"Karantinalar kaldırıldığında bile, eğer hızlı davranmazsak, sonsuza kadar hapsolacağız."
(Arundhati Roy'un Progressive International'da yayınlanan bu yazısı Can Öztürk tarafından Türkçeleştirilmiştir.)
Koronavirüs salgını kapitalizm makinesini zorlu bir duraklamaya uğrattı. Ancak bu kalıcı olmayacak. İnsan ırkının bu kısa mahpusluğu sırasında dünya bize kendisini iyileştirme yetisine dair bir işaret verdi. Hastalık ve kayıplarla dolu bu anlarımızda dahi dünyanın sergilediği bu gösteri karşısında nefeslerimizi tutmaktan kendimizi alamıyoruz. Ancak bütün bunlara bir son verecek olan planlar yapılıyor. Örneğin, geçtiğimiz son birkaç gün içerisinde Hindistan’da kaplanların koruma alanlarından bir tanesinin büyük bir bölümü dinî bir toplantıya ayrıldı: on milyonlarca Hindu hacıyı bir araya getiren “Kumbh Mela”. Assam’da ise fillerin koruma alanları kömür madenciliğine açılıyor ve Arunachal Pradesh bölgesindeki Himalaya ormanları yeni bir hidroelektrik baraj yapılabilmesi uğruna sular altında bırakılacak. Bu sırada, tüm bunlardan geri kalamayacak olan Donald Trump da ay üzerinde madencilik yapılabilmesine onay veren yeni bir kararnameyi imzaladı.
Koronavirüs, insanların vücutlarına girip var olan hastalıkların etkisini güçlendirirken, aynı zamanda ülkelerin ve toplumların yapısal zafiyetlerinin ve hastalıklarının da etkisini artırdı. Adaletsizliği, mezhepçiliği, ırkçılığı, kastları ve hepsinin ötesinde eşitsizliği derinleştirdi.
Yoksul insanların kıvranışlarına kayıtsız kalan, hatta onların ıstırabını artıran devlet ve iktidar yapıları şu anda yoksullar arasındaki bir hastalığın servet sahipleri için de nasıl hakiki bir tehdit oluşturduğunu anlamak zorunda kalıyorlar. Henüz bir güvenlik duvarları yok; ancak yakında olacak: muhtemelen bir aşı. Güçlü olanlar diğerlerini itekleyerek musluğun başına doğru ilerleyecekler ve o eski oyun yeniden başlayacak: en zenginler hayatta kalacak.
Şu anda virüsün yarattığı tahribat karşısında bu kadar endişeli görünen devlet ve iktidar yapılarının, ilerleme ve medeniyet inançları uğruna birçok şeyi imha etme fikrine aslında nasıl da her zaman sarılmış oldukları gerçeği benim için gizemini hâlâ koruyor. Nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar depolarlarken bu fikre sarılıyorlardı. Birçok ülkeye ekonomik yaptırımlar uygularken, devasa nüfusların hayat kurtaracak ilaçlara erişimini engellerken de buna sarılıyorlardı. Bu gezegenin hızla tahrip edilmesi sonucu, Covid-19’u bir çocuk oyununa döndürecek olan yıkıma sebep olurken de bu fikre sarılıyorlar (ve aslında bu yıkım zaten başladı, sadece henüz televizyonlarda gösterilmiyor).
Tam da şu an, hepimiz evlerimize kapanmışken, satranç tahtasındaki piyonlarını hızla oynatmaya devam ediyorlar. Koronavirüs otoriter devletler için bir lütuf. Küresel salgınlar yeni değil, ancak bu dijital çağın ilk salgını. Ulusal düzeyde otoriterlerin çıkarlarının, uluslararası felaket kapitalistlerinin ve veri madencilerinin çıkarları ile birleştiğine şahitlik ediyoruz. Burada, Hindistan’da, bütün bunlar hızla gerçekleşiyor. Facebook, Hindistan’ın en büyük mobil telefon ağı olan Jio ile bir anlaşma imzalayarak dört yüz milyonluk Whatsapp kullanıcıları tabanını da paylaşmış oluyor. Bill Gates, Başbakan Modi’ye övgüler düzüyor; bunun sebebi şüphesiz ki kendisine sunulacak olan herhangi bir protokol üzerinden kâr elde etmek. Gözetleme/sağlık uygulaması olan Arogya Setu şimdiden altmış milyondan fazla insan tarafından indirildi ve devlet memurları için çoktan zorunlu kılındı.
Koronavirüsten önce, gözetleme devletine doğru bir uyurgezer gibi yürüyorduk, ancak şu an, bir süper-gözetleme devletinin kucağına doğru panikle koşuyoruz; her şeyimizi – mahremiyetimiz ve saygınlığımızı, bağımsızlığımızı – teslim etmemiz ve kendimizi kontrol edilmeye, mikro-yönetimlere açmamız bekleniyor. Karantinalar kaldırıldığında bile, eğer hızlı davranmazsak, sonsuza kadar hapsolacağız.
Bu motoru nasıl devre dışı bırakacağız? Görevimiz bu.