hindistan’da kasabalarına gitmek için yürümekteler. Daha önce de değinmiştik buna, çok dramatik bir şey.
ÖM: Çeyrek milyar insandan bahsediyoruz!
ÖÖ: Bu insanlar geride bıraktıkları ailelerine para da gönderiyorlar, yani 280 milyonun geride bıraktıkları neredeyse 1 milyar insan da bu kişilerin geliriyle yaşamaya devam ediyor. Bir de böyle bir ilişki var ve bu koşullarda bu yardımı da yapamıyorlar.
SB: Evet. Biliyorsunuz bu süreçte bütün ülkelerde kargo sistemi ve kargoyla bir takım alışverişler yapmak, çeşitli malzemeleri eve getirtme yöntemi yoğunlaştı. Hindistan’da kargo şirketlerinin en fazla taşıdıkları malzeme içki imiş, bira ve şarap en rağbet gören ürünler.. büyük farkla kargo şirketleri bu ürünlerin taşınmasında çalışıyormuş. Bu süreçte kargo şirketi çalışanlarının kimliğinin dışında bir de sağlık belgesi isteniyor çalışabilmesi için.
Bunun dışında birkaç tane bilimsel yayından bahsedeyim bitirmeden. Lancet Dergisi’ndi Ivan Fan Nigai Hung, tedavide interferon, lopinavir ve ribavirinin (üçlü antiviral ve immün sistem güçlendiricisi malzemenin), bir arada kullanımını, bu üçlü tedaviyi denemişler bir dizi hastada; hastaneye kaldırılanlarda oldukça etkili olduğunu ve yan etki sorunu yaşanmadığını vurguluyorlar. Bu önemli bir nokta. Bunun dışında yine bilimsel çalışmalara baktığımızda Nature Dergisi’nde Kangpeng Xiao ve arkadaşları pangolinlerden elde edilen virüsü insandan elde edilen virüsle kıyaslamışlar; farklı bölgeleri, E, M, N ve S, gen bölgelerini kıyaslamışlar ve %90,7 ile %100 arasında uyum olduğunu saptamışlar. Yani insana pangolinden geçtiği kanıtlanmış durumda. Afrika’da en fazla olgu Güney Afrika, Kamerun ve Burkina Faso’da, en yüksek mortalite ise Gabon’da %25 olarak saptanmış; yani her 4 kişiden biri, korkunç bir oran değil mi? Angola ve Sudan’la beraber Gabon da demek ki hastalığa yakalananlar, enfekte olan bireylerin 4 kişiden 1 tanesi yaşamını yitiriyor.
ÖM: Buna ben de bir ilavede bulunayım izninizle, BM’nin açıklamasına göre çok kaygı verici bir gelişme de Güney Sudan kamplarında ilk defa görülmüş covid-19, bu hiçbir karşılama kapasiteleri olmayan bir ülkeden bahsediyorlar. Kaygı verici bir başka gelişme.
SB: Evet. Bir de İran’da olup bitene bakalım, yetkililer “eğer ikinci dalga olur ise, gıda ve medikal malzeme sıkıntısı söz konusu olabilir” diyor. Buna ait bir takım uluslararası anlaşmalar kapsamında yardım almaları söz konusu idi, fakat ambargo var. Özellikle Güney Kore ile 4,1 milyon Dolar’lık bir anlaşma yapmışlar; içinde tanıda kullanılacak testler de varmış; ama Trump’ın yeşil ışık yakmaması nedeniyle Güney Kore son anda vazgeçti bu gönderiden. Tek ümitleri şu anda İsviçre ve bazı Avrupa ülkeleri, eğer onlardan gerekli desteği alabilirlerse ikinci dalgayla bir miktar mücadele edebileceklerini, aksi takdirde çok zor durumda kalacaklarını söylüyorlar.
ÖÖ: Böyle bir tedarik sorunu varken bu hafta camileri de açtığını ilan etti bu arada İran.
SB: Evet açılmakta camiler. Bu camileri merak ediyorsan yollayacağım bu normalleşme planına bakarsın, o dini ritüellerin ne zaman açılacağına dair bir bilgi de var ama ben onu not almamışım.
ÖÖ: Tamam.
SB: Peki burada duralım isterseniz, bugün Eraslan var mı bilmiyorum.
ÖM: Bugün Eraslan yok ama saat 10:00’dan itibaren de bir genel teşekkür ve değerlendirme yapacağız Eraslan’la 10:00-10:30 arasında.
SB: Ama yine de Destek Projesi sürüyor değil mi?
ÖM: Destek Projesi zaten sonsuza kadar gidecek her zaman ama özel yayın bugün bitti. Peki çok teşekkür ederiz.
SB: O zaman yarın görüşmek üzere iyi yayınlar, sağ olun.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Teşekkürler.